17 Eylül 2018 Pazartesi

ÇOK PARTİLİ DEMOKRASİ DÖNEMİNDE VARLIK VERGİSİ TARTIŞMALARI BÖLÜM 2

ÇOK PARTİLİ DEMOKRASİ DÖNEMİNDE VARLIK VERGİSİ TARTIŞMALARI BÖLÜM 2



Konu TBMM’ye de intikal etti. Varlık Vergisi sırasında yapılan yolsuzluklar konusunda TBMM’ye sözlü önerge veren, daha sonra Varlık Vergisi’nin iadesi için yasa teklifi hazırlayan Seyhan bağımsız milletvekili Sinan Tekelioğlu bu kez tavır değiştirerek Faik Ökte’nin “Türk milletini dünyaya ihbar ve şikâyet edercesine yazdığı facianın büyük kahramanlarından” biri olduğunu belirtti. Tekelioğlu’dan sonra söz alan 1942-43 yıllarında CHP İstanbul İl Teşkilatı Reisi olan Suat Hayri Ürgüplü, Varlık Vergisi’nin siyasî ve malî tarihin hatalarından biri olduğunu, ancak bir bürokratın görevi sırasında vasıf olduğu sırları ifşa ve teşhir etmesini 
üzüntüyle karşıladığını söyledi.38 

Şükrü Saracoğlu’nun Tavrı 

Varlık Vergisi sırasında başbakan olan Şükrü Saracoğlu görüşüne başvuran gazetecilere “eser benimdir, o kadar benimdir ki, bugün aynı mevkiide aynı malî şartlarla karşılaşırsam, bu kanunun tecrübelerinden edindiğimiz dersleri de göz önünde tutarak bir yenisini yapmakta tereddüt etmem” cevabını verdi. Ökte’nin kitabını henüz okumadığını, okuduktan sonra da cevap vereceğini bildirdi.39 Bu demeçten sonra Hergün başyazarı Mehmet Faruk Gürtunca  Şükrü Saracoğlu’nu ateşli bir şekilde savundu. Demecin “mert ve hayalı adamların cevabı” olduğunu belirtti ve şöyle yazdı:40 

“Varlık faciası” adıyla çıkan facia kitabı, eski başbakanı hırpalamaktır. 1941 de biz de, silâh altındaydık. Biz de, vatan hizmetinde bulunduğumuz halde, geride kapayıp bıraktığımız iki lokma ekmek tezgahımız için yüzlerce lira varlık vergisi verdik. Yani, Hadım köyünün Bahşayış siperlerinde, koruganların da canımızı vermek için nöbet beklerken, 5 liraya çıkan şekerle bir yaşındaki çocuğumuzun gıdasından keserek, çoluğumuzun ekmeğinden arttırarak kapanan müessesemiz in varlık vergisini verdiğimiz halde: “Yurt için can da, mal da feda!” diyen 
Atalarımızın fedakârlıgından ayrılmadık. Bütün Türk millet ayrılmadı. Ses çıkaranlar kimler oldu? Onu burada açıklamıyacagız, yalnız şu var ki, varlık vergisi için para verenler, evleri, apartmanları için satış yapanlar bir çok 
muvazaada bulunmuş ve bugün çoğu, belki, hepsi satış yaptıkları o yerleri tekrar ellerine geçirmişlerdir. 
Anadolu İstiklâl savaşında, Türk halkı varını, yoğunu vermişti. Tek kağnısı olan, tek öküzünü angaryadan kurtaramamıştı. Onların sesi neden çıkmıyor? 

Bu Memlekette Kapitülasyonların kurulmasını özleyenler, Türk tebeasından oldukları halde, yabancı devletlerin müdahalesini nasıl rica edebilirler? 

Ettiler. Yüzleri bile kızarmadı. Şimdi de bazı soysuzlar bu hain kitabı göstererek Türk vatandaşlarına: 
-Bunların öcünü alacağız! Diyecek kadar küstahlıkta da bulunuyorlar. 
O 1941’deki vatanı bir Alman (hayat sahası) olmaktan kurtarmak için Meriç boylarında, Karadenizde, Egede bekliyen orduyu beslemek lâzımdı. Halbuki 1941 kışında ordunun hayvanını yaşatacak günlük otu bile yoktu. Her gün, topçu katanaları, karargâh atları katı küspe yemekten birer birer ölüyorlardı. Sıkıntı son haddini bulmuştu ve karaborsa zenginleri en mükellef bir surette ömür sürmekteydiler. (Varlık vergisi)nin mânası, milletin memleket müdafaasına toptan bir katılışı idi. Yıllarca, orduya girmeyerek, vergi vermeyerek refahın, aile topluluğu zevkinin en yüksek mertebesine çıkanlar, asırlardır canını, malını veren öz milletler bir hizaya gelince feryadı bastılar. Hâlâ da bu feryadın akislerini duyurmak istiyorlar. Hatalar olmadı mı? Oldu. Fakat, bugün mesuduz. O kara günlerden kurtulduk. Kaybedenler, daha çok kazanmanın yolunu buldular. Aşkale’de 20 kişi ölmüş! O yirmi kişi ölürken yalnız Balıklı civarında asker î hastahaneden her gün Anadolulu ananın kaç yavrusunun kırmızı bayrağa sarılarak Kazlı çeşme mezarlığına gömüldüğünü gören gözler ne kayıplara şahit oldular. Anadolu nun, ciğer pareleri için sesi çıktı mı?” 

Şükrü Saraçoğlu ilk demecinden bir gün sonra şöyle konuşacaktı: 41 

“Varlık Vergisi benim beğendiğim işlerimden biridir. O zaman içinde bulunduğumuz şartlar yani seferber edilen ordunun masraflarını karşılamak, darlık içinde düşen hazineyi takviye etmek icap ediyordu. Bunun için iki yol 
vardı. Birisi fakir köylünün boş ambarına yeniden el uzatmak, aşar vergisini yeniden diriltmek, diğeri de bu vatanın nimetlerinden istifade etmiş olan zenginlerimizin varlıklarına müracaat etmek idi. Biz ikinciyi tercih ettik. 
O zaman iktisadî, malî ihtiyaçlara cevap vereceğini ümit ettiğimiz tedbirleri ihtiva eden Varlık Vergisi Kanunu’nu Meclis’ten geçirdik. Bu kanun kendisine bağlanan ümitleri tahakkuk ettirdi ve Hazine’ye bugünkü kıymetten 600-700 milyon lira temin etti ve içinde bulunduğumuz para darlığını da bertaraf etti. Bu kanun iyi bir kanundur. İhtiyaçlara cevap vermiştir. 

Yalnız tatbikat esnasında bazı soysuzların bir takım suistimaller yapmış olması bu kanunun kıymetini düşürmez. Türkiye’deki varlığın büyük bir kısmı İstanbul’da toplanır. İstanbul’da toplanan bu varlığın yine mühim kısmı yabancı 
ve azınlıkların elindedir. Bu bakımdan varlıktan vergi alındığına göre yabancı ve azınlıklardan daha çok para alınmıştır. Kısaca şunu söyliyeyim ki Varlık Vergisi Kanunu ile malî ve iktisadî bir buhranla karşı karşıya olan memlekete hizmet 
ettiğime kaniim. Bu kanuna hiç kimse sahip çıkmıyormuş. Öyle ise Varlık Vergisi Kanununa Saracoğlu sahip çıkıyor ve diyor ki: Varlık Vergisi Kanunu’nu bu memlekete getiren benim. Bunun savabı da günahı da benim boynuma olsun.” 

Saracoğlu’nun bu demeci üzerine 1943 yılında Tasviri Efkâr gazetesi adına vergilerini ödemeyen mükelleflerle birlikte Aşkale’ye giden Feridun Kandemir42, Şükrü Saracoğlu’na hitaben uzun bir cevap yayımladı. Kandemir devletin parayı tahsil etme açısından daha medenî ve makul çare ve imkânları kullanacağına bu tür zorba ve zulüm yollarını kullanmasının affedilemez olduğunu belirtti. Aşkale’ye gönderilen kişilerin hiçbir delil bulunmadan “ölümden de beter azap ve işkenceye mahkûm” edildiklerini belirtti. Kandemir Saraçoğlu’nun eski hocası hukuk doktoru Milaslı Gad Franko’nun durumunu, Aşkale’ye gönderilen azınlıkların Saraçoğlu’na söyledikleri “Devlet insandan mevcut olan her şeyini 
hatta canını isteyebilir, ama elinde hazır bulunmayan bir şeyi nasıl ister?” sözlerini, bu insanların karda kıyamette, bizzat Saracoğlu’nun emriyle, “Nuh nebiden kalma ışıksız, kalorifersiz, camları kırık buz gibi vagonlarıyla bir hayvan sürüsü halinde” Aşkale’ye sevk edildiklerini hatırlattı. Kandemir, bütün bunları bilmesine imkân olmayan, verginin tatbikatına da bizzat katılan Saracoğlu’nun “o benimdir ve bugün de bir yenisini yapmakta tereddüt etmem” sözlerini nasıl sarf edebildiğini sordu ve Saracoğlu için “alınacak ders”in susup konuşmadan oturmak ve kendisini unutturmak olduğunu yazdı.43 

   1951 Yılı Belediye Seçimleri 

1951 yılında, İstanbul belediye seçimlerinin propaganda çalışmaları sırasında Varlık Vergisi tekrar gündeme geldi. CHP’nin İstanbul adaylarından Dr. Lütfi Kırdar seçim konuşmasında şöyle konuştu:44 

“Daima bir ihtilâl unsuru olduğumu seçimlerde gösterdiğim anlayışla varlık vergisi zamanında da vatandaşların lehine sarfettiğim gayretle ispat ettim. Seçim münasebetiyle muarızlarımız varlık vergisini istismar ederek 
aleyhimize ve şahsıma şiddetle taarruz ediyorlar. Bu propaganda yolu. Bu propaganda yolu çok hatalıdır. (…) Varlık vergisindeki hata ve sevablarda Demokrat Parti ile müşterekiz. Çünkü: Bu kanun 1942 de çıktı. Partiler ise 
1945 de ayrıldı. Bugünkü iktidar partisinde yer alan o zamanki milletvekilleri acaba o kanuna itiraz etmişler miydi? 

O zaman milletvekili olmadığım için kanuna itiraz salâhiyetim yoktu. Bilirsiniz ki vergileri hükûmet düşünür, kanunları Büyük Millet Meclisi çıkarır. İdareciler de tatbik eder. Kanunun tatbikindeki elemanların bir çoğu bugün Demokrat Partisinin vekilleri, milletvekilleri ve ileri gelen şahsiyetleridir. Bunlar arasında bile bu hususta istikbali gören, komisyonlarda azaları daima itidale sevk için uğraşan, merkezi cesaretle ikaz eden tek adam nâçizane şahsım olmuştur. Bu hususta istenmiyerek her şey ifşa edilmiştir. Pek menfî bir fikirle neşrolunan 
kitap da vazifemi nasıl yaptığım açıklanmıştır. Komisyonlar da kim mücadele lerimden başka Ankara’ya giderek 500 liralık mükellefiyetlerin isabetsizliğini izah ederek hükûmetten bunların affını ben rica ettim. Bunların çoğu Ermeni, Rum, Musevi olan 50 bini mütecaviz vatandaşların fakir fukaranın iztırab çekmemesine sebep oldum. 

Umum vergilerin bir nisbet dairesinde indirilmesine muvaffak oldum. Binaenaleyh varlık vergisindeki rolüm bana zaaf değil, kuvvet verir.” 

Vatan gazetesi İstanbul Belediye seçimleri vesilesiyle her partinin adaylarıyla ilgili bir tahlil yaptıktan sonra olayı bir de azınlıklar açısından inceledi. Hukukî açıdan Türkiye’de azınlık mevcut olmadığını, azınlıkların işlerinde güçlerinde ticaret erbabı olduklarını yazdı. CHP’nin Varlık Vergisi Kanunu ile ilgili sorumluluğu konusunda Tek Parti döneminde bütün siyasetçilerin CHP üyesi olduklarını belirttikten sonra Dr. Lütfi Kırdar’ın verginin uygulanması sırasında kahramanca mücadelesi vurgulanarak, oyların CHP adayları Lütfi Kırdar ve Necmettin Sadak’ta yoğunlaşması ve Varlık Vergisi aleyhinde yapılan haksız 
suçlamalara da kapılınmaması istendi.45 

    Leon Taranto – Refik Bezmen Tartışması 

1952 yılında Varlık Vergisi bu sefer Mensucat Santral A.Ş. eski ortaklarından Leon Taranto’nun TBMM’ne yaptığı başvuruyla gündeme geldi. Leon Taranto başvurusunda Yargıtay Ticaret Dairesi Başkanı Faiz Yörükoğlu, aynı daireden Kemal Kovacı, Fazıl Suluçbay ve Ali Ulvi Şar ile eski İstanbul Ticaret Mahkemesi Reisi ve Balıkesir milletvekili Müfit Erkuyumcu , Ticaret Mahkemesi üyesi Hikmet Sancar, eski Yargıtay Başkanı Halil Özyürek ve eski Adalet Bakanı Ali Rıza Türel’in görevlerini kötüye kullanmalarından dolayı Yüce Divan’da yargılanmaları ve Anayasa’nın 161 inci maddesine göre mal beyanına tâbi tutulmalarını istedi. Leon Taranto başvurusunda Varlık Vergisi’nin uygulandığı yıllarda dört 
milyon liralık malın bu şahıslar tarafından 400.000 liraya satın alındığını belirtti.46 Eski Adalet Bakanı Ali Rıza Türel ve Balıkesir milletvekili Müfid Erkuyumcu bu iddiaları tekzip ettiler ve olayın Leon Taranto’nun tarh edilen Varlık Vergisi’ni ödeyebilmek için Mensucat Santral A.Ş.’deki hisselerini Dönme kökenli ortağı Refik Bezmen’e satması ve daha sonra gabin iddiası ile bu satışın fesh edilmesi talebine dayandığını belirttiler. Müfid Erkuyumcu Taranto’nun açtığı davanın reddedildiğini ve Yargıtay’ın da kararı onayladığını belirtti.47 Türk 
hukuk tarihine “Taranto-Bezmen davası” olarak geçen bu dava hakkında taraflar görüşlerini iki risaleyle kamuoyuna aktaracaklardı.48 İslâmcı Hüradam gazetesinde yazan Cevat Rıfat Atilhan bu olayı “Yahudi mülkümüzün temeline saldırmıştır” başlığı ile manşetten haber yaptı.49 

Aynı yıl Hizmet gazetesi CHP’ni ağır bir dille eleştirmek için Varlık Vergisi meselesini tekrar gündeme getirdi. Hizmet “ Varlık Vergisi bir devlet gangsterliği dir ” başlığıyla başlattığı yayın kampanyası sonucunda 50 Varlık Vergisi yüzünden servetlerini kaybeden gayri müslim yurttaşlar gazeteye başvurup anılarını aktardılar.51 

DP Tokat Milletveki Ahmet Gürkan’ın Sebep Olduğu Tartışma 

1953 yılında Varlık Vergisi bu sefer DP Tokat milletvekili Ahmet Gürkan sayesinde gündeme gelecekti. Gürkan’ın tahsil edilen Varlık Vergisi’nin iadesi konusunda Meclis’e bir kanun tasarısı vereceği haberi üzerine Şalom gazetesi bu yaranın DP hükümeti tarafından kapatılacağını umduğunu yazdı.52 Ahmet Gürkan’ın Varlık Vergisi Kanunu’nun kabul edildiği tarihte Cumhurreisi, Başvekil ve vekil olanların genel seçimlere katılma haklarına sahip olmamaları için bir yasa teklifi hazırlayacağı haberinin basında yer alması üzerine Cumhuriyet 
başyazarı Nadir Nadi böylesi bir teklifin her türlü demokratik ilkelere aykırı olduğunu, bir vatandaşın temel hakları üzerinde kısıtlama yapılamayacağını yazdı.53 

Bu yazıya verdiği cevapta Gürkan ilk önce öyle bir yasa tasarısı teklifi hazırlamadığını belirtti. Daha sonra devrimlerin en önemli özelliklerinin din ve mezhep farkı gözetmeksizin tüm vatandaşları eşit olarak görmeleri olduğunu, CHP devrinde ise bunun böyle olmadığının en önemli örneğinin Varlık Vergisi Kanunu olduğunu yazdı. Bu vergi vesile edilerek “sırf gayri müslim oldukları 
için” birçok vatandaşın ocaklarının söndürüldüğünü, Aşkale’ye sürdürüldüklerini ve orada öldürüldüklerini ekledi.54 

Bu cevabın yayımlanması üzerine, Şalom başyazarı yayınladığı açık mektupta Gürkan’a “eğer Türk milleti 1954 seçimlerinde bizi bir daha seçerek B.M.M.’ne mebus olarak gönderirse 1946 seçimlerindeki faciaların ve Varlık Vergisi müsebbiplerinin her türlü siyasî haklarının alınması için muhtelif tekliflerde bulunacağım” dediğini hatırlatarak bunu neden 1954 milletvekili seçimlerinden sonraya bıraktığını ve hemen yapmadığını sordu. Verginin bir kısmının hemen iadesinden bütçenin sarsılmayacağını, hükümetin de bu konuda destek 
olacağını umduğunu yazdı.55 Avram Leyon’un Ahmet Gürkan’a yazdığı açık mektup Dünya, Zaman, Son Telgraf, Ermeni basınından Jamanak ve Marmara, Rum basınından Apoyevmatini gazetelerinde iktibas edildi. Ancak bu yazı bir polemiğe yol açacaktı. Hürses’te yazan Turhan Erker bu yazıya atıfta bulunarak Yahudi asıllı vatandaşların Varlık Vergisi’nin iadesini talep ettiklerini “hayret, dehşet, ibret ve nefretle” öğrendiğini belirtti. Dünyanın her yanında her devletten birçok şeyler istendiğini ancak verdiği vergiyi geri isteyen “vatandaş 
denen küstahlar”ın ancak Türkiye’de yaşadıklarını belirtti. Bu vergiyi geri isteyenlerin, Türk milleti yüzyıllar boyunca savaşırken “yan gelip oturarak servet sahibi olan” kişiler olduklarını ve Aşkale’de çalıştıkları iki ayın hesabını sorduklarını belirtti. Yazar Yahudilerin Tokat milletvekili Ahmet Gürkan’ı siyasi mevta haline getirdiklerinin hiç farkında olmadıklarını, “kanında bir damla Türklük olan hiç kimse”nin Ahmet Gürkan’a gelecek yedi nesil boyunca 
tek oy vermeyeceğini ekledi. Yahudi vatandaşların çok isterlerse Ahmet Gürkan’ı da beraberlerinde alıp İsrail’e gidebilecekleri, onu İsrail’de ebedi Cumhurbaşkanı 
yapabileceklerini ve şayet Türkiye’yi terk ederlerse kendilerine sadece ödedikleri Varlık Vergisi’nin iadesine değil, ayrıca üstüne para verilmesine de tek kişinin itiraz etmeyeceğini yazdı.56 Şalom başyazarı Avram Leyon cevabında yazarın Yahudileri Türkiye’den “kovma küstahlığı”nda bulunduğunu, nice ailenin Varlık Vergisi yüzünden perişan olduğunu, kendisi Çatalca’da çalışırken Turhan Eker’in belki otel salonlarında şampanya içtiğini hatırlattı.57 

Bu polemik devam ettiği sırada Yeni Sabah bir başyazısında Türkiye’nin Varlık Vergisi, maden ocaklarının tasarruf ve işletme haklarının iptalleri, ormanlara sahip olanların mülkiyetlerine son verilmesi, yabancı şirketlere el koyulması, Hilâfet’in ilgası ile tüm hanedan varislerinin mallarına el konulması türünden hukuk dışı uygulamalarının bir hukuk devleti ilkelerine sığmadığını hatırlattı ve geçmişteki bu kötü örneklerin geleceği aydınlatmasını diledi.58 

1954 yılı Milletvekili Genel Seçimleri 

Varlık Vergisi 1954 yılında da gündeme gelecekti. Yahudi gazeteci Robert Bally yazısında Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı gezinin dönüşünde Varlık Vergisi meselesini bir daha ele alıp bu yarayı mantıki ve âdil bir şekilde sonuçlandırmasını diliyordu.59 1954 yılında milletvekili aday listeleri yayımlandığında Yahudi toplumunu temsilen CHP’den Munis Tekinalp, DP’den Hanri Soryano, CMP’den de Cemil Beraha’nın milletvekili adayları oldukları görüldü.60 Seçim öncesinde Tekinalp ile yapılan bir mülakatta Varlık Vergisi konusunda düşünceleri ve milletvekili seçildiği takdirde bu yaranın 
tamiri için uğraşıp uğraşmayacağı soruldu. Tekinalp verginin elim bir hâdise olduğunu, seçildiği takdirde elinden geleni yapacağını belirtti.61 Tekinalp’ın CHP’den adaylığı konusunda yazı yazan La Vera Luz gazetesi Tekinalp’ın “Yahudi” olduğunu söylemekten üzüntü duyan bir kişi olduğunu, Yahudi ırkı ile hiçbir bağlantısı olmaması için Moiz Kohen olan adını Tekinalp’a değiştirdiğini yazdı. Türkiye Yahudilerinin temsilcisi olarak milletvekili adayı olmadığını beyan eden Tekinalp’ın Yahudi cemaatinin çıkarlarını nasıl temsil edeceğini ve koruyacağını sordu. Türkiye Yahudilerinin anısı hâlâ taze olan Varlık Vergisi nedeniyle CHP’ye karşı hiçbir sempati duymadıklarını belirtti ve okurlarını DP’ye oy vermeye davet etti.62 Seçim kampanyası sırasında CHP İstanbul adaylarından Ekrem Özden konuşmasında tüm vatandaşları eşit haklara bağlı insanlar olarak gördüklerini ve mezhep ve din farkı kabul etmediklerini söyledi.63 Bedii Faik radyoda yaptığı konuşmada Varlık Vergisi’nin bir hata ve 
anti demokratik uygulama olduğunu belirtti. Bedii Faik’in bu konuşması üzerine La Luz de Turkiya gazetesi Tekinalp’ın Şalom’da yayımlanan mülâkatına atıfta bulunarak CHP’nin Varlık Vergisi haksızlığını düzeltmek için şimdiye kadar ne beklediğini sordu.64 1954 seçimleri DP’nin zaferi ile sonuçlandı ve Tek Parti döneminde uzun yıllar cemaat başkanlığı yapan Hanri Soryano DP’den İstanbul milletvekili seçildi.65 

1954 yılında Varlık Vergisi’nin gündeme gelmesine vesile olan bir diğer neden bir gazete haberiydi. Bir Alman mahkemesinin Hitler döneminde Alman Yahudilerinin mal ve mülklerini baskı altında sattıklarından bu satışların gayri kanuni olduklarına karar verdiğini bildiren bir haber üzerine La Vera Luz gazetesi hükümetin bu kararı örnek alıp Yahudilerin Varlık Vergisi döneminde sattıkları gayri menkullerin satış fiyatlarının o dönemdeki aynı gayri menkulların normal satış fiyatlarıyla karşılaştırılıp yapılan haksızlıkları gidermesini istedi. La Vera Luz Varlık Vergisi’nden muzdarip olan herkesin tazmin edilemeyeceğini idrak 
ettiğini ancak Varlık Vergisi’ni ödeyebilmek için gayri menkullerini satmak zorunda kalan vatandaşların uğradıkları zararın, gayri menkullerin şu andaki sahiplerine zarar vermeden tazmin edilmesini istedi. Başyazar satırlarını “Tanrı aşkına! DP ve Adnan Menderes hükümeti bu konuya acil müdahale etsin” yakarışıyla bitirdi.66 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder