25 Şubat 2017 Cumartesi

KIBRIS'TA 31 Ağustos 1998’den 3 Kasım 2002’ye Kadar Geçen Dönem



KIBRIS'TA 31 Ağustos 1998’den 3 Kasım 2002’ye Kadar Geçen Dönemde Türkiye’nin Kıbrıs Politikaları, 


31 Ağustos 1998 tarihi Türkiye’nin Kıbrıs politikası açısından önemli bir tarihtir. 
Türkiye, bu tarihten itibaren yirmi yılı aşkın süredir uluslararası camiada savunduğu ve taraflara kabul ettirdiği “federasyon” tezinin geçersiz olduğunu, Kıbrıs’ta kalıcı ve yaşayabilir çözümün ancak iki egemen devletin varlığıyla yani “konfederasyon” ile mümkün olacağını resmen ilan etmiştir66 

Türkiye’nin konfederasyon tezinin uluslararası toplumdan destek gördüğünü söylemek mümkün değildir. Zira konfederasyonun çözüm olarak benimsenmesi, 
KKTC’nin tanınması esasına dayanmaktadır67. Görüşmelerin toplumlararası düzeyde değil, devletlerarası düzeyde sürdürülmesi gerektiği savı bu temel ilkeye yaslanarak öne sürülmüştür. Yalnız Türkiye’nin KKTC ilan edildikten bu yana geçen on beş yıl süresince KKTC’nin tanınması yolunda hiçbir somut ve yapıcı çabaya girmemiş olduğu düşünüldüğünde, bu önerinin uluslararası toplum tarafından kabul göreceğini ummak akıntıya karşı kürek çekmekten başka bir şey değildir68. Nitekim konfederasyon tezi çok uzun ömürlü olmayacaktır. 

66 Türkiye konfederasyon tezine geçişi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin üye olmadığı bir AB’ye üye olduğu takdirde iki toplumluluk, iki kesimlilik gibi parametrelerin ortadan kalkacağı gerekçesiyle açıklamaktadır 
http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/Kibris/Kıbrıs_tarihce.htm. 
67 Türkiye’nin konfederasyon tezinin ayrıntıları için, Tesev, Ekim 2001 Kıbrıs Raporu, 
http://www.tesev.org.tr/etkinlik/kibristrekim.php. 
68 Konfederasyon tezi Türkiye’de bazı araştırmacılar tarafından da çok ciddiye alınmış bir tez değildir. 

Hasgüler, konfederasyon önerisi için, “AB Türkiye ilişkilerine bağlı olarak ortaya atılmış gayri ciddi ve göstermelik bir tasarıydı” demektedir (2007: 75). “Kıbrıs’ta iki tarafça kabul edilebilir bir uzlaşının bulunması, Ada’daki iki devletin egemen eşitliğinin benimsenmesine bağlıdır ve mevcut iki devlet herhangi bir çözümün başlangıç noktasıdır” diye dünyaya çıkıldığında ne AB ne de BM buna yeşil ışık yakmadı. 

Bunun uzlaşma zeminine giden yolda bütün kapıları kapatarak uzlaşmaz imajını vermekte olduğumuz gözlerde uzak tutulmamalıdır” Esat Arslan, Türk Dış Politikasında Ödün Yerine Uzlaşı (İstanbul: Siyasal 
Kitapevi, 2003), s. 193-194. 

15 Temmuz 1999’da TBMM, Kıbrıs konusuyla ilgili bir karar daha alır69. Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıldönümü vesilesiyle yayınlandığı ifade edilen 15 Temmuz 1999 tarihli TBMM Deklarasyonu, birkaç ana başlığın altını çizmektedir. Bunlardan ilki Kıbrıs meselesinin çözümüne “dış güçlerin” müdahalesiyle ilgilidir. Bu yönüyle G-8 ülkeleri70 ve Güney Kıbrıs ile tam üyelik müzakerelerini sürdüren AB’ye bir cevap niteliği taşımaktadır. İkinci önemli başlık ise Kıbrıs’ta “iki ayrı devlet gerçeği”ne parmak basılmış olmasıdır. Metinde “konfederasyon” sözcüğüne ya da 6 Mart 2003 tarihli kararda önemle vurgulanan “iki kesimlilik”, “iki toplumluluk”, “siyasi eşitlik” gibi çözüm parametrelerine yer verilmediği görülmektedir71; böylece Türkiye, KKTC’nin tanınmasını çözümün önünde bir önşart olduğunu açıkça ortaya koyarak 1998 Ağustos’undan bu yana 
geliştirdiği tavrını büyük ölçüde koruduğunu göstermektedir. Üçüncü önemli başlık ise “güvenlik” boyutudur. Güvenlikle ilgili maddelerde Ada’nın “tehlikeli bir şekilde silahlandırılmasın”dan, “üslerin inşa edilmesi”nden ve gerek Yunanistan’ın gerekse Rum tarafının “PKK’ya verdiği destek”ten söz edilmektedir72. Bu tablo karşısında Türkiye’nin “daima korunacak olan garantörlük hakları”na, bir de “stratejik menfaatleri” eklenmiştir. TBMM Deklarasyonu’nda dikkati çeken diğer özellik KKTC ile entegrasyona gidilmesi 
sürecine ilişkin herhangi bir ibarenin yer almamış olmasıdır. 1997 ve 1998’de yayınlanan Ortak Deklarasyonlar ve Açıklamalar ile gündeme iyice oturan TC-KKTC bütünleşmesinin, bu kararda ifade bulmadığı görülmektedir. 

69 Bkz, Ekler B.1.3. 
70 18 Haziran 1999’da Köln’de gerçekleşen G-8 Zirvesi’nde Kıbrıs sorununun bir an önce çözülmesi ve tarafların “önkoşulsuz” olarak masaya oturması gerektiğine dair bir çağrı yapılmıştır. “Kıbrıs’ta “zengin” 
baskısı”, Milliyet, 17 Haziran 1999; “Kıbrıs’ta Sıcak Yaz”, Radikal, 19 Haziran 1999, “G-8 Kıbrıs’a Kancayı Taktı”, Radikal, 21 Haziran 1999. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de 29 Haziran 1999 tarihli 1250 
no’lu kararında G-8’in çağrısına olumlu yanıt vererek iki lideri önkoşuluz olarak müzakere masasına çağırmıştır. UN Resolution/1250: 29 Haziran 1999. G-8 Zirvesinden çıkan Kıbrıs konulu kararın ve BM 
Güvenlik Konseyi kararının ayrıntıları ve Türkiye’nin Kıbrıs politikasına etkileri ile ilgili bir değerlendirme için, David Hannay, Cyprus, the Search for a Solution (London, New York: I.B. Tauris, 2005), s. 100-104. 
71 Türkiye, konfederasyon tezini ilan ettikten sonra, Ada’da egemen iki devletin varlığının kabul edilmesi esasını benimsediği için “iki toplumluluk”, “iki kesimlilik” gibi federasyon tezini savunduğu dönemden 
kalma sözcükleri kullanmayı bırakmıştır. Yalnız bu sözcüklerin 6 Mart 2003 tarihli TBMM kararında yer aldığı unutulmamalıdır. 
72 Şubat 1999’da Kıbrıs sorununu yakından ilgilendiren bir gelişme yaşanır. 16 Şubat 1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan Kenya’da Yunanistan büyükelçiliğinde yakalanır ve Kıbrıs pasaportu taşıdığı anlaşılır. 
“Öcalan Çabuk Çözüldü, Radikal, 18 Şubat 1999; “Pasaport Rum Kesiminden”, Hürriyet, 18 Şubat 1999. Bundan sonra Kıbrıs’la ilgili tartışmalarda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “teröre verdiği 
destek” Türkiye’deki resmi ağızlar tarafından sıklıkla dile getirilen bir argüman haline gelir. Öcalan’ın yakalanması sürecinde yaşanan gelişmelerin analizi için örneğin, Gareth Jenkins, “Turkey’s Changing 
Domestic Politics”, Greek-Turkish Relations in the Era of Globalisation, der. Dimitris Keridis ve Dimitrio Triantaphyllou (Dulles, VA: Brassey’s, 2001), s. 28-31.; Aksu, Türk Yunan İlişkileri... s. 206-214.; Fırat, 
“1990-2001: Küreselleşme Ekseninde Türkiye....”, s. 476-478. 



Bunun birkaç gün sonrasında, Barış Harekatı’nın 25. yılı vesilesiyle Başbakan Bülent Ecevit ve Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş arasında 20 Ocak 1997, 20 Temmuz 1997 ve 23 Nisan 1998 tarihli Ortak Açıklamalara atfen bir Ortak Açıklama kabul edilir73. 20 Temmuz 1999 tarihli açıklamanın, 15 Temmuz 1999 tarihli TBMM Deklarasyonu’nda olduğu gibi, “dış güçlere” bir cevap niteliği taşıdığı göze çarpmaktadır. Ancak Ortak Açıklama, TBMM Deklarasyonu ile karşılaştırıldığı zaman, Kıbrıs-AB ilişkilerine daha fazla ağırlık vermesiyle ön plana çıkmaktadır74. Ada’da tesis edilecek barışın hangi temellere dayanması gerektiğiyle ilgili ayrıntılı ifadelere yer verilmemekle birlikte, çözümün “iki eşit ve egemen devlet” arasında olması gerektiği vurgulanmış, 31 Ağustos 1998 tarihli konfederasyon önerisinin hala geçerliliğini koruduğu ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan haklarından ve 15 Temmuz 1999 tarihli TBMM kararına benzer bir biçimde “Kıbrıs üzerindeki ulusal çıkarlarının” varlığından söz edilmesi dikkat çekicidir. Bunlara istinaden Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de 1960 antlaşmalarıyla kurulan Türk-Yunan dengesinin aşındırılmasına izin verilmeyeceği sert bir dille belirtilmiştir. 15 Temmuz TBMM Deklarasyonundan farklı olarak Türkiye ve KKTC arasındaki ilişkilerin “bütünleşme hedefinde geliştirileceği ve derinleştirileceğinin” altı çizilmiştir. 

1997 yılının sonlarında kesilen müzakere süreci, Kofi Annan’ın çağrısı üzerine tarafların Aralık 1999’da New York’ta bir araya gelmesiyle yeniden başlar75. Ocak 2000’den Kasım sonuna kadar Kofi Annan ya da Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto aracılığıyla yürütülen mekik diplomasisi süreci yaşanır. Yaklaşık bir yıl süren bu görüşmelerin sonuna doğru, 8 Kasım 2000’de Kofi Annan, çözüme ışık tutabileceğine inandığı “Sözlü İfadeler”i taraflara sunar. Sözlü İfadeler, 

Denktaş’tan ve Türkiye’de büyük tepki görür76. 24 Kasım 2000’de Cumhurbaşkanı Sezer ve Denktaş arasında yapılan değerlendirme toplantısının sonucunda, “İki ayrı egemen devlet, iki halk ve demokrasi bulunduğu gerçeği kabul edilerek doğrudan görüşmelere geçilmediği takdirde dolaylı görüşmeleri sürdürmenin gereği yoktur” kararı alınır ve Denktaş görüşmelerden çekildiğini resmen ilan eder77. 2001 yılı Haziran ayı başında, Başbakan Bülent Ecevit’in 29 Mayıs’ta toplanmış olan MGK Genel Kurulu’na getirdiği öneri üzerine, Kıbrıs’ta Çekoslovakya modeli tartışılmaya başlanır. Başbakana göre, “Nasıl Çekoslovakya, Çek ve Slovakya diye iki ayrı devlete ayrıldıysa, Kıbrıs’ta Türk ve Rumlardan oluşan iki ayrı devlet olmalı ve AB’ye bu şekilde girmelidirler”78. Ecevit’in ‘Çekoslovak modeli’ diye adlandırdığı bu yeni yaklaşıma göre, 
Türkiye’nin Kıbrıs’ta konfederasyon yerine ‘iki ayrı devlet’ tezini benimsediği anlaşılmaktadır79. Yalnız bu öneriyi Denktaş bile fazla ciddiye almamış olacak ki Ağustos 2001’de bir girişimde bulunarak, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a “Kıbrıs’ta Çözümün Amaçları ve Ana Unsurları” isminde bir belge sunar80. Bu belgede Denktaş, “konfederasyon” ya da “KKTC’nin tanınması”ndan değil, “iki eşit devletin kuracağı bir ortaklık devleti”nden söz etmektedir. Bu belge, 31 Ağustos 1998’de Türkiye ile birlikte yaptıkları ortak açıklama ile duyurdukları, uluslarası alanda kendisine zemin bulamamış olan“konfederasyon” tezinin, yavaş yavaş “ortaklık devleti”ne dönüşmeye  başladığının bir gösterge sidir. Ortaklık devleti tezinin konfederasyon tezinden çok temel bir farkı vardır. 

Konfederasyonun gerçekleşebilmesi için KKTC’nin tanınması ve Rum kesiminin bütün Ada’nın temsilcisi unvanının geri alınması bir “önşart” olarak ortaya 
çıkmaktadır (Tuncer, 2005: 155). Oysa iki eşit devletin bir ortaklık kurması tezi, bu iki parametrenin, çözümün önşartı değil çözümün sonucu olmasını öngörmektedir. Olumlu bir havada başlayan temaslara rağmen daha sonra tavır değiştiren Denktaş, Kofi Annan’ın görüşmeleri yeniden başlatmak için tarafları 12 Eylül 2001’de New York’a davetini Türkiye’den de aldığı destekle geri çevirir (Green ve Collins, 2003: 130)81. Denktaş, Kofi Annan’dan aldığı daveti reddetmesinin üzerinden iki ay bile geçmeden 8 Kasım 2001’de Klerides’e bir mektup yazarak Rum liderini, yüz yüze görüşmeler için davet eder82. Bunun üzerine iki lider 4, 5 ve 21 Aralık tarihlerinde Lefkoşe’de bir araya 
gelirler. Bu görüşmelerin sonunda Ocak 2002’de görüşmelere “önkoşulsuz” olarak başlanması kararı alınır. 16 Ocak 2002’de iki taraf doğrudan müzakereleri yürütmek üzere önkoşulsuz olarak masaya oturur. 

2001 yılı sonunda Denktaş’ın girişimi ile müzakere masasına yeniden dönülmesi zamanlaması bakımından son derece ilginçtir. Çünkü Denktaş’ın Klerides’i müzakere masasına çağırdığı günlerde Türkiye’de Kıbrıs rüzgarları çok farklı bir yönden esmektedir. Denktaş’ın 1998 yılı Ağustos ayında ortaya atılan konfederasyon tezini bile doğrudan ağzına almadığı bu dönemde, Ankara’da Kıbrıs sorununa çözüm için bambaşka iki seçenekten söz edilmektedir: tam ilhak ya da özerlik.83 Türkiye’nin tavrını iyice sertleştirdiği, Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in Türkiye’nin Kıbrıs konusunda bedel ödemeye hazır olduğunu vurguladığı, Kıbrıs’ta atacağı radikal adımlar için dışarıdan, özellikle İslam dünyasından destek arama turlarına çıktığı bu dönemde 84 

Denktaş’ın 6 Eylül 2001; “ Kıbrıs Gidiyor, Biz Seyrediyoruz ”, Mehmet Ali Birand, Posta, 6 Eylül 2001. Poos Raporu’nun tam metni ve AP’nin ilgili kararı için, 
http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/site/en/oj/2002/ce072/ce07220020321en01070108.pdf. 

Türkiye AB ilişkilerinde AP’nin rolü ve Türkiye ile ilgili kabul ettiği raporların ve kararların ayrıntılı bir değerlendirmesi için, Çiğdem Nas, “Türkiye AP İlişkileri ve AP’nin Türkiye Kararları”, Türk Dış Politikasının Analizi, der. Faruk Sönmezoğlu (İstanbul: Der Yayınları, 2004), s. 465-488. 25-26 Ekim tarihlerinde Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Romano Prodi’nin Güney Kıbrıs’a düzenlediği ziyaret sırasında “Çözüm olsa da olmasa da Kıbrıs’ın AB’ye üye olacağını” açıklamasını yapması, gerginliği tırmandıran bir diğer unsur olarak görülebilir 
(Suvarierol, 2003: 62). Prodi’nin konuşmasının tam metni için,  
http://www.kypros.org/UN/prodi.htm. 

Yine bu günlerde 13 Kasım 2001’de yayınlanacak olan AB Türkiye Düzenli Raporu’nun Kıbrıs’la ilgili bölümünde Türkiye açısından endişe verici ifadelerin bulunduğu bilgisi dışarıya sızmıştır. Bu dönemin gelişmeleri üçüncü bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir. 

“ Önkoşulsuz müzakere ” kartını masaya koyması gerçekten şaşırtıcıdır. Denktaş’ın Türkiye’nin onayı olmadan hiçbir adım atmadığı düşünüldüğünde, 
Ankara’nın bu davetten haberinin olmaması pek mümkün gözükmemektedir. Bu durumda, eğer Ankara, iki lider arasında doğrudan görüşmelerin başlamasını 
destekliyorsa, niçin hala KKTC’yi ilhak etmekten söz etmektedir? 

23 Kasım 2001 tarihinde TBMM’de Kıbrıs konulu bir kapalı oturum düzenlenir 85. 

Oturumun tutanakları kamuoyuna açıklanmadığı için hangi karar metninin kabul edildiği bilinmemektedir. Ancak oturumdan kısa bir süre sonra Denktaş ve Klerides arasında yüz yüze görüşmelerin başlaması, İsmail Cem’in ise, 9 Aralık’ta yaptığı konuşmada, “ Bedel Ödeyebiliriz ” ibaresinin yanlış anlaşıldığını açıklaması, TBMM’de alınan karar ile ilgili bazı ipuçları vermektedir86. Anlaşılan Türkiye, tehditkar tutumundan geri adım atmaya başlamıştır 87. 

16 Ocak 2002’de başlayan doğrudan müzakereler 2002 yılı boyunca devam eder. Artık Türk tarafının KKTC’nin tanınması önşartından ve konfederasyon önerisinden vazgeçtiği ve tutumunu esnekleştirdiği görülmektedir.88 

11 Kasım 2002’de Kofi Annan, taraflara sonradan Annan Planı olarak adlandırılacak olan “ Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli ” isimli belgeyi sunar. Bu arada 3 Kasım 2002 seçimleri yapılmış, AKP seçimlerden birinci parti çıkarak hükümet kurma çalışmalarına başlamıştır. 

Türkiye’deki iktidar boşluğu ve Denktaş’ın geçirdiği ameliyat gerekçe gösterilerek Kofi Annan’ın sunduğu çözüm önerisinin müzakere edilmesi ertelenir.89 Ancak 12 Aralık’ta Kopenhag’da toplanacak olan AB Zirvesi’ne kadar tarafların bir çözüm bulması konusundaki baskılar giderek artmaktadır90. Bu başarılamayınca iki lider AB Zirvesi sırasında Kopenhag’da bir araya getirmeye çalışılır. Ancak bu çaba da sonuç vermez91 ve tarafların ancak 15 Ocak 2003’te ara bölgede bir araya gelmesi sağlanır. Nihai amaç bir çözüm metninde uzlaşmak ve bu metni mümkünse 28 Şubat’ta Ada’nın her iki yakasında referanduma sunmaktır. Daha sonra bu süre 6 Nisan’a uzatılır ancak Kofi Annan uzlaşma imkanın olmadığı gerekçesiyle 11 Mart 2003’te görüşmeleri kestiğini açıklar 92. 

Kofi Annan 11 Mart’taki kararını ilan etmeden beş gün önce Rauf Denktaş 1990’larda kabul edilen her TBMM Deklarasyonu öncesinde olduğu gibi TBMM’ye hitap eder. Bu hitabın hemen ardından, bu bölümün başında ifade edilen 6 Mart 2003 tarihli TBMM Deklarasyonu oybirliği ile kabul edilir. 


73 Bkz. Ekler. B.2.6. 
74 20 Temmuz 1999 tarihli Ortak Açıklama’nın Kıbrıs-AB yakınlaşması ile ilgili maddelerine ikinci bölümde ayrıntılı olarak yer verileceği için burada bunun dışında kalan boyuları ele alınmıştır. Bkz. s. 77. 
75 Bu dönemde müzakerelerin başlamasında çeşitli gelişmeler etkili olmuştur. Türkiye’de Ağustos ayında meydana gelen deprem felaketi nedeniyle Yunanistan ile olan ilişkilerdeki yumuşama bunlardan biridir . 
Türk-Yunan ilişkilerinin deprem nedeniyle girdiği yumuşama döneminde yaşanan gelişmeler için, Ahmet, O, Evin, “Changing Greek Perspectives on Turkey: An Assessment of the Post-earthquake Rapproachment”, 
Greek-Turkish Relations in an Era of Detente, der. Portland Ali Çarkoğlu ve Barry Rubin (Londra: OR: Frank Cass, 2004), s. 4-21.; Amikam Nachmani, “Komşu Batı’ya ne diyor? Türk-Yunan İlişkileri”, 
Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası, der. Kemal Kirişçi ve Barry Rubin (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2002), s. 143-149. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yeniden ışık yakması, Helsinki Zirvesi’nden 
birkaç gün önce başlayan müzakere sürecini teşvik edici olmuştur. En az onlar kadar etkili olan bir başka etmen de ABD’nin çözüm konusunda Türkiye’ye uyguladığı baskıdır. 18-19 Kasım 1999’da İstanbul’da 
düzenlenen AGİT zirvesinde ABD Başkanı Clinton, Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğine işaret etmiş, aynı zirve sırasında Kofi Annan ve Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in bir araya gelmesi sağlanmıştır. 
“Denktaş AGİT’i Bekliyor”, Radikal, 19 Kasım 1999; Ferai Tınç, “İstanbul’da Kıbrıs muamması”, Hürriyet, 21 Kasım 1999. 
Bu dönemin gelişmelerinin ayrıntıları için, bkz. İkinci bölüm, s. 81, 213. dip notu. 
 76 “Kıbrıs’ta taviz yok”, Sabah, 10 Kasım 2000; “Annan’ın yeni önerisi Rumları sevindirdi”, Milliyet, 10 Kasım 2000. “Kıbrıs’ta çifte kıskaç”, Cumhuriyet, 11 Kasım 2000. 8 Kasım 2000 tarihinde Sözlü İfadeler’in 
yanı sıra Türkiye için İlerleme Raporu, aday ülkelerin kaydettiği ilerlemeyi özetleyen Avrupa Strateji Belgesi (Karma Belge) ve hükümetten ve muhalefetten büyük tepki gören Türkiye için Katılım Ortaklığı 
Belgesi yayınlanmıştır. Bu tarih aynı zamanda Fransa Parlamentosu’nda Ermeni soykırımını inkar etmenin suç sayılmasına ilişkin yasa teklifinin kabul edildiği tarihtir: “Paris’te son ayıp”, Milliyet, 9 Kasım 2000; 
“Ermeni yasa tasarısını kabul eden Fransa kınandı”, Cumhuriyet, 9 Kasım 2000. “Sözde soykırım tasarısına rekor oy”, Sabah, 9 Kasım 2000. Fransa Parlamentosu’nun aldığı bu kararın ardından AP’de de Türkiye’nin 
büyük tepkisini çeken Morillon Raporu kabul edilir, bkz. Üçüncü bölüm, s. 92. 234. dip notu. Bu gelişmelere engel olamadığı gerekçesi ile eleştirilere uğrayan hükümetin Kıbrıs’ta kendine bir manevra alanı yaratarak 
kamuoyunda Kıbrıs ve Ermeni meseleleri nedeniyle oluşabilecek olumsuz havayı dağıtmak istediği anlaşılmaktadır. Nitekim rahat bir nefes alan Ankara, kısa bir süre sonra geri adım atarak birkaç hafta önce 
şiddetle karşı çıktığı çözüm parametreleri doğrultusunda Denktaş’ın masaya dönmesini sağlayacaktır: “Denktaş’a ‘Masaya dön’ çağrısı”, Milliyet, 5 Aralık 2000; “Rauf Denktaş’ın hesapları tutmadı”, Radikal, 6 Aralık 2000. 
77 http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/Kibris/Kıbrıs_tarihce.htm. 78 Mehmet Ali Birand, “Kıbrıs’ta Çıtayı yine yükselttik (!)”, Posta, 1 Haziran 2001; Murat Belge, “Kıbrıs ve Çekoslovakya”, Radikal, 1 Haziran 2001. 
79 Türkiye’nin tezlerindeki sertleşmeyi göstermesi bakımından Esat Arslan’ın şu analizi ilginçtir: “Acheson Planı ile sadece Kıbrıs’ın Karpas bölgesine razı olduğumuz bir evreden, 1974 sonrası “iki taraflı federasyon” 
ve son olarak Başbakan Bülent Ecevit’in ifadesi ile “Nasıl Çekler ve Slovaklar bir zamanlar kurdukları Çekoslovakya nikahını bozup iki ayrı devlet ve bağımsız cumhuriyete dönüştülerse, Kıbrıs’ta da aynı yol 
izlenmelidir” evresine gelinmiştir”, (2003: 194). 
80 Denktaş’ın sunduğu bu önerinin tam metni için, http://www.tesev.org.tr/etkinlik/kibristraralik.php. 
81 Denktaş’ın bu daveti reddederken 11 Eylül saldırılarının yarattığı kargaşa ortamını fırsat bilerek bu dönemde geri adım atmasının fazla tepki çekmeyeceğini hesaplamış olması kuvvetle muhtemeldir. 
82 “Kıbrıs Süprizi”, Hürriyet, 14 Kasım 2001; “Denktaş: Yüz yüze görüşelim”, Cumhuriyet, 15 Kasım 2001; İsmet Berkan, “Kıbrıs süprizi mi yoksa?”, Radikal, 16 Kasım 2001. Bu dönemin gelişmelerinin ayrıntılı 
incelemesi için, bkz. Üçüncü bölüm, s. 105. 
83 Fikret Bila, “Başbakandan Kıbrıs’ın Geleceğine İlişkin Sert Mesaj”, Milliyet, 4 Kasım 2001; “Kıbrıs’ta Zorlu Dönemeç”, Radikal, 4 Kasım 2001; İsmet Berkan, “Kıbrıs Celallenmesi”, Radikal, 5 Kasım 2001; 
Mehmet Ali Birand, “Kıbrıs’ta Yol Ayrımına Gelindi”, Posta, 6 Kasım 2001. 
84 2001 yılının son aylarında Ankara’nın Kıbrıs mesajlarında tonun birden bire sertleşmesini, Avrupa Birliği cephesinde Kıbrıs’ın üyeliği ile ilgili atılan adımlarla ilişkilendirmek gerekir. Tam ilhak ya da kısmi ilhak, 
yani özerklik laflarının hava uçuştuğu günlerin iki ay öncesinde çözümsüzlüğün faturasını Türkiye’ye ve KKTC’ye çıkaran Poos Raporu, Avrupa Parlamentosu’nda onaylanmıştır. “Avrupa Sertleşti”, Radikal, 
85 “Meclis Kıbrıs’ı Gizli Görüştü”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2001. 
86 “Cem: AB Kıbrıs’ın bedeli değil”, Akşam, 10 Aralık 2001. Bu gelişmenin ayrıntıları için, bkz. Üçüncü bölüm, s. 107, 293. dip notu. 
87 O dönemde Türkiye’nin tavrının anlaşılması açısından birkaç önemli gelişmenin altını çizmekte fayda var. 

11 Eylül saldırılarından sonra Hükümet, ABD’nin Afganistan’da yürüttüğü operasyona destek amacıyla 1 Kasım 2001’de asker gönderme kararı almıştır. 
Ankara’nın, bu dönemde Kıbrıs konusunda atacağı radikal bir adıma Amerika’dan destek bulacağını düşünmüş olması muhtemeldir: Murat Belge, “Kıbrıs geldi çattı”, 

Radikal, 6 Kasım 2001. Gerçi ABD’ye yardım amacıyla Afganistan’a asker gönderme kararının alındığı bir dönemde, Ankara’nın Kıbrıs’ta destek için Müslüman ülkelerle yoğun temaslar gerçekleştirmesi ayrı bir çelişkidir. Üstüne üstlük ABD Kıbrıs’ta Türkiye’yi desteklemeyeceğinin sinyallerini çok geçmeden vermiş, Başkan Bush taraflara bir an önce müzakere masasına oturulması, Türk tarafına da KKTC’nin tanınması gibi önşartlardan vazgeçmesi çağrısını yapmıştır. İzzet Sedes, “Bush, Kıbrıs’a el atıyor”, Akşam, 8 Ocak 2002. 

Bu dönemle ilgili vurgulanması gereken bir diğer etmen de Türkiye ekonomisinin Şubat 2001 krizi nedeniyle düştüğü durumdur. Dış yardımlara, özellikle de ABD’nin yardımına şiddetle ihtiyaç duyan Türkiye’nin Kıbrıs’ta ABD’nin onaylamayacağı adımları atması pek muhtemel gözükmemektedir, (Uslu, 2001: 166). Bütün bu gelişmeler artarda sıralandığında, Ankara’nın sert çıkışlarıyla ile AB’ye göz dağı vermek istemiş olması, yani “ilhak” ya da “bedel ödeme” tehditlerinin aslında blöften ibaret olması daha kuvvetli bir ihtimal olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim AB Laeken Zirvesi yaklaştıkça Türkiye tutumunu giderek yumuşatmış, “bedel ödemek derken yanlış anlaşıldık” noktasına kadar gelmiştir. 
88 İsmail Cem, “A Common Vision for Cypriots”, International Herald Tribune, 14 Mart 2002; Mehmet Ali Birand, “Denktaş’a haksızlık edilmemeli”, Posta, 11 Mayıs 2002. 
89 “Kıbrıs planının zamanlaması yanlış”, Cumhuriyet, 15.11.2002. 
90 Hasan Cemal, “12 Aralık Kopenhag değil, Kıbrıs Zirvesi!”, Milliyet, 15.11.2002; “Sezer: Avrupa içten davranmıyor”, Cumhuriyet, 23.11.2002; “Kopenhag’a kadar Kıbrıs’ta çözüm”, Milliyet, 26.11.2003; 
“Kopenhag’ın iki koşulu var”, Radikal, 03.12.2002. 
91 “Rauf Denktaş Kopenhag Zirvesi’ne katılmayacak”, Zaman, 12.12.2002; “İmzalamak için hazır değiliz”, Cumhuriyet, 12.12.2002. 
92 http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/DisPolitika/AnaKonular/Kibris/Kibrissongelismeler082002.htm. Bu dönemin olaylarının ayrıntılı bir değerlendirmesi için, Bilal Şimşir, AB, AKP ve Kıbrıs (Ankara: Bilgi 
Yayınevi, 2003); William Mallinson, Cyprus: A Modern History (London & New York: I.B. Tauris, 2005).    


http://docplayer.biz.tr/4136828-Annan-plani-referandumu-surecinde-ortaya-konan-elestiriler-isiginda-turkiye-nin-resmi-kibris-politikasinin-yeniden-degerlendirilmesi.html



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder