30 Eylül 2018 Pazar

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 9

KURTULUŞTAN 12 EYLÜL E YAKIN TARİHİMİZE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 9



HEDEFTE TÜRK GENÇLİĞİ VARDI

1960'da 27 Mayıs ihtilalinin ardından 1960'lı yıllarda tek rakamlı seyreden enflasyon oranı, 12 Mart Muhtırasının verildiği 1971'de çift rakama çıktı. 1970'li
yıllarda "enflasyon" kelimesi halk diline girdi. Türkiye'nin artık bir canavarı vardı. 1970'lerin ilk yarısındaki dünya petrol krizi ve Kıbrıs Barış Harekatı; ikinci yarısında ise Türkiye'deki yatırım-tasarruf dengesizliği ve siyasi istikrarsızlık, enflasyon canavarını büyüttü. Bu arada dünyada 2. petrol krizi patlak vermiş, OPEC üyeleri petrol fiyatını 1979 ve 1980'de ikinci kez yüzde 150 oranında artırmıştı. Bu şok, Türkiye'yi yoğun ekonomik krizin içindeyken yakaladı. 1979'da TÜFE'de 56,8 ve TEFE'de 69,5'a ulaşan enflasyon oranları , 1980 Darbesi ' nin konuşulduğu günlerde %115,6 ve %98,8 oranlarıyla 3 haneli rakamlara ulaşmıştı.

   1977 yılında ülkenin içinde bulunduğu darboğazdan çıkmak için IMF "acı reçete"sini devrin başbakanı Ecevit'e bildirmişti. Ecevit, bu paketi "ancak
diktatörlükle yönetilen ülkelerde yürürlüğe konulabilecek bir poje" biçiminde nitelendirmiş , geri çevirmişti. Bu değerlendirmenin ne kadar gerçekçi olduğunu 
Türkiye 3 yıl sonra görecekti. Türkiye'ye dayatılan, sonradan "24 Ocak Kararları" diye adlandırılan krizden çıkma paketinin en önemlileri bölümleri şunlardı:

1- Türk Parasını Koruma Kanunu kaldırılacak.
2- KİT'ler özelleştirilecek.
3- Gümrük mevzuatı, dış sermayenin giriş ve çıkışını kolaylaştıracak şekilde değiştirilecek.
4- Bankacılık ve sermaye piyasasının canlanması için gerekli önlemler alınacak.
5- Yabancı şirketlere petrol arama izni verilecek.
6- Tahkim Kanunu çıkarılacak.
7- KİT ürünlerine zam yapılacak, devlet sübvansiyonu kaldırılacak.
8- Memur ve işçi ücretleri dondurulacak.

Ecevit'in 1977'de " Ancak diktatörlükle kabul ettirilebilir" bulduğu kararları Süleyman Demirel 24 Ocak 1980'de Uygulamaya koydu.
Türk Lirası, %48,6 oranında Devalüe edildi.

  ^^ 
YIL 1946
İlk devalüasyon, Recep Peker Hükümeti '7 Eylül
Kararları'nı aldı. Dolar 1,83 TL'den 2,83 TL'ye
fırladı. Bir yıl sonra hükümet düşürüldü.

YIL 1958
Demokrat Parti, '4 Ağustos Kararları'nı aldı. Dolar
2,83 TL'den 9 TL'ye fırladı. 1960'ta darbe yapıldı.
Başbakan ve iki bakanı asıldı.

YIL 1970
Başbakan Demirel, '9 Ağustos Kararları'nı açıkladı.
Dolar 9 TL'den 15 TL'ye çıktı. 7 ay sonra 12 Mart
Muhtırası verildi ve hükümet düştü.

YIL 1980
Demirel hükümeti, '24 Ocak Kararları'nı açıkladı.
Dolar 70 TL'ye çıktı. 8 ay sonra 12 Eylül darbesi
oldu ve Demirel hükümeti düşürüldü.

YIL 1994
Çiller koalisyonu '5 Nisan Kararları'nı açıkladı. Dolar 32 bin TL'ye yükseldi. 28 Şubat 1997'de 'Post-Modern Darbe' yapıldı ve Çiller hükümeti düştü.
Hürriyet [23] ^^

 < [ … ] ABD ' nin ve sermayenin güdümündeki Türk eliti, " Benim dediğim ve İnandıklarım doğrudur, Sizinkiler yanlıştır " dayatmasının sonuçlarının tüm kurumlarda anarşi ve terör olacağını bilmiyorlar mıydı? Elbette biliyorlardı. Amaç açık: "gerginlik yarat", "tırmandır", "sokağa dök" ve "yok et".
Ersal Yavi, İhtilalci Subaylar [22] >


Bu arada cinayetler adım adım katliama dönüşüyordu. 11 Nisan 1980'de yazar, TRT yapımcısı Ümit Kaftancıoğlu, 28 Mayıs 1980'de MHP yöneticilerinden Gün
Sazak öldürüldü. Çorum'da "Aleviler cami yaktı" kışkırtmasıyla evler, dükkanlar ateşe verildi. İnsanlar kurşuna dizildi.

Gazetelerdeki "Çorum Yanıyor " manşetleri arasında 24 Haziran 1980'de başlayan olaylar sonucunda ölü sayısı 24'ü bulmuştu, yüzlerce yaralı vardı. 15
Temmuz 1980'de DİSK Genel Başkanı ve sendikacı Kemal Türkler evinin önünde öldürüldü. 20 Temmuz 1980'de ise 12 Mart döneminin Başbakanı Nihat Erim,
Dragos'taki evinden çıkarken öldürüldü. İşte "bu ahval ve şerait" içinde 12 Eylül Harekatı "ülkedeki anarşi ve terörü önlemek ve akan kanı durdurmak amacıyla"
yapıldı.

   12 Eylül'e gelinirken özellikle 1978 yılında tırmanan olaylar, suikastler, katliama dönüşen kışkırtmalar bir rastlantı mıydı? Yoksa 24 Ocak kararlarını uygulanabilir kılmak için Ecevit'in öngördüğü "diktatörlük rejimi"ni sağlamak üzere gerekçe mi aranıyordu? Tarih, ikinci tezin doğru olduğunu kanıtlamıştır. Cumhuriyettarihinde büyük devalüasyonlara, ekonomik krizlere baktığımızda bunların peşinden bir darbe ve sıkıyönetim süreci yaşandığını görüyoruz.

    12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koymasıyla tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildi ve " Gerginlik Yarat - Tırmandır - Sokağa Dök - yok et" 
Zincirinin son halkasının uygulanmasına başlandı. 12 Eylül darbesinde bir milyon kişi gözaltına alındı. Bir milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin dava açıldı, 230 bin kişiyargılandı, yaklaşık 100 bin kişi “örgüt üyesi” olmakla suçlandı. 30 bin kişi yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. 338 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi “ Sakıncalı” olduğu için işten çıkarıldı. 171 kişinin işkencede öldüğü  belgelerle kanıtlandı. 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci öldürüldü, gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis istendi.

   Gazetecilere toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, gazeteler 300 gün kapatıldı.

   49 ton gazete, dergi ve kitap sakıncalı bulunduğu için imha edildi. 7 bin kişi için idam istendi, 517 kişiye ölüm cezası verildi.
   55 kişi idam edildi. İdam edilenlerden Erdal Eren, 17 yaşındaydı. Evren'in o ünlü "asmayalım da besleyelim mi?" sözü üzerine mahkemede yaşı büyütüldü idam  edilebilsin diye.

   <  "Biz ihtilal yapmadık. İhtilal yapan liderler, kendinden evvelki yönetimde bulunanları ya hapse atarlar veya yurt dışına sürerler veya vururlar, öldürürler. 
  Biz kimseye dokunmadık. Dokunmadık, çünkü istemedik; vatandaşlar arasında tekrar bölünmeler başlamasını, tekrar yaraların deşilmesini istemedik." Kenan Evren, 30 Aralık 1985, Diyarbakır "Biz, 'neden idamı kaldırdınız?' diye o ülkelere soramıyorsak onların da bize 'siz neden idam ediyorsunuz?' diye sormaya hakları yoktur." Kenan Evren, 30 Nisan 1986, Erzincan asılmak sorun değil asılmamak da değil kimin kimi astığı kimin kimi neden niçin astığı budur işte asıl sorun!
 Hasan Hüseyin Korkmazgil, 1977  >

   1982'de Anayasa bir kez daha değişti.

   1961 Anayasasının 12 Mart darbesinin ardından "kuşa çevrildiğini" söyleyenler, henüz birşey görmemişti. 12 Eylül darbesinin ardından çıkarılan 1982
Anayasası, 1960 ihtilalinden miras kalan özgürlük kırıntılarını da süpürüp götürmüştü. 

<  Türkiye'nin hem iktisadî ve siyasî tarihine mal olan, hem de popüler lisanına yerleşen ünlü "24 Ocak Kararları" deyimi 24 Ocak 1980 tarihine kadar ithal ürünlere karşı yüksek gümrük oranları ile himaye edilen, esas itibariyle iç piyasaya yönelik üretim yapan, dolayısıyla uluslararası alanda rekabet gücü olmayan bir sanayi ve ekonomi politikasının artık sürdürülemeyeceği, dışa kapalı bir ekonomik ve toplumsal yapıdan liberal bir iktisat politikasının egemen olduğu bir yapıya geçileceğini 
hem özetliyor, hem de simgeliyordu. 24 Ocak Kararları aynı yılın sonbaharında vuku bulan 12 Eylül darbesiyle birlikte kendisine elzem olan en büyük desteği buldu: Muhalefetin olmadığı, sendikalar ve derneklerin feshedildiği bir askerî rejim ve bu askerî rejimin "ekonomi dehası" Turgut Özal. Ondan sonrası malûmdur....
Rıfat N. Bali, "Piyasalar" veya " Hayatın Gerçekleri " [24]   >

1973 yılında kurulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri, yargının, "hukuk devleti" normları dışında işlemesine olanak sağlaması nedeniyle Anayasa Mahkemesinin
15 Haziran 1976 yılında verdiği bir kararla kapatılmıştı. 1982 Anayasası ile DGM yeniden kuruldu. Diğer yandan 1961 Anayasasının "hukuk devleti" bakımından 
en önemli hükümlerinden biri, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin düzenlemeydi. 1982 Anayasasının aynı konuyu düzenleyen 125. Maddesinde ise yargı yolunu kapayan kurallarla Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlere, Yüksek Askeri Şura kararlarına, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı yoluna gidilemeyeceği, anayasal hüküm haline getirildi. Bu hüküm, belli idari işlem ve eylemlerin yargılanamaması ile hukukun artık siyasileşmesine kapıyı açmıştı.

Darbenin hemen sonrasında Milli Güvenlik Konseyi'nin yönetimde kaldığı süre içinde 626 yasa, 90 da kanun hükmünde kararname çıkardı. 

Bu dönem içinde Siyasi Partiler Yasası, Sendikalar Yasası, Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası, Dernekler Yasası, Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası, YÖK Yasası gibi birçok temel yasa yürürlüğe girerken Anayasaya konan geçici madde ile bu yasalara karşı anayasa mahkemelerine başvurma yolu da kapatıldı. 1982 Anayasasının, 1961 Anayasası ile tanımlanmak istenen "sosyal devlet", "hukuk devleti", özetle temel demokratik hakların engellenmesine ilişkin maddelerini, bu maddeler çerçevesinde çıkarılan kanun, kanun hükmünde kararname, yönetmeliklerin tümüne burada değinmek mümkün değil. Ancak 12 Eylül darbesi, 1982 anayasası ile pekiştirilerek ve etkisini uzun yıllar sürdürecek hale getirildi.

Sonsöz

Sonsöz niyetine, Kurtuluş'tan 12 Eylül'e yolculuğumuzu birkaç alıntı ile tamamlamak istiyorum.


Peki, Kurtuluş'tan 12 Eylül'e geçen 57 yıl içinde yedi düveli yenen, düşmanı denize döken, Lozan'da tam bağımsızlığını tüm dünyaya ilan eden o ülkeye ne olmuştu?  Yanıtı yine Mustafa Kemal veriyor:



 ^^ <  "Türk Halkı'nın kaderi tarih boyunca aldatılmışlığın bir serüvenidir. Tanzimat da hayatı değiştirmedi. Birinci Meşrutiyet onun dışında bir hareketti. İkinci Meşrutiyet çilelerine yeni acılar ekledi. Bütün bunlardan sonra Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin bağımsızlık azminin şuurlu şahlanışı ve Atatürk devri, halkın kendi kişiliğini idrake hazırlayış yılları idi. Bunu halkın yeniden aldatılışı olan çok partili devir takip etti…" Fethi Gürcan'ın savunması, Mamak 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi, 1963 [4]

"Türkiye'nin 1940'larda başlayan, dış ilişkilerindeki yanlışlığın altında emperyalizmin ne olduğunu bilmemek yatmaktadır. Bu nedenle ABD ile 1947'de başlayan ilişkilerin, bağımlılık ilişkileri olduğu düşünülmemiş ve giderek yoğunlaşan ilişkiler, Türkiye'yi 12 Eylül'e, yıldan yıla artan bunalımlar içinde taşımıştır.  Dolayısıyla 12 Eylül, Türkiye'de 1940'lardan uzanan ilişkiler zincirinin halkalarından biridir."  M. Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye [25] > ^^

Peki, Kurtuluş'tan 12 Eylül'e geçen 57 yıl içinde yedi düveli yenen, düşmanı denize döken, Lozan'da tam bağımsızlığını tüm dünyaya ilan eden o ülkeye ne olmuştu?  Yanıtı yine Mustafa Kemal veriyor:

^^ < İstiklal-i tam [tam bağımsızlık] için şu düstur var: Hakimiyet-i milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir [pekiştirilmelidir]. Bu kadar büyük gayeler, bu kadar muhaddes, azametli hedefler kağıt üzerindeki düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz. Bunların tahakkuk-ı tammını temin için [tam olarak gerçekleştirilmesi için] yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilmezse [taçlandırılmazsa] semere, netice, payidar [kalıcı] olamaz.
 Mustafa Kemal, İzmir İktisat Kongresi açılış konuşması, 1923  > ^^

Peki ne yapmalı? Yurtseverliği, sorgulayıcılığı, muhalefeti bilimsel temellere dayandırmayı ilke edinmişlerin yakın tarihimizi iyi bilmeleri, günlük olayları bu tarih zincirinin bir halkası olarak değerlendirmeleri, deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmaları ve belki de herşeyden önemlisi, "susma, haykır"ı şiar edinmeleri tarihsel bir görev olarak önlerinde duruyor.


<   Dünya tarihinin en alçakça yargılamalarından biri, belki de başlıcası, Mithat Paşa davasıdır. Bilindiği gibi Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun yapıcısı Mithat Paşa Yıldız'daki uydurma mahkemede, kiralık yargıçlar önünde yapma ve uydurma suçlardan mahkum edilir. 
Sonradan boğdurulacağı zindana sürgün edilecektir. 
Bir gemiye bindirilir. Gemi kalkar. Ama Boğaz'dan dışarı çıkmaz. Kız Kulesi önüne geldiğinde demir atar. Kırksekiz saat burada yatar gemi, ondan sonra yol alır.

Meraklı birkaç kişi, nedenini Abdulhamit'e sorarlar. Sultan Abdulhamit, "Mithat Paşa'nın uğruna kendisini feda ettiği millet, bakalım bunun için ne yapacak, Mithat Paşa'yı kurtarmaya çalışacak mı, merak ettim. Bunu anlamak için gemiyi kırksekiz saat Kızkulesi önünde beklettim" der. […]
Toplumumuz, Mithat Paşa dönemi sağırlığından bugün ne oranda bir duyarlılığa gelmiştir? Sağır bir ortam… Ama gerçek ulus severler ortamın sağırlığına kızmazlar, bilinçle duyarlı bir ortam yaratmak için yine de çalışırlar.
Aziz Nesin, Yeni Tanin Gazetesi, Temmuz 1963  >


Kaynakça:

[1] Çetin Yetkin, "Karşı Devrim 1945-1950", Otopsi Yayınları, 2002
[2] Mehmet Akif Aydın, "Türkiye'de Laiklik Uygulaması: Diyanet Modeli", TESEV Konferansı, Bilgi Üniversitesi, 25.2.2005
[3] George L. Smith, "The Jupiter Missiles of Turkey, 1961 - 1962",
     http://www.hlswilliwaw.com/Turkey/html/JupiterMissiles-Home.htm
[4] Öner Gürcan, "Ben İhtilalciyim - Fethi Gürcan", Süvari Yayınları, 2005
[5] Kemal Gözler, "Türk Anayasa Hukuku", Ekin Kitabevi Yayınları, 2000
[6] 27 Mayıs 1960 Devrimi / Kurucu Meclis ve 1961 Anayasası, Boyut Kitapları, 1998
[7] Talat Aydemir, "Ve Talat Aydemir Konuşuyor", May Yayınları, 1966
[8] Nesrin Turhan, "İhtilalin Süvarisi", Doğan Kitapçılık, 2004
[9] http://www.kronoloji.gen.tr
[10] http://bucatarih.sitemynet.com
[11] http://www.geocities.com/almanakturkiye
[12] http://www.aygazete.com/ayindosyasi/(17.8.2004)
[13] Aydın Çubukçu, "Bizim '68", Evrensel Yayınları, 2003
[14] Nurettin Çalışkan, "ODTÜ Tarihçe 1956 - 1980", Arayış Yayınları, 2002
[15] Emre Erdoğan, "Seçim Sistemleri ve Siyasal Sonuçları", http://www.urbanhobbit.net/
[16] Kamil Ateşoğulları, "29. Yıldönümünde 15-16 Haziran İşçi Direnişi", Dev-Maden-Sen Yayınları, 1999
[17] Ömer Faruk Gençkaya, "Siyasi Partilere ve Adaylara Devlet Desteği, Bağışlar ve Seçim Giderlerinin Sınırlandırılması; Karşılaştırmalı bir İnceleme ve 
      Türkiye için Öneriler",
  http://www.tesev.org.tr/dosyalar/siyasi_parti/siyasi_partilere_ve_adaylara_devlet_destegi_bagislar_ve_secim_giderlerinin_sinirlandirilmasi.mcw
[18] Vedii Bilget, "Girdap", Kastaş Yayınevi, 2002
[19] http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/chron.html
[20] Maria Mies, "Wars are Good for the Economy": The Global Free Trade System,
       http://portland.indymedia.org/en/2004/08/293957.shtml
[21] Eğitim-Sen, Siyasal İslam, Din Eğitimi Ve İmam Hatipler Gerçeği
       http://www.egitimsen.org.tr/bilgibelge/13ekim2003_imamhatip.html
[22] Ersal Yavi, "İhtilalci Subaylar", 3. Kitap, 2. Baslı, Yazıcı Yayınevi, 2005
[23] http://dosya.hurriyetim.com.tr/19subat/06kriz.asp
[24] Rıfat N. Bali: “Piyasalar” veya "hayatın gerçekleri”, Birikim, Haziran - Temmuz 2003, Sayı: 170 - 171
[25] M. Emin Değer, "Oltadaki Balık Türkiye", Otopsi Yayınları, 2004



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder