29 Mart 2017 Çarşamba

Siyasete Buluşmak


Siyasete Buluşmak 


Rifat Serdaroğlu
Pazartesi, Eylül 05, 2011


Yaşar Holding Onursal Başkanı Selçuk Yaşar, çok sayıda gazete ve dergide yayınlanan röportajında işadamlarına seslenerek;  “Sanayici asla siyasete bulaşmasın. Bu, benden tüm sanayicilere baba nasihati olsun. Çünkü ben siyaset mağduruyum. Benim en kötü tecrübem bu oldu” dedi.
12 Eylül 1980 den sonra, 1983 te Milliyetçi Demokrasi Partisini, İzmir’in önde gelen iş insanlarıyla açıkça desteklediklerini belirten Yaşar, şöyle konuştu;
“MDP’ nin iktidar olacağına kesin gözüyle bakıyor ve her platformda görüşlerimizi açıkça dile getiriyorduk. Seçimde Turgut Özal iktidara gelince benden ve tüm İzmir’den intikam aldı. Bira yasağı getirdi, et ithalatını, süttozu ithalatını serbest bıraktı. Pınar Et ve Pınar Süt o dönemde ciddi sıkıntılar yaşadı. En son intikam da Mesut Yılmaz döneminde alındı. Benim bankama el koydular. Kısacası ben siyasete bulaştım, büyük ceza aldım…” 
Selçuk Bey’in mantığına elbette ki katılmamız mümkün değil, ama öncelikle “bulaşmak” ne demek ona bir bakalım;

Bulaşmak:

*İstenmeyen bir maddeye sürtünüp kirlenmek,
*İstenmeyen bir kişi ile muhatap olup, o kişinin seviyesindeymiş gibi görünmek,
*Pis bir işle uğraşmak, istemeden veya rastlantı sonucu pis bir işe karışmak,
*Geçmek, sirayet etmek, çatmak, sataşmak.
Görüldüğü gibi,  bu kelimeyi siyasetle beraber kullanmak, siyasetin pis bir iş olduğunu kabul etmek ve bulaşırsan kirlenirsin  anlamına gelmektedir.
Selçuk Bey’de sanayicilere “Baba nasihati” olarak “Siyasete bulaşmamalarını” tavsiye etmektedir. Takip edebildiğim kadarıyla kendi  oğlu Selim Yaşar siyasetle uğraşmış ve AKP Karşıyaka Belediye Meclis Üyesi olarak çalışmıştır.
Siyaset, bir ülkenin tüm değerlerini, yer altı ve yerüstü kaynaklarını,  gerektiğinde silahlı güçlerini kullanarak, ülkenin bu günü ve geleceğini doğrudan etkileyecek bir kurumdur. Böylesine önemli bir kurumu, “bulaşılacak bir pislik” olarak görmek ve insanlara siyasetten uzak durun demek, demokrasi ile asla bağdaşmaz. Eğer bir ülke, Demokrasi ve Siyaset yoluyla “Örgütlü Toplum” olamıyorsa ve bir adım sonrası da siyaseti toplumun tüm kesimlerine yayıp, geniş bir katılım sağlayamıyorsa, Selçuk Bey’in dediği insafsızca müdahalelerin önü kesilemez.

Ülkenin iyi yetişmiş insanları,  sanayiciler, bilim insanları, çalışanlar, gençler dürüst ve namuslu insanlar siyasetten uzak durmaya kalkarlarsa o zaman ülke yönetimi kalitesiz, cahil, çağı okuyamayan, ne oldum delisi olan çapsız kişilerin eline geçer. Esas felaket o zaman meydana gelir.

Selçuk Bey’in kendisini “Siyaset Mağduru” olarak gördüğü olaylar,  1983 Genel Seçimleriyle iktidara gelen rahmetli Turgut Özal zamanında olmuştur. Aradan 28 tane koca yıl geçti. Selçuk Bey gibi düşünenler, siyasetten kaçtı. Üstüne  bir de darbelerle yetişmiş acımasızca siyasetin dışına itildi.

Sadece siyasette değil, sivil toplum kuruluşlarında, iş hayatı ile ilgili kuruluşlarda, sendikalarda, medyada kalite yerlerde sürünür hale geldi.
Sonuç; 28 sene evvel Selçuk Bey’in başına gelenlerin daha beteri bugün insanların başına geliyor. İktidar, devletin denetim elemanlarını şirketleri diz çöktürmek ve muhalif sesleri kesmek için kullanıyor. Devletin polislerinin bir kısmı, iktidarın yol vermesi sayesinde, insanlara dijital tuzaklar kurup onurlarıyla  ve hayatlarıyla oynayabiliyorlar. Selçuk Bey sadece malını kaybetti, ya hayatını  özgürlüklerini kaybedenlere ne diyeceğiz, nasıl izah edeceğiz, vicdanımıza nasıl hesap vereceğiz?…

Siyaset, para kazanılacak veya kaybedilecek bir ticaret şekli değildir. Siyaset, ülkesine hizmet etmeyi ve bu yolla eser bırakmayı ilke edinmiş namuslu, dürüst, bilgili ve cesur insanların işi olmalıdır.
Siyaset, insanın kendisini yetiştiren, varlık sahibi yapan  ülkelerine  borçlarını ödeme şekillerinden biridir.

Gerçek demokrasilerde niçin bu çirkinlikler olmaz? Çünkü orada insanlar demokrasi için yıllarca savaştılar, kan döktüler.  Fakat sonunda uzlaşmayı, demokrasiyi hazmetmeyi, demokrasinin bir kurallar ve kurumlar bütünü olduğunu öğrendiler ve üzerine titremeye başladılar.

Kendisini “Sultan” olarak gören ve “büyük dağları ben yarattım” havasıyla siyaset yapan, hoşgörü ve tartışma kültüründen yoksun, eleştiriyi hakaret sayan “Siyaset Cücelerinden” ülkemizin çektikleri yetmedi mi?

Benim önerim şudur;

Özellikle genç ve eğitimli kişilerin, mutlaka birkaç tane Sivil Toplum Kuruluşunda, veya Meslek Kuruluşunda çalışmalarıdır. Fikir ve program bakımından kendilerine yakın buldukları Siyasi Partilere girmek, orada çalışmak, yükselmek ve ülkemizin kaderine el koymak, yapılabilecek, uğraşılabilecek en onurlu işlerdendir. Düze çıkmanın, demokrasimizi geliştirmenin başka bir yolu maalesef ki yoktur.

Korkan, yüreği ve aklı yetmeyen, vatanını sevmeyen bu işlere karışmasın.
Kenarda otursun, işine baksın, yesin, içsin ama başına bir dert gelirse de asla şikayet etmesin…
Her toplum müstahak olduğu şekilde yönetilir…

Sağlık ve başarı dileklerimle

Rifat Serdaroğlu



https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/09/siyasete-bulusmak-rifat-serdaroglu.html

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder