30 Mart 2018 Cuma

KIBRIS ULUSAL DAVAMIZ, ULUSLAR ARASI ÇIKMAZ, BÖLÜM 1

KIBRIS ULUSAL DAVAMIZ, ULUSLAR ARASI ÇIKMAZ, BÖLÜM 1



Kıbrıs Ulusal Dava, Uluslar arası Çıkmaz 1975-2004
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU DERGİSİ




HAKEMLİ DERGİ
Cilt: 16 Sayı:1
KONYA 2013

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi ulusal, yaygın, süreli, hakemli bir dergidir. 
Dergiye gönderilen makaleler hakem değerlendirmesine gider, kabul edilmesi h?linde yayımlanır.
Yayım Periyodu: Dergimiz bahar ve güz olmak üzere yılda iki sayı yayımlanır.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU
SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU DERGİSİ
Yıl: 2013 Cilt: 16 Sayı: 1

SAHİBİ
Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Adına
Yüksekokul Müdürü Prof. Dr. Süleyman KARAÇOR
ISSN: 1302-4191

• YAYIM KURULU

Doç. Dr. Yaşar SEMİZ
Doç. Dr. Ömer AKDAĞ
Doç. Dr. Hakkı Mümin AY
Yrd. Doç. Dr. Abdullah TEKİN
Yrd. Doç. Dr. Ali ERBAŞI
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin İLERİ
Yrd. Doç. Dr. İ. Hakkı KAYNAK
Yrd. Doç. Dr. Y. Ayşegül OĞUZ

• EDİTÖR Doç. Dr. Yaşar SEMİZ ysemiz@selcuk.edu.tr

• EDİTÖR YARDIMCISI   Öğr. Gör. Dr. M. Erhan SUMMAK

• YAZI İŞLERİ SORUMLUSU   Öğr. Gör. Adnan SÖYLEMEZ

• EDİTÖRYEL SEKRETERLER   Öğr. Gör. Nesip ERGÜL
   Uzm. Ömer Faruk TEKİN

• İLETİŞİM

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Alâeddin Keykûbat Yerleşkesi Selçuklu, 42079-KONYA
Telefon: +90 332 241 00 58 - Belgeç / Faks: +90 332 241 00 60
Web: http://www.sbmyo.selcuk.edu.tr;
e-mail: sosbilmyo@selcuk.edu.tr; sbmyodergi@gmail.com;
Baskı: SÜ Basımevi / 0332 241 18 44

• Dergide yer alan yazıların dil ve bilim sorumluluğu yazara aittir.

BİLİM KURULU

Prof. Dr. Adem ÖĞÜT
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Şaban H. ÇALIŞ
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Ahmet AY
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Tahir AKGEMCİ
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Berna TANER
(Dokuz Eylül Üniversitesi)
Doç. Dr. Abdullah KARAMAN
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Birol AKGÜN
(Necmettin Erbakan Üniversitesi)
Doç. Dr. Ahmet DİKEN
(Necmettin Erbakan Üniversitesi)
Prof. Dr. Ekrem YILDIZ
(Kırıkkale Üniversitesi)
Doç. Dr. Caner ARABACI
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Kemalettin CONKAR
(Afyon Kocatepe Üniversitesi)
Doç. Dr. Cemal GÜVEN
(Necmettin Erbakan Üniversitesi)
Prof. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR
(Selçuk Üniversitesi)
Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
(Bozok Üniversitesi)
Prof. Dr. Mahmut ÖZDEMİR
(Kırıkkale Üniversitesi)
Doç. Dr. Kadir CANÖZ
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Metin Kamil ERCAN
(Gazi Üniversitesi)
Doç. Dr. Mehmet FİDAN
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Necdet HACIOĞLU
(Balıkesir Üniversitesi)
Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Osman OKKA
(Karatay Üniversitesi)
Doç. Dr. Ömer AKDAĞ
(Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Raif PARLAKKAYA
(Necmettin Erbakan Üniversitesi)
Doç. Dr. Tahsin KARABULUT
(Necmettin Erbakan Üniversitesi)
Prof. Dr. Reşat KARCIOĞLU
(Atatürk Üniversitesi)
Doç. Dr. Yaşar SEMİZ
(Selçuk Üniversitesi)

BU SAYININ HAKEMLERİ

Prof. Dr. Önder ÇAĞIRAN Doç. Dr. Abdullah KARAMAN
Doç. Dr. Ali ALAGÖZ Doç. Dr. Yaşar SEMİZ
Doç. Dr. Ömer AKDAĞ Yrd. Doç. Dr. Bekir DİREKÇİ
Doç. Dr. Caner ARABACI Yrd. Doç. Dr. Cahit KAHRAMAN
Doç. Dr. Ufuk Deniz AŞÇI Yrd. Doç. Dr. Ali Aycan KOLUKISA
Doç. Dr. Muhammet BEZİRCİ Yrd. Doç. Dr. Mustafa USLU
Doç. Dr. Cemal GÜVEN
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU DERGİSİ

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI

1. Makale başlığı kısa ve açık olmalı, küçük harflerle 18 punto büyüklüğünde yazılmalı ve ortalanmalıdır.
2. Yazarların isimleri 10 punto büyüklüğünde eğik ve sağa dayalı olarak yazılmalıdır. Yazarların adresleri *,**, vs. biçiminde dipnot olarak ve kısaltma
yapılmadan belirtilmelidir. Yazar adı ya adları, kapak sayfasında yer almalıdır.

Kapak sayfasında ayrıca, yazarın akademik unvanı ve çalıştığı kurumun adı, adresi, iş ve cep telefonu, faks numarası ve e-posta adresi de bulunmalıdır.
3. Yazar isimlerinden sonra iki satır boşluk bırakılarak satır başı yapılmadan 10 punto büyüklüğünde “Özet:” kelimesi ve devamına 200 kelimeyi aşmayacak
şekilde makalenin ana noktalarını belirten özeti yapılmalıdır. Özetten sonra bir satır boşluk yapılarak yine satır başı yapılmadan “Anahtar Kelimeler:” ve
devamına virgülle ayrılmış en fazla 6 tane anahtar kelime yazılmalıdır. Anahtar kelimelerden sonra bir boşluk bırakılarak ortalanmış şekilde
makalenin İngilizce başlığı yazılmalıdır ve bir satır boşluk bırakıldıktan sonra Türkçe özet ve anahtar kelimelere benzer şekilde “Abstract:” ve “Key
Words:” kısımları yazılmalıdır. İngilizce yazılmış makalelerde benzer işlemlerin tersi yapılır.
4. MS Word programında, Times New Roman 11 punto, 14 nk satır aralığıyla yazılmalıdır. Yazılar ortalama 10.000 kelimeyi geçmemelidir. Makaleler PC
uyumlu Microsoft veya “doc” uzantılı belge oluşturmaya elverişli herhangi bir kelime işlem programında yazılmalıdır. Eski harfli metinler için özel bir yazı
karakteri kullanılmış ise belgeyle birlikte söz konusu karakterler de gönderilmelidir.
5. Metin içinde vurgulanması gereken kısımlar ve alıntılar italik harflerle ve tırnak içinde verilmeli; beş satırdan az alıntılar satır arasında, beş satırdan
uzun alıntılar ise satırın iki yanından 1 cm içeride, blok halinde, 14 nk satır aralığıyla ve 11 punto ile yazılmalıdır. İmlâ ve noktalama açısından makalenin
ya da konunun zorunlu kıldığı özel durumlar dışında Türk Dil Kurumu’nun İmlâ Kılavuzu esas alınmalıdır.
6. Bütün bölümler ve alt bölümler numaralanmalıdır.
7. Fotoğraf, plan, harita ve çizimler: Metin içinde kullanılan fotoğraf, plan, harita vb. materyallerin “.jpg/.tiff” uzantılı kayıtları gönderilecek dokümanlara
eklenmelidir. Bu tür belgelerin baskı tekniğine uygun çözünürlükte (en az 300 piksel) ve sayfa alanını aşmayacak büyüklükte olmasına dikkat etmeli, ayrıca
birden fazla olması halinde numaralandırılmalı ve başlık eklenmelidir. 
(Resim1; Harita 1;Tablo, Figür 1, vb.) Metin için parantezle atıfta bulunulan resim, harita veya diğer ekler makalenin sonuna eklenmelidir.
8. Kaynaklar metin içinde yazar soyadı ve tarih belirtilerek verilmeli ve makalenin sonunda alfabetik olarak ve aynı yazar içinse kronolojik olarak
yazılmalıdır. Metin içinde kaynak cümlenin başında veya içinde verilecekse yazarın soy ismi İnalcık(1982) şeklinde, cümlenin sonunda verilecekse
(İnalcık, 1982, 25) şeklinde belirtilmelidir. Eğer kaynaklarda yazar sayısı iki ise Semiz ve Akdağ (2011, s.15) şeklinde, yazar sayısı ikiden fazlaysa ilk
yazarın soyadına göre Semiz ve diğ. (2011, s.20) şeklinde belirtilmelidir. Aynı yazara ait ve aynı yıl içinde Yayımlanmış kaynaklar, Semiz (1995a), Semiz
(1995b) şeklinde belirtilmeli, kaynakların açık künyesi makalenin sonuna eklenmelidir.

Kitaplar için klasik dipnot örneği kullanılacaksa:
Kemal H. Karpat, Ortadoğu’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, (Çev. Recep
Boztemur), İmge Kitabevi, Ankara, 2001, s.100-105,110.
Makaleler için dipnot örneği:
Suat İlhan, “Türk Çağdaşlaşması”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, VII/19,
Kasım 1990, s.7.

Tezler İçin Dipnot Örneği:

Atilla Sandıklı, Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası Işığında Avrupa Birliği’ne Giriş Süreci, (İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarih Enstitüsü,
Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2007, s.134,137. şeklinde olmalıdır.
9. Dergiye Yayımlanmak üzere gönderilen yazıların, daha önce başka bir Yayım organında Yayımlanmamış olması ya da aynı Yayım için değerlendirme
aşamasında bulunmaması gerekmektedir. Daha önce akademik alanda ulusal ya da uluslar arası nitelikli bilimsel toplantı, kongre, konferans ya da
sempozyumda sunulmuş olan bildiriler, başka bir dergi ya da Yayımda Yayımlanmamış olması ve makale formatına ve içeriğine dönüştürülmesi
koşulu ile kabul edilebilir ve hakem sürecine alınır.
10. Dergiye gönderilen yazılar, önce yayım kurulunca dergi ilkelerine uygunluk açısından incelenir. Uygun bulunanlar, o alandaki çalışmalarıyla tanınmış iki
hakeme gönderilir. Hakemlerin isimleri gizli tutulur ve raporlar beş yıl süreyle saklanır. Hakem raporlarından birisi olumlu, diğeri olumsuz olduğu
takdirde, yazı üçüncü hakeme gönderilir. Olumsuz görüş bildiren hakeme durum hakkında bilgi verilir. Yazarlar, hakemlerin görüş ve önerileri
doğrultusunda düzeltmeleri yaparlar. Editör ve Yayım Kurulu gerektiği durumlarda yazıların yazım şekli üzerinde değişiklik yapabilir. Yayıma kabul
edilmeyen yazılar iade edilmez; ancak yazarın istemesi halinde bir nüshası elektronik ortamda kendisine verilir.
11. Makalede hakem-hakemler düzeltme istemişlerse, istenen düzeltmelere titizlikle ve ivedilikle tamamlanmalı ve yazının son şeklini düzeltmiş haliyle
dergi mail adresine 15 gün içinde göndermeleri gerekir. Düzeltmeler konusuna yeterince uyulmadığı anlaşılırsa bu durum yazara bildirilir.
Belirtilen sürede düzeltilmiş olarak geri gönderilmeyen yazılar Yayımlanacaklar listesine alınmaz.
12. Yayım Kurulu tarafından yayımlanması uygun bulunan makalenin telif hakkı Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu’na aittir; başka bir
yerde yayımlatılamaz. Yazarlara ait telif ücreti ödenmez. Yazar makalesinin yayımlanmasına izin verdiğine dair “Makale Yayın Sözleşmesi”ni imzalayarak
posta ile göndermek zorundadır.
13. Yazarlarımız makalelerini 
      ysemiz@selcuk.edu.tr veya
      sbmyodergi@gmail.com adresine gönderebilirler.


İÇİNDEKİLER


Doç. Dr. Yunus CERAN Kamu İç Denetimi Açısından Üniversitelerde İç Denetim….…..1
Yrd. Doç. Dr. Okan Halûk AKBAY “Chushingura ve Japon Kimliği……..…………....………….. 21
Yrd. Doç. Dr. İsmail KÖSE Kıbrıs; Ulusal Dava, Uluslar arası Çıkmaz 1975-2004….... 37
Öğr. Gör. Nur Feyzal KESEN
Arş. Gör. Mehmet KIRLIOĞLU
Prof. Dr. M. Engin DENİZ
Öğretmenlerin Yaşam Doyumu ve Duygusal Zekâ Düzeyleri…………………………………....…. 113
Doç. Dr. Ömer AKDAĞ Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Demokrat Parti’nin Ortak Yönleri…..143
Okt. Dr. Ahmet KAYASANDIK
TDK Tarafından Hazırlanan Türkçe Sözlük’ün İlk ve Son
Baskısının Arapça ve Farsça Kökenli Kelimeler ve Bu
Kelimelere Getirilen Ekler BakımındanKarşılaştırılması………………..………………………...…….159

Doç. Dr. Caner ARABACI Bir Millî Felâket Olarak Balkan Bozgunu ve GecikenUyanış……..….167

Kıbrıs; Ulusal Dava, Uluslararası Çıkmaz
1975 - 2004
Cyprus; National Cause, International Struggle
1975 - 2004
İsmail KÖSE*

ÖZET

Kıbrıs, Türkiye'nin ulusal davası, aynı zamanda uluslararası çıkmazı... Resmen dile getirilmese de AB üyeliği yolunda önündeki en büyük engel. Ulusal davaları
kazanmak için uzun soluklu mücadelelere ihtiyaç vardır. Bu mücadeleler bazen vazgeçilmezlerden vazgeçmeyi gerektirir. Oysa 1974’teki I. ve II. Barış Harekâtları Ada’daki Türkleri Rum mezaliminden kurtarmak, Rumların tüm Ada’ya hâkim olmalarına engel olmak ve Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını korumak için yapılmıştı.
1974 müdahaleleri gerçekleşmeseydi Rumlar Akritas Planı’nın kademeli uygulaması ile Ada’yı ele geçireceklerdi.

Zaten Rum milliyetçiler ilk denemelerini yaklaşık yüzyıl önce Girit Adası’nı Osmanlı Devleti’nden koparırken yapmış ve amaçlarına ulaşmışlardı. Makarios yönetiminin ihtiraslarına kurban gitmeseydi, bu sefer de başarıya çok yaklaştıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Her ne kadar daha sonraki yıllardaki hatalı dış politika yaklaşımları ve uluslararası sistem kasıtlı olarak meşruluğunun altını boşaltmış olsa da, 1974 müdahaleleri Türk dış politika karar alıcıları tarafından mecbur kalınarak yapılmıştı. Garantörlük Antlaşmaları ve Uluslararası Hukuk kuralları çerçevesinde düşünüldüğünde müdahale haklı gerekçelere dayanıyordu. Aksi durumda dünya politikasını dizayn eden aktörlerin Irak’a veya Afganistan’a müdahale etmemeleri gerekirdi. Çünkü bu müdahalelerin hiçbir tanesinin iddia edildiği gibi “liberal intervenionism” ya da “good governance” yaklaşımları ile alakası yoktur.

• ANAHTAR KELİMELER;  KKTC, GKRY, BM, Avrupa Birliği, Türkiye, İngiltere, Yunanistan.

• * Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
ismailkosetr@hotmail.com
İsmail KÖSE


GİRİŞ


“Geçen asrın bütün Türk düşmanları Helenizm bayrağı altında toplanırlar. Yunan yüceldikçe, Osmanlıya karşı duyulan husumet de kabarır.
Yunancılık bir baştan bir başa sarar Avrupa’yı. Bu yeni mezhep, (ezeli düşman) İngiliz’le Rus’u, Alman’la Fransız’ı kaynaştırır. Byron’un hayatına mal olur bu
karasevda, Hugo’ya neşideler ilham eder”. 1

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Kıbrıs terk edilmek zorunda kalınan vatan toprakları arasındaydı. Çünkü I. Dünya Savaşından sonra başlatılan
Kurtuluş Savaşı’nın harekât alanını belirleyen Misak-ı Milli sınırları içerisinde Kıbrıs yer almamıştı. Kurtuluş Savaşı’nın verildiği ve Genç Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu bu dönemde, Cumhuriyetin kurucularının geniş vatan coğrafyasının elden çıkan parçalarını yeniden bir araya toplamak
gibi bir siyaset takip etmeye ne imkânları ne de güçleri vardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini alan Genç Türkiye Cumhuriyeti 16 milyon nüfusa
sahip küçük bir devletti.2 Yeni devletin ilk amacı elinde kalan vatan coğrafyasını yeniden organize etmek, her alanda geri kalmışlıktan kurulmak ve
güçlü hale gelmekti. Bu nedenle, Lozan Barış Konferansı’nda Kıbrıs’taki İngiliz işgali kabul edilmiş, Lozan sonrasında Cumhuriyetin Kurucuları toplum
hayatında köklü değişiklikler yapan devrim ve kalkınma hamlelerini hayata geçirmeye çalışmışlardır.

Dönemin şartları göz önüne alındığında; yeniden yapılanma, kalkınma ve
batılılaşma projelerinin hayata geçirilebilmesi için yurt içinde olduğu kadar
uluslararası alanda da barış ortamına ihtiyaç olduğu görülür.3 Amaçlanan hızlı
kalkınmanın başarıya ulaşması, yeni devletin yaşayabilmesi ve elde edilen
kazanımların devam ettirilebilmesi için uluslararası alanda tüm devletlerle iyi
ilişkiler içinde olmak dönemin şartları tarafından dayatılmıştı. Bu dönemde
Kıbrıs İngilizlerin yönetimi altındaydı fakat Rum Enosis taraftarları da yeraltı
çalışmalarını başlatmışlardı. Her ne kadar İngiliz idaresinde olsa da Türk
Devleti’nin Kıbrıs’a tamamen ilgisiz olduğu söylenemez. Çünkü
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Güney kıyılarındaki bir tatbikat sırasında,
Türkiye'nin dünyaya açık tek sahil kapısı ve ikmal yolu güneydedir,
bu nedenle Kıbrıs’ın düşman bir ülke elinde olması Anadolu’nun bütün
ikmal yollarını kapatacak ve Türkiye'nin güvenliği tehdit altında
olacaktır…4 demişti.

Bu söylemden sonra Türk Dış Politikasının karar alıcılarının Kıbrıs ile
fiilen ilgilenmeye başlamaları ancak II. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde başlayabilmiştir.

Savaş sonrasında İngiltere’nin Ada’dan çekilme kararı almasından hemen
sonra, İngilizler döneminde başlayan, önce İngilizleri daha sonra Ada’da
yaşayan Türk Toplumunu hedef alan tedhiş hareketleri hızla artış göstermişti.
Aslında tedhiş hareketleri daha önce yeraltında örgütlenmişti ve savaş
sonrasında oluşan uluslararası konjonktür değerlendirilmek istenilerek Enosis’e
yönelik olarak fiiliyata dökülmüştü. Giderek artan ve dayanılmaz hale Rum
mezalim hareketlerinin Türk Toplumuna karşı sistematik etnik temizliğe
dönüşmesi Türkiye'nin soruna katılım ve müdahalesini zorunlu kılmıştı.
Uluslararası ilişkilerin idealizm ekolünün temsilcilerinin yaklaşımı ile ele
alındığında bu müdahalenin Türkiye’nin artı hanesine yazılması gerekliydi.
Ayrıca dönemin zor şartları ve imkânsızlıklar içinde gerçekleştirilen harekât
zaferle sonuçlanmıştı. Oysa realizmin katı ilkeleri, idealizm öğretilerine yaşam
şansı tanımakta hiçbir zaman cömert davranmamıştır. Savaş alanında mağlup
olan Rumlar, diplomasi sahasındaki başarılı manevralarıyla daha sonraki
yıllarda Türkiye’yi ve Kıbrıs Türk Toplumunu köşeye sıkıştırmayı
başarmışlardır.

1975 Barış Harekâtı sonrasında Türkiye’nin Kıbrıs politikasını ve Kıbrıs
Türk Toplumu’nun yaşamını derinden etkileyen en önemli birinci hadise 1983
yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesidir.5 İkinci önemli
hadise Helsinki sonrasından 2003 yılına kadar yaşanan gelişmelerdir. Diğer
ifadeyle, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tüm Ada’yı temsilen Avrupa Birliği
üyeliğine giden önlenemez süreç ve sonrasında daha da zorlaşacak olan
diplomasi girişimleri ile Türk Toplumu’nun dünyadan tamamen izole edilmesi
tehlikesidir.

1975 yılından sonra yapılan sayısız görüşme ve iki toplumu uzlaştırma
çabalarından sonuç alınamamıştı. Böylece 2003 yılında gelinen noktada çözüm
ya da çözümsüzlüğün kum saati her iki durumda da Rum tarafının lehine
işlemekteydi. Sorunun daha iyi anlaşılabilmesi için Ada’nın içinden geçtiği
tarihi sürecin ayrıntılı analizine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle Kıbrıs
sorunu tarihi süreç içinde ele alınmış, 1999 yılında Helsinki’de Türkiye’ye tam
üyelik için adaylık statüsü tanındıktan sonraki gelişmeler ayrıntılı olarak
incelenmiştir. Çünkü 2001 yılından sonraki son iki yılda kum saati Kıbrıs’ta
Türk tarafının aleyhine her zamankinden daha hızlı akmaya başlamıştır.
Bu çalışmada; Kıbrıs sorunu üç ana başlık altında ele alınacaktır. İlk
kısımda Kıbrıs’ın Osmanlı İmparatorluğu tarafından fethi, İngilizlere devri,
Rum tedhiş hareketleri, I. ve II. Barış Harekâtları ele alınacaktır. İkinci kısımda,
Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye tam üyelik için adaylık statüsü verilmesi ve
2001 yılına kadar geçen süreçteki gelişmeler, Rumların tam üyelik yolunda
ilerlemesi ve bu esnadaki çözüm arayışları ele alınacaktır. Üçüncü ve son
bölümde, Kıbrıs sorununda 2001 yılı sonrasında, 2002 ve 2003 yıllarındaki
gelişmeler, Annan Planı, 2003’ten sonra gelinen son durum, dolaysız
görüşmeler ve uluslararası aktörlerin soruna müdahil olması ile Rumların AB’ye 
tam üyelik süreci irdelenecektir.

1) Kıbrıs’ta Osmanlı İdaresi ve 1999 Helsinki Zirvesi’ne Kadarki Süreçteki Gelişmeler;

a) Kıbrıs Adası’nın Osmanlı Devleti tarafından Fethi

Osmanlı Devleti, Kıbrıs’ı duraklama döneminde, II. Selim devrinde
1571’de topraklarına katmıştır. Kıbrıs kıyılarında Osmanlı donanmasına
saldırılması ve Venediklerin Ada’nın Osmanlı’ya terk edilmesi talebini
reddetmesi nedeniyle, 1570 Temmuzunda Ada kuşatılmış ve Eylül ayında
Lefkoşe düşmüş, Magosa hariç, Baf ve Limasol ile diğer belli başlı şehirler
teslim olmuştur. 1571 yılı başında Magosa da ele geçirilmiş ve böylece fetih
tamamlanmıştır. Fetihten sonra Ada’nın tahriri yapılmış, yeni gelir kaynakları
ve nüfusu tespit edilmiştir. İdari örgütlenme içinde Ada, İçel, Tarsus ve Kozan
(Sis)’in katılmasıyla Beylerbeylik haline getirilmiştir. Bundan sonra vakit
geçirilmeden; Konya, Karaman, Niğde, Kayseri ve Bozok sancaklarından
Türklerin Ada’da iskânı sağlanmıştır. Ada’ya Türklerin iskân edilmesi 18.
yy.’da da sürmüştür. Fetihten sonra Ada halkının Venediklere ödemekte
oldukları vergilerin bir kısmı kaldırılmış, bazı muafiyetler tanınmıştır.6 Burada
dikkat çeken husus, Kıbrıs Adası’nın Rumlardan değil İtalyanlardan alınmış
olmasıdır. Dolayısıyla Osmanlı Devleti Kıbrıs’ın egemenliğini devraldığında
Ada’da Rumların herhangi bir sahipliği söz konusu değildi.

b) Ada’nın 1878’de Geçici Olarak İngilizlere Devri ve Türkiye’nin
Garantör Devlet Olarak Müdahalesine Kadar Geçen Süreçteki Gelişmeler
II. Abdülhamit iktidara geldiğinde 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı,
bilinen adıyla “93 Harbi” devam etmekteydi ve Harp Osmanlı Devleti’nin
yenilgisi ile sonuçlandı. Savaş sonrasında imzalanan Yeşilköy Antlaşması’nın
maddelerinin çıkarlarına aykırı gelişeceğinden korkan İngiliz yönetimi devreye
girerek, 1878 Haziran ayında Berlin Kongresi’nin toplanmasını sağlandı.
Kongrede, Çarlık Rusya’nın güneye, İngiltere’nin sömürge yollarını tehdit eder
biçimde ilerlemesinin Osmanlılar tarafından engellenemeyeceğine karar veren
İngiltere, sömürge yollarının güvenliği için hayati öneme sahip Kıbrıs’ı ele
geçirmeye karar verdi. 4 Haziran’da bu karar uygulamaya konularak İngiltere
tarafından, Osmanlı Devleti’ne yardım sağlarken bir askeri ikmal merkezi
olarak kullanılmak bahanesiyle önce geçici olarak Kıbrıs’a asker çıkarıldı ve bu
geçici durum daha sonra kalıcı hale getirildi.7 Böylece İngiliz Devleti “Batı
Asya’nın anahtarı” olarak gördüğü Kıbrıs’a yerleşerek, Çarlık Rusya’nın
güneydoğudan Hindistan’a gidecek koridora inmesini önlemişti. Osmanlı
Devleti İngiltere’nin bu oldubittisini engelleyebilecek güç ve kabiliyetten
mahrumdu. Söz konusu işgal ile gerileme ve parçalanma döneminde, I. Dünya
Savaşına kadar giden süreçte kaybedilen topraklara Kıbrıs da katılmış oldu.
Aslında Kıbrıs’ın yönetimi İngilizlere 1878 yılında geçici bir süreyle
devredilmişti.

Planlanın aksine Osmanlı Devleti, Kıbrıs’ı İngilizlerden geri alma gücüne
hiçbir zaman kavuşamadı. Ada’da yaşayan Rumlar, daha önce Osmanlı
idaresine karşı Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla bir isyan denemesinde
bulunmuşlardı ve söz konusu nedenle yönetimin İngilizlere geçmiş olmasını
sevinçle karşılamışlardı. Bu sayede Megali İdea, başka bir ifadeyle; “Büyük
İskender’in ayak bastığı toprakları Yunan toprağı olarak yeniden ele geçirme ve
Yunanistan’ın Doğu Roma’nın [Bizans] varisi olarak şana ve ihtişama ulaşması
emeli” gerçekleştirilebilecekti. Kıbrıs Yunanistan’a bağlanacak [Enosis]
topraklar arsındaydı. Ada, Megali İdea literatüründe “Megali Nisi” yani “Büyük
Ada” statüsüne sahipti.8 Yunanistan’ın Kıbrıs Adası’na yönelik bu irredantist
yaklaşımı Ada’da son yüzyılda ortaya çıkan çatışma ve anlaşmazlıkların temel
nedeni olagelecektir.

Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların irredantizm (kurtarımcılık) temelli
Enosis yaklaşımlarına karşın Ada’daki Türk toplumu ise Ada’nın egemenliğinin
Osmanlı’ya ait olduğu tezinden hareketle bu isteğe şiddetle karşı çıkıyordu. Bu
esnada dönemin içinde bulunduğu şartlardan yararlanan İngilizler 1914 yılında
Ada’yı tek taraflı olarak ilhak ettiklerini duyurdular. İngiliz ilhakından sonra
Ada’da yaşayan Türklerin çoğu Ada’yı terk etmeye başlamış, göçler ve baskılar
neticesinde Ada’daki nüfus dengesi Rumlar lehine değişmişti. Adanın İngilizler
tarafından ilhakından 17 yıl sonra Rumlar ilk planlı isyan hareketini 1931
yılında Kilise’nin önderliğinde İngiliz Valisinin konağını yakarak Enosis’e
ulaşmak amacıyla başlattılar.9 İsyan bastırıldı ve din adamları dâhil olmak üzere
asilerin elebaşları Yunanistan’a sürüldü. Tüm bu gelişmeler zinciri içinde Türk
toplumu üzerindeki baskı da gittikçe artmaktaydı.

II. Dünya Savaşı sona erdikten hemen sonra 1950 yılında Rumlar yine
Kilisenin ve Savaş sonrası Ada’ya geri dönen sürgünlerin önderliğinde bir halk
oylaması düzenlediler. Halkoylaması sonucu olarak da Ada’da yaşayan
Rumların %98’inin Enosis istediğini ilan ettiler. Rumların, Ada’nın
Yunanistan’a ilhakı talebine Türk Toplumu, şiddetle karşı çıkıyordu. 20
Ağustos 1951 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü Kıbrıs hakkında
“Ülkemize nispetle coğrafi ehemmiyeti, oradaki soydaşlarımızın mühim bir
kütle teşkil eylemesi ve tarihi bağlarımız dolayısıyla Kıbrıs’ın durumunun bizi
çok yakından alakadar etmesi gayet doğaldır”10 diyerek Ada’daki gelişmelerin
Türkiye tarafından takip edildiğini göstermeyi amaçlamıştı. 1954 yılında
Yunanistan, Rum kilisesi Başpiskoposu Makarios’un isteği doğrultusunda
Kıbrıs meselesini Birleşmiş Milletlere götürdü. Yunanistan’ın bu hamlesi
Türkiye’nin yasal haklarını korumak için girişimde bulunmasına ve
İngiltere’nin de hadiseye müdahil olmasına neden olmuştu. Böylece Kıbrıs
sorunu bir anda uluslararası bir nitelik kazanmıştır.11 Yunanistan’ın BM’ye
gitmekteki diğer amacı İngiltere’yi müzakere masasına oturtarak Kıbrıs’ta
yapmayı planladığı de facto Enosis’e de juro nitelik kazandırmaktı.

BM’ye yapılan başvurudan itibaren ABD’de yaşamakta olan Yunanlıların
ve Kıbrıslı Rumların Kongre ve Senato üzerinde baskı oluşturarak Amerikan
Hükümeti’nin Enosis’e destek vermesi için yoğun bir lobi faaliyeti yürüttükleri
bilinmektedir.12 Söz konusu faaliyet hiçbir zaman başarıya ulaşmamıştır fakat “
bu girişimlerden ve propaganda kampanyalarından elde edilen en önemli
kazanım Amerikan kamuoyunun Yunanlıların ve Rumların Kıbrıs ile ilgili
tezlerinin Türkiye’ninkilerden daha haklı ve makul olduğunu düşünmesini
sağlamıştır..”.13 Bu yıllarda Rumların Komünist eğilimli Partisi AKEL’in artan
popülaritesi Amerikan Hükümeti’nin Kıbrıs ila daha fazla ilgilenmesine neden
olmuştu.14 Enosis’e yönelik propaganda girişimi bu ilgi ile hemen hemen aynı
döneme denk gelmiştir. İki toplum arasındaki anlaşmazlığın daha sonraki
yıllarda kızışması AKEL’e desteği artıracaktır.
Yunanistan’ın isteği self-determinasyon yolu ile Kıbrıs halkına kendi
kaderini tayin hakkının tanınması ve daha sonra Ada’nın kendisine ilhakıydı.
Çünkü İngilizlerin uygulamış olduğu baskıların da katkısıyla Ada’daki nüfus
dengesi Türklerin aleyhine değişmişti. Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumu söz
konusu karara karşı çıkıyordu. Artık Türk Dış politikasının karar alıcıları bu
tarihten itibaren Kıbrıs ile yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Çünkü Kıbrıs
Yunanistan’a yaklaşık 975 km. uzaklıktayken, Türkiye’nin hemen yanında, 65
km. yakınında bulunmaktaydı. Jeopolitik açıdan da, Kıbrıs’ın Yunanistan’a
ilhakı Türkiye’nin limanlarını işlemez hale getirecekti. Ayrıca Kıbrıs, ele
geçiren için batmayan uçak gemisi niteliğindeydi. Bu esnada 1954 yılında
Yunan Ordusundan Albay Georgios Grivas liderliğindeki Yunan askerleri
Enosis için çalışmak üzere Ada’ya yerleştiler.
1955 yılına gelindiğinde Rum Tedhiş hareketlerini sistematik hale
getirecek olan General George Grivas liderliğindeki EOKA15 (Ethniki
Organosis Kypriou Agoniston- Kıbırslı [Rum] Savaşçıların Milli Örgütü)
örgütü kanlı eylemlerini başlattı.16 Aynı yılda Başbakan Adnan Menderes
Yunanistan’ın tüm Enosis girişimlerine rağmen Türkiye’nin iyi niyetli
yaklaşımını “…Bu mesele [Kıbrıs] kapandığı için artık müttefikimiz

Yunanistan’la aramızdaki dostluğun gölgelenmemesine dikkat ve itina
göstermek zamanı gelmiş bulunuyor …”17 şeklinde ifade etmişti.
Daha sonraki yıllarda meydana gelen olaylar Başbakan Menderes’in,
Yunanistan’a karşı söylemini sertleştirmesine neden olacaktır. 1954-1958 yılları
arasında Türkiye kendisini Kıbrıs konusunda taraf devlet olarak kabul ettirme
mücadelesi vermek zorunda kalmıştır. Çünkü henüz Garantörlük Antlaşmaları
imzalanmamıştı. 1955 yılında toplanan Londra Konferansı başarıya
ulaşamamasına rağmen, Türkiye bu konferans sayesinde taraf devlet olma
statüsünü elde etti.18 Kıbrıs meselesine ilk planlı çözüm önerisi İngiliz idaresi
altında Lord Radcliffe tarafından, Ada’nın demografik yapısı incelendikten
sonra yapıldı. Hazırlanan çözüm planı, ne Türk tarafında ne de Rum tarafında
kabul görmedi.19

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder