22 Mart 2015 Pazar

Kötü Örnekler, Çirkinlikler...






Kötü Örnekler, Çirkinlikler...


Yekta Güngör Özden

07.02.2005/Sayı:75


Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu’nun aramızdan ayrılmalarının yıldönümlerinde düzenlenen anma etkinlikleriyle aynı zamana rastlayan kimi oluşumlar, kimi kişi ve kuruluşları daha iyi tanıttığı için yarar sağlamışlardır. Yasamada, yürütmede, yargıda önemli görevler yaparak unutulmaz Türk büyükleri arasında yaraşır yerini alan Muammer Aksoy aralarında Uğur Mumcu’nun da bulunduğu benim gerekçesini yazdığım seçiciler kurulu kararıyla Mülkiyeliler Birliği’nce yılın hukukçusu seçilmişti. O, benden sonraki Ankara barosu başkanlarındandı, bende ondan sonraki Türk Hukuk Kurumu başkanlarındandım. Karşılıklı komşu idik. İkimiz de Cumhuriyet gazetesinde yazıyorduk, aynı siyasal partide çalışıyorduk. Uğur Mumcu, yaşamına son verilmesinden bir hafta önce öğle yemeğimde konuğumdu. Atatürk ilkelerini savunması, yolsuzluk ve aykırılıklara karşı çıkması, araştırmaları ile büyüğü Muammer Aksoy gibi ulusun gönlünde yer etmişti. Günümüzün suskunluğu yeğleyen bilim adamlarına, ilkeli olmayı bırakıp koltuk- sandalye kavgasına tutuşan siyasetçilerine, gençleşme ve yenilenmeyi bırakıp oturduğu yerden kalkmamak için her yola başvuran yıllanmış örgütçülere, sözde demokratlara, sözde dindarlara sözde Atatürkçülere, terör aygıtına dönüşen medyanın tetikçilerine baktıkça bu iki seçkin aydının değeri daha da büyümekte, özlemleri de saygınlıkları ölçüsünde artmaktadır.

Varlıklarını ulusal kurtuluş savaşına borçlu olanlardan şimdi HADEP’te bir araya gelenlerin İstiklal Marşını söylememeleri, terörist başını öven sloganlar atmaları, sorun ve olay çıkarmak için ellerinden geleni yapmaya kalkışmaları herkesi bir kez daha düşündürmelidir. Ayrı devlet kurma ereği güdenleri yabancıların kışkırttıkları gerçeğe her gün daha belirginleşmektedir. AB’nin anlamsız ve özel koşulları ve özel koşulları, ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki terör örgütüyle, Kerkük Türkmenleri için dostluğa ve gerçeklere aykırı tutumu bölücülerin kimlere güvendiğini ortaya koymaktadır. Irak Kürdistan Demokrat Partisi yöneticilerinden Neçirvan Barzani’nin iç savaş tehdidi ilginçtir. Bu şımarıklık, Türkiye’yi değişik alanlarda karıştırıp Irak’a giriş tezkeresini benimsemeyi pişman ettirmeye çalışan ABD’nin desteğiyle olmaktadır. Kerkük için haklı tepkilere bile katlanamayan ABD Irak bozgunuyla sarsılmıştır. Kerkük’ü sahiplenmeye çalışan kürtlerin yanında Türkiye’ye karşı çıkan ABD ateşle oynamaktadır. ABD, kürt devleti için her şeyi yapacaktır.

Dışarıda İsviçre’nin Davos’unda dünya ekonomik forumu liderler ve ünlülerle giderek sönerken, Brezilya’nın Porto Alegre’sinde direnme hakkını kullananların başkaldırısı güçlenmekte, parlamaktadır. Yoksulluğa neden olanların yoksunluğuna karşı işbirliğinden söz ederek tepkileri azaltma çabaları doyurucu önlem almaktan uzaktır. Savaşla sonuç almaya çalışanların karşılıklı ödünleri dünya barışının dikenli yoludur. ABD’nin Suriye’den sonra İran’a yönelik tasarıları dünyanın tasası olmuştur.

Ya içerde?

Başbakanın eşine yurt dışında verilen armağanların geri gönderilmesi ve kamuya mal edilmesi işlemlerine değin uzanan tartışmalar Atatürk’ün kurucusu olduğu CHP’nin olağanüstü kurultayı ile bırakıldı. Geçen yazımızda değindiğimiz üzücü olasılıklar ne yazık ki gerçekleşti. İlkeleri, amacı, ereği, birlikteliği, dayanışmayı, iktidara karşı güçlü görev yapma gereğini bırakıp kişisel sataşma saldırı ve çirkinlikleri ailelere kadar genişleten sakıncalı davranışlarla yalnız CHP, Yalnız siyasetçiler değil, siyaset de zarar gördü. Bu durum lâik cumhuriyet karşıtı siyasal iktidarın ekmeğine yağ bal sürmektedir. İzleyenleri nefrete düşüren, kınama sözleriyle kızgınlığa ve kırgınlığa sürükleyen olaylar, CHP’nin tarihsel yapısına, adına ve onuruna asla yakışmadığı gibi umut kırıcı olmuştur. Karşılıklı karalama, suçlama, saldırı,parti disiplini yokluğuyla demokratik terbiye yoksunluğunu ortaya koymuştur. Siyasetten soğutan, siyasetçilerden tiksindiren davranışlar demokrasiden uzaklaştırır. Kurultay sonrası organların yeniden düzenlenmesiyle izlenecek yollar, yürütülecek işlemler kargaşayı, disiplinsizliği ve yozlaşmayı durduramazsa CHP yeni bölünmeler, ayrılmalarla daha da zayıf duruma düşer. Oylar iki yan için de uyarıcı ölçüdedir. Gelecek güçlükle doludur.

Hadep’lilerin Van’da sopayla basın toplantısı düzenlemesi, Siirt’te teröristin cenazesinde çıkan olaylarla, Hakkari’de deprem evleri nedeniyle valiliğe yürüme olayları, Kürtçülerin birer denemesi, her olayı fırsat sayarak ayaklanmaya çalışmalarıdır. Devlete karşı başkaldırının devletle barışık olmayan iktidar hoşgörüsüyle artması ve yayılması düşündürücüdür.

Bu doğrultuda TBMM başkanının ulusal egemenliği çoğunluk diktasına olanak veren, lâiklik ilkesine aykırı davranışlara geçerlik sağlayan bir kurum biçimde açıklaması üzerinde yeterince durulmamıştır. Devlet Bakanı Bn. Güldal Akşit’in birleşmiş milletler kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi (CEDAW) komitesi’nde yaptığı konuşmada sıkma baş yasağının hukuka aykırı olduğunu söylemesi de böyledir. Anayasa değişmedikçe Anayasa Mahkemesi’nin kararını yasa kuralı düzeyinde ve etkinliğinde uygulamak zorunda olan üniversiteleri kınamak yanlıştır. Berlin Eyalet Meclisi’nin kabul ettiği yasayı da unutup hukukla zıtlaşmayı sürdürmek demokrasi ayıbı olmaktan ötede demokrasi suçudur. İnsan hakları ve mazlumlar için dayanışma derneği (Mazlum-Der)in kurban derisi kapma yarışında koyun derilerinin üzerine “lâik deri” yazması iktidarın nerede kaldığını göstermektedir. Sıkmabaşın serbest bırakılması için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen kimilerinin gerçeklere, hukuka uzaklıkları, dinci yanlarının ağırlığındandır. Din bilgisi olmayanların dinsel katılıkları aykırılıkların, kötüye kullanmanın nedenidir. İmam hatip okulları tartışmasının AKP Eskişehir milletvekili Fahri Keskin’in çıkışlarıyla yeniden başlatılması, TRT programlarında dinsel öğelerin arttırılması boşuna değildir.inanca, dine saygısı olanlar bu değerleri sömürmez, kullanmaz.

Yalnız bunlar mı?

SEKA hakkındaki yürütmeyi durdurma kararının çalışan kesimde yarattığı sevincin geçici olmamasını dileriz. Üzerlerine düşeni yapmaktan kaçınıp özelleştirmeyle kamu mallarını ona buna kaptırmanın devlet yönetmekle bir ilgisi yoktur. Daha yararlı duruma getirmek olanağını varken zararına elden çıkarmanın anlamsızlığı açıktır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasına ilişkin yasa imzalanarak yayıma verilmiştir. Devlet orman fidanlıklarından 39’unun kapatılması da yürütmenin durdurulması kararıyla uygulanamadı. Belediye yasası biçim yönünden iptal edildi. Hukuk etkisini gösteriyor ama hukuksuzluk sürüyor. SSK hastanelerinin devrine başlanılıyor. Türk Hava Kurumu’na verilecek derilere el koyan tarikatlar cirit atıyor. Kızılay, yargı kararına karşın iktidar desteğiyle yönetimini koruyor. Ülkemizde hükümlü sayısının nüfusun %10’u bulduğu yazılıyor. Yeni ceza yasası bir tür af yasası niteliğinde. Salıvermeler toplum düzenini olumsuz etkiliyor. Suçlar giderek artıyor, iktidar bakıyor.

Çalışanların özlük haklarında iyileştirme istemi askerlerden sonra diyanet işleri başkanlığınca da dile getirildi. MGK’ndaki göreve son verme, başbakanlıktaki Batı Çalışma Grubu’nun dağıtılmasıyla eş anlamlı gerçekleşti sayılabilir. Gericilik en büyük, birincil tehlike ama savaşımı gereksiz görülüyor. Çelişkinin dikalası iktidarın anlayışına bağlıdır. Gericiliği kollayan ilerici olamaz.

Küreselleşme, globalleşme, kapitalizmin dayatmaları ülkemizin bağımlı düşmesi sebebiyle toplumsal çözülmeyi, ekonomik yıkımı getirdi. Paranın sıfırlarını atmakla, enflasyon rakamlarıyla oynamakla acı gerçekleri, üzücü durumları kapatmanın olanağı yoktur. Hukuk, akıl, ilke göz ardı edilerek sonuç alınamaz. Siyasetten dışlanan insanlar devleti karşıtlarına bırakırlar. Düzeni karalayan olaylar birbirini izlerken siyasetçilerin birbirini aklaması esenlik getiremez.

Yeni eğilimler izlenmektedir. İstanbul’dan 26, Ankara’dan 24, yargıç ve cumhuriyet savcısının yada üyenin hacca gittikleri söylenmektedir. İnanç gereklerini, dinsel görevleri yerine getirirken göre ve ilişkin beklentilerin, söylentilerin söz konusu olmamasına özen gösterildiğini mutlak sayılacağını sanıyoruz.

Medya da dinci kesime yönelik çabalar birbirleriyle yarış durumundadır. Öğrenimi, uzmanlığı belirsiz, bilgisi, kültürü tartışmalı, birileri sürekli allanıp, pullanarak, yaldızlanarak sunuluyor. Bunca varlığı nasıl elde etmiş, nasıl başa geçmiş, nasıl yönetiyor, dil bilmeden değişik ülkelerdeki kuruluşları nasıl çeviriyor, kimlere niçin yardım ediyor, bilimsel katkısı ve gücü nedir, yurt içi ve yurtdışı yüzlerce eğitim ve ekonomi kuruluşu nasıl kanatları altında ve buyruğuna bağlı? Daha nice sorular yöneltilebilir. Ne yazmış, ne okumuş, kimlerin izinden gidiyor ne yapmış? Atatürk’ü ve dönemini inceleyip, tanımadan yermeyi görev sayanların böylesi durumlara ilgisizliği şaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olan, kökdendincileri aklamaya çalışan, suçlamalara karşı savunma niteliğinde olan dizilerin yüzde biri kadar Atatürk’e yer vermemeleri ama Atatürkçü oldukları savına zaman zaman başvurmalarıdır. Atatürk’ü bırakıp bir tarikat şeyhini tutmaları, övmeleridir. Böyle yayını başka birisi için, bir bilim adamı, bir sanatçı, bir siyasetçi, bir komutan, bir sporcu, bir işçi temsilcisi, bir işveren için yapmamışlar dır. Çıkar ve yaranma çabası küçültücüdür.

Yaşam dersi

Kimileri geçmiş kötüleyerek kendine yer açmaya, yer yapmaya çalışır. Elinde bir şeylerle sırıtarak oraya buraya girip çıkarak, yalan ve iftirayla başkalarını karalayıp, kendilerini tanıtmaya çalışan, alçak ve rezillere kanan, onlara inanan onların kışkırtmasına kapılanlar, böylece değişip bozulanlar, kötüleri izleyip destekleyenler onlardan daha alçak, daha rezildir. Görev konumu, unvanla, geçici katlarla değişenler yarın hiç olduklarının acısını yaşarlar. Önemli olan insanlıktır, insan ölür, insanlık yaşar. Gerisi boştur. Her yerde her zaman, yarınlarda anılacak biçimde çalışılmalıdır. Dernekler de bağımsızlığı korumak onur borcudur.

http://www.turksolu.com.tr/75/ozden75.htm

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder