4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 13


  ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU  BÖLÜM 13



OTURUM KÜLTÜREL BAKIŞ AÇISINDAN IRAK VE SURİYE TÜRKMENLERİ 


Lübnan Türkmenleri: Coğrafya, Demografi ve Kültür 
Mustafa İbrahim 


Sayın Doktor Habib Hürmüzlü Bey ve Sayın Büyükelçiler, 
Sayın Arap Ligi Büyükelçisi Sayın Muhammedül Fatih el Nasıri, 
Değerli meslektaşlarım, sayın katılımcılar, sayın medya mensupları, dünyanın dört bir yanına yayılmış olan Türkmenler ve özellikle de Ortadoğu’daki 
Türkmenler, sayın katılımcılar, Allah’ın Rahmeti, Bereketi ve Selamı üzerinize olsun. 


ORTADOĞU KÜÇÜK BEYLİKLERİN KONUMU VE ABD NİN ROLÜ

Gerçekten bu seminere katılmaktan büyük bir onur duyuyorum. Ben kişisel olarak bu toplantıyı aileyi bir araya getirmiş bir seminer olarak nitelendirmek teyim ve ana vatan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na, Başbakanı’na ve halkına Türkmen halkına göstermiş oldukları ilgi ve önemden dolayı teşekkür ediyorum. Bu sempozyum, Türkmen nerede bulunuyorlarsa, bir şeye delalet ediyorlarsa o da Türk devletinin onlara karşı ne kadar büyük sevgi gösterdiğinin bir örneğidir. Genel olarak Lübnan Türkmenlerini tanıtmaya çalışırsak, Lübnan’da aşağı yukarı otuz bin civarında Türkmen bulunmaktadır. Bugüne kadar, bunun dışında rakamlar veriliyorsa da resmi bir nüfus sayımı yapılmamıştır. Şu şekilde 
dağılmıştır ve ikiye bölünmektedir. Bir bölümü çok eskiye dayanmaktadır bu Türkmenler Lübnan’ın kuzeyinde yer almaktadır. Diğerleri ise yeni gelmiş olanlardır ve onlar da Lübnan’ın Bekaa bölgesindedir ler. 

Eskiye dayananlar ve Lübnan’ın kuzeyinde yer alanlar 1517 yılında Sultan Selim’le birlikte geldiler ve özellikle Akkar ve Kavaşra bölgelerinde yer almaktadırlar ve esasında Suriye Türkmenleri ile akrabadırlar ve özellikle de Humus’un kırsal bölgesine ve Zahara al hısım bölgesindekilerle akrabadırlar. 
Diğer bölümleri ise ki bunlar yeni gelmiş olanlardır, Lübnan’ın doğusunda Baalbek şehrinde ve oradaki banliyölerde yaşamaktadırlar. 

Onların varlığı yüz elli yıl öncesine kadar uzanmaktadır özellikle de Baalbek köylerinde bulunmaktadırlar. Onlar da Suriye’deki Humus’un doğu bölgesindeki köylerdeki Türkmenlerle akrabadırlar. 

Kuzey Türkmenlerine gelince, Aydamon’da yedi bin Türkmen bulunmaktadır ve bu kişiler aynı zamanda Hıristiyanlardan birlikte yaşamaktadırlar, %75’i Türkmenlerden ve %25’i Hıristiyanlardan oluşmaktadır. Diğer Türkmenlerle karşılaştırdığımızda onlar aslında iyi durumdadırlar Çünkü onlar diğer Lübnanlılar kadar açılmış durumdadırlar ve Lübnan toplumuyla iç içe yaşamaktadırlar. Bundan dolayı da devlet görevlerinde bulunabilmektedirler. Bütün sektörlerde bu kişileri bulabilirsiniz, üniversite hocaları, doktorlar, mühendisler, subaylar, öğretmenler, ve Türkmen Aydamon 30 yıldan beri Akkar bölgesinde öğretmen lerin ve bilimin deposu olarak tanınmaktadır. Eğitim düzeyleri ise çok yüksektir. Çünkü Aydamon’daki Türkmenler köyün içinden iç kesimlere göç etmişlerdir ve yurtdışına da gitmişlerdir. Özellikle iş ve ticaret sebebiyle gitmişlerdir bu sayede de sosyal ve ekonomik yönden de daha iyi durumdadırlar. Bu da tabi ki bu bölgedeki Türkmen dilinin kaybolmasına neden olmuştur. 

Kavaşra bölgesine gelince oradaki toplum içine kapanık durumdadır ve hala Türkmen dilini korumaktadırlar çünkü bu bölgedeki herkes Türkmendir. 
Buradaki nüfus yaklaşık üç bindir. Bilim yönünden neredeyse yoksul sayılmaktadırlar ve son durumda özellikle Türkiye hükümetinin yapmış oldukları yardımlardan dolayı ve bazı burslar verdikten sonra ve köy içerisinde bir okul inşa ettikten sonra gelişmeler yaşanmıştır. Bekaa bölgesindeki Türkmenlere gelince onların sayısı yaklaşık yedi bindir ve onlar da şu şekilde dağılmaktadır. Türkmenler, Bekaa köylerinin çoğunda diğer etnik gruplardan Hıristiyanlardan ve Şiilerle birlikte yaşamaktadırlar ve içine kapalı bir toplumdur. Bazı köylerde hâlihazırda Türkmen dilini konuşmaktadırlar. Tabii Türkçe okuma va yazmaları yoktur. Sosyal ve kültürel açıdan, özellikle yoksulluktan dolayı eğitimden neredeyse tamamen yoksundurlar. Hâlihazırda tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadırlar. Bu kişilerin bir kısmının nüfus kaydında sicilleri bulunmamakta dır ve bugüne kadar Lübnan nüfus kâğıdına sahip değillerdi. Bekaa bölgesinde birçok aile mevcuttur. Bu ailelerin direk Türkmen aileler olduğu bilinmektedir. Bu aileler Lübnan’da bilinmektedir. Onlara direk “Siz Türkmen kökenlisiniz” denmektedir. 

Biz Türkmen sorunlarına ve özellikle de Bekaa bölgesindeki Türkmenlere ise büyük bir özen gösterilmesini istiyoruz. Çünkü en çok kültürel, ekonomik ve eğitim yönünden sıkıntılarımız var ve en çok ihtiyacımız bu alanlardadır. Bu anlamda çeşitli projeler geliştirilebilir. Okullar, hastaneler inşa edilebilir ve öğrencilerimizin Lübnan içinde ve dışında eğitim görmelerine yardımcı olunmasını talep ediyoruz. Özellikle yaz mevsimlerinde onlarca öğrencimizin anavatanına gelip buradaki gelenek ve görenekleri yakından tanımalarının ve buradaki yaz kamplarına katılmalarının faydalı olacağını söyleyebiliriz. Suriye’deki kardeş ülkemize göç eden Türkmen kökenli bin aile Lübnan’a gelmişlerdir. Aydamon, Kavaşra ve Bekaa bölgelerine yerleşmişlerdir. Türkmenlerin yoğun olduğu bölgelerde yer almaktadırlar. Bu durum Lübnan Türkmenleri için ekonomik yönden yeni bir yüke sebep oldu. Son on yıl içinde özellikle de Suriye ordusu Lübnan’ı terk ettikten sonra Türk kökenli Lübnanlılar 
açık bir şekilde ortaya çıktılar. Türkiye’nin Lübnan’daki Türkmenlerle ilişkisi siyaseti beklemeden hızlı bir şekilde harekete geçti ve de tarihi bir ziyaret gerçekleştirildi. Allah Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a uzun ömürler versin. Kendisinin Lübnan’a yaptığı ziyarette özellikle de ,kalkınma ve eğitim başta olmak üzere, 

Aydamon ve Kavaşra bölgelerinde belli başlı projelerinin açılışını gerçekleştir diler. Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’ nun Aydamon’a ve Kavaşra’ya yapmış oldukları ziyaretler bizim için çok büyük önem taşımaktadır. Aynı zamanda Türk büyükelçisi de sürekli olarak bu bölgeleri ziyaret etmekte dirler. Farklı ziyaretçiler de Türkiye’den gelip, Türkmen bölgelerini ziyaret etmektedir. Bu ziyaretler şüphesiz ki Türkmenlerin kendi varlıklarını korumalarına katkıda bulunmaktadır. Bundan dolayı Türk büyükelçisi ve bazı yetkililerin ziyarette bulunması bizi teşvik etti ve biz kendimizin de Türk haritasında var olduğumuzu görmeye başladık. Yaşasın Türkiye Devleti, Yaşasın Türkmen toplumu! 

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi



DEĞERLENDİRME 
Prof. Dr Mahir Nakip 


Zamanımızı fazlasıyla aştığımız için değerlendirmeyi hemen yapmak istiyorum. Toplantıda emeği geçen herkese teşekkürler. ORSAM’a, destekçileri ve organizasyon başkanı Hamit Hürmüzlü’ye Türkmen ailesini bir araya getirdiği için şükranlarımızı sunuyoruz. Bildiğiniz üzere toplantıda Irak başta olmak üzere Suriye Filistin ve Lübnan Türkmenleri çeşitli yönleriyle ele alındı. Bunlardan kısaca bahsetmek isterim. Lübnan Türkmenlerini Mustafa İbrahim ve Zaher Sultan genel durumlarıyla değerlendirmişti. Az önce hocamızın da dediği gibi Lübnan ve Filistin’deki Türkmenlerin durumunu öğrenmek mahiyetinde bu bizim için bir ilk oldu. Lübnan’da anladığımız kadarıyla 30 bin Türkmen var. 

Kuzeydekiler sosyal açıdan gelişmiş ve ileri eğitimliler bu karşı durum da getirmiş. Ne yazık ki Türkçeyi unutmuşlar. Bekaa vadisi civarındakilerin Türkçe 
konuştuklarını öğreniyoruz. Filistin Türkmenleriyle ilgili olarak Alya El Hatip hanımın verdiği bilgiler de önemli 120 bin kadar Türkmenin İbrid, Zarka, Ürdün, Filistin içindeki kamplarda bulunduğunu öğrendik. Bunların birbirini tanıdıklarını ve sosyal yardımlaşma içinde olduklarını ifade ettiler. Suriye Türkmenleri biraz daha geniş ele alındı. İlk konuşmada Hasan Celal Güzel’in sunumu tüm Orta Doğu’daki Türkmenlerin tarihi serüvenleriyle başlamıştır. Daha sonra Mehmet Şandır beyefendinin, kendisi de bir Suriyeli Türkmen, güncel durum değerlendirmesini dinledik. Tarık Cevizci’nin ve Abdurrahman Mustafa’nın iç savaştaki Suriye Türkmenlerinin sahadaki durumu ve siyasi yapılanmaları hakkında bilgilerini dinledik. Bendeniz Türkiye’nin Suriye politikasında Türkmenlerin yeri hakkında bilgi vermeye çalıştım. Az önce Adil Şan bey bize bir 
Suriye Halep Türkmen folkloründen bir kesit sundu. Şunu öğrendik ki Suriye Türkmenleri acı içindeler. Mehmet Şandır Bey’in vurgusuydu sanırım konu Suriyeli Türkmenlerin meselesi olmaktan çıkmış ve Türkiye için milli güvenlik meselesi olmuştur. Özellikle Irak ve Suriye Türkmenlerinin karşılaştırmaları Irak’lıların siyasi ve basın yayın konularında tecrübelerinden faydalandıracakları izlenimi uyandırdı. 

Dikkat ederseniz sempozyumun konusu kendiliğinden Irak, 

1. Suriye 
2. Filistin ve Lübnan 
3. derecede olmak üzere ağırlık kazandı. 

Bu biri diğerinden üstünde demek değil Orta Doğu Türkmenleri bir ailedir. Orta Doğu halkı bir arada yaşamaktadır biz bunun farkında olarak sempozyumu 
düzenledik. Suphi Bey’in de dediği gibi Irak birikimi oldukça fazla. Edebiyat, müzik, kültür ve şairler tanıtım açısından büyük fonksiyon üstlendiler bu 
yüzden öne geçtiler. Suriye Türkmenleri kanayan yaramızdır. 

Şu anda bağrımız yanmaktadır Suriye halkı kardeşimizdir ama Türkmenlerin de adının duyulmasını arzu ederiz. Mehmet beyin de dediği gibi bu toplantının belki de en önemli çıktılarından biri de Filistin ve Lübnan olmuştur. Filistinlilerin bir kısmı Filistin’de bir kısmının Ürdün’de olması aslında dikkat çekici siyasi boyutu gündeme getirmektedir. Filistin davası içinde aldıkları rol önemlidir. Osmanlı zamanında bile devam ettiğinde göre bu Arap milletinin değil İslam aleminin davasıdır bu bakımdan ikisini birleştirmek açısından önemli bir bulgudur. Irak Türkmenlerinin Türkiye’yle bağlantılarını inceledik; 2003 sonrasındaki siyasi entrikaları ve realiteleri dinledik. Aydın Maruf’un da bahsettiği üzere şu anda bir 
anayasal hak olan federatif sistem çevresindeki soydaşlarımız Türkmenlerin bir parçası olup Türkmenlerden ayrılmaz bir toplumdur. Aydın bey bize bu insanların durumunu anlattı. İleride ne olur burası belirsiz fakat şu anda Irak’ın en müreffeh yaşayan bölgesidir. Türkmenlerin de orada varlık göstermeleri önemlidir. Bilgay Duman arkadaşımız bizzat sahadan geldiğinden güncel durumdan haber verdi. Habip Hürmüzlü Bey hukukçu olması münasebetiyle Türkmenlerin birikmiş olan müktesebatını bize aktardı. Ancak bir realite ortaya çıktı siyasette bu müktesebat çok getiri sağlamıyor. Bunun reel hayata geçmesi için Türkmen siyasetçilere ve Türkiye’ye rol düşmektedir. Bugün Avrupa nasıl Türkiye’ye siz tüketici kanunu çıkardınız ama iyi çalışmıyor diyebiliyorsa Tükiye’nin de Irak’a siz Türkmenlerle ilgili şu şu kanunları çıkardınız ama takip 
etmiyorsunuz demesi diplomasiye aykırı olmasa gerek. Necat Kevseroğlu ise Irak’taki bin yıla zengin yaklaşan Türk kültürünün eserlerini ve örneklerini 
gösterdi; çoğu yok olmak üzeredir. Suphi Saatçi’ye söz hakkı versek sabaha kadar kültür katliamları anlatır bir sanat tarihçisi olarak. 

Süleyman Şah türbesi tartışmasız en güzel örneklerindendir. Sanırım dünya da bize bu konuda hak verir. Bizim kültürümüz bu coğrafyada yayılmışsa bunu korumak da bize düşer ve korumayı kimse anormal karşılamaz. Irak hakkında sondan önceki konuşmayı yapan Dr. Aydın Beyatlı idi. O da önemli bir yaraya parmak bastı. Irak 1980’den beri bir travma yaşamaktadır. Irak-İran savaşı anlamsız bir savaştı; milyonlarca ölü yaralı var. Derken ambargo yılları ve bugüne gelindi; Irak toplumu hastadır. Tedavisi dünyanın görevidir. Türkmenler de yara aldı; mezhepçilik ve cehalet gibi birçok faktörden etkilendi. Dünyanın siyasi değil sosyo-kültürel ve sağlık açısından da bakması gerekir. Bunu Amerika’dan beklemeyin, kapitalizmi savunanın sosyal anlayışı yoktur. Sosyal yapıyı sağlam tutmak, toplumu sağlam tutmak demektir. Irak’a demokrasiyi 
getirdim demekle demokrasi gelmiyor. Bugün Irak’ta yapılan seçimde Şiiler’in milletvekili sayısında büyük bir değişim olacağını zannetmiyorum, Sünni Arap’ların veya Kürt’lerin veya Türkmen’lerin sayısında da büyük değişim olmayacaktır. Öyleyse bu demokrasinin ne anlamı kaldı? 

Matematiksel dağılım değişmiyorsa niçin seçimler tekrarlanıyor? Çünkü Amerika’nın getirmiş olduğu demokrasi etnik ve mezhepsel yapıya dayalı 
bir demokrasidir. Bu demokrasi ne bize ne de Ortadoğu’ya lazım değildir. Lazım olan insan odaklı, toplumsal sosyal problemleri çözen, herkese eşit mesafede olan bir demokratik çözümdür. Mehmet Ömer Kazancı, Irak Türkmen’lerinin kültürel mirasını Türkmen Kardaşlık Ocağı ile özdeşleştirdi. 

Bu çok doğrudur keşke bildirisi de öyle olsaydı. O zaman çok daha güzel şeyler söyleyebilirdi. Bunu da sonraki çalışmaya bırakabiliriz. 

Bu kurumun rolü mutlaka tezleşmeli ve kitaplaşmalıdır. Şimdi gelelim en son söze. En son sözü de izin verirseniz ana vatanımız Türkiye’ye getirelim. Türkiye cumhuriyeti bugün komünizm fobisinden kurtuldu. BM’de tek Türk bayrağı olan ülke değil beş tane daha var. Ortadoğu’da söz sahibi olan, güçlü bir ordu sahibi, gelişmiş toplumsal yapıya sahip bir ülkedir Türkiye. Bu mirasını da asla kötüye kullanmamış; hiç bir ülkenin toprağını işgal etmemiş; kimsenin iç işlerine doğrudan karışmamıştır. 

Ortadoğu’da soydaşı olan Türkmenlerin meseleleriyle ilgilenmek zorundadır. Lübnan’dan gelen konuşmacının da dediği gibi oraya el atmış bulunmaktayız. Bu konuda hızlı ve planlı adımlarla ilerlememiz lazım. Biz yaptık oldu olmamalı ve adımların arkası gelmelidir. Orta Asya’ya hepimiz gittik. Ben bir eğitimci olarak Azerbaycan’da işletme, istatistik, pazarlama dersleri verdim. Azeriler için çok şey ifade etmese de bizim için önemliydi. Gittik okullar kurduk fakat bugün oradaki gücümüz yeterlidir diyemiyoruz çünkü hızımızı devam ettirmedik. Yani iyi başladık ama devam etmemiz lazım. Ortadoğu’da da aynı durum mevzu bahis. 

Bugün Türkiye’de dünya Türkleriyle ilgilenen 3 temel kuruluş vardır: biri TİKA biri Yunus Emre Vakfı biri de Yurt Dışı Türkleri ve Akraba Topluluğu Vakfı’dır. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin yumuşak yüzleridir. Bu mesele kendisini iyi anlatmak açısından Afrika’ya Uzak Doğu’ya veya Avrupa’ya kadar gidebilir. Ancak giderken kendi soydaşlarının da haklarını koruması gerekmektedir. Dolayısıyla buradan şu mesajı vermek istiyorum. Yurtdışı Türkler ve Akrabalar Topluluğu iki yıldır uyguladığı politikadan vazgeçmeli her ülke için kontenjanlar ayırmalı. Bu bölgede çalışan yerel kurumlarla görüşerek öğrencileri seçmelidir. Buradan üç tane o bölgeyi tanımayan yardımcı doçenti oraya göndererek öğrenci seçmemelidir. Orada taraflı insanlar olabilir fakat siz aralarına tarafsız birini koyarak durumu tarafsızlaştırabilirsiniz. Fakat tamamıyla uzmanlara 
bırakırsanız ne Türkmenler ne Türkiye’liler bundan faydalanabilir. TİKA artık alt yatırım ile uğraşıyor önemli bir durumdur, Hariciye ile işbirliğindedir fakat Irak’a girememektedir. Nedeni, Irak yönetimi izin vermiyor, Kuzey Irak da 1300 Türk şirketine izin veriliyor, TİKA’ya yok. Türkiye’nin dış politikadaki gücünün sorgulanması için bir sebeptir. Mutlaka TİKA o coğrafyalarda en azından Osmanlı eserlerini restore etmelidir. Telafer’de içme suyu, Suriye’nin sınıra 1 km mesafedeki köyünde elektrik yoktur. Bu insani meselelerle ilgilenmeliyiz. Fakat 
binlerce kişiyi kamplarımızda tutmayı biliyoruz. Onlar kardeşlerimizdir. Fakat mesele tamamen siyasi değildir. Topluluklar ekonomik yönden güçlendirilmelidir. Bu üç kurum bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. 


Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi
Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara Türk Tarih Kurumu, Türk İşbirliği ve Koordinasyon 
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 Ajansı Başkanlığı ve Türkmeneli İşbirliği ve Kültür Vakfı 
Başkanlığına katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

www.orsam.org.tr
orsam@orsam.org.tr 


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder