4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 2




ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU  BÖLÜM 2



OTURUM IRAK VE SURİYE TÜRKMENLERİNİN DURUMUNA GENEL BAKIŞ 
Ortadoğu’da Türkmen Varlığı 

Hasan Celâl Güzel 

Günümüz Türk Dünyası’nın müşterek tarihi Hun-Göktür-Uygur çizgisinde düğümlenmektedir. Bütün Türklerin ilk zaman tarihlerini meydana getiren bu eksenden üç kol ayrılmıştır: 

a) Oğuzlar-Türkmenler: Birinci kolu oluşturan Oğuzlar-Türkmenler batı istikametinde ilerlemişlerdir. Başta Büyük Selçuklu İmparatorluğu olmak üzere, Atabeylikler, Harezmşahlar, Doğu Anadolu Türk Devletleri, Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu Türk Beylikleri, Karakoyunlu, Akkoyunlu Devletleri, İran’daki Türk Devletleri ve Hanedanları (Safevîler, Avşarlar, Kacarlar), Osmanlı 
İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Hanlıkları, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkmenistan Cumhuriyeti gibi ardı ardına birçok devlet kurarak, on asırdan fazla devam eden bir devirde Dünya Türklüğü’nün en büyük temsilcileri olmuşlardır. 

b) Türkistan Kolu: Kazak, Kırgız, Özbek ve Doğu Türkistan kolu, Orta Asya coğrafyasında, Türklerin atayurdu olan Türkistan’da kalmış ve günümüze kadar varlıklarını muhafaza etmeyi başarmışlardır. Türkistan’da Özbek, Buhara, Hive, Hokand, Kaşgar, Turfan ve Kazak Hanlıkları ile Kırgızlar, Rus ve Çin istilâlarına 
kadar asırlar boyunca Türkistan coğrafyasına hâkim olmuşlar ve bugünkü Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ın orta zaman Türk tarihini meydana getirmişlerdir. Ne yazık ki bu Türk illeri, önce Çarlık Rusya’sının ve Çin’in, daha sonra Sovyetlerin tahakkümü altında yaşamak zorunda kalmışlardır. 

c) Kuzey Kolu: Çağatay ve Altınordu Hanlıkları, Kazan, Astrahan, Nogay, Kasım ve Kırım Hanlıkları onların vârisleridir. Özellikle Kırım ve Kazan Tatarları, Dünya Türklüğü içinde kültürleri ve mücadeleleri ile temayüz etmişlerdir. 
Son olarak geçen yıl geniş bir araştırmayla tespit ettiğimiz gibi, hâlen dünyadaki Türk sayısı 301 milyon 862 bindir (Hasan Celâl Güzel). Bunun içinde en büyük oranı Oğuz Türkleri, yani Türkmenler teşkil etmektedir. Türkiye Türklerinin büyük çoğunluğu Oğuz Türkü’dür. Ayrıca, Azerbaycan ve Türkmenistan Cumhuriyetlerinde halkın tamamına yakın kısmı da Türkmen’dir. 

Oğuzlar, atayurt Türkistan’dan İran’a, Ortadoğu’ya, Doğu Anadolu’ya gitmişler; Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Türkiye Selçukluları ve Osmanlı  İmparatorluğu ’nu  kurmuşlardır. 

Orta Doğu’da, Emevîler, Abbasîler, Tolunoğulları, İhşîdîler, Eyyubîler, Memlukler ve Atabeylikler önemli Türkmen devletleridir. 

Türkiye, kendi hudutları dışında yaşayan Türkleri, bilhassa Osmanlı tebaası soydaşlarını bilmek ve onların haklarını savunmak zorundadır. 
Ne yazık ki son yüz yıllık dönemde bu hep ihmal edilmiş ve bin yıllık Türkmen yurtları kendi kaderlerine terk edilmiştir. Cumhuriyet döneminde takip edilen yanlış ve pasif dış politika yüzünden, bırakınız bu canlarımızla ilgilenmeyi, sayıları bile unutturulmuştur. Türkiye dışındaki Türklerden bahsetmenin suç sayıldığı o karanlık devir yüzünden, devlet kuruluşlarımız, hariciyemiz ve silâhlı kuvvetlerimiz, soydaşlarımıza yapılan zulümden haberdar dahi olmamıştır. 

Bugün Ortadoğu’da, İran harici 10 milyona yakın Türkmen yaşamaktadır (İran dahil 13 milyon). Tebliğimizdeki ‘Türkmen’kelimesini, özellikle Irak, Suriye, Lübnan ve Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Oğuz Türkleri özelinde kullanıyoruz. 

Irak’ta Türkmen Varlığı 

17 Ocak 1980 gecesinde Başbakanlıkta sabaha kadar gözyaşı dökmüştüm. O dönemde Demirel Başbakan, Özal Başbakanlık Müsteşarı, ben de onun Müsteşar Yardımcısı idim. Gece gündüz çalışarak ‘24 Ocak Programı’nı hazırlıyorduk. Lâkin o gece çalışamamıştık. Çünkü Kerkük’te Türkmen kardeşlerimiz Albay Abdullah Abdurrahman ve T.C. vatandaşı Doç. Dr. Necdet Koçak, Türkiye hesabına casusluk yaptıkları iddiasıyla kanunsuz şekilde idam edilmişlerdi. Doç. Dr. Fazıl Demirci daha sonra kaçarak Türkiye’ye geldi. 

Özal’ın gayretlerine rağmen Başbakan Demirel, bu konuda Irak’a bir veto vermeyi kabul etmedi. Hep boynu bükük bekleyen Türkmenler, gene kaderlerine terk edilmişlerdi. M.Ö. Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Mezopotamya’ya göç eden çeşitli Türk boylarının bölgeye geldikleri bilinmektedir. Irak’taki 1300 yıldan fazla devam eden Türkmen varlığı ve bin yıllık Türk hâkimiyeti inkâr edilemez bir gerçektir. 

Müslüman Türkler, ilk olarak Emevi Valisi Ubeydullah bin Ziyad’ın 674 yılında 2000 kişilik bir Türkmen topluluğunu Buhara’dan getirerek Basra’ya 
yerleştirmesiyle Ortadoğu’da görülmüştür. Daha sonra 3000 kişilik bir topluluk da Bağdat’ın güneyinde bulunan Bedre’ye iskan edilmiştir. 

Abbasi Devleti’nin, Türkmen Ebu Müslim el-Horasanî tarafından kurulması safhasında, Abbasî Ordusu’nun çoğunluğunun Türkmen olduğu ve bu dönemde Irak’a büyük dalgalar hâlinde Türkmenlerin geldiği görülmektedir. Halife Cafer’ül Mansur (754-775), Bağdat şehrini kurarken Türklerden oluşan askeri birlik için bir garnizon yaptırmıştır. Daha sonra gelen Abbasi halifeleri, siyasi ve askeri merkezlerini güçlendirerek Türk askerlerine büyük önem vermişler; hatta meşhur Halife Harun’ür-Reşîd (786-809), muhafız birliğini tamamen Türklerden oluşturmuştur. Ünlü Samarra şehri, Bağdat ile Kerkük arasında, Türk askerlerinin kalması için Halife Mu’tasım (833-842) tarafından kurulmuş ve Başkent, Bağdat’tan Samarra’ya nakledilmiştir (Şevket Koçsoy). Irak’ta 833-945 yılları arasında her şey Türklerden sorulur olmuştur. 

1945 yılında Türkmen Sebutekin’in Bağdat’ı alışından sonra, 1921’e kadar bin yıldan fazla devam eden bir devirde -Moğol işgali dışında- Irak, Türkler tarafından idare edilmiş; hele ‘ Kerkük-Erbil-Musul ’ bölgesi daima katışıksız bir Türk yurdu olmuştur. 

1986’da Başbakanlık Müsteşarı olarak dünyadaki Türk nüfusu ve özellikle Türkiye hinterlandındaki nüfus ile ilgili çalışmalar yapıyordum. 
Milletlerarası kuruluşların istatistiklerinde Irak’taki Türkmen sayısını 

150.000 olarak görünce dehşete kapıldım. Bizim araştırmalarımıza göre o tarihte Irak’taki Türkmen nüfusu asgari 2 milyon civarında olmalıydı. 
Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiseri’ni çağırıp, böyle bir yanlışlığın nasıl yapılabildiğini sordum. Muhatabım çantasından, Dışişleri Bakanlığı’nın 
resmi yazısını çıkararak bana gösterdi. Yazıda, Irak’taki Türkmen sayısı 150.000 olarak bildirilmişti. Hayatım boyunca bu kadar mahcup olduğumu ve üzüldüğümü hatırlamıyorum. Özür dileyerek, ‘Herhalde bir sıfırını sehven eksik yazmışlardır’dedim. Bu anekdot Türkiye’nin, Başbakan Erdoğan’ın ve özellikle Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun son dönemlerine gelinceye kadar, Ortadoğu’daki 
Türkmenleri nasıl ihmal ettiğinin açık bir delilidir. 

Lozan Konferansı sırasında alınan bir karar gereği, Osmanlı’nın Musul Vilayeti’nin sosyal, ekonomik ve etnik yapısını incelemek için kurulan Karma Komisyon’un raporuna göre, Hıristiyanlar 7.000-8.000, Yahudiler 1.000, Araplar 25.000, Kürtler 15.000-16.000, Türkler 15.000-16.000 
olarak gösterilmiştir. 

1957’de yapılan nüfus sayımında Irak’ın nüfusu 6.300.000, Türkmenlerin nüfusu -özellikle düşük gösterilerek- 500.000 şeklinde açıklanmıştır (Irak Planlama Başkanlığı, Sayımlar İdaresi Raporu, Bağdat 1965). 

1965 ’ te Irak Planlama Başkanlığı’nın tahminine göre, Türkmen nüfusu 

780.000 olarak açıklanmıştır. Irak Devlet İstatistik Merkezi’nin, 1921, 1926, 1947, 1957 ve 1965 yılları için yaptığı tahminler sonucunda, 1988 yılında Irak nüfusu 18.100.000 olarak bulunmuştur. 

Bu resmi istatistiklere göre Irak’ın etnik yapısı şöyledir: 

Hıristiyan 546.000 % 3 
Türk 2.880.000 % 16 
Kürt 3.230.000 % 18 
Arap 11.444.000 % 63 


1987’de, İngiltere’de yayınlanan Inquiry dergisindeki bir araştırmada ise, Irak’ta en az 1,5 milyon Türk’ün yaşadığı vurgulanmıştır. Irak Planlama Başkanlığı’nın 2002 nüfus çalışmalarına göre, Irak’ın nüfusu 23-25 milyon arasında tahmin edilmektedir. Bu durumda Irak’taki Türkmen nüfusun da 3.700.000 ile 4.000.000 civarında olduğu görülecektir. 

Aradan geçen 10 yıldan fazla bir döneme rağmen savaş, saldırılar, açlık ve sefalet yüzünden Irak nüfusunun 25 milyonu geçmediği anlaşılmaktadır. 
Bu durumda Irak Türkmen nüfusunun da 4 milyondan fazla olduğu görülmektedir. 

Irak’taki Türkmen nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i, yani 600.000 kadarı 

36. Paralelin kuzeyinde Erbil ve Süleymaniye civarında bulunmaktadır. Yüzde 85’i 36. paralelin altında, Kerkük, Musul, Telafer başta olmak üzere, Altınköprü, Leylan, Tuzhurmatu, Tavuk, Türkalan, Kifri, Kalar, Karatepe, Hanekin, Kızlarabat, İnceane, Mendeli, Bakuba, Kazaniye, Bedre ve Bayat aşiretlerinin bulunduğu yüzlerce şehir, kasaba ve köyde yaşamaktadır. Ayrıca, Bağdat’ın Rağibehatun, Azanniye, Meydan ve Fadıl semtlerinde de Türkmenlerin yaşadığı bilinmektedir. Aslında, bütün Ortadoğu Türkmenlerine olduğu gibi Irak Türkmenlerine karşı da yoğun bir baskı, zulüm ve asimilasyon politikası uygulanmış; bu baskılar altında nesillerce yaşayan birçok Türkmen, Arap kimliğine girmek zorunda bırakılmıştır. Eğer Irak nüfusunun asıllarına inerek bir araştırma yapılacak olsa, Irak Türkmen sayısı bir misli artabilecektir. 

Osmanlı Devleti’nin son istatistiklerine göre; Musul Vilayeti’nin (Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancakları toplamı) yerleşik nüfus dağılımı şöyle idi: 

140.960 Türk (% 54,8), 
  43.210 Arap (% 16,89), 
  31.000 Gayrimüslim (% 12,1), 
  23.830 Kürt (% 9,3) ve 
  18.000 Yezidi (% 7,0). 

Kerkük, 1300 yıllık bir Türk şehridir. 2003’teki ABD ve Peşmerge işgaline kadar her devirde nüfusunun büyük çoğunluğunu Türkmenler meydana getirmiştir. Ancak, ne yazık ki Türkiye’nin mahzun bakışları önünde Peşmergeler, Amerikan askerlerinin desteğinde Kerkük’te büyük bir tarihi ve kültürel etnik temizlik gerçekleştirmiştir. Nüfus ve tapu kayıtlarından mezarlıklara kadar Türkmenleri silmek için seferber olmuşlar ve yüz binlerce Kürdü kuzeyden taşıyarak Kerkük’ü bir Kürt şehri, hatta kurmaya çalıştıkları Kürdistan’ın başşehri olarak tasarlamışlardır. Kerkük petrollerini gasp etmeye niyetlenen Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin bütün bu haksız çabalarına rağmen, halen Kerkük nüfusunun yarıya yakın kısmı Türkmenlerden oluşmaktadır. 

Kerkük nüfusu hakkında Kürtçülerin kullandığı tek kaynak, Şemseddin Sami’nin ‘Kamûs’ul-A’lâm’ıdır. Şemseddin Sami, bir sözlükçüdür ve ‘Kamûs-u Türkî’adlı eseri önemlidir. Kamûs’ul-A’lam, Fransızca kaynaklardan tercüme edilmiş önemsiz bir derlemeden ibarettir. Eserin hiçbir bilimsel dayanağı ve kaynağı yoktur. Şemseddin Sami de Kerkük’ü bir defa bile görmüş değildir. 

Buna mukabil sadece şu birkaç eserde Kerkük’ün Türklüğü açıkça ispat edilmiştir: İslam Ansiklopedisi’nin ‘Kerkük’maddesini yazan J. H. Kramers, ‘Kerkük’ün birinci cihan harbinden az evvel 20.000 kadar tahmin edilen nüfusunun hâkim unsurunu Türkler teşkil ediyordu’diyor. 
‘Musul-Kerkük ile ilgili arşiv Belgeleri (1525-1919)’adlı eserde, ‘Kerkük şehrinin nüfusu çoğunlukla Türk olup en fazla Türkçe konuşulur. Bununla birlikte az miktarda Arap ve Kürt de vardır’denilmektedir. Gene, Doç. Dr. Nilüfer Bayatlı’nın ‘XVI. Yüzyılda Musul Eyâleti’ve Doç Dr. Sinan Marufoğlu’nun eserlerinde de Kerkük’ün bir Türk şehri olduğu kanıtlanmaktadır. 

Sadece Kerkük değil, bugünlerde Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin merkezi hâline getirilen Erbil de çok eski bir Türk yerleşim bölgesidir. 1168 yılında Türk hükümdarı Muzaffereddin Gök Börü’nün hâkimiyetine geçmiştir. Erbil Atabeyliği, bölgedeki çok ünlü bir Türk devleti olarak yıllarca varlığını sürdürmüştür. 

Irak Türkleri, en fazla zulme maruz kalan ve katliama uğrayan Türk grupları arasındadır. 1959’da Irak’ta Cumhuriyetin ilanının 1. yıldönümünde yapılan kutlamalar sırasında 14, 15 ve 16 Temmuz günlerinde Türkmenlerin evleri ve işyerleri yağmalanmış ve çok sayıda Türkmen, Peşmergeler ve BAAS’çı caniler tarafından katliama tabi tutulmuştur. Irak Türklerinin liderleri, 1970, 1972 ve 1980 yıllarında şehit edilmiş ve bu katliamlara, ne yazık ki başta Türkiye olmak üzere, her fırsatta insan haklarından söz eden bütün demokratik ülkeler ve BM seyirci kalmıştır. 

Ayrıca çok sayıda cinayet, idam, işkence ve katliama maruz kalan Irak Türkleri, asla zulme baş eğmemiş ve milli kimliğini unutmamıştır. 

Suriye Türkmenleri 

7. Asırdan itibaren Oğuz Boyları/Türkmen akıncılarının ve aşiretlerinin Suriye’de görünmeye başladığı; 10. ve 11. yüzyıllarda ise bugünkü Suriye topraklarına yoğun Türk göçlerinin gerçekleştiği bilinmektedir. Türkler, 11. yüzyıldan itibaren Suriye topraklarında hakimiyet kurmuşlar ve bu bin yıllık hakimiyetten sonra, Osmanlı İmparatorluğu yıkılıncaya kadar Suriye’yi ve Suriyelileri savunmuşlardır. Atatürk, Halep’te savunma hattı kurmuş ve Hatay meselesiyle vefatına kadar ilgilenerek Türkiye toprakları içinde yer almasını sağlamıştır. 
Ben Gaziantepliyim. Büyük dayım, Reyhanlı boy beyi Mustafa Paşa’nın oğlu, Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’dir. Gaziantep Mutasarrıflığı Halep Vilâyeti’ne bağlı olmuştur. Bugün Esad canisinin yerle bir ettiği Türkmen şehri Halep’in Türkiye için Gaziantep’ten, Kilis’ten ve Hatay’dan hiç farkı yoktur. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde başlattığım çalışmalar neticesinde, Halep’in asırlar boyunca bir Türk şehri olduğu arşiv belgeleriyle ortaya çıkarılmıştır. 

Bugün 23 milyon civarında nüfusu olan Suriye’de, 1,5 milyon Türkçe konuşan ve 2 milyon Türkçeyi unutmuş toplam 3,5 milyon Türkmen yaşamaktadır. 
Dilleri baskı altında unutturulmuş olan Türkmenler de Türk kimliklerinin şuurundadırlar. Ayrıca, kimliklerini unutmuş olan en az 3 milyon civarında Sünni Hanefi Türk asıllı Suriyeli vardır. Merhum tarihçi Yılmaz Öztuna, aslında Suriye’deki bütün Hanefi Sünnilerin Türk asıllı olduklarını tespit etmiştir. Bu durumda, Suriye nüfusunun üçe ikisinin Türk asıllı olduğu anlaşılmaktadır. 

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM)’ın tespitlerine göre; Halep, Anadolu’dan önce Türkleşen bir şehir olmuştur. 1906 yılında yayınlanmış olan Halep Vilayeti Salnamesi’nde yer alan Türkçe mahalle isimleri şunlardır: Hamidiye, Aziziye, Selimiye, Akyol, Altunboğaz, 

Oğulbey, Badırcık, Balıbulgur, Tatarlar, Karaman, Çukurcuk, Çukurkastel, Hamzaköy, Hensebil, Haraphan, Şakirağa, Şahinbey, Saçlıhan, Farfara, Kazasker, Kilise, Küçükkilise, Mahmutbey, Müstadembey, Harundere, Almacı. 
Hâlen şehir merkezinde Hüllük, Kadıasker, Hayderiyye ve Eşrefiyye önemli Türkmen mahalleleridir. Ayrıca, Halep bölgesinde -birçoğu harabeye 
çevrilmiş- 145 Türkmen köyü mevcuttur. 

Şu hususu önemle vurgulayalım ki, Türkiye Türklerinin yüzde 80’lik kısmı Halep üzerinden Türkiye’ye girmiş ve Anadolu’ya yayılmışlardır. 

ORSAM’ın Suriye Türkmenleri hakkında gerçekleştirdiği değerli araştırmasında Suriye Türkmenleri köy bazına inilerek tespit edilmiştir. Bu araştırma sonuçları çerçevesinde Suriye Türkmenlerinin vilayetlere göre nüfus dağılımı şöyledir: Şam 460 bin, Halep 975 bin, Hama 350 bin, Humus 835 bin, Lazkiye 385 bin, Tartus 50 bin, Rakka 120 bin, Idlib 25 bin, Dera 75 bin, Huneytra 50 bin, diğer bölgeler 175 bin olmak üzere toplam 3,5 milyondur. 

Türk asıllı olanları Arap varsaysak dahi, bugün Suriye’de Araplardan sonra ikinci büyük nüfus grubu Türkmenlerdir. Suriye nüfusunun yüzde 7’sini teşkil eden Nusayri azınlık üçüncü nüfus grubunu oluştururken (1 milyon 600 bin civarında), Kürtlerin sayısı 1 milyonu geçmemektedir (Ancak, Barzani, PKK ve Esad güçleriyle işbirliği halindeki PYD Kuzey Suriye’de gücünün ötesinde gürültü koparabilmektedir). 

Prof. Dr. M. Fatih Kirişçioğlu’nun araştırmalarına göre, Suriye’deki Türkmen yerleşim merkezleri şu şekilde tasnif edilmiştir: Suriye’de yaşayan Türkler, Halep ve Lazkiye olmak üzere iki ana bölgede yerleşmişlerdir. Ayrıca, Şam’da, Humus’ta ve Humus-Hama-Tartus arasındaki üçgende, güney Suriye’de Suveyda, Daraa, Kuneytra ve Nava bölgesi dahil olmak üzere diğer bölgelerde önemli bir Türkmen nüfusu vardır. 

Suriye’deki muhalefetin Özgür Suriye Ordusu’ndaki öncülüğünü Türkmenler yapmaktadır. Türkmenlerin Fatih Tugayı, hâlen Özgür Suriye direnişinin belkemiğini oluşturmaktadır. Suriye halkının üç yıldan beri devam eden hürriyet mücadelesinde şehit edilen 200 binden fazla Suriyelinin önemli bir kısmı Türkmen’dir. 

Dikta yönetiminin el altından El-Kaide, IŞİD ve PYD’yi desteklediği; buna mukabil özellikle Suriye Türkmenleri üzerinde saldırılarını yoğunlaştırdığı 
görülmektedir. Başta Halep, Lazkiye ve Bayırbucak Türkmenleri olmak üzere Humus, Rakka gibi Türkmenlerin ağırlıklı olduğu bölgelere varil bombaları, roketler ve kimyasal silâhlarla saldırılması tesadüf değildir. 

Şu hususu altını çizerek belirtelim ki, Cumhuriyet tarihimizde ilk olarak Suriye Türkmenlerine önem verdik. Bu konuda, Türkmen meselesini bizzat yakından takip eden ve Türkmenlere sahip çıkan Dışişleri Bakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nu alkışlıyorum. 

Lübnan Türkmenleri 

Türkiye, varlığını bile bilmediği Lübnan Türkmenlerinden ilk defa 1989’da haberdar olmuştur. Lübnan’daki Türk varlığı dört grupta toplanabilir: 

- Akkar Türkmenleri: Kuzey Vilâyeti Akkar bölgesinde Kobayat yakınındaki iki köyde yaşayan Türkmenler. 

- Baalbek Türkmenleri: Doğu Lübnan’da Beka Vilayeti içinde yer alan Baalbek şehri çevresindeki 5 yerleşim birimi ile Hermel şehri yakınında 
Suriye sınırında bir köyde yaşayan Türkmenler (Baalbek Harabeleri müzesinde Türkmen varlığından söz edilmektedir). 
- Girit Türkleri: Girit Adası’nın Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasından sonra Girit Türklerinin katliama maruz kalması üzerine Suriye ve Lübnan’a getirilen ve Trablus’ta (Lübnan) yaşayan Türklerdir. 
- Beyrut’ta yaşayan Türk Vatandaşları ve Suriyeli Türkmenler. Lübnan Türkmenleri, son yıllarda artan ilgiye paralel olarak Türkiye’ye yakınlık duymaktadır. 

Yrd. Doç. Dr. Özgür Kasım Aydemir, Lübnan Türkmenlerini ‘Ortadoğu’daki metruk ve kayıp Türkler’olarak nitelendirmekte ve Lübnan’daki 


Türk yerleşim bölgelerini şu başlıklar altında değerlendirmektedir: Girit Muhaciri Türkler, Akkar Bölgesi Türkmenleri, (Kuvaşra Bölgesi Türkmenleri, 
Aydamun Beldesi Türkmenleri, El Devsi Köyü Türkmenleri, El Dıbbebiye Köyü Türkmenleri, Meşta Hassan Köyü Türkmenleri), Baalbek Bölgesi Türkmenleri, (Addus Köyü Türkmenleri, Nanaiyye Köyü Türkmenleri, Duris Kasabası Türkmenleri, Hadidiye Köyü Türkmenleri, Şehemiyye Köyü Türkmenleri, Al Kaa Köyü Türkmenleri), Beyrut Bölgesi Türkmenleri ve Trablus Bölgesi Türkmenleri. 

Sonuç olarak Lübnan’da hâlen 50 binin üzerinde bir Türk/Türkmen varlığı bulunmaktadır. 

İran Türkmenleri 

Ortadoğu’da Türk Varlığı konusundaki tebliğimizde, aslında İran’da yaşayan Oğuzları/Türkmenleri hariç tuttuk. Zira, İran nüfusunun yarısından çoğunu teşkil eden Türklerin, başta Azeriler olmak üzere tamamına yakın olan kısmı Türkmen’dir. Böyle olunca, Ortadoğu’ daki Türkmen çerçevesini çok aşan bir analiz gerekir. Ancak, buna rağmen Azeri Türkleri haricindeki İran Türk ahalisinin toplamının 3 milyonu geçtiğini işaret edelim. 

Özetle ifade edersek, İran Türkleri -ki çok büyük çoğunluğu Türkmen’dir- üç ana bölgede yoğunlaşmaktadır: Azerbaycan (Kuzeybatı), Güney Kaşkay Bölgesi, Kuzeydoğu Türkmen sahra ve Horasan Bölgesi. 

Türkmensahra ve Horasan bölgesindeki Türk nüfusun batıda ve kuzeybatıda kalan kısmı (Hazar denizine kıyıdaş ve Türkmenistan’a komşu bölgeler) 
Türkmenistan Türkmenlerinin aynısıdır. Bunlara Sahra Türkmenleri ya da Türkmenistan Türkmenleri denilmektedir. Türkmen Türkçesi konuşurlar ve Sünni Hanefi’dirler. Sayıları 2 milyon civarındadır. Hazar sahilindeki Bender-e Torkemen şehrinden başlayıp Guryan, Gonbet-e Kavus şehirlerine kadar ağırlıklı bir nüfus hakimiyetleri vardır. Eski Oğuz boylarından Salur, İmur ve Dodurga Türklerinin bakiyesi olup bugünkü Göklen, Yomut ve Teke Türkmenlerinin akrabalardır. 

Horasan Türkleri dediğimiz, Türkmensahra’dan doğuya doğru uzanan ve Meşhed’de de yaşayan Türk kitlesi ise ağırlıklı olarak Şii olup Geraylı, 
Timurtaş, Çağatay, Celayir, Karşıkuzey, Afşar, Bayat, Ustaçlu, Ecirli, Kengerli, Karagözlü, Kazak gibi boy adlarına sahiptir (Prof. Dr. Aygün Attar ve Doç. Dr. Yalçın Sarıkaya’nın eserleri). 

Bunların dışında, Suudi Arabistan’da 150 bin Türk nüfusu, Mısır’da 150 bin civarında Ariş Türkleri, Yemen’de en az 200 bin Türk, Ürdün’de çok sayıda Türk asıllı nüfus yaşamaktadır. Mısır nüfusunun üçte birinin, yani 25 milyon nüfusun Türk asıllı olduğu ileri sürülmektedir. 

Özetle, 2013 yılı itibariyle Ortadoğu’da (İran hariç) 10 milyona yakın Türk/Türkmen varlığı bulunmaktadır. Bunların tamamı da bizim eski 
vatandaşlarımızdır. Bu halis muhlis Türk varlığına Türkiye Cumhuriyeti olarak sahip çıkmak boynumuzun borcudur. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder