12 Mart 2015 Perşembe

CHP’de Amerikancılar Kapışıyor, Yok mu Altı Ok’u Savunacak?





CHP’de Amerikancılar Kapışıyor,  
Yok mu Altı Ok’u Savunacak?

Kaya Ataberk



Deniz Baykal

Kemal Derviş

Mustafa Sarıgül

Zülfü Livaneli

Al birini vur ötekine...
İddia edildiği gibi CHP’yi düze çıkaracağı söylenen adaylar bugünkü CHP’nin alternatifi değil, yıpranmış AKP’nin alternatifini oluştumaktadır. 
Sarıgül’ün CHP’yi ılımlı İslam’ın sol kanadı yapacak söylemlere bugün den başvurmasının anlamını da burada aramak gerekir. ABD’nin CHP planı budur. Böylece şeriatçı AKP sıkıştığı zaman imdadına solcu Sarıgül CHP’si yetişecektir.




CHP’de Amerikancılar Kapışıyor  Yok mu Altı Ok’u savunacak?

CHP’ Olağanüstü Kurultay’ı 29 Ocak’ta toplanıyor. Atatürk’ün kurduğu parti CHP yıllardır ardı arkası gelmeyen sağcılaştırma operasyonlarının  sonucun da Deniz Baykal’ın elinde liberal-sağcı bir partiye dönüştürülmüşken, Mustafa Sarıgül ve ekibinin CHP içinde yeni bir operasyona girişti. 
Baykal ve Sarıgül’ün başında olduğu hiziplerin birbiriyle kıyasıya kavga ettiği, bunlara Zülfü Livaneli, Hasan Fehmi Güneş, Erdal İnönü gibi isimlerin de kendi cephelerinden katıldığı, çözülmeye doğru giden bir CHP tablosu karşımıza çıkıyor.
CHP’nin bu isimlerin arasında geçecek bir mücadele sonucunda düzlüğe çıkabileceğini ya da Atatürkçü, ulusal solcu politikalar üretebileceğini 
düşünen iyi niyetli kimselerin hâlâ var olup olmadıklarını bilemiyoruz. Ancak uzun süredir Atatürk’ün partisi olmaktan aşama aşama uzaklaştırılmış olan CHP’nin bu son toz duman altındaki görüntüsünün, öz temellerine ihanet etmiş bir siyasi örgütün doğal çözülmesinin de ötesinde bir operasyona işaret ettiği görülmelidir. Her ne kadar Baykal, CHP’nin “Türkiye’nin teslim alınmamış son kalesi” olduğunu iddia etse de aslında yaşananlar Batının ve ABD’nin eline çoktan dizginlerini vermiş olan CHP’nin, görünüşte de olsa hâlâ bünyesinde barındırdığı Atatürk’ün partisi olma özelliğini kaybetme ve AKP’leşme sürecine girdiğini tespit etmek gereklidir.

Tayyip Türkiyesi - Baykal, Sarıgül CHP’si

Durumu daha iyi anlamak için Tayyip Erdoğan ve AKP tarafından kısa bir süre içinde yaratılan Türkiye tablosuyla, karşımızda duran CHP tablosunu 
karşılaştırmak açıklayıcı olacaktır. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin elinde Türkiye’nin yaşadığı süreç kısaca her alanda dışa bağımlılığın son aşamalara ulaşması, ulusal egemenliğin, toprak bütünlüğünün ayaklar altına alınması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri devlet politikası olarak bilinen tüm ilkelerin yerle bir edilmesi olarak tanımlanabilir. Bu sürecin sonunda Türkiye, laik Cumhuriyet rejiminden hızla hilafete doğru giden, Kıbrıs’ta Milli Dava’dan vazgeçen, Sevr’e zorlanan bir ülke haline gelmiştir.
Buna koşut olarak Atatürk’ün ölümünden, bugünkü Baykal Sarıgül kapışmasına kadar geçen Kemalizm’e ihanet sürecinin sonunda soldan, Altı Ok’tan vazgeçmiş, milliyetçiliği bir kenara bırakmış, çökme aşamasına gelmiş bir partiyle karşılaşıyoruz. Artık ne Türkiye Atatürk’ün Türkiyesine benzemektedir, ne de CHP Atatürk’ün Altı Ok programlı, milliyetçi halkçı, devrimci partisine. CHP içinde kavga eden gruplar ise aslında kim Batıdan daha fazla destek alarak CHP’yi ele geçirecek kavgası içindedir. Bu noktadan bakıldığı zaman her iki tablonun da sorumlularının aynı kişiler olduğu rahatlıkla söylenebilir. Kemalizm’e kimler ihanet ettiyse aslında AKP’nin yarattığı Türkiye’den de onlar sorumludur. 
Bu tahlil yapılmadan CHP sorunu anlaşılamaz.

CHP nereye gidiyor?


Sarıgül’ün ABD’ye gidişinin ardından CHP’de genel başkanlık kavgasına girişmesi, olayın ABD operasyonu niteliğini daha ilk baştan ortaya koymuştu. 
Ancak Sarıgül, bu görüntünün oluşmasını kendisi açısından bir dezavantaj olarak görmedi, aksine ABD’yi arkasına almış olma görüntüsünü bir güç odağını kendi etrafında örmek için kullandı. Bugün Sarıgül’ün böylesine pervasız Amerikancı bir taktikle başarılı olabildiğini, güç toplayabildiğini görmek CHP açısından son derece acı verici bir durumdur. Atatürk’ün emperyalizmle mücadele etmek için kurduğu partide artık emperyalistlerin desteğini alıyor olmak prim yapmaktadır. 2002’de Baykal’ın Derviş aracılığıyla başlattığı “CHP’yi ABD’ye bağlama operasyonu” Sarıgül tarafından bu kez Baykal’ın kendisini bitirecek şekilde devreye sokulmaktadır. Sarıgül, Baykal’dan daha Amerikancı olmasını bayrak yapmaktadır.Bir kaç ay önce kendisine Sarıgül hakkında sorulan sorulara “magazin konuşmak istemediğini” söyleyerek alaycı yaklaşan Baykal, bugün çanların kendisi için çaldığını anlamış olacak ki olaya ciddiyetle yaklaşmak durumunda kalıyor. Son olarak Baykal, Sarıgül’ü Yüksek Disiplin Kurulu’nda 
ekarte etmeyi denemesine rağmen hiç beklemediği bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldı. Sarıgül aleyhine oy kullanmayan Disiplin Kurulu üyeleri 
hakkında rüşvet iddiaları basında yoğun bir şekilde yer alırken diğer taraftan da Baykal’ın paniğe kapılarak CHP’yi kurultaya götürme kararı aldığını gördük. Baykal baskın bir kurultayda Sarıgül’ü ezme şansını deneme çabası içinde. Sarıgül’e yakın olan milletvekilleri ise kurultayın adil geçmeyeceği iddiasıyla Avrupa Parlamentosu’ndan gözlemci isteyerek Baykal’a karşı yeni bir atak geliştirdiler.
Kurultay sürecinden Sarıgül’ün tüm inisiyatifi ele geçirerek çıkıp çıkamayacağı zamanın göstereceği bir şey. Ancak, bugünden açık olan bir şey varsa o da artık Baykal’ın CHP’de etkisinin kırılacağı ve Baykal’dan daha da Amerikancı olanların bu operasyon sonucunda ağırlıklarını koyacakları.Yılların politikacısı Baykal’ın da bu durumu kavramış olduğu son açıklamalarından anlaşılmakta. Baykal, Amerikan karşıtı mı oldu?
Geçtiğimiz hafta Amerikan operasyonun kendisini iyiden iyiye köşeye sıkıştırdığı nı hisseden Baykal’dan, kendisinden duymaya hiç de alışık olmadığımız Amerikan karşıtı açıklamalar geldi. İzlediği sağcı ve Batıcı politikalarla, CHP’yi % 20’lerin altında kalmaya mahkum bir hale getiren Deniz Baykal ilginç konulara değiniyordu. İlk olarak; “ABD İncirlik’i kullanmak istiyor, planlarının önündeki en büyük engel CHP’dir. Bu nedenle bizi zayıflatmaya çalışıyorlar.” açıklamasında bulunarak bizleri şaşırttı! Ancak daha sonra yaptığı açıklamalar daha da ayrıntılıydı. 
Bazı çevrelerin partiyi ele geçirmek için harekete geçtiğini açıklayan Baykal, planların aslında Atlantik ötesinde çizildiğini belirterek, ABD’ye işaret etti. Hatta, Baykal daha da ileri giderek buna karşı direneceklerini ve bunun da Anafartalar direnişinin bir devamı olacağını açıkladı.
Baykal için çok ilginç olan bu antiemperyalist söylemler biraz hafızamızı zorladığımızda bize bir başka benzer olayı hatırlattı. Bülent Ecevit’in başbakanlığı nın son günlerinde kendi eliyle Türkiye’ye getirdiği Kemal Derviş ve ortakları Hüsamettin Özkan-İsmail Cem tarafından partisinin bölünmesi sürecinde bir anda ulusal sol kavramına sarılmıştı. Yıllarca ne solla ne de milliyetçilikle ilgisi olmayan liderler, hizmet ettikleri efendileri daha iyi uşaklar bulup kendilerini istemedikleri zaman isyan etmektedirler. Ancak bu son dakika ulusal solculuğu ne etkili olmaktadır, ne de inandırıcı.
Ayrıca Baykal’ın partiyi ele geçirecek çevreler olarak andığı Sarıgül de, Derviş de bizzat Baykal tarafından CHP’ye alınmış isimlerdir. 
CHP’nin gerçekten solcu ve milliyetçi bir parti olmasına ihtiyaç duyulan bir dönemde CHP’yi sağa ve Batıya kaydırmak için Baykal tarafından düzenlenen operasyonun sonucu olarak CHP’dedirler. Bugün Baykal’ın köşeye sıkışmış durumu yine kendi eseridir.
Daha önce, DSP’de gerçekleştirilen AB-ABD darbesine benzeyen bir diğer durum da darbe sürecinde büyük sermaye basınının, özellikle de Aydın Doğan’a bağlı gazetelerin ciddi bir rol üstleniyor olmaları. Sarıgül’ün ilk çıkış yaptığı günden bugüne Aydın Doğan’ın desteğini aldığını gördük. 
En son Milliyet’te Tarhan Erdem’in yaptığı “CHP’nin lideri kim olmalı?” anketi müdahalenin ulaştığı açıklık düzeyini göstermesi açısından önemlidir. 
Özellikle anketin ardından Baykal, Milliyet Gazetesini sert bir dille suçlayarak, CHP’ye karşı husumet kampanyası yürütüldüğünü açıkladı.
Ancak görünen o ki Milliyet’in tüm yazarları CHP’ye husumet beslemiyor. Eski MHP’li-yeni liberal Taha Akyol CHP’nin düzlüğe çıkması için epeyce kafa yoruyor olmalı ki (!) “CHP nasıl kurtulur?” başlıklı bir yazı kaleme alıp teorik çıkarsamalar yapmaktan geri kalmıyor. Akyol’a göre CHP’nin sorunu halkı değil devleti savunan bir parti olması. Bu yüzden de CHP’nin sola açılamadığını iddia ediyor. 1960’larda sola açılma denendiğinde de tepkilerle bunun engellendiğini, hatta Yakup Kadri gibi isimlerin Atatürk ilkelerinden taviz verildiği gerekçesiyle istifa ettiklerini anlatıyor. 
Taha Akyol bile CHP’yi kurtarmak ve “sol”u savunmak adına bu kadar seferber olduğuna göre esas CHP’yi düşünenin Aydın Doğan ve arkasındaki 
güçler olduğunu kavramak zor olmamalıdır.

Atatürk’ün CHP’si neydi? Altı Ok neyi ifade ediyordu?















Öncelikle Atatürk’ün CHP’si emperyalist işgale karşı İstiklal Savaşı’nı örgütleyen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin partileşmiş haliydi. Yani, antiemperyalist savaş içinde kurulmuş, örgütlenmiş bir partiydi. Bu özelliği de onu doğal olarak milliyetçi, halkçı, devrimci bir programla tanımlamaktaydı. Bu program Altı Ok’la şekillenmişti, kavramlaşmıştı. Altı Ok programı esas olarak bir ulus devletin kuruluş projesinin programı olarak ortaya çıkmıştı. Sömürgeciliğin yarattığı ekonomik, kültürel, siyasi tüm bağımlılıkları kırmak, uydu yapıyı ortadan kaldırmak CHP’nin Altı Ok programının temellerini oluşturuyordu.
Emperyalizme karşı verilen bu mücadele, içerde de bağımlılık ve esaret kurumları olarak yaşayan ve ulusal yapıyı zayıf düşürerek sömürgeciliğe hizmet eden şeriat devletinin kurumlarıyla mücadeleyle tamamlanıyordu. Böylece Altı Ok, Türk çağdaşlaşmasının da programı durumuna gelmiş oluyordu. Atatürk’ün CHP’si Altı Ok programını uygulayarak yol alan ulusal sol çizgide bir partiydi. Atatürk ölene kadar da bu özelliğini koruyan CHP, çağdaş Türk ulus devletinin kurucusu olarak da adını tarihe yazdırmıştı.
Atatürk arkasında başta Türk devleti olmak üzere çok önemli bir Kemalizm mirası bırakarak aramızdan ayrılmıştı. Ancak hemen ardından gelen 
İnönü dönemiyle beraber bu miras en önemli ihanete uğrayarak aşınmaya başlanacaktı.

Kemalizme ihanetle bugünlere gelindi

Daha ilk adımda İsmet İnönü, kendileriyle savaşarak Türk devletini, Türk bağımsızlığını kurduğumuz emperyalistlerle masaya oturarak Türkiye’yi 
Batı ittifakının içine sokmuştu. İnönü bu çeşit Batıyla uzlaşma ilişkileri kurarken içeride de karşı devrimle benzer bir süreci başlatacaktı. 

İsmet İnönü, Atatürk dönemini ve devrimciliği anormal bir durum olarak tanımlıyordu ve artık normalleşmek gerektiğini düşünüyordu. 
Bu normalleşme ise devrimin durması anlamına gelecekti. Duran bir devrim ise karşı devrime kurban olmaya mahkumdur.İnönü ile beraber ülkede komprador kesimler yeniden güç kazanırken, gericilik de bu kesimlerin Batıcılığına duyulan tepkiyi ve emperyalizmin desteğini de kullanarak geriye dönüş şansı bulmuştur. Uydu yapı ve gerici kurumların yeniden ortaya çıkması İnönü “normalleşmesi”nin sonuçları olmuştur.
İnönü’nün ardından gelen Ecevit CHP’si de ortaya çıkan bu geri dönüşle mücadele etmeyi seçmemiş aksine uydu yapıyı, komprador sistemi korumayı kendine görev bilmiştir. Baykal ise daha da ileri seviyede bir ihanetin aktörü olmuştu. Artık Baykal’lı CHP, emperyalizmle uzlaşan ya da onun yarattığı uyduluğu koruyan bir parti değil tam olarak o sistemin içinde yer alan ve ona hizmet eden bir parti halini almıştı. Hiç bir zaman istediği iktidarı yakalayamamış tır ancak sistemin sol kanadı olarak, destek kuvvet pozisyonunda görevini yapmıştır.
Kemalizm’e ihanet işte bu son aşamadan itibaren anti Kemalizme, Atatürk düşmanlığına dönüşmeye başlamıştır. Kemal Derviş’in Baykal eliyle partiye yerleştirilmesi ve sosyal-liberal sentez, Yedinci Ok gibi söylemlerle Atatürk karşıtı Batıcı, liberal bir ideolojiyi CHP’ye yerleştirmeye başlaması bu son sürecin başlangıcıdır. Kemal Derviş’in bu adımları attığı gün CHP’nin Kemalizme ihanetinin en uç noktasına vardığı gün olarak tarihe geçmiştir.
ABD, CHP’yi solun AKP’si yapmak istiyor
Atatürk düşmanlığının ve anti Kemalizmin CHP’ye bir kez girmesi farklı bir sürecin kapılarını açmıştır. Artık ABD açısından Baykal’ın klasik hizmetleri ve komprador siyasetin sol kanadını oluşturma misyonu yeterli değildir. Nasıl Tayyip Erdoğan bir operasyon sonucu şeriatçı hareketi en ABD yandaşı çizgiye çekecek şekilde AKP’yi kurduysa, bugün Sarıgül de zaten yolu açılmış olan Atatürk düşmanlığını doğal sonuçlarına vardıracak ve CHP’yi sol görünümlü bir AKP’ye dönüştürecektir.
AKP ve Tayyip Erdoğan uyguladıkları Amerikancı politikalar sonucunda günden güne daha fazla yıpranmaktadır. Bu yıpranma sonucunda hem kendi tabanıyla çelişmekte, hem Türkiye’nin tüm dinamikleriyle karşı karşıya gelmektedir. AKP, bu gerilimlerin sonucunda zaman zaman ABD ve İsrail’e karşı da göstermelik çıkışlar yapmak durumunda kalmaktadır. Hem Türkiye içinde, hem de ABD ile ilişkilerinde yıpranan bir AKP’nin yerine yıpranmamış bir alternatif gerekmektedir.
İddia edildiği gibi CHP’yi düze çıkaracağı söylenen adaylar bugünkü CHP’nin alternatifi değil, yıpranmış AKP’nin alternatifini oluştumaktadır. Sarıgül’ün CHP’yi ılımlı İslam’ın sol kanadı yapacak söylemlere bugünden başvurmasının anlamını da burada aramak gerekir. ABD’nin CHP planı budur. Böylece şeriatçı AKP sıkıştığı zaman imdadına solcu Sarıgül CHP’si yetişecektir.
Ancak böyle bir partinin varlığı sadece gündelik siyasi operasyonlar açısından da önemli olmayacak, aynı zamanda solcu ve Atatürkçü bir toplumsal hareketin önüne emperyalizm ve uydu yapı tarafından çekilecek seddin en önemli yapıtaşı olacaktır.

Yok mu Altı Ok’u savunacak?

Kısacası CHP sorununu sadece CHP içinde birbiriyle iktidar mücadelesi veren Baykal, Sarıgül, Livaneli gibi isimlerin aralarındaki bir sorun olarak algılamak yanlıştır. Kavganın esas aktörü konumunda Sarıgül görünmektedir, ancak Baykal ve diğer isimler de Amerikancılığın alternatifi değillerdir. Amerikancılık ve Avrupacılık konusunda aralarında ya derece farkı vardır ya da yoktur.
3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen öncesinde TÜRKSOLU olarak Türkiye’de yaşanan siyasi süreç açısından bazı tespitlerde bulunmuştuk. 
Özellikle Ordu’nun ve CHP’nin Türkiye’nin götürülmek istendiği noktaya karşı set oluşturmada kritik önemini vurgulamıştık. Eğer CHP o dönemde IMF, Derviş ve ABD’yi seçmek yerine Atatürkçü bir alternatifi, gerçekten laik, halkçı, milliyetçi bir Altı Ok programını seçmiş olsaydı seçimlerde %40 oy alması bile olanaklıyken bu başarılamadı. AKP’ye ve ABD’ye karşı kurulacak seddin diğer bileşenleri de zaafa uğratılınca Türkiye bugünkü hilafet-Sevr eksenli tehlikeye doğru hızla ilerlemek zorunda kaldı. CHP’de Atatürkçülüğün hakim olması, Altı Ok’un program olarak savunulması 29 Ocak Kurultayı öncesinde yeniden acil bir şekilde gündemdedir. CHP’nin içerisindeki Atatürkçü, Kuvayı Milliyeci kesimler bir araya gelmelidir ve Amerikancılar arasındaki kavgayı açığa çıkartmalıdır.

Baykal, İl Başkanlarıyla yaptığı toplantıda CHP’nin bir çok kez ihanete uğradığını ancak tüm ihanetlerin aşıldığını söylüyordu. Biz de buradan gerçek ihanete işaret etmek istiyoruz: Baykal’ın da en önemli aktörlerinden biri olduğu Kemalizm’e ihanet sürecine. Gerçekten aşılması gereken bir ihanet varsa o da budur. CHP’nin içine düşürüldüğü durum, Atatürk’ün ölümünden bugüne aşama aşama kurulan bugünkü Atatürk karşıtı yapının sonucudur. CHP’de öyle bir yapı kurulmuştur ki gerçekten de bu ihanet aşılmadan, CHP’den ne Altı Ok’u 
savunacak bir kesimin çıkması mümkün gözükmektedir ne de Atatürkçü bir hareketin. Tüm bu gerçeklerin açıkça ortada olmasına karşın CHP’de bizimle aynı kaygıları paylaşanlara seslenmek yine de görevimizdir.CHP’li tüm Atatürkçülere daha önceden yaptığımız Müdafaa-i Hukuk grubu oluşturarak inisiyatifi ele alacak bir mücadele başlatma çağrımızı yineliyoruz ve soruyoruz:
Yok mu Altı Ok’u savunacak?

http://www.turksolu.com.tr/74/ataberk74.htm

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder