4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 4


 ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU  BÖLÜM 4





Ak Parti Hükümetlerinin Irak politikasını ve ona bağlı olarak Türkmen politikasını üç ayrı döneme bölmek mümkündür: 


2003-2008 Dönemi 

Bu dönem içerisinde Türkiye, Irak konusunda ABD ile ilişkisini düzeltmeye çalışırken, Irak’ı oluşturan etnik ve mezhebi esasa dayalı siyasi gruplarla da iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Bunların içerisinde Türkmenlere ayrı bir önem atfedildiği söylenebilir. Bu dönem içerisinde Türkiye sadece Bağdat Merkezi yönetimini muhatap alarak Kürt yönetimi ile sadece ticari ilişkiler kurmayı tercih etmiştir. Bu da Irak’ı bir bütün olarak görmek isteyen Iraklı ve Arap aydınlarını büyük ölçüde memnun etmiştir. Bunun neticesinde Türkiye’nin Türkmenlere verdiği destek kimseyi rahatsız etmemiştir. 

Bu periyot içerisinde Türkiye iki konuda önemli bir rol üstlenmiş ve başarılı olmuştur. İlki Sünni Arapların silahlarını bırakıp siyasi sürece katılmaları 
olmuştur. İkincisi de Kerkük’ün kaderi konusunda olmuştur. Irak Anayasası’nın 140. maddesine göre başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı bölgelerde önce normalleştirme, sonra nüfus sayımı en geç de 30.12.2007 tarihinde referanduma gidilerek bu bölgelerin nereye bağlanacağı karara bağlanacaktı. Bu konuda Türkiye aktif bir rol üstlenerek bu maddenin kadük kalmasını büyük ölçüde sağlamıştır. Ayrıca Türkmenlerin siyasi yönden güçlenmelerine de yardımcı olmuş, medyalarının ve sivil kuruluşlarının canlanmasını desteklemiştir. 

Bu süreçte Irak’ta kurulan hükümetlerde birer Türkmen bakan yer almış ama seçimlerini Türkmen partileri değil, ya Amerikalılar ya da Şiiler yapmıştır. Türkmenleri temsil eden Irak Türkmen Cephesi bu siyasi süreçte ne rol alabilmiş ne de hükümete ortak edilmiştir. Üstüne üstlük Felluce’de ABD askerlerinden kaçan silahlı eylemciler Telafer’e yerleşerek bu Türkmen şehrinde mezhep çatışmalarının filizlenmesine sebep olmuştur. 

2008-2011 Dönemi 

Sayın Abdullah Gül’ün Dışişlerini bırakarak Cumhurbaşkanı olmasından sonra Irak’a yönelik politikada değişim hızlanmıştır. Çoğunluğunu Sünni Arapların oluşturduğu ve Irak’ın geneline hitap etmeyi hedefleyen Ayad Allavi başkanlığındaki El-Irakiye listesi Türkiye tarafından desteklenmiş ve Türkmenler de bu listenin içinde yer almıştır. 2010 yılında kurulan ikinci Maliki Hükümetinde Türkmenlerin en büyük temsilcisi olan Irak Türkmen Cephesi bir bakanlık alabilmiştir. Böylece Irak tarihinde ilk defa bir kabinede üç Türkmen bakan birlikte görev yapmıştır: Biri Şii listesinden, diğeri Sünni listesinden üçüncüsü ise Türkmenlerin kendi listesinden gelmiştir. 

Türkiye’nin Irakiye listesine verdiği destek, Irak’ta ve Arap aleminde bilinir hale geldi. Diğer taraftan Kürt bölgesinde Türk firmalarının ticari faaliyetleri iyice artmış, İstanbul-Erbil arasında uçak seferleri başlamıştır. Bu da Türkiye’nin Kürt yönetimi ile ilişkisini daha da geliştireceğinin işaretlerini vermiştir. 

2011 Sonrası 

Aralık 2011 tarihinde ABD Kuvvetleri Irak’ı terk etmeye başlayınca ülkedeki dengeler bozulmaya başladı. Maliki ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi arasında patlak veren kriz Türkiye-Irak ilişkisini olumsuz yönde etkiledi. Diğer taraftan Maliki ile Kürt Yönetimi arasındaki ilişki de bozulmaya yüz tutmuştu. Türkiye de tutum değiştirmeye başladı. Türkiye iki politik değişikliğe gitti: Yerel Kürt Yönetimi ile üst düzey siyasi ilişkiler kurulmaya başlandı. Erbil’de konsolosluk açıldı ve Sayın Erdoğan bir jest olarak Erbil’i ilk defa ziyaret etti. 

Tarık Haşimi’nin Türkiye’de uzun süre kalmasına izin verilerek Maliki karşısındaki Sünni Araplara destek çıkıldı. Sünni Arapların liderliğine soyunan Irak Meclis Başkanı Usame Nüceyfi ile sıkı ilişkiler kurularak Sayın Erdoğan’la birlikte bir caminin açılışına katılmıştır. Irak konusunda Türkiye’nin bu iki değişikliğinin ana sebeplerini şu şekilde özetlemek mümkündür: 

1. PKK sorununu çözmeye azimli görünen Türkiye, özellikle Barzani ile işbirliği yapması gerekmiştir. 

2. Irak’ın Kuzeybatısında yoğunlukta yaşayan Sünni Araplar, Maliki ile anlaşmazlığa düştükleri için yardıma ihtiyaçları olmuştur. 
Türkiye Sünni Arapları koruma eğilimi göstermek zorunda kalmıştır. 

3. Arap ülkelerinde başlayan bahar, Türkiye’nin bu bölgeye yaptığı ihracatı olumsuz yönde etkilemiştir. Bunu da telafi etmek için zaten güçlü olan Türkiye-Kuzey Irak ticareti, daha da geliştirilmiştir. 

4. Kürt bölgesinde mevcut olan petrol ve doğal gaz kaynaklarının paylaşımı ve boru hattı 

5. ABD’nin çekilmesinden sonra İran etkisinin azaltılması Türkiye bu yeni yol haritasını geliştirirken Türkmenlere fayda değil, zarar getirebileceğini ya hesaba katmamıştır ya da telafi edilebilir kabul etmiştir. 

Şöyle ki 

1. Genel Irak siyaseti içinde Türkmen-Türkiye ilişkisinin zayıfladığı izleniminin verilmesi. Türkiye Başbakanının son yıllarda Irak’ın Sünni Arap ve Barzani yanlısı yetkililerini sık sık makamında kabul ederken, Irak Türkmen Cephesi Başkan ve yönetimini sadece bir defa karşılaması Türkiye-Türkmen ilişkilerinin zayıfladığı imajını vermektedir. 
Nitekim Sayın Erdoğan, 2008’den bu yana 
Ayad Allavi’yi 5, 
Usame Nüceyfi’yi 4, 
Salih Mutlak’ı 3, 
Mesut Barzani’yi 3 ve 
Neçirvan Barzani’yi 6 defa Ankara’da karşılamış., 
Ancak ITC Yetkilileriyle sadece bir defa görüşmüştür. 

2. Türkmen-Sünni Arap uyuşmazlığı. Sünni Arapların toplam Irak nüfusu içerisindeki oranı %24 civarında olduğu halde Osmanlı’dan bu yana iktidarda kalmışlar ve başta Baas olmak üzere bütün iktidarlar Türkmenleri asimile etmeye çalışmış ve topraklarını ellerinden almıştır. Buna rağmen Türkiye’nin temayülüne uygun olarak ITC önce El-Irakiye listesi ile son 2014 seçimlerinde 
de Nüceyfi’nin başını çektiği El-Muttahidun listesi ile işbirliği yapmak zorunda kalmıştır. Bunun neticesinde 2013 yerel seçimlerinde Musul’da El-Muttahidun listesi ile seçime giren ITC önemli bir zafer kazanarak 6 il meclis üyeliği elde edip bu listeye destek vermiştir. Ancak 2014 genel seçimlerinde aynı listeyle girdiği halde yapılan tehdit, şantaj ve entrikalarla ITC’nin Musul’dan hiç 
milletvekili çıkarmaması çok ciddi bir skandal olarak telakki edilmelidir. Bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti’nin Sünni Araplara verdiği desteği ciddi anlamada gözden geçirmesi gerekmektedir. 

3. Türkmen-Barzani uyuşmazlığı. Kuzey Irak Kürt Yönetimi dendiğinde akla sadece Barzani gelmemelidir. Çünkü KDP’nin seçimlerden elde ettiği oy ağırlığı %37 civarındadır. Geri kalan KYB (Talabani grubu), Goran ve İslami gruplar olup, bu grupların Türkiye ile ilişkileri pek de iyi görünmemektedir. Ancak Türkmenlerin Kürt grupları ile ilişkilerine bakıldığında genel olarak hiç birisi ile iyi olmamakla beraber, ilişkinin en kötü olduğu kesim KDP grubu görünmektedir. 

4. Şii Türkmenlerde doğan ikilem. Nüfuslarının yarısı Şii olan Türkmenlerle aslında ne geçmişte ne günümüzde mezhep ayırımcılığı olmuştur. Ancak 2003 yılından sonra Irak’ın genelinde baş gösteren mezhepçilik Telafer gibi bölgelere de sıçramış ve bazı hassasiyetler yaratmıştır. Türkiye’nin Sünni Araplara göstermeye başladığı özel ilgi, başta Şii partilerde Türkmen kimliği ile siyaset yapanları ve Şii Türkmen aydınlarında rahatsızlıklar yaratmıştır. 2012 yılından başlayarak üst üste Tuzhurmatu şehrinde Türkmenlerin hedef alınmasında Türkiye’nin gösterdiği tepki yetersiz bulunmuştur. 

5. Türkmen-Merkezi Hükümet ilişkisinin sarsılması. Maliki Hükümetinde ortak olan Irakiye listesi 2012 ve 2013 yıllarının farklı tarihlerinde birkaç sefer çekilmiş ve tekrar dönmüşlerdir. Irakiye listesinden bakanlık alan Türkmenler bu çekilmelerde ciddi tereddütler yaşamışlardır. Çünkü bir taraftan Türkiye’nin dış politikasına ters hareket etmek, diğer taraftan da Maliki Hükümeti ile ihtilafa düşmek istememişlerdir. 

6. ITC içinde bölünmeler. Türkiye’nin dış politika çizgisinden çıkmak istemeyen ITC yönetimi, Irakiye listesinin Maliki Hükümetinden çekilmesi sırasında yine Türkiye’nin bu temayülü desteklemesinden dolayı ikiye bölündü; bir kısmı çekilmekten yana diğer bir kısmı ise Türkmenlerin milli çıkarlarını gerekçe göstererek kabinede kalmayı savundu. Bu fikir ayrılığı 2014 seçimlerine yansıdı ve Türkmenler Kerkük gibi sorunlu bir şehirde iki liste ile seçime girdiler ve 12 sandalyeden 3-4 vekil beklerken sadece 2 vekil çıkarabildiler. 

7. Kerkük konusunda Türkmenlerin yalnızlaşması. 2007 yılında referandumun olmamasına sevinen Türkmenler, 2011 yılından sonra Kerkük konusunda ciddi endişeler taşımaya başladılar. Çünkü Türkmenlerin Kerkük konusundaki esas ihtilafı Kürtlerle ve Barzani ile olmaktadır. Barzani’nin Türkiye ile sıkı ilişkilerinin olması, Kerkük meselesine nasıl yansıyacağını kestirememektedirler. 
Bu da bir taraftan moral bozukluğuna diğer taraftan da yalnızlık hissiyatına kapılmaya sebep olmuştur. Nitekim 2014 seçimlerinde Kerkük Türkmenlerinin bir kısmı sandığa gitmezken tahminlere göre 15000 kişi de oyunu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin liste başı olan Kerkük Valisi Necmettin Kerim’e vermiştir. Kerkük’te 12 sandalyeden 8’ni Kürtler kazanmakla beraber bunun 6’sını KYB almıştır.

Sonuç 

Bu yazıda takriben 90 yıl süren bir zaman dilimi içerisinde Türkiye’de iktidar ya da iktidara ortak olmuş Türk siyasi partilerinin icraatları ve 
tutumları incelenmeye çalışılmıştır. Bir kitap olabilecek bu kısa incelemeden şu kısa sonuçları elde etmek mümkündür. 

1. Hiçbir partinin Irak Türkleri konusunda yazılı bir plan ya da stratejisi olmamıştır. Nitekim seçim dönemlerinde ya da sair zamanlarda 
yayımladıkları yazılı kaynaklara bakıldığında, partilerin özellikle Irak Türkleri konusunda ciddi bir bilgi birikimi, stratejisi ya da iddiası bulunmamaktadır. 
2. Parti mensuplarının şahsi ilişki ve tecrübeleri dışında, hiçbir partinin Irak Türkleri konusunda bir politikası ya da stratejisi olmamış; konjonktüre göre siyaset izlenmiştir. 
3. Erbakan’ın başkanlık ettiği partilerin hepsi, muhalefette ya da iktidarda Irak Türkleri konusunda hep olumsuz tavırlar takınmışlardır. 
4. Erbakan’ın başkanlık ettiği partiler hariç, bütün partiler Irak Türkleri konusuna sempati ile bakmışlardır. 
5. İktidara ulaşabilmiş hiçbir parti, Irak Türkleri konusunda Bağdat Hükümetleriyle doğrudan temasa geçmemişlerdir. 
6. Türkiye, Türkmenlerle ilgili ciddi bir tavır takındığı zaman Irak Hükümetleri meseleyi önemsedikleri ve Türkiye’yi memnun edecek kararlar alabildikleri görünmektedir. 
7. Türkiye’nin Türkmenler konusunda Irak’a yönelttiği ilk ve tek resmi notası 14 Temmuz Katliamı ile ilgili olup, 1959 yılında Demokrat Parti tarafından olmuştur. 
8. Son 10 sene içerisinde Türkiye, Irak siyasetçileri içerisinde en az Türkmenlerle ikili görüşmeler yürütmüştür. 


1 Mahir Nakip, “Bir Derginin Düşündürdükleri”, Kardaşlık, yıl 4, sayı 16, Ekim-Aralık 2002, s.2627 
2 Bugün Irak’ta faaliyet gösteren Kürdistan Demokratik Partisi’nin kurucusu ve Mesut Barzani’nin babasıdır. 
3 Ershad El-Hurmuzi, El Turkman vel Vatan El Iraki, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, s. 76-77 (Arapça) 
4 Acar Okan, “Kerkük Meselesi ve Geleceği”, Ocak, Sayı: 33-34-35, Eylül-Ekim-Kasım 1970, s. 10 
5 Yılmaz Çetiner, “İki Ateş Arasında”, Hürriyet, 24-28 Ocak 1971; Suat Türker, “Kerkük Türkleri”, Milliyet, 16-21 Aralık 1971. 
6 Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, Ötüken, 2. Basım, İstanbul, 2003, s. 247 
7 Suphi Saatçi, a.g.k., s. 247 
8 1986 yılında Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşama Derneği Ankara Şubesi, Gazi Üniversitesi ile işbirliği yaparak Irak Türkleri Sempozyumu düzenlemiştir. Sempozyumun düzenlenmesinden Türk Dışişleri Bakanlığı’nın haberi olduğunda, Rektörlük ile bağlantıya geçerek, sempozyumun düzenlenmemesi için tavsiyede bulunmuştur. Ancak, her şeye rağmen sempozyum gerçekleşmiş ve bildirileri de aynı üniversite tarafından yayımlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa olarak bir üniversite Irak Türkleri hakkında bu denli geniş çaplı bir sempozyum düzenlemiştir. 
9 Kürtler, bu yağmalama ve özellikle tapu ve nüfus idarelerini yakma olayını 2003 yılında da tekrarlayacaklardır. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder