YETKİSİNİN KAPSAMI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YETKİSİNİN KAPSAMI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2017 Perşembe

SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 15



SORULAR & CEVAPLAR  ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 15


X. BİREYSEL BAŞVURU BAĞLAMINDA AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ VE ANAYASA MAHKEMESİ İLİŞKİSİ 

113. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolunu kapatmakta mıdır? 

AİHS’in öngördüğü koruma mekanizması ikincil nitelikte bir mekanizma olup, AİHS’in 1. maddesine göre AİHS’te düzenlenen hakları güvence altına almak 
öncelikli olarak taraf devletlerin yükümlülüğündedir. AİHM kurulduğu günden bu yana kendi yetkisinin ikincil nitelikte bir yetki olduğunu ve temel hak ihlali 
iddialarının esas olarak taraf devletlerin iç hukuklarında incelenip çözüme kavuşturulması gerektiğini vurgulamaktadır ( Hasan Uzun / Türkiye, B. No: 10755/2013, 30/4/2013). 

AİHM, bu ikincillik ilkesine özel önem atfetmiş ve kendisinin görevinin Sözleşmeci devletlerin yükümlülüklerine uyup uymadığını denetlemek olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme kendisinin Sözleşmeci devletlerin yerine geçemeyeceğini, zira devletlerin Sözleşme ile güvence altına alınan hak ve özgürlükleri korumakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. “Devletler, iç hukuk düzeninde durumu düzeltme imkânı bulmadan önce uluslararası bir kuruluş önünde eylemlerine ilişkin hesap vermek zorunda değildirler. Devlet aleyhine yöneltilen şikâyetler hususunda Mahkeme’nin denetim yetkisinden istifade etmek isteyen kişiler, ülkelerindeki hukuk sisteminin sunduğu hukuk yollarını daha önce kullanmakla yükümlüdürler” (Hasan Uzun/Türkiye, B. No: 10755/2013, 30/4/2013).
Öte yandan, anayasa mahkemelerine yapılan bireysel başvuru ile AİHM’e yapılan bireysel başvuru birbirinden farklıdır. AİHM’e bireysel başvuru, AİHS’e taraf 
olmanın doğal sonucu olup taraf oldukları sürece devletlerin bu yola başvurmayı engellemeleri mümkün değildir. 

Ülkemizde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun başlamasıyla birlikte kişiler Anayasa Mahkemesine başvurabilecekleri gibi diledikleri takdirde AİHM’e 
de başvurabilirler, buna engel bir düzenleme yoktur. Bununla beraber, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, iç hukukunbir parçası hâline geldiğinden,
AİHM’e başvurmadan öncekullanılması gereken bir yol olarak ortaya çıkmaktadır. 

Bu sebepten bireysel başvurunun AİHM’e başvuru yolunu kapattığı şeklindeki yorum doğru değildir. Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru sonucunda verilen kararın, hak ihlalini ortadan kaldırmadığı ve mağduriyetin hala devam ettiği düşünülüyorsa, bu karardan sonra ilgililerin AİHM’e başvurmasına bir engel bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, nihaî olarak AİHM’e başvurmak mümkündür. 

114. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmesi zorunlu bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmekte midir? 

AİHM, 30/4/2013 tarihli Hasan Uzun/Türkiye kararında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun AİHM’e başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi 
gereken bir yol olduğuna karar vermiştir. 
Anılan kararda başvurucu tapu kaydının düzeltilmesine ilişkin olan davasında keşfin yapılması usulünün AİHS’in 6. ve 14. maddelerinde tanımlanan haklarını 
ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bu dosyanın Yargıtay tarafından onama kararının Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları kabul etmeye başladığı 23/9/2012  tarihinden sonra olduğunu dikkate alan AİHM, başvuruyu Anayasa Mahkemesi ne bireysel başvuru yolunun tüketilmemesi gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur. AİHM kararında sırasıyla bireysel başvuru yolununerişilebilir bir iç hukuk yolu olduğunu ve başvurucunun şikâyetleri açısından elverişli bir yargılama usulü sunduğunu tespit etmiştir. Bunu yaparken de AİHM, 6216 sayılı Kanun ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde bulunan hükümleri kendi içtihatları 
bağlamında değerlendirmiş ve bu yolun kendisine başvurulmadan önce tüketilmesi gerektiğine karar vermiştir. 

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolununAİHS bağlamında yapılan şikâyetleri uygun şekilde değerlendirip ihlali tespit edip sonuçlarını ortadan 
kaldırmayacağını söyleyebilmek için elinde herhangi bir unsur bulunmadığı kanaatine varan AİHM neticede başvurucunun kendisine sunulan bu koruma 
ile ilgili başvuru yollarını kullanması gerektiğini belirtmiştir. 

Bununla birlikte AİHM, kendi içtihadı ile Anayasa Mahkemesi kararlarının uyumlu olup olmadığını inceleme hakkını saklı tuttuğunu, bu yolun teoride olduğu gibi 
pratikte de etkili olduğunun mevcut iç hukuk yollarını tüketen başvuranlarca sunulan şikâyetler açısından yapacağı değerlendirmelerle ortaya konulabileceğini ifade etmiştir. 

115. Başvurucunun aynı konuya ilişkin hem Anayasa Mahkemesine hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmasının ne tür sonuçları olabilir? 

Anayasa Mahkemesi başvuruculardan aynı zamanda AİHM’e başvuruda bulunup bulunmadıklarını bildirmelerini istememektedir. Başvurucunun ayrıca AİHM’e 
başvurmasının Anayasa Mahkemesine başvurusu üzerinde bir etkisi olmamaktadır. Mahkeme, dava AİHM önünde derdest olsa da kendisine yapılan başvuruyu karara bağlamak durumundadır. Ancak AİHM’in Hasan Uzun/Türkiye kararı dikkate aldığında başvuru yapıldığında ulusal hukuk yollarının ve bunlar içinde de son aşamada Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yapılıp yapılmadığına bakarak kabul edilebilirlik konusunda bir karara varacağını hatırlatmak gerekir. 

116. Bireysel başvuru yargılama sürelerini uzatmakta mıdır, yargı kararlarının kesinleşmesinde gecikmelere neden olacak mıdır? 

Bireysel başvuru, her şeyden önce olağan yargı yolunun dışında olduğundan, mahkeme kararlarının kesinleşmesine herhangi bir etkisi yoktur. Bu nedenle de 
bu yolun yargılama sürelerini uzatacağı savı geçerli değildir. Şöyle ki olağan yargı yollarının tüketilmesinin ardından yargı kararı infaz edilebilir bir nitelik 
kazanacak ve tüm taraflar açısından bağlayıcı hâle gelecektir. 
İlgililerin bu karar aleyhine bireysel başvuru yapmaları kural olarak kararın infazını engellemeyeceginden yargılama sürelerinin uzaması söz konusu değildir. Bilindiği üzere Mahkeme bireylerin yaşamı ve maddi ve manevi varlıklarının 
bütünlüğüne yönelik bir saldırı olması halinde yani çok istisnai hallerde tedbir kararı alabilmektedir. Kaldı ki bu hallerde verilecek kararın diğer kişilerin hakları 
üzerinde olumsuz bir etkisi olması da söz konusu olmayacaktır. Devletin negatif ya da pozitif yükümlülüklerine aykırı tutumu Mahkemenin bu şekilde 
tedbir kararı almasına yol açacaktır. 

Bireysel başvurunun AİHM’e yapılacak başvuruları geciktirdiği iddiasına gelince, Anayasa Mahkemesinde bireyselbaşvuruların sonuca bağlanmasının 
daha hızlı olacağı beklenmelidir. Dolayısıyla kişiler AİHM önündeki yargılama süresini de beklemeksizin daha kısa sürede hak ihlali iddialarının cevabını iç 
hukukumuzda bulma imkânına kavuşacaklardır. Anayasa Mahkemesince ihlalin tespiti ve sonuçlarının giderilmesine yönelik verilen kararın ardından başvurucular ayrıca AİHM’e gitmeye gerek görmeyeceklerdir. 

117. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları incelerken Anayasa’yı mı yoksa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni mi esas alacaktır? 

Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları incelerken kararını Anayasa hükümlerine göre verecektir. AİHSilk önce bireysel başvuru konusu hakların neler olduğunun belirlenmesinde kullanılması gereken bir kriterdir. 

Anayasa Mahkemesine göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için her şeyden önce kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da 
güvence altınaalınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi şartı 
aranmaktadır. “Bir başka ifadeyle, Anayasave AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna 
karar verilmesi mümkün değildir.” (Bkz., B. No: 2012/917, 16/4/2013)

Örneğin Anayasa Mahkemesi birçok kararında Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetini AİHS’in adil yargılanma hakkı kenar başlıklı 
6. maddesi bağlamında değerlendirmiştir. Bu nedenle kişilerin adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini sadece medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklar ve bir suç isnadı altında bulunmaları hâlinde ileri sürebilecekleri ifade edilmiştir (Bkz., B. No: 2013/1123, 2/10/2013).

Öte yandan idari ve yargısal makamların tamamının AİHS’e uyma zorunluluğu olduğundan Anayasa Mahkemesinin de kararını verirken Anayasa hükümlerini 
mümkün olduğu ölçüde AİHS’e uygun şekilde yorumlayıp bir sonuca varması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi özellikle kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil 
yargılanma hakkı gibi AİHM önünde Türkiye açısından sorunlu alanlarda, AİHS hükümleri ve AİHM içtihadının Anayasa ile açıkça bağdaşmaz olduğu hâller 
haricinde bu yorumu benimsemektedir. AİHM’in insan hakları alanında asgari standartları ortaya koyduğu dikkate alındığında bunun bir zorunluluk olduğu da 
açıktır. 
Bu anlamda Mahkeme bir kararında adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğini değerlendirirken  AİHM’in bu konudaki kriterlerini uygulamıştır: Davanın karmaşıklığı, (dava konusu olay ve olgular, davanın taraf sayısı, çözülmesi gerekli hukuki sorun ların niteliği vb.), başvurucunun tutumu, yargısal makamların ve diğer kamu otoritelerinin tutumu, başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasında ki menfaatinin niteliği (B. No: 2012/13, 2/7/2013). 

Mahkeme bir başka kararında ise; tutuklulukta makul süre açısından yaptığı değerlendirmede kullandığı kriterlerini de AİHM içtihatları bağlamında ortaya 
koymuştur: kuvvetli suç şüphesi (suç işlediğine dair gerekli inandırıcı nedenlerin varlığı) tutukluluk süresince devam ediyor olmalıdır. Suçluluğu hakkında 
“kuvvetli belirti” bulunan kişilerin tutulabilmeleri için ayrıca bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerden birinin ya da birkaçının var olması zorunludur. Ayrıca, bu gerekçelerin “ilgili”
ve “ Yeterli ” olması hâlinde, ilgili makamlarca yürütülen işlemlerde “ Gerekli özen ”in gösterilip gösterilmediği hususu da değerlendirilmelidir. 
Anayasa Mahkemesince AİHM’in kullandığı tüm bu unsurlar birlikte ele alınarak makul süre değerlendirilmesi yapılmaktadır. 
Mahkeme somut olayda ilk derece mahkemesinin kararında belirttiği gerekçeleri, başvurucunun uzun bir süredir tutuklu bulunmasını haklı çıkaracak, masumiyet 
karinesine rağmen kişi hürriyeti ve güvenliğinden daha ağır basan gerçek bir kamu yararı bulunduğunu gösterecek nitelikte olup olmadığını değerlendirmiştir 
(B. No: 2012/239, 2/7/2013). 


KISA KAYNAKÇA 

ALİYEV, Cabir, Anayasa Şikayeti, Beta, İstanbul, 2010 
DOĞRU, Osman, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Rehberi, Legal, İstanbul, 2012 
GÖREN, Zafer, Bireysel Başvuru, Türk Anayasa Yargısında, Yetkin, Ankara, 2013 
GÖZTEPE, Ece, Anayasa Şikayeti, AÜHF, Ankara, 1988 
İNCEOĞLU, Sibel (Editör), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Avrupa Konseyi, 2013, Ankara 
KARAMAN, Ebru, Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Bireysel Başvuru Hakkı, On İki Levha, İstanbul, 2013 
ÖZBEY, Özcan, Türk Hukukunda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı, Adalet Yayınevi, 2.bası, Ankara, 2013 
SAĞLAM, Musa (Editör), Bireysel Başvuru, İnceleme Usulü ve Kabul Edilebilirlik Kriterleri, 2. Baskı, AYM Yayınları, Ankara, 2013 
SAĞLAM, Musa (Editör), Bireysel Başvuru İncelemeleri, AYM Yayınları, Ankara, 2014 
ŞİRİN, Tolga, Türkiye’de Anayasa Şikayeti, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve Almanya Uygulamasıyla Mukayeseli Bir İnceleme, On İki Levha, İstanbul, 2013 
URAL, Sami Sezai, Hak ve Özgürlüklerin Korunması Bağlamında Bireysel Başvuru, Seçkin, Ankara, 2013 
YOKUŞ, Sevtap (Editör), Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru; Anayasa Şikayeti, Seçkin, Ankara, 2014 


ELEKTRONİK KAYNAKLAR 

http://www.inhak.adalet.gov.tr/tematik/tematik.html 
http://aihm.anadolu.edu.tr/ 
http://www.anayasa.gov.tr/ 
http://hudoc.echr.coe.int/sites/tur/Pages/search.aspx#{“documentcollectionid2”:[“GRANDCHAMBER”,”CHAMBER”]} 


***

SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 14




SORULAR & CEVAPLAR  ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 14


IX. ANAYASA MAHKEMESİNİN BİREYSEL BAŞVURUDA VERDİĞİ KARARLAR 


97. Bireysel başvuruya ilişkin verilebilecek kararlar nelerdir? 

Bireysel Başvuru Bürosunca başvuruların kayıt, numara verme, tarama ve varsa eksikliklerin giderilmesi işlemleri tamamlandıktan sonra komisyonlar raportörlüğü birimine sevki yapılır. Ancak eğer süre aşımı konusu açık ise ya da yapılan bildirime rağmen süresinde eksiklikler tamamlanmamışsa idari yönden ret karar taslağı hazırlanıp komisyonlar başraportörünün imzasına sunulur ve bu şekilde idari ret karar taslakları oluşturulur. 

Komisyonlar ise ilk olarak idari ret kararına itiraz edilmesi halinde, söz konusu başvuru için itirazın kabul ya da reddine karar verir. Düşme kararı da komisyon larca alınabilecek kararlardan biridir. Bununla beraber komisyonlar asıl olarak Bölümler tarafından oluşturulan ilkeleri dikkate alarak başvuruların kabul 
edilebilir ya da kabul edilemez olduğu kararını alırlar. Komisyonlarda ancak oy birliği ile bir karar alınabildiğinden bunun sağlanamadığı hallerde ilgili dosya 
hakkında, uyuşmazlık konusunun çözüme kavuşması için bölüme havale kararı verilir. Öte yandan Komisyonların, İçtüzük’ün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun hem anayasal açıdan hem de uğranılan zarar açısından önemli olması, bir ilke kararını gerektirmesi ya da alınabilecek kararın önceki bir kararla çelişebilecek nitelikte olması hallerinde başvurunun kabul edilebilirliği konusunda karar vermeyip, başvuruyu Bölüme sevk kararı alabilmeleri de mümkündür. Komisyonlarca verilen karar üzerine Bölümlere intikal ettirilen başvurulara ilişkin olarak Bölümler tarafından bir temel hakkın ihlal edildiği ya da edilmediği yönünde iki tür karar alınması mümkündür. Ayrıca Bölümlerin bir hakkın ihlal edildiğine karar vermesi halinde başvurucunun talebi olması hâlinde ayrıca tazminata da hükmedilmesi mümkündür. İhlalin ve sonuçlarının salt tazminat ödemekle ortadan kaldırılamaması halinde de yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesi kararı da alınabilmektedir. 

Öte yandan Bölümler bir başvurunun kabul edilemez olduğu yönünde karar alabileceği gibi başvuru hakkında şartları oluşmuşsa düşme kararı da verebilmektedir. 

98. Komisyonlarca kabul edilebilir bulunan başvuru hakkında sonradan kabul edilemezlik kararı verilebilmesi mümkün müdür? 

İlke olarak kabul edilebilirlik hususu Komisyonlar tarafından karara bağlanır. 
Bununla beraber Bölümler, kabul edilebilirliğe ilişkin bir engelin varlığını esas inceleme aşamasında tespit etmeleri ya da bu durumun kabul edilebilirlik kararı 
alınmasından sonra ortaya çıkması hâlinde, başvuru hangi aşamada olursa olsun başvurunun esasını karara bağlamadan önce kabul edilemezlik kararı verebilirler. 

Şimdiye kadarki uygulamada Komisyonlarca yapılan kabul edilebilirlik incelemesinde, dosyada başvuru konusu edilen hususlardan bir kısmının kabul edilebilir nitelikte görülmesi hâlinde ayrı bir kısmi kabul edilemezlik kararı verilmemekte, başvurudaki hususların birlikte değerlendirilmesi için dosyanın bütün hâlinde bölüme sevki yapılmaktadır. 
Bu uygulama, verilecek kısmi kabul edilebilirlik ya da edilemezlik kararlarının neden olabileceği zaman kayıplarının ve esas incelemesi aşamasındaki olası 
karışıklıkların önüne geçilmesi amacını taşımaktadır. 

99. Kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılması hangi hallerde mümkündür? 

Kural olarak başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi Komisyonlarca, esas incelemesi Bölümlerce yapılmaktadır. Bununla beraber Komisyonlarca başvuru 
hakkında oybirliği sağlanamadığı ya da başvurunun İçtüzük’ün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirliği konusunda karar verilmeyip 
Bölüme sevk kararı alındığı hallerde Bölümler ilke olarak kabul edilebilirlik ve esası ayrı ayrı incelerler. Ancak Bölümler somut başvuruda kabul edilebilirliğin 
esasa bağlı olduğu gerekçesi veya başka gerekçelerle kabul edilebilirlik ve esası birlikte inceleme kararı alabilirler. Nitekim Mahkeme, şimdiye kadarki 
uygulamasında bu usulü oldukça sık olarak tatbik etmiştir (Bkz. B. No: 2013/2116, 23/1/2014). 

100. Kabul edilebilirlik kararı ile esasa ilişkin karar arasındaki fark nedir? 

Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvurular ön inceleme aşamasını dikkate almadığımızda esas itibarıyla iki aşamalı bir incelemeye tâbi tutulmaktadır. 
İlk olarak başvurunun kabul edilebilirlik şartlarını (başvuru yollarının tüketilmemesi, yetki kuralları vb.) taşıyıp taşımadığına bakılır. Bu şartları taşımayan başvurular, başka bir inceleme yapılmaksızın kabul edilemezlik kararı ile sonlandırılır. Kesin nitelikteki ve kural olarak Komisyonlar tarafından verilen bu karar, başvurunun esasına ilişkin bir inceleme yapılmaksızın alınmaktadır. Kabul edilebilirlik kararı, o başvurunun esasının incelenebilmesi için gerekli şartları taşıdığını ifade etmekten başka bir anlam taşımamaktadır. 
Başvuruya konu olayda temel hak ihlalinin bulunup bulunmadığı yönündeki inceleme ise esas aşamasında ve sadece Bölümler tarafından yapılmaktadır. 
Bu kararda bir temel hak ihlalinin bulunup bulunmadığı ve şayet böyle bir ihlal tespit edilmişse bunun giderilmesi için yapılması gerekenler belirtilmektedir. 

101. En çok karşılaşılan kabul edilemezlik nedenleri hangileridir? 

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu yeni bir hak arama yolu olması nedeniyle toplumun büyük kesimi tarafından bu müessesenin mahiyetinin henüz tam olarak kavranamadığı görülmektedir. Özellikle Anayasa ve 6216 sayılı Kanun hükümlerine dayalı yerleşik içtihadın henüz oluşmamasından kaynaklanan belirsizlik yüzünden Anayasa Mahkemesine kabul edilebilirlik koşullarını taşımayan çok sayıda başvuru yapılmıştır. Bu nedenle bu güne kadar verilen kararlar arasındaki kabul edilemez bulunanlar oransal olarak büyük bir çoğunluğu teşkil etmektedir. 

Bireysel Başvuru Bürosunca yapılan ilk inceleme sonrasında, 2014 yılı Ocak ayı itibarıyla çoğunluğu tespit edilen eksikliklerin süresinde giderilmemesi ve süre 
aşımı nedeninedayalı olmak üzere 1.150’ye yakın idari ret kararı verilmiştir. 
Mahkemenin yetkisine ilişkin kabul edilebilirlik kriterleri içinde en fazla kabul edilemezlik kararı zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle verilmiştir. 6216 sayılı 
Kanun’un 74. maddesinde açıkça belirtilmesine ve Mahkeme tarafından birçok kez açıklanmasına rağmen 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen kararlara ilişkin başvurular başlangıçta çoğunluğu oluşturmuş ve bunlar zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur. Yetki başlığı altında verilen kabul edilemezlik kararlarının dayandığı diğer nedenler ise kişi ve konu bakımından yetkisizliklerdir. Özellikle kamu tüzel kişileri tarafından yapılan çok sayıda başvuru ile özel hukuk tüzel kişilerinin kendi tüzel kişilikleriyle doğrudan ilişkili olmayan bazı hak ihlali iddialarını içeren başvurular Mahkeme tarafından kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle reddedilmiştir. Ayrıca bireysel başvuru konusu hakların neler olduğu ve kapsamının Anayasa ve Kanun’da açık bir şekilde belirtilmemesi nedeniyle farklı haklara ilişkin neredeyse her yeni başvuruda konu bakımından yetkinin ele alınması gerekmektedir. Bununla beraber Mahkemenin yer bakımından yetkisine ilişkin henüz bir kararı bulunmamaktadır. 
Bireysel başvurunu ikincilliği konusunun pek çok başvurucu tarafından göz ardı edildiği görülmektedir. Kabul edilemezlik kararlarının dayandığı bir diğer önemli 
gerekçe ise kanunda öngörülmüş başvuru yollarının usulünce tüketilmemiş olmasıdır. 
Öte yandan şekli nitelikteki diğer kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamakla birlikte ortada herhangi bir temel hakihlalinin bulunmadığı, Anayasa, AİHM ve 
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı doğrultusunda yapılan değerlendirmede bariz biçimde görülmekteyse bu başvurularınaçıkça dayanaktan yoksun olduğu 
gerekçesiyle kabul edilemezliğine karar verilmektedir. Bu kapsamda baş vurucuların dile getirdiği temel hak ihlali iddialarının pek çoğunun temyiz mercii ya da kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu görülmektedir. Bu durumun, bireysel başvurunun baş vurucular ca bir süper temyiz incelemesi olarak algılanmasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Bir ihlalin olmadığının açık olduğu şikâyet ile kanıtlamamış şikâyet olarak vasıflandırılan başvurular da azımsanmayacak orandadır. Ancak Mahkeme şimdiye kadar karmaşık ve zorlama şikâyet olduğu gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksunluk kriterini kullanarak bir kabul edilemezlik kararı vermemiştir. 
Anayasa Mahkemesi Bölümleri tarafından az sayıda da olsa İçtüzük’ün 80. maddesi uyarınca düşme kararı verilmiştir (Bkz., B. No: 2013/66, 16/5/2013).

Öte yandan Mahkemenin başvuru hakkının kötüye kullanıldığı, mükerrer nitelikte olduğu ya da başvurunun anayasanın uygulanması ve yorumlanması açısından 
önem taşımadığı ve başvurucunun önemli bir zararının bulunmadığı gerekçesiyle bir kabul edilemezlik kararı vermediği de görülmektedir. 

102. Bireysel başvuruda düşme kararı verilebilir mi? 

Anayasa Mahkemesince bir bireysel başvuruya ilişkin olarak incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir sebep kalmadığı tespit edildiğinde başvuru hakkında düşme kararı alınabilmektedir. 
Örneğin başvurucunun davadan açıkça feragat etmesi, davasını takipsiz bıraktığının anlaşılması, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması ya da Anayasa Mahkemesince saptanan benzer nitelikteki başka bir gerekçeden ötürü başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebep bulunmadığı durumlarda başvuru hakkında düşme kararı verilir. 

Mahkemenin düşme kararı verdiği bir kararında da vurgulandığı üzere, başvurucunun ilk derece mahkemesinde açmış olduğu davanın kanun ve usul hükümlerine aykırı olacak biçimde açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve bu kararın Yargıtayca onanması adil yargılanma hakkının ihlalini teşkil etmektedir. Ancak bu konuda bireysel başvuru yapıldıktan sonra, başvuru konusu karardaki maddi hatanın düzeltilmesi talebinin Yargıtay’ca kabul edildiği ve ilk derece mahkemesinin davanın açılmamış sayılmasına dair kararının bozulduğu; başvuruya konu dava dosyasının ilk derece mahkemesince yeniden esasa kaydedildiği ve hâlen derdest olduğu Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir. Bu nedenle başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görmeyen Mahkeme, başvuru hakkında düşme karar vermiştir (B. No: 2013/66, 16/5/2013). 

103. Anayasa Mahkemesi esasa ilişkin hangi kararları verebilir ve bu kararların özelliği nedir? 

Bölümler kabul edilebilir olduğuna karar verilen bir başvuru hakkında bir temel hakkın ihlal edildiği ya da edilmediği yönünde iki tür karar almaktadırlar. 
Kamu işleminde ihlal bulunmadığı kararı, işlemin bireysel başvuru kapsamındaki anayasal bir hakkını ihlal etmediğinin tespiti anlamına geldiğinden kişilerin 
hakları üzerinde bir değişiklik meydana getirmemektedir. Başvuruya konu kamu gücü işleminin uygulamasına devam edilir ve aynı şekilde sonuçlarını meydana 
getirmeyi sürdürür. 
Ancak bir temel hakkın ihlalinin tespiti kararı ise yeni bir durum ortaya çıkardığından Anayasa Mahkemesinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmetmesi gerekir. 

104. Bölümlerce verilen bir hakkın ihlal edildiği yönündeki kararın sonuçları nelerdir? 

Anayasa Mahkemesi, kamu işlemiyle bir temel hakkın ihlal edildiğini tespit ederse, öncelikle bu ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına gerek olup olmadığına karar vermelidir. 

Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar yoksa başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilebilir. Ancak tazminat miktarının tespitinin, daha ayrıntılı bir 
incelemeyi gerektirmesi hâlinde, Bölüm bu konuyu kendisi karara bağlamaksızın genel mahkemelerde dava açılması yolunu da gösterebilir. 

Yeniden yargılama yapılması hukuki bir gereklilik ise ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için Anayasa Mahkemesi dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. 
İlgili mahkeme, Bölümün ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapar ve mümkünse dosya üzerinden 
ivedilikle karar verir.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi kararında, gerekli görüldüğü takdirde, ihlalin ve sonuçlarının hangi şekilde ortadan kaldırılabileceği hususunda yapılması 
gerekenler belirtilir. 

105. Anayasa Mahkemesi inceleme sonucunda ihlal tespit ettiğinde ayrıca tazminata da hükmedebilmekte midir? 

Anayasa Mahkemesi ihlal tespit ettiği bir dosyada başvurucuların taleplerinin de olması halinde ihlalin giderilmesi açısından gerekli görülürse maddi ya da 
manevi tazminata hükmedebilmektedir. Mahkemenin maddi tazminata hükmetmek için başvurucunun zararını ispata ilişkin gerekli belgeleri başvurusuna eklemesi ve zarar ile ihlal iddiası arasında uygun illiyet bağını ortaya koyması gerekmektedir (Bkz. B. No: 2013/817, 19/12/2013).
Öte yandan Mahkeme tespit edilen temel hak ihlali nedeniyle başvurucunun manevi bir zararının da doğduğunu belirlediği takdirde, ihlalin ağırlığı ve uğranılan manevi zararı da göz önünde tutmak suretiyle AİHM’in benzer durumlarda hükmettiğine yakın bir miktarın manevi tazminat olarak ödenmesine de hükmetmektedir. Mahkemenin özellikle uzun yargılama şikayetleri içeren başvurularda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varması hâlinde takdiren başvurucu lehine bir manevi tazminat kararı da alınmaktadır (B. No: 2013/772, 7/11/2013). 

106. Bireysel başvuruda yargılama giderlerinden kim sorumludur? 

Vekâlet ücreti ve yargılama masrafları konusunda nasıl bir karar verilmektedir? Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük’te hüküm bulunmayan hâllerde bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü ölçüde diğer usul kanunlarının ilgili hükümlerini uygulayabilmektedir. Bu çerçevede usul kanunlarımız çerçevesinde, talep olup olmadığına bakılmaksızın ihlal kararı verilmesi durumunda başvurucu lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği görülmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir başvuruda ihlal tespit ettiği takdirde başvurucunun ödediği bireysel başvuru harcının ve başvurucu eğer bir avukat ile temsil edilmişse, o yılki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi esaslarına göre belirlenen vekalet ücretinin başvurucuya ödenmesine de karar vermektedir (Bkz., B. No: 2013/2168, 23/1/2014). 
Ancak başvurunun kabul edilemez bulunması veya esasa geçilerek bir hakkın ihlal edilmediğine karar verilmesi halinde yargılama giderlerinin başvurucu 
üzerinde bırakıldığını da belirtmek gerekir (Bkz., B. No: 2013/6401, 23/1/2014). 

Başvurucunun adli yardımdan yararlanmasına karar verildiği başvurularda başvurunun kabul edilemez bulunması veya esasa geçilerek bir hakkın ihlal 
edilmediğine karar verilmesi hallerinde Mahkeme, başvurunun niteliği ve başvurucunun ekonomik durumunu dikkate alarak yargılama giderinin kamu üzerinde bırakılması ya da başvurucudan alınmasına hükmedebilmektedir (Bkz., B. No: 2013/1343, 24/1/2014). 

Başvurunun reddi hâlinde Mahkemece uygun görülürse adli yardımdan yararlanan başvurucunun, yargılama giderlerini en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödemesine de karar verilebilir. Adli yardım kararından dolayı tahsil edilmeyen başvuru harcı ve Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlanan başvurucunun mağduriyetine neden olacağı Mahkemece açıkça anlaşılırsa, Mahkeme, hükümde başvuru cunun harcı ödemekten kısmen veya tamamen muaf tutulmasına da karar verebilir (Bkz. B.No: 2013/4320, 31/12/2013). 

107. Kararlar kimlere tebliğ edilmektedir? 

Bölümler ve Komisyonlarca verilen kararların birer örneği başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve diğer ilgililere tebliğ edilir. Mahkemenin bir ihlalin varlığını tespit 
ettiği ve bunun giderilmesi için yeniden yargılamada hukuki yararın olduğuna kanaat getirdiği hallerde başvurunun bir örneği kararın gereğini yerine getirmek 
üzere ihlale neden olduğu tespit edilen kararı veren derece mahkemesine de gönderilmektedir (Bkz. B. No: 2013/3282, 23/1/2014). 

Başvurucunun avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa bu kişiye yapılması gereken her türlü tebligat ve onunla yapılması gerekli yazışma, avukatı ya da 
temsilcisine yapılmaktadır. Daha önce de vurgulandığı üzere avukat ya da kanuni temsilcisi ile yapılan yazışma ya da bunlara yapılan tebligat asıl başvurucuya yapılmış sayılır. 

108. Hangi kararların yayımlanması gereklidir? 

Bölüm kararlarının tümü Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yayımlanır. Komisyon kararlarından ise kabul edilebilirlik açısından ilkesel önem taşıyan larının yayımlanması esası benimsenmiştir. 
Öte yandan Bölüm Başkanının tespit ettiği, verilen pilot karar niteliğinde ya da içtihadın ortaya konulması açısından ilkesel önemi haiz Bölüm kararları Resmî Gazete’de de yayımlanır. 

109. Mahkeme kararlarına karşı itiraz imkânı var mıdır? 

Bu kararlar bağlayıcı mıdır? Aynı konunun tekrardan başvuru konusu yapılması mümkün müdür? Bölümler ve Komisyonlarca verilen kabul edilebilirlik ya da esasa ilişkin kararlar kesindir ve bunlara karşı itiraz edilebilmesi mümkün değildir. Bu kararlar, Anayasa Mahkemesinin diğer kararları gibi yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. 

Komisyon ve Bölümlerce verilen kararlara yönelik itiraz niteliğindeki talepler incelen memekte , Mahkeme sekretaryası tarafından başvurucuya söz konusu kararın kesin olduğu ve itiraz imkanı bulunmadığı hususunu belirten bir bilgilendirme yazısı gönderilmektedir. Buna karşılık başvurunun idari yönden reddine yönelik Komisyonlar Baş raportörlüğü kararlarına karşı ise bu kararların tebliğinden itibaren 7 (yedi) günlük süre içinde itiraz imkânı bulunmaktadır. Bu nevi itirazlar Komisyonlarca incelenip kesin olarak karara bağlanır (Bkz., B. No: 2013/1936, 18/9/2013). 

110. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin kararlarına nasıl ulaşılabilmektedir? 

Bölümler tarafından verilen kararların tamamı Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde bulunmakta olup herkesin erişimine açıktır. Ayrıca Bölümlerce verilen 
ilkesel nitelikteki ya da pilot kararlara Resmi Gazete’den de ulaşılabilmektedir. 

Komisyon kararları, Bölümler tarafından alınan ilke kararlarını izlediğinden kural olarak ayrıca bir yayımlanmamakta, sadece başvuruculara iletilmektedir. 

111. Kararların infazı (uygulanması) nasıl olmaktadır? 

6216 sayılı Kanun ve İçtüzük, kararların infazını takip görevini Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğine vermiştir. Bu çerçevede ihlal kararları bir sisteme kaydedilmekte ve infazın ilerleyen aşamaları sıkı bir şekilde takip edilmektedir. Kararların infazı hususunda karşılaşılan problemlerin çözümünde de Genel Sekreterlik görev üstlenmektedir. 
Nitekim Anayasa Mahkemesinin kişi hürriyeti ve güvenliği bağlamında farklı davalardan tutuklu bulunan milletvekillileriyle ilgili (B. No: 2012/1272, 4/12/2013) ve tedbire ilişkin (B. No: 2013/9673, 30/12/2013) kararları başta olmak üzere vermiş olduğu pek çok ihlal kararlarının gerekleri ilgili makamlarca yerine getirilmiştir. 

112. Bireysel başvuru hakkının kötüye kullanımı hâlinde bir yaptırım uygulanmakta mıdır? 

Bireysel başvurusu reddedilenler ayrıca bir yaptırımla karşılaşmakta mıdır? 
Başvuru hakkının kötüye kullanılması Kanun tarafından korunmamakta ve yaptırımı gerektiren bir davranış olarak görülmektedir. Başvurucunun başvurunun her aşamasındaki istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışları hakkın kötüye kullanımı olarak kabul edilebilecektir. 
Anayasa Mahkemesince, başvurucunun bu hakkını kötüye kullanıldığının tespiti hâlinde başvurusu reddedilir ve başvurucunun yargılama giderleri dışında, ikibin 
Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir. Bir disiplin para cezası olan bu ceza, verildiğinde kesin nitelikte 
olup, itiraz imkânı bulunmamaktadır. 
Ancak Anayasa Mahkemesi bu hususta şimdiye kadar bir karar vermemiştir. 
Hangi tür davranışların başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak değerlendirilebileceği nin tespiti bakımından bu konuya ilişkin AİHM içtihadının bilinmesi yararlı olabilir. AİHM de başvurucunun bireysel başvuru hakkının 

Sözleşme’de öngörülen amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin gereği gibi çalışmasını veya önündeki davanın gereği gibi görülmesini engelleyen davranışını, başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirmektedir (Mirolubovs ve diğerleri/Letonya, B. No: 798/05, 15/9/2009). AİHM’in başvuru hakkının kötüye kullanımı olarak gördüğü haller şu şekildedir: yanıltıcı bilgi verme, Mahkemeye ve ulusal hükümet çalışanlarına karşı hakaret edici bir dil kullanma, dostane çözüm sürecini gizli tutma yükümlülüğünü ihlal etme, başvurunun içeriğinin tamamen boş olması veya gerçek bir amaçtan yoksun olması. 

15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 13




SORULAR & CEVAPLAR  ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 13


90. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruların incelenmesinde resen bilgi ve belge toplayabilir mi ve gerekli gördüğü kişileri dinleyebilir mi? 

Anayasa Mahkemesi, kendisine verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında yasama, yürütme, yargı organları, kamu idareleri, kamu görevlileri, bankalar ile 
diğer gerçek ve tüzel kişilerle doğrudan yazışır. Gerekli olan her türlü bilgi ve belgeyi isteyebilir; her türlü belge, kayıt ve işlemi inceleyebilir. Mahkemece bilgi 
almak üzere her derece ve sınıftan kamu görevlileri ile ilgililer çağrılabilir, idare ve diğer tüzel kişilerden temsilci isteyebilir. 

Mahkeme, başvurucu ya da kamu otoritesinin, istenen bilgi ya da belgeyi sunmaktan kaçındığı ya da bir delili gizlediği yahut her ne suretle olursa olsun davet edildiği hâlde yargılamaya etkili bir şekilde katılmadığı kanaatine varırsa, bu durumdan gerekli sonuçları çıkararak kararını verir. 

Öte yandan, Anayasa Mahkemesine UYAP sistemi üzerinden sistem içinde bulunması kaydıyla yüksek mahkemeler ve ilk derece mahkemelerinin dosyalarına erişim imkânı sağlanmıştır. Başvuru ile bağlantılı olan diğer mahkemelere ait dava dosyaları sistem üzerinden ilişkilendirilmek suretiyle zaman kaybedilmeden ilgili dava dosyası yanı sıra bu dosya ile bağlantılı hazırlık ve infaz evrakındaki bilgilere de ulaşabilmektedir. Ayrıca bu yolla özellikle başvuru formunda ya da ekleri arasında yer verilen belge ve bilgilerin doğruluğu kontrol edilebilmektedir. 

91. Anayasa Mahkemesi tanık dinleyebilir mi, bilirkişi atayabilir mi, keşif ya da duruşma yapabilir mi? 

Bilindiği üzere Komisyonlar başvuruların kabul edilebilirliği konusundaki kararlarını dosya üzerinden vermek zorundadırlar. 
Bölümler de kural olarak başvuruları dosya üzerinden incelemekle beraber, resen ya da başvurucu veya Adalet Bakanlığının talebi üzerine gerekli görülmesi 
hâlinde duruşma da yapabilirler. Duruşma yapılmasına karar verilmesi hâlinde, duruşmanın yeri, günü ve saati ilgililere bildirilir. Duruşma esnasında duruşma 
tutanağı düzenlenir. Tutanak örnekleri, talepleri hâlinde başvurucu ve Adalet Bakanlığı ile varsa diğer ilgililere verilir. 
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruların incelenmesi esnasında istisnai de olsa tanık dinleyebilir, bilirkişi atayabilir veya keşif yapılmasına karar verebilir. 

92. Bireysel başvurunun incelenmesinde Anayasa Mahkemesine ulaşan bilgi ve belgeler başvurucu ile paylaşılacak mıdır? 

Anayasa Mahkemesi önünde incelenmekte olan başvuruyla ilgili olarak resen temin edilen ya da ilgililerce dosyaya sunulan bilgi ve belge, adil yargılamanın 
gerektirdiği hallerde 15 (onbeş) günlük süre içinde görüşlerini sunabilmeleri için başvurucuya tebliğ edilir. 
Ayrıca kabul edilebilirliğine karar verilen başvurunun bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmesinin ardından, eğer Adalet Bakanlığı yazılı görüşünü bildirirse, bu görüş de varsa kendi değerlendirmelerini 15 (on beş) gün içinde sunması için başvurucuya tebliğ edilir. Ancak Adalet Bakanlığının bir görüş bildirmediği hâllerde dosyaya giren yeni bir bilgi olmadığından başvurucuya bu anlamda bir tebligat yapılması söz konusu olmayacaktır. 
Başvurucunun kendisine yapılan tebligatlar üzerine verdiği cevabında daha önceki şikayetlerinden farklı ihlal iddiaları ileri sürmesi halinde bunlar kabul 
edilebilirlik kriterleri bağlamında ayrıca değerlendirilip bir karara bağlanacaktır. 

93. Bireysel başvuru yapılması, başvuruya konu kamu işleminin infazını ya da icrasını durdurur mu? 

Bireysel başvuru yapılmasının kesinleşen kamu işlemine yönelik doğrudan bir etkisinin bulunmaması nedeniyle,bu işlemin infaz ya da icrasının durdurulması söz konusu olmamaktadır. İlke olarak Anayasa Mahkemesinin nihai kararına kadar başvuru konusu işlem geçerliliğini sürdürür vedolayısıyla da etkili olmaya devam eder. Bunun tek istisnasıaşağıdaki soruda açıklanan tedbir kararının alınmasıdır. 

94. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda tedbir kararı verebilmesinin şartları nelerdir? 

Anayasa Mahkemesi, tedbir kararı almayı çok istisnai durumlarda kabul etmektedir. Başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Bölümlerce esas inceleme aşamasında gerekli tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verilebilir. 

Bu gibi istisnai durumlara özgü olarak başvurunun esas incelemesine geçilmesini de hızlandıran mekanizmalar kabul edilmiştir: Tedbir kararına başvurulmaması 
hâlinde başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Komisyonlarca başvurunun 
kabul edilebilirlik incelemesi derhâl yapılarak, tedbir hususunu karara bağlamak üzere başvuru ilgili Bölüme gönderilir. 

Anayasa Mahkemesi tedbir talepli başvurularla ilgili uygulamasında başvuruların tedbire ilişkin kısmı ile kabul edilebilirlik ve esasa dair incelemesini birbirinden 
ayırmakta, tedbir talebini işin aciliyetine binaen ayrı ve öncelikli olarak ele almakta ve sonuçlandırmaktadır. Mahkeme, başvurucunun sınır dışı edilme işlemine karşı doğrudan tedbir talepli olarak Anayasa Mahkemesine başvurduğu 2013/6782 bireysel başvuru numaralı dosyada, tedbir talebine ilişkin incelemeyi kabul edilebilirlikten metin olarak da tamamen ayırmış ve bu konuda münhasıran bir karar vermiştir. Başka bir anlatımla Mahkeme tedbir konusunda kararını verip bunu başvurucuya bildirirken kabul edilebilirlik hususunu daha sonraya bırakmıştır. Başvuru, ivedilikle ve öncelikli olarak ele alınmış ve sınır dışı edilmesi durumunda başvurucunun yaşamına ya da maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir riskin var olup olmadığı dosya içeriğinde sunulan bilgi ve belgeler ile yetkili birimlerinden derhal getirtilen belgeler ışığında değerlendirilmiş ve başvurucunun sınır dışı edilmesi halinde yaşamına ya da maddi ve manevi varlığına yönelik ciddi bir risk ile karşılaşacağı konusunda esaslı bir neden gösterilmediği belirtilerek tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. 
Mahkeme 2013/1243 bireysel başvuru numaralı kararında ise idari bir işlem olan sınır dışı edilme işlemine karşı hukukumuzda idari yargı yollarına başvurulması 
ve yürütmeyi durdurma talebinde bulunulmasının mümkün olduğunu, ancak idari yargı yoluna başvurunun sınır dışı edilme kararını otomatik olarak askıya alma etkisi olmadığını tespit ederek ilgilinin bireysel başvuruda tedbir talebinde bulunabilmek için idari yargı mercileri önündeki davasının sonuçlanmasını beklemek zorunda bırakılamayacağını ifade etmiştir 

Nitekim Mahkemenin bir kararında, başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik bir tehlike olduğu iddiasının ciddi bulunması 
nedeniyle “tedbir talebinin kabulüne”, Mahkemece yeniden bir karar verilinceye kadar başvurucunun Cezayir’e sınır dışı edilmesine ilişkin idari işlemin 
uygulanmamasına ve ara kararının gereğinin ivedi olarak ifası için İçişleri Bakanlığına bildirilmesine karar vermiştir (B. No: 2013/9673, 30/12/2013). 

Bölüm tedbire karar vermesi hâlinde gereğinin ifası için bunu ilgili kişi ve kurumlara bildirir.

Öte yandan tedbir kararı verilen başvurunun esası hakkındaki kararın en geç altı ay içinde alınması gerekir. Tedbirin devamı konusunda yeni bir karar 
alınmadığında, başvurucunun hakkının ihlal edilmediğine ya da başvurunun düşmesine karar verildiği durumlarda tedbir kararı kendiliğinden kalkar. 

Neticede Anayasa Mahkemesi mevzuatı ve içtihadıçerçevesinde, sınır dışı etme kararına karşı ilgililer, diğerbaşvuru yollarını tüketme zorunda olmaksızın 
doğrudantedbir talebi ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmekte, tedbir talepli başvurular durumun gerektirdiğişekilde çok kısa sürede karara 
bağlanmakta ve başvurunun niteliğine göre derhal tedbir kararı verilebilmektedir. 

95. Anayasa Mahkemesi, AİHM önündeki başvurularda olduğu gibi dostane çözüm yolunu kullanabilecek midir? 

Anayasa Mahkemesi önünde başvuruların dostane çözüm usulüyle sonuca bağlanması düzenlenmemiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi, kendisi dışında başka bir usulle de olsa ihlalin ve sonuçlarının giderildiğini yani mağdur sıfatının ortadan kaldırıldığını tespit etmesi hâlinde başvuru hakkında düşme kararı verebilecektir. 
Bilindiği üzere, 6384 sayılı Kanun ile 23/9/2012 tarihinden önce AİHM’e yapılmış makul sürede yargılanma hakkı şikâyeti içeren başvuruları inceleyip, ihlal tespit 
ettiğinde tazminat ödemek suretiyle ihtilafı çözüme kavuşturmak üzere Bakanlık nezdinde bir Komisyon oluşturulmuştur. Hatta bu Komisyonun yetki alanının 
Bakanlar Kurulu kararı ile AİHM önündeki diğer temel hak ihlallerine yönelik şikâyetleri içeren başvuruları da kapsayacak şekilde genişletilmesi imkânı vardır. 
Anayasa Mahkemesine yapılan belli nitelikteki başvurular açısından da benzer bir yolun ihdasının hem bu tür uyuşmazlıkların kısa sürede sonuçlanması 
hem de Anayasa Mahkemesinin önündeki yoğun iş yükünün azaltılması açısından yararlı olacağı değerlendirilmektedir. 

96. Bireysel başvurudan vazgeçmek mümkün müdür? 

Sonuçları nelerdir? 
Bireysel başvurudan feragat mümkündür. Başvurucunun davasından feragati hâlinde düşme kararı verilir. 

Ancak feragat edilen bir başvuru hakkında, Anayasa’ nın uygulanması veya yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kılması hallerin de düşme kararı verilmeyerek Anayasa Mahkemesi tarafından incelemeye devam edilmesi kararı alınabilir ve bu başvuru esastan sonuçlandırılabilir. 
Anayasa Mahkemesi başvurucunun daha sonra gönderdiği bir dilekçeyle, talep sonucundan vazgeçtiğini bildirmesini 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (5) 
numaralı fıkrası ve İçtüzük’ün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında bir feragat olarak değerlendirmiş ve başvurunun İçtüzük’ün 
80. Maddesinin (2) numaralı fıkrasına uyarınca incelenmesine devam edecek bir durum da tespit etmediğinden başvuru hakkında düşme karar vermiştir 
(B. No: 2012/69, 12/2/2013).

Öte yandan, başvurudan feragat halinde başvuru harcının iade edilip edilmeyeceği sorusu gündeme gelmektedir. Başvurunun düşme kararıyla sonuçlanması durumunda bireysel başvuru harcının iade edilip edilmeyeceği konusu, 6216 sayılı Kanun ve İç tüzük’te özel olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle sorunun çözümü için “bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İç tüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.” hükmünü içeren 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesi gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 312. maddesine dayanılmıştır. Bu maddedeki “Feragat veya kabul beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir. Feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkumiyet, ona göre belirlenir” ifadesi feragat beyanında bulunan tarafın yargılama giderlerinden sorumlu olacağını düzenlemektedir. 

Düşme kararına rağmen başvuru harcının iade edilmemesi, başvuru harcının ne amaçla tahsil edildiğiyle de doğrudanilişkilidir. Bilindiği üzere bireysel başvuru 
harcı, başvuru sürecinin başlatılması için alınmaktadır. Anılan sürecin, esas hakkında inceleme ile sonuçlanması zorunlu olmayıp, ön inceleme veya kabul edilebilirlik incelemesi neticesinde de sonaermesi mümkündür. Bu yüzden, Mahkeme, fazla veya yersizolarak tahsilat yapılması hâlleri hariç, başvurudan 
feragat durumunda bireysel başvuru harcının iadesinin mümkün olmadığına karar vermiştir (B.No: 2012/69, 12/2/2013). 

14 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 12


SORULAR & CEVAPLAR  ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 12


VIII. BİREYSEL BAŞVURULARIN İNCELENMESİ 


83. Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru çerçevesinde yapılacak incelemenin kapsamı nedir? 

Anayasa Mahkemesinin incelemesi, yargı kararına temel oluşturan maddi olguların veya olaya uygulanacak kuralın belirlenmesini ya da kararı veren hâkim veya hâkimlerin takdir yetkisinin değerlendirilmesini içermez. İnceleme sadece başvurucunun anayasal temel hak ihlali iddiasının doğruluğu üzerindedir. 
Başka bir anlatımla Mahkeme, kendisine sunulan somut olay bağlamında başvurucunun Anayasa’da işaret edilen haklarından birinin ihlal edilip edilmediği 
yönünden bir denetim yapmakla yükümlüdür. İhlalin tespiti hâlin de debunun ortadan kaldırılması için alınması gerekli tedbirlere hükmedebilmektedir. 

Bu çerçevede Mahkeme bir kararında, başvurucunun biranayasal hakkının ihlali iddiasını dile getirmediği, yalnızcaderece mahkemelerinin kararlarının gözden 
geçirilmesiniiçeren başvuruların, Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetki kapsamı dışında bırakıldığını bu nedenle deaçıkça dayanaktan yoksunluk 
nedeniyle kabul edilemez bulunacağını ifade etmiştir. Kararda Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal hükümlere derece mahkemelerince saygı gösterilip gösterilmediğini denetlemekle görevli olduğu; derece mahkemelerinin yetki alanı içine giren yargılama sonucunun hatalı olduğu iddiasıyla yapılacak başvuruların ele alınması ve değerlendirmesinin ise mümkün olmadığına vurgu yapılmıştır (B. No: 2013/539, 16/5/2013). 
Dolayısıyla, “ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılansonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz.” Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması ve bu kararların kendiliğinden adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik içermesidir (B. No: 2013/539,16/5/2013). 

84. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru, yeni bir itiraz ya da temyiz yolu mudur? 

Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin kararlarını her türlü hukuka aykırılık sorunu açısından inceleyebilecek bir süper temyiz makamı değildir. Nitekim Anayasa ’nın 148. maddesinde “Bireysel Başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle yüksek yargı organlarının temyiz incelemesinde, kanun gereğince baktığı hususlar kural olarak Anayasa Mahkemesinin değerlendirme kapsamı dışındadır.
Öte yandan derece mahkemelerinin işlemleri nedeniyle, temel hak ve özgürlük  leri ihlal edildiği iddiasında olan kişilerin Anayasa Mahkemesine bireysel 
başvuruda bulunması anayasal bir haktır. Bu şekilde bir başvuruyu alan Anayasa Mahkemesi incelemesinde kişinin temel hak ve özgürlüklerinden birinin ihlal 
edilip edilmediğini araştırmak durumundadır. Eğer ihlal edildiği sonucuna varırsa da bu hak ihlalini gidermek üzere yapılması gerekenlere de hükmedebilmek tedir. O hâlde bireysel başvuru, Anayasa Mahkemesinin bir temel hak ihlali iddiasını spesifik anayasa hukuku ve temel hak perspektifiyle incelemesine imkân tanıyan istisnai bir yargı yoludur. 
Dolayısıyla Mahkeme kararlarının bireysel başvuru konusu temel haklara ilişkin olmayan yönlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi söz konusu 
olmayacaktır. Bu, Anayasa Mahkemesi önüne getirilen mahkeme kararlarının belirli konularla sınırlı olarak incelenebileceğini de göstermektedir. Dolayısıyla, 
salt olağan kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara yönelik iddiaları içeren bir başvuru, Anayasa Mahkemesince öncelikle ve başvurunun esasına 
girilmeksizin reddedilir. 

Bireysel başvurunun temyizden temel farkı, temyiz yolunda kanunun ve usulün doğru uygulanıp uygulanmadığı denetlenirken, bireysel başvuruda bir yargı kararı sonucunda bireyin temel hakkının ihlal edilip edilmediğinin incelenmesidir. Kanunların doğru uygulanmasını ve yorumlanmasını sağlamak temyiz mahkemelerinin görevidir. 
Oysa Anayasa Mahkemesi önüne gelen başvurularda kanunun doğru uygulanıp uygulanmadığı yönünden değil, temel hak odaklı bir inceleme yapacaktır. 
Bu anlamda kanunlar gerek idare gerekse mahkemeler tarafından doğru uygulanmış olsa bile, bir hak ihlali ortaya çıkabileceği gibi, kanunlar doğru uygulanmamış olsa bile bireysel başvuru kapsamında incelenmesi gereken bir hak ihlali meydana gelmemiş olabilir. 

Nitekim Anayasa Mahkemesince de kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği nin Anayasa’ nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtildiğine işaret edildikten sonra bu şekilde olduğu tespit edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksunluk kapsamında kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (B. No: 2013/6401, 23/1/2014). 

Mahkeme bu çerçevede kanun yolu şikâyeti başlığı altında ele aldığı hususları da ifade etmiştir: dava konusu yapılan maddi olay ve olguların kanıtlanması, 
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden 
adil olup olmaması. 
Bununla birlikte bu incelememe mutlak nitelikte değildir ve bir istisnası vardır: “Derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan 
tarzda açık bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır.” 
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013). Bu anlamda, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular ancak yukarıda belirtilen ve istisnai nitelik taşıyan husus tespit 
edilemediği müddetçe Anayasa Mahkemesince incelenemez. 
Anayasa Mahkemesi incelemesinde yukarıda belirtilen nitelikte istisnai durumun bulunup bulunmadığını değerlendirirken başvurucunun “ Yargılama sürecinde 
iddia makamı ve katılan tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi (olup) olamadığı…, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı (bulup) bulamadığı…, 
iddia makamı ve katılan tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı (bulup) bulamadığı… ya da uyuşmazlığın çözüme 
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından (dinlenip) dinlenmediği… veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da 
kanıt (sunup) sunamadığı” gibi hususlara bakarak bir sonuca varmaktadır (B. No: 2013/6401, 23/1/2014).

Özetle, Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkı bağlamında dava sonucunda derece mahkemelerince verilen karar ya da ulaşılan sonucun değil, yargılama 
sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetlemektedir. Ne var ki bu güne kadar yapılan bireysel başvuruların büyük çoğunluğunun kabul edilemezlik 
kararıyla sonuçlanması ve başarı oranının oldukça düşük olması, başvurucularca bu hukuksal kurumun işlevinin yanlış değerlendirildiği ya da bir tür temyiz 
olarak algılandığının açık göstergesidir. 

85. Bireysel başvuruların kayıt işlemi ve idari incelemesi kimler tarafından ve nasıl yapılmaktadır? 

Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılan başvurularda bireysel başvuru evrakının alınmasının ardından başvurucuya alındı belgesi verilerek dosya ön inceleme için görevlinin önüne gitmektedir. Diğer mahkemeler ve konsolosluklar vasıtasıyla yapılan başvurularda ise dosya hem UYAP sistemi üzerinden hem de fiziki olarak Anayasa Mahkemesine gönderilmesinin ardından ön inceleme safahatı başlamaktadır. 
Ön inceleme aşamasında görevli personel, ilgili raportörün gözetiminde dosyaya ilişkin bir ön değerlendirme formu hazırlamakta ve Mahkemenin istatistiklerine 
esas olmak üzere gerekli bilgilerin sisteme kaydını yapmaktadır. Başvuru formu ve eklerinde eksiklikler tespit edilmişse eksiklik tamamlatma süreci başlatılır. 
Şayet başvuru süresinde yapılmış ve dosya kapsamında da herhangi bir eksiklik de tespit edilememiş ise başvuru dosyasının kabul edilebilirlik incelemesi 
yapılmak üzere derhal Komisyonlar raportörlüğüne sevki yapılmaktadır. 

86. Başvurunun idari yönden reddi nedir? Buna karşı itiraz mümkün müdür? 

Başvurunun süresinde yapılmaması ya da bireysel başvuru formu ve eklerinin gerekli şekil şartlarını taşımaması ve tespit edilen bu eksikliklerin verilen kesin 
sürelerde tamamlanmaması hâllerinde başvurunun idari yönden reddine karar verilir. 
Anayasa Mahkemesince başvurucu ya da temsilcisine gönderilen eksiklik tamamlama yazısında açıkça ön incelemede eksikliklerin tespit edildiği ve bunların 15 günlük verilen kesin süre içinde tamamlanması gerektiği, aksi takdirde başvurunun idari yönden reddedileceği hususları belirtilir. Başvurucunun buna rağmen öngörülen sürede eksiklikleri gidermediği, başka bir ifadeyle tam bir bireysel başvuru yapmadığı anlaşılırsa başvurunun idari yönden reddine karar verilir ve bu karar başvurucuya tebliğ edilir (B. No: 2012/1087, 25/3/2013). 

İdari ret kararında ayrıca idari ret kararının tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde Anayasa Mahkemesine itiraz etme hakkı bulunduğu, itirazların harca tabi 
olmadığı, varsa itirazların bireysel başvuru yapılmasındaki usul izlenerek yapılması gerektiği, aksi takdirde dilekçenin işleme konulmayacağı ihtarı da yapılmakta dır. İdari ret kararına itirazın bir dilekçe ile bireysel başvuru yapılmasındaki usul izlenerek yapılması gerekmektedir. 
Başvurucunun idari ret kararına usulüne uygun biçimde itirazı, ilgili Komisyonlarca incelenerek karara bağlanır ve bu karar kesindir. Burada öncelikle idari ret kararının yerinde olup olmadığı incelenmekte ve bu kararın usulüne uygun olduğu belirlendiği takdirde itirazın reddine karar verilmektedir 
(B. No: 2013/1936, 18/9/2013). 
İtirazın yerinde olduğuna kararı verilmesi durumunda ise başvurunun kabul edilebilirlik ve gerekirse esasının incelemesine gidilmektedir. 

87. Bireysel başvuru dosyalarının Bölüm ve Komisyonlar arasında dağıtımı nasıl yapılır? 

Bireysel Başvuru Bürosu tarafından kaydı yapılıp numara verilen başvuruların Bölümler ve Komisyonlar arasında dağıtımı, otomatik olarak yapılır. Dolayısıyla bir başvurunun Bireysel Başvuru Bürosu tarafından Mahkeme Bilgi İşlem Sistemine kaydının yapılıp numarası verildiği anda idari ret kararı verilmezse kabul edilebilirliği inceleyecek komisyon ve kabul edilebilir bulunması halinde esası değerlendirecek Bölümü tespit edilmiş olmaktadır. Nitelikleri itibarıyla 
birleştirilerek incelenmesi gereken dosyalar ilk olarak kayda alınan başvuru dosyasında birleştirilerek karara bağlanır. 

Başvuruların Komisyonlar ve Bölümlerde görev yapan raportörler arasındaki dağılımı, raportörlerin uzmanlık ve iş durumu dikkate alınarak ilgili birim baş raportörü tarafından yapılmaktadır. 

88. Bireysel başvuruların incelenme sırası nasıldır? 

Daha önce de vurgulandığı üzere bireysel başvuruların Bireysel Başvuru Bürosu tarafından kayda alınış sırasına göre incelenerek karara bağlanması esası 
benimsenmiştir. 
Bununla beraber Anayasa Mahkemesi, başvuruların konuları itibarıyla önemini ve aciliyetini göz önünde bulundurarak belirlediği kriterler çerçevesinde farklı bir 
inceleme sıralaması da yapabilir.
Örneğin başvurucunun yaşama hakkı ve maddi ve manevi varlığının bütünlüğü ile kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlali iddiasını içeren başvurular önem ve aciliyet arz eden başvurular olarak değerlendirilip diğerlerine göre öncelikli olarak incelenip karara bağlanabilmektedir. 

Ayrıca yaşam hakkı ve maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlikenin olduğu hallerle sınırlı olarak verilebilen tedbir kararı, niteliği gereği 
diğer işlerden daha öncelikli olarak karara bağlanmaktadır (B. No: 2013/9673, 30/12/2013). 

89. Bireysel başvuru incelemesinde ispat yükü kimdedir? 

İlke olarak başvuruya konu olayla ilgili delilleri sunarak iddialarını ispatlamak ve hangi anayasal hakkının hangi sebeplerle ihlal edildiğine dair açıklamalarda 
bulunarak hukuki iddialarını kanıtlamak başvurucunun yükümlülüğündedir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013). 

Nitekim Mahkeme bir kararında, başvurucu tarafından soyut bir şekilde sadece atıfta bulunularak dile getirilen birtakım Anayasa hükümlerinin ihlal edildiği 
iddiasını yeterli görmemiş, belirtilen hükümlerin somut olay bağlamında nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklamanın bulunmasını aramıştır. Mahkeme özellikle 
ihlal iddiasına konu olayın başvurucunun hakkını nasıl ve neden tehlikeye attığına dair somut kanıtlar ve inandırıcı gerekçeler beklemektedir 
(B. No: 2013/2355, 7/11/2013). 

Başvurucunun, somut olaya ilişkin salt bir iddiasının varlığı da yeterli olmamakta ayrıca bu iddiasının “savunulabilir bir iddia” olması gerekmektedir 
(B. No: 2013/1845, 7/11/2013).

Öte yandan başvurucu başvuru formunda sunduğu bilgilerin yanı sıra bu forma ek belgelerle de iddiasına dayanak delillerini Mahkemenin önüne getirmek 
durumundadır. 

Bununla birlikte başvurucunun iddialarını dayandırdığı belgelere kendisinin elinde olmayan zorlayıcı nedenlerle erişememesi hâlinde bu belgelerin Mahkeme 
tarafından resen temin edilmesini talep imkânı vardır. Ancak bunun gerekçelerini başvuru formunda belirtmesi zorunludur. 

Anayasa Mahkemesi ancak başvurucunun gerekçelerinin gerçekçi ve kabul edilebilir olduğuna kanaat getirirse bu bilgi ve belgeleri resen toplama yoluna 
gitmektedir (B. No: 2013/976, 9/1/2014). 

Bu hususların da tartışıldığı bir kararında Mahkeme, başvurucunun yargılama sürecine ilişkin şikâyetlerini destekler belgeleri (duruşma zabıtları ve mahkeme 
kararları gibi),haksız yere mahkûmiyet aldığı iddiasını soyut bir iddia olmaktan çıkaracak şekilde somutlaştıracak bilgi ve gerekçeleri sunamadığını, ihlal 
edildiğini iddia ettiği hakkının hanginedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçelerini ortaya koyamadığı belirterek başvuruyu kanıtlanamamış şikâyet 
kapsamında değerlendirerek kabul edilemez bulmuştur. Ayrıcabu kararda Mahkeme, başvurucunun sunması gereken bilgive belgelere erişmeye ilişkin bir 
sıkıntıdan da söz etmediğini vurgulamıştır (B. No: 2013/976, 9/1/2014). 

13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***