23 Mart 2017 Perşembe

16 Temmuz, (3 Hükümetli Anadolu Projesinin İlk Günü),


16 Temmuz (3 Hükümetli Anadolu Projesinin İlk Günü)

Oyunbozan,
26 Eylül 2016 Pazartesi,


Sabiha Gökçen'den Selimiye'ye gelene kadar yolda atlattıkları badireleri unutmaya çalışıyor,  önünde vermesi gereken çok daha büyük kararlara odaklanmaya çalışıyordu. 

Selimiye'de kendisine ayrılan komuta katından boğazın girişini ve Marmara'yı seyrederken bir yandan kulağı yüksek tavanlı odada sesi yankılanan TRT spikerindeydi.

Spiker Ankara'da kontrolü ele alan " Yurtta Sulh Konseyi " 'nin İstanbul'a çağrısını okuyordu. İstanbul'daki TSK "unsurlarına" şehri teslim etmeleri çağrısı yapan bildiride , kendisini Vahdettin'e benzeten ifadeleri duydukça gözlerine o karanlık ifade çöktü.

Fatih varken, Yavuz varken, Abdülhamid varken Vahdettin'e benzetilmesi öfkesini kabarttı. Gözü geniş makam odasının duvarında asılı görkemli üniformalı Gazi tablosuna takıldı.  

"Değiştirin şu kanalı, CNNTürk'ü  felan açın" 

Öfkeli sesi odada yankılanırken ekibi  kumandayı elinde tutan Hasan Doğan'a baktı. Hasan Doğan alışık olmadığı TV'de CNNTürk'ü bulmaya çalışırken arada FlashTV'de halay çekenlerin görüntülerini telaşla zaplamak zorunda kaldılar.

Ordu komutanının verdiği sözü yerine getirmesi içini rahatlatmıştı. Bir komuta kontrol merkezine çevrilen Boğaza nazır bu odada bu kadar rahat oturabilmelerinin bir nedeni de bu güvence idi. 

Ordu komutanının müttefiklerin desteği ile İstanbul hava sahasının kontrol altına alındığına dair güvencesi olmasa idi her an bombalanmaya açık bu katı komuta merkezine çevirmeleri mümkün olmayacaktı.

Sabahın ilk ışıkları sökmeye başlarken havada görülen jetlerin 
hükümete bağlı hava kuvvetleri ile  dost müttefikler olduğu gerçeği içini rahatlatmıştı.

Adalara doğru uçan helikopterleri gösterip sordu:

"Bunlar nedir Paşam?"

"Merak etmeyin efendim; ABD konsolosu adada mahsur kalan bir ABD'li grubu tahliye etmemizi rica etti,onları almaya gidiyorlar"

"ABD büyükelçisi geldi mi?"

"Yolda geliyorlar efendim"

Gözlerini ekibinin üzerinde gezdirdi:

"Bana hemen bu Ankara'daki hainlere karşı bir bildiri hazırlayın. Bizi işgal altındaki İstanbul hükümeti gibi göstermeye çalışacaklar, Atatürkçülük oynayacaklar. Gazi de biziz, Abdülhamid de biziz. Bizi İstanbul'a sıkıştırıp dostlarımızdan yardım istedik diye bir de çarmıha gerecekler bu deyyuslar." 

Yıllardır yanından ayırmadığı Hasan'a döndü:

--"Hasan bütün medyayı çağır, üç dört saate kadar dünyaya sesleneceğim. Hakan'dan haber var mı?"

--"Henüz ulaşamadık efendim. Genelkurmay karargahından onun da götürüldüğü bilgisi geliyor ama teyit edemedik."

--"Her şey kontrol altında diye diye geldiğimiz noktaya bak.Diğer merkezlerde durum ne?"

--"Ankara doğusunu ve iç anadoluyu kontrol altına almış durumda.Sahillerde ise kontrol bizde. Güneydoğu'da ise işler karışık."

Komutan araya girer:

--"Sahilleri müttefiklerimiz sayesinde kontrol altına aldık efendim. Neticede denizden desteğe ihtiyacımız olacak. Bazı komutanları bizzat NATO'daki meslektaşlarımıza arattım. Seçilmiş hükümet sizsiniz ve dünya sizden yana."

--"Sence bu ABD büyükelçisi bizden ne isteyecek?"

--"ABD'nin size tam desteğini açıklayacaktır."

Yıllar önce büyükşehir belediye binasının çıkışında ABD başkonsolosunun kendisini öven sözlerini hatırladı. O gün büyük şeytanla dansetmeye başlamış ve kimi zaman uzaklaşıp kimi zaman yakınlaşarak bugünlere gelmişti. Bu sefer yine ilk günkü kadar muhtaç noktada, reddedemeyeceği bir dans teklifi ile karşı karşıya kalacaktı.

O masadan bir şeyleri bırakmadan kalkamayacağını bilecek kadar tecrübeliydi artık.

Hasan yanaşıp kulağına bir şeyler fısıldadı.

"Ver bakalım, konuşalım" diyerek uzattığı telefonu aldı. Hattın ucundaki Barzani her türlü desteğe hazır olduğunu ve onbinlerce peşmergesinin emrinde olduğunu bildirdi. Bir saat önce de aynı şekilde İran'dan üst düzey destek gelmişti.

İkisi de "tedbir amaçlı" sınırdan içeride darbecileri geriye doğru püskürtmeye başladıklarını "müjdelemişlerdi"

Bu arada CNNTürk ekranlarında ABD birliklerinin belli noktalara çıkartma yaptıkları haberleri yayınlanmaktaydı. İstanbul da Ankara da can derdindeyken ülkeye "vatandaşlarını koruma bahanesi" ile giren bu birliklerle eşzamanlı olarak Diyarbakır'dan yoğun çatışma haberleri gelmeye başlamıştı.

Barzani telefonda güvence verdi:

"Merak etmeyin bizimkiler darbeci birlikleri sınırdan püskürtmeye çalışıyor. ABD'li dostlarımız da bize yardımcı oluyor.Siz kontrolü ele alana kadar Ankara'dakileri sıkıştırmaya devam edeceğiz"

Gönülsüzce teşekkür etti. Barzani'nin ne kadar sinsi bir politikacı olduğunu bildiği halde her zamanki gibi yılana sarılmaktan başka çaresi olmadığı bir denize düşmüştü. Her türlü finansmana ve lojistiğe ihtiyacı olacağı bu dönemde Barzani'ye ihtiyacı olacağını biliyordu.

Komutan düşüncelerini böldü:

"Efendim sabah namazını kılmak isterseniz mescidimiz hazır. Sonrasında da ABD büyükelçisini huzura alabiliriz"

Bugüne kadar onun hep önünü açan Allah'ına sığınmıştı. Bütün günahlarının tek şahidi huzurunda rüku ederken kafası bir yandan büyük şeytanla oturacağı pazarlıkla meşguldü. 

ABD büyükelçisi görüşme için ayarlanan özel odanın girişinde kendisine "Sayın Başkan, nasılsınız?" dediğinde komutan ve Erdoğan gözgöze geldi; komutan gülümsedi.

--"Bizler iyiyiz, esas siz Ankara'dan nasıl çıktınız"

-- "Sağolsun sizinkiler bizi de önceden haberdar ettiği için gerekli tahliye protokollerini devreye almıştık"

-- "Bu arada komutanımız anlattı , biz havadayken çok büyük destek vermişsiniz.İyi ki Atatürk havalimanına inmemişiz"

-- "Görevimiz Sayın Başkan. Dostlar bugünler içindir. Atatürk havalimanına ineceğiniz söylentisi işe yaradı.Sabiha Gökçen merkezli olarak sizi daha rahat koruyabildik."

Büyükelçi görüşme boyunca ABD'nin ve Batı dünyasının seçilmiş hükümetten yana olduğu ve Ankara'daki darbecileri püskürttmek için her türlü desteği vermeye hazır olduğunu belirtti.

Büyükelçi elinde özel bir dosya ile gelmiştti. Başından beri şüphelendiklerinin somut kanıtları ile dolu bir dosya.

"Sayın Başkan;  Fetullah Gülen'in bu darbeyi planlayan odak olduğuna eminiz ve ABD bu kanıtlar çerçevesinde bu zatın ülkenize iadesi için şu anda kendisini gözaltına almakla meşgul.Yalnız sizden bu zatın hukuka uygun olarak yargılanacağı ve idam edilmeyeceği konusunda güvence almamız lazım ki bunu kendi kamuoyumuza anlatabilelim"

Yıllardır devletin her kademesini ele geçirmesine izin verdikleri bu şebekeyle yollarını ayırdıkça darbe söylentileri artsa da bu kadar erken harekete geçeceklerini tahmin etmemişti.

Hatta kendisini ziyarete gelen bir emekli diplomat "bunlar iç savaş bile çıkarabilirler" diye uyardığında, "çıkarsınlar ezer geçeriz" dediği günü hatırladı. Çok güvendiği müsteşarının güvencesi ile  herşeyin kontrolü altında yürüdüğünü zannettiği bu süreçte bir anda herşey kontrolden çıkmıştı. 

Büyükelçinin getirdiği dosyayı gözden geçirdikçe Ankara'daki hainlere karşı oyun planı kafasında daha da netleşti.

"Hasan yapacağım konuşmayı hazırladınız mı?"

"Üzerinde çalışıyorlar efendim."

"Bunların Ankara/İstanbul , Mustafa Kemal/Vahdettin oyununa izin vermemeliyiz. ABD imamı Fetullah'ın askerleri oldukları vurgusunu önplana çıkarın.Bu savaşta herkese ihtiyacımız var"

Büyükelçinin yanında daha fazla ayrıntıya girmeden Hasan'ı yolladı ve büyükelçiye döndü:

-- "Öncelikle bu durumun geçici bir durum olduğu ve herşeyi kontrol altına alınacağını siz de biliyorsunuz"

-- "Tabiki Sayın Başkan. Ama yine de hiç bir şeyi şansa bırakmamak için Marmara üzerindeki hava sahasını kontrol altına almamız ve bu Fetullah'ın adamlarının İstanbul içinde
karışıklık yaratmaması için ek desteğe ihtiyacınız olduğunu düşünüyoruz. Davetinizle gemilerimiz ve askeri birliklerimiz sizinkilerle beraber gerekli noktaları kontrol altına alacaktır.NATO'nun beşinci maddesini hemen devreye alabiliriz"

-- "Evet 5. madde doğru olacaktır.Neticede bir NATO müttefiki askeri saldırı altında ve milletimize bunu anlatmamız daha kolay olur"

-- "Zaten şu anda İstanbul'un bütün meydanlarında size destek için toplanmış durumdalar. Dünya da sizin arkanızdaki halk desteğini görüyor. Bu aynı zamanda İstanbul'u hayallerinizdeki noktaya taşımak için Allah'ın size sunduğu bir fırsat"

Büyükelçi ile görüşmesi sonrasında kafası daha netleşmişti.

Ankara'yı dünya nezdinde yalnızlaştırırken ilk günlerindeki gibi İstanbul'dan güç alarak 2023 hedefine yürüyecekti. 

Komutanla kahvaltı masasında başbaşa kaldıklarında kafasını meşgul eden soruyu ona da sordu:

"Paşam, sence bu ABD büyükelçisi neden sürekli Başkan deyip durdu görüşme boyunca?"

"Efendim ABD'lilerin siyaset tarzları bu. Böyle dolaylı yolları seviyorlar. "

"Uzun süreli bir askeri karargahta kalmamız yanlış mesajı verecektir. NATO'nun 5. maddesi için gerekli hazırlıkları yapın. Dolmabahçe'de gerekli önlemleri alın. Padişahlarımızın da Gazi'nin de ortak mekanı orası. İlk bakanlar kurulu toplantısını orada yapacağım."

"Emredersiniz"

Kısa bir istirahat için kendisine hazırlanan odaya geçerken artık ailesini Kısıklı'ya yollayacak kadar İstanbul'da durum kontrol altına alınmıştı. 

Kendisine aylardır "merak etmeyin herşey kontrolümüz altında her adımları takip ediliyor" diyen müsteşarından hala haber alınamadığını hatırladı. Son bir kez yanından ayrılmayan Hasan'a sordu:

"Ne oldu,bizimkinden hala mı haber yok?"

"Hayır efendim, en son Akıncılara götürülürken görülmüş"

"Ankara'da bu hainlerin başı belli olmadı mı hala?"

"Hayır efendim; bilinçli olarak muğlak tutuyorlar"

"Özel Kuvvetlerdeki Semih Terzi ne oldu?"

"Yaralı olarak çıkıp herşey kontrolümüz altında demeci verdi ama liderliği açıkca üstlenmedi. Askeri değil siyasi bir figüre ihtiyaçları var ve Batının desteğini yanlarına almaya çalışıyorlar. Sizin konuşmanızı duymadan hamlelerini yapmayacaklardır"

"O deyyusu yaralayan astsubayımız ve  Aksakal  generalimiz  etrafında bütün şehitlerimizi sembolleştirelim. Bana Olçak'ı çağırın, bütün propaganda operasyonunu o halledecek. Bu işin gerçek yüzünü dünyaya duyurmadan, propaganda savaşını kazanmadan askeri başarıyı kazanamayız "

Hasan odanın kapısını kapatıp dışarı çıkarken gözü koridorun ucunda toplanan kalabalık içinde Erol Olçak'ı aradı. Olçak yanındakilere hararetle talimatlar veriyor,herkesin kulağında cep telefonu bu talimatları canlı olarak uçlara iletiyordu.

Olçak'ı kolundan tutup komuta odasında bir köşeye çekti.

"Abi top sende. Reis özellikle astsubayımız ve Aksakal generalimiz üzerinden şehitleri sembolleştirip milleti meydanlarda tutmanı istiyor"

"Merak etme Hasanım, herşeyi ayarladım. Sosyal medya üzerindeki savaş sahadaki kadar çetin olacak ve bütün askerleri cepheye sürdüm."

"Seni çok rahat gördüm abi. Sanki bir kaç saat önce ölümden dönmemiş gibisin."

"Sen düğünden mi döndün Hasan, sen de Reis'le az badire atlatmadın"

"Sorma da ben çok endişeliyim. Bu ABD'ye fazla mı güveniyoruz abi? Bizim Hakan Bey'den bile haber alamadığımız Ankara'dan bu adamlar nasıl ellerini kollarını sağlayarak çıktı bunlar?"

"Olum ABD bu, boru değil. Vardır onların A,B, C planı. 
Merak etme, ben o konuda ordu komutanının öngörülerine güveniyorum. ABD Türkiye'nin uzun süre bu kaosta kalmasına izin vermeyip Ankara'yı tepelememize yardım edecektir. Tabi sonra Cumhuriyet'le birlikte İstanbul nasıl kaderine terkedildiyse, yeni Cumhuriyet'le birlikte de Ankara'da kaderine terkedilecek."

"Reis Ankara'ya dönmez diyorsun yani.Sarayı boşuna mı yaptık şimdi?"

"Dolmabahçe'nin ağırlığı ile o binanın ağırlığı bir mi Hasan.Reis hep İstanbul'a aşıktı. İlk aşkına geri dönecektir.Sen de planları ona göre yap"

"Eyvalah abi, boşuna sana Goebbels demiyorlar"

Erdoğan'ın iki sırdaşının köşede gülüşmeleri odadaki ağır havayı dağıtır. Hazır patronları istirahattayken diğerleri de bunu üzerlerindeki o ağır havayı silkeleyip bir nebze olsun rahatlamak için fırsat bildiler.

Ceketler çıkarılıp salondaki geniş koltuklara yerleşilirken TV'de Binali Yıldırım basın mensuplarına karargahın kapısı önünde açıklama yapmakta idi:

"Evet Bolu hattında darbecilerle çatışmalar yaşandığı doğru fakat İstanbul'a ilerleyişlerini durdurmuş durumdayız. 

Buradan bütün halkımıza sesleniyoruz. Ülkenin meşru hükümeti İstanbul'dadır. Dünya liderleri tek tek desteklerini açıklıyor. Ankara'daki isyancılar daha fazla geç olmadan teslim olsunlar.
Bundan sonra yaşanacakların bütün veballeri Ankara'daki bir kaç maceraperest generalin omuzundadır ve buna Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ne pahasına olursa olsun izin vermeyeceğiz.

Başkomutanımız Cumhurbaşkanımız bir kaç saate kadar bütün dünyaya sizlerin huzurunda bir açıklama yapacak.

Siz de bu arada dinlenin arkadaşlar. Önümüzde uzun günler var.
"

B.G.
http://acikistihbarat.com/Haberler/10609-Haberler-16%20Temmuz%20(3%20H%C3%BCk%C3%BCmetli%20Anadolu%20Projesinin%20%C4%B0lk%20G%C3%BCn%C3%BC)%20-%20Behi%C3%A7%20G%C3%BCrcihan%20-%20A%C3%A7%C4%B1k%20%C4%B0stihbarat

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder