16 Mart 2017 Perşembe

BEŞAR ESAD DÖNEMİ SURİYE DIŞ POLİTİKASI VE TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ, BÖLÜM 2



BEŞAR ESAD DÖNEMİ SURİYE DIŞ  POLİTİKASI VE TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ,  BÖLÜM 2




2. Bağımsızlıktan Hafız Esad Dönemine Suriye Dış Politikasında Hizipsel Pragmatizm: 1946-1970 

Suriye tarihi içerisinde darbeler dönemi olarak da adlandırılabilecek olan 1946-1970 arası dönemde Suriye dış politikasına tam anlamıyla hizipler ve onların pragmatik yaklaşımlarının damga vurduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Manda döneminde bütün Ortadoğu gibi Büyük Suriye topraklarının yapay sınırlarla bölünmesi ve Fransa’nın ‘bölyönet politikası’ Suriye’nin 1946 yılında tam bağımsızlığını kazanmasından sonra zayıf bir devlet olarak ortaya çıkmasına yol açtı. Kentli Sünni elitlerin bağımsızlık döneminde eşraf politikasını sürdürerek işbirliği yapabileceği bir üst otorite kalmamış olmasına rağmen, Suriye’nin zayıf devlet yapısı ve elitlerin çeşitli hiziplere bölünmesi, ülke içinde iktidarın korunması veya iktidarın ele geçirilebilmesi için onların bölgesel veya küresel ‘patron’lara dayanmasına yol açtı. Suriyeli rakip hiziplerin mücadeleleri ve eşraf politikasından kaynaklanan bir patron vasıtasıyla yerel iktidarı elde etme alışkanlıkları, ülke içinde politik istikrarsızlığa ve bölgesel ülkelerin dış müdahale lerine neden oldu. 

Stratejik konumu gereği Suriye’yi Ortadoğu hegemonyası için vazgeçilmez gören, özellikle Irak ve Mısır gibi bölgesel aktörler, Suriyeli rakip hizipleri finanse ederek ve iktidardaki hizbi devre dışı bırakmak için askeri darbeleri teşvik ederek Suriye iç politikasına doğrudan müdahil oldu.14 1946-1970 arası dönemde politik istikrarsızlık ve zayıf devlet yapısından dolayı, yerel hiziplerin iktidar arayışını dış patronlara dayanarak aramasından dolayı, Suriye dış politikasının ‘ulusal çıkarlar’ yerine ‘hiziplerin çıkarları’ tarafından şekillendirildiğini 
öne sürmek yanlış olmayacaktır. 

Patrick Seale, bağımsızlık döneminde Suriye’yi bölgesel ve küresel güçler arasında gidip gelen bir futbol topu olarak tanımlanmaktadır.

15 Genç kuşak ayan tarafından manda döneminde kurulan Ulusal Blok, bağımsızlık döneminde geleneksel olarak rakip olan Şamlı ve Halepli politikacılar arasında ikiye bölündü. Şamlı ayan, Şükrü el-Kuvvetli ve Cemil Mardam Bey öncülüğünde Millet Partisini kurarken, Halepli grup Nazım el-Kudsi ve Haşim el-Atasi liderliğinde Halk Partisi etrafında toplandı. İki hizbe bölünen geleneksel 
Sünni elitlerin birbirleriyle iktidar için mücadelesi ve dış politika vizyonları, onların geleneksel ekonomik bağlantıları ve sadakatleri tarafından belirlendi. Halepli hizip Irak’la tarihsel ekonomik ilişkilerinden dolayı iktidarı elde etmek için bu ülke ile birleşmeyi savunurken, Şamlı politikacılar geleneksel bağlarından dolayı Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte hareket ederek Irak ve Halepli ayanın işbirliğine karşı iktidarını koruma yolunu seçti. Dolayısıyla, bağımsızlık döneminde Suriyeli politikacılar sürdürebilecekleri bir ‘eşraf politikası’ 
kalmamasına rağmen yerel çıkarlarını, bölgesel patronlarla pragmatik bir işbirliğine dönüştürerek, bir diğer ifadeyle dış destek karşılığında Suriye iç politikasına dış müdahale imkanı sağlayarak, elde etmek istediler. 

Bağımsızlıktan sonra Suriye’de geleneksel politikacılar gibi ordu da Mısır ve Irak taraftarları olmak üzere iki hizbe bölünmüştü. 1949 yılından sonra bir dizi askeri darbe yoluyla siyasi konumunu güçlendiren ordu, geleneksel politikacıların bölgesel ve küresel patronlarla kurduğu pragmatik ilişki modelini aynen devam ettirdi, hatta daha da ileriye taşıdı. 19461949 yılları arasında Suriye’yi yöneten Şamlı politikacıların yönetimsel yeteneksizlikleri, Fransızlarla devam eden çıkar ilişkileri, yolsuzluklar ve ülkenin kronik sosyo-ekonomik 
problemleri ülkedeki politik durumu içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Şamlı elitlerin ülke içindeki meşruiyetini artırmak için bir fırsat olarak gördüğü 1948 yılındaki Birinci Arap-İsrail Savaşı ‘Filistin fiyaskosuna’ dönüşünce General Hüsnü Zaim, ordu içindeki pan-Arap milliyetçisi genç kuşak subayların desteğini alarak Suriye tarihindeki ilk askeri darbeyi 30 Mart 1949’da gerçekleştirdi. Fakat 
Zaim, ülke içinde yükselen Irak’la birleşme beklentilerinin aksine, Irak’la yakınlaşma politikasını geçici bir süreliğine Mısır ve Suudi Arabistan’dan daha fazla ekonomik ve askeri yardım elde etmek için bir koz olarak kullandı. Zaim’in dış patron olarak Mısır ve Suudi Arabistan’a geri dönüşü, ayrıca Şamlı elitler gibi Fransa ile pragmatik ilişkiler kurması, hatta daha ileriye gidip Soğuk Savaş koşullarında ABD’den ekonomik ve askeri yardım alabilmek için İsrail’e barış teklif etmesi, Irak yanlısı grupların ve hayal kırıklığına uğrayan Pan-Arap milliyetçisi genç subayların Sami Hinnavi etrafında birleşip Hüsnü Zaim diktatörlüğünü dört buçuk ay sonra devirmesiyle sonuçlandı. 

Sami Hinnavi darbesinden sonra, Halepli Halk Partisi ve Irak taraftarı askeri hizipler Suriye’de gücü eline alıp dış patron olarak Irak ile işbirliği yaparak Şamlı politik grubu ve ülkedeki Mısır-Suudi etkisini kırmaya çalıştı. Sami Hinnavi dönemindeki en ilginç gelişme Suriye’de Irak karşıtı siyasal akımın yegâne temsilcisi olan Halk Partisi’nin politik geleceğini garanti altına almak için Millet Partisi’nin Irak’la birleşme politikalarını desteklemeye başlamasıdır. Bu değişen ittifak, geleneksel Sünni elitlerin ideolojik sadakatsiz liklerinin, pragmatik ve esnek politikalarının en açık kanıtıydı. Edip Çiçekli, 1949 Aralık ayında üçüncü askeri darbeyi gerçekleştirerek Irak yanlısı Halk Partisi iktidarına son verdi. Suriyeli diğer sivil ve askeri liderler gibi Çiçekli de pragmatik bir liderdi. Çiçekli, ülke içinde konumunu güçlendirmek için Halk Partisi’nin başını çektiği Irak yanlısı gruplara karşı dış patron olarak Mısır ve Suudi Arabistan’la yakın 
işbirliği içine girdi. Çiçekli, aynı zamanda, başarıyla gerçekleştirdiği kısmi devlet inşa süreci sayesinde halkın radikal isteklerine aykırı olarak, tıpkı Zaim gibi, Fransa ile iyi ilişkiler kurdu ve Amerikan desteğini sağlamak için İsrail’le barış anlaşması imzalamak istedi. 
Görüldüğü gibi yerel politik çıkarlar için dış güçlerle işbirliği yapma politikası üç Suriyeli askeri diktatör tarafından da uygun bulunmuştur. 

1949 yılı ve takip eden dönemde, geleneksel toprak sahibi sınıfa karşı ordunun yanı sıra alt ve orta sınıflardan gelen Baas Partisi, Arap Sosyalist Partisi, Suriye Sosyal Nasyonalist Partisi (SSNP) ve Suriye Komünist Partisi (SKP) gibi politik gruplar güçlenmeye başladı. Birinci Arap-İsrail Savaşı sonrası ordu içerisindeki milliyetçi genç subayların politikleşmesi, onların radikal sosyalist ve laik milliyetçi fikirleri benimseyen Baas Partisi ve Ekrem Hurani’nin Arap Sosyalist Partisine eklemlenmesine yol açmıştı. Bu partilerin ordu içinde güçlenmesi onların yukarıda değinilen üç askeri darbe içerisinde önemli rol oynamalarını sağladı. Özellikle Ekrem Hurani’nin ordunun genç üyeleri üzerindeki etkisi onu darbelerin vazgeçilmez siması yapmıştı. Hurani, Suriye’nin ilk üç askeri diktatörünün yakın arkadaşıydı ve ülkedeki politik konumunu ordudaki güç merkezine dayanarak sağlamlaştırıyordu. 

Ordu gibi radikal partiler de tarihsel bir süreç içerisinde evrilen ve Suriye politik kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelen ‘yerel politik çıkarları bir üst otoriteye dayanarak gerçekleştirmeyi öngören pragmatik politika modelini’ miras aldı veya miras almak zorunda kaldı. 
İç politikadaki etkinliğini sürdürebilmek için birçok kez çeşitli hizipler arasında ittifak değiştiren Ekrem Hurani oportünist radikalizmin en önemli temsilcilerin den biriydi. Aynı şekilde, pan-Arabizm’in en ateşli savunucuları olarak görülen Baas Partisi’nin kurucuları Mişel Eflak ve Salah Bitar birçok kez ideolojilerini politik çıkarlarına feda etti. Eflak ve Bitar, Süveyş krizi sonrasında Nasır’ın Mısır’ı ile birleşmeyi savunurken, pan-Arabizm’den ziyade 1954 sonrasında daha önce geleneksel politikacılara karşı işbirliği yaptıkları Suriyeli komünistlerin Sovyetler Birliği’nin desteğiyle iç politikada Baas’ın kazandığı politik etkinliği darbe yoluyla yok edeceği kaygısını taşıyordu. Aynı liderler, 1958 yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) kurulduktan sonra Nasır’ın Baas’ı Suriye politikasından tasfiye etme girişimlerine karşı bir kez daha ittifak değiştirip 1958 yılında Irak’ta kanlı bir darbe ile monarşiyi deviren Abdülkerim Kasım’ı BAC’a dâhil ederek Nasır’ın gücünü kırmayı ve iç politikadaki etkinliklerini yeniden kazanmayı hedefliyordu. 

Malik Mufti, Baasçı liderlerin bu pragmatizminden dolayı 1954 sonrası dönemde Baas Partisini Eflak, Bitar ve Hurani’nin iç siyasetteki rakiplerini dengelemek için politik hırsları uğruna kullandıkları işlevsel bir araç olarak tanımlamaktadır. Baas’ın ‘geleneksel’ liderlerinin devrimci politikaları bırakarak pragmatik davranmaları ve bu bağlamda partiyi politik kaygıları uğruna Nasır’ın isteği üzerine lağvetmeleri, onların, partinin genç üyeleri tarafından eleştirilmelerine ve 1963 sonrası dönemde tasfiye edilmelerine yol açacaktır.16 

Politik gelecek kaygısından dolayı pragmatik pozisyon değişikliklerine başvuran sadece Millet Partisi ve Baas değildi, orduyla sürekli mücadele halinde olan Mısır karşıtı ve Irak yanlısı Halk Partisi, 1958 yılının başında Nasır ile birleşme sonucu ordunun politikadaki gücünün kırılacağını düşünerek Mısır’la birleşmeyi desteklediğini bildirdi. Fakat Nasır’ın sosyalist ve merkezileştirici politikalarının Suriye’de kendi güçlerini yok edeceğini düşünmeye başladıklarında 1961 yılındaki ayrılıkçı darbeyi olumlu karşılayıp hükümeti kurduklarında Irak’la birleşme yolları aradılar. 

1946-1963 yılları arasında Suriye iç ve dış politikasına mezhep temeli olmayan hizipsel mücadeleler damgasını vurdu. Fakat 1963 yılındaki Baas darbesinden sonra kentli Sünni elitlerin politik sahneden tasfiyesiyle mezhep, bölge ve aşiret faktörü Suriye politikasını şekillendiren en önemli dinamik haline geldi. Manda döneminde ve bağımsızlık sonrasında kentli Sünni elitlerin geleneksel olarak orduyu küçümsemesi, kendi içlerindeki hizipsel mücadeleler sonucu ordunun üst kademelerinde gerçekleştirdikleri karşılıklı tasfiyelerle birleşince, Fransız mandasından itibaren orduya girmeye başlayan ve 1950’lerde politikadan uzak kalarak yıpranmamış heterodoks inançlara sahip Alevi ve Dürzî subayların ordu içinde yükselişine neden oldu.17 

Ordu içindeki kırsal tabanlı heterodoks dini azınlık gruplar, Sünni elitler karşısında yüzyıllardır devam eden ezilmişliklerine karşı sosyalizmi ve laik pan-Arap milliyetçiliğini ilke edinen Baas Partisine girerek partinin askeri kanadını oluşturdular. Hafız Esad’ın önemli üyelerinden biri olduğu, BAC döneminde kurulan Askeri Komite 1963 yılındaki Baas darbesinin arkasındaki en önemli güçtü. Ba-as Partisi içerisinde özellikle Alevi subayların yükselişi 1963 darbesinden sonra partinin eski muhafızları olarak adlandırılan sivil Eflak-
Bitar kanadı ile daha çok Alevilerden oluşan askeri kanat arasında hizipsel bir iktidar mücadelesinin yaşanmasına yol açtı.18 1966 yılında başarılı bir darbe ile iktidarı ele geçiren ve partinin geleneksel liderlerini tasfiye eden radikal sol ideolojiye sahip Alevi Baasçılar, Salah Cedit liderliğinde rejime tam bir Alevi kimliği kazandırdı. Suriye Silahlı Kuvvetleri içerisinde mezhep mücadelesi o denli artmıştı ki, rejime karşı Ağustos 1966’da başarısız bir darbe girişiminde bulunan Dürzî Binbaşı Selim Hatum, Baas ideolojisinin en önemli sloganı 
olan “ebedi misyona sahip bir Arap milleti” söylevinin Alevilerin elinde “ebedi misyona sahip bir Alevi devleti”ne dönüştüğünü belirtmiştir.19 Askeri Alevi Baasçıların 1966 darbesi sonrasındaki iç hizipsel mücadeleleri Hafız Esad’ın Kasım 1970’teki kansız darbesi ile son bulmuştur. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder