Suriyeli Mültecilerin Türkiye Basınında Temsili BÖLÜM 2
Söylem Analizi
Suriyeli mülteciler hakkındaki köşe yazıları söylem analizine tabi tutulduğunda karşılaşılan manzara daha karmaşıktır. Söylem mevzubahis olduğunda
dilin nasıl kullanılıp kurgulandığına bağlı olarak olumlu içerikle olumsuz söylem gelişt irmek veya tam tersi mümkündür. Bu açıdan bakıldığında içerik
ile söylemin örtüşmediği durumlar rastlanabilen vakalardır. Bu durum, örneklerle söylemi incelemeden önce olumlu ve olumsuz söylemlerin sayısına
bakmayı faydalı kılmaktadır.
Tablo 3: Olumlu-olumsuz söyleminin aylara göre dağılımı
Bu dağılıma baktığımızda en fazla dikkat çeken değişikliğin içerik söyleme aktarılırken Hürriyet gazetesinin köşe yazılarında daha olumlu bir dil kullanıldığıdır.
Bu ilk bakışta olumlu bir değişiklik gibi gözükmektedir. Ancak ilgili köşe yazılarına daha dikkatli bir şekilde bakıldığında, bu yazıların odak
noktasının iç siyaset olduğu, mültecilerin yaşadığı sorunlardan bahsederek hükümeti yıpratmaya dönük yazılar olduğu gözükmektedir. Dolayısı ile yazıların
ana odağı mültecilerin sorunlarına odaklanmak yerine onları iç siyasetin malzemesi yaparak kendi pozisyonunu tahkim amacıyla kullanmaktadır. Böylesi
bir yaklaşımda mesele şu şekilde işlenmektedir:
“Şimdi yaz, idare edebiliyorlar ama üç ay sonra nerede, nasıl hayatta kalabilecekler meçhul! Bakıyorum memleketimizin zengin Müslümanları, lüks
davetlerle iftar yemekleri verme yarışı içindeler. Başta Başbakan olmak üzere devletliler bu davetlere katılıyor, yiyor, içiyor, nutuk atıyorlar. Ama Suriyeli
göçmenlerin hallerine el uzatan kimse yok. Binlerce kilometre ötede deprem olduğunda “Müslüman kardeşlerimize yardım” diye ortalığa dökülen örgütlerin
de hiçbiri ortada yok. Türkiye, ölümden kaçan bu insanlara elbette “Sizi istemiyoruz” diyemezdi. Normal ve insani olan tutum o göçmenlere kapıları
açmaktı. Anormal olanı ise onları böyle ortalıkta bırakmaktı. “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” diye özetlenebilecek bir göçmen politikası, bu hükümetin
utancı olmalıdır.”20
Örnekten de açıkça görülmektedir ki her ne kadar ilk bakışta olumlu bir söylem üretilse de, daha dikkatli ve detaylı bir inceleme, mültecilerin içerisinde
bulunduğu zor şartların dillendirilmesinin esas amacının mültecilerin şartlarını iyileştirmek çabası olmadığını, konunun siyasi çıkarlar ve tartışmalar
için kullanıldığını göstermektedir. Benzer bir sorgulama Sabah gazetesi köşe yazıları için yapıldığında içerik ve söylem bazında olumlu-olumsuz
dengesinin pek değişmediği sonucuna ulaşmak mümkündür. Değişimin gözlendiği kısıtlı yazılarda ise dengeli veya olumsuz içerik ile olumlu söylem üretmiştir.
İçerikten söyleme geçilirken köşe yazılarının mülteci meselesine bakışlarındaki değişikliğin analizinden sonra, dikkat edilmesi gereken bir diğer
husus olumlu veya olumsuz içeriğin hangi odakla ve amaçla üretildiğidir. Bu mukayesenin daha kolay yapılabilmesi için iç politika, dış politika, güvenlik
ve insani odaklı olmak üzere dört ana perspektif belirlenmiş ve incelenen köşe yazılarının hangi perspektif(ler)i yansıttığı üzerinde durulmuştur. Bu
noktada ilk dikkat çeken husus her iki gazetede de insani perspektifin diğer perspektiflerle karşılaştırıldığında azınlıkta kaldığıdır. Mülteci meselesi incelenen
yazılar için büyük oranda başlı başına bir insani mesele olmanın ötesinde iç politikayı, dış politikayı ve güvenliği ilgilendirdiği oranda sorunsal
haline getirilmiştir. Aşağıdaki örnekler bu noktayı daha anlaşılır kılacaktır:
“İçişleri Bakanlığı’nın sokaklardaki içler acısı durumda olan Suriyeli mültecilerin toplanacağını, kamplara yerleştirileceğini ve kayıt altına alınacağını
açıkladıktan sonra Suriyeliler toplanmaya başlandı. Üsküdar’da, Taksim’de çocuklarıyla perişan halde yaşayan aileler yok artık! Şimdi “
Gözümüzün Önünde ” değiller... Sorunu çözdük mü, yoksa halının altına mı süpürdük? Çok önceden yapılması gereken bir işti bu... Kamplarda sokaklardan
daha mı iyi durumdalar, yakında öğreniriz nasıl olsa... Ve daha önemlisi 1,5 milyona ulaştığı söylenen Suriyeliler ile ilgili uzun vadeli çözümümüz ne?
Bunu bilen bir yetkili var mı acaba?”21
Suriyeli mültecilerin “içler acısı” durumundan, “çocuklarıyla perişan halde yaşayan ailelerden” ve “uzun vadeli çözüm”den bahseden bu yazı ilk
bakışta Suriyeli mültecilere duyarlıymış gibi gözükmektedir. Ancak yazının ürettiği söylemsel pratiklere bakılınca tablonun tam tersi olduğu, yazının tam
da Suriyeli mültecilerin “gözümüzün önünde” olmasından şikâyetçi olan “estetik” duruşu eleştirirken, aynı estetik kaygıları paylaşan bir söylem geliştirdiği
ortaya çıkmaktadır. “Kamplarda sokaklardan daha mı iyi durumdalar, yakında öğreniriz nasıl olsa” cümlesi bu söylemsel pratiği ortaya koymaktadır.
Kamplarda daha iyi şartlarda olup olmayacağı belli olmayan Suriyeli mültecilerin, şehirlerden yani insanların gözü önünden toplanmasının olumlanması
söylemsel pratiği açığa çıkartmaktadır. Yazının tartıştığı nokta Suriyeli mültecilerin daha iyi şartlarda yaşaması ve gündelik çözümler yerine kalıcı çözümlerin geliştirilmesi olsaydı, Suriyeli mültecilerin şehirdeki yaşam şartlarından daha iyi bir ortam sunmayacağından şüphelenilen kamplara yerleştirilmesi olumlu bir gelişme olarak sunulmazdı.
Sabah gazetesindeki köşe yazılarında da benzer bir perspektif kaymasını gözlemlemek mümkündür. İlk bakışta mülteciler sorununa insani açıdan
yaklaşan söylemlere sahip olan yazıların daha derin bir analizle dış politika perspektifli olduğu gözlemlenmektedir:
“Kobani’den biraz ileride Yumurtalık’ta giriş kapısı ve toplanma merkezi var. Burada AFAD’ın koordinatörlüğünde ilk kayıtlar ve sağlık kontrolleri yapılıyor.
Toz toprak içinde o alana gidiyoruz. Bir yanda canlı yayın araçları, bir yanda AFAD Koordinasyon TIR’ı bir yanda da BM Mülteci Örgütü’nün araçları
var. Tam ortalarında ise çocuklar ve kadınların hatta bebeklerin ağırlıkta olduğu mülteci Kürtler. O manzarayı her gün izlemekle görmek farklı şey. Birkaç parça eşya ve hayvanlarıyla sınıra dayanan bu insanların yüzlerindeki acı ve çaresizlik insanı sarsıyor. Konuştuğum sürece gözyaşları sel gibi akan üç kadından birinin feryadı “Çağdaş Dünya”ya isyandı: “Bu kırımı, bu zulmü bu dünyanın devletleri görmüyor mu? Bu devletlerde vicdan yok mu?” BM’nin ekibi var ama gıda ve ilaç yardımı dışında bir şey yaptıkları yok. Bu yüzden onlara kucak açan Türkiye’nin yaptıklarının ne anlama geldiğini hepsi iyi
biliyor ve hakkını veriyor.”22
Diğer örneklere benzer bir şekilde bu yazı da Suriyeli mültecilerin gayri insani koşullarından bahsederken, diğer yandan da mültecilerin koşullarını ikinci plana iten bir başka söylemi üretmektedir. Benzer köşe yazıları özellikle Kobani şiddet eylemleri ve Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği manipülasyonları bağlamında daha belirgin hale gelmektedir:
“Türkiye’nin IŞİD’e yönelik dolaylı destek verdiğine ve Türkiye- Suriye sınırını IŞİD’in geçişleri sırasında kullandığına dair herhangi biçimde doğrulanması mümkün olmayan ithamlar arttı. Neredeyse, IŞİD’in tüm gücünü, geçirgenliği yüksek olan Türkiye’nin Güney sınırından aldığını ortaya süren, hatta bunu haritalar aracılığıyla ortaya koyan demeçler birbiri ardından ortaya döküldü. Bugün, korunmadığı öne sürülen o sınıra, binlerce insan bir anda yığıldı, sınır kontrolü yapıldıktan sonra Türkiye’ye alındılar. Ancak bir anda, sanal ortamda resmi ya da gayriresmi yüzlerce haber, “Türkiye sınırını Kürt mültecilere kapattı” biçiminde yansıdı”23
Yukarıda alıntılanan kısımda bir diğer Sabah yazarının yine savunmacı bir refleksle batı basınında var olan Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği ithamına
karşı pozisyon alarak, Türkiye’nin konumunu Suriyeli Kürt mülteciler üzerinden meşrulaştıran bir söylem ürettiğini görmek mümkündür.
Her iki gazetede de mültecilik meselesinin insani boyutunu farklı amaçlarla araçsallaştıran yazıların yanında birebir mültecilerle alakalı olumlu ve olumsuz söylem geliştiren yazılar da vardır. Örneğin Hürriyet’in köşe yazarlarından biri, sokak izlenimlerini anlatırken vatandaşlara dair gözlemlerini paylaşmakta ve onların “yoksulluktan, Suriyeli sığınmacılardan, bonzaiden”24 şikâyetçi olduğunu söyleyerek, mültecileri uyuşturucu madde bağımlılığı ile benzeştiren olumsuz bir söylemi üretmektedir. Aynı gazeteden bir başka yazar da mültecilerin varlığını başlı başına bir sorun olarak gören şu cümleleri halkın şikâyeti olarak köşesine taşıyıp desteklemektedir:
“Emek Mahallesi’nin öncelikli şikâyeti galericiler olmuştur. Fakat son günlerde Suriyeli sorunu, galericileri gerisinde bıraktı. Artık canımıza tak dedi. Hiçbir şey yapmasalar bile, tedirgin oluyoruz. Parkları işgal edip, çocukların oynayacağı yerlere yatıp, ihtiyaç gideriyorlar.”25
Bu örnekte mültecilerin varlığını “hiçbir şey yapmasa bile” sorun olarak algılayan bir söylem vardır. Mülteci meselesine bu bakış açısı ile yaklaşılınca en temel insani ihtiyaçlardan olan barınma ihtiyacı çocukların oyun oynaması ile mukayese edilebilmektedir. Bu örnekte çocukların oyun alanlarının ellerinden alınması ve insanların tedirginliği üzerinden açıkça nefret söylemi geliştirilmekte dir.
Mültecilere karşı nefreti ve şiddeti körükleyen söylemin bu kadar açık olmayan başka örnekleri de vardır:
“Suriyeliler çok zor şartlarda yaşıyor. Mültecilerin yerleştiği bölgelerdeki halkın bir bölümü Suriyelilerden rahatsız. Mülteciler, ülkelerindeki savaş bitene kadar sadece kamplarda değil, belli ki şehirlerde yaşamaya devam edecekler. Eğer kamplar yetersizse ya da mültecilerin tamamı kamplara gönderilemiyorsa lokal çözümler aranmalı. Bu noktada da en büyük görev yerel yönetimlere yani belediyelere düşüyor. Halkları kaynaştırmak, yaşanabilecek sosyal patlamalara engel olmak, acil ihtiyaçlara hızlı çözümler bulmak ancak bölge yöneticisinin eliyle olabilir. Aksi takdirde üzücü olayların yenilerinin yaşanması kaçınılmaz.”26
Bu örnek Suriyeli mültecilerin çok zor şartlar altında yaşadığını vurgulasa da yerel halkın tepkisini meşrulaştıran bir söylem üretmektedir. Özellikle
alıntılanan kısmın sonunda yer alan yerel yönetimlerin soruna çözüm bulamaması halinde ortaya çıkacak saldırı, linç, düşmanlık gibi şiddet olaylarını
“kaçınılmaz” olarak niteleyen ifade şiddeti ve düşmanlığı meşrulaştırmaktadır.
Sabah gazetesinde yer alan köşe yazarlarında ise genel olarak daha ölçülü bir dil dikkati çekmektedir. Mülteciler hakkında olumsuz söylem geliştirilen örneklerde bile mültecilerin salt varlığı bir sorun olarak görülmemiş, olumsuz söylem daha dengeli bir üslupla üretilmiştir:
“Türkiye’de işsizlik yüzde 9’u aşmışken (ki bu “iş arayanları” kapsayan resmi rakam; bir de anasının babasının emekli maaşına yamanan kronik işsizler
var)...Ortadoğu’daki yangın, midesi guruldayanlara yüz binleri ekledi. Bugünlerde vergi artışlarından konuşmaya başlamamız boşuna değil. Mültecilerin, o da ancak bir kısmına yapabildiği yardımı karşılamak için Ankara, çaresi yok, bize yüklenecek.”27
Bu gibi örnekler mültecilerin varlığını doğrudan bir sorun olarak görmeyip, yaşadıkları zor şartlara insani bir perspektiften dikkat çekse de, yerel
halk ile mültecilerin karşı karşıya gelmesi en muhtemel sorun alanlarından birisi olan işsizliği ve ek ekonomik maliyeti gündeme getirerek olumsuz bir
algıya zemin hazırlamaktadır. Söylem analizinde söylenen kadar söylenmeyenler de kurucu bir rol oynayabilir. Buna göre Suriyeli mültecilerin sadece
sokaklarda yaşamak ve dilenmek gibi olumsuz özellikleri ile anılmaları başlı başına bir sorundur. Hâlbuki mültecilerin ekonomik yük olmak veya dilenmek
dışında Türkiye toplumuna olumlu katkılarının olduğu da aynı gazetenin bir başka köşesinde dillendirilmiştir:
“Kampta 70 tane de üniversitede okuyan öğrenci var. Diş hekimliğinden, tarih, arkeoloji ve tıp fakültesine kadar bir sürü branşta eğitim alıyorlar. Türkçeyi
öğrenen rahatlıkla istediği bölüme kaydolabiliyor ve burslarını devlet karşılıyor.”28
Mültecilerin eğitimsiz ve mesleksiz insanlardan ibaret olmadığını vurgulayan bu haber mültecilerin medyada temsili noktasında olumlu bir örnektir.
Benzer bir şekilde mültecilerin her zaman ekonomik yük getirmediği bazı durumlarda iş gücü piyasasına olumlu katkı yaptığını dillendiren köşe yazılarına29 da rastlamak mümkündür.
Sonuç: Toplum ve Söylem
Ele alınan gazetelerde mülteciler hakkındaki köşe yazıları söylem analizine tabii tutulduğunda Türkiye’de medyaya, siyasete ve topluma dair bir dizi sonuca
ulaşmak mümkündür. Medya hakkında söylenebileceklerden ilki Türkiye medyasının aşırı siyasallaşmış görüntüsüdür. Medyanın aşırı siyasallaşması
ile kastedilen liberal bir yanılgı ile medyanın kamusal bir görev yaptığı ve “objektif” olması gerektiği vurgusu değildir. Aksine medya sektörünün
hiçbir zaman ekonomi-politik ilişkilerden azade olmadığı kabulünü verili kabul ederek Türkiye medyasının siyasi görünümüne mültecilerle alakalı köşe
yazılarının söylemsel analizi ile mercek tuttuğumuzda karşımıza çıkan aşırı siyasallaşmış bir görüntüdür.30 Mülteciler konusu bağlamında bu siyasallaşma
bahsedilenin de ötesinde bir dereceye ve daha vulgar bir hale gelmiş görünmektedir. Aşırı siyasallaşmış bir medyanın mültecilerle ilgili içerik ve söylemi bulunduğu siyasi-ideolojik konumdan üretmesi beklenir. Ancak incelenen gazetelere bakıldığında köşe yazısı içerik ve söylemlerinin belli bir ideolojik-siyasi konumdan değil çok daha yüzeysel bir hükümet karşıtı pozisyondan üretildiğine tanık olunmaktadır. Hürriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazıları göstermektedir ki yazıların dili dışlayıcı tonlara sahiptir. Yazıların kalkış noktasından hareketle bu dışlayıcı yaklaşımın arkasında Hükümetin mültecilere karşı açık kapı politikası izlemiş olması ve genel olarak AK Parti Hükümetine olan politik mesafe bulunmaktadır. Kıyaslama yaparak vurgularsak
sadece siyasi karşıtlık üzerine oluşturulan bu pozisyonun yanında söz gelimi Avrupa’daki milliyetçi ve aşırı sağ partilerin mülteci karşıtlığı veya güvenlikçi
söylemi kendi içerisinde görece çok daha sahici bir siyasi pozisyon olarak kalmaktadır.
Aynı şekilde Sabah gazetesinde üretilen mülteci dostu içerik ve söylem özellikle Kobani şiddet eylemleri sonrasında dönüşüme uğramıştır.
Bahsedilen dönemde Sabah’ın genel mülteci dostu söyleminde hükümete yakın siyasi pozisyonun etkisi daha belirgin hale gelmiş ve Türkiye’nin dış
politikasının meşrulaştırılması odaklı söylem ağırlık kazanmıştır.
İkinci aşamada medya söylemini doğuran siyasi-ideoloijik tabloya daha geniş bir toplumsal perspektiften bakmak istediğimizde başvurmamız gereken
olgu Türk modernleşmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok uluslu ve kültürlü heterojen bir imparatorluk ahalisinden homojen bir ulus ve devlet yaratmak kurucu cumhuriyet elitlerinin ana amaçlarından bir tanesiydi.31 Modernleşme iradesinin kültür, sanat, eğitim, din ve toplumsal hayat alanlarında uyguladığı tektipleştirici milliyetçi politikalar neticesinde farklı ve yabancı olana karşı tedirginlik – hatta bazı durumlarda düşmanlık- toplumda belli oranda karşılığı olan bir tutum haline gelmiştir. Bunun bir yansıması olarak, mültecilere bakışta insan onuruna, yaşam hakkına ve adalete dayanan kapsayıcı bir tutumdan ziyade milliyetçi ve mülteci düşmanı tutum ağırlık kazanmıştır. Mülteci dostu söylemlerin en olumlu örneklerinde bile söylemin mültecilerin içerisinde bulunduğu kötü şartlara referansla kurulduğu gözükmektedir. Bu açıdan köşe yazılarında sık sık geçen “zorunlu misafir” veya “ülkelerine geri dönmeyecekler” gibi vurgular dikkat çekicidir. Son olarak, söylem ile toplum arasındaki bağlantıyı göstermesi açısından “zorunlu misafirlik”ten daha kuşatıcı bir söylem oluşturan nadir örneklerin Sabah gazetesinde bulunması dikkat çekicidir.
Notlar
1 Miş, N. (2013) “Türkiye’nin Suriye Politikası”, Türk Dış Politikası Yıllığı içerisinde, Burhanettin Duran v.d. (der.) Ankara: SETA Yayınları, s.163.
2 Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalara ve Türk hukukuna göre mülteci ve sığınmacı kavramları farklı hukuki konumlara ve anlamlara denk gelmektedir. Mevcut mevzuata göre Türkiye’ye zorunlu olarak göç eden Suriyelilere mülteci statüsü verilmemiştir. Ancak bu yazının temel odağı hukuki bir analiz olmadığı için Suriyeli göçmenlere yaygın kullanımda olduğu gibi mülteci denilmesi tercih edilmiştir.
3 Medyanın çatışmacı değil barışçıl bir dili benimsemesi farklı bağlamlarda literatürde tartışılmıştır. Savaşlarda ve kriz anlarında medyanın nasıl bir dil kullanması ile alakalı tartışmaların bir örneği için bakınız: Lynch, J. & Galyung J. (2010). Reporting Conflict: New Directions in Peace Journalism. St.Lucia: University of Queensland Press.
4 Syrian Observatory for Human Rights, “More that 300000 people killed since the beginning of the Syrian Revolution,” 02.12.2014. http://syriahr.com/en/2014/12/morethat-
300000-people-killed-since-the-beginning-of-the-syrian-revolution/ , erişim tarihi: 13.03.2015.
5 The Office of the United Nations High Commissioner for Refugees, Syria Regional Refugee Response,
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224, erişim tarihi: 13.03.2015.
6 Tablo Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin güncel bilgilerinden hazırlanmıştır. Bilgiler için bakınız: The Office of the United Nations High Commissioner for Refugees, Syria Regional Refugee Response,
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224, erişim tarihi: 13.03.2015.
7 The Office of the United Nations High Commissioner for Refugees, Syria Regional Refugee Response,
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224, erişim tarihi: 13.03.2015.
8 Amnesty International Report 2014/15, Middle East and North Africa Regional Overwiev, London, 2015, s.44.
9 Human Rights Watch World Report 2014, “Syria”, New York, 2014. s.605-615.
10 The Office of the United Nations High Commissioner for Refugees, Syria Regional Refugee Response, http://data.unhcr.org/syrianrefugees/country.php?id=224, erişim
tarihi: 13.03.2015.
11 The Office of the United Nations High Commissioner for Refugees, Turkey External Update 28.01.2015,
http://www.unhcr.org.tr/uploads/root/unhcr_turkey_operational_update_2015_01_28_(3).pdf, erişim tarihi: 12.03.015.
12 Hürriyet Daily News, “UN shrinks food aid to Syrian refugees in Turkey as funding dwindles”, 06.03.2015,
http://www.hurriyetdailynews.com/un-shrinks-food-aid-tosyrian-refugees-in-turkey-as-funding-dwindles-.aspx?pageID=238&nID=79300&NewsCatID=359,
erişim tarihi: 12.03.2015.
13 Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Raporu 2013, Türkiye’deki Suriyeli Sığınmacılar, Haziran 2013,
https://www.afad.gov.tr/Dokuman/TR/60-2013123015491-syrianrefugees-in-turkey-2013_baski_30.12.2013_tr.pdf, erişim tarihi: 25.03.2015.
14 Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi ve Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı Raporu 2015, Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye etkileri, Haz: Oytun Orhan, Sabiha Şenyücel Gündoğar, Ankara, Ocak 2015,
http://www.tesev.org.tr/assets/publications/file/09012015104258.pdf, Erişim tarihi: 25.03.2015.
15 Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Raporu 2014, Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum Araştırması, Haz: Murat Erdoğan. Ankara, Kasım 2014,
http://www.hugo.hacettepe.edu.tr/HUGO-RAPOR-TurkiyedekiSuriyeliler.pdf,erişim tarihi: 25.03.2015.
16 Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi Raporu, Türk kamuoyunun Suriyeli sığınmacılara yönelik bakış açısı 2014,
http://www.edam.org.tr/tr/File?id=1152, erişim tarihi: 25.03.2015.
17 Meyer, M. (2001). “Between Theory, Method, and Politics: Positioning of the Approaches to CDA,” in Methods of Critical Discourse Analysis,
Ruth Wodak & Michael Meyer (eds.), 14-31. London: Sage Publications, p.17.
18 Fairclough, N. (2000). “Discourse, Social Theory, and Social Research: The Discourse of Welfare Reform,” Journal of Sociolinguistics, 4(2), p.167-9.
19 cited in Richardson, J. E. (2007). Analysing Newspapers: An Approach From Critical Discourse Analysis. New York: Palgrave Macmillan, p.37.
20 Yılmaz, M. M. “Hafızaları Tazeleyelim,” Hürriyet, 16.07.2014.
21 Semercioğlu, C. “Çeşme’de Beach Dayağı,” Hürriyet, 05.08.2014.
22 Övür, M. “Bu Dünyanın vicdanı Yok Mu?” Sabah, 27.09.2014.
23 Gümüştekin, T. “Türkiye Sınırı Sorun Değil Mi?” Sabah, 20.09.2014.
24 Küçükşahin, Ş. “Ekmeleddin İhsanoğlu İzlenimleri,” Hürriyet, 09.07.2014.
25 Tekeci, F. “Meydanda Fuhuş Pazarlığı,” Hürriyet, 14.07.2014.
26 Gürel, D. “Çelik Köprü neden Açılmıyor,” Hürriyet, 20.08.2014.
27 Aköz, E. “Suriyeli Dilenciler,” Sabah, 27.09.2014.
28 Gayberi, M. “İşte Türkiye’nin Büyük Başarısı” Sabah, 25.09.2014.
29 Kadak, Ş. “Antepli Sanayici Suriyeli İşçi İçin Kota İstiyor,” Sabah, 15.10.2014.
30 Türkiye medyasının Akdeniz’e kıyı olan diğer başka ülkelerde olduğu gibi aşırı siyasallaşmış olduğu daha önce medya çalışmaları literatüründe tartışılmış bir tespittir.
Bu tartışmanın önemli bir metni için bakınız: Hallin, C. D. & Mancini, P. (2004). Comparing Media Systems: Three Models of Media and Politics. Cambridge: Cambridge University Press.
31 Bu konuda daha detaylı bilgi için bakınız: Zürcher, E. J. (2005) Turkey: A Modern History. London& New York: I. B. Tauris.
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder