25 Şubat 2017 Cumartesi

1950’lilerin Başlarından 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti


   1950’lilerin Başlarından 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluncaya Kadar Türkiye’nin Kıbrıs Politikaları; 


Türkiye’nin Kıbrıs’la yakından ilgilenmeye başlaması 1950’lerin ikinci yarısında, Yunanistan’ın Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler’e taşımasıyla başlar. 1930’lardan itibaren Ada’da Yunanistan ile birleşme konusunda kıpırdanmalar başlamış olmasına rağmen Türkiye’nin Kıbrıs sorununu görmezden gelmesinin arkasında, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan Soğuk Savaş ortamı, Türkiye’nin Batı Bloku içinde yer alma isteği ve 1951’e kadar Türk dış politikasının öncelikli hedefinin NATO’ya üye olmak oluşu yatmaktadır (Gürel, 1985: 176)13. 

Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950’de yapılan gelen seçimlerin ardından iktidara gelmesi Türkiye’nin Kıbrıs konusunda oluşturduğu “politikasızlık” politikasında herhangi bir değişikliğe yol açmaz.14 Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün 20 Nisan 1951’de “Adanın bugünkü vaziyetinin değişmesi için bir sebep görmemekteyiz. Fakat bu vaziyette bir değişiklik bahis mevzuu olacaksa, bunun bizsiz ve haklarımıza aykırı bir şekilde yapılmasına imkan bırakmayız. Bu bakımdan oradaki soydaşlarımız müsterih olsunlar” şeklindeki açıklaması CHP dönemindeki tutumun büyük ölçüde korunduğunu ortaya koymaktadır (ibid.)15. 

Genel olarak bakıldığında, 1950’lerin ilk yarısında Türkiye’nin Kıbrıs ile ilgili resmi politikası, “İngiltere’ninkinden ayrı bir politika saptamamak, Adanın statüsünde değişiklik yapılmaması, eğer statü değişikliği yapılacaksa bunda Türkiye’nin de söz sahibi olması gerektiğini savunmaktan ibarettir” (Gürel, 1985: 177). Ankara, 1954 yılında Yunanistan’ın Kıbrıs meselesini Birleşmiş Milletler’e götürmek istemesi üzerine Kıbrıs konusu ile daha yakından ilgilenme ihtiyacı duyar. Ancak Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Kıbrıs özel gündemiyle gerçekleşecek olan Birleşmiş Milletler görüşmelerinde Türkiye’yi temsil edecek olan heyete, “İngilizlerin Ada’da kalmaları yönünde isteklerde bulununuz” 
şeklinde talimat vermesi, Türkiye’nin Kıbrıs politikasının hala “mevcut statünün korunması”ndan ibaret olduğunu göstermektedir (Kızılyürek, 2003: 20). 
İngiltere’nin daveti üzerine 29 Ağustos 1955’te toplanan Londra Konferansı Türkiye’nin garantör ülke misyonu kazanmasının ilk adımı olması yönüyle önemlidir (Hasgüler ve Uludağ, 2004a: 323). Londra Konferansı’na Türkiye’yi temsilen katılan Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye’nin resmi tutumunu “ Ada’daki statükonun korunması, aksi halde Türkiye’ye verilmesi ” olarak açıklar (Sönmezoğlu, 1991: 31). Bu dönemde Türk kamuoyunda Kıbrıs’la tartışamaların iyice alevlendiği “ Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır ” sloganlarının duyulmaya başlandığı görülmektedir. 

1956 yılı, Türkiye’nin Kıbrıs politikası açısından önemli bir değişiklik yılıdır. Türkiye bu yıldan itibaren Ada’da statükonun korunması ya da Türkiye’ye verilmesi tezini terk ederek, “kendi kaderini tayin” tezinin üstünde durmaya başlar. Ankara bu yıldan itibaren savunmaya başladığı ve aslında İngiltere tarafından ortaya atılan “taksim” tezini bu temele dayandırmıştır (Hasgüler, 2002: 235). Nitekim 28 Aralık 1956 ise Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü’den de gördüğü destekle TBMM’de hükümetin taksim tezini açıklar. “Kimse adayı taksim etmekten başka bir çözüme Türkiye’yi mecbur etmeyi aklından bile geçiremez” diyen Başbakan, Türkiye’nin bu konudaki kararlılığının altını çizer (Tuncer, 2005: 78). TBMM’nin aldığı 16 Haziran 1958 tarihli karardan16 sonra taksim, Türkiye’nin resmi tezi haline gelir. “Ya taksim ya ölüm” mitinglerinin düzenlenmeye başlaması da bu döneme rastlar17. 

Eylül 1958’de Kıbrıs Rum Topluluğu lideri Makarios, “bağımsız Kıbrıs” düşüncesini ortaya atar. Daha “Ya taksim ya ölüm” mitinglerinin dumanı dağılmadan, ABD’nin de baskısıyla Türk hükümeti, “bağımsızlık” formülünü anlaşma zemini olarak kabul etmeye başlar. TBMM’de Kıbrıs’ın bağımsızlığı konusunun tartışıldığı 28 Şubat 1959 tarihli oturumda Fatin Rüştü Zorlu baştan beri Türk dış politikasının Kıbrıs’ta temel aldığı üç ilkeyi, “Kıbrıs’ın hiçbir zaman yabancı bir devlete ilhak edilmemesi; Kıbrıs’taki Türkün gelişmesinin önlenmemesi, Ada’da azınlık durumuna düşürülmemesi ve Türkiye’nin güvenliği açısından adanın savunmasına Türkiye’nin de katılması” olarak sıralar (Fırat, 1997: 68). 

Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmaları olan Londra ve Zürih Antlaşmaları18 bu ilkeler esas alınarak imzalanmıştır. Zorlu, Londra Antlaşmalarıyla bu ilkelerin korunduğunu söylerken CHP tarafından çok sert eleştirilere uğrar. Ecevit, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan ya da parafe edilen metinlerin İngiltere ve Kıbrıs’taki iki toplumun temsilcileri tarafından da imzalanması gerekmektedir. O nedenle Londra’da İngiltere Başbakanı Macmillan, Yunanistan Başbakanı Karamanlis, Türkiye Başbakanı Menderes 19 

Şubat’ta bir araya gelerek 11 Şubat’ta Zürih’te üzerinde anlaşmaya varılan metinleri imzalarlar. Antlaşmalara, Kıbrıs Rum toplumu adına Makarios ve Kıbrıs Türk toplumu adına Fazıl Küçük imza koyar. Londra Antlaşmaları olarak anılan bu antlaşmalar aşağıdaki belgelerden oluşmaktadır: 

a) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna ilişkin Temel Antlaşma, 

b) İngiltere, Yunanistan, Türkiye ile Cumhuriyeti arasında Garanti Antlaşması, 

c) Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan -Türkiye arasında İttifak Antlaşması, 

ç) İngiltere Hükümetinin bu belgeleri üsle ilişkin bazı esaslar eklenmesi koşuluyla kabul ettiğine dair 17 Şubat 1959 bildirisi, 

d) Yunan ve Türk dışişleri bakanlarının İngiliz hükümet bildirisini kabul ettiklerine ilişkin bildirileri, 

e) Makarios’un Londra’da imzalanan belgeleri kabul ettiğine ilişkin bildirisi, 

f) Küçük’ün Londra’da imzalanan belgeleri kabul ettiğine ilişkin bildirisi, 

g) Kıbrıs Anayasası ve ilgili belgelerin yürürlüğe konması için alınacak geçici önlemlerle ilgili sözleşme. 


Londra Antlaşmalarının tam metni için, Bkz, Ekler A. Antlaşmaların imzalanmasından sonra 13 Aralık 1959’da seçimler yapılır. 
Seçimlerin sonucunda Başpiskopos Makarios Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük de Cumhurbaşkanı Yardımcısı seçilir. 

Geçici hükümet tarafından hazırlanan 199 Maddelik Anayasanın 6 Nisan 1960’da kabul edilmesinin ardından 16 Ağustos 1960’da Lefkoşe Antlaşması ile 
Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kurulmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti, 24 Ağustos’ta da Birleşmiş Milletler’e üye olur. 

Taksim tezini reddederek fedakarlık yaptınız ” diyerek hükümetin 16 Haziran 1958’de TBMM’nin taksim yönünde aldığı kararı hiçe saydığını ve yetkisini aştığını söylemektedir. 

CHP, bunun yanı sıra içerikle ilgili, özellikle güvenlik boyutunu ilgilendiren konularda ağır eleştirilerde bulunur19. Bütün itirazlara rağmen Londra Anlaşmaları 4 Mart 1959’da TBMM’de onaylanır. 

TBMM’nin aldığı bu karar, bundan yaklaşık bir yıl önce yine bir TBMM kararı ile benimsediği “taksim” tezinin resmen terk edildiğini ve Kıbrıs’ın bağımsızlığının kabul edildiğini göstermektedir. Yalnız bu kararın oybirliğiyle aldığını söylemek mümkün değildir. Kıbrıs’a bağımsızlığını kazandıran, Türkiye’ye tek taraflı müdahale hakkı dahil olmak üzere çok geniş garantörlük hakları tanıyan ve TBMM’nin 6 Mart 2003’te oybirliği ile kabul ettiği kararda da atıfta bulunulan 1960 Antlaşmaları, muhalefet partisi milletvekilleri tarafından reddedilmiştir20. 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

11 Bkz, Ekler B.1.2. 
12 Bkz, Ekler B.1.3. 
13 17 Aralık 1949’da CHPli Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak’ın İngiltere’nin 
Kıbrıs’tan çekilmesinin söz konusu olmadığını, Yunan hükümetinin de sorunu resmen ele almadığını söylemesi, o dönemde Türkiye’nin 
tutumunu doğrular niteliktedir. Sadak yine 23 Ocak 1950 tarihinde “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur” diyerek Türkiye’nin bu konudaki resmi tavrını bir kez daha teyit etmiştir (Sönmezoğlu, 1991: 30). 
14 1950 seçimlerinde Kıbrıs meselesi ne CHP’nin ne de DP’nin seçim propagandalarında yer almıştır (Tuncer, 2005: 72). 
15 29 Ağustos 1952’deki Ada’daki gelişmeleri görüşmek için kendisini ziyarete gelen Kıbrıs Türk heyetine “Şimdi Türkiye Yunanistan dostluğu vardır. Dostluklar zaruridir. 
Fakat sizinle alakamızı kesmeyeceğiz” diyen Köprülü Türkiye’nin Kıbrıs sorunuyla uzaktan ilgilenmek istediğini ve Batı ile geliştirmeye başladığı 
ilişkileri zedeleyecek herhangi bir girişimde bulunmaya yanaşmayacağını ortaya koymaktadır (Kaymak, 1968: 10). 
16 16 Haziran 1958 tarihinde “taksim” kararının alınması ile sonuçlanan oturum,TBMM’nin Kıbrıs’la ilgili ilk kapalı oturumudur. (Hasgüler ve Uludağ, 2004a: 316). 
Daha sonra 1964’te dört, 1965’te iki, 1967’de, 1974’te ve 2001’te birer adet olmak üzere toplam on tane Kıbrıs konulu kapalı oturum düzenlenmiştir, “ Şampiyon Kıbrıs ”, Radikal, 24 Kasım 2001. 
17 Aslında “taksim” Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili olarak kendisinin geliştirdiği özgün bir tez değildir. Taksim tezinin kendisi bizzat İngiltere Sömürge Bakanı Lenox Boyd tarafından ortaya atılmış ve 16 Aralık 1956’da Başbakan Adnan Menderes’e önerilmiştir (Kızılyürek, 2003: 22). 
18 Kıbrıs Antlaşmaları ile ilgili görüşmeler, Türkiye ile Yunanistan arasında 6-11 Şubat 1959 tarihlerinde Zürih’te yapılmış, görüşmeler sonunda Kıbrıs Antlaşmalarının temelini oluşturacak metinler üzerinde anlaşmaya varılmıştır. 
19 CHP, enosis’i tam olarak yasaklamadıkları, Türkiye’nin askeri varlığının çok sınırlı olduğu, Türkiye’nin soydaşlarına ekonomik yardım yapmasına imkan vermediği, antlaşma metinlerinin muğlak ve sadece iyi niyete dayalı metinler olduğu ve Yunanistan’dan gelecek göçlere sınırlama getirmediği için Ada’nın bir Rum 
adası haline getirilmesi endişesini taşıdığı gerekçeleriyle Londra Antlaşmaları’na itiraz etmiştir (Fırat, 1997: 68-73). 
20 1957’de gerçekleşen genel seçimlerin sonucunda meclise CHP 178, DP 424 milletvekili sokmuştur 
http://www.yerelsecim.com/DetaySon.asp?HABERID=80. 
Londra Antlaşmaları 4 Mart 1959’da TBMM’de yapılan oylamada, muhalefetin 138 oyuna karşı 347 oy ile kabul edilmiştir; 
http://www.geocities.com/almanakturkiye/.1959.html. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder