21 Şubat 2017 Salı

Atatürk’ün Türkiyesi’nin Yeri Mazlumlar Dünyasıdır



Atatürk’ün Türkiyesi’nin Yeri Mazlumlar Dünyasıdır


YILDIZ SERTEL,
08.03.2004 SAYI; 51
Türkiye'nin Yeri Neresi

Küreselleşme aslında emperyalizmin yeni bir biçimi. Dünya çapında çalışanların, emekçilerin, geniş kitlelerin fakirleşmesi, sermayenin daha ziyade mali alana yayılması ve yoksul ülkelerin ekonomilerinin içeriden yıkılması küreselleşmenin kendisidir.

Gelişmiş memleketlerin sermayesi, mali alanlara ve emeğin ucuz olduğu Doğu Asya ülkelerine gidince, gelişmiş kapitalist ülkelerde, Batı Avrupa ve ABD’de üretim azaldı. Batıda sanayisizleşme olarak adlandırılan bu süreç sonunda, işsizlik sadece Üçüncü Dünya ülkelerinin değil, gelişmiş Batı ülkelerinin de sorunu hali geldi.

Küreselleşmeye karşı her yıl Porto Allegre’de yüzbinlerce insanın toplandığı toplantılar oluyor. Buraya dünyanın her tarafından ezilen yığınların temsilcileri geliyor. Asıl sorun büyük sermayenin, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri daha yoğun sömürmesi, sömürgeleşmenin küreselleşmeyle yeni bir biçim almasıdır. Türkiye de küreselleşmenin hedefindeki ülkelerden biridir. Bu noktada Türkiye’nin yerini tekrar belirlememiz gerekiyor.

Türkiye NATO’ya girdi, IMF’yle bağlar kurdu, AB’ye girmeye çalışıyor. Sanki biz Batının bir parçasıymışız gibi bu politikalar uygulandı. ABD bizim stratejik müttefikimiz söylemi bu politikanın en somut göstergesi.

Batının Gözünde Biz Sömürgeyiz

Fakat aslında biz neyiz? Biz onların gözünde bir arka bahçe dahi değiliz. Biz onlar için bir sömürgeyiz. Bunu kabul etmemiz lâzım. Bir kere ekonomimiz IMF’nin elinde. IMF ne emir verirse bizim ekonomi politikamız odur. Dünya Bankası’nın elindeki kredi mekanizmasıyla farklı bir koldan kıskaca alınmış durumdayız. Yabancı sermaye ve ortakları kanalıyla iç sömürü gerçekleştirilmekte.

Başı sıkıştığı vakit başbakanımız Ankara’dan Washington’a telefon eder, amcasını çağırır “aman Kıbrıs meselesinde bana yardım et, aman ben AB’ye gireceğim bana yardım et” der. Ondan sonra başımıza çuval geçirilir, hiç sesimizi bile çıkaramayız.

Bu tam bir sömürge ortamıdır. Bugün isyan ettiğimiz olgu da budur. Bu bizim onurumuza dokunuyor ancak gerçeği görmek gerekiyor. ABD bizim müttefikimiz değil, efendimizdir. Şimdi buna karşı savaşmamız gerekiyor.

Bugün Türkiye dünya çapındaki önemli gelişmelerde yanlış yerde bulunmaktadır. Kendimizi gelişmiş ülkelerinin bir parçası gibi görmek ve onlarla beraber olmak istiyoruz. Ancak bu beraberlik bize sadece felaket getiriyor.

Ortadoğu'da ABD Dostluğunun anlamı

Bugün Türkiye, Ortadoğu’da ABD’yle birlikte davranmaya çalışıyor. ABD’nin Ortadoğu politikası Büyük Ortadoğu. ABD bir emperyal politika belirledi. Bütün basındaki propagandaya rağmen zannediyorum kamuoyu anladı ki ABD’nin Irak’a saldırısı demokrasi veya silahsızlanma için değildi. Hedef petroldü. Yalnız Irak’ın değil bütün Ortadoğu ve hatta Orta Asya’nın enerji kaynaklarına egemen olmaktı amaç.

ABD’nin ekonomik çıkarları açısından dünya enerji kaynaklarına egemen olmak çok önemli. Bunun için girdi Irak’a ABD. Irak’ın şehirlerini, hastanelerini, okullarını, meskenlerini bombaladı. Bu bombardımanda 5000 sivil öldü. Bütün ölülerin sayısı on bine yaklaştı. Güya demokrasi getireceği bu ülkeye ne su getirebildi ne elektriğini, ne de nizamı sağlayabildi. Sürekli olarak savaş devam ediyor. ABD askerleri Irak’ta öldürülmeye devam ediyor. Irak bir kan gölüne dönüştürüldü.

Hiçbir meşru gerekçe ve hukuki dayanak gözetilmeden tüm bunlar ABD tarafından gerçekleştirildi. Şimdi iktidar diyor ki ABD’yle teröre kaşı işbirliği yapıyoruz. Hangi terör? Asıl terör büyük devlet terörüdür. Teröre Batı açısından değil kendi açımızdan baktığımızda göreceğimiz gerçek budur. Afgan halkının evlerinden, yurtlarından ettiler, binlercesini öldürdüler. Şimdi hâlâ Afganistan’da istikrar sağlayamıyorlar.

Gerçek Terörist Kimdir?

Afganlar ayaklandığı vakit buna terör deniyor. Ama ABD bombalayıp öldürdüğü vakit bu terör değildir. Terörün anlamını burada iyi anlamız lâzım. Aynı şekilde İsrail için de müttefikimiz deniyor. Askeri anlaşmamız var. Beraber manevralar yapıyoruz. Ama Arap ülkelerinde bunun nasıl tepkiler yarattığını hiç bilmiyoruz.

İsrail devleti 1948’de kuruldu. Bu tarihten itibaren sürekli olarak Arap topraklarını işgal etti. BM’nin kararına göre bu topraklarda iki devlet olacaktı. İsrail devleti kuruldu ve Filistinliler aleyhine gelişti. Filistin halkı Lübnan’da, Suriye’de kamplara sürüldü.

Hamas, El Kaide gibi örgütler bu kamplarda yetişen çocukları saflarına kattılar. İsrail elinde ABD’nin sağladığı çok sofistike silahlarla Lübnan’ı, Suriye’yi, Filistin’i bombalarken, insanları öldürürken bu terör değildir. Ama zavallı Filistinliler elinde silahı bile yok, taşlarla vatanın savunduğu zaman bu bir terördür.

Ortadoğu’da her şeyden önce bu devlet terörü politikasını görmemiz gerekiyor. Türkiye’de iktidarın bu terörist devletlerin ortaklığını yaptığını gördüğümüz vakit Türkiye’nin yanlış yerde olduğunu, olması gereken yerde olmadığını görürüz.

Türkiye’nin yeri: Mazlumlar dünyası

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde bir Kurtuluş Savaşı’yla kurulmuş bir devlettir. Emperyalizme karşı savaşarak kurulmuş bir ülkeyiz. Bu bakımdan Atatürk’ün Cumhuriyeti az gelişmiş ülkelere örnek olmuştur.

Bizi örnek alan bir Abdul Nasır, bir Nehru çıkmıştır ortaya ve emperyalizme karşı kendi kurtuluş savaşlarını vermişlerdir. Ancak Irak’ta bile Kasım rejimi emperyalizme karşı çıkarken Türkiye gitmiş 1950’lerde NATO’ya, Bağdat Paktı’na girmiş ve emperyalist kampa bağlanmıştır. Tüm bu politika bizim gelişmemiz, bizim çıkarlarımız, Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri açısından yanlıştır.

Yapılan ikinci büyük yanlışsa ABD’yi çok büyük bir güç zannetmek ve bu büyük güce dayanarak, ben gelişirim, ben güç kazanırım gibi bir hayale kapılmaktır. Ancak bütün veriler ve Batı kaynakları gösteriyor ki ABD ekonomisi gerilemektedir. Bu gerileme sadece geçici bir bunalım değil, küreselleşmenin ve kendi liberal ekonomilerinin tuttuğu yanlış yolun bir sonucudur.

ABD Emperyalizminin krizi

ABD 2000 yılına kadar bir gelişme gösterdi. Ekonomik büyüme hızı %8’lere kadar çıktı. Ondan sonra bir gerileme süreci başladı çünkü ilk baştaki gelişme borçlanmaya dayanıyordu. Bizde olduğu gibi devlet borçlanmasında ziyade özel sektöre ve alıcılara tefecilerin, büyük bankaların verdiği krediler söz konusuydu.

ABD’de sendikalar çok zayıf, ücret yükselmeleri çok azdır ancak 2000 yılına kadar tüketim artıyordu. Bu tüketim bankaların, tefecilerin çalışanlara verdiği kredilerle sağlandı. Bu süreç azgelirlilerin evlerini ve arabalarını ipotek etmeleriyle sonuçlandı.

1980’lerden 2000’li yıllara kadar bu yolla gelişme sağlandı ve iç pazar açıldı. Ama 2000 yılına gelindiğinde ödenmeyen borçlar 80 milyar doları vurdu. Bunun üzerine tüketici kredileri durdu ve iç tüketim geriledi. Bunun sonucu olarak tüketime ilişkin sanayi geriledi. Bu bir duraklama nedeniydi.

Duraklamanın ikinci nedeni olarak yatırımların daha ziyade silah sanayisine kayması gösterilebilir. ABD dünyanın birinci silah ihracatçısıdır. Silah teknolojisine büyük yatırım yaptılar. Silaha yatırım 2. Dünya Savaşı’ndan günümüze katlarca arttı. Irak savaşı için bütçede silahlanmadan kaynaklanan açıklar çok daha fazla arttı. 40 milyarlık silahlanma bütçesi yetmeyince kongreden 8,5 milyarlık daha bütçe istediler. Böylece sadece bu savaş 50 milyar dolarlık bir açık getirdi ABD bütçesine.

Şimdi bu açıklar nasıl karşılanacak? Hepimiz görüyoruz. Dolar düşüyor. Doların düşüşü ABD’nin politikası. İç pazarı açıp, ihracatı arttırmak için doların değerini düşüyorlar. Fakat dolar düşük olunca ithalat pahalıya mal oluyor. ABD daha çok silah, bilgisayar gibi ileri teknoloji ürünlerine yoğunlaştığı ve tüketim maddelerinin çoğunu üretmediği için ithalat giderleri ABD ekonomisine darbe vurmaya başladı. Bu gerileme sürecinin içinden çıkamıyorlar.

ABD'nin Son Şansı: Emperyalist yayılma

Bir ABD dergisi emperyal politikayı bu gerileme sürecine bir çare olarak gösteriliyor. Yani Ortadoğu ve bütün Orta Asya ABD’nin eline geçecek ve buranın enerji kaynakları ABD’nin kontrolü altında olacak. ABD bu toprakları kontrol ettiği vakit, OPEC petrol fiyatlarını denetleyemeyecek. Dünya fiyatlarının kontrolü ABD’nin elinde olacak. ABD’nin kendi sanayi ve tüketiminin zaten bu mallara çok ihtiyacı var.

Bu emperyal politikada Türkiye bir tramplen olarak kullanılmak isteniyor. Maalesef hükümet direnmek şöyle dursun ABD askerini ülkemize nasıl sokarız diye tam bir teslimiyet içerisinde. Türkiye’nin üslerine çok ihtiyaçları olacak. Nitekim şu anda İncirlik’i kullanıyorlar. Bunu gizli bir anlaşmayla yaptılar. Meclisten geçirmeyi dahi lüzum görmediler. NATO komutanı Türkiye’ye geldi. Türk askerini NATO yoluyla Irak’a sokmak istiyorlar. Başımızda böyle teslimiyetçi bir hükümet olduğu sürece Türkiye ABD’nin emperyal politikalarına alet olmaktan kurtulamayacak.

Atatürkçü, Tam Bağımsız Türkiye

Türkiye’nin gerçek çıkarları açısından bu tutum çok zararlıdır. Bugün tek çıkar yol Türkiye’nin tam bağımsızlığını savunmak ve bu bağımsızlığı sağlayabilecek yolları araştırmaktır. Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ve komşularıyla dostluk politikalarına dönmek zorundayız.

Mao Zedung büyük kapitalist, emperyalist ülkeler için “Bunlar kağıttan kaplanlardır” demiştir. ABD güya çok güçlüydü, bize çok yardım ediyordu. Ama bu ikisinin de doğru olmadığı ortaya çıktı.

Alternatif yok mu? Biz gözümüzü ABD dostluğuyla kapamışız, gözümüz başka bir şeyi görmüyor. Oysa Türkiye’nin bağımsız bir politika yürütebilmesi için uygun şartlar var. ABD’ye rakip Çin ve Rusya gibi güçler ortaya çıkması bu alternatif politika koşullarını güçlendiriyor.

Bence alternatifimiz var. IMF’siz ve NATO’suz bir Türkiye çok kolay varolabilir. Yeter ki biz bunu isteyelim ve bu yolda çalışalım. Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesine dönmek tek çözümdür.


http://www.turksolu.com.tr/51/sertel51.htm

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder