17 Mart 2019 Pazar

Beyin Göçü ve Göçmenlerin Eğitimi Perspektifinde Türkiyenin Önündeki Tarihi Fırsatlar ’ BÖLÜM 2


Beyin Göçü ve Göçmenlerin Eğitimi Perspektifinde Türkiyenin Önündeki Tarihi Fırsatlar ’ BÖLÜM 2



Özel eğitim sektörünü ciddi şekillerde destekleyen Türkiye’de özellikle son yıllarda en yoksul bölgelerde eğitim finansmanındaki gerileme (yoksul semtlerde öğrenci sayısı fazla, okulun temel giderleri ısınma/boya/tamirat vs. yeterince karşılanmıyor, fiziksel altyapı ve öğretmen yetersiz…) sarsıcı boyutta. Türkiye en yoksul ve savunmasız durumdaki çocuk ve gençlerin devam ettiği yoksul semtlerdeki devlet okullarının eğitim finansmanından kesintiye giderek, özel okul ve kolejlere eğitim finansmanı aktarmayı bırakmalıdır. 

VELİLER ÖZEL OKUL VE KOLEJLERİN KUCAĞINA İTİLİYOR! 

Türk siyasetçileri, bir yandan ülke genelinde bir ‘inovasyon ve yetenek açığı’ndan yakınırken, diğer yandan da devlet okullarına yardım bütçelerinin küçüldüğünden bahsetmeyerek aslında en temel bir eleştiriyi savuşturmaya 
devam etmektedir. 

Türkiye, bilimsel, çağdaş, inovatif ve nitelikli eğitim sistemine yeterince yatırım yapmadığı için; eğitimin çocuklarının geleceği açısından hayati önem taşıdığının farkında olan anne-babalar kontrolsuz bir şekilde açılan ve kâr amacı güden kalitesiz özel okul ve kolejlerin kucağına itilmeye devam edilmektedir. Türkiye’deki eğitim sistem anarşisi ve izlenen sert neoliberal politikalar sayesinde veliler özel okul/kolej ile kaliteli öğrenme arasında güçlü bir ilişki olduğuna inandırılmışlardır. Paran kadar eğitim, paran kadar kaliteli okul anlayışı toplumun kanaati haline gelmiştir. 

TÜRKİYE EĞİTİME ÇOK GEÇ BAŞLIYOR! 

Halbuki veliler ve öğrenciler bunun yerine, eğitimde daha yüksek verimlilik, inovasyon ve fen, teknoloji, yazılım, yapay zeka, kodlama, matematik liseleri, mühendislik, dijital, mesleki eğitim seçenekleri çevresinde şekillenmeliydi. Bunlara gerçekten ve acilen ihtiyaç var. Ama bütün bunlar için öğrenmeye daha erken yaşta başlamamız, öğretmenlere ciddi yatırım yapmamız ve milli eğitimi deneme tahtası olmaktan kurtaracak politika düzeltmeleri ve kestirme çözümleri bilen vizyonel, tecrübeli ve liyakatli bir eğitim yöneticisi ekibine ihtiyacımız var. 

Türkiye eğitime çok geç başlıyor. Büyük hedef ve iddiaların Türkiyesi çocuklarını ilkokula başlamadan çok çok önce, daha doğar doğmaz eğitime başlatmalıdır. En azından üstün yetenekli ve üstün zekalı çocukların eğitimine daha erken başlamakla işe başlamalıdır Türkiye. Çocukların beyin gelişimi üç yaşına kadar yüzde 80 oranında tamamlanıyor. Eğitime erken ve iyi başlamanın beyin biliminden pedagojiye birçok kanıtı bulunmaktadır. Türkiye üstün zekalı ve üstün yetenekli bu çocuklara nasıl kaliteli ilgi ve destek sağlanacağı konusunu başarmalıdır. Ayrıca erken eğitim vasıtasıyla Türkiye (ilkokul öncesi eğitim) çocuklara daha fazla sosyal, bilişsel ve duygusal gelişim fırsatı sunarak, yeni dünyanın ehliyet ve vasıflarına daha kolay adapte olmalarını sağlamış olacaktır. 

KALİTELİ EĞİTİMİN TEMEL UNSURU KALİTELİ ÖĞRETMENDİR! 

Kaliteli eğitimin temel unsuru kaliteli öğretmenlerdir. Dünyada öğretmenlerini yenilik yapma, hem öğrencilerin hem de ülkenin ihtiyaçlarına adapte olmaları konusunda özgürlükçü bir şekilde destekleyen ülkelerde muhteşem 
kalitede başarılar yakalanıyor. Türkiye öğretmen yetiştirme politikalarından öğretmenlerin görevde yükselme/terfileri, ödüllendirme ve ücretlendirilmelerine kadar ciddi bir revizyona gitmesi gerekiyor. Türkiye’nin hem alanlarında uzman, hem rol model kişilikli, hami, rehber ve danışman öğretmenleri istihdama ihtiyacı vardır. 

Türkiye’de öğretmenlerin iş kaybı oldukça yüksektir. Türk eğitim sistemi doğru becerilere sahip öğretmenleri yetiştirme, işe alma ve görevde yükseltmekte zorlanan bir yapıya sahiptir. Türkiye’yi yeni dünyanın gerektirdiği boyutta bir değişime hazırlamak ancak öğretmenler sayesinde ve okullarda mümkündür. Kopyeci eğitim uygulamalarıyla ve tercüme odasından çıkmayan reformcularla, küçük çaplı inovasyonlarla bu mümkün değildir. 

Türkiye öğretmenlerinin iyi eğitimli olduğu ve yüksek maaş aldığı, güçlü, çağdaş, bilimsel ve demokratik ulusal eğitim sistemi oluşturmaya öncelik vererek, nitelikten önce niceliğe finansal yatırım yapan bir eğitim sistem devrimi başlatmalıdır. 

Günümüz dünyasında bireyler, toplumlar ve ülkeler güçlü bir istikbal adına fark yaratmak, sıçrama yapmak için en proaktif belirleyici olan eğitime bel bağlıyor. Nitelikli eğitimin bireysel, toplumsal ve ülke olarakta istikrar açısından da ciddi sonuçları var… 

TÜRKİYE BEYİN GÖÇÜ VE BEYİN EROZYONU SORUNUYLA YÜZLEŞMELİDİR! 

Türk beyin göçünün tek suçlusu rejim yahut eğitim sistemi değildir. Türkiye izlediği vahşi neoliberal politikalar nedeniyle insanlarını para odaklı, aydınlarını ilkesiz, toplumunu da ahlak ve erdemi baskılayıp ezmeye çalışan avantacı ve torpilci bir rol modelliğe sürüklemeye devam etemektedir. Türkiye’nin yüzleşmesi ve çözmesi gereken sorun budur. 

Türk beyin erozyonunun nedenlerini Türk toplum yapısınıdan kaynaklanan sosyal baskı ve hastalıklarda, topluma enjekte edilen selefi dini öğretilerde, adil ve eşitlikçi fırsatlar sunmayan ekonomik düzende ve diğer taraftan da Batıya yönelik özgürlük ve refahla eşgüdümlü cezbedici algılarda da aramak gerekiyor. 

Beyin göçünün en önemli nedeni olarak genellikle siyasî faktörler üzerinde yoğunlaşan akademisyenlere göre, ilim-irfan ehline baskı uygulayan ve bu kesime karşı nefret besleyen siyasi iktidarlar, aydınları, ilim adamlarını, 
düşünürleri ve akademisyenleri sindirerek bu kişilerin kendi istekleriyle göç etmelerini sağlamaya çalışıyor. 

TÜRKİYE’DE BİLİMSEL DÜŞÜNCE AŞAĞILANIYOR! 

Örneğin Türkiye’nin en büyük cemaatlerinden birisinin lideri televizyonlara çıkıp İsviçre’nin Cern kentindeki insanlığın en büyük bilimsel araştırmasını aşağılayıp /dalga geçiyor. Türk toplumuna bilimsel düşünceyi, aklını kullanmayı adeta kötü/günah/boş iş gibi gösteren bu dip algı operasyonuna ne bir devlet yetkilisi ne de bir bilim insanı karşı çıkıp eleştirmiyor, eleştiremiyor. 

Türkiye’deki rejim ve insanlarımızı ilkel milliyetçilik / din ve hibrit ideolojiler üzerinden dönüştüren toplum mühendisleri ülkemizi geliştirecek, muasır medeniyet düzeyinin üzerine sıçratacak evsaftaki âkil insanları güvensiz ve huzursuz ederek Batılı ülkelere gitme kararını bizzat kendilerinin almalarını sağlıyor. 

Türk aklının dışarıya göç etmesine sebep olan en başat etmenlerden birisi de aydınların aydınlara uyguladığı baskıdır. Türk beyin göçü olgusundan nefret ve esefle bahseden aydınlar/akademisyenler/işadamları/sanatçıların çoğu bu sorunun tırmanmasında bizzat etkin faktör olup nice yetenekli ve istikbal vaadeden insanımızın yurtdışına gitmesine/kaçmasına neden olmaktadır. 

Türkiye’deki sosyal, siyasal ve ekonomik çevrenin, kendini akil insanlara dayatan sağlıksız yapısı rehabilite edilmelidir. Çünkü yurtdışına kaçan/giden bireyin yaşadığı sorun ve endişelerini davranış biçimine dönüştürme, tepkiselleştirme tarzı tamamen bu dayatmaların gücü ve keyfiyetine bağlı olmaktadır. 

Bu itibarla genel toplum yapımız sosyolojik olarak hâlâ köylülüğe dayanmakta dır. Siyasî yapımız otoriter, toplumsal yapımızda baskıcıdır. Bu realitenin gereği olarakta bireyin/aydının toplumun/ülkenin çıkarını feda etip kendi çıkarına/çıkar ortaklarına sığınması/kaçması da oldukça reeldir. 

AYDINLARIMIZ / AKADEMİSYENLERİMİZDE YASAKÇI! 

Bugün Türkiye’de aydınların/akademisyenlerin yönettiği bir çok STK veya platform Batılı finansörlerin katkı ve telkinleriyle yürütülüyor. Bu STK ve platformlarda çoğu aydın ve düşünür yer bulamamaktadır. Bu STK ve 
platformları tekellerinde tutan, kendi yandaşları ve yazarlarını istihdam eden, her STK ve platform kesiminin diğerine yasak koyduğu bir Türk aydını/düşünürü manzarası artarak devam ediyor Türkiye’de. 

Türkiye’de böyle bir çok STK ve platform var fakat amaç, halkın gerçek gündemini ilgilendirmeyen, milletin kalkınmasına, aydınlanmasına katkısı olmayan bir takım suni ve özel gündemler üzerinden karşı görüşe galip 
gelmek ve kendi görüşlerini yaymak olagelmiştir. 

Türk aydınlarının STK ve platformlarda bu vazifeleri sorgusuzca ve büyük bir iştahla kabul etmesinin sebeplerinin beyin göçünün evrim süreciylede oldukça mühim ilişkisi bulunmaktadır. 

Türkiye’de öteki görüşün engellenmesi ayıbı olağan görüldüğü gibi televizyonlar da da kimi görüştekilerini engelleyen, otorite dışında görüştekileri kabul etmeyen, hatta aynı görüşte olup farklı eğilimden olan birisi konuk 
edilse dahi söylemek istediği şeyi tam olarak söylemesini önlemek için sözleri sunucu tarafından yahut diğer katılımcı tarafından defalarca kesilen durumlara sıkça tanık olmaktayız. 

AYDINLAR / AKADEMİSYENLER BASKIYA VE ÖTEKİLEŞTİRMEYE ALET OLMAMALIDIR! 

Şüphesiz karşıt fikirleri sindirme ve farklı bakış açılarını baskılama şeklindeki toplumsal alt kültür ve siyasi politikalar aydın beyinlerin göçetmesini etkileyen en temel nedenlerden birisidir. Bu minvalde toplumda palazlanan kin ve nefret tohumları ciddi dip/iç tartışma ve çatışmalara neden olmakta ve ülke genelinde hemen her alanda çirkin ve rezil bir siyasetin yaygınlaşmasını tetiklemektedir. 

Türk aydınları/akademisyenleri bu baskıcı ve ötekileştirici siyasete, finansörlü vazifelere alet olmamalıdır. Demokrasi, özgürlük, insan hakları, çağdaşlık, çoğulculuk konularında hamasetle nutuk atan aydınlarımız/akademisyenlerimiz kendi meslektaşlarına karşı teoride destekledikleri davranış biçimini pratiktede 
göstermekten imtina etmemelidir. 

DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ KÖKENİ İLKESİZ / OPORTÜNİST EĞİTİM SİSTEMİDİR! 

Türk aydınının/akademisyeninin bu şekillerde tezahür eden davranış bozukluklarının köklerini, ilkesiz/ oportünist eğitim sisteminde/şeklinde aramak gerekiyor. Zira Türk eğitim sistemi ve akademiyası şahsî çıkarlar için ilkeleri 
feda etmeyi uygulamalı olarak öğretmektedir. 

Türk milletinin zararı pahasına kendini otoriter rejime yahut Batılı güçlere satmaya hazır aydın tipini yetiştiren kesinlikle mevcut Türk eğitim sistemi ve Türk akademiyasıdır. Birkaç kuruş karşılığında milletine ihanet etmeye, 
aşağılamaya hazır aydınlar yetiştiren sistemle, toplumsal yapıyla ve ekonomik düzenle daha ne kadar devam edilebilir. 

Türkiye’de topluma dayatılan GDO’lu din eğitimi / her türlü ilkel ideolojik propagandalar başta olmak üzere, aydın ve akademik görünümlü bir çok STK’nın faaliyetleri, politikaları ve araştırmaları büyük oranda Batılılara / emperyalizmin çıkarlarına hizmete yöneliktir. Aydın ve akademik görünümlü bir çok STK ve platformun çağu çalışmaları, Batılıların siyasi plan ve proje oluşturmak için istifade ettikleri bilgi notlarıdır aslında. 

AYDINLAR / AKADEMİSYENLER BATININ ÇIKARLARINA ALET OLMAMALI! 

Çünkü Türk toplumu Batılı araştırmacı, aydın ve akademisyenlere şüpheyle yaklaşıyor onlarla işbirliği yapmaktan çekiniyor. Dolayısıyla Türk toplumu hakkında reel veri toplayamayan Batı, devşirdiği/para verdiği Türk  aydın /araştırmacı/akademisyenler maharetiyle bunu sağlıyor. 

İslamlaşma adı altında yapılan sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve eğitsel bir çok reform ve sistemik devrim toplumu dönüştürerek/evrilterek emperyalizm için daha çok kullanışlı hale getiriyor. Ne yazıkki Türk aydınlar / akademisyenler / ilim-bilim adamları bu duruma ya ses çıkarmayarak yahut destekleyerek emperyalizme gönüllü olarak hizmet ediyor. Klasik emperyalizm, ekonomik emperyalizm ve kültür emperyalizmi kıskacındaki Türk toplumuna hibrit bir Batılı eğitim vererek onu Batıya hayran, ülkesini ve halkını hor gören bir kıvama getiriyor. Emperyalizm Türk aydınları, yazar, araştırmacı ve akademisyenleri bu gayeyi gerçekleştirmek için araç olarak kullanıyor. Özellikle İslami hareketler ile ırkçı/milliyetçi - bölücü hareketler/oluşumlar hakkında yapılan araştırmalar Batının izleyeceği politikaları netleştirmesinin kaynağını oluşturuyor. 

Sonuç olarak, makam/mevki/para ve menfaat için halkın çıkarlarını görmezden gelen ilkesiz aydınlar/akademisyenler/yazarlar/gazeteciler gerçek halkçı aydınları baskı altına alıp ezmeye çalışarak beyin göçünün artmasında önemli rol oynamaktadır. Sermayenin ve çeşitli istihbarat örgütlerinin muteberi aydınlar / 
akademisyenler / gazeteciler / yazarlar Türk aklının göçünün en stratejik müsebbibi olmaya devam etmektedirler. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder