PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 2
GİRİŞ
I. KÜRT TARİHİ MESELESİ:
Bazı araştırmacılara göre, Kürt terimi, “Göçebe Hayat tarzı ve kalın kar yığını” anlamını ifade etmektedir. Başka bir grup yazarın tezine göre ise Kürtlerin
“Ari” kökenli oldukları, yaklaşık 3000 yıl önce Kuzey Avrupa’dan göç ederek Karadeniz Kuzeyi ve Hazar Denizinin Batısını takiben Mezopotamya’ya indikleri
ve bu yolculuğun yaklaşık 1000 yıl kadar sürdüğü ileri sürülmektedir. Kürtleri tarihi zemin içerisinde bir noktaya oturtmak yani onlara etnik bir temel
kazandırmak isteyen bu yazarlara göre; M.Ö. 1000 yıllarında Mezopotamya’ya yerleşen Kürtler, M.Ö. 600 yıllarında Asur Devletini yıkarak Med İmparatorluğu nu kurmuşlar, kısa bir süre sonra da Med’lerin Persler tarafından yıkılması ile devlet yapısını kaybetmişlerdir. Bu görüşleri ileri sürenlerin hiçbiri, bu iddialarını sağlam delillerle isbat edememektedirler.
Aslında M.Ö. 3000 yıllarında Avrupa üzerinden Kafkaslara ve oradan Mezopotamya’ya göç olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Kürtler yan göçer topluluklarıdır. Bu toplulukların Orta Asya’dan yola çıkarak Anadolu Yarımadasının dağlık kesimlerinde hayvancılığa elverişli alanlara yerleştikleri
bilinmektedir. Bu göçerler M.Ö. 1000 yıllarına rastlar. Mezopotamya’daki uygarlıklar M.Ö. 5000 yıllarına dayanır. Dikkat edilirse Türklerin olduğu her
yerde Kürtler de mevcuttur. Bu da Türkler ile Kürtlerin tarihi bir bağ içerisinde olduklarını gösterir. İskit-Saka Uruğunda Kürt İlhanı olan ve 39 yaşında ölen Alp
Urungu’nun Kürt İlhanı “Ben Kürt İlhanı Alp Urungu’yum” başlıklı yazıtının öz Türkçe yazmış olması Kürtlerin Türkler içerisinden geldiği en güzel örneğidir.
Son 25–30 yıldır bazı büyük devletlerin ve özellikle de bünyelerinde Türk nüfusu bulunduran komşu devletlerin politikalarının esasını, Türkiye ile aralarında
tampon bir devlet oluşturmak veya tebaları olan Türk topluluğu arasında tampon sunî bir millet yaratmak teşkil etmiştir. Diğer yandan bu endişelerini ve
politikalarını Türkiye'ye doğru yöneltmek, Türkiye'de bir etnik mesele olduğu propagandası yaparak hedeflerine varmak istemektedirler1. Bu tür faaliyetler
arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde bazı konar–göçer veya yerleşik Türk aşiretlerinin mezhep ve kültür farklılıkları istismar edilerek kışkırtmaları ve kendilerini Türkten başka bir soydan geldikleri propagandasını sayılabilir2.
Günümüzde Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan ve Kürtçe diye bilinen mahallî dille konuşan Türklere, Kürt denilmektedir. Buna ilâve olarak bu dili
konuşan ve Orta–Doğu'nun diğer ülkelerinde yaşayan bir kısım halka da Kürt denilmektedir. Bir milletin dil, edebiyat, san'at, fen ve sosyal teşkilat gibi elde
etmiş olduğu çeşitli müesseseler kadar, o milletin hayat felsefesi, inançları, an‘aneleri gibi ruhunun akislerini bulabileceğimiz tutum ve davranışlar, o milletin kültürünü meydana getirir. Oysa Orta–Doğu'da yaratılmak istenen "sun'î bir millete ad olarak verilen "Kürt" teriminin açıklanması, bu meselenin ideologları tarafından dahi mümkün olmamıştır. Bunun başlıca sebebi ise Kürt aşiretleri olarak iddia edilen Kurmanç, Gûran, Lur ve Kalhur ağızlarında böyle bir terimin olmamasıdır3.
Konar-göçer toplulukların yaşadıkları coğrafi bölgelere göre kullandıkları Türkçe, Farsça ve Arapçanın etkisi ve karışımı ile oluşan ağızlar mevcut olup,
bunlargenel olarak “Kürtçe” diye ifade edilmektedir. Kürtçe Zazaca, Dimili, Kırmançi, Sorani, Gorani vb. gibi şivelerle konuşulmaktadır. Ayrı şiveler konuşan insanlar arasında bile anlaşmak zor olmaktadır.
Kürt Dili yaratma amacı ilk kez 1922 yılında Tiflis’de Ermenice olarak Kürt Alfabesi oluşturulmuştur. Kürtlerle Ermenilerin akraba oldukları görüşü,
Ermeni-Kürt Cemiyeti olan Hoybun Cemiyeti4 tarafından ileri sürülmüş ise de bu sorununun uluslar arası boyut kazandığı dönemdir.
Hoybun, kuruluş aşamasında ilk toplantısını Şubat 1927’de Revanduz’daki Seyit Taha’nın evinde yapmıştır. Toplantı, İngilizlerin yardımıyla
Seyit Taha ve Ermeniler tarafından düzenlenmiştir. İlk toplantının arkasında İngilizler adına, Irak Olağanüstü Komiser Yardımcısı ve Enteliİans Servisi mensubu Edmonds vardı. Ayrıca toplantının planlayıcıları arasında, İngiliz elçiliğinden Kaptan Motfoltre’de bulunuyordu. Toplantıya Seyit Taha kardeşi Mustahattin, Balık aşireti reisi Mehmet Ağa, Şeyh Sait’in akrabalarından Hınıslı Mehmet Emin, Menkuri aşireti reisi Sivar Ağa ve Motfoltre ile kâtibi katılmışlardı. Alınan karar göre, İngilizler Kürtlere para ve silah yardımı yapacak, Nasturilere destek verecek Hoybun’un Türkiye’ye Şemdina bölgesinden başlatacağı taarruzun Van’ı işgaliyle sonuçlanması halinde İngilizler yardımda bulunacaktı. Ama İngilizlerin bu işe bu ölçüde bulaştıkları oldukça kuşkuludur. Çünkü 1926’da Türkiye ile ilişkilerini düzelten İngiltere’nin, Kürtlerle bu kadar yakın ilişkide olması pek mantıklı görünmemektedir.
Hoybun’un genel programı şöyleydi: Öncelikle İran’a, Irak ve Suriye’deki Arap halkına ve onların himayecilerine (İngiltere ve Fransa) karşı dostça bir tutum takınarak o yerlerdeki büyük Kürt bölgelerinin barış ve refahını güvence altına almak, sonra da aynı kaderi paylaşan Ermeni ulusuyla dostluk kurarak Türkiye’ye karşı işbirliği yapmak, Ermenistan ve Kürdistan’ın bağımsızlıklarının, toprak bütünlüklerinin karşılıklı olarak kabul edilmesini de bir ilke olarak benimsemek.
Hoybun, Suriye’nin yanı sıra Kahire, Paris, Detroit ve Philadelphia’da merkezler kurmuş ve özellikle Paris’te etkin çalışmalar yürütmüştür. Ancak örgütün en zayıf yönü, kendi iddiasının aksine, bütün Kürtleri temsil edebilecek bir yapıda olmayışıydı. Sürgündeki küçük bir topluluğun, Kürtlerin tamamını temsil etmesi mümkün de değildi. Ayrıca örgüt kendini Kürt halkına mal edebilmiş de değildi. Kürt halkı örgüt hakkında pek az şey biliyordu.
Hoybun’un Ağrı isyanının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından dağılma sürecine girmesiyle, birtakım Kürtçülerin bireysel çalışmalara yöneldiği göze çarpmaktadır. 1946’da Mehabet Kürt Cumhuriyetinin kurulmasıyla Hoybun’un da kendini feshederek bu cumhuriyete katılmıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Erol Kurubaş, Başlangıçtan 1960'a Değin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ankara.1997.
Bu konuda ortaya atılan teorilerde;
1- Kürt adı altında toplanmak istenen aşiretler, tarihin derinliğinde kaybolmuş, bazı kavimlere dayandırılmakta,
2-Kürt adı altında toplanmak istenen aşiretler İranî menşe’e bağlanmak istenmektedir. Ancak bunlar sadece bir iddia olarak kalmıştır5.
Tarih, antropoloji, fizyoloji ve etnoloji ilimleri bir Kürt Milletinden bahsetmemektedir. Kürt Terimi ile bilgileri ilk kez İslam Tarihinde X. yüzyıl
coğrafyacılarından Mesudi kullanmıştır. Mesudi, Kürtleri “ Konar Göçer Topluluklar ” olarak adlandırılmıştır. Keza Kürdistan Terimi’de ilk kez Büyük
Selçuklu Sultanı Sancar (Ölüm 1157) zamanında yazılmış eserlerde geçmekte olup Zagros Dağlarının (Hakkari Güneyi) eteklerinde kalan bölgenin tarif edilmesinde kullanılmıştır. Ayrıca Arap Coğrafyacılarının da Kürdistan Terimini bahse konu dağlık bölgeyi ifade etmede kullanmış oldukları görülmektedir.
Kürt adı altında toplanmak isteyen kavram tarihde kaybolmuş eski kavimlere dayandırılmak istenmektedir. Kardak-Kardo ve Med-İskid nazariyesi
bunlara örnek gösterilebilir. Kawa Efsanesi ise XI. Yy.da ünlü İran şairi Firdews tarafından yazılan “şeyhname” adlı destanında bir İran Milli kahramanının
anlatımıdır. Kürt adı ile adlandırılan nüfusun % 34’ü Türkiye’de, % 26’sı İran’da, % 24’ü Irak’ta ve % 11’i Suriyede’dir. Küçük bir azınlığıda Ermenistan
ve Rusya’dır. Bugün Irak, İran, Suriye ve Türkiye topraklarında yaşayan ve kendilerine Kürt adı verilen bu toplulukların en azından Türklerin Anadolu’ya
gelmelerinden itibaren 1000 yılı aşkın ortak tarih ve kültüre sahip oldukları bilinmektedir.
Bir uruk veya boy adı olarak "Kürt" kelimesine, tarihte ilk defa Orta Asya'daki kazılarda Elegeş nehri yakınlarında ortaya çıkan bir Türk mezarının
kitâbesinde rastlıyoruz. Yenisey'de Göktürk kitabelerindeki (Elegeş Yazıtı) Bengütaş'ta yer alan bilgilerden anlaşıldığına göre sözü edilen Kürt uruğu
Göktürkler içerisinde yaşıyordu ve beylerinin adı Alp Urungu idi6. Ceyhun deltası içindeki " Kürder Şehri " ve " Kürder Arkı " kitâbelerde adı geçen " Kürt "
topluluğunun yerleşimi ile ilgili olmalıdır. Bunlar da Türkçe'de bu kelimenin bulunduğunu kesin olarak ispatlamakta dır 7. Dolayısıyla bu kelime ırk veya millet anlamında olmayıp, daha sonraki dönemlerde Türk Topluluklarının hayat biçimlerine göre mahiyet kazanmıştır.
BU BÖLÜM DİPNOTLAR;
1 Abdulhaluk Çay, Doğu ve GüneyDoğu Anadolu'nun Kültürel Yapısı, Ankara l986, s.7 ve devamı.
2 Abdulhaluk Çay, Doğu ve GüneyDoğu Anadolu'nun Kültürel Yapısı, s.7.
3 Abdulhaluk Çay, Doğu ve GüneyDoğu Anadolu'nun Kültürel Yapısı,, s.7 ve devamı. Ayrıca bkz.İbrahim Yılmazçelik, XIX.Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ,1999, s.11.
4 Hoybun Cemiyeti'nin Tarihi Gelişimi Hakkında Şunlar Söylenebilir: Kürt milliyetçi hareketi Hoybun’un kuruluşuyla yeni bir evreye girmiştir. Birinci evre serkeşlik, sosyal kargaşa ve ayrıcalıklarını kıskançça korumak isteyen feodallerin ayaklanması dönemidir. İkinci evre, Jön Türk hareketiyle birlikte Kürtlerin ulusal özelliklerini tanıyacak bir konum elde etme yönünde girişimlerin yapıldığı dönemdir. Üçüncü evre ise, Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Kürt iddia tamamen asılsız, siyasi maksatlı bir görüştür. 1927 yılında Sovyetler Birliği Latin Alfabesi ile oluşturduğu Kürt Alfabesini 1928-1929 yılında ders olarak okullarda kullanmak istemiştir. 1945 yılında da Kiril alfabesi ile daha sonraki dönemlerde ise Suriye ve İran’da Latin Harfleri ile Kürtçe Alfabe hazırlanmış tır. Bütün bu çalışmaların amacı Kürtçe’nin bir dil haline getirilmesinden başka bir şey değildir.
5 Türk Millî Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Bir Heyet tarafından çıkarılmıştır, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara l986, s.60–6l.
6 H.Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, c.III, İstanbul l940, s.l83.
7 Mehmet Eröz, "Kürt Adı Üzerine", Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 256, Ağustos l984, s.475.
8 L.Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara l97l, s.ll4, l2l, l28.
9 Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İstanbul l930; Faruk Sümer, Oğuzlar(Türkmenler), Ankara l967.
10 Mehmet Eröz, a.g.m., s.256-257.
11 H.Şeliç, Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, nr. 1, Münih/ Almanya(tarihsiz), s.5-11.
12 H.Şeliç, a.g.e., s.11-15.
13 Hayri Başbuğ, İki Türk Boyu Zaza-Kurmanclar, Ankara l984, s.13-32.
14 M.Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara l983, s.7-13.
15 İbrahim Kafesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, Ankara l987, s.l9.
16 M.Fahrettin Kırzıoğlu, Dağıstan-Aras-Dicle-Altay ve Türkistan Türk Boylarından Kürtler, Ankara l984.
17 Şeref Han, Şeref-nâme, çev: Mehmet Emin Bozarslan, İstanbul l975, s.27.
18 Ercüment Kuran, "Türkiye'de Kürt Meselesi", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 79, Ağustos l992, s.l57.
19 Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Ankara l992, s.50-55.
20 Yaşar Kalafat, a.g.e., s.l55.
21 Abdulhaluk Çay, a.g.e., s.l4-l6.
22 İbrahim Yılmazçelik, "l840-l850 Yıllarında Harput", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi. ,Sayı: 52, Şubat l988, s.l28.
23 Ahmet Halaçoğlu – İ. Yılmazçelik, “Doğu Anadolu Aşiretleri ve Gerçekler”, Yeni Forum, cilt 15, S. 302, Ankara, Temmuz 1994, s. 29.
24 Azmi Süslü, Mesud Fânî(Bilgili)'ye Göre Kürtler ve Sosyal Gelişimleri, Ankara l993, s.l01.
25 Ahmet Buran, Doğu Anadolu Ağızları Üzerine Bir İnceleme, Ankara l985. Ayrıca bkz. Hayri Başbuğ, İki Türk Boyu Zaza-Kurmanclar, Ankara l984.
26 Kürdistan Terimi ve tarihi dönemlerdeki manası ve özellikle de Osmanlı dönemindeki manası için ayrıntılı bilgi için bkz.İbrahim YILMAZÇELİK, "Diyarbakır Eyaletinin Yeniden Teşkilatlandırılması (1848-1864), Osmanlı Ansiklopedisi, c.6, s.221-237, Ankara,1999.
27 Bu terim günümüzde kasıtlı olarak siyasi manada kullanılmaktadır. .Halbuki Osmanlının belli bir döneminde (İttihat ve Terakki dönemi) ve özellikle de
Türkiye Cumhuriyetine kadar geçen zaman dilimi içinde bu terim, bir coğrafyayı ifade etmiş ve Osmanlı resmi makamları tarafından kullanılmıştır. Terimi ilk kullanan ise Büyük Selçuklu Sultanı Sancar’dır.
28 Halfin, XIX. Yüzyılda Kürdistan Üzerine Mücadeleler, 2.b., İstanbul, Komal Yayınları,1992, s.29.
29 Suat Akgül ,Yakın Tarihimizde Dersim İsıanları ve Gerçekler ,İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1992, s.87
30 Halfin, a.g.e.,s.30
31 Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Misyoner Okulları, İstanbul, Arba Yayınları,1989.
32 Akdes Nimet Kurat,Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı,1990, Ankara, s.90.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder