28 Şubat 2017 Salı

HAZAR HAVZASI’NDA ENERJİ DİPLOMASİSİ BÖLÜM 1


   HAZAR HAVZASI’NDA ENERJİ DİPLOMASİSİ 


Aslıhan P. TURAN*
*Paris 1 Sorbonne Üniversitesi, Avrupa Birliği Hukuku Yüksek Lisans Mezunu.  

Özet: 

Enerji Devletlerin dış politikalarında belirleyici faktörlerden biridir. Orta Doğu’nun istikrarsız yapısı, devletleri, enerji ihtiyacını karşılamak üzere zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olan Hazar Havzası’na yönlendirmiştir. Devletlerin ekonomik büyümelerinde ve refah seviyesini arttırmalarında önemi bir rol oynayan enerjinin güvenliğinin sağlanmasında ve nakil hatlarının inşasında devletlerarasında nüfuz mücadeleleri yaşanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Hazar Havzası’nın jeopolitiğini ve enerji güvenliğini, nüfuz mücadeleleri ışığında incelemek ve enerji kaynaklarının devletlerin siyasal ve ekonomik kalkınmalarındaki etkisini araştırmaktır. 

Anahtar Sözcükler: Hazar, enerji, güvenlik, enerji nakil hatları, nüfuz mücadelesi 

GİRİŞ 

Günümüz uluslararası ilişkiler sisteminde enerji, para ve güç kaynağı olarak algılanmaktadır. Seyrekleşen enerji kaynaklarının tedariki devletlerin dış 
politikalarını belirleyen temel jeostratejik koz haline gelmiştir.1 Enerji üretim alanları Kuzey ve Orta Amerika, Orta Doğu, Rusya, Kafkasya, Hazar 
ve Orta Asya iken, tüketim alanları Kuzey Amerika, Avrupa, Japonya ve Uzak Doğu ülkeleridir. Kaynaklar sınırlı, tüketim artma eğilimi gösterirken, 
enerji politikalarında asıl sorunu kaynakların hangi devletler tarafından denetleneceği, yani enerji gelirinin hangi yöntemlerle ve hangi oranlarda 
paylaştırılacağı teşkil etmektedir.2 

Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından, devletlerarasındaki mücadele ideolojik olmaktan çıkmış ve ekonomik rekabete dönüşmüştür. Bu rekabette ön plana çıkan temel unsur enerji unsurudur. Enerji kaynakları açısından ise Kafkaslar ve Orta Asya, Orta Doğu’dan sonra büyük güçlerin gözünde son derece önemli bir konuma yerleşmiş bulunmaktadırlar. Gerek enerji kaynaklarının üretimi gerekse nakil hatları projeleri, bölgesel devletler ve enerji talebindeki küresel devletler arasında önemli bir rekabet aracı haline gelmiştir. Bu rekabetin en yoğun olarak yaşandığı Hazar bölgesinin önümüzdeki 20 yıl içinde ham petrol dış satım potansiyelinin hızla artacağı düşünüldüğünde, enerji ihtiyacı her geçen gün artan devletlerin, dikkatlerini Hazar bölgesine çevirmelerinin sebebi anlaşılmaktadır.3 

Hazar bölgesi 19. Yüzyılın ortalarından beri enerji ticaretinde önemli bir rol oynamaktadır. Bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından, Hazar havzasında bulunan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan yabancı yatırımcılar için çekici bir adres olmuştur. Hazar bölgesinde SSCB’nin dağılmasının ardından yeni devletlerin ortaya çıkması ve dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin önemli bir oranına sahip olmaları, hem komşu devletlerin hem de enerji arzına ihtiyaç duyan büyük ekonomilerin ilgisini hazar bölgesine ve Orta Asya’ya çekmiştir. Bölgede rekabet halinde olan ülkeler, başta Rusya ve Amerika olmak üzere, İran, Türkiye ve Çin’dir. Ülkeler arasındaki bu etkinlik mücadelesi “Büyük Yeni Oyun” olarak adlandırılmaktadır. 

Uluslararası ilişkilerde ekonomik çıkarların önem kazanması sebebiyle, çok uluslu şirketler de devletler kadar dış politikada belirleyici bir role sahip olmaya başlamışlardır. Dolayısıyla enerji sektöründeki rekabette gerek kamu şirketleri, gerekse özel şirketler arasında ve hatta devletlerle şirketler arasında rekabet ortamı oluşmaktadır. Enerji nakil hatlarının şirketler tarafından inşa edildiği göz önünde bulundurulduğunda, kimi zaman şirketlerin devletlerden daha aktif olabildikleri görülebilmektedir. Devletlerin ve çok uluslu şirketlerin, yürüttükleri enerji politikalarında üç ana hedef göze çarpmaktadır: enerji kaynaklarının güvenliğinin, enerjinin ulaşım güvenliğinin ve fiyat istikrarının sağlanması. Bunların yanı sıra, kullanılmak istenen enerjinin düşük maliyetle elde edilmesi ve talep edilen miktarla kalitede pazarlara ulaştırılması hedeflenmektedir. 

Enerji kaynakları, üretimi ve taşınması, dış politika davranışlarında rekabete yol açmaktadır, ancak aynı zamanda yeni işbirliği perspektifleri de 
sunmaktadır. Bu çerçevede, enerji her hal ve şartta devletler için bir güç ve istikrar unsuru olabilir mi? Ya da etnik çatışmaları, silahlanma yarışını veya 
siyasal istikrarsızlıkları körükleyici bir etki yapabilir mi? Bu sorulara cevap ararken, Hazar bölgesi göz önünde bulundurularak enerji güvenliği ve 
Hazar’ın statüsü tartışmaları ile nüfuz mücadeleleri ele alındıktan sonra; enerjinin devletlerin siyasal ve ekonomik kalkınmalarında oynadıkları rol, 
geçiş ülkesi konumundaki Türkiye ve kaynak sahibi Azerbaycan üzerinden incelenecektir. 

1. HAZAR’DA ENERJİ POLİTİKALARI 

Enerji arzının çeşitliliğinin sağlanması enerji stratejilerinin merkezini oluşturmak tadır. Enerji kaynaklarına sahip olan ve üreten devletler, ekonomik kalkınma larını sağlamak için alıcı çeşitliliği ararken, enerji ithalatçısı devletler de kaynak çeşitliliği peşine düşmektedirler. Bu sayede devletler, enerji güvenliklerini sağlamaktadırlar. Herhangi bir ekonomik ve siyasi kriz döneminde, tüketiciler enerji yokluğuyla karşılaşmamakta; tek bir tüketiciye bağlı kalmayan üreticiler de enerjiden gelir elde etmeye devam edebilmektedir. Hazar’daki enerji politikaları, yani üretim ve dağıtım faaliyetleri, hem bölgenin zengin enerji kaynaklarına sahip devletler, hem bölgesel güçler, hem de küresel güçler tarafından, rekabet ve işbirlikleri çerçevesinde belirlenmektedir. 

Günümüzde, diplomaside ekonomik olgular büyük önem kazanmış bulunmak tadır. Dış politika artık sadece barış ve güvenliğin korunmasıyla değil, refahın sağlanmasıyla da ilgilidir. Unutulmamalıdır ki barışın korunması ile ekonomik ve sosyal amaçların gerçekleştirilmesi birbirleriyle bağlantılı öğelerdir.4 Dünya çapında kaynakların kullanılması, çevrenin korunması gibi konularda devletlerarasında işbirliği olanakları giderek artmaktadır. Bu da devletlerin birbirlerine git gide daha bağımlı hale geldiklerinin bir göstergesidir.5 Diplomaside siyaset kadar ekonominin de önemli hale gelmesi sonucunda, dış politikada aktör çeşitliliği de artmıştır. Enerji diplomasisini göz önünde bulundurduğumuzda karşımıza çıkan, belki de devletlerden daha çok etkiye sahip, çok uluslu şirketlerdir. Ekonomik güçleri ve uluslar arası bağlantıları sayesinde, sadece ticari anlamda değil, devletlerin siyasi statüleri ve hatta iç işlerindeki gelişmeler üzerinde, devletlerden daha fazla rol oynadıklarını söylememiz mümkündür.6 

1.1. Enerji Güvenliği ve Hazar 

1.1.1. Enerji Güvenliği 


Devletler artık endüstri, taşıma ve askeri operasyonlar gibi temel aktivitelerinde, enerjiye tamamen bağımlı hale gelmişlerdir. 1973’te Arap - İsrail savaşları sonrasındaki petrol krizi, enerji politikalarında, arz güvenliğinin önemini gözler önüne sermiştir. Avrupa Komisyonu, enerji güvenliğini şu şekilde açıklamak tadır: “Stratejik stokların korunması veya ekonomik şartlar için yeterli olmayan ulusal kaynakların yetersizliği yüzünden gelecekte önemli oranda sorun teşkil edecek enerji ihtiyacına karşı, ulaşılabilir ve istikrarlı dış kaynakları sağlama becerisi”.7 Enerji arzının ve ulaşımının güvenliğinin sağlanması için bölgede uzun süreli barış ortamının, ekonomik ve siyasi istikrarın tesis edilmesi temel ihtiyaçtır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için TACIS gibi programlar çerçevesinde Hazar bölgesi ülkelerinde demokrasiyi güçlendirmek ve Pazar ekonomisine geçişte destek olmak için yardımlar yapılmaktadır. Enerji, altyapı, ulaşım ve telekomünikasyon sektörleri öncelikli olarak yardım alanları arasındadırlar.8 

Pek çok enerji ihraç yolunun bulunması, gerek tüketiciler, gerek üreticiler, gerekse de enerji piyasaları için, teknik veya siyasi bir gerilim yüzünden enerji dağıtımının aksaması riskini ortadan kaldıracağı için, daha güvenilir bir ortam yaratacaktır. Enerji arzı güvenliğini sağlamanın en iyi yolu arz çeşitliliğini sağlamaktan geçmektedir, yani ne kadar çok üretici bölge olursa enerji piyasası o derecede istikrara kavuşabilecektir. Bu sebepledir ki Ortadoğu’daki savaşlar ve siyasi gerginlikler, bu bölgeden sağlanan enerjiye olan bağımlılığı azaltma eğilimi doğurmuştur.9 Bu durum da Orta Asya ve Hazar devletlerinin enerji arzına olan ilginin artmasına sebep olmaktadır. Hem bölge devletlerinin ürettikleri petrolü veya doğalgazı satma imkânı bulmaları hem de enerji ithal eden ülkelerin farklı merkezlere yönelmeleri arz güvenliğini sağlama açısından son derece önemli yer tutmaktadır. Petrol ve doğalgazın boru hatları vasıtasıyla ithal bölgelere taşınması, bölgesel ve uluslar arası güçler, aynı zamanda petrol şirketleri 
arasında rekabet yaratmaktadır. 

Bu açıdan hükümetler ve şirketler arasında hangi boru hattının öncelikli olacağı konusunda uzun müzakereler sürdürülmektedir. Müzakerelerde temel taşları elbette ki stratejik önceliklerle finansal çıkarlar oluşturmaktadır. Hükümetlerin stratejik hedefleri yanında, şirketlerin baskılarını da burada hatırlamakta fayda vardır, çünkü enerji nakil hatları şirketler tarafından inşa edilmektedir. 

Hazar bölgesinde ilk petrol rafinerileri 1870’li yıllarda Nobel kardeşler, Marcus Samuel ve Rohschild ailesi tarafından kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Orta Doğu petrolleri her ne kadar biliniyorduysa da, Rus petrolünün (Azerbaycan petrolü) ucuz olması ve taşıma yollarının daha gelişmiş olması sebebiyle en önemli kaynak yine Bakü’ydü. SSCB’nin dağılmasının ardından Hazar bölgesindeki en önemli enerji kaynaklarının Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’da olduğu ortaya çıkınca, Hazar Havzası’nın dünya devletlerinin ilgisini çekmesine sebep olmuştur. 
Uluslararası Enerji Ajansı’nın verdiği rakamlara göre, Hazar bölgesi uluslar arası alanda enerjinin yeni jeopolitiği olarak tanımlanmaktadır. Hazar bölgesinde enerji politikalarını ve nüfuz mücadelelerini etkileyen bir başka etken ise, Hazar’ın hukuki statüsünün, kıyıdaş devletlerarasında tartışmalı durumda olması ve bu ihtilafın, taraflar arasındaki ilişkilerde baskı unsuru olarak kullanılmasına, hatta silahlanma yarışına sebep olmasıdır. 

1.1.2. Hazar’ın Statüsü 

Hazar’ın statüsü 1991 yılına kadar SSCB ve İran arasındaki antlaşmalarla düzenlenmekteydi. 1921 Dostluk Antlaşması’yla, İran ve Sovyet gemilerinin 
Hazar Denizi’nde serbest dolaşmaları kararı alınırken, 1935’te bu hükme ilaveten 10 millik balıkçılık bölgesi kurulmuştur. 1940 yılında imzalanan antlaşmayla ise deniz yüzeyinin ve dibinin ortak kullanımı öngörülmekteydi. Sovyetler Birliği döneminde, Hazar’ın Sovyetlere ait olan kısmı, 1970’te Azerbaycan, Kazakistan, Rusya ve Türkmenistan arasında paylaştırılmıştır. SSCB’nin dağılmasının ardından Azerbaycan ve Kazakistan, 1970’te kendilerine verilmiş bölgelerde egemenlik hakları olduğu iddiasıyla ortaya çıkmışlar ve de ayrıca Hazar’a kıyıdaş olan beş devlet arasında Hazar’ın göl mü deniz mi olduğu konusunda ihtilaf çıkmıştır. Azerbaycan ve Kazakistan, Hazar’ın deniz olduğunu iddia ederlerken, Rusya ve İran, Hazar’da fazla petrol ve doğalgaz kaynakları olmadığı için, göl olduğunu savunmakta ve kaynakların eşit paylaşımından yana tavır almaktadırlar. Türkmenistan ise net bir iddiada bulunmamaktadır. Hazar’ın deniz olduğu iddiasında bulunan Azerbaycan ve Kazakistan, Hazar Denizi’nin 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne tâbi olması gerektiğini söylerken ve bundan doğan haklardan faydalanmalarını talep etmektedirler. Sözleşmeye göre, her kıyıdaş ülkenin 12 millik bir ulusal karasularının 35 millik münhasır ekonomik bölgesinin olması gerekmektedir. Geri kalan bölgeler ise kıyıdaş ülkeler tarafından eşit bir kullanım için paylaştırılmalıdır. 

Rusya siyasi ve ekonomik gelişmeleri göz önünde bulundurarak Hazar’ın statüsüyle ilgili birkaç kez görüş değiştirmiş ve sonunda 1998’de Kazakistan 
ile Hazar’ın kuzey kısmının deniz dibinin paylaşılmasını öngören bir antlaşma imzalamıştır. Benzer nitelikteki bir antlaşmayı 2001 yılında Azerbaycan ile de imzalamıştır. İran ise Rusya’nın bu tavrını eleştirerek eşit paylaşım prensibini kabul ettirmek istemektedir. Bu antlaşmayı protesto etmek amacıyla 23 Temmuz 2001 tarihinde, İran uçakları Azerbaycan hava sahasını ihlal ederek, Hazar Denizi’nde araştırma yaban Azeri gemilerini de taciz etmiştir. Rusya’nın bu tutuma tepki göstermesinin ardından hakkaniyete dayalı bir paylaşım yapılması gerektiği tezini dile getiren İran, yürürlüğe konmak istenen projeleri engellemek amacındadır.10 Hazar’ın statüsüyle ilgili toplanan zirvelerde de çevre koruma ve deniz taşımacılığı ile ilgili konularda uzlaşma sağlanmıştır. Ancak deniz dibi paylaşımı, su tabakasının kullanımı, su ürünlerinin korunması, deniz sınırlarının tespiti, bölgenin güvenliği gibi konular çözüme kavuşturulamamıştır. Hazar’ın statüsünün belirlenmesinde en önemli konu su dibinden döşenecek enerji 
nakil hatlarını ilgilendirmektedir. Bu sorunda da İran Hazar’ın dibinin milli sektörlere göre bölünmesine karşı çıkarken, Rusya çevre sorunlarını gerekçe 
göstererek, Hazar’ın altından boru hattı döşenmesini engellemek istemektedir. Bu da Azerbaycan ve Kazakistan’ın çıkarlarına ters düşmektedir ki bu durum Rusya’nın yakın çevre politikasının temel taşlarından birini oluşturmaktadır, çünkü Rusya enerji hatları üzerindeki egemenliğini kaybetmek istememektedir. 

1.1.3. Hazar’ın Jeopolitiği ve Silahlanma 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte yeni bağımsız olan devletlerle bölgesel güçler arasında, özellikle enerji kaynakları için rekabet bakımından yeni bir konjonktür ortaya çıkmıştır. Bağımsızlıklarını kazanan ülkeler konumlarını sağlamlaştırmaya çalışırken, bölgesel güçler arasında da bir etki mücadelesi başlamıştır.11 Orta Asya ve Hazar ülkeleri, nükleer güce sahip dört ülke tarafından çevrelenmiştir: Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan. Bir diğer komşu olan Türkiye, hem bölge ülkeleriyle tarihi ve kültürel paylaşımları dolayısıyla hem de NATO üyesi vasfıyla rekabette yerini almaktadır. İran da tarihi bağları ve nükleer programı sayesinde bölge ülkeleri üzerinde etkin olmaya çalışmaktadır. ABD ise “terörle savaş” politikası ile Afganistan’a girmiş, Al-Qaida ile mücadele edebilmek için askeri üsler kurmuş ve bu şekilde komşu ülkelerin arasında rekabette yerini almıştır. 

Etnik temelli çatışmalar ve bağımsızlık talepleriyle birlikte bölge istikrarsızlık sergilemektedir ki, bu durum ABD ve Avrupa için enerji kaynaklarının naklinin güvenli bir şekilde sağlanması gereksinimi doğurmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde yeterli özenin gösterilmediği enerji yatırımları, yeni dönemde bölge ülkeleri için önemli bir gelir kaynağı haline gelmiştir. Ancak siyasi istikrarsızlık hem bu ülkelerin enerji sektörü sayesinde zenginleşmesini engellemekte, hem de nakil hatları üzerinden uluslar arası bir rekabet ortamı oluşmasına sebep olmaktadır. Hazar bölgesinde etki sahibi olmak isteyen güçler, kimi zaman bölge devletlerinin iç politikalarına da müdahaleden çekinmeyerek, enerji hatları üzerinde avantaj sağlamak ve yeni bağımsız devletler üzerinde etki kurmak istemektedirler.12 

Hazar bölgesindeki enerji politikaları sadece üretimle ilgili değil, üretilen petrolün tüketicilere taşınması ile ilgilidir. Limanlara yakın olan üretim alanlarında çok fazla problem çıkmasa da, üretim alanı denize uzak yerlerde, enerji nakli ya doğrudan boru hatlarıyla ya da uygun görülen en yakın limana taşınması yoluyla sağlanmaktadır.13 Petrol ve doğalgazda büyük ölçüde dışa bağımlı olan küresel aktörlerin, ekonomilerindeki gelişmeye bağlı olarak gelecekteki enerji ihtiyaçları artacağından, ABD gibi süper, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçler, Rusya ve Türkiye gibi bölgesel güçler, özellikle enerjinin taşınması konusunu güvenlik sorunu olarak kabul etmektedirler. Bu nedenle de petrol ve doğalgaz arzının karşılanmasında Orta Doğu, Orta Asya ve Hazar bölgesi, küresel ve bölgesel güç çatışmalarının odağını oluşturmaktadır.14 

Özellikle 90’lı yılların sonlarından itibaren bölgede başlayan enerji mücadelesi ve karşılıklı güvensizlik duygusu, bölge ülkeleri arasında silahlanma yarışını tetiklemiştir. ABD’nin ekonomik olarak bölgeye girmesinden sonra, NATO aracılığıyla askeri açıdan da nüfuzu, Rusya’nın Hazar donanmasını güçlendirmesine sebep olmuştur. Buna karşılık, daha önce Hazar’da donanması bulunmayan Kazakistan ve Türkmenistan da deniz gücü oluşturmuştur. Azerbaycan ise 2002 yılından bu yana ABD ile ortaklaşa deniz tatbikatları düzenlemektedir. Hazar’ın statüsü üzerine daha önce bahsedilen ihtilaf da silahlanmaya sebep olan bir başka nedendir, çünkü paylaşım konusunda ciddi bir çıkar farkı ve uzlaşmazlık söz konusudur.15 

ABD’nin siyasi ve ekonomik varlığını, NATO kanalıyla askeri açıdan da bölgeye yerleşerek güçlendirmesi, Rusya’yı yeni girişimlerde bulunmaya 
sevk etmiştir. 

Dağıstan’da ortak karargâh inşa etmek, Ermenistan’a S-300 füzeleri yerleştirmek gibi girişimlerle, NATO’nun askeri gücünü dengelemeye çalışmaktadır. 2002 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü’ne dönüşen işbirliği de Rusya’nın ABD’yi dengelemek maksadıyla başlattığı bir süreçtir. Ayrıca, yine 2002 yılında BDT içindeki askeri işbirliği revize edilmiş ve Kolektif Güvenlik Örgütü kurulmuştur. 

ABD’yi dengelemek için silahlanmasına hız veren Rusya’nın bu hareketlenmesi de bölge devletlerini endişelendirmiş ve onların da silahlanmasına sebep olmuştur. Daha önce Hazar’da donanması olmayan Kazakistan, Rusya’nın Hazar’ın, aidiyeti tartışmalı olan kuzey kısmını abluka altına alması sonucu, bölgede Kazak askeri varlığını arttırmaya başlamış ve Hazar kıyılarını ülkesi için stratejik öncelikli bölge ilan etmiştir. 

Ayrıca petrol sahalarının güvenliğini tek başına sağlamak amacıyla bir deniz filosu oluşturma çalışmalarına 2003 yılında başlamıştır. 

Hazar bölgesi ülkelerinden Türkmenistan’ın ise silahlanmasına sebep olan bir diğer önemli bölge ülkesi olan ve bazı petrol yatakları üzerinde paylaşım sorunu yaşadığı Azerbaycan’dır. Azerbaycan’ın 2001’den itibaren ABD ile yakın ilişkiler içine girmesi ve savaş gemisi satın alması, Türkmenistan’ı Ukrayna’dan silah satın almaya yöneltmiştir. Bunun yanında 2002’de imzalanan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’nı takiben, Rusya ile de ilişkilerini geliştirmeye başlamış ve Güvenlik Antlaşması ile de bu ilişkileri derinleştirmiştir. 16 

Enerji kaynakları bakımından zengin Hazar Havzası’nın istikrarın ve güvenliğinin sağlanmasını hem bölge devletleri hem de küresel güçler için önem taşımaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için Hazar Havzası’na yönelik hangi devlet nasıl bir politika üretmektedir? 

1.2. Hazar’da Nüfuz Mücadeleleri 

Hazar Havzası’nda etkinlik mücadelesine giren bölgesel devletler olduğu gibi küresel devletler de vardır. Bu devletlerin farklı dış politika araçları olsa 
da, temel amaçları, enerji güvenliğini sağlamak ve ulaşım hatları üzerinde hak sahibi olmaktır. 

1.2.1. Bölgesel Aktörler 

Türkiye, bölge ülkeleriyle tarihi ve ekonomik bağları olan bir ülkedir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Türkiye ilişkileri aktifleştirmek politikasına yönelmiştir. Türkiye, enerji tüketimi, üretiminin çok üstünde olması dolayısıyla önemli bir enerji ithalatçısı konumundadır. 
Ayrıca, en önemli petrol ve gaz kaynaklarına sahip Hazar bölgesiyle Avrupa ve diğer ithalatçılar arasında doğal bir köprü görevi üstlenmektedir. Dışişleri 
Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre Hazar Havzası’nda Türkiye’nin izlemesi gereken taktikler, bölge devletlerinin Rusya’ya karşı statülerinin kademeli 
olarak güçlendirilmesi ve Hazar-Karadeniz bağlantısının bu cumhuriyetler üzerinden gerçekleşmesinin temin edilmesi ve İran ile aramızdaki ideolojik 
gerilimleri son vererek ekonomik işbirliğini sağlamlaştırmak yoluyla Rusya’nın bölge üzerindeki etkisini dengelenmesidir.17Türkiye’nin konumu 
ekonomik ve siyasi kalkınma bölümünde detaylı olarak incelenecektir. 

Rusya için Orta Asya ve Hazar bölgesi, arka bahçe veya yakın çevre olarak adlandırılan stratejik öneme sahip bir bölgedir.Enerji kaynaklarını bir 
politika aracı olarak kullanarak, tüm dünyaya karşı, Orta Asya ve Hazar bölgesinde etkisini yeniden kurmak istemektedir. Rusya’nın Hazar bölgesinde ki dış politika amaçları şu şekilde özetlenebilir: Rusya’nın güvenliğini ve jeopolitik menfaatlerini teminat altına alabilecek şekilde dost bir tampon bölge sağlamak; Rusya içlerine yayılabilecek veya sınır uyuşmazlıklarına yol açabilecek etnik gerginliklerden kaçınmak için bölgede istikrarı temin etmek; Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan petrol ve doğalgaz kaynaklarından azami istifade etmek; yabancı güçlerin bölgeye girişini engellemek ve bölgedeki Amerikan varlığını zayıflatmak.18 

ABD’nin, bölgeye nüfuz etme çabaları Rusya’nın şüpheci yaklaşımlarına sebep olmaktadır. Kendi gücünü korumak için de eski Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerini güçlendirmek maksadıyla işbirliği girişimlerinde bulunmaktadır. Bu girişimlerden en önemlileri Ortak Güvenlik Antlaşması Teşkilatı ve Bağımsız Devletler Topluluğu’dur. Fiilen Rus hegemonyası bölgeye hâlâ hâkimdir: Rus gaz tekeli Gazprom, Türkmenistan’ın neredeyse bütün doğalgazını satın almakta, bazı Rus şirketleri batılı ortaklarıyla birlikte arama ve üretim aşamalarında yer 
almakta ve böylece Hazar petrolleri ve gazı üzerindeki etkinlikleri devam etmektedir. 

Hazar Havzası, son derece yüksek miktarda doğalgaz ve petrol barındırmaktadır, bu kaynakların uluslararası pazarlara ulaşmasında, dış satım hatlarını kontrolü altında tutan Rusya’nın en büyük engel olduğu söylenebilir. Ulaşım yollarını elinde tutan Rusya için günümüzdeki en önemli Pazar Avrupa’dır ve bunun için de Avrupa’ya kendisinden başka doğalgaz satan bir devletin olmasını engellemeye çalışmaktadır.19 

Rusya, yüksek enerji fiyatları ve zengin kaynakları dolayısıyla ekonomik kalkınmasını sağlarken, bir yandan da dış politikasında siyasi güvenilirliğini 
arttırmaya çabalamaktadır. Rusya, enerji politikalarını diplomatik ilişkilerinin anahtarı olarak görmektedir. Ancak özellikle son yıllarda Rusya, sergilediği tavırdan dolayı, partnerden çok bir tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Rusya ve Almanya arasında Baltık Boru Hattı projesinin imzalanması ise, orta ve doğu Avrupa ülkeleri tarafından Molotov-Ribentrop Paktı’na benzetilmiş ve Rusya’nın açık tehdidi olarak algılanmıştır.20 

Siyasi veya enerji fiyatlandırması konusunda yaşanan ekonomik krizlerin ardından, son dönemde Rusya’nın Ukrayna’ya ve Gürcistan’a doğalgaz 
akışını durdurması eleştirilere neden olmuştur. Bu şekilde enerji organları üzerinde baskı kurarak, BDT ülkelerinin ekonomileri üzerinde olduğu kadar, 
iç ve dış siyasetleri üzerinde de hâkim rol oynamak hedefindedir. Genel olarak Rusya’nın dış politikasını incelediğimize, Rusya yanlısı politika yürüten devletlerin fiyat indirimiyle ödüllendirildiği gözlenirken, yani siyasi ilişkilerin fiyatlar üzerinde doğrudan etkili olduğuna tanık olunurken, Rusya’nın enerji arzına ne kadar güvenilebileceği sorgulanmaktadır. 21 

Hem bölgesel bir güç olan, hem de Hazar’a kıyıdaşolan İran ise, Orta Asya’dan dünya pazarlarına petrol ve gaz dağıtımında kendisini doğal bir geçiş yolu olarak görmektedir. Ancak bu görüş ABD’nin muhalefetiyle karşılaştığı için sınırlandırılmak zorunda kalmaktadır. Denize açılan limanları sayesinde ürettiği petrol ve doğalgazı uluslar arası piyasalara ulaştırma imkânına sahiptir, ancak Türkmen ve Kazak petrolünün ve doğal gazının da taşıyıcısı olmak istemektedir. Bunu sağlayabilmek için imzalanan antlaşmalara düşük ücretten taşıma yapacağı taahhüdünün de konulabileceğini açıklamıştır. 1997 yılında Türkmenistan’la imzaladığı antlaşması sonrasında, düşük kapasiteli doğalgaz boru hattı inşa edilmiştir ki bu hat hala daha Türkmenistan’ın nakit para karşılığı ihracat yaptığı tek hat durumundadır.22 İran Hazar bölgesi devletleri için limanıyla da cazip bir seçenektir. İran ile Türkmenistan arasında işbirliği ulaşım ve enerji alanlarındadır. Türkmenistan, İran’ın Orta Asya’ya açılması için bir geçiş ülkesiyken, İran da Basra Körfezi’ne ulaşımda geçiş ülkesidir. 1995 ve 2007 yılında imzalanan antlaşmalarla, İran-Türkmenistan-Kazakistan arasında 
demiryolu inşaatları yapılmıştır.23 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder