İHANET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İHANET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2021 Çarşamba

O Caniyi Yasalara Saygılı Hale Getirin

O Caniyi Yasalara Saygılı Hale Getirin.


06 Mayıs 2008

ÖZCAN YENİÇERİ 

"Türkiye’deki kanlı terörü örgütleyen adamı tutmuş kafese tıkmışsınız. Onun için bir de şahsa özel ada tahsis etmişsiniz. Onca güvenlik görevlisi ve yetkili görevlendirilmişsiniz."

Adam buna rağmen içeriden dağdaki terörünü ve teröristini yönetiyor. Kendisini ziyarete gelen avukatları vasıtasıyla rutin olarak dağdaki canilerine ve ovadaki uzantısı olan siyasilere talimatlarını ulaştırıyor.

İmralı Kandil İle Bağlantı Halinde!

Bu yüzden bu cani, avukatları aracılığıyla dağdaki teröristlere talimatlar verdiği için yedinci kez hücre cezasının çarptırılıyor.

Şu hale bakar mısınız? Daha önce 6 kez 20'şer günlük hücre cezasına çarptırılan Öcalan, 20 gün boyunca tek kişilik odasında kalmaya devam ediyormuş. Bu arada muhterem (!) kitap, gazete ve radyodan mahrum ediliyormuş. Bu cani bu defa 7. kez hücre cezasına çarptırılmış. Yani sizin anlayacağınız, bu hücre cezaları adamı kesmiyor. Kandil ile İmralı'nın bağlantısını kopartmak bu mantık ve yaklaşımla mümkün olmuyor.

"Sabret az kaldı" mesajı!

İmarlı'daki katil, bu ceza üzerine oldukça pişkin bir biçimde bir de şu açıklamayı yapıyor: "Bu cezayla PKK'den, özgürlükten, Kürtlükten vazgeçmemi istiyorlar. Böyle şey olur mu, ben nasıl özgürlükten vazgeçebilirim". Hâlâ bu adam böyle konuşuyorsa onun dışarıdan daha çok içeride sırtını dayadığı bir yerler olduğunu gösterir. Hücre cezası adamı kesmiyor. Ödül gibi verilen cezalar hiçbir zaman caydırıcı olmaz! Leyla Zana'nın "2010 yılında aramızda" söylemini bu çerçevede düşünmek gerekir. Bu, İmralı canisine"sabret az kaldı!"mesajıdır.

Sonuçta Bay caninin, avukatları vasıtasıyla ulaştırdığı terör talimatlarıyla Mehmetçikler şehit ediliyor, masumlar katlediliyor, mayınlar döşeniyor ve gösteriler yapılıyor. Bu adam talimatlarını da sözde hukuk adamı (!) olan avukatlar aracılığıyla ulaştırıyor. Anlayacağınız caninin kuryeleri okumuş yazmış olmanın ötesinde bir de avukattır.

Terörün avukatları icrayı sanat ediyorlar!

İşte bu terör kuryesi avukatlar AİHM'de Öcalan'a verilen hücre cezasının kendilerine bildirilmemesini, daha önce AİHM'de Öcalan'ın cezaevi koşullarının "tecrit" olduğu iddiasıyla açılan davaya da delil olarak sunmuşlardı. Bütün olup bitenler, "hırsız yeğin olursa ev sahibini bastırır" sözünü hatırlatıyor.

Bu katil başını dağa talimat ulaştıramaz hale getirirsek AİHM ne der? AB nasıl karşılar?

AB'ye babalar gibi tam üyelik sürecimiz nasıl etkilenir? Korkusundan yetkililer bu caniye karşı ciddi önlemler almaktan kaçınıyor. Taksim'de bayram kutlaması yapmak isteyen işçilere karşı gösterilen yasal güç, İmralı söz konusu olunca buharlaşıyor!

AB ne der? ABD nasıl karşılar?

Terörist başı ve avukatlarının yaptıklarına karşı yasalar ancak bu zatı 20 günlük hücre cezasına çarptırabiliyor. Yani bu caniyi içeriden dışarıya talimat ulaştırmasını engelleyecek etkili yasa yok. Bir de ardında AB ve ABD olunca ek tedbir almak da iktidarın işine gelmiyor. İktidar 301. maddeyi değiştirerek "Türklüğe hakaretten" yargılananları, yargının pençesinden kurtarmakla meşgul olurken, terörist başı ve yandaşları giderek ülkeyi terörle mücadele edemez duruma getirmektedirler.

Döktüğü kandan gurur duyuyor!

Kandil ile İmralı'nın bağlantısını kesmek en az Kandil'i bombalamak kadar önemlidir. Türk milleti, Apo'nun döktüğü kandan gurur duymasını değil, o kanda boğulmasını istiyor. Bunun için ne gerekirse o yapılmalıdır. Yasaları değiştirmek gerekirse değiştirin!

O caniye dağdaki terörü idare etme hakkı vermeyiniz! Caniyi yasalara uyar hale getiriniz! AB olmasa da bu vatan için toprağa düşmüş şehitler toprağın altından sizden bunu bekliyor!


O Caniyi Yasalara Saygılı Hale Getirin (21yyte.org)


***

25 Kasım 2018 Pazar

SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASI, BOP VE YENİDEN ŞEKİLLENEN ORTADOĞU. BÖLÜM 5

SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASI, BOP VE YENİDEN ŞEKİLLENEN ORTADOĞU. BÖLÜM 5




SERV BATININ TÜRKLER İÇİN HAZIRLADIĞI BİR SUİKASTTİR,

Mustafa Kemal Atatürk’e göre ise Sevr, Türkler için yüzyıllardan beri hazırlanmış büyük bir suikasttır 81. 

İngiliz gazetelerinden bazıları ise Sevr için, “imkânsız”, “Müttefiklerin halledemediği sorunlar maskelendi”, “suni”, “geçici” gibi başlıklarla uygulama zorluklarını yazmışlardır.82. 

Antlaşma sonrasında İstanbul karışmıştı. Vahdeddin kendisinin hal’ edileceğinden korkmaktaydı. Veliahd Abdülmecid Efendi, Damad Ferit Paşa’yı 
yerden yere vuran bir layihayı Padişaha göndermiştir. İngilizlerde Milli Hükümet’e karşı olan hareketlerinde ve Sevr’in uygulanmasındaki başarısızlığı yüzünden Ferid Paşa’ya kızmaktaydılar. Bunların sonucunda Padişah paşayı görevden alarak yerine Tevfik Paşa’yı getirmiştir.83.

Sevr’in imzalanmasından sonra kamuoyunda antlaşmanın iyi olduğuna, pekiyi olmadığına ve kötü olduğuna dair üç farklı görüş oluşmuştur. İlk görüşü 
savunanlar Yunan taraftarı olanlar idi. Onlara göre, Türkiye’nin haritadan silinmesi umurlarında değildir ve Türklere acımak suçtur. İkinci görüşe sahip olanlar ise sadece Türkiye’ye acımakla yetinmektedirler. Antlaşmaya karşı değildirler. Antlaşmanın kötü olduğu düşüncesinde olanların başında ise Fransız kamuoyu gelmektedir. Özellikle Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesi büyük tepkilere yol açmıştır. Fransızlar, Sevr’in İngilizlere çok fazla ayrıcalık verdiğine inanıyorlar ve karşı çıkıyorlardı. Mesela, ticaret merkezi olan İzmir İngiliz egemenliğine giriyor, kapitülasyonlardan yararlanma hakkı da Yunanlılara ve Ermenilere verilmekteydi. Yani Fransızlarla ayni statüye sahip olmaktaydılar. Ayrıca Türkiye, böylece Fransa’ya olan borçlarını da ödeyemeyecektir. 

Fransızlar antlaşmanın Lloyd George’un antlaşması olduğunu biliyorlardı. Hatta Pierre Loti, Sevr için “Fransa’nın Doğu politikasındaki ahmaklıklar dizisini layık 
şekilde taçlandıran belge” olarak nitelendirmekte ve matemdeki Türkiye’nin yanında Fransa’nın da siyahlara bürünmesi gerektiği değerlendirmesini yapmaktadır.84.

Yine Fransız kamuoyu Sevr Antlaşması’nı kötü bulmuş ve reddetmiştir. Fransız gazetelerinde “Türkler için adil olmadığı gibi Fransa’nın çıkarlarını da korumuyor” şeklinde yorumlarda bulunmuşlardır. Özellikle de ‘Le Temps’ gazetesi “Türkiye’nin paylaşılması ile Fransa’nın doğudaki varlığı azalmaktadır” şeklinde makaleler yayınlamıştır. Solcu görüşe sahip olan L’Humanite’ye göre de, Fransız Hükümeti İngiliz kapitalizmine yenilmiş idi.85.

Ayrıca Türk kadınının fedakârlığı, azmi ve kuvveti burada da karşımıza çıkmaktadır. Türk basınında bu konuya dair yazılar çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi Türk kadınlarının antlaşmayı kötüleyen uzun bir mektubu Sevrès Gazetesinde ve daha sonra da 8 Mayıs 1921’de Hâkimiyet-i Milliye’de yayınlanmıştır. Bu mektupta ‘Sevr Antlaşması’nın Osmanlı saltanatına, Türk vatanına ve milletine hücum ettiği, eğer Anadolu buna karşı koymasaydı Ankara, Konya, Erzurum’da İstanbul gibi olacaktı ve Türk milleti istiklalini kaybedecekti’ şeklinde Türk kadınlarının konu hakkındaki hassasiyetleri ortaya çıkmaktadır.86. 

 Sevr’e karşı çıkanlardan bir diğeri de Londra Merkezi İslam Cemiyeti idi. Cemiyet, Milletler Cemiyeti’ne göreve çağrı sunmuşlardır. Bu çağrıda Lloyd 
George’un 5 Ocak 1918 tarihindeki “ ırk olarak çoğunlukla Türktür” sözü hatırlatılarak çoğunluğu Türk ve Müslüman olan Trakya’nın ve İzmir’in Yunanistan’a verilmesine karşı çıkılmıştır. 

Merkezi İslam Cemiyeti, Türklerin hâkimiyetinin Boğazlara bağlı olduğu, bu sebeple Türk hâkimiyetinde kalması gerektiği; Doğu Anadolu’nun Ermenistan 
sınırları içine alınmasının kabul edilemeyeceği; Kürtlerin ise Padişaha bağlı oldukları, mahalli muhtariyet istedikleri takdirde yabancı bir devletin himayesine girmeden bunun kendilerine verilebileceği konularında açıklamalarda bulunmuştur. Ayrıca, İstanbul Hükümeti’nin müttefiklerin kontrolü altında olduğu için hiçbir fonksiyonu kalmadığı, bu sebeple Milletler Cemiyeti’nin antlaşmaya göre, “Sultan’ın orada Türk Devleti’nin payitahtını idameye hakkı olacaktır” açıklamasının anlamının ne olduğu sorulmaktadır.87.




Merkezi İslam Cemiyeti’nin üyeleri arasında çoğu Hintli olmak üzere şairler, aydınlar, yazarlar, işadamları, hukukçular bulunuyordu. Cemiyete diğer İslam ülkelerinden de destek verilmiştir.88. Yine antlaşma öncesinde mitingler yapılmıştır. Mesela Mart 1920 tarihinde Kalküta’da “Halife Konferansı” toplanmış, Türklerin İstanbul’dan çıkarılmaları amacıyla İngiltere’deki propagandaya son verilmezse Hint Müslümanlarının greve gidecekleri ve İngiliz mallarını boykot edecekleri açıklanmıştır.89.

Kamuoyunda özellikle de Hint Müslümanları arasında meydana gelen bu hareketlenmeye karşılık 21 Şubat 1921 tarihinde Londra Konferansı toplanmıştır. 
Konferansta İngiltere kendi sömürgesi olan bölgelerde olumsuz bir etkiyle karşılaşmamak için antlaşma metninde bazı değişiklikler yapmıştır. Antlaşma 
metninde önemli değişiklikler yapılmamıştır. Sadece Müslümanların karşı çıktığı İstanbul’un Türklerden alınması maddesi çıkarılarak özellikle de Hint Müslümanlarının gönlü alınarak İngiltere kendi sömürge yollarını koruma yoluna gitmiştir90.

Netice de Türk topraklarını tamamen parçalayan ve Türklere bırakılan yerleri de yabancı idaresi altına koyan Sevr Antlaşması’nın ‘güya’ revize edilmesini 
sağlayarak kabul edilmesi için toplanılan Londra Konferansı sonuç elde edemeden neticelenmiştir. Çünkü Yunanlılar Anadolu’dan çekilmeye ve Sevr’in hükümlerinin değiştirilmesine razı olmuyorlardı. Türkiye ise Ocak 1921’de I.İnönü Savaşı’nı kazanmış olmanın gururuyla, hangi kılığa sokulursa sokulsun bu antlaşmanın adını taşıyan bir belgeye imzasını asla koyamayacağını ifade etmiştir91.

Sevr, Türkler arasında asla kabul edilmediği gibi, İslâm milletleri arasında da kabul görmemiştir. Nitekim yukarıda bahsedildiği üzere Hint Müslümanlarının girişimleri bu konuda dikkate değerdir. Yine Merkezi İslam Cemiyeti Ermenistan kurulmasına karşı çıkmıştır. Kürdistan kurulmasında ise bölge halkının görüşlerine başvurulması gerektiğine, ancak buna gerek olmadığı, zaten Kürtlerin Padişaha bağlı oldukları vurgulanmış tır. 

  Yani Kürtler Müslüman olduklarına, ayrı bir devlet kurmalarına gerek olmadığına, buna karşılık ise Ermenilerin Hıristiyan oldukları ve Müslüman topraklarında devlet kuramayacaklarına, üstelik de Ermenilerin nüfus olarak bu bölgede çok az olduklarına dikkat çekilmiştir. 

İngilizler bu durumun çok iyi farkında idiler. Nitekim Lloyd George bir demecinde, “Biz ne Türk ırkının oturduğu bölgelerde Osmanlı İmparatorluğu’nun 
devamına nede başkentinin İstanbul olmasına karşıyız; fakat Akdeniz’i Karadeniz’e birleştiren Boğazlarda uluslararası bir yönetim uygulanmalıdır. Arabistan, Ermenistan, Mezopotamya, Suriye ve Filistin bizim kanımıza göre, ayrı bir milli hayat yaşama hakkına sahiptirler” açıklamasını yapmaktadır.

Başka zamanlarda ise bu demeç farklı olarak karşımıza çıkmaktadır: 
“Biz Türkiye’yi başkentinden veya Küçük-Asya’nın zengin ve meşhur bölgelerinden ve Türk ırkının hâkim bulunduğu Trakya’dan yoksun bırakmak için savaşmıyoruz”.

Lloyd George ilk demecinde Türk ırkının bulunduğu bölgelerden hiç bahsetmezken, ikincisinde ise bu tamamen açıktır.

Lloyd George Şubat 1920 tarihindeki bir açıklamasında, İstanbul’un Türklerde kalmasına 1918 yılındaki demeciyle neden karşı çıkmadığını şöyle 
açıklamaktadır: “O sırada Hindistan’ın Müslüman halkı telaşa kapılmıştı ve yatıştırılmaya ihtiyacı vardı. Biz Hindistan’da özel bir çaba gösteriyorduk. İşte bu andan (demecin ilanından) itibaren askere yazılan Hintliler çoğaldı”. 

 Lloyd George’un bu beyanatlarından tamamen art niyetli olduğu, zamana ve duruma göre hareket ettiği anlaşılmaktadır.92. 

Nitekim Lloyd George Osmanlı Devleti’nin Sevr’i imzalamaya karar verdiği zaman “Turkey is no more” yani “Türkiye artık yoktur” diyerek memnuniyetini göstermekteydi. 

Ancak Milli Mücadele’nin başarıya ulaşması ile Büyük Zafer’den sonra Lloyd George’un siyasi yaşamı sona ermiştir. Yani “Lloyd George is no more”93. 

Sevr Antlaşması, dönemin Alman basınında da geniş yankı bulmuştur. Alman basınının ortak kanaatine göre, Sevr Türklere yapılan büyük bir 
haksızlıktır ve bu antlaşmanın amacı Türk milletini ve devletini tamamen ortadan kaldırmaktır. Özellikle 16 Mart 1921 tarihinde Türkiye’nin Rusya ile yaptığı Moskova Antlaşması’ndan sonra, Rusya’nın Sevr Antlaşması’nı tanımadığı, Türklerle yakın ilişkiler içinde oldukları, hatta Sevr Antlaşması’nın Lenin tarafından Haydutluk anlaşması olarak tanımlandığı, hatta İtilaf Devletlerinin bile Sevr’in Türkiye’yi Rusya’ya yakınlaştırdığını kendilerinin de kabul ettikleri, yine 1921 yılında Fransa ile Türkiye arasındaki antlaşma de ile Fransa açısından da Sevr’in artık geçerliliğinin kalmadığı Alman basınında geniş yer verilmiştir.94. 

Nitekim Atatürk’de Sevr Antlaşması’nın hükümlerini öğrendikten sonra 1 Haziran 1920’de General Kazım Karabekir’e gönderdiği telgrafta şunları ifade 
etmiştir: 
Devlet ve Milletimizin halas ve selameti hakkında garp devletlerinden hakiki bir muavenet ve insaf umudu kalmadığı üzerinde herkes birleşmiştir. Memleketimizin geleceği Doğu sınırlarımızın Ruslara ve İslâm âlemine bitişik olmasına mütevakkıf olduğu hepimizce muhakkaktır. Bu bitişikliğin herhalde teminine cidden çalışılacaktır”.95.

Nitekim Kazım Karabekir Paşa, Meclis Başkanlığı’na 16 Ağustos 1920 tarihli gönderdiği bir telgrafta Sevr’i imzalayanların “vatan haini” ilan edilmesini teklif 
etmiştir. Meclis’te görüşülen bu öneri 19 Ağustos 1920 tarihinde kabul edilmiş ve anlaşmaya imza atan Hadi Paşa, Rıza Tevfik Bey, Reşat Halis ve kırk iki kişinin daha vatan haini olduğu ilan edilmiştir.96.

Türkler için bir ölüm kararı olan Sevr, Türkler için bağımsızlık prensipleriyle bağdaşmamaktay dı. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa ve milliyetçilerin bunu 
kabul etmesine ve uygulanmasına imkân yoktu. Böylece bu durum, büyük bir milliyetçi grubun İstanbul’dan Anadolu’ya göç etmesine sebep olmuştur97. 

Fransa ile olan gelişmeler sonucunda da 20 Ekim 1921 tarihli antlaşma iki ülke arasında imzalanmıştır ve Ankara’daki görüşmeleri Atatürk bizzat kendisi 
yönetmiştir98.

Ayrıca, Sevr’in imzalanmasından kısa bir süre sonra Ankara, Kastamonu ve Trabzon’da basılan “ Türk Muahede-i Sulhiyyesi ve Mahiyet-i Hakikiyesi: Bir 
Milet Nasıl Esarete Alınır (Türk Barış Antlaşması ve Gerçek İçyüzü/İçeriği” başlıklı bir kitapçık Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar dağıtılmıştır. Bu kitapçık Türk ve Müslüman kamuoyu ve Kuva-yı Milliye üzerinde son derece etkili olmuştur. Kitapçık “…Hiçbir millet düşmanları tarafından bu kadar hakir görülmemiştir” yorumunu yapmaktadır.99.

İşte bütün bu zor şartlar içinde bile Türk Milleti bu durumdan yüzünün akıyla çıkmayı başarmıştır. Zaten Türkler böyle bir antlaşmayı tanımamışlar ve 
geleceğe ümitle bakmışlardır. Atatürk’ün 17 Ocak 1921 tarihinde United Telgraph muhabirine verdiği demecinde ifade ettiği gibi; “İstiklâl-i siyasi, adli, iktisadi ve malimizi imhaya ve binnetice hakkı-ı hayatımızı inkâr ve iptale matuf olan Sevr ahidnamesi bizce mevcut değildir. Levazım-ı istiklâl ve hâkimiyetimizi temin edecek bir sulhün akdi nuhbe-i âmâlimizdir”100.

Atatürk’ün bu isteği Sevr’e imza koyan devletlerin 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması’nı imzalayıp onaylamalarıyla gerçekleşmiştir. Çünkü Lozan 
antlaşması, Sevr’i tanımıyor ve Sevr’deki hükümleri tamamen değiştiriyordu. Lozan’ı imzalamakla Sevr’i imzalayan ayni devletler, Sevr’in milletlerarası alanda artık mevcut olmadığını da kabul ve açıklamış oluyorlardı.

Ayrıca, daha Sevr yapılmadan önce Ankara Hükümeti 16 Mart’tan itibaren İstanbul tarafından imzalanan bütün antlaşmaları hükümsüz sayacağını dünyaya ilan etmiştir. Sevr ise onaylanmadığı için akdedilmiş kategorisine bile giremeyip bir tasarıdan ibaret kalmıştır.101.

Sonuç

Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’ye düşman olan devletler tarafından dört defa barış teklifi olmuştur. Bunlardan birincisi Sevr projesidir. Bu 
proje TBMM.’nce müzakere konusu bile olarak görülmemiştir. İkinci teklif ise, I.İnönü Savaşı’ndan sonra toplanılan Londra Konferansı ile 12 Mart 1921’de gündeme gelmiştir. Bu konferans, Sevr’i sadece çok küçük noktalarda revize ederek ortaya koymaktaydı. Ancak ardından II. İnönü Savaşı’nın başlaması ve Türkiye’nin böyle bir antlaşmayı kabul etmemesi üzerine konferans bir netice elde edemeden dağılmak zorunda kalmıştır. Üçüncü teklif, Sakarya Zaferi’nden ve ardından Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması’nın hemen arkasından, Paris’te toplanılan İtilaf devletleri dışişleri bakanları tarafından yapılmıştır. Sonuncusu ise Lozan Antlaşması’dır.102 ve Lozan Antlaşması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti sağlam temeller üzerine kurulmuştur. 

Anderson’un da dediği gibi, “Türkiye’nin hayata dönüşü 20.yüzyılın en kayda değer olaylarından biri” dir.103. 

Lozan Antlaşması ile “Şark Meselesi” ortadan kalkmıştır diyebiliriz. Ardından Atatürk dönemi güçlü bir Türkiye oluşmasında çok etkili olduğu için bu 
mesele uygulamaya konulamamıştır. II. Dünya Savaşı yılları da dünyanın Almanya-İtalya-Japonya üçlüsüyle uğraştığı bir dönem olduğu için Şark Meselesi yeniden ortaya çıkacak bir ortam pek bulamamıştır. Mesele daha çok beklemededir. II. Dünya Savaşı sonrasında artık Şark Meselesi-Sevr’in uzantıları, günümüze uyarlamaları ortaya çıkmıştır. 21.yüzyıl Türkiye’si için ise durum gittikçe daha tehlikeli bir durum almaktadır. 

10 Ağustos 1920 tarihi, Türk tarihinde “ En Uğursuz” proje olarak nitelendirilmektedir. Sevr ile Osmanlı Devleti’nin bütün toprakları bölünmeye 
kalkışılmıştır. Bu düzen İngiliz Başbakanı Lloyd George’un başının altından çıkmıştır. Lloyd George’un, coğrafya ve tarihi olaylar hakkında çok az bilgisi 
vardı. Lloyd George, Türkiye’yi geçmişi ve geleceği olan yaşayan bir organizma olarak görmüyordu. Türkiye’yi sadece harita üzerinde bir toprak parçası olarak 
değerlendirmekteydi104.

Oysaki bunun böyle olmadığını Lloyd George, 1922 yılında Atatürk hakkında, “ Asırlar pek nâdir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dâhiyi 
asrımızda Türk milleti yetiştirdi. Mustafa Kemal’in dehâsı karşısında elden ne gelir?” 105 diyerek anlamıştır.

Şark Meselesi bir nevi’ Haçlı Seferleri’nin bitişi olarak da yorumlanmaktadır ve bu sorun yeni problemler çıkartmayacak şekilde çözümlenmeliydi106. Ancak bu 
amaca ulaşamamışlardır. 

Aslında Şark Meselesi Batı dünyasının olaylara Avrupa merkezli bir bakışıdır. Bu nedenle dün vardı, bugün de var ve yarın da olacaktır. Çünkü Müslüman 
Türk milletinin Anadolu’dan tamamen atılmasına kadar devam edecektir.107. 

Bu sebepledir ki Osmanlı Devleti üzerinde paylaşma senaryoları hazırlanmıştır ve bunun doğrultusunda Balkan Savaşları ardından da I.Dünya Savaşı gelmiştir. Son noktayı da Sevr ile koymak istemişlerdir. Hıristiyan nüfusu Tanzimat, Islahat fermanları ile Türkler aleyhine kışkırtmaları, I.Dünya Savaşı’nı 
çıkartmaları, Anadolu’da Ermeni ve Yunanlıları Türkler aleyhine kışkırtıp katliam yaptırtmalar hepsi Şark Meselesi’nin sonucudur.

1856 tarihli Paris Antlaşması’nın 7. maddesi ile Osmanlı Devleti Avrupalı bir devlet sayılmıştır ve böylece Avrupalı devletlerin hukukundan yararlanabilmesi 
sağlanmıştır.108. Gerçekte ise bu böyle olmamıştır. Çünkü İngiliz siyasetine göre Paris Antlaşması İngilizlere Türklerle ilgili her türlü konuya katılma hakkı tanımaktaydı.109. 

Böylece Avrupalılar Osmanlı Devleri’nin iç işlerine daha çok karışmışlardır ve Osmanlı Devleti’nin dış borçları gittikçe artmıştır. 

1881 tarihinde kurulan Dûyun-u Umumiye İdaresi’nin de IMF’den hiçbir farkı yoktur. Her iki kurum ile Türk ekonomisinin yabancıların eline geçmesini sağlamıştır. AB ile de bu karışma siyaseti devam etmektedir. Hatta bazen AB için Türkiye’nin 150 yıllık hayali yorumları 1856 Paris Antlaşması’na dayanılarak yapılsa da AB’nin Türkiye üzerindeki yaptırımları Türkiye’nin lehine hiçbir zaman olmamıştır. 

 Günümüz Türkiye’si için de gelişmeler aynidir. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye uyguladığı ekonomik, siyasi, kültürel alandaki dayatmalarının, Osmanlı 
Devleti zamanında yenilikler adı altında Türklere dayattıkları baskılardan hiçbir farkı yoktur. Sadece isimleri ve zamanları değişmiştir. IMF’nin Türkiye üzerindeki baskılarını da bunlara ekleyebiliriz. Çünkü Sevr’in 22. maddesi kendi kendilerini henüz yönetme yeteneğinden yoksun halklara ve ülkelere mandater sistemi önermektedir. 

Bu sistem de uygulamaya razı olacak devletlere verilecekti ve her manda altına alınacak ülkenin ekonomik, siyasi yapısı farklı olduğu için uygulamalar da 
buna göre yapılacaktı. Dolayısıyla günümüz şartlarında IMF’nin uyguladığı dayatma politikalarının Sevr’in bu maddesinden pek de farkı yoktur.

Uygulanan yöntemler ve amaçlar büyük benzerlikler göstermektedir. Yani günümüz itibariyle Şark Meselesi ve dolayısıyla Sevr bitmemiştir. Değişik yollardan tekrar hayata geçirilmek istenmektedir. Sözde Ermenistan, sözde Kürdistan gibi meseleler bu amaca hizmet etmektedir. Nitekim Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ki Kürtçülük ve Ermeni propagandaları da Şark Meselesi’nin günümüz uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. 1878 Berlin Antlaşması’nın 63. maddesi ile Ermenilere verilen ayrıcalıklar günümüzde sözde soykırım iddiaları ile devam etmektedir. Sevr ile oluşturulmak istenen sözde Ermenistan projesi günümüz itibarıyla sözde soykırım iddiaları ile hayata geçirilmek istenmektedir. 

Ayrıca Sevr haritası ile oluşturulmak istenen sözde Kürdistan haritası karşılaştırıldığında bu iki haritanın birbirlerinden pek de farklı olmadıkları görülmektedir. Amaç değişmemiş sadece araçlar zamana ve gelişen dünya şartlarına göre değişmiştir. 

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan itibaren bu sorunlar azalmamış aksine gittikçe artmıştır. Bunun sebebi Türkiye’nin uyguladığı politikalarda 
değil, dış güçlerin Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde etkili olmalarında aranmalıdır. Atatürk döneminin Ekonomi Bakanı Celal Bayar’ın hazırladığı 1936 
tarihli Şark Raporu ile Necmeddin Sahir Sılan’ın hazırladığı 1939-1950 tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi’ne, ardından 1952-1953 tarihlerinde de Demokrat Parti’ye sunduğu raporlarda da Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hakkında ayrıntılı bilgiler verilmektedir110. Nitekim Atatürk döneminin Ekonomi Bakanı olan Celal Bayar 1936 tarihinde hazırlayıp sunduğu raporunda şöyle bir sonuca varmaktadır; 

 “ Doğu’da, bugün için dahi, tamamen yerleştiğimiz iddia olunamaz. Dayanacağımız en mühim kuvvet, ordumuz ve jandarmamızdır”111.

Ancak bu konuda da 1994 tarihinde Türkiye’nin gündemine ‘profesyonel askerlik’ kavramı getirilmiştir112. 2010 yılı itibarıyla bu konu artan terör olayları 
üzerine tekrar gündeme getirilmiştir. 

Dolayısıyla Malazgirt Zaferi’nden günümüze kadar geçen süre zarfında Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ortaya çıkan menfî etkiler buralarda bir Şark Meselesi’ni ortaya çıkarmıştır113. Burada bahsedilen Şark Meselesi, Batı’nın ortaya koyduğu geniş çaptaki Şark Meselesi’nin uzantısı olarak, Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra tam amaçlarına ulaşamadıkları ve bu amaçlarını elde edebilmek için Türkiye Cumhuriyeti’nde ortaya çıkarılan Doğu ve Güneydoğu meseleleridir. 

 Misyonerlik faaliyetleri de çeşitli şekillerde devam etmektedir. Şark Meselesi ve uygulanmak istendiği Sevr, günümüz itibarıyla başka isimler ve uygulamalar 
adı altında karşımıza çıkmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi olarak adlandırılan girişimler de bu amaca hizmet etmektedir. Yine Türkiye için zaman zaman gündeme getirilen Federal veya Başkanlık sistemleri gibi yönetim değişiklik önerileri de bu amaçtan başka bir şeye çalışmamaktadır. Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa bunu “ya istiklâl ya ölüm” olarak ortaya koymuştur. Dolayısıyla günümüz Türkiye’si için bu sistemleri isteyenler hangi düşünceye göre bunları talep etmektedirler? 

Nitekim Kazım Karabekir Paşa’da bu konu ile ilgili olarak geçmişte şunları ifade etmektedir;

“Bizi parçalayarak yutmak isteyen dış güçler, Kürtlük hareketini de geçmişten beri yayıyorlardı. Hıristiyan unsurların dışında Araplar, Arnavutlar gibi bu sessiz İslam unsuruna da beylik, muhtariyet gibi zehirli haplar yutturuluyordu. Meşrutiyetin ilanından sonra ‘adem-i merkeziyet’ diyerek bu gayeye ulaşmak isteyen akılsız harisler türedi”.114. 

Yine Türkiye’nin AB’ye girme süreci içerisinde Türkiye’ye verilen rapor ve belgelerde Lozan Antlaşması ile çelişen istekler öne sürülmektedir. Bunların başında, azınlıklar ve hakları, yeni azınlık oluşturma girişimleri, ülke bütünlüğü nü ve milli birliği parçalamaya amaçlayan istekler, yeni etnik gruplar oluşturma gayretleri, dini azınlıkların Lozan’daki statülerini değiştirme çabaları gibi konular.115 tamamen Sevr’deki dayatmaların günümüz uygulaması olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Bunların yanında KKTC üzerindeki baskılarda yine ayni zihniyetin ürünüdür. AB’ye giriş vizesi olarak KKTC’nin ortadan kaldırılması Türkiye’den istenmektedir.

Yine Ege ve Karadeniz’de de Pontus ve Bizans ideallerini gerçekleştirme çabaları yine bu düşüncenin ürünü olarak değerlendirilmelidir. 

Bu konu ile ilgili olarak şu değerlendirmeler de dikkate değerdir; “Lozan’ı içine sindiremeyenler, Türkiye’ye Sevr koşullarını dayatıyorlar. AB hangi 
Türkiye’yi almak istiyor? Kıbrıs’tan vazgeçmiş, Türk-Yunan dengesini kaybetmiş, Ermeni iddialarını kabul etmiş, azınlık olmayan insanlarına azınlık statüsü vermeyi kabullenmiş, dolayısıyla Sevr şartlarını kabul etmiş bir Türkiye’yi almak istiyor… AB tarafından Atatürkçülüğün engel olarak gösterilmesi ürkütücüdür. Türkiye’nin temelinde kaynağını tam bağımsızlıkta bulan ilkeleri vardır ve onu koruyan, onun güvencesi Türk Ordusu. Avrupa Birliği, Türk Ordusunu idare edilebilir duruma getirmek istiyor. Buna dikkat etmek gerekir”.116.

Nitekim Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışı ve amacı ortadan kaldırılmak istenmektedir. Osmanlı Devleti gizli 
antlaşmalar ile parçalanarak topraklarında pek çok küçük devletler oluşturularak ortadan kaldırılmak istenmiş ve büyük devletler tarafından bu amaç I.Dünya Savaşı sonunda büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Çünkü Türklerin Anadolu ve Rumeli’ye sahip olup yerleşmelerini bir türlü içlerine sindirememişlerdir. Dolayısıyla, tam anlamıyla Türkleri Anadolu topraklarından Milli Mücadele sayesinde atamadıkları için bu plan günümüz itibarıyla devam etmektedir. Yeni amaçları Türkiye’yi küçük devletçikler haline getirmektir. Dolayısıyla “Şark Meselesi” günümüz uygulamaları ile devam etmektedir. 

KAYNAKÇA

AHMAD, Feroz, “The Late Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), London, George Allen-Unwin Ltd., 1984.

AKŞİN, Aptülahat, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, Ankara, 1991, TTK.

AKŞİN, Sina, İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, İstanbul, 2010, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

AKYÜZ, Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919-1922), Ankara, 1988, TTK.

ALPASLAN, Teoman, Sevr ve Lozan’ın Ortak Hükümleri, Musul ve Kerkük Elden Nasıl Çıktı?, İstanbul, 2008, Kum Saati Yayınları. 

ALTUĞ, Yılmaz, “Onaylanmayan Andlaşmalar ‘Sevr’”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.32, Mayıs-1970.

ANDERSON, Matthew Smith, Doğu Sorunu 1774-1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, İstanbul, 2010, 2. baskı, (çev.: İdil eser), Yapı Kredi Yayınları.

ARMAOĞLU, Fahir, Siyasi Tarih (1789-1960), Ankara, 1975.

ARVASİ, S.Ahmet, Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler, İstanbul, 2009, Bilgeoğuz yay.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, C.1, Ankara, 1981.

Atatürk’ün Milli Dış Politikası (1919-1923), C.1, Ankara, 1981. 

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri (1989), C.III, Ankara. 

AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam, Mustafa Kemal (1919-1922), C.2, İstanbul, 1971, 4. baskı, Remzi Kitabevi.

BAYAR, Celal, Şark Raporu, İstanbul, 2009, İkinci Basım, Kaynak yayınları.

BAYUR, Yusuf Hikmet, Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası, Ankara, 1973. 

BIREN, Mehmet Tevfik, II. Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları, C.II, İstanbul, 1993. 

BOSWORTH, R.F.B., “İtaly and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), London, 1984, George 
Allen-Unwin Ltd. 

BODGER, Alan, “Russia and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), London, 1984, George Allen-
Unwin Ltd.

BRIDGE, F.R., “The Habsburg Monarchy and the Otoman Empire, 1900-18”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), London, 
1984, George Allen-Unwin Ltd. 

ÇALIK, Ramazan, Alman Basınında Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa (1919-1923), Ankara, 2004, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü. 

ÇULCU, Murat, Zito Venizelos!... Sevr’den İzmir’e, İstanbul, 2009, E yayınları.

“Doğu Sorunu” Necmeddin Sahir Sılan Raporları (1939-1953), İstanbul, 2010, (der.: Tuba Akekmekçi-Muazzez Pervan), Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 

ERIM, Nihat, Devletler Arası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, C.1 (Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları), Ankara, 1953.

EVANS, Laurance, Türkiye’nin Parçalanması ve ABD Politikası (1914-1924), İstanbul, 2004, Örgün Yayınevi. 

GORYANOF, Sergey, Rus Arşiv Belgelerine Göre Boğazlar ve Şark Meselesi, (haz.: Ali Ahmetbeyoğlu-İshak Keskin), İstanbul, 2006, Ötüken. 

GREW, Joseph C., Amerika’nın İlk Türkiye Büyükelçisi’nin Anıları Lozan Günlüğü, İstanbul, 2001, Multilingual.

İRTEM, Süleyman Kani, Şark Meselesi, Osmanlı’nın Sömürgeleşme Tarihi, (haz.: Osman Selim Kocahanoğlu), İstanbul, 1999, Temel yayınları.

KARADAĞ, Raif, Şark Meselesi, İstanbul, 2005, 3. baskı, Emre yayınları. 

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.V, Ankara, 1988, 5. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

KENT, Marian, “Great Britain and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), London, 1984, George 
Allen-Unwin Ltd. 

KOÇU, Reşat Ekrem, Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar (1300-1920) ve Lozan Muahedesi, İstanbul, 1934. 

KURAT, Yuluğ Tekin, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Ankara, 1986, Turhan Kitabevi. 

KURAT, Yuluğ Tekin, “Türkiye Topraklarının Paylaşılması Hazırlıkları-Sevr”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, X/58; X/59, t.y.

MELEK, Kemal, Doğu Sorunu ve Milli Mücadelenin Dış Politikası, İstanbul, 1985, Der yayınları.

Milli Mücadele Tarihi, C.I, Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 2005. 

MORGENTHAU, Henry, Ambassador Morgenthau’s Story, New York, 1918, The Country Life Press, Garden City.

N. M. S., Harb-i Umumide Türkiye, Trabzon, 1338, İkbal Matbaası.

OLCAY, Osman, Sevrès Antlaşmasına Doğru, Ankara, 1980.

ÖCAL, Enver Emre, Kazım Karabekir’in Eserlerinde Doğu Sorunu, İstanbul, 2010, İlgi kültür sanat yayıncılık.

ÖZBAY, Turgut, Lozan’dan Sevr’e Türkiye, Ankara, 2005, 2. baskı, Anı yayıncılık. 

ÖZDAL, Barış, “Doğu Sorunu Kapsamında Almanya’nın Ermenilere Yönelik İzlediği Politikalar-Tessa Hofmann’ın İddialarının Analizi ve Kritiği-”, 
Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi XII. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu, C.1, Erciyes Üniversitesi Yayını, 2009.

ÖZDEMIR, Hikmet , Atatürk ve İngiltere (Bir Barışmanın Diplomatik Tarihi), Ankara, 2004, Atatürk Araştırma Merkezi.

ÖZTÜRK, İbrahim Sadi, Sevr Antlaşması, Tam Metin, 433 Madde, Ankara, 2007, 2. baskı, Fark yayınları.

PEHLIVANOĞLU, Öner A., Sevr, Lozan Antlaşmaları ve Avrupa Birliği, İstanbul, 2005, Kastaş Yayınevi.

REDCLIFFE, Stratford de., The Eastern Question, London, 1881, John Murray, Albemarle Street.

RIZA, Tevfik, Biraz da Ben Konuşayım, İstanbul, 1993.

SALTIKGIL, Haluk V., “Sevr Muahedesi ve ‘Merkezi İslam Cemiyeti’nin İtirazı’”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S.10, Temmuz-1968.

SEZER, M. Çevik, Avrupa’nın Sonu Sevr, Ankara, 2009, GİP yayınları. 

SIMAVI, Lütfi, “ Damat Ferit’in Sevr Hazırlığı”, Yakın Tarihimiz, 2/23, t.y.

ŞAPOLYO, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İstanbu 1958.

TANSEL, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C.III-IV, Ankara, 1973; 1974.

Tarih IV , İstanbul, Devlet Matbaası, 1931

TRUMPENER, Ulrich, “Germany and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), London, 1984, 
George Allen-Unwin Ltd. 

UZUN, Cem, Kemalizm Sol Değil, İstanbul, 2004, Antikapitalist-İde yayınları. 

YUVALI, Abdulkadir, “Ermeni Milliyetçiliğinin Doğuşunda Şark Meselesi Faktörü”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi 
II. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu, C.1, Erciyes Üniversitesi Yayını, 2009.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Abdulkadir Yuvalı, “Ermeni Milliyetçiliğinin Doğuşunda Şark Meselesi Faktörü”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Erciyes Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi II. Uluslararası Sosyal 
Araştırmalar Sempozyumu, C.1, Erciyes Üniversitesi Yayını, 2009, s.s.101-102. 
2 Yuvalı, agm., s.102.
3 Raif Karadağ, Şark Meselesi, 3.baskı, Emre yayınları, İstanbul, 2005, s.s.7-9, 11-12, 18.
4 N.M.S., Harb-i Umumide Türkiye, İkbal Matbaası, Trabzon, 1338, s.s.72-73.
5 Karadağ, a.g.e., s.s.18-19.
6 Kemal Melek, Doğu Sorunu ve Milli Mücadelenin Dış Politikası, Der yayınları, İstanbul, 1985, s.39.
7 Sergey Goryanof, Rus Arşiv Belgelerine Göre Boğazlar ve Şark Meselesi, (haz.: Ali Ahmetbeyoğlu-İshak Keskin), Ötüken, İstanbul, 2006, s.s.26-28; 47.
8 Alan Bodger, “Russia and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, 
(ed.: Marian Kent), George Allen-Unwin Ltd., London, 1984, s.s.76-77.
9 Melek, a.g.e., s.26; N.M.S., a.g.e., s.86; Ulrich Trumpener, “Germany and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, 
(ed.: Marian Kent), George Allen-Unwin Ltd., London, 1984, s.127. The Country Life Press, Garden City.
10 Henry Morgenthau, Ambassador Morgenthau’s Story, The Country Life Press, Garden City, New York, 1918, s.98.
11 Melek, a.g.e., s.15; N.M.S, a.g.e., s. 71; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.V, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1988, 5. baskı, s.205. 
12 Karal, a.g.e., s.s.203-204.
13 Barış Özdal, “Doğu Sorunu Kapsamında Almanya’nın Ermenilere Yönelik İzlediği Politikalar-Tessa Hofmann’ın İddialarının Analizi ve Kritiği-”, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, Erciyes 
Üniversitesi-Nevşehir Üniversitesi XII. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu, Erciyes Üniversitesi Yayını, 2009, C.1, s.298.
14 Feroz Ahmad, “The Late Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), George Allen-Unwin Ltd., London, 1984, s.5.
15 R.F.B. Bosworth, “İtaly and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), George Allen-Unwin Ltd., London, 1984, s.s.57; 62.
16 Matthew Smith Anderson, Doğu Sorunu 1774-1923, Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2010, 2.baskı, (çev.: İdil eser), s.65.
17 Anderson, a.g.e., s.198.
18 A.g.e., s.s.222-223.
19 Süleyman Kani İrtem, Şark Meselesi, Osmanlı’nın Sömürgeleşme Tarihi, (haz.: Osman Selim Kocahanoğlu), Temel yayınları, İstanbul, 1999, s.s.73-74; Trumpener, a.g.e., s.112.
20 Morgenthau, a.g.e., s. 90; 100-101.
21 N.M.S., a.g.e., s.146.
22 Ahmad, a.g.e., s.12.
23 Morgenthau, a.g.e., s.s.301-325.
24 Morgenthau, a.g.e., s.370;374-375; 377-378.
25 Yuvalı, a.g.e., s. 104.
26 N.M.S., a.g.e., s.23.
27 Ramazan Çalık, Alman Basınında Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Paşa (1919-1923), Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 
Ankara, 2004, s.68,79,85,117,126,134,186-187,190-191,199,223,225,230-233,247. 
28 Stratford de Redcliffe, The Eastern Question, John Murray, Albemarle Street, London, 1881, s.s.5-6; 49; 129.
29 İrtem, a.g.e., s.236.
30 A.g.e., s.252,260,276-277.
31 Enver Emre Öcal, Kazım Karabekir’in Eserlerinde Doğu Sorunu, ilgi kültür sanat yayıncılık, İstanbul, 2010, s.s.41-42.
32 Turgut Özbay, Lozan’dan Sevr’e Türkiye, Anı yayıncılık, Ankara, 2005, 2.baskı, s.173. 
33 İrtem, a.g.e., s.249.
34 M.Çevik Sezer, Avrupa’nın Sonu Sevr, GİP yayınları, Ankara, 2009, s.s.209-210.
35 Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih (1789-1960), Ankara, 1975, s.s.461-464.
36 Murat Çulcu, Zito Venizelos!... Sevr’den İzmir’e, E yayınları, İstanbul, 2009, s.26.
37 Melek, a.g.e., s.81; Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919-1922), TTK., Ankara, 1988, s.s.105-106.
38 Marian Kent, “Great Britain and the End of the Otoman Empire”, The Great Powers and the End of the Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), George Allen-Unwin Ltd., London, 1984, s.187; 191.
39 Yuluğ Tekin Kurat, “Türkiye Topraklarının Paylaşılması Hazırlıkları-Sevr”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, y.y.y., X/58, s.8.
40 Kent, a.g.m., s. 175.
41 Teoman Alpaslan, Sevr ve Lozan’ın Ortak Hükümleri, Musul ve Kerkük Elden Nasıl Çıktı?, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2008, s.43; 50-51.
42 Yuluğ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Paylaşılması, Turhan Kitabevi, Ankara, 1986, s.s.71-80.
43 Kurat, a.g.m., X/58, s.12.
44 A.g.m., X/58, s.15-16.
45 Tarih IV, Devlet Matbaası, İstanbul, 1931, s.62.
46 Kurat, a.g.m., X/58, s.s.8-9.
47 Melek, a.g.e., s.s.87-88.
48 Alpaslan, a.g.e., s.67.
49 Kent, a.g.m., s.187; 190.
50 Kurat, a.g.e.,s.s.95-97.
51 Kurat, a.g.e., s.s.97-99.
52 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, c.1, Ankara, 1981, s.575.
53 Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar (1300-1920) ve Lozan Muahedesi, İstanbul, 1934, s.274.
54 Osman Olcay Sevrès Antlaşmasına Doğru, Ankara, 1980, s.L1.
55 Çulcu, a.g.e., s.139.
56 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C.III, Ankara, 1973, s.136.
57 Mehmet Tevfik Biren, II. Abdülhamit, Meşrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları, C.II, İstanbul, 1993, s.400.
58 Lütfi Simavi, “Damat Ferit’in Sevr Hazırlığı”, Yakın Tarihimiz, 2/23, y.y.y., s.291.
59 Tansel, a.g.e., 1973, s.138. 
60 Melek, a.g.e., s.s.89-90.
61 A.g.e., s.56;, Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası, Ankara, 1973, s.s.49-50.
62 Öner A. Pehlivanoğlu, Sevr, Lozan Antlaşmaları ve Avrupa Birliği, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005, s.65.
63 Tansel, a.g.e., 1973, s.s.162-163. 
64 Kurat, a.g.m., X/59, s.s.25-26. 
65 A.g.e., s.s.100-103; Antlaşmanın 433 maddelik tam metni için bkz.: Nihat Erim, Devletler Arası Hukuku 
ve Siyasi Tarih Metinleri, C.1 (Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları), Ankara, 1953, s.s.525-69 1; İbrahim Sadi Öztürk, 
Sevr Antlaşması, Tam Metin, 433 Madde, Ankara, 2007, s.s.23-264; özeti için bkz.: Koçu, a.g.e., s.s.275-281; ayrıca 
Sevr, Londra, Paris ve Lozan Antlaşmalarının karşılaştırılması için bkz.: Atatürk’ün Milli Dış Politikası (1919-1923), 
C.1, Ankara, 1981, s.s.70-84; Sina Akşin,, İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s.s.113-119. 
66 Rıza Tevfik, Biraz da Ben Konuşayım, İstanbul, 1993, s.s.142-143.
67 Sevr Antlaşması’nın mühürlü, tasdikli aslı Fransa Cumhuriyet Arşivi’nde bulunmaktadır.bkz: 
Özbay, a.g.e., s.72; Çünkü alınan karara göre Sevr Antlaşması tek bir metin olarak düzenlenmiştir. 
Bu metin Fransa Cumhuriyet Arşivi’ne konulacak ve imzacı devletlerin her birine onaylanmış 
birer örneği verilecektir. bkz.: İbrahim Sadi Öztürk, Sevr Antlaşması, Tam Metin, 433 Madde, Fark 
yayınları, Ankara, 2007, 2. baskı, s.263.
68 Anderson, a.g.e., s.s.370-371. 
69 Cem Uzun, Kemalizm Sol Değil, Antikapitalist-İde yayınları, İstanbul, 2004, s.113. 
70 Laurance Evans, Türkiye’nin Parçalanması ve ABD Politikası (1914-1924), Örgün Yayınevi, İstanbul, 2004, s.295. 
71 S. Akşin, a.g.e., s.208; Kent, a.g.e., s.191. 
72 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal (1919-1922), C.2, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1971, 4. baskı, s.430. 
73 Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası, Ankara, 1973, s.s.59-60.
74 Olcay, a.g.e., s.s.XXIX-XXX.
75 Bayur, a.g.e., s.s.52-53.
76 N.M.S., a.g.e., s.113; 147-148; 151; 160; Ahmad, a.g.e., s.19.
77 Öcal, a.g.e., s.s.90-92.
78 Joseph C. Grew, Amerika’nın İlk Türkiye Büyükelçisi’nin Anıları Lozan Günlüğü, Multilingual, İstanbul, 2001, s.10.
79 Grew, a.g.e., s.11.
80 Pehlivanoğlu, a.g.e., s.67.
81 S. Akşin, a.g.e., s.119.
82 Melek, a.g.e., s.90.
83 Biren, a.g.e., s.415.
84 Akyüz, a.g.e., s.s.150-160.
85 Melek, a.g.e., s.90.
86 Milli Mücadele Tarihi, C.I, Atatürk Araştırma Merkezi Ankara, 2005, s.287.
87 Haluk V. Saltıkgil, “Sevr Muahedesi ve ‘Merkezi İslam Cemiyeti’nin İtirazı’”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, s.10, Temmuz 1968, s.s.8-16.
88 Saltıkgil, a.g.m., s.s.5-7; Biren, a.g.e., s.441.
89 Akyüz, a.g.e., s..146-147.
90 Tansel, a.g.e., C.IV, 1974, s.s.45-46.
91 Aptülahat Akşin, Atatürk’ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, TTK, Ankara, 1991, s.36,90.
92 Akyüz, a.g.e., s.s.107-108.
93 S. Akşin, a.g.e., s.s.341; 357.
94 Çalık, a.g.e., s.40,85, 117, 155, 159, 161, 164, 166, 182.
95 A. Akşin, a.g.e., s.68.
96 Öcal, a.g.e., s.87.
97 Melek, a.g.e., s.s.90-91.
98 A. Akşin, a.g.e., s.26, 92.
99 A. Akşin, a.g.e., s.147; 151; 155; Çulcu, a.g.e., s.s.87-88.
100 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.III, Ankara, 1989, s.22.
101 Yılmaz Altuğ, “Onaylanmayan Andlaşmalar ‘Sevr’”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, s.32, Mayıs 1970, s.20.
102 A. Akşin, a.g.e., s.s.106-107.
103 Anderson, a.g.e., s.373.
104 Hikmet Özdemir, Atatürk ve İngiltere (Bir Barışmanın Diplomatik Tarihi), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2004, s.31.
105 Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İstanbul, 1958, s.508.
106 Melek, a.g.e., s.126.
107 Yuvalı, a.g.m., s.108.
108 Karal, a.g.e., s.243; Özbay, a.g.e., s.65; Pehlivanoğlu, a.g.e., s.11; Redcliffe, a.g.e.,: s.9; F. R. Bridge, 
“The Habsburg Monarchy and the Otoman Empire, 1900-18”, The Great Powers and the End of the 
Otoman Empire, (ed.: Marian Kent), George Allen-Unwin Ltd., London, 1984, s.48.
109 Redcliffe, a.g.e., s.7.
110 Bkz.: Celal Bayar, Şark Raporu, İstanbul, 2009; “Doğu Sorunu” Necmeddin Sahir Sılan Raporları (1939-1953), İstanbul, 2010. 
111 Bayar, a.g.e., s.63.
112 Özbay, a.g.e., s.233.
113 S. Ahmet Arvasi, Türkiye’de Şark Meselesi ve Alınacak Tedbirler, Bilgeoğuz yay., İstanbul, 2009, s.21.
114 Öcal, a.g.e., s.120.
115 Pehlivanoğlu, a.g.e., s.142.
116 A.g.e., s.s.153-154.


6 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

3 Kasım 2017 Cuma

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 18

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ HAKKINDA, BÖLÜM 18




SONUÇ 

Tarihi dönemler içerisinde Kürt meselesinin değişik aşamalar geçirdiği görülmektedir. Osmanlı Devleti zamanında batılı devletler, Anadolu'nun 
parçalanması için Kürtlerden de istifade etmeğe çalışmışlardır. I.Dünya savaşı öncesinde ve sonrasında Anadolu coğrafyasının yeniden şekillendirilmesi ve bu 
siyasî coğrafya içerisinde Kürtlere de yer verileceği konusunda, Kürtlere bir hayli ümit verilmiştir. Ancak Mustafa Kemal liderliğindeki, Türk Millî Mücadelesinin 
başarıya ulaşması ile birlikte Kürtler, batılı devletler tarafından da terk edilmiş ve istediklerini alamamışlardır. I.Dünya Savaşı sonrasında uluslararası 
konjonktürün değişmeye başlaması, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin işini bir hayli kolaylaştırmış ve bu arada bir kısım iç düzenlemeler de yapılmıştır. 

Cumhuriyet döneminde Kürtlerin çıkarttıkları isyanlar kısa bir sürede bastırılmıştır. Bununla birlikte uygun ortam bulur bulmaz Kürtlerin yeniden bir 
kısım faaliyetlere girişecekleri ve meseleyi uluslararası platformlara taşıyacakları da yine bu dönemde açıkça belli olmuştur. Uluslarası ortamın Türkiye aleyhine 
veya Kürtler lehine döndüğü bir anda, Türkiye'nin bu kez daha değişik bir uluslararası platformda Kürtlerle uğraşmak zoruna kaldığı görülmektedir. 1980’li 
ve 1990’lı yıllarda yaşanan olaylar ve Batılı devletlerin Kürt meselesi ile ilgili Türkiye üzerindeki baskıları da bunun gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. 

XX.yüzyılın son çeyreğinde Batılı devletlerin uluslararası ilişkilerde önemli politika değişikliklerine gittikleri görünmektedir. Bu döneme kadar Türkiye'ye 
karşı Ermeni kartını kullanan Batılı devletler, 1960’lı yıllardan sonra Türk solu içerisinde farklı bir yapılanmaya gitmişler ve bu yönde büyük çabalar 
harcamışlardır. Bu dönemde Doğu-Batı, geri kalmış-ilerlemiş ve benzeri kavramları kullanarak, Kürt meselesinin altyapısını oluşturmaya çalışmışlardır. 
Bu çabaları sonucunda da ayrılıkçı bir Kürt örgütü olan PKK Türkiye ve Dünya gündemine girerek, Kürt meselesini uluslararası platforma taşımaya gayretlerine başlamıştır. 

Tarihi dönemler içerisinde Kürtlere mal edilen isyan ve ayaklanmalara bakıldığında, bu hareketlerin mahalli kaldığı, düzenli bir ordu veya askere sahip 
olmadığı ve hiçbir zaman kuvvetli bir lider kadrosu ile desteklenmediği görülmektedir. Oysa PKK terör örgütü tarihi dönemler içerisinde ortaya çıkan bu 
zaafları ortadan kaldırmak için kurulduğu iddiasındadır. PKK, uzun bir dönem Batılı devletlerin de büyük desteklerini almış ve Türkiye için bir tehlike 
oluşturmuştur. Fakat bu dönemde de PKK askeri açıdan geçmişe nazaran ciddi bir organizasyon yapmış ise de, bu dönemde de modern anlamda bir ordu 
oluşturulduğu söylenemez. 

Netice itibariyle PKK'nın yapmış olduğu düzensiz birliklerle verdiği bir gerilla savaşıdır. Bu savaşta nizam tanımaz bir uygulama içerisine giren PKK, 
adına savaştığı ve bağımsızlık vaad ettiği Kürtlere büyük zarar vermiştir. Başta Kürtlerin bir bölümü bu harekete, hareketin gerçek yüzünü bilmediği için sempati ile baktıysa da sonradan PKK gerçek yüzünü gösterip, korkutma ve yıldırma politikası uygulayınca, PKK'ya olan sempati azalmıştır. Doğu Anadolu bölgesinde uzun yıllardan beri devam eden feodal yapı ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan baskılardan bunalan bir kısım Kürtler, başlangıçta PKK'yı bir kurtuluş aracı olarak görmüşlerdir. Ancak zamanla anlaşılmıştır ki, PKK feodal yapıdaki baskı ve zulümlerin yerini almış ve hatta eski dönemleri dahi aratmıştır. 


Bölgedeki aydınlar arasında PKK farklı farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bununla birlikte PKK örgütlenme ve eylem yapma konusunda bu farklılıkları 
ortadan kaldırmış ve bölgedeki bütün güçleri kontrolü altına almıştır. PKK gerçeğinden haberi olmayan kitleler, bölge aydınları tarafından devamlı olarak 
istismar edilmiştir. Bundan dolayıdır ki, bölgedeki mesleki örgütler (dernekler,sendikalar ve benzeri) PKK terör örgütünün bir şekilde denetimi altındadır. 
Örgütün denetimi dışında bölgede hiçbir mahalli idareci tasvip görmemektedir. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de bu bölgede bazen bilerek ve bazen de bilmeyerek önemli hatalar yaptığı söylenebilir. Şöyle ki örgüte yakın olan ve örgüt söylemleri dışında hiçbir adım atmayan bazı kişiler devlet tarafından önemli görevlere getirilmişlerdir. Bu gibi kişiler devlet imkanları kullanılarak, politik faaliyetlerde bulunmuşlardır. 

1990-2000 yılları arasındaki askeri mücadelede PKK terör örgütü bütün dış desteklere rağmen, başarısız olmuştur. Bu dönemde halk desteğini kaybederek, 
harekat alanını daraltmıştır. Bunu gözlemleyen örgüt önce Akdeniz ve Karadeniz'e açılımlar planlamıştır. Askeri anlamda bunlarda başarısızlıkla 
sonuçlanınca, dışarıdaki ve içerideki fikir babalarının da görüşleri doğrultusunda siyasallaşma sürecini hızlandırmışlardır. Askeri mücadelenin yerine siyasi 
mücadeleyi tercih etmişlerdir. 

Nitekim, yıllarca bölücü çevrelerce telaffuz edilen “siyasi çözüm ve örgüt ile diyalog” gibi terimler sıkça kullanılmaya başlanmış ve bu kavramlar 
kamuoyunun bir kesimine mal edilmiş ve bölücülüğü yasal zemin oluşturmanın ana unsurları haline gelmiştir. Bu çeşit propagandaya bağlı olarak devam ettirilen “kürt kimliğinin tanınması, kültürel hakların verilmesi” gibi hususlar da bazı çevrelerce telaffuz edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucu, siyasi mücadeleyi temel alan PKK, bulabildiği bütün akademik, demokratik, kültürel örgütler, siyasi partiler ve her türlü dernekler içerisinde örgütlenmeyi hedef seçmiştir. Bu 
hedeflerinde başarılı olabilmek için de deşifre olmuş elemanları değil de, yıpranmamış, kendi yöresinde sevilen ancak kesinlikle örgütün talimatı dışına 
çıkmayacak kişileri seçmiştir. Böylece bölgedeki bütün politik faaliyetlerde de söz sahibi olmuştur. Bunun en büyük örneği de Güneydoğu illerimizdeki yerel 
yönetimlerin tamamına yakın bir bölümünün örgüte yakın isimler tarafından oluşturulmasıdır. Bunun sebebi de örgütün gerçek yüzünün devletçe, halka tam 
olarak anlatılamamasıdır. Mahalli yöneticilerin PKK terör örgütü ile olan ilişkileri devam ettiği müddetçe bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devleti için 
büyük bir tehlike oluşturacaktır. 

Bölgede PKK terör örgütünün etkisinin kırılması veya tamamen ortadan kaldırılması için kısa vadede ve uzun vadede alınması gereken tedbirler ise şunlar olabilir: Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan halk her türlü olumsuzluktan devleti sorumlu tutmaktadır. Halk üzerindeki bu psikolojik etkinin kırılması zorunludur. Bölgedeki dengesiz nüfus artışının devlet tarafından bir şekilde kontrol altına alınması gerekmektedir. Bölgede aşiret, tarikat, siyaset ağalıklarına son verilmelidir. Bu aşiretler bölgede cirit atan yabancı istihbarat birimlerinin etkilerinden korunmalıdır. Bölgede görev yapacak kamu personeli gerek görevinin hassasiyeti ve gerekse de bölgenin özel durumu, örf, adet, gelenek, görenekleri hakkında iyi yetiştirilip, bölgede görevlendirilmeli dir. Gelen kamu görevlilerinin bölgenin feodal yapısından kaynaklanan aşiret, siyaset, tarikat liderlerinin etki alanlarından uzak tutulmaları gerekir. 

Türkiye'deki bazı siyasi parti mensupları ve kamuoyunun gözü kulağı şeklindeki medya, sivil toplum örgütleri, bilerek veya bilmeyerek demokratikleşme adına 
PKK'nın siyasallaşma stratejisine uygun isteklerde bulunmalarına engel olunmalıdır280. 
  < 280 MHP Çorum il örgütü tarafından düzenlenen bir yemekte konuşan Devlet Bakanı Abdulhaluk ÇAY, ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ'ı PKK'nın Avrupa sorumlusu  Kani Yılmaz'a benzetti. "...Apo'nun idam kararı hakkında müebbete çevirelim, AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer diyenler var. PKK'nın Avrupa kanadı sorumlusu  Kani Yılmaz'ın konuşmaları Mesut Yılmaz'ın konuşmasının kopyasıdır" Bkz. 05.01.2000 tarihli Hürriyet Gazetesi. >
Bölgedeki siyasi parti temsilcilerin PKK'nın direktiflerini kendi partilerinin görüşleri gibi yansıtmaları gerçeği Türk kamuoyuna deşifre edilmelidir. 

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'da yaşanan terör olayından sonra, Türkiye, PKK terörünün kendi bünyesinde yapmış olduğu tahribatı dış dünyaya gerektiği şekilde anlatmalı ve çeşitli platformlarda PKK'ya desteğini sürdürenbazı Avrupalı devletlerin bu destekleri engellenmelidir. 

Bugün için PKK terör örgütünün askeri alanda, Türkiye için ciddi bir tehlike arz etmediği söylenmekte ise de, aynı durumun siyasî açıdan geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. İkinci tehlike Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölgeye yönelik siyasî, kültürel, ekonomik ve benzeri alanlarda tam bir politika belirlememesi ve uygulamaması teşkil etmektedir. 

Bugüne kadar yaşanan tecrübeler ve tarihi gerçekler göstermektedir ki, bu tür hareketlerde bir tek kazanımla yetinilmeyeceği, her kazanımı bir sonraki 
kazanımın basamağı haline getireceği, bu meyanda verilecek olan en küçük bir tavizin hemen akabinde yeni talepleri gündeme getireceği, yeni taleplerin 
karşılanmamasının ise geriye dönüş gerekçesi haline getireceği, bu mantığın sonucu olarak bitmez tükenmez taleplerin bir birini takip edeceğini söylemek 
mümkündür. Mesela; Terörist başı Abdullah Öcalan’ın idam cezasının infazının ertelenmesinin hemen sonrasında, idam cezasının yasalarımızdan kaldırılması 
talebi gündeme getirilmiştir. Bunun mümkün olması halinde terörist başının serbest bırakılmasıyla bu defa da siyasi haklarının gündeme getirileceğinden 
şüphe duyulmamalıdır. 

Bu itibarla devletin yetkilileri örgüte zemin teşkil edecek hususlar konusunda yoğunlaşmayı, sonuçlar yerine sebepleri bulup ortaya çıkarmayı bu 
tür mücadelelerde temel prensip olarak kabul etmelidirler. 


KAYNAKLAR 

Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İstanbul 1930 
Ahmet Kemal Mazhar, Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Kürdistan, Çev: Mustafa Düzgün, Berhem Yayınevi, Ankara 1992. 
Akçora, Ergünöz: " Ermeni Terör Örgütlerinin Dünü Bugünü ve PKK örgütü ile işbirliği" Forum Dergisi, Ankara 1994 
Akçora, Ergünöz: " Tarihi ve Kültürel Boyutlarıyla Nevruz", Prof.Dr. 
Abdulhalûk Çay Armağanı, Ankara 1988, 
Akgül, Suat; Yakın Tarihimizde Dersim İsıanları ve Gerçekler, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1992. 
Armaoğlu, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1990), T. İş Bankası Yayını, Ankara 1991. 
Ballı, Rafet; Kürt Dosyası, Cem Yayınevi, İstanbul 1992. 
Başbuğ, Hayri ; İki Türk Boyu Zaza-Kurmanclar, Ankara l984. 
Bayrak, Mehmet; Kürdoloji Belgeler, (Açık Gizli Resmi Gayri Resmi), Ankara 1994. 
Bayrak, Mehmet; Kürtler ve Ulusal–Demokratik Mücadeleleri, Özge Yayınları, Ankara 1993. 
Bayur, Yusuf Hikmet ; Türk Devleti’nin Dış Siyaseti, Ankara 1942. 
Berzenci, Sa'di ; “Irak Kürdistan'ında Mevcut Durum Hakkında Görüş”, ADD, (Kuzey Irak Özel Sayısı), c.3, S.1. 
Bruinessen, Martin Van; Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev. Nevzat Kıraç-
Bülent Peker- Leyla Keskiner, İstanbul 1992, 
___________________; Ağa, Şeyh ve Devlet; Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi, Özge Yayınları, Ankara, 1995. 

_____________________; Kürdistan Üzerine Yazılar, İletişim Yayınları, İstanbul 1992. 
Bulut, Faik; Dar Üçgende Üç İsyan, Belge Yayınları, İstanbul 1992. 
Buran, Ahmet; Doğu Anadolu Ağızları Üzerine Bir İnceleme, Ankara l985. 
Çay, Abdulhaluk; Doğu ve GüneyDoğu Anadolu'nun Kültürel Yapısı, Ankara l986. 
_______________; Her yönüyle Kürt Dosyası, İstanbul 1994. 
Çulcu, Murat, Marjinal Tarih Tezleri, Erciyaş Yay., İstanbul (tarihsiz). 
Dersimi, Nuri : Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, Diyarbakır 1992. 
Diyarbakır B. Şehir Bld. Bülteni, Yıl 1, S.1, Ocak-Şubat 2000. 
Erol, Mine; Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi, Giresun 1972. 
Eröz, Mehmet ; "Kürt Adı Üzerine", Türk Kültürü Dergisi, Sayı 256, Ağustos l984, s.475. 
Ersever, Ahmet Cem ; Kürtler, PKK ve Abdullah Öcalan, Ankara 1993. 
Fırat, M.Şerif; Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara l983. 
Gönlübol, Mehmet, Uluslararası Politika (İlkeler - Kavramlar - Kurumlar) , Ankara 1985, s.481-502. 
Gürün, Kâmuran :Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara, Bilgi Yayınevi,1986. 
Halaçoğlu, Ahmet–İbrahim Yılmazçelik, “Doğu Anadolu Aşiretleri ve Gerçekler”, Yeni Forum, c. 15, S. 302, Ankara, Temmuz 1994, s. 27-31. 
H.Şeliç; Zaza Gerçeği, Dicle-Fırat Yayınları, nr. 1, Münih/ Almanya(tarihsiz). 
Halfin, XIX. Yüzyılda Kürdistan Üzerine Mücadeleler, 2.b., İstanbul, Komal Yayınları,1992, s.29. 
Heyet; Türk Millî Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu, Bir Heyet tarafından çıkarılmıştır, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara l986. 
İçişleri Bakanlığı Emn. Gn. Md. TEMÜH Daire Bşk. Yayını. 
İkibine Doğru, İstanbul 7 Ağustos 1988. 
İmset, İsmet G.; PKK Ayrılıkçı Şiddetin20 Yılı, İstanbul 1993. 
Kafesoğlu, İbrahim; Türk Bozkır Kültürü, Ankara l987. 
Kalafat, Yaşar; Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Ankara l992, 
Kayabalı, İsmail–Arslanoğlu, Cemender, İran’ın Anadolu’ya Uzanan Gölgesi (Ana Çizgiler ve Gerçeklerin Kısa Tarihi), 1453-1989, Ankara 1990. 
Kırzıoğlu, M.Fahrettin; Dağıstan-Aras-Dicle-Altay ve Türkistan Türk Boylarından Kürtler, Ankara l984. 
Kocabaşoğlu, Uygur; Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Misyoner Okulları, İstanbul, Arba Yayınları,1989. 
Kodaman; Bayram, "II. Abdulhamid ve Aşiret Mektebi", Türk Kültürü Araştırmaları, XV/1-2, s.255-264. 
Kuran, Ercüment; "Türkiye'de Kürt Meselesi", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 79, Ağustos l992, s.l57. 
Kurat, Akdes Nimet; Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara 1990. 
Kurubaş Erol; Başlangıçtan 1960'a değin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ank. 1997. 
Kurzman, Charles “ABD-İran İlişkilerinde Sorunlar: Şeytan Konusu”, Avrasya Dosyası, V/3 (1999) s.362. 
______________; Kürdistan'da Gerilla Gerçekliği Hareket ve Çalışma Kılavuzu, IV. Bölüm. 
Lazarev, M.S.; Emperyalizm ve Kürt Sorunu 1919-1923, Çev.: Mehmet Demir, Öz-Ge yayınları, Ankara 1989. 
Mumcu, Uğur; Kürt-İslam Ayaklanması(1919-1925), Tekin Yayınları, Ankara 1991. 
Nikitin, Bazil, Kürtler, Sosıolojik ve Tarihi İnceleme, Çev.Hüseyin Demirhan-Cemal Süreyya, Cilt,I-II,3.b., Deng Yayınları,İstanbul 1991. 
Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, 4.b. , Dilan Yayınları, Diyarbakır 1992 . 
Olcay, Osman; Sevr Anlaşmasına Doğru, AÜSBF Yayınları, Ankara 1981, s.LVII. 
Orkun,H.Namık; Eski Türk Yazıtları, c.III, İstanbul l940. 
Öcalan, Abdullah; IV. Kongreye Sunulan Politik Rapor, İst.1993. 
_______________; Parti Önderliğinin Çözümlemeleri, C.I, II, III, IV, V,. Şam 1987-1989. 
_______________; Parti Önderliğinin Ocak Çözümlemeleri, Şam 1989. 
_______________; Yeni Dönemin Görevi Üzerine Yetkince Yürüyelim, Şam 1989. 
_______________; Barışa Doğru I. Roma Konuşmaları, Aram Yayınları., İstanbul 2000. 
_______________; Kürt Sorunununda Demokratik Çözüm, Haziran 1999, İstanbul. 
_______________; Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği, Mem Yay., İst. 2001 
_______________; Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru, İstanbul 2001 

Öke, Mim Kemal; Belgelerle Kürt-İngiliz İlişkilerinde Musul ve Kürdistan Sorunu, 1918-1926, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1992, s.5. 
Özcan,Nihat Ali; PKK Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, ASAM Yayınları, Ank.1999, s.97-97. 
Özdağ, Ümit ; “Kuzey Irak ve PKK”, Avrasya Dosyası Dergisi ADD,(Kuzey Irak Özel Sayısı), c.3 S.1, Ankara,1996, s.83). 
____________; Parti Önderliği ile Gazeteci M. Ali Birand tarafından yapılan röportaj, PKK Mahzum Korkmaz Akademisi Yay. Lübnan. 
Parti Tarihi; PKK Üyeleri Tarafından Yazılan Döküman, s.11-12. 
PKK'nın IV. Kongresine Sunulan Botan Eyalet Raporu. 
PKK, Emniyet Genel Müdürlüğü İst. Dai. Bşk. Yay. c.1,2,3,4. 
Rasony, L., Tarihte Türklük, Ankara l97l. 
Serxwebun; (PKK Yayın Organı), Çeşitli Sayıları. 
Shaw, Stanford – Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c.II, Çev. M.Harmancı, İstanbul 1983. 
Siyasallaşma Çabaları Kapsamında PKK Faaliyetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü İDB Yayınları, Nu.74. 
Sonyel, Salahi; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış PolitikasıI, 2.b., T.T.K. Basımevi, Ankara 1987. 
____________; :“Osmanlı-İngiliz Gizli Antlaşması”, Belleten, C.XXXIV, No.135 (Temmuz 1970). 
Süslü,  Azmi; Mesud Fânî(Bilgili)'ye Göre Kürtler ve Sosyal Gelişimleri, Ankara l993. 
Şehirli, Atilla; "PKK'nın Kongre ve Konferansları ile Uyguladığı Strateji ve Taktikler", Fırat Üniversitesi I.Milletlerarası Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 
          Güvenlik ve Huzur Sempozyumu (27- 29 Mart 2000 Elazığ), s.789-833. 
_____________; Türkiye'de Bölücü Terör Hareketleri (ve Devletin aldığı tedbirler), İstanbul 2000. 
Şemdin Sakık’la yapılan mülakat (29 Kasım 1999-31 Mayıs 2000) 
Şeref Han: Şeref-nâme, çev: Mehmet Emin Bozarslan, İstanbul l975. 
Tarihi Araştırmalar ve Dökümantasyon Merkezleri Koruma ve Geliştirme Merkezi, Osmanlı Arşivi, Yıldız Tasnifi, Ermeni Meselesi, c.2, İstanbul, l989.s. l5 
TC. İçişleri Bakanlığı Emn. Gen. Müd. Terörle Mücadele (TEMÜH) Dairesi Başkanlığı,Türkiye Geneli PKK Terör Olayları İstatistiği(1984-1996), Ankara 1997. 
Uçarol, Rıfat; Siyasi Tarih (1789-1994), Filiz Kitabevi, İstanbul 1995. 
Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin Saflarında Tasfiyecilik, Şam 1991. 
Vedat, Şadillili; Türkiye’de Kürtçülük Faaliyetleri ve İsyanlar, Kon Yayınları, Ankara 1980. 
Yılmazçelik, İbrahim; XIX.Yüzyılın İkinci Yarısında Dersim Sancağı, Elazığ 1999. 
_____________________; "Diyarbakır Eyaletinin Yeniden Teşkilatlandırılması (1848-1864)”, Osmanlı Ansiklopedisi, c.6, s.221-237, Ankara 1999. 
_____________________; "l840-l850 Yıllarında Harput", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı 52, Şubat l988, s.l28. 


EKLER 


EK 1: 


EK 2: 

EK 3: 

EK 4: 


EK 5: 


EK 6: 

EK 7: 


ÖZET 

PKK terör örgütü geçmiş Kürt isyanlarında görülen düzenli bir orduya sahip olamama zaafını ortadan kaldırmak için kurulduğu iddiasındadır. PKK, örgütlenme ve eylem yapma konusunda aralarındaki mevcut farklılıkları ortadan kaldırmış ve bölgedeki bütün güçleri -Batılı devletlerin de büyük destekleriyle- bir merkezde toplamışdır. PKK gerçeğinden haberi olmayan kitleler ve mesleki örgütler bölge aydınları tarafından istismar edilerek, terör örgütünün şekli denetimi altına alınmışlardır. 

1990-2000 yılları arasındaki askeri mücadelede PKK terör örgütü bütün dış desteklere rağmen, başarısız olmuştur. Bu dönemde halk desteğini kaybederek, harekat alanını daraltmıştır. Bunu gözlemleyen örgüt önce Akdeniz ve Karadeniz'e açılımlar planlamıştır. Askeri anlamda bunlar da başarısızlıkla sonuçlanınca, örgüt legalleşme sürecini hızlandırmıştır. 

 Bunun sonucu, siyasi mücadeleyi temel alan PKK, bulabildiği bütün akademik, demokratik, kültürel örgütler, siyasi partiler ve her türlü dernekler içerisinde örgütlenmeyi hedef seçmiştir. Bu hedeflerinde ulaşabilmek için, kendi yöresinde sevilen ancak kullanabileceği kişileri seçerek bölgedeki bütün politik faaliyetlerde de söz sahibi olmuştur. 
Bunun en büyük örneği de Güneydoğu illerimizdeki yerel yönetimlerin tamamına yakın bir bölümünün örgüte yakın isimler tarafından oluşturulmasıdır. 

Bölgede PKK terör örgütünün etkisinin kırılması veya tamamen ortadan kaldırılması için; bölgedeki dengesiz nüfus artışının devlet tarafından bir şekilde kontrol altına alınmalı, bölgede aşiret, tarikat, siyaset ağalıklarına son verilmeli, bu aşiretler bölgede cirit atan yabancı istihbarat birimlerinin etkilerinden korunmalıdır. 
Bölgede görev yapacak kamu personeli gerek görevinin hassasiyeti ve gerekse de bölgenin özel durumu, örf, adet, gelenek, görenekleri hakkında iyi yetiştirilip, bölgede görevlendirilmelidir. Gelen kamu görevlilerinin bölgenin feodal yapısından kaynaklanan aşiret, siyaset, tarikat liderlerinin etki alanlarından uzak tutulmaları gerekir. Türkiye'deki bazı siyasi parti mensupları, medya, sivil toplum örgütleri, demokratikleşme adına PKK'nın legalleşme stratejisine uygun isteklerde bulunmalarına engel olunmalıdır. Bu yönde faaliyetlerde bulunanlar kamuoyuna deşifre edilmelidir. 

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'da yaşanan terör olayından sonra, Türkiye, PKK terörünün kendi bünyesinde yapmış olduğu tahribatı dış dünyaya gerektiği 
şekilde anlatmalı ve çeşitli platformlarda PKK'ya desteğini sürdüren bazı Avrupalı devletlerin bu destekleri engellenmelidir. 

ÖZEL NOTUM DUR..
DOĞU VE GÜNEYDOĞUDA VERDİĞİMİZ ŞEHİT ASKER SUBAY VE POLİS SİVİL VATANDAŞLARIMIZIN MEKANI CENNET OLSUN.. ALLAH YAKINLARINA VE SEVENLERİNE DE SABIRLARIN EN ULVİİ SİNİ VERSİN.. 

TERÖRİSTLER ŞUNU UNUTMASIN.. ŞAHSINIZA YAPILMASINI İSTEMEDİĞİNİZ HİÇBİR GİRİŞİMİ BAŞKASINA LAYIK GÖRMEYİNİZ..ŞEHİT ETTİĞİNİZ İNSANLAR O BÖLGEDE SİZİN GÜVENLİĞİNİZ İÇİN GÖREV YAPMAKTADIR.. 
( DIŞ GÜÇLERİN MAŞASINDAKİ ATEŞ OLMAYIN ) 
SAYGIYLA  TANER ÇELİK..

***