12 EYLÜL 1980 İHTİLALİ SONRASI TÜRKİYEDE Kİ SİYASAL DEĞİŞİM. BÖLÜM 1
Yelim Nur ŞİRİN
Özet
1980 Sonrası Türkiye....
1980 yılı,ülkemizi her alanda(ekonomik,hukuki ve siyasi...) etkileyen,belki de milat yıl olarak kabul edilebilecek bir donemdir. Kargasının çok yüksek olduğu,insanların nefretle baktıkları,sadece bununla da kalmayıp sebepsiz yere birbirlerini öldürdükleri bir donemden çıkarak peşine baskıcı bir yönetimin hakim olduğu,hukuki alanın yürütme tarafından sinirlandirildigi,tüm gücün yürütmeye verildiği bir doneme geçmişlerdir.
İşte bu dönem kargaşanın bitişini sağlayan “son mu?” yoksa yeni bir kargaşa donemi için“başlangıç mi?”. 1980 donemi kargaşanın bitmesi yerine huzur ve barisin ihsan etmesi için hükümete karşı yapılmış bir askeri darbenin tarihidir. Yalnız bu sadece bir askeri darbe değildi tabi ki... Ülkemizde birden siyasi değişimler olmaya başladı. 2003 genel seçimleri ile Türkiye belki de yeni bir kimlik kazandı.1980 ve 2004 yılı arasındaki siyasi çalkantı neydi?
Bu Makalede 1980 darbesinin Türkiye’ye getirdikleri ve goturduklerini bulacaksınız. Özellikle 2003 genel seçimlerinden sonra ülkemizin siyasi yapısının değişiminden bahsedeceğiz.
I-12 EYLÜL 1980 İHTİLALİ ONCESİNE BAKIŞ
Türkiye’de 1980’li yıllarda hakim olan üç olgu bulunduğunu söyleyebiliriz; baskı,adaletsizlik ve şiddet... Ülke öyle bir hal almıştı ki tam bir iç kargaşa mevcuttu. Sağ ve sol olmak üzere insanlar iki kutuba bölünmüştü. 1980 tarihi öncesi Türkiye için bambaşka bir donem olmuştu diyebiliriz.
a) Ekonomik bakımdan: Ekonomik alanda ülkemizde önemli olumsuzların mevcut olduğunu görmek mümkündür. Özal’ın 24 ocak kararlarının bile ekonomik iyileşmeye sebep olduğunu söyleyemeyiz. Kimi yazarlara hatta o donemi yasamış kimi insanların yaptıkları açıklamalara göre şiddetin bu kadar ön planda olmasının sebeplerinden birinin ekonominin kötüye gidisinin de olduğunu söyleyebiliriz.
b) Siyasal bakımdan: Ülkemiz ekonomi gibi siyasette de tam anlamıyla kaos içindeydi diyebiliriz. Üst üste kurulan hükümetler, kimi partiler tarafından yapılan yorumlar, istikrarın sağlanamamış olması siyasi ortamın gerginleşmesine sebep olduğunu görebilmekteyiz.
c) Toplumsal bakımdan: Tam bir kargaşa döneminin hakim olduğunu,insanların nefretle dolu olduklarını ve insanların psikolojisinin ne kadar bozuk olduğunu donemi incelediğimizde varacağımız sonuçlardan biri olabilmektedir.
II-12 EYLÜL 1980 İHTİLALİ
1979 Kasım'ında Demirel başkanlığında, dışarıdan Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) ve Milliyetçi Selamet Partisi(MSP) destekli Adalet Partisi(AP) azınlık hükümetinin kurulması da siyasal istikrarsızlığı sona erdirmeye yetmedi. Bu arada günde 25-30 kişinin yaşamına mal olan siyasal ve toplumsal şiddet olayları da bütün hızıyla sürüyordu.
İstikrarsızlığın yanı sıra giderek artan şiddet olaylarından tedirgin olan ordunun üst kademesi, 27 Aralık 1979'da Milli Güvenlik Kurul Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı Fahri Korutuk'e bir uyarı mektubu gönderdi.
Korutürk'ün 2 Ocak 1980'de kamuoyuna duyurduğu uyarı mektubunda, ülkenin içinde bulunduğu durumun değerlendirilmesi yapıldıktan sonra şöyle deniliyordu:
"Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin bugünkü hayati sorunları karşısında siyasi partilerimizden bir an önce, milli menfaatlerimizi ön plana alarak,
anayasamızın ilkeleri doğrultusunda ve Atatürkçü bir görüşle bir araya gelerek anarşi, terör ve bölücülük gibi devleti çökertmeye yönelik her türlü hareketlere
karşı bütün önlemleri müştereken almalarını ve diğer anayasal kuruluşların da bu yönde yardımcı olmalarını ısrarla istemektedir."
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün kamuoyuna duyurduğu, terör ve bölücülük olaylarının artışıyla ilgili uyarı mektubu gerek iktidar gerekse muhaletef partileri tarafından görmezden gelindi. Her iki taraf da bu mektubun muhatapları olmadıklarını açıkladılar. Bu durum öteden beri bir müdahale hazırlığı içinde olan ordunun üst kademesinin bu yöndeki hazırlıklarını hızlandırdı.
Ordunun mektubu adresini bulamadan ortada kalırken, 6 Nisan 1980'de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresinin dolması mevcut bunalımlara bir yenisinin eklenmesine yol açtı. Siyasi partiler bir isim üzerinde uzlaşmaya varamayınca yeni cumhurbaşkanını seçmek bir türlü mümkün olmadı.
Bu görevi Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil aylarca vekaleten yürüttü. 1980 sonbaharına gelindiğinde kriz bütün hızıyla sürüyordu ve birçok ilde sıkıyönetim ilan edilmiş olmasına rağmen şiddet olayları her geçen gün tırmanıyordu. Bu arada bazı kesimler ordunun duruma bir an önce müdahale etmesi için sabırsızlık gösteriyorlardı.
12 Eylül 1980 günü sabah saatlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri, emir-komuta zinciri içinde yönetime doğrudan el koydu. Darbeyle birlikte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiralı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun 'dan oluşan 5 kişilik bir Milli Güvenlik Konseyi kuruldu.
MGK Başkanı Kenan Evren darbenin gerekçelerini aynı gün öğle saatlerinde yaptığı radyo ve televizyon konuşmasında kamuoyuna açıkladı. Yine aynı gün yayımlanan 1 numaralı MGK bildirisi şu satırları içeriyordu:
" MGK Devlet yönetimine doğrudan el koymuştur. Her türlü siyasi faaliyet her kademede durdurulmuş, parlamento ve hükümet feshedilmiş, bütün parlamenterlerin yasama dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, ikinci bir emre kadar sokağa çıkmak yasaklanmış, yurtdışına çıkışlar durdurulmuştur. Yasama ve yürütme yetkileri MGK tarafından kullanılacak ve kısa zamanda bir bakanlar kurulu oluşturularak yürütme sorumluluğu bu kurula bırakılacaktır."
Bu arada siyasi parti başkanları MGK kararıyla, "can güvenliklerinin sağlanması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin koruma ve gözetiminde" belirli yerlerde ikamete tabii tutuldular. Demirel ve Ecevit, Gelibolu Hamzakoy'a, Erbakan da İzmir Uzunada'ya gönderilirken, bazı milletvekilleri ile DİSK'in üst düzey yöneticileri gözaltına alındı.
III-İHTİLAL SONRASI SİYASİ PARTİLER
a) CHP-SODEP-DSP: 29 ekim 1980 günü MGK Genel Sekreterliğinin yayınladığı bildiriden sonra Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Genel başkanlığından istifa etti. Siyaset yasağını çiğnediği gerekçesiyle sürekli olarak tutuklanıp cezaevine konuyordu.(Bila Hikmet,CHP-1919 1999,Doğan kitap,İst 1999,s.357)
16 Ekim 1981 günü MGK Siyasi partilerin feshine ilişkin yasayı kabul etti. Partilerin kapatılmasıyla 62 yıllık CHP tarihi sona eriyordu. Buna tek tepki ise Bülent Ecevit’ten* geldi.
1- DSP ve SODEP’nin siyaset sahnesine çıkışı: Halkçı Partinin (HP) kurulduğu ayni donemde Erdal İnönü de Sosyal Demokrat Partisi(SODEP)’nin kuruluş bildirgesini İçişleri Bakanlığına teslim etti. SODEP’in yani sıra Bulent Ecevit’in esi olan Rahşan Ecevit’in başkanlığında da Demokratik Sol Parti kurulmuş ve HP ise DSP’ye katılma kararı almıştı.(Bila Hikmet,a.g.e,s.375) 13 Eylül 1987’de Bülent Ecevit DSP’nin liderliğine getirildi;fakat 1987 genel seçimlerine katılan DSP barajı geçememişti.
2- 1991 seçimleri ve sol: 1991 seçimlerine HEP ile ittifak yaparak giren SODEP bati’dan istediğini alamamış doğuyu ise HEP kazandırmıştı. SHP’nin seçimlerde basarisiz olması parti içerisinde muhalefet seslerine sebep olmuş,7. Olağanüstü Kurultayda Baykal,İnönü karsısında yenilgiye uğradı. 12 Eylül’ün kapattığı partiler tekrardan kurulmaya başladılar. Bunlardan birisi de CHP idi. 12 Eylül öncesi CHP’nin Genel Sekreter Yardımcısı Erol TUNCER’in başını çektiği bir grup partinin tekrar açılması için çalışmalara başladılar. İnönü yeni CHP’nin SHP’ye katılmasını istiyordu.
3- Deniz BAYKAL yine sahnede: 9 Eylül 1992’de yapılan kurultayda Deniz Baykal Genel Başkanlığa seçildi. Ve çok geçmeden de CHP’ye akın başladı.
4-Donemin 3 önemli olayı: 1993 yılı baslarken SHP’yi eritecek olan Türk talihinde 3 önemli olay gerçekleşir.
İlkin Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur MUMCU’nun 24 Ocak 1993 tarihinde faali meçhul bir cinayete kurban gitmesi... Ve bu donemde Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’nün katillerin bulunacağına dair söz vermesine rağmen hala bulunamamış olması.
İkincisi ise Pir sultan senlikleri için Sivas’ta bulunan Aziz NESIN ve aydın-sanatçı topluluğu kaldıkları Madımak Otelinde bazı çevreler tarafından ateşe verildiler.
“Ben siyasi sorumluyum.”(BILA Hikmet,a.g.e,s.396) diyen Erdal INONU büyük tepki gördü ve Alevi kitlenin SHP’den uzaklaşmasını sağlayan etkenlerden biri oldu diyebiliriz.
Üçüncü olay,ISKI skandali ise ISKI genel müdürü Ergun GOKNEL’in halkın paralarını kendi özel ihtiyaçları için kullanması ve bir kısmının SHP’ye aktarıldığının öne sürülmesi idi.
Bu üç olayın SHP’nin ülkedeki itibarini sarstığını söyleyebiliriz. Secimler yaklaşırken CHP’den DSP’ye doğru bir yöneliş vardı. 24 Aralık 1995 seçimleri hem sol hem de Türkiye için şaşırtıcıydı. RP birinci parti olmuş DSP ve CHP umduklarını bulamamıştı. Sol için tam bir hayal kırıklığıydı.
b) REFAH PARTISI: 12 Eylül 1980 ihtilali bu parti yöneticileri için sadece parti kapatılması ve yöneticilerinin cezalandırılmasından öteye gitmedi.
Necmeddin ERBAKAN’da diğer parti liderleri gibi tutuklandı ve İzmir Uzunada’da üç hafta kaldı. Erbakan’ın yakın siyasi arkadaşı olarak bilinen Yasin HATIPOGLU tutukluluk günlerini söyle anlatıyordu:
“Bu konseyciler sakin bizi hapishaneye atalım derken bilmeyerek yanlışlıkla cennete atmış olmasınlar. Elimizi uzatsak her istediğimiz meyve,tatlı.yiyecek. Kısacası hersey elimizde.”(POYRAZ Ergun,Refah’in gercek Yüzü-1,Poyraz yayınları,ANK 1996,s.92)
Daha sonraki duruşmalarda Erbakan ve arkadaşlarının beraat etmesi herkes tarafından şaşırtıcı olmuştu.
1-Refah partisi kuruluyor: Siyasi yasakların da sona ermesiyle 19 Temmuz 1983 tarihinde “emanetçi” Ali TURKMEN adında bir avukatın genel başkanlığında kuruldu. MNP ve MSP’nin devamı olduklarını her fırsatta belirtiyorlardı. 11 Ekim 1987 tarihinde yapılan 2.Olağan kongre ile Necmeddin ERBAKAN genel başkanlığa seçildi.
2-1991 seçimleri ve RP: 1991 seçimlerinde IDP ve MCP ile ittifak yaparak girdi. Tek başına hükümet olacaklarını düşünüyorlardı. %16.7 oyla 62 milletvekili çıkardı.
3- RP’nin yan kuruluşları: 12 Eylül öncesinde MSP’nin belli başlı yan kuruluşları Akıncılar,Milli Türk Talebe Birliği ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatları ve bunlara bağlı kuruluşlardı.
12 Eylül’den sonra MSP yerini RP’ye akıncılar IBDA-C’ ye;MTTB ise yerini MGV’a bıraktı.(POYRAZ Ergun,a.g.e,s.124) Erbakan hareketinin planlı ilk safhası Milli Gençlik Vakıflarıdır. Bu vakfın bütün illerde merkez şubeleri,ilce örgütleri bulunmaktadır.
24 Aralık 1995 seçimlerinde 1.parti oldu. 1980’den sonra başlayan hızlı yükseliş ilk tohumunu atmıştı ve ilk sırayı aldı. Kimilerine göre RP,hükümet olursa Laik Cumhuriyetin tehlikeye düşeceği söyleniyordu. Kimilerine göre ise RP’nin seçimlerden 1.parti çıktığı,iktidarı hakettigi,dışarıda bırakılırsa radikalleşeceği yorumları yapılıyordu.
4- Partinin radikal hareketleri: Çok geçmeden partinin bazı unsurları on plana çıkarıldı. Ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne yönelme yerine Taksime ve Çankaya’ya cami yapılması,üniversitede türbanın serbest bırakılması,devlet dairelerinde mesai saatlerinin cuma namazına göre düzenlenmesi gibi konular gündemin ilk sıralarına oturtuldu ve gerilim politikası esas alindi.
Erbakan’ın başbakanlık Konutu’nda sarıklı tarikat liderlerine yemek vermesi,RP’li milletvekili ve belediye başkanlarının çeşitli yerlerde Atatürk,Laik cumhuriyet aleyhinde sert konuşmalar yapmaları RP’ye bakisi değiştirmeye başladı.
1 Şubat 1997 tarihinde Sincan’da RP’li belediye başkanının himayesinde düzenlenen,Iran büyükelçisinin de izlediği bir tiyatro oyununda şeriat ayaklanması temasının islenmesi,bardağı taşıran son damla oldu. 4 Şubat günü Genelkurmay’in emriyle tanklar Sincan sokaklarındaydı.
5- 28 Şubat sureci ve RP: Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakki KARADAYI 28 Şubat’ı silahsız kuvvetlerin yönetime doğrudan el koyması olarak belirtmişti. Erbakan’da istemeye istemeye 28 Şubat bildirisini imzalamak zorunda kaldı.
28 Şubat kararlarına şöyle bir baktığımızda laiklik ilkesinden odun verilmeyeceğini;tarikatlarla bağlantılı özel yurt,vakıf ve okullar,devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhid-i Tedrisat kanunu gereği MEB’na devri sağlanması gerektiğini,dini tesislerin siyasi istismar olarak kullanmaması gibi dinin kullanılmasını önleyici maddelere yer verilmiştir.
c) ANAP-DYP: 1980 ihtilali ile DYP Genel Başkanı Süleyman DEMIREL’de gözaltına alınan liderlerden biriydi. Ve ihtilal öncesi hükümetin de başbakanıydı.
ANAP içinde birleştirdiği öne sürülen dört eğilim;liberal sağ,mukaddesatçı sağ,milliyetçi sağ ve demokratik sol idi.(KONGAR Emre,21.yüzyılda Türkiye,remzi kitabevi,s.218) 6 Kasım 1983 seçimlerine “veto”engelini asabilen üç siyasi parti katildi;ANAP,HP ve MDP. 1983 seçimleri Anavatan Partisi için büyük bir supriz oldu ve 211 milletvekili kazandı. Ayni basariyi 1984 seçimleriyle de 1. parti olarak gösterdi. DYP için de veto kalkmış ve yerel seçimlere katılabilme hakki kazanmıştı. Fakat umduğunu bulamayıp 3. sırada yerini almıştı.
29 Kasım 1987’deki genel seçimlerde ise ANAP tek basına iktidara gelmiştir. DYP’de SHP’den sonra gelerek 3. parti olmuştur. 26 Mart 1989 yerel seçimleri ise ANAP için bir hayalkirikligi oldu. ANAP seçimlerden önce sahip olduğu 59 il belediye başkanlığından 57’sini kaybetmişti. 9 Kasım 1989’da Turgut OZAL,Kenan EVREN’den Cumhurbaşkanlığı görevini aldı.
1991 seçimleri sağ için büyük bir galibiyet olmuştu. DYP secimin lideri,ANAP ise
2. sıradaydı. Secim sonuçlarıyla DYP-SHP koalisyonu ortaya çıkmıştı.
1993 yerel seçimleriyle de siyasi tablo silinmemişti ayni kalmıştı. Daha secimin Şoku atlatılamadan unlu 5 Nisan kararı geldi.
DYP-SHP koalisyonu 24 Ocak 1980 kararlarını hatırlatan bir acı reçeteyi yürürlüğe koydu. Yeni ekonomik paket, halktan yine kemer sıkmasını istiyor,yeni vergiler koyuyor,sok zamlar getiriyor ve tarımın desteklenmesine son veriyordu.
d) MHP:1980 ihtilalinden sonra tutuklanıp cezaevine konan liderlerden birisi de Alparslan TURKES idi. İhtilal sabahı bütün liderler evlerinden toplanmış bir tek TURKES bulunamamıştı. Eski Ülkü Ocakları ve MHP Gençlik Kolları genel başkanlarından, MHP Genel Başkanlığına adaylığını koyan Ramiz Ongun 12 Eylül 1980 darbesini günlerinde Türkeş' in durumunu yakından bilen bir isim. Şunları anlatmıştı:
"11 Eylül akşamı 8.00 civarında telefon geldi. Turhan Koçal Bey' in evindeymiş. Beni oraya çağırdılar. Genel Başkan orada biz biraz özel konuştuk. Bana bir şeyler olduğunu söyledi. Ben oradayken Mustafa Mit, Yaşar Okuyan ve gençlik kollarından bazı arkadaşlarımız da geldiler. Orada karşılaştırdığımız yer Halil Şıvgın' ın evi oldu. Halil Şıvgın bir arkadaşımız ama MHP' li olarak, ülkücü olarak da pek bilinmeyen bir arkadaşımız... Hanımı da ülkücü gelenekten gelen Taşer ailesinin çok şuurlu bir kızıydı. Onun için orayı emniyetli bulduk. Oraya götürdük. Öyle bahsedildiği gibi çok yer falan gezmedik. Direk götürdük. İşte bazı MHP' lilere gidildi, onlar kabul etmedi, oraya gidildi, falam yok. İlk kararlaştırdığımız yer orasıydı, oraya götürdük.
Ertesi günü teslim oldu.' (Dr. Arslan Tekin, Milliyetçi Hareket' te Yeni Dönem ve Dr. Devlet Bahçeli, 2bs.,İstanbul 1998,s.88-90)
Milliyetçi Hareket'in 12 Eylül 1980 müdahalesinin etkilerini atlatarak yeniden partileşme süreci 7 Temmuz 1983'te Muhafazakâr Parti'nin kurulmasıyla başlamıştır. Ne var ki Muhafazakâr Parti, 6 Kasım 1983'te yapılan seçimlere Milli Güvenlik Konseyi'nin engellemeleri yüzünden katılamamıştır. 6 Eylül 1987 tarihinde 12 Eylül Askeri yönetiminin getirdiği yasaklar son bulmuş ve 4 Ekim 1987'de düzenlen ikinci Olağanüstü Kongre'de Alpaslan Türkeş Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanı seçilmiştir.
1987 seçimlerinde de %2 oy alarak meclis dışında kaldı. 1989 yerel seçimlerde de %2’lik oyu %4’e çıkarmış olmasına rağmen yine umulan gibi olmamıştı. 1991 seçimlerinde de RP ile ittifak yaparak meclise girebilmişti.
Alparslan Türkeş’in 1996’daki vefatıyla yerine Devlet Bahçeli genel başkanlığa getirildi.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder