13 Temmuz 2017 Perşembe

SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 14




SORULAR & CEVAPLAR  ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 14


IX. ANAYASA MAHKEMESİNİN BİREYSEL BAŞVURUDA VERDİĞİ KARARLAR 


97. Bireysel başvuruya ilişkin verilebilecek kararlar nelerdir? 

Bireysel Başvuru Bürosunca başvuruların kayıt, numara verme, tarama ve varsa eksikliklerin giderilmesi işlemleri tamamlandıktan sonra komisyonlar raportörlüğü birimine sevki yapılır. Ancak eğer süre aşımı konusu açık ise ya da yapılan bildirime rağmen süresinde eksiklikler tamamlanmamışsa idari yönden ret karar taslağı hazırlanıp komisyonlar başraportörünün imzasına sunulur ve bu şekilde idari ret karar taslakları oluşturulur. 

Komisyonlar ise ilk olarak idari ret kararına itiraz edilmesi halinde, söz konusu başvuru için itirazın kabul ya da reddine karar verir. Düşme kararı da komisyon larca alınabilecek kararlardan biridir. Bununla beraber komisyonlar asıl olarak Bölümler tarafından oluşturulan ilkeleri dikkate alarak başvuruların kabul 
edilebilir ya da kabul edilemez olduğu kararını alırlar. Komisyonlarda ancak oy birliği ile bir karar alınabildiğinden bunun sağlanamadığı hallerde ilgili dosya 
hakkında, uyuşmazlık konusunun çözüme kavuşması için bölüme havale kararı verilir. Öte yandan Komisyonların, İçtüzük’ün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun hem anayasal açıdan hem de uğranılan zarar açısından önemli olması, bir ilke kararını gerektirmesi ya da alınabilecek kararın önceki bir kararla çelişebilecek nitelikte olması hallerinde başvurunun kabul edilebilirliği konusunda karar vermeyip, başvuruyu Bölüme sevk kararı alabilmeleri de mümkündür. Komisyonlarca verilen karar üzerine Bölümlere intikal ettirilen başvurulara ilişkin olarak Bölümler tarafından bir temel hakkın ihlal edildiği ya da edilmediği yönünde iki tür karar alınması mümkündür. Ayrıca Bölümlerin bir hakkın ihlal edildiğine karar vermesi halinde başvurucunun talebi olması hâlinde ayrıca tazminata da hükmedilmesi mümkündür. İhlalin ve sonuçlarının salt tazminat ödemekle ortadan kaldırılamaması halinde de yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesi kararı da alınabilmektedir. 

Öte yandan Bölümler bir başvurunun kabul edilemez olduğu yönünde karar alabileceği gibi başvuru hakkında şartları oluşmuşsa düşme kararı da verebilmektedir. 

98. Komisyonlarca kabul edilebilir bulunan başvuru hakkında sonradan kabul edilemezlik kararı verilebilmesi mümkün müdür? 

İlke olarak kabul edilebilirlik hususu Komisyonlar tarafından karara bağlanır. 
Bununla beraber Bölümler, kabul edilebilirliğe ilişkin bir engelin varlığını esas inceleme aşamasında tespit etmeleri ya da bu durumun kabul edilebilirlik kararı 
alınmasından sonra ortaya çıkması hâlinde, başvuru hangi aşamada olursa olsun başvurunun esasını karara bağlamadan önce kabul edilemezlik kararı verebilirler. 

Şimdiye kadarki uygulamada Komisyonlarca yapılan kabul edilebilirlik incelemesinde, dosyada başvuru konusu edilen hususlardan bir kısmının kabul edilebilir nitelikte görülmesi hâlinde ayrı bir kısmi kabul edilemezlik kararı verilmemekte, başvurudaki hususların birlikte değerlendirilmesi için dosyanın bütün hâlinde bölüme sevki yapılmaktadır. 
Bu uygulama, verilecek kısmi kabul edilebilirlik ya da edilemezlik kararlarının neden olabileceği zaman kayıplarının ve esas incelemesi aşamasındaki olası 
karışıklıkların önüne geçilmesi amacını taşımaktadır. 

99. Kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılması hangi hallerde mümkündür? 

Kural olarak başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi Komisyonlarca, esas incelemesi Bölümlerce yapılmaktadır. Bununla beraber Komisyonlarca başvuru 
hakkında oybirliği sağlanamadığı ya da başvurunun İçtüzük’ün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirliği konusunda karar verilmeyip 
Bölüme sevk kararı alındığı hallerde Bölümler ilke olarak kabul edilebilirlik ve esası ayrı ayrı incelerler. Ancak Bölümler somut başvuruda kabul edilebilirliğin 
esasa bağlı olduğu gerekçesi veya başka gerekçelerle kabul edilebilirlik ve esası birlikte inceleme kararı alabilirler. Nitekim Mahkeme, şimdiye kadarki 
uygulamasında bu usulü oldukça sık olarak tatbik etmiştir (Bkz. B. No: 2013/2116, 23/1/2014). 

100. Kabul edilebilirlik kararı ile esasa ilişkin karar arasındaki fark nedir? 

Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvurular ön inceleme aşamasını dikkate almadığımızda esas itibarıyla iki aşamalı bir incelemeye tâbi tutulmaktadır. 
İlk olarak başvurunun kabul edilebilirlik şartlarını (başvuru yollarının tüketilmemesi, yetki kuralları vb.) taşıyıp taşımadığına bakılır. Bu şartları taşımayan başvurular, başka bir inceleme yapılmaksızın kabul edilemezlik kararı ile sonlandırılır. Kesin nitelikteki ve kural olarak Komisyonlar tarafından verilen bu karar, başvurunun esasına ilişkin bir inceleme yapılmaksızın alınmaktadır. Kabul edilebilirlik kararı, o başvurunun esasının incelenebilmesi için gerekli şartları taşıdığını ifade etmekten başka bir anlam taşımamaktadır. 
Başvuruya konu olayda temel hak ihlalinin bulunup bulunmadığı yönündeki inceleme ise esas aşamasında ve sadece Bölümler tarafından yapılmaktadır. 
Bu kararda bir temel hak ihlalinin bulunup bulunmadığı ve şayet böyle bir ihlal tespit edilmişse bunun giderilmesi için yapılması gerekenler belirtilmektedir. 

101. En çok karşılaşılan kabul edilemezlik nedenleri hangileridir? 

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu yeni bir hak arama yolu olması nedeniyle toplumun büyük kesimi tarafından bu müessesenin mahiyetinin henüz tam olarak kavranamadığı görülmektedir. Özellikle Anayasa ve 6216 sayılı Kanun hükümlerine dayalı yerleşik içtihadın henüz oluşmamasından kaynaklanan belirsizlik yüzünden Anayasa Mahkemesine kabul edilebilirlik koşullarını taşımayan çok sayıda başvuru yapılmıştır. Bu nedenle bu güne kadar verilen kararlar arasındaki kabul edilemez bulunanlar oransal olarak büyük bir çoğunluğu teşkil etmektedir. 

Bireysel Başvuru Bürosunca yapılan ilk inceleme sonrasında, 2014 yılı Ocak ayı itibarıyla çoğunluğu tespit edilen eksikliklerin süresinde giderilmemesi ve süre 
aşımı nedeninedayalı olmak üzere 1.150’ye yakın idari ret kararı verilmiştir. 
Mahkemenin yetkisine ilişkin kabul edilebilirlik kriterleri içinde en fazla kabul edilemezlik kararı zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle verilmiştir. 6216 sayılı 
Kanun’un 74. maddesinde açıkça belirtilmesine ve Mahkeme tarafından birçok kez açıklanmasına rağmen 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen kararlara ilişkin başvurular başlangıçta çoğunluğu oluşturmuş ve bunlar zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur. Yetki başlığı altında verilen kabul edilemezlik kararlarının dayandığı diğer nedenler ise kişi ve konu bakımından yetkisizliklerdir. Özellikle kamu tüzel kişileri tarafından yapılan çok sayıda başvuru ile özel hukuk tüzel kişilerinin kendi tüzel kişilikleriyle doğrudan ilişkili olmayan bazı hak ihlali iddialarını içeren başvurular Mahkeme tarafından kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle reddedilmiştir. Ayrıca bireysel başvuru konusu hakların neler olduğu ve kapsamının Anayasa ve Kanun’da açık bir şekilde belirtilmemesi nedeniyle farklı haklara ilişkin neredeyse her yeni başvuruda konu bakımından yetkinin ele alınması gerekmektedir. Bununla beraber Mahkemenin yer bakımından yetkisine ilişkin henüz bir kararı bulunmamaktadır. 
Bireysel başvurunu ikincilliği konusunun pek çok başvurucu tarafından göz ardı edildiği görülmektedir. Kabul edilemezlik kararlarının dayandığı bir diğer önemli 
gerekçe ise kanunda öngörülmüş başvuru yollarının usulünce tüketilmemiş olmasıdır. 
Öte yandan şekli nitelikteki diğer kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamakla birlikte ortada herhangi bir temel hakihlalinin bulunmadığı, Anayasa, AİHM ve 
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı doğrultusunda yapılan değerlendirmede bariz biçimde görülmekteyse bu başvurularınaçıkça dayanaktan yoksun olduğu 
gerekçesiyle kabul edilemezliğine karar verilmektedir. Bu kapsamda baş vurucuların dile getirdiği temel hak ihlali iddialarının pek çoğunun temyiz mercii ya da kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu görülmektedir. Bu durumun, bireysel başvurunun baş vurucular ca bir süper temyiz incelemesi olarak algılanmasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Bir ihlalin olmadığının açık olduğu şikâyet ile kanıtlamamış şikâyet olarak vasıflandırılan başvurular da azımsanmayacak orandadır. Ancak Mahkeme şimdiye kadar karmaşık ve zorlama şikâyet olduğu gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksunluk kriterini kullanarak bir kabul edilemezlik kararı vermemiştir. 
Anayasa Mahkemesi Bölümleri tarafından az sayıda da olsa İçtüzük’ün 80. maddesi uyarınca düşme kararı verilmiştir (Bkz., B. No: 2013/66, 16/5/2013).

Öte yandan Mahkemenin başvuru hakkının kötüye kullanıldığı, mükerrer nitelikte olduğu ya da başvurunun anayasanın uygulanması ve yorumlanması açısından 
önem taşımadığı ve başvurucunun önemli bir zararının bulunmadığı gerekçesiyle bir kabul edilemezlik kararı vermediği de görülmektedir. 

102. Bireysel başvuruda düşme kararı verilebilir mi? 

Anayasa Mahkemesince bir bireysel başvuruya ilişkin olarak incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir sebep kalmadığı tespit edildiğinde başvuru hakkında düşme kararı alınabilmektedir. 
Örneğin başvurucunun davadan açıkça feragat etmesi, davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması ya da Anayasa Mahkemesince saptanan benzer nitelikteki başka bir gerekçeden ötürü başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebep bulunmadığı durumlarda başvuru hakkında düşme kararı verilir. 

Mahkemenin düşme kararı verdiği bir kararında da vurgulandığı üzere, başvurucunun ilk derece mahkemesinde açmış olduğu davanın kanun ve usul hükümlerine aykırı olacak biçimde açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve bu kararın Yargıtayca onanması adil yargılanma hakkının ihlalini teşkil etmektedir. Ancak bu konuda bireysel başvuru yapıldıktan sonra, başvuru konusu karardaki maddi hatanın düzeltilmesi talebinin Yargıtay’ca kabul edildiği ve ilk derece mahkemesinin davanın açılmamış sayılmasına dair kararının bozulduğu; başvuruya konu dava dosyasının ilk derece mahkemesince yeniden esasa kaydedildiği ve hâlen derdest olduğu Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir. Bu nedenle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görmeyen Mahkeme, başvuru hakkında düşme karar vermiştir (B. No: 2013/66, 16/5/2013). 

103. Anayasa Mahkemesi esasa ilişkin hangi kararları verebilir ve bu kararların özelliği nedir? 

Bölümler kabul edilebilir olduğuna karar verilen bir başvuru hakkında bir temel hakkın ihlal edildiği ya da edilmediği yönünde iki tür karar almaktadırlar. 
Kamu işleminde ihlal bulunmadığı kararı, işlemin bireysel başvuru kapsamındaki anayasal bir hakkını ihlal etmediğinin tespiti anlamına geldiğinden kişilerin 
hakları üzerinde bir değişiklik meydana getirmemektedir. Başvuruya konu kamu gücü işleminin uygulamasına devam edilir ve aynı şekilde sonuçlarını meydana 
getirmeyi sürdürür. 
Ancak bir temel hakkın ihlalinin tespiti kararı ise yeni bir durum ortaya çıkardığından Anayasa Mahkemesinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmetmesi gerekir. 

104. Bölümlerce verilen bir hakkın ihlal edildiği yönündeki kararın sonuçları nelerdir? 

Anayasa Mahkemesi, kamu işlemiyle bir temel hakkın ihlal edildiğini tespit ederse, öncelikle bu ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına gerek olup olmadığına karar vermelidir. 

Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar yoksa başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilebilir. Ancak tazminat miktarının tespitinin, daha ayrıntılı bir 
incelemeyi gerektirmesi hâlinde, Bölüm bu konuyu kendisi karara bağlamaksızın genel mahkemelerde dava açılması yolunu da gösterebilir. 

Yeniden yargılama yapılması hukuki bir gereklilik ise ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için Anayasa Mahkemesi dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. 
İlgili mahkeme, Bölümün ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapar ve mümkünse dosya üzerinden 
ivedilikle karar verir.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi kararında, gerekli görüldüğü takdirde, ihlalin ve sonuçlarının hangi şekilde ortadan kaldırılabileceği hususunda yapılması 
gerekenler belirtilir. 

105. Anayasa Mahkemesi inceleme sonucunda ihlal tespit ettiğinde ayrıca tazminata da hükmedebilmekte midir? 

Anayasa Mahkemesi ihlal tespit ettiği bir dosyada başvurucuların taleplerinin de olması halinde ihlalin giderilmesi açısından gerekli görülürse maddi ya da 
manevi tazminata hükmedebilmektedir. Mahkemenin maddi tazminata hükmetmek için başvurucunun zararını ispata ilişkin gerekli belgeleri başvurusuna eklemesi ve zarar ile ihlal iddiası arasında uygun illiyet bağını ortaya koyması gerekmektedir (Bkz. B. No: 2013/817, 19/12/2013).
Öte yandan Mahkeme tespit edilen temel hak ihlali nedeniyle başvurucunun manevi bir zararının da doğduğunu belirlediği takdirde, ihlalin ağırlığı ve uğranılan manevi zararı da göz önünde tutmak suretiyle AİHM’in benzer durumlarda hükmettiğine yakın bir miktarın manevi tazminat olarak ödenmesine de hükmetmektedir. Mahkemenin özellikle uzun yargılama şikayetleri içeren başvurularda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varması hâlinde takdiren başvurucu lehine bir manevi tazminat kararı da alınmaktadır (B. No: 2013/772, 7/11/2013). 

106. Bireysel başvuruda yargılama giderlerinden kim sorumludur? 

Vekâlet ücreti ve yargılama masrafları konusunda nasıl bir karar verilmektedir? Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük’te hüküm bulunmayan hâllerde bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü ölçüde diğer usul kanunlarının ilgili hükümlerini uygulayabilmektedir. Bu çerçevede usul kanunlarımız çerçevesinde, talep olup olmadığına bakılmaksızın ihlal kararı verilmesi durumunda başvurucu lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği görülmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir başvuruda ihlal tespit ettiği takdirde başvurucunun ödediği bireysel başvuru harcının ve başvurucu eğer bir avukat ile temsil edilmişse, o yılki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi esaslarına göre belirlenen vekalet ücretinin başvurucuya ödenmesine de karar vermektedir (Bkz., B. No: 2013/2168, 23/1/2014). 
Ancak başvurunun kabul edilemez bulunması veya esasa geçilerek bir hakkın ihlal edilmediğine karar verilmesi halinde yargılama giderlerinin başvurucu 
üzerinde bırakıldığını da belirtmek gerekir (Bkz., B. No: 2013/6401, 23/1/2014). 

Başvurucunun adli yardımdan yararlanmasına karar verildiği başvurularda başvurunun kabul edilemez bulunması veya esasa geçilerek bir hakkın ihlal 
edilmediğine karar verilmesi hallerinde Mahkeme, başvurunun niteliği ve başvurucunun ekonomik durumunu dikkate alarak yargılama giderinin kamu üzerinde bırakılması ya da başvurucudan alınmasına hükmedebilmektedir (Bkz., B. No: 2013/1343, 24/1/2014). 

Başvurunun reddi hâlinde Mahkemece uygun görülürse adli yardımdan yararlanan başvurucunun, yargılama giderlerini en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödemesine de karar verilebilir. Adli yardım kararından dolayı tahsil edilmeyen başvuru harcı ve Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlanan başvurucunun mağduriyetine neden olacağı Mahkemece açıkça anlaşılırsa, Mahkeme, hükümde başvuru cunun harcı ödemekten kısmen veya tamamen muaf tutulmasına da karar verebilir (Bkz. B.No: 2013/4320, 31/12/2013). 

107. Kararlar kimlere tebliğ edilmektedir? 

Bölümler ve Komisyonlarca verilen kararların birer örneği başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve diğer ilgililere tebliğ edilir. Mahkemenin bir ihlalin varlığını tespit 
ettiği ve bunun giderilmesi için yeniden yargılamada hukuki yararın olduğuna kanaat getirdiği hallerde başvurunun bir örneği kararın gereğini yerine getirmek 
üzere ihlale neden olduğu tespit edilen kararı veren derece mahkemesine de gönderilmektedir (Bkz. B. No: 2013/3282, 23/1/2014). 

Başvurucunun avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa bu kişiye yapılması gereken her türlü tebligat ve onunla yapılması gerekli yazışma, avukatı ya da 
temsilcisine yapılmaktadır. Daha önce de vurgulandığı üzere avukat ya da kanuni temsilcisi ile yapılan yazışma ya da bunlara yapılan tebligat asıl başvurucuya yapılmış sayılır. 

108. Hangi kararların yayımlanması gereklidir? 

Bölüm kararlarının tümü Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yayımlanır. Komisyon kararlarından ise kabul edilebilirlik açısından ilkesel önem taşıyan larının yayımlanması esası benimsenmiştir. 
Öte yandan Bölüm Başkanının tespit ettiği, verilen pilot karar niteliğinde ya da içtihadın ortaya konulması açısından ilkesel önemi haiz Bölüm kararları Resmî Gazete’de de yayımlanır. 

109. Mahkeme kararlarına karşı itiraz imkânı var mıdır? 

Bu kararlar bağlayıcı mıdır? Aynı konunun tekrardan başvuru konusu yapılması mümkün müdür? Bölümler ve Komisyonlarca verilen kabul edilebilirlik ya da esasa ilişkin kararlar kesindir ve bunlara karşı itiraz edilebilmesi mümkün değildir. Bu kararlar, Anayasa Mahkemesinin diğer kararları gibi yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. 

Komisyon ve Bölümlerce verilen kararlara yönelik itiraz niteliğindeki talepler incelen memekte , Mahkeme sekretaryası tarafından başvurucuya söz konusu kararın kesin olduğu ve itiraz imkanı bulunmadığı hususunu belirten bir bilgilendirme yazısı gönderilmektedir. Buna karşılık başvurunun idari yönden reddine yönelik Komisyonlar Baş raportörlüğü kararlarına karşı ise bu kararların tebliğinden itibaren 7 (yedi) günlük süre içinde itiraz imkânı bulunmaktadır. Bu nevi itirazlar Komisyonlarca incelenip kesin olarak karara bağlanır (Bkz., B. No: 2013/1936, 18/9/2013). 

110. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin kararlarına nasıl ulaşılabilmektedir? 

Bölümler tarafından verilen kararların tamamı Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde bulunmakta olup herkesin erişimine açıktır. Ayrıca Bölümlerce verilen 
ilkesel nitelikteki ya da pilot kararlara Resmi Gazete’den de ulaşılabilmektedir. 

Komisyon kararları, Bölümler tarafından alınan ilke kararlarını izlediğinden kural olarak ayrıca bir yayımlanmamakta, sadece başvuruculara iletilmektedir. 

111. Kararların infazı (uygulanması) nasıl olmaktadır? 

6216 sayılı Kanun ve İçtüzük, kararların infazını takip görevini Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğine vermiştir. Bu çerçevede ihlal kararları bir sisteme kaydedilmekte ve infazın ilerleyen aşamaları sıkı bir şekilde takip edilmektedir. Kararların infazı hususunda karşılaşılan problemlerin çözümünde de Genel Sekreterlik görev üstlenmektedir. 
Nitekim Anayasa Mahkemesinin kişi hürriyeti ve güvenliği bağlamında farklı davalardan tutuklu bulunan milletvekillileriyle ilgili (B. No: 2012/1272, 4/12/2013) ve tedbire ilişkin (B. No: 2013/9673, 30/12/2013) kararları başta olmak üzere vermiş olduğu pek çok ihlal kararlarının gerekleri ilgili makamlarca yerine getirilmiştir. 

112. Bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı hâlinde bir yaptırım uygulanmakta mıdır? 

Bireysel başvurusu reddedilenler ayrıca bir yaptırımla karşılaşmakta mıdır? 
Başvuru hakkının kötüye kullanılması Kanun tarafından korunmamakta ve yaptırımı gerektiren bir davranış olarak görülmektedir. Başvurucunun başvurunun her aşamasındaki istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışları hakkın kötüye kullanımı olarak kabul edilebilecektir. 
Anayasa Mahkemesince, başvurucunun bu hakkını kötüye kullanıldığının tespiti hâlinde başvurusu reddedilir ve başvurucunun yargılama giderleri dışında, ikibin 
Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir. Bir disiplin para cezası olan bu ceza, verildiğinde kesin nitelikte 
olup, itiraz imkânı bulunmamaktadır. 
Ancak Anayasa Mahkemesi bu hususta şimdiye kadar bir karar vermemiştir. 
Hangi tür davranışların başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak değerlendirilebileceği nin tespiti bakımından bu konuya ilişkin AİHM içtihadının bilinmesi yararlı olabilir. AİHM de başvurucunun bireysel başvuru hakkının 

Sözleşme’de öngörülen amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin gereği gibi çalışmasını veya önündeki davanın gereği gibi görülmesini engelleyen davranışını, başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirmektedir (Mirolubovs ve diğerleri/Letonya, B. No: 798/05, 15/9/2009). AİHM’in başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak gördüğü haller şu şekildedir: yanıltıcı bilgi verme, Mahkemeye ve ulusal hükümet çalışanlarına karşı hakaret edici bir dil kullanma, dostane çözüm sürecini gizli tutma yükümlülüğünü ihlal etme, başvurunun içeriğinin tamamen boş olması veya gerçek bir amaçtan yoksun olması. 

15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder