25 Mart 2019 Pazartesi

Kürtler, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN. BÖLÜM 1

Kürtler, PKK ve  ABDULLAH  ÖCALAN,  BÖLÜM 1 



Ahmet Cem ERSEVER
1993 ANKARA

KİYAP
Yayın - Dağıtım
Sağlık Sk. No: 10/7 Yenişehir 06410 ANKARA Tel: 433 50 47 - 431 80 35
Birinci Baskı: Ocak 1992, Ankara İkinci Baskı: Mart 1992, Ankara Üçüncü Baskı: Eylül 1992, Ankara
Dördüncü Baskı: Aralık 1992, Ankara Baskı: Kale Ofset 341 66 16 - 342 26 20
ISBN: 975-566-000-3
DAĞITIM:
Yeni Çığır A.Ş. Mithatpasa Cad. No: 44/18
Kızılay/ANKARA Tel:435 61 88 4351703

İÇİNDEKİLER

Giriş ............................................................ .......................6
BİRİNCİ BÖLÜM
Kürdistan ve Kürtçülük ......................................................... 24
19. Yüzyılın Başındaki Kürtçülük Faaliyetleri............................. 25
Kürtlerin Kökeni .................................................................. 27
20. Yüzyılın Başındaki Kürtçülük Faaliyetleri ............................ 31
Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları ........................................ 32
1960'lı Yıllarda Türkiye'de Genel Durum ve Kürtçülük ............... 39
1970'li Yıllarda Türkiye'de Genel Durum ve Kürtçülük ............... 41
Kürdistan Devrimcileri İsimli Grubun Şekillenmesi .....................44
A. ÖCALAN'ın Profesyonel Örgüt Oluşturma Çabaları ................. 48
PKK Stratejisi ve Mücadele Araçları ......................................... 163
Geri Cephe ve Dış Desteğin Bugünkü Durumu ........................... 168
PKK'ya Kitle Desteğinin Durumu (1991-1992) ........................... 171
PKK'nın Propaganda İmkanları (1991-1992).............................. 174
PKK'nın Kadro Yapısı ve Kaynakları.......................................... 178
PKK'da Yönetim .................................................................... 181

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Abdullah Öcalan'dan İnciler .................................................... 182
Son Söz ............................................................................... 189

Bu kitap; Türkiye Cumhuriyeti'nin birliği için Türk ile Kürt kardeşliği uğrunda her türlü ihanete karşı dövüşerek şehit düşen tüm asker, polis ve hainlerce katledilen masum sivillere ithaf edilmiştir.

Giriş

1984 Yılı 15 AĞUSTOS'unda ERUH ve ŞEMDİNLİ baskınlarıyla organize gücünü sergileyerekvarlığını ortaya koyan PKK (Kürdistan İşçi Partisi) günümüzde de iktidar aracı olarak kullandığı"DEVRİMCİ ŞİDDET" ilkesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletine var gücüyle saldırmaya devam ediyor.

Türk ile Kürt düşmanlığının örgütlü görüntüsü olan PKK (Partiya Karkaren Kürdistan-Kürdistan İşçi Partisi),ne istediğini ve neler yapacağını daha 1981 ŞUBAT ayında yapılan ve 10 Alman Markına yurt dışında her yerde satılan "POLİTİK RAPOR" isimli kitabında Türkiye Cumhuriyeti'ne özellikle bu konu
ile ilgili teşkilatlarına mesajlar göndermiştir.15-26 TEMMUZ 1981 tarihleri arasında yapılan ve "Sağır Sultan'ın da dinlediği PKK 1.Konferansında: "Özellikle coğrafi koşulların,siyasi temelin,askeri araç ve gereçlerin,örgütlenmenin uygun
olduğu alanlarda Gerilla Mücadelesi gündeme gelecek ve bu mücadele Kürdistan 'da önemli roller oynayacak...", "...Partinin şiddete dayanan ve dayanmayan mücadele yöntemleriyle sağlayacağı siyasi gelişme ve bu siyasi gelişmeyi daha da hızlandıracak Gerilla Savaşı bir halk ayaklanmasına yol açacaktır......", "....Gerilla Savaşı geliştirilmeden Kürdistan koşullarında siyasi sonuçlar alınabileceğini, siyasi amaçlara ulaşılabileceğini sanmak gülünç olur., ."gibi pasajlar sık sık tekrarlanmıştır.

"Sağır Sultan" bütün bunları dinlemiş ve duymuştur ama görülüyor ki, ilgililer bu konuda bilgisiz oldukları için ilgilenmemişler ve yerinde bir tanımla "Kürt Milli Demokratik Devrimi" içinde bulunduğumuz aşamaya gelivermiştir. Nasıl geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yavaş yavaş ve adım adım gelmiştir. Tedbirler
alınmıştır veya alınmamıştır. Kürt sorunu ve PKK adı hala beraber anılıyorsa, asker-sivil, günahlı-gü-nahsız hala insanlar öldürülüyorsa tedbirler üzerinde biraz düşünmenin zamanı geldi de geçiyor demektir. Güneydoğu'da bir telefon ile esnaf

dükkânlarını kapatıyor veya açıyorsa, bir sloganın etrafında onbinlerce insan toplanıp yürüyüş yapabiliyor ve "KAHROLSUN TÜRKİYE", "YAŞASIN BAŞKAN APO" diye, bağırabiliyorsa, ilçeler içerisinde saatler ve hatta günler süren silahlı çatışmalar çıkabiliyorsa ve bütün bunlara "İNSAN HAKLARI" adına ses çıkarılamıyor sa değişmesi gereken bir şeyler var demektir.

Ruh hastası olduğu tüm davranışlarından açıkça belli olan Abdullah ÖCALAN'a rağmen bir türlü bitirilemeyen şu olayın adını koyalım. Evet, APO'YA RAĞMEN! diyorum.
PKK'nın Türk ve Kürt insanının üzerine bir kâbus gibi, drakula gibi çökerek kanımızı nasıl emdiğini anlatma çabasındayız.

İnsanlarımızın Türklüğüne, Kürtlüğüne karışmadan onları APO'nun gerçek yüzü ile tanıştırmak istiyoruz.

"ORTA DOĞU'NUN KONT DRAKULASI APO" tanındığında PKK denen örgütün ne olup olmadığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Güneydoğu Anadolu'da ne vardır, neler yoktur? 
Bazıları hemen cevabı yapıştıracaklar dır.! Baskı vardır,
sömürü vardır, insan hakları ihlali vardır vb.
Doğrudur; Güneydoğu'da insanlara PKK militanları tarafından baskı yapılmaktadır! İnsanların elindeki ve avucundaki üç-beş kuruşları "Partiye yardım " veya "Cezalandırma" adı altında bu çapulcular tarafından silah zoru ile alınmakta, vermeyenler öldürülmekte, emekleri sömürülmektedir.
İnsan hakları ihlâli olduğu da doğrudur. Bu kapsamda: yaşama hakkı elinden alınmıştır. 1984 yılından günümüze kadar PKK bölgede 2000'e yakın insan öldürmüştür. Aynı tarihlerde 1800 kadar kişi yaralanmıştır.
İnsanların her türlü özgürlüğü PKK tarafından vesayet altına alınmıştır. PKK, insanların mülkiyet hakkına tecavüz etmekte, köyleri yakmakta, hayvanları boğazlamaktadır. O halde gerçekten insan hakları ihlali vardır.
Bu insan haklarına, PKK yatakçıları ve işbirlikçileri gözaltına alındığında bir takım kişiler sahip çıkmakta; PKK denilen melanet örgütü, arkadaşları ile ava giden polis memurunu yakalayıp sorgu sırasında teker teker kollarını ve ayaklarını kestiği zaman sahip çıkmamaktadırlar. İzinden dönen erler elleri arkadan bağlanarak, kafa derileri yüzülmek suretiyle öldürülmekte, Subaylar şehirler arası yollarda otobüslerden kadın ve çocuklarının yanından alınarak kurşuna dizilmekte gene insan haklarından bahseden olmamaktadır. Güneydoğu, batıda üretileni tüketmekten başka bir şey yapamaz hale getirilmiştir. Kara yollarının kenarları arıcılık, hayvancılık adı altında devletten alınan milyarlarca liranın heba edildiği içi boş biriket bina döküntüleriyle doludur. Örnekleri fazla uzatmayalım, Türkiye Cumhuriyeti'nin batısındaki yasalar Güneydoğu'ya uğramamıştır. Yanlışlıkla yolu düşenler ise metruk hale getirilmiştir. 

Bu düzensizlik giderek ayrı bir kültür ortamı yaratmıştır. Bu bölgede Türkiye Cumhuriyeti'nin örgütlenme sorunu vardır. Mevcut ekonomik, kültürel, hukuksal, sosyal, eğitsel ve idari kurumlarıyla ayrılıkçı Kürtçülük olayına çözüm getirmeye çalışmak, hüsrana uğramak; kısaca ve açıkça bölgede çok yakın zamanda Türkiye Cumhuriyeti varlığının son bulması demektir.

Hiç kimse teröre karşı olduğunu söylemekle bu olayları önleyemeyecektir. Bölgede PKK örgütüne ihanetin cezası ölüm, devlete ihanetin cezası DİYARBAKIR l nolu Tutukevinde "AKADEMİK PKK KARİYERİ" yapmaktır. Böyle bir ortamda TC varlığının giderek son bulacağını söylemek için falcı olmaya hiç gerek yoktur. İşin gerçeği bu olayın kökleri içerde, dalları dışardadır. Üstelik bu olay Osmanlı
ve Cumhuriyet dönemi isyanlarına da hiç benzememektedir. Mevcut çapraşık durumda, halkın da devlete verecek desteği kalmamıştır. Halk, Devletin tüm örgütlerince desteklenir ve korunursa, mukabil destek ve yandaşlık söz konusu olabilir. Yukarda vermiş olduğumuz çarpıcı fakat çirkin örneklerde rol alan
Güneydoğu insanı bu rolü bilerek ve isteyerek üstlenmiş değildir. Bazı Amatör yöneticiler, hantal ve çıkarcı kadrolarla bölge insanına bu rolü vermişlerdir.. Bölgedeki mevcut suni ve çarpık şehirleşme sonucunda, oluşan yoğun işsiz-güçsüzler ordusu PKK'nın "SINIFSAL KİN" ve "ULUSAL KİN" temalarına açık olarak çiğ gibi büyümektedir. Suni şehirleşme sürecinde kırsaldan şehirlere göçlerle birlikle muazzam bir başkaldırma potansiyeli mevcuttur.

Örgütlenme sorunu, TC görevlerinin en önde gelen ve diğer sorunlarla görevlerin başarılmasında temel teşkil eden sorundur.
Böyle bir örgütsüzlük söz konusu olduğunda "DEVLETİN YANINDA VATANDAŞ" deyimi ne anlama gelir? Anlamı şudur: Bölge insanının Devletin her kademesiyle ilişkisi ve yakınlığı, menfaati ölçüsündedir. Bölgede Aşiret çekişmelerinin, kan davalarının, arazi anlaşmazlıklarının ve mahalli particiliğin yarattığı gruplar veya ayrılıklar vatandaşı devlet mekanizmasına değişik açıdan yaklaşmaya mecbur
bırakmıştır. Şu anda Devletin- yanındayım diye geçinenlerin büyük bir kısmı ekonomik, sosyal ve siyasal ayrıcalıklara sahip kimselerdir. Sıradan yoksul vatandaşlar arasında "DEVLET YANLISI" bulmak yüzyılın hadisesi haline gelmiştir. Çünkü Devlet Güneydoğuda kendi sosyal kurum ve kuruluşlarını
örgütlediği dönemde sırtını bölgenin ileri gelenine, şeyhler ve toprak ağalarına bilinçsiz görevlileriyle dayamış, yoksul köylü vatandaşlarla gerekli irtibatı kuramamış, sosyal temelde üst kurum olan aşiret reisleriyle varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Kısaca, bilinçli seçimin dışındakileri kapsayan "DEVLET
YANLILARI" devletle girişeceği ilişkiler neticesinde ekonomik, sosyal, siyasal olarak çeşitli ayrıcalıklara sahip olduğunu veya olacağını düşünen, devletin imkânlarını kendi çıkarları için kullanmayı ilke edinmiş kişilerdir. Korunan ve kollanan "DEVLET YANLISI" kesim bu olduğuna göre halktan da bu şartlar
altında destek beklenmemelidir.

Sağlam bir yapının oluşturulması için Devletin sıradan vatandaşlarla ilişkisini geliştirmesi ve bu temelde örgütlenmesi gerekir.
Bölge halkı Kurttur veya değildir. Kökeni üzerinde durmaya da hiç gerek yoktur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri bölgeden esirgenen çağdaş insanlık kültürünün sevgi ve saygı temelinde dayatılmasının zamanı henüz geçmemiştir. Belirttiğimiz gibi köylerden şehirlere göç bütün dengeleri bozmuş durumdadır. Topraksızlık had safhada iken GAP'ında yöreye faydası düşündürücüdür. Geniş kapsamlı bir toprak reformuna ihtiyaç vardır. Mevcut toprak ağalarının birkaç kat daha zenginleşmesi köylüyü değil, batıdaki bar, pavyon, kumarhane ve
randevu evlerinin kalkınmasına yarayacaktır. Bugüne kadar böyle olmuştur, mevcut yoz anlayış devam ettikçe de böyle olmaya devam edecektir.

Hazine arazileri, kadın kavgası, kan davası, canı sıkılanın keçisini alıp köyden gitmesi sonucu ikişer-üçer evlik yerleşim merkezi haline gelmiştir. Toprak işgalinin, vurgunculuğun hesabını soran yoktur. Hazine ile vatandaş arasındaki toprak anlaşmazlığı dava dosyalarının bulunduğu mahkeme arşivleri arkeoloji müzesi gibidir. Milyarlarca Türk lirası kentlerin kaçakçı pasajlarında parfüm, makyaj malzemesi, bebek, radyo, müzik seti, çakmak, çengelli iğne, hacı yağı gibi ıvır-zıvır şeylerle bloke edilmiş durumdadır. Kaçakçılık sırtçılıktan çıkmış bilimsel boyutlarda icra edilmektedir.

Sosyal bir gelişme olarak aşiretler konusuna açıklık getirilmemiştir. Aşiret reisleri Geçici Köy Koruyucuları kaynağı ile para akışının devamlılığını sağlamakta ve reislik kisvelerinin devamı için mevcut kargaşa ortamını bilerek sürdürmekte dirler. Bu Ortaçağ kalıntılarının, anlaşılması çok zor yapılanmaları mevcuttur. Aşiret insanının ilişkilerini, çelişkilerini ve aralarındaki çıkar çatışmalarını bilmeden kararlara varmak bu konuda oldukça bilgili ve tecrübeli "VAMPİR APO"ya yardımcı olmaktır. TC. kurulduğu yıllardan itibaren geçmiş ayaklanmaları da göz önünde bulundurarak bölgedeki bu tür reis ve feodallerin egemenliklerini zaman zaman bilinçsizce ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Örgütsüzlük, kadrosuzluk ve amatörlük nedenleriyle bir sonuç alamamıştır. İsyan yıllarında Feodaller kendi egemenlik çıkarları için aşiretler üzerindeki yönetim tecrübelerine dayalı olarak ayaklanmalar başlatmışlar, sonuçta feodal toplum
yapısı ve ağa baskısı dışa kapalı olarak bütün şiddeti ile aşiretler içersinde devam etmiştir. PKK'ya katılımların temelinde yoksulluk, işsizlik, topraksızlık, Che GUEVARA, GIAP özentileri ve cahil cesareti nasıl önemli motiflerse; aşiretler içindeki baskılar, ahlaksızlıklar, vergilendirme, talancılık ve vurguncu
düzen de önemli faktörlerdir.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder