20 Mart 2015 Cuma

Topraksız Vatan olur mu?



Topraksız  Vatan olur mu?


Yekta Güngör Özden, 

Türkiye toprakları satılıyor. Vatan elden gidiyor... Topraksız vatan olur mu? 12 Temmuz 1947’de kabul edilen “5123 sayılı Türkiye’ye Yapılacak Yardım Anlaşması” ile başlayan ve Amerikan emperyalizmine ülkenin geleceğinin teslim edilme yasasından sonra “Tam Bağımsızlık” ilkesinin yok edildiği bilinen bir gerçek. Önce Amerikan ordusuna üsler kiraladık. Şimdi de topraklarımızı yabancılara satışa çıkardık. Basına yansıdığı kadarıyla şimdiye değin Amerikan ve Kanadalı şirketlere satılan topraklar, ülke topraklarının %15’ini buluyor.

Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün internet sitesine baktığınızda, Yunanlılara 4165 dekar, Alman yurttaşlarına 6700 dekar, İngilizlere 2805 dönüm, Suriyelilere 253.440 dönüm, Amerikan, Hollanda, Fransa ve İsrail gibi ülke yurttaşlarına da toplam 280.967 dönüm arazi ve emlak satıldığını görebilirsiniz. En çok arazi satışı yapılan bölge GAP bölgesi. Niçin GAP bölgesi sorusunun yanıtı çok basit. Çünkü bu bölge su rezervleri açısından çok büyük önem taşıyor.

Diğer ülkelerin durumuna baktığınızda şunları tespit etmek olası:

Şili sınırına 50 kilometre mesafede yabancılar toprak edinemez. Rusya’da yabancı kişiler toprak edinemez. Ukrayna da aynı. Bu ülkede de, hiçbir yabancı toprak satın alamaz. Yine Yunanistan’da hiçbir yabancı, sınıra yakın yerlerde toprak satın alamaz. İsrail’de bırakınız yabancıları, İsrail vatandaşları bile devletin topraklarını satın alamaz.

Amerikan emperyalizminin en güçlü kuruluşları olan IMF ve Dünya Bankası, ülkeleri, özellikle ekonomik bakımdan kıskaca aldığında, söz konusu ülkelerde, emperyalizm yararına dilediği yasal ortamı hazırlar. Örneğin Güney Kore hükümetine, şu şu yasaları parlamentodan çıkaracaksın der ve Güney Kore Parlamentosu 29 dakikada 33 yasayı yürürlüğe koyar.

Benzerini Türkiye de Kemal Derviş’le yaşadı. Dünya Bankası’nın baskısı ile Bülent Ecevit hükümetinde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olur. Derviş, ABD’ye bakan olarak gittiğinde Türk hükümetine baskı ile “15 günde 15 yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilerek yasalaşmasını” ister. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 günde 15 değil 8 yasa çıkarır.

Mustafa Kemal neyin peşindedir bir de ona bakalım.

1 Mart 1922’de, Meclisi açış konuşmasında:

“Efendiler, herşeyden önce ulusal amacımız olan bağımsızlığımızı sağlamaya uğraşmaktan başka bir şey düşünemeyiz... Bugünkü uğraşımızın amacı, tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık ise ancak mali bağımsızlık ile gerçekleşebilir. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olursa o devletin yaşantısını sağlayan bütün bölümleride felçe uğramış demektir.”

Mustafa Kemal’e göre tam bağımsızlık ulusal amaçtır. Tam bağımsızlığın temeli de ekonomik bağımsızlıktan geçer. Yabancılara toprak satmaktan değil. Toprağı olmayan ulusların bağımsızlığı da gitmiş demektir.

Mustafa Kemal’in izinden giden yurtseverler de vardır. Ispartalı Hafız İbrahim gibi.

Ispartalı Hafız İbrahim, Yunanlıların 16 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ettikleri gün, kendi nahiyesi olan Gelendos’un Avşar nahiyesine gider. Nahiye müdürü Hasan Fikri Bey’in yardımı ile köylere haber salar ve toplanan kalabalığa şunları söyler:

“İzmir’in işgali meselesini İstanbul Hükümeti’nin seeyaset meselesi değil, ancak Türk’ün kendi kuvvet silahı halledecektir” der ve halkın silahlanmasını ister.

Hafız İbrahim, Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanıdır. Bir İtalyan heyeti, onun izni ile Burdur’dan Isparta’ya gelir. Hafız İbrahim, E. Subay Yılmaz İbrahim komutasında, 15 kişilik silahlı bir ekip oluşturur.

Hafız İbrahim İtalyanlara “izinsiz ve habersiz niçin geldiklerini” sorar. İtalyanlar, Kral’ın ve Antalya işgal Komutanının selamını getirdiklerini söylerler. İzin verirlerse, halkın rahatlığı için, Isparta’nın ulaşımını kolaylaştırmak için otomobil çalıştıracaklarını, sağlık, sanayi ve dahası, Banka Di Roma’dan yüksek kredi açıldığını söylerler. Hafız İbrahim kızgınlıkla “Isparta’nın toplantısında her ne surette olursa olsun, düşmanı sokmayacağımızı duymadınız mı?” der. “Evet duyduk” diyen İtalyanlar, Hafız İbrahim’in izni ile güvenli bir şekilde Burdur’a dönerler. Banka Di Roma’nın kredi açması konusunda da düşünceleri şudur:

“Banka Di Roma İtalyan işgalinin kılavuzluğunu yapar. Arazi ve mebani (yapılar) değerinden çok fazla ve ehven (uygun) faiz ve uzun vadelerde ikrazatta (ödünç verme) bulunarak, borçlar verilemeyecek bir hale geldikten sonra rehinileri (tutu) yüksek bedelle üzerlerine alarak İtalyan muhacirler (göçmenler) yerleştirilir. Nihayet memleketin işgaline sebep olur. Trablusgarp’ta ve diğer yerlerde uyguladıkları usul budur.”

85 yıl önce ortaya konulan kararlılık ve yurt sevgisi bilinci ile, bugünlerdeki işbirlikçiliği ve çıkarcılığı bu denli belirgin bir biçimde algılamak, herhalde güç olmasa gerektir. Hafız İbrahim, emperyalizmin kurduğu tuzakları çok iyi biliyor, özellikle, işgal güçlerine karşı halkı da arkasına alarak direnişe geçiyor.

Hafız İbrahim bununla da yetinmez. İşgal Kuvvetleri Komutanı General Emilton’un, beraberinde 168 süvari ile Çerçin yolundan Isparta’ya hareket edeceği, 2 Tabur piyadenin de hazır olduğu bilgisi alınır. Anılarında bu olayı şöyle anlatır:

“Mesele mühim ve nazikti. Ne olursa olsun müdafaaya karar vererek, J.Bl. K. Yzb. Mustafa, 68. Alay 3.Tb.K.Yzb. Hüsnü Bey’lerle vazifeyi yerine getirmeyi üstümüze aldık. Çürün ve Çerçin şoselerinin birleşme noktasında pusu kurarak gelmelerini bekledik. Otomobilin etrafını süvariler çevirmiş, yavaş yavaş geliyordu. Yanımıza yaklaştığında kuvvetlerimizin dur emrine itaat ederek otomobilinden indi. Evvela süvarilerin silahlarını alarak askeri deposuna, hayvanları da depoya gönderdik. Kumandanın otomobilini de iki çete koyarak hükümete, korumak üzere gönderdik. Ben kısa yoldan Mutasarrıf’a daha evvel mülaki olarak şifahi bir tebliğde bulunduk. (Siz hükümet lisanıyla ne sureti idare ederseninz ediniz. Bizce matlup olan bu adama bir bardak su bile vermeyerek bir saat sonra geldiği yola çevrilmesidir. Bu yapılmazsa öldüreceğiz) Talat Bey, lisan-ı resmisiyle bir saat güçlük çekerek bir daha gelmemek şartiyle iadeye muvaffak oldu. Biz de memleket haricinde silahları teslim ve serbest bıraktık.”

Isparta bu olaydan sonra sonuna kadar işgal edilemez.

İşte Hafız İbrahim’in yüreğindeki ödünsüz yurt sevgisi, işte ulusal onur.

Kuşkusuz bugünlerde ülke topraklarını satarak, ulusça yok olmamızı, bilinçli ya da bilinçsizce yollarına taş döşeyenler işte Mustafa Kemal Atatürk’ün yüreğinde alevlenen ulusal bilinç.

Bizim bugünlerde ülke topraklarını satan değil, Mustafa Kemal gibi “Bağımsızlık benim karakerimdir” diyen yüce bir öndere ve onu, savaşarak sonuna kadar izleyen Hafız İbrahim ve arkadaşları gibi yurtseverlere ihtiyacımız var.

* Hafız İbrahim Bey konusunda Yrd. Doç. Dr. Nuri Küstüklü’nün “Milli Mücadelede, Denizli, Isparta ve Burdur’un Sancakları” isimli kitabından yararlanıldı. (Kültür Bakanlığı Yayınları)

http://www.turksolu.com.tr/63/turkeli63.htm

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder