6 Mart 2018 Salı

TÜRKİYE DARBELERİYLE YÜZLEŞİYOR BÖLÜM 1

TÜRKİYE DARBELERİYLE YÜZLEŞİYOR  BÖLÜM 1



KONUŞMACILAR;

NİMET BAŞ, 
MİTHAT SANCAR, 
AVNİ ÖZGÜREL,




PANEL 
13 ARALIK 2012 SAYI: 4
TÜRKİYE DARBELERİYLE YÜZLEŞİYOR
Tarih/Saat: 13 Aralık 2012, Çarşamba / 11.00-13.00
Yer: SETA, Ankara Salonu, ANKARA


Oturum Başkanı: Hatem Ete, SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü

Konuşmacılar: 
Nimet Baş, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı
Mithat Sancar, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Avni Özgürel, Radikal Gazetesi Yazarı

Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.

Tasarım : M. Fuat Er
Uygulama : Ümare Yazar
Fotoğraflar : Volkan Yıldırım
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI
Nenehatun Caddesi No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Tel:+90 312.551 21 00 | Faks :+90 312.551 21 90
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi


SETA | Washington D.C. Office
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 
Washington, D.C., 20036 USA
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc

SETA | Kahire
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No 19 Kahire MISIR
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire

TÜRKİYE DARBELERİYLE YÜZLEŞİYOR

Sonuçları itibariyle insanlığa karşı işlenmiş bir suç olan darbeler, Türkiye’de son yarım asırda sadece demokrasiye darbe vurmakla, meşru yönetimi alaşağı etmek ve devlet yönetimine el koymakla kalmamış, vatandaşların vatandaşlık aidiyetlerini de sakatlayarak toplumun psikolojisi üzerinde telafisi zor yaralar açmıştır. Demokratik seçimlere, toplumsal dönüşüme, insan hak ve hürriyetleri alanındaki hukuk reformlarına ve evrensel kriterlere dönük bütün çabalara rağmen, Türkiye’de yaşanan askeri darbeler öyle derin yaralar açmıştır ki, toplumun bir kesimi için 27 Mayıs, başka bir kesimi için 12 Mart, başka bir kesim için 12 Eylül, başka bir kesim için 28 Şubat devam etmiştir.

11 Nisan 2012’de TBMM Genel Kurulunda, iktidar ve muhalefet partilerinin 
ortak önergeleriyle ülkemizin en hayati meselesi olan darbeleri “birlikte” araştırması ve sorgulaması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon, Kasım 2012’de çalışmalarını tamamlayarak raporunu TBMM Başkanlığına sundu. 
Söz konusu Rapor ve ele aldığı konular 13 Aralık 2012 tarihinde SETA Vakfı tarafından SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete’nin moderatörlüğünde düzenlenen ve TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Sancar ve Radikal Gazetesi Yazarı Avni Özgürel’in konuşmacı olarak katıldığı “Türkiye Darbeleriyle Yüzleşiyor” panelinde tartışıldı.

< 11 Nisan 2012’de TBMM Genel Kurulunda, iktidar ve muhalefet partilerinin ortak önergeleriyle ülkemizin en hayati meselesi olan darbeleri “birlikte” araştırması ve sorgulaması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. >


Hatem Ete: Hoş geldiniz. Bugün burada hayırlı bir iş için toplantı yapıyoruz. Yaklaşık bir ay önce TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu 1 raporunu açıkladı. Rapor basında genişçe yer aldı, kamuoyunda da detaylıca tartışıldı. Bugün hem bu Rapor’u değerlendirelim hem de bu Rapor aracılığıyla Türkiye’nin darbelerle yüzleşme serüvenini, bundan sonraki sürecin nasıl ilerleyeceğini konuşalım istedik. Üç konuğumuz var: 59. Hükümette Devlet Bakanlığı; 60. Hükümette de Devlet Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı görevlerini yürüten Sayın Nimet Baş bu dönem de TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı olarak çok başarılı bir rapora imza attı. İkinci konuğumuz Sayın Avni Özgürel’in ise, neredeyse darbe tarihiyle eş bir gazetecilik serüveni var. Kendisi elli yıla yakın bir zamandır gazeteci ve Zincirbozan ile ilgili bir belgesel filmin senaryosunu yazdı. Prof. Dr. Mithat Sancar ise “darbe, geçmişle hesaplaşma, devlet hakkındaki vesayetçi unsurlar” kavramlarıyla ilişkili olanların aşina olduğu bir isim. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretim üyesi ve Türkiye’de az çalışılan geçmişle hesaplaşma 
üzerine de kitabı olan bir hocamız. 

Çok kısa bir giriş yaparak sözü konuşmacılarımıza vereceğim.

1. Komisyonu’nun tam adı “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu”dur.

Türkiye’nin bir vesayet rejimi altında yaşadığına dair siyasi söylem on yıldır çok sıklıkla kullanılıyor. Nerdeyse her gün, Türkiye’nin her siyasal meselesini analiz ederken karşılaştığımız sorunları vesayet, vesayetçi aktörler, askeri düzen ve benzeri kelimelerle değerlendiriyoruz. Buna yönelik haklı sebeplerimiz var. Türkiye’nin yaklaşık yarım asırlık bir demokrasi geçmişi var ancak 1960’tan itibaren başlayan darbe silsilesi ile neredeyse her on yılda bir, bir darbeye maruz kaldı bu ülke. Bu darbelerin çoğu, siyasal sistemde çok ciddi değişiklikler yaptılar. Kalıcı olmalarını sağlayacak, sistem içine içkin olan pek çok vesayet mekanizması geliştirdiler. Her bir darbe aslında belli bir toplumsal kesime yaslandı ve başka bir toplumsal kesimi de hedef edindi. Aslında bu, darbecilerin gerçek niyetlerini gizlemeye yönelik olarak uygulanmış çok başarılı bir strateji. Biz de bu gerekçeyle bugüne kadar darbeleri hep belli ideolojilerle, belli eğilimlerle, akımlarla özdeşleştirdik: “Sağcı darbe”, “solcu darbe”, “laik darbe” 
vs. Her darbenin başındaki bu kelime toplumsal kesimlerin bir kısmının darbeleri alkışlamasına, başka bir kesiminin ise kendini darbe mağduru olarak algılan masına yol açtı. Toplumun darbelerle nasıl bir ilişkiye geçtiğine, nasıl bir reaksiyon gösterdiğine ilişkin ise çok fazla bir tartışma yok.

Örgütlü toplumsal kesimlerimizin geçmiş dönemde - en azından 1990 ların ortalarına kadar - çok ciddi bir darbe karşıtlığı yaptığını söyleyemeyiz. 
Toplumun ise sandık önüne konulduğu zaman genelde darbecilerin iradesi dışında bir irade beyanında bulunduğunu görüyoruz. Türkiye’de en fazla oy alarak tek başına iktidar olmuş hükümetler genellikle darbelerden sonraya rastgelen seçimlerde oldu. 1965, 1974, 1983 ve 2002 tarihlerinde tek başına iktidara gelen hükümetler hep bir darbeyle hesaplaşma umuduyla toplumun yöneldiği kesimler oldu. Çok şükür, son on yıl içinde Türkiye yoğun bir vesayet rejimi tartışması yürütüyor. Her dönemin öğeleri birbirine benzerlik taşıyor ama kısaca 2002-2007 yılları arasındaki dönemde, Türkiye’nin AB sürecinde yerini alarak vesayet rejimini geriletmeye yönelik yasal ve anayasal gelişmeler gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. 2007-2011 dönemleri arasında ise Balyoz, Ergenekon, İnternet Andıcı ve benzeri davalarla darbe teşebbüslerinin yargı 
karşısına çıkarıldığını görüyoruz. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra ise fiili darbelerin soruşturulmasına ve darbecilerin yargı önüne çıkarılmasına 
başlandı. Hâlihazırda 12 Eylül darbesine ilişkin dava görülürken, 28 Şubat soruşturması ise iddianame hazırlanması aşamasında. 

Tüm bunların daha ileri bir aşaması olarak 2012’de, içinde bulunduğumuz Yasama Yılı içerisinde, Meclis ilk defa bugüne kadar bizzat maruz kaldığı darbelerle yüzleşme kararı aldı ve bir yüzleşme süreci yaşadı. Komisyon’un Rapor’u kamuoyuna sunuldu. Gerçekten çok başarılı bir rapor olmuş. Sayın Başkanımızı tebrik ediyorum. Kendisi de Rapor’la ilişkili sürecin nasıl işlediğini anlatacaktır zaten. 

Sözü çok fazla uzatmadan Sayın Nimet Baş’a bırakıyorum. 

Buyrun.

Nimet Baş: Öncelikle SETA’ya çok çok teşekkür ediyorum. Böylesine önemli bir konuda, önemli bir siyasi meselede ön almış olan, kurulduğu günden bugüne kadar da başarılı toplantılara ev sahipliği yapan SETA’da bulunmaktan, sizlere hitap etmekten gerçekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Hepinizi en içten duygularla selamlıyor, hoş geldiniz diyorum. Aynı zamanda burada, hem Komisyon çalışmaları sırasındaki görüşmelerimizde harici bilgileriyle hem de eserleriyle Rapor’a çok ciddi katkı sağlayan Avni Özgürel ve Mithat Sancar gibi iki çok değerli insanla birlikte olmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. 

<  Nimet Baş: “Bugün geldiğimiz noktada hiçbir darbenin diğerinden farklı olduğunu düşünmüyoruz.“  >

Neden Parlamento darbelerle ilgili bir yüzleşme ihtiyacı duydu? Parlamento gerçekten darbelerden yara almış, darbelerden ötürü çalışmaları kesintiye uğramış ve siyaseten hiçbir zaman bunların hesabı da sorulmamış. Bu durumun değişim ve dönüşümü bize her ne kadar bir anlık gibi gelse de, uzun zamandır bu değişim sürecinde siyasette bulunmuş birisi olarak şunu söyleyebilirim ki, asıl değişim dönemi, 2002’de başlamıştır. 2002’den sonraki gelişmeler, siyasetin duruşunu ve siyasetçilerin siyaset yapma tarzını değiştirmiştir. Dolayısıyla her zaman bu değişen dünyanın değişen dengeleriyle paralel hareket etmeyen siyasiler yerine dünyanın değişen dengelerini gören, o dengelere göre siyaset yapma tarzı izleyen siyaset karşısında, üçüncü dönemimizde Meclis’te böyle bir komisyonun kurulmasını çok anlamlı buluyorum. Burada bulunan dinleyici konuklarımızın birçoğu belki de araştırma komisyonunun ne olduğunu bilmiyorlar. Bu nedenle, Komisyon’umuz üzerinde yürütülen tartışmalara açıklık getirmek açısında ben konuşmama bu konuyu da eklemek istiyorum.

Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, Parlamento’da grubu bulunan dört siyasi partinin vermiş oldukları ortak doğrultudaki önergelerin birleştirilmesi suretiyle oluşturuldu. Meclis İç Tüzüğüne göre araştırma komisyonları 3+1 olmak üzere toplamda 4 ay çalışmak, bir konu hakkında araştırma yapmak, o konuda bilgi ve belge toplamak ve sonuçta bir rapor sunmakla yükümlüdürler. Raporlarının bir yaptırım gücü ve dolayısıyla zorlayıcı bir gücü yoktur. Raporlardaki önerilerin böyle bir gücü olmamasının yanı sıra, komisyonun toplamak istediği bilgi ve belgeler verilmeyebilir, davet ettiğiniz kişi gelmeyebilir. 

O yüzden araştırma komisyonlarının yetkileri ve görevleri hep sınırlılık içerisindedir. Görev süresi kesindir. Dolayısıyla bu Komisyon da çalışmalarına başladığında, çalışmayı bu kadar kısa süre içerisinde çok sağlıklı bir şekilde tamamlayamayacağımız ve bu yönde bir raporu zamanında teslim edemeyeceğimiz yönünde kaygılar oluşmuştu. 

Çalışmalarımızı kolaylaştırmak için ilk olarak üç ayrı alt komisyon oluşturduk. Bunlardan ilki 1960 ve 1971 dönemini kapsayacak alt komisyondu. 
Bu Alt Komisyon - Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Enver Yılmaz Bey de şu an buradalar - çok başarılı bir çalışma yürüttü. 
Çok uzak bir geçmişe dair araştırmaları, bilgi ve belgeleri topladılar. İkinci komisyonumuz 1980 Darbesi’ni, üçüncüsü ise “son darbe” diye nitelendirdiğimiz 
28 Şubat’tan 27 Nisan’a kadar olan dönemi kapsıyordu. Araştırma konularımızı belirlerken sosyal, siyasal ve hukuki tüm boyutları araştırmak için uzman 
desteği ihtiyacımız vardı. 

<  48 değerli uzmanla çalıştık. Milli Güvenlik Kurulundan Cumhurbaşkanlığına, Milli Eğitim Bakanlığından Başbakanlık birimlerine kadar çok sayıda uzmanımız çalışmaya katkı sundu. Bu başarının altında imzası olan bu arkadaşlara ben tekrar teşekkür ediyorum.  >

Her şeyden önce bir durum analizi yapmamız gerekirse, bu döneme dair dinlemelerimizden, elde ettiğimiz bilgilerden ve belgelerden hareketle, 
bu çalışmayı sadece bir özet tahlil olarak nitelendiriyoruz. Yani bu zaman içerisinde, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık ama bu bir özet 
tahlil. Komisyon’un en önemli vazifesi, bu konuda ulaşılabilecek bütün bilgilerin, görüntülerin, kayıtların elde edilmesi oldu. Meclis’in arşivinde siz 
değerli gençlerin, üniversitelerin, aydınlarımızın ve bu konuya ilgi duyan herkesin araştırabileceği yüzbinlerce sayfa belge oluşturduk. 

Bu dönemleri değerlendirirken “Darbeci kimdir, nasıl hareket eder, hangi duygu dünyasıyla hareket eder?” sorularının cevaplarına da bakmak gerekiyordu. Az önce Sayın Ete’nin sunumunda söylediği gibi, her darbede farklı iç tehdit algılarıyla hareket edildi. Her darbede bir şekilde en az bir siyasi parti kapatıldı. Bunun yanı sıra, darbeler ile oluşturulan ve siyasal sistemin kalbine oturtulan vesayet kurumları var: 
Milli Güvenlik Konseyi, Anayasa Mahkemesi vb. Anayasa Mahkemesi gereklidir ancak bu kurumlar Türkiye’de 1960 darbesinden sonra halkın seçtiği, milletin iradesiyle ülkeyi yönetmeye talip olan kişilerin “devletin egemen güçleri tarafından belirlenen resmi ideolojinin dışında hareket etmeleri” durumunda - buna dış politika ve ekonomi de dâhil – devreye girmişlerdir. Yani aslında asker, ülkemizde askerlerin her alanda iyi yetiştiğine, her konuda bilgi sahibi olduğuna ama buna karşılık, siyasetçilerin hiç bir şey bilmediğine ve ülkeyi yönetmekten aciz olduklarına toplumu inandırmaya çalışmıştır. Kaldı ki, psikolojik harekât olarak darbe dönemi öncesinde, darbe sırasında ve sonrasında halkın iknası için 
bu argüman çok kullanılmıştır: “Siyasetçi hiçbir şey bilmez, devletin asıl kalıcı güçleri biziz”. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder