19 Şubat 2020 Çarşamba

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 6

21. YÜZYILDA TÜRKİYENİN ENERJİ STRATEJİSİ. BÖLÜM 6





c) Nükleer Enerji

Türkiye’nin nükleer enerjiye olan ilgisinin onlarca yıllık geçmişi vardır. Nükleer enerjinin düşük yakıt maliyetleri, fosil yakıt fiyatlarındaki istikrarsızlığı kısmen dengeleyecek bir mekanizma olarak algılanmaktadır. Nükleer enerjinin, fosil dışı enerji kaynağı olarak enerji güvenliğini artıracağı da varsayılmaktadır.

Nükleer enerji, çevre kirliliğine neden olmayan enerji kaynağı olarak, iklim değişikliği değerlendirmeleri nedeniyle de destek görmektedir.
Tüm avantajlarına rağmen, nükleer enerjinin çok sayıda riski ve çok yüksek yatırım maliyetleri bulunmaktadır. Türkiye’nin nükleer enerjiye sahip olma arzusunun önündeki en büyük engelin, nükleer enerji yatırımlarının taşıdığı sayısız riskin yatırımcılar ile kamu arasında paylaşılmasındaki güçlük olduğu görülmüştür.
Yüksek ve değişken inşaat maliyetleri, inşaatların sık sık ertelenmesi, santralin uzun faaliyet ömrü sırasında çıkacak atık yönetimi sorunları, kamuoyunun nükleer emniyete yaklaşımındaki değişimlerden kaynaklanan siyasi ve mevzuatla
ilgili belirsizlikler, ömrünü tamamlayan santralin yüksek söküm maliyetleri gibi unsurların hepsi, yatırım başlamadan önce net biçimde ortaya konması ve sözleşmelere yansıtılması gereken maliyet ve risk unsurlarıdır.

Yakın zamana kadar, Türkiye’nin bu karmaşık ticari sorunu çözme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kısa bir süre önce Akkuyu Santrali için Rusya Federasyonu’yla yapılan anlaşmada, aynı zamanda işletmeci de olmayı kabul eden yatırımcının tüm riskleri üstlenmesini öngören sıra dışı koşullar olduğu görülmüştür. Devletlerarası bir anlaşmaya dayanan bu sıra dışı model, kaçınılmaz olarak ticari kaygılar ile siyasi çıkarların birlikte değerlendirilmesi sonucunda şekillenmiştir.


TESPİT 8 

Nükleer enerji projesinin, Türkiye’ye teknoloji transferi için bir fırsat sunabileceği düşünülebilir. Ancak karmaşık ve gizli yüksek teknoloji yoğunluklu bir işbirliği alanı olduğu dikkate alınmalıdır.
Önümüzdeki dönemde, ifade edilen teknoloji transferi niyetinin gerçeğe dönüşmesi karşılıklı etkin ve sürekli çaba harcanmasını gerektirecektir.


III- FOSİL YAKIT PİYASALARI VE “PİYASA DİNAMİKLERİNDE YAPISAL KIRILMA”


a) Fosil Yakıtlarda Genel Resim

Fosil yakıtlar orta vadede küresel enerji arzına hakim olmaya devam edecektir. Diğer enerji kaynaklarına zamanlama belirsizliği taşıyan geçiş ise, özünde teknoloji politikaları sorunudur. Diğer enerji kaynakları aşağıdaki bölümlerde ayrıca ele alınacağı için bu bölümde sadece fosil yakıtlar değerlendirilecektir.

Düşük maliyet, güvenli erişim ve sürdürülebilirlik, fosil yakıt kaynakları düşünüldüğünde öne çıkan üç temel unsurdur. Petrol, gaz ve kömür, bu üç amaç bağlamında farklı özellikler göstermektedir.

Örneğin, kömür kaynakları dünya geneline dağılmışken, petrol ve gaz 33 Coğrafi olarak yoğunlaşmış vaziyettedir; dolayısıyla, erişim açısından risk profilleri nitelik olarak birbirinden farklıdır. Petrol ve kömür çoğunlukla küresel piyasalarda alınıp satılırken, gaz ticaretinin önemli bir bölümü uzun dönemli sözleşmelere dayanmaktadır; dolayısıyla fiyatlandırma bakımından risk profilleri de farklılık
göstermektedir. Kömürün karbon içeriği, enerji eşdeğeri gaz ya da petrolün kinden daha yüksektir. Aynı zamanda, kömür santralleri yerel çevreye daha fazla kirletici madde yaymaktadır ve sürdürülebilirlik açısından kömürün risk profili doğal gaz ve petrolden farklılık göstermektedir.

Üç temel hedefe ulaşma konusunda, devletin rehberlik edeceği ulusal bir strateji geliştirmek mi, yoksa bu karmaşık politika sorununa optimal çözümü bulmayı piyasa dinamiklerine bırakmak mı daha uygundur? Eğer devletin rehberlik edeceği bir ulusal stratejiye gerek var ise, bu strateji sadece ulusal arz güvenliğine mi odaklanmalı, yoksa ülkenin enerji tüketim altyapısı için de hedefler mi belirlemelidir?

Fosil yakıtlara erişim güvenilir, kesintisiz ve iyi işleyen küresel piyasalarla sağlanabiliyor olsaydı, ulusal enerji sorunu küresel enerji fiyatlarını ve ulusal talep trendlerini tahmin etmekten ve bu veriler doğrultusunda yatırım kararlarını almaktan ibaret olurdu.
Bu basitleştirilmiş senaryoda, piyasalar fiyat sinyallerine cevap vermek açısından daha iyi bir konumda oldukları için ulusal stratejiye duyulan ihtiyaç da sınırlı olacaktır. Devlet bu sürece, temelde özel sektör oyuncuları için açık ve şeffaf kurallar koyarak ve piyasadaki aksaklıklara çözüm bularak dahil olacaktır. Devlet ayrıca, ekonomi yönetiminin gereği olarak ulusal enerji faturasının toplam yükünü sınırlamak ve değişkenliğini azaltmak için mekanizmalar oluşturmaya çalışacaktır.34 Bu önlemler, ağırlıklı olarak, fosil yakıt piyasalarındaki kısa dönemli aksamalara ya da dalgalanmalara karşı koyma mülahazalarıyla şekillenecektir.

Ancak bugün dünyanın içinde bulunduğu koşullarda, güvenilir ve kesintisiz fosil yakıt arzına kesin gözüyle bakmak mümkün değildir. Ulusal arzda uzun süreli, yapısal aksamalar yaşanma riski, konuyu ulusal güvenlik meselesi haline getirmekte ve enerji politikalarına devletin daha fazla müdahalesini gerektirmektedir.

Bu tehdit, mevcut ikili enerji ilişkilerinin kolayca ikame edilemediği bölünmüş piyasalarda özellikle belirgindir. Boru hatlarına  dayalı gaz arzı, bu risk dinamiği ni üreten güncel bir örnektir.

Ulusal enerji güvenliğinde, arz risklerine karşı aşağıdaki farklı stratejiler izlenebilir:

- Yerli arz tabanını genişletmek
- Ülkenin temel malları (hammaddeler, madenler vb.)


DİPNOTLAR;


1. Farklı enerji kaynaklarının ithalat etkisi üzerinde yapılacak karşılaştırma, hem ilk yatırımlardaki hem de yakıt maliyetlerindeki ulusal payı dikkate almalıdır.
2. IEA (2012), World Energy Outlook 2012, OECD/IEA, Paris (“WEO 2010”) Burada verilen değerler 2010 yılındaki seviyeleri yansıtmaktadır.
3. Benzinden alınan vergiler, %60 düzeyindedir ve OECD içinde en yüksek oranı oluşturmaktadır (IEA (2010), Energy Policies of IEA Countries: Turkey 2009
 Review, OECD/IEA, Paris, (“IEA Turkey 2009 Review”), s. 58). Yüksek vergi oranlarıyla esas olarak mali hedefler gözetiliyor olsa da, bu vergilerin dünyada
 yaygın biçimde tartışılan, ancak dirençle karşılanan seçici bir karbon vergisi rolü gördüğü düşünülebilir.
4. Mazottan alınan vergilerin oranının, %49’la, OECD ülkeleri arasında Norveç’ten sonra ikinci sırada geldiği belirtilmiştir, IEA Turkey 2009 Review, s. 58.
5. I EA Turkey 2009 Review, s. 151.
6. İthalatın oranı, toplam yerel arz ve brüt ithalata dayandırılarak hesaplanmıştır. Ancak, Türkiye aynı zamanda petrol ürünleri ihraç eden bir ülkedir. 2011 yılında net ithalat değerleri kullanılarak hesaplanan ithal arzın oranı %92,3 seviyesindedir.
7. Veriler, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sitesinden (www. enerji.gov.tr) alınan istatistiklere dayanmaktadır.
8. BP (2012), Statistical Review of World Energy 2012, BP, London (“BP Statistics 2012”).
9. BP (2012), Statistical Review of World Energy 2012, BP, London (“BP Statistics 2012”).
10. BP Statistics, 2012.
11. Kanıtlanmış gaz rezervleri ile gaz üretimi arasındaki fark, esas olarak İran’ın ve Türkmenistan’ın düşük üretim düzeyinden kaynaklanmaktadır.
12. BP Statistics, 2012.
13. ABD Enerji Enformasyon Dairesi (EIA) Türkiye Analizi, www.eia.gov, son güncellenme tarihi 1 Şubat 2013.
14. BOTAŞ; TPAO.
15. TPAO; WEO 2012, s. 396.
16. EIA’nın verilerine göre, 2010 yılındaki ham petrol ticareti günde 43,7 milyon varil, petrol ürünleri ticareti günde 23,7 milyon varil olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de Boğazlar ve iki boru hattı üzerinden yapılan ticaret ise toplam uluslararası ham ve petrol ürünleri ticaretinin  %5,9’unu oluşturmaktadır (EIA Uluslararası İstatistikler).
17. World Energy Outlook 2011, OECD/IEA, Paris (“WEO 2011”), s. 302.
18. Vatansever, A. (2010), “Russia’s Oil Exports: Economic Rationale versus Strategic Gains”, Carnegie Papers, Energy and Climate Program, 
     No. 116, Aralık 2010.
19. World Energy Outlook 2010, OECD/IEA, Paris (“WEO 2010”), s. 512.
20. WEO 2012, s. 429.
21. ABD Enerji Enformasyon Dairesi (EIA) Türkiye Analizi, www.eia.gov, son güncellenme tarihi 1 Şubat 2013.
22. Bu veriler 2010 ve 2011 yıllarındaki Enerji Dengesi ile ilgili olarak, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sayfasından (www.enerji.gov.tr) alınan istatistiklere dayanmaktadır.
23. WEO 2012, s. 137.
24. Agy., s. 484.
25. Bu enerji yoğunluğu değerleri, IEA tarafından ABD doları’nın SGP’ye göre düzeltilmiş 2005 yılı değerleri cinsinden yayınlanmaktadır.
26. IEA (2009), Implementing Energy Efficiency Policies: Are IEA Countries on Track?, OECD, IEA, Paris (bundan sonra IEA IEEP 2009 olarak anılacaktır); 
IEA Turkey 2009 Review, s. 45.
27. Bu veriler, 2010 yılındaki Enerji Dengesi ile ilgili olarak, T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın internet sayfasından (www.enerji.gov.tr) alınan
 istatistiklere dayanır; WEO 2012, s. 556.
28. IEA; Karayolları Genel Müdürlüğü, 2011.
29. IEA IEEP 2009, s. 108-109.
30. Türkiye dünyanın başlıca LPG araç piyasalarından bir tanesidir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, ülkedeki araçların %40,6’sı LPG ile çalışmaktadır. LPG’li araçların karbon salınımları benzinle çalışan araçlara göre genellikle daha düşüktür.
31. IEA, Türkiye’nin düşük karbon AR-GE harcamalarının 2008’de 6 milyon ABD doları düzeyinde olduğunu bildirmektedir, ancak TÜBİTAK’ın Enerji Enstitüsü
bütçesinin bu hesaba katılmadığı anlaşılmaktadır. Enerji AR-GE bütçesi küçük olmakla birlikte, bildirilen rakamlar, zaten düşük olan düzeyi olduğundan da düşük göstermektedir, IEA (2010), Energy Technology Perspectives 2010, OECD/IEA, Paris (bundan sonra ETP 2010” olarak anılacaktır), s. 477.
32. IEA Turkey 2009 Review, s. 104.
33. Yeni gaz rezervleri daha dağınık gibi görünse de, resmin bütününe bakıldığında, rezervler coğrafi olarak Ortadoğu ile Rusya Federasyonu’nda  yoğunlaşmaktadır.
34. Bu gibi önlemler, finansal mekanizmalar ya da enerji bakımından zengin coğrafyalarda üretime dönük varlıklara yatırımlarla sağlanacak yapısal işlemleri
içerebilir. Bir fosil yakıt piyasasındaki kısa dönemli fiyat artışlarının toplam ulusal enerji faturası üzerindeki etkisini hafifletmek için, yakıtların birbiriyle ikame etme olanaklarına yatırım yapmak da gerekli olabilir. Özel sektör oyuncuları, enerji tüketiminde yakıtlar arasında arzulanan ikame imkânını sağlayacak ikili yakıt teknolojilerine ya da yedeklemelere yeterince yatırım yapmayabilirler.



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder