25 Mart 2019 Pazartesi

Kürtler, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN, BÖLÜM 2


Kürtler, PKK ve  ABDULLAH  ÖCALAN,  BÖLÜM 2 




PKK bölgedeki hadiseleri "KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN ÇÖZÜM YOLU" isimli kitabında "MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM" olarak izah etmektedir. O halde TC düşmanının hareketine verdiği isme göre bir strateji geliştirmek ve uygulamak zorundadır. Milli ve Demokratik devrim aşamaları hedeflerin ve dost güçlerin aralarındaki ittifakları nedeniyle diyalektik bir birlik, uzun süreli tek bir stratejik aşama oluştururlar. Uzun bir süre içinde farklı dönemlerde devrimin milli veya demokratik yanı ortaya çıkar, diğeri ikinci planda kalır. Günümüzde PKK'nın iddia ettiği gibi sınıfsal planda bir mücadele mevcut değildir. Çok renkli siyasi yelpazemizin bir kanadı bu yönde büyük çabalar harcamaktadır.

"İşçi Botan elele, demokrasi kare me" sloganının altında yatan devrimin demokratik yanının atak çabalarıdır. APO aslında sınıfsal çizgide bir mücadelenin aptallık olduğunu bilmekte, sosyal demokrasi maskesi altına sığınmaya çalışmaktadır.

PKK, milli olma özelliğinden sonra demokratikleşme çabalarında harekelinin iç cephesine bağlı olarak, Türkiye'de kendilerini "Devrimci Demokrat" olarak tanıtan kesimle ölçülü bir şekilde flört etmektedir.

Türkiye şartlarında ortak hedefe yönelik olarak, Türk ile Kürt örgütleri arasında yapılacak ittifaklar Türk Devletine karşı savaşta büyük önem taşımaktadır. PKK'ya göre böyle bir ittifak için geçmişte ortaya çıkmış olan sert tavırlar engel teşkil etmemektedir.

12 EYLÜL 1980 öncesi PKK militanlarını "Tavuk Hırsızı" diye teşhir edenlerle 1988 yılında başlayan uzlaşma ve günümüzdeki işbirliği böyle bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Türkiye halen PKK'nın dayattığı özel savaş biçimine karşı geçmişte meydana gelen ve mahiyetleri feodal çıkar koruma olan ayaklanmalar
anlayışı içinde palyatif önlemlerle vakit geçirmektedir.

Türkiye, 1988 yılında PKK'nın dolaysız dış müttefıği olan Kürdistan Demokrat Partisini mülteci olarak almakla örgütün dolaylı yararlanabileceği Irak Devleti ile uzlaşmasını sağlamıştır. Artık, Türkiye Cumhuriyeti ile Irak devleti arasında hem KDP ve hem de PKK açısından bir çelişki mevcuttur. Bu çelişkinin Türkiye üzerindeki etkisi PKK tarafından beklenirken, Körfez Savasında Türkiye'nin
SADDAM yönetimine açıkça tavır koyması PKK'nın ekmeğine yağ sürüvermiştir.
Zaten, Türk siyasi yelpazesindeki çeşitli kesimlerin kendi aralarındaki çelişkileri ayrımcı Kürtçülük ile mücadeleyi çıkmaza sokmuşken bu durum işin tuzu-biberi oluvermiştir.

Irak Kürdistan Demokrat Partisi (I-KDP) çok uzun bir süre Irakta Kürdistan mücadelesine sağlıklı bir biçimde eğer Türkiye'nin müdahalesi olmazsa giremeyecektir. Kuzey Irak'taki Kürdistan mücadelesinde Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB-YNK)'nin esamesi bile okunmazken Türkiye'nin Celal TALABANİ'yi "İÇ GÜVEYİ" olarak tercih etmesi Kürdistan mücadelesinde PKK'nın önderlik sorunu platformunda bir adım daha öne geçmesini kolaylaştırmıştır. PKK güdümlü PARTİYA AZADİYA KÜRDİSTAN (PAK) her iki örgütün de tabanını elinden alarak çığ gibi Kuzey Irakta büyümektedir. Bu ve benzeri olaylar Türkiye'de başlangıçtan beri teorik yetmezlik ve kadrosuzluktan doğmaktadır. İçinde bulunan durum ilgili kurumların ve yetkililerinin Doğu ve Güneydoğu somutunda PKK hareketinin gelişim süreci diğer Kürt örgütleri ile alınması gereken önlemler üzerine sağlam ve seviyeli bir anlayışa ulaşmalarını
gerektirmektedir.

Bütün kurumlar teorik eksikliklerini gidermeden ve sürekli kendilerini yenilemeden ayrımcı Kürt Milliyetçiliğine ve APO Vampirine karşı mücadele geliştirebileceklerini sanmamalıdırlar.

Pratikte görülen; bölge koşullarının zorluğundan, yaşanılan ağır amatörlük ve ilkellikten ötürü bir kadro hareketinin gerekliliğidir.
Yurdun batısı Güneydoğu göçmenleriyle dolup taşmaktadır. PKK bunca insanın göçü sonucu ülkenin batısındaki çeşitli tabakaların daha geniş bir siyasal tablo çizmesi nedeniyle ittifaklar sorununa kolayca çözüm getirmiş durumdadır. Bu olgu aynı zamanda PKK'ya demokratikleşmeyi de sağlamaktadır. Olaylardan kaçarak batıya göç eden vatandaşlar, sadece PKK Ulusal Kurtuluş Mücadelesi Stratejisinin MEKAN faktörünün genişlemesine yardımcı olurlar. Halkın büyük bir kısmının PKK' nın yanında olmadığı iddiası Devletin yanında olduğunun
göstergesi olarak kabul edilemez. Özetle; PKK hareketinde demokrati-klikten önce milli olma vasfının gelişmesi temelinde klasik Kürtçülüğe verilen tavizler yatmaktadır.

Ulusal Kültür konusu, Türkiye'nin Milli sınırlarına hükmedecek bir ortak görüştür. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk' tür. Milli kültürün yöreden esirgenmiş olması Klasik Kürtçülüğü doğurmuştur. 

Cumhuriyetten bu yana Türkiye'de milli birlik konusunda çok seslilik
mevcuttur. Milli birlik, milli kültür ile sağlanır. 

Bu çok seslilik içerisinde Anadolu'daki kültür mozayiğinden bahsedilmekte, icad etlikleri mozayiğin taşlarının bugün olduğu gibi koparıldığını mozayiği icat edenler umursamamakta dır. Milli kültür dolayısı ile milli birlik, birkaç kendini bilmezin hemen birkaç günde ürettiği olgu değildir. Kültür olayı mevcut ekonomik yapının yansımasıdır. Ekonominin gelişimiyle sosyal, moral ve
geleneksel değerlerden milli kültür oluşur. Doğu ve Güney-doğu insanında da biz kabul etmesek de bu yönde bir kültür oluşmuştur. Bu bölgesel kültür ile insanlar yeni bir kimlik arayışı içine girmişlerdir.

Terörle mücadele bir demokrasi ayıbı değildir. Cereyan eden hadiselerin boyutları o kadar büyüktür ki; bu olaylardan çıkar bekleyen, belirli ölçülerde destekleyen bilgisiz ilgililer, siyasi çözüm önermek gafleti ve hıyaneti içersine bile girmişlerdir. Kırsal kesimde faaliyet gösteren PKK'nın askeri gücü etkisiz hale getirilmeli sade vatandaşın rahatlaması sağlanmalıdır. Bu yapıldığı takdirde yasa tanımayanlar yasalara sarılacak, demokrasiyi çiğneyenler demokrasi diye feryat edeceklerdir. PKK'nın silahlı propaganda birliklerini, gruplarını tek tek yok etmek pratikte mümkün değildir. Ama bunların da belli bir direnç noktaları vardır. O direnç noktası ortadan kaldırıldığı taktirde PKK'nın silahlı propaganda sını yok etmek mümkündür. Bu direnç noktasının % 50'si APO ise, % 30'u faaliyet sahalarını daraltmaktır. Geriye kalan %20 de topyekün bir karşı propaganda ve faaliyet organize edebilmektir.

Bu tedbirler Türkiye'nin demokratikliğine asla gölge düşürmeyecektir.
Tam tersine içte ve dışta saygınlığını artıracaktır.

PKK terörü iç ve dış propaganda odaklarını kullanarak aydınlarımızı giderek etki altına almakta ve onları angaje etmektedir. O halde aydınlarımızı gerçek bilgiler ile beslemek gerekmektedir. Her dönemin taktiği somut olarak ele alınmalı, hangi araç ve yöntemlerin kullanılacağı saptanmalıdır. PKK hareketine iki
buçuk eşkiya faaliyeti diyerek Türk milletini kandıranlar, yanlış zamanlarda, yanlış mekânlarda, yanlış araç başımıza gelen bunca hadisenin tek sorumluları dırlar.

Kürt insanı özellikle kırsal alanlarda PKK örgütünce sindirilmiş ve esir alınmıştır. Şehirlerde ise sosyal, kültürel, ekonomik nedenlerden dolayı sürekli bir bunalım içindedir. Bu bunalıma PKK terörü ve APO'nun yurt içindeki kan kardeşlerinin kışkırtmaları aşırı bir etki yapmaktadır.

Sindirilmiş insanları açlık grevine çekmek, yürüyüş ve mitinglere almak çok etkili propagandalar ve büyük çabalar gerektirmemektedir. Ayrıca feodal değerlerden dolayı toplumsal denetimin güçlü olması yüzünden, bir kişinin mitinge katılması veya dükkânının kepengini kapaması çevresindeki on kişinin de aynı tavrı göstermesine sebep olmaktadır.

Bu insanlar çevreleri tarafından korkak olarak tanımlanmamak için bu tür toplumsal olaylara katılmaktadırlar.

Eğer günümüzde bölücülük yapmak, itibar, şan ve şöhret kazandıra-biliyorsa ve kabul görüyorsa, üstelik bunun bedeli ağır değilse; şansız, namsız, itibarsız, işsiz-güçsüz ve toplumda kabul görmeyen herkes için bölücülük bir tutku demektir.
Dolayısıyla bölgede meydana gelen olayların mahiyetini tepeden tırnağa kadar bilmeden, halkın yapısını -araştırmadan "Bu insanlar sokaklarda ne arıyor?" diye soranlar, sorularına gerçek cevapları hiçbir zaman bulamazlar.
Güneydoğu'da Devlet çağdaş hukuk devletinin gereklerini yerine getirememekle dir. Güneydoğu'da hiç kimse kanun ve nizamlara uymak istemiyor. Kanun ve nizamı hakim kılmakla görevli olanlar işin üzerine gitmiyor. Neden?; Devlet kanun ve nizam hakimiyetini ne pahasına olursa olsun tesis edeceğine, kamu
yararı için, genelin çıkarı için düzeni bozanları hizaya getireceğine hesap veriyor.
Devlet, PKK ve onun Türkiye'deki legal görüntüleri olan kişi ve kurumların yaratmış olduğu bir provakasyon ortamında kendini aklamaya çalışıyor. Devlet; PKK, topal provakatör ve PKK'nın legal görünümü olan bir kuruluşa dürüstlüğünü kanıtlamaya çalışıyor, kendini yargılatıyor.

Bildiğimiz kadarıyla demokratik ve çağdaş hukuk devleti kamu vicdanı ve yasalar nezdinde kendisini yargılar.
Devlet halkına sahip çıkmalıdır. PKK'nın katliamlarında öldürülen Kürt insanlarının aileleri ne olmuştur?
Anaları, bacıları, çocukları şu anda neredeler ve ne yapıyorlar? Katledilen insanların geride bıraktıklarına ne yapılmıştır? Katliam günündeki ahlı vahlı ziyaretten sonra bir daha yanlarına gidilmiş midir?

Sakın ola ki hiç kimse şöyle bakıldı, böyle korundu demeye kalkmasın! Ölenlerin mezarı bile belli değildir. Binlerce sakat, zavallı kadın ve çocuk aç ve sefil bir durumda karşılarına dikiliverir. İki tane okul çantası, üç tane önlük, beş tane kara lastik ve on tane lolipop şekeri ile yaralar sarılmaz ve halk kazanılmaz.
Hele aşiret reislerine yüzmilyonlarca liralık demir, çimento ve biriket vermekle, yer göstermeden mezra ve köyleri göç ettirmekle hiç kazanılmaz. Önemli olan halkın köyünde, mezrasında ve kom'unda oturarak PKK'ya karşı silahlı
mücadele verebilmesidir.

İlgililer maksatlı güçlere hesap vereceğine Güneydoğu'yu bu hale getiren PKK ve PKK'ya karşı sözümona mücadele edenlerden hesap sormalıdır.
Evet, Güneydoğu Anadolu'da halk PKK'dan ve görevlilerin amatörlüğünden artık yaka silker hale gelmiştir.
Kürt kökenli yaklaşık 10 milyon nüfus içersinde, her yerde Kürtçe konuşmak isteyen, Kürtçe okumak ve yazmak isteyen, Türkiye'den koparak ayrı bir devlet kurmayı düşleyen beş yüzbin insan bile bulamazsınız.
"SERHİLDAN" denen insan kalabalıklarının bağırıp çağırdığı topluluklara dikkatli bakın, o eli taşlı sopalı insanların gözlerinde şimdilik sadece şımarıklık mevcut tur. Şımarık bir çocuğun büyüklerine karşı yaptığı bir yaramazlıktaki bakışlardır bunlar...
O şımarık nazarlar bir gün kin ve nefrete dönüşebilir. PKK bunun için vardır. Aldığımız sözümona tedbirler ile APO'ya yardımcı olmayalım!

Televizyona iki tane itirafçı çıkarıp konuşturmak kimseyi ikna etmemektedir. Yayınlanan yarışma ve müzik programlarıyla da bir yere varılamaz. OSMANCIK ve DUVARDAKİ KAN dizilerinin TV de gösterildiği yıllarda halkın kahve önlerin de biriktiğini Türkçe ve Kürtçeyi iyi bilen bazı kişilerin filmi seyredip Kürtçeye çevirerek kalabalığa anlattığını Şırnak, Cizre ve Silopi'de gözlerimizle gördük.
Evet, şimdi SERİHILDAN'ların ve PKK'ya katılımların en yoğun olduğu Nusaybin ilçesinde, Naim SÜLEYMANOGLU Dünya Halter Şampiyonu olduğu anda evlerden, dükkânlardan, sokaklardan bütün Nusaybin halkının avaz avaz bağırdığını görerek sevindik. Peki sonra nasıl oldu da aynı Nusaybin halkı,
aynı Cizre halkı kendi askerlerini taşladı, ne oldu da polis karakollarına saldırdı, polisleri sokak ortasında vurdu ?

Anlaşılan Türkiye Cumhuriyeti de; Büyük Britanya-İrlanda Kurtuluş Ordusu, İspanya-Bask Gerillaları temelinde bir alışkanlığa müptela edilmiş durumdadır.
Bölge halkı başlangıçta devlet otoritesine ve gücüne güvenmiş, kendisini devletin korumasına terk etmiş ve uzun süre sabrederek güvenlik güçlerinin terör belasını defetmesini beklemiştir.

Giderek kızışan silahlı mücadele içersinde; bölgeye yollar yapılmış, elektrik ve su getirilmiş, telefon santralleri kurulmuş, düşük faizli krediler dağıtılmış, bir Kürt Milleti ve Kürt Kültürü olduğuna dair resmi ağızlarca demeçler verilmiş, bu kültürün gelişmesini sağlayacak yani, o insanları ayrı bir millet yapacak her
türlü örgütlenme ve yayınlara prim verilmiştir. PKK çetelerini yok edemeyenler halkı kazanma adına ve halka rağmen teröre tavizler vermişlerdir.
Bütün bunlar yapılmıştır da ne olmuştur?

Halk teröristleri güvenlik güçlerine kulağından tuttuğu gibi teslim mi etmiştir, devlet yanlısı(!) sayısı mı artmıştır, ayrılıkçı düşünceler ortadan mı kalkmıştır, bölgeye huzur ve sükun mu gelmiştir ? Tavizkâr tutum karşısında bölge halkı can ve mal güvenliklerinin sağlanmasının mümkün olmadığını anlamıştır. Hiç bir
devletin ulusal felaket boyutlarındaki sorunlarına mukabil, vatandaşına rağmen başarıya ulaşması mümkün değildir. Doğu ve Güneydoğu insanı bu durumu sınama yanılma yöntemi ile kavramış durumdadır.

Ekonomik.kültürel sosyal yatırımlar gerilla baskısı yok edilmeden başlatılmış ve bölge halkı bu girişimleri PKK örgütüne taviz olarak algılamış; "Yatırım yaptırmanın yolu devlete silahla karşı gelmekmiş, PKK faaliyeti olmasaydı bu hizmetler getirilmezdi." fikri büyük bir yandaş kitlesi bulmuştur. Devlet, PKK
örgütünün Kürt insanının istek ve arzuları doğrultusunda organize olan bir örgüt olmadığı gerçeğinden ve bunun sağladığı avantajlardan istifade edememiştir. Halkın Devlete yabancılaşmasının ilk adımları bu şekilde atılmıştır.

Birbirleriyle iyi geçinme alışkanlığından yoksun, kendi komşusu ile
konuşmayan ve birbirine sırtını dönemeyen insanlara silah verilerek bütün bir köye koruma görevi yüklenmiş, Geçici Köy Koruculuğu (GKK) adıyla yarım ve eksik bir yapılanmaya gidilmiş, bu spastik teşkilat daha sonra "Bacasız Fabrika" olarak anılmaya başlanmıştır.

Bacasız Fabrika (!) nın halkın kazanılmasıyla hiç bir ilgisi yoktur.

Halkın kazanılması veya kaybedilmesi devletin halkı doğrudan ilgilendiren günlük problemleri çözüp çözememe sine bağlıdır.
Problem PKK olduğuna göre çözüm yollarından birisi de her ay devletin kesesinden ayda 39, yılda 468 milyar Türk Lirası götüren Geçici Köy Koruculuğu değildir. Halkın güvenceye ihtiyacı vardır. İhtiyaç duyulan güvence; gözle görünür etkili ve sürekli olmalı, halk bu güvencenin varlığını hissederek
geleceğinden emin olmalıdır.

Bu güvence başlangıçta güvenlik güçlerince sağlanır, daha sonra "Bölgesel Savunma Sistemleri" oluşturulur. Kitle bir öz savunma sistemine, kavuştuğunda başka çıkar yol bulamadığı için teröristlerin yanında yer almış insanlara devlet kuvvetleri tarafına geçme şansı tanınmış olur.

Prematüre ve spastik GKK teşkilatı ile bölge halkının eline silah alıp köyüne ve mezrasına gelen teröristi kovma veya yok etme imkanı ortadan kaldırılmış, terörle mücadelenin kavramları birbirine karıştırılmıştır.
Cereyan eden hadiselerin gereği olarak Kürt ilkel milliyetçiliği gelişmektedir. Kürt kökenli bir kısım aydınlar bu milliyetçiliğin etkisi altındadırlar. Bu aydınlar zengin ve yoksul olmak üzere iki ayrı kaynaktan yetişmektedirler. Zengin kaynaktan yetişenler en popüler olanlarıdır. Bunlar öteden beri ilişkileri bakımından daha güçlü olduklarından halk tarafından ilgi ile izlenirler. Zengin ve aydın olmaları nedeniyle bölgenin ekonomik ve sosyal ilerlemesine pekala büyük katkılar sağlayabilecek olan bu insanların bazıları genelde çıkarcı bir yaşamı tercih etmişlerdir.

Bu tercih rasgele bir tercih değildir. Toplumsal bir iç güdünün sonucu

olarak oluşmuştur. Tersi bir tercih; planlı, disiplinli, üretime dönük çaba isteyen, büyük fedakarlıklar gerektiren bir tercih olurdu.
Bu kişiler ilk önce isimlerini DDKO olaylarında duyurdular. 12 Mart Muhtırasıyla her şeyden ellerini çekip bir kenara oturdular. 1974lerden sonra ise DDKD, ÖZGÜRLÜK YOLU, KUK, RIZGARİ, gibi Örgütleri organize ederek büyük halk önderi pozlarını takındılar. 12 EYLÜL 1980 darbesini müteakip bir kısmı yurt dışına kaçtı, bir kısmı da yurt içinde kalarak lümpenleri. Uzunca bir süre ortaklıkta görünmediler ve 1984 yılında PKK eylemleri başladığında bile inlerinden dışarı çıkmadılar. Devletin gelip kendilerini götüreceğini zannediyorlardı. Hatta PKK ve eylemlerini kınayarak "Eğer bu eylemleri yapanlar
Kürt ise biz Kürt değiliz." diyorlardı. Eylemler devam ediyor fakat devlet kimseye elini sürmüyordu. 1987 yılında yavaş yavaş homurdanmaya başladılar, yasal bir takım makamları da işgal eden bu kişiler homurtularının tepki görmemesi, çevrelerinde prim yapması üzerine seslerini iyice yükselttiler ve yıllardır
yurt dışındaki bazı odakların böyle sesleri alkışlamak için pusuda beklediklerini gördüler. Korkak insanlar, meydanı boş buldukları zaman zaptedilemez bir cengaver kesilirler ve adeta korkuya olan öfkelerini korkusuz olanlardan çıkartırlar. İşte günümüzde Kürt insanı bu tür cengaverler tarafından baskı altına
alınmış durumdadır.

Abdullah ÖCALAN; "Halkımız korku duvarını aştı..." demektedir. Onun halk dediği korkusuzluk duvarını aşan bu asalak aydınlar ve onların yoldan çıkardıkları zavallılardır. Mevcut ortam tam bu kişilerin aradığı zahmetsiz, çabasız, şöhret ve servet kazanma ortamıdır. Türk ve Kürt insanı birbirine düşman edilmektedir. Bir aile içerisinde yaşayan iki kardeşten birisine azınlık damgası yapıştırmak için herşey yapılmaktadır. Kürt insanına azınlık statüsü sağlamak baş hedefleri olmuştur. Kısaca bu aydın(!) lar Kürt insanına kültürel yönden Türk milletinden ayrılma yolunda epey mesafe kat ettirmişlerdir. İçinde
bulunduğumuz süreçte sıra Kürtçe medya baskısıyla ayrılıkçı Kürt Milliyetçiliğini körükleyerek Türkiye Cumhuriyeti'nden siyasi sınırlarla Kürtleri ayırmaya gelmiştir.

Kimi zaman PKK örgütünden farklı bir yapıları varmış gibi davranan, kimi zaman Abdullah ÖCALAN'dan daha fazla PKK'cı, olan bu çok gelişmiş aydınlarımız (!) silahlı faaliyetlerin yaratmış olduğu kitle potansiyelini kontrol altına almışlardır.
Olayların başladığı 8 yıldan bu yana PKK örgütü kırsal kesimde artık eylem açısından bir kısır döngüye girmiş durumdadır. Artık İlçe saldırısı, askeri birliklere saldırı yeterli değildir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti'nin almış olduğu tüm sosyal, ekonomik ve kültürel tedbirleri reformize etmeye, TC'ni siyasal
çözüm zeminine çekmeye çalışmaktadır.

1992 NEVRUZ'unda ŞIRNAK ve CİZRE'de olduğu gibi, önümüzdeki günlerde kitle hareketleri giderek arttığı taktirde devlet, bu olayları dar bir alana hapsetme çabaları gösterebileceği gibi, olayların sosyal boyutunu ve doğan talepleri gözardı edemeyecektir. 21 MART 1992 olaylarını müteakiben durulmuş ve bir daha olmayacakmış gibi görünen kitle hareketleri, PKK örgütünün tahrikleri ve bu tahriklerin halk kitleleri üzerindeki yoğun siyasal etkisiyle meydana gelmiştir. Örgütün yönetim ve savaş gücü, güvenlik kuvvetleri tarafından işlemez hale getirilememiştir. PKK'nın "Devrimci Şiddet"i ve kullandığı özel savaş yöntemleri bölge insanını pasifize etmiştir. PKK bu bağlamda 8 yıl sonra teşhis edilebildiği
halde halen tecrit edilmiş değildir. Şimdilik silahsız miting ve yürüyüşler gerçekleştirilmekte, bu miting ve yürüyüşlere PKK dışında masum Kürt istekleri havası verilmektedir. PKK, kitle hareketlerinin uzun süre silahsız olarak devam etmesinin toplumu uyuşukluk ve bıkkınlığa sevk edeceğini, bütün ayaklanma şartları gelişmeden silah kullanılması halinde de kolaylıkla bastırılacağını iyi bilmektedir. Fakat, küçük şehir eylemleri ve toplum olayları, tüm kitleyi basitten karmaşığa doğru, giderek halkın da silah kullanacağı eylemlere dönüşebilir. Üstelik "silah kullanılmadı, askere-polise saldırı olmadı, o halde yürüyüşçülere dokunmayın!" zihniyeti, Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK) ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ERNK) sancak ve bayrakları ellerinde olduğu halde yürüyen ayrılıkçılara güç ve moral vermektedir. Bir kere kaldırılan bayrağın kan dökülmeden inmeyeceği hiç düşünülmemektedir.

PKK; halen her alanda siyasal, örgütsel çabalarını yetkinleştirmekle meşguldür. Ayaklanma stratejisindeki birinci aşama olan örgütlenme yıllar önce tamamlan mış, ikinci ve üçüncü aşama olan Terörizm ve Gerilla Savaşı birlikte yürütülmekte dir. Dördüncü aşama olan Hareketli savaş aşamasına
gelinmeden, PKK sorununun çözümü demek olacak olan dağdaki gerillanın yok edilmesi sağlanmalıdır.

Bu durumda PKK'nın bölgenin belli kesimlerindeki yaşamın gerçek organizatörü olma rolüne son verilebilecektir. Suriye Hükümeti'nden, APO ve çetesinin BEKAA vadisinden uzaklaştırılmasını istemek bu role son vermeye yeterli değildir. Batı İran ve Kuzey Irak topraklan içersinde onlarca "Bekaa Vadisi" kurulmuş durumdadır. Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanması, PKK'nın KARS-AĞRI bölgesindeki faaliyetleri açısından hayati önem taşımaktadır. 

Bağımsız bir Azerbaycan, nüfusunun büyük bir bölümü


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder