24 Mart 2018 Cumartesi

ABD İngiltere ve Rusya Girdabında Kıbrıs


ABD İngiltere ve Rusya Girdabında Kıbrıs



İsmail Köse,
GENELDE AKDENİZ HAVZASI, ÖZELDE KIBRIS ADASI ÜZERİNDE Kİ  ÇIKAR ÇATIŞMALARININ VE GÜVENLİK KAYGILARININ FOTOĞRAFIÇEKİLMEK İSTENİRSE, UÇ BÜYÜK AKTÖRDEN HİÇ BİRİNİN, ADANIN TEKBİR DEVLET TARAFINDAN YÖNETİLMESİNE TARAFTAR OLMAYACAĞI GÖRÜLÜR
Bilindiği gibi dünya politikasındaki değişimler, hele ki çıkarları yoğunlaşıyor ya da çatışıyorsa, Çoğunlukla büyük aktörlere bağımlı olarak gelişir ve şekillenir. Stratejistler tarafından Doğu Akdeniz'de yüzen bir savaş gemisi olarak tanımlanan Kıbrıs adası nın  havzası, bu havzaya komşu bölgelerle beraber göz önünde bulundurulduğun da ancak anlaşılabilir.
Adanın, büyük güçlerin stratejik planlarındaki konumunu belirleyen ' Savaş gemisi ' tanımlaması, bu stratejilerin çatışması kadar uyumunu da belirtmekte dir.
Bu havzaya komşu bölgelerle beraber göz önünde bulundurulduğunda ancak anlaşılabilir.
Adanın, büyük güçlerin stratejik planlarındaki konumunu belirleyen 'Savaş gemisi' tanımlaması, bu stratejilerin Çatışması kadar uyumunu da belirtmekte dir. Bu tanımlama, uluslararası ilişkilerde realist perspektiften Resim Çizmemizi kolaylaştırmaktadır.

Bunun için önce şu sorulan cevaplamalıyız:
Savaş gemisi nerede durmakta, bulunduğu coğrafyadan hangi bölgeleri etkilemekte veya tehdit etmekte? Güney Anadolu, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika bölgelerine komşu Doğu Akdeniz havzasına zengin enerji kaynaklarına sahip Körfez Bölgesi ile Kafkasya ve hinterlandı eklendiğinde ortaya çıkan coğrafi tablo, adanın jeo stratejik güç dağılım ve jeo ekonomik kaynak paylaşımında bulunduğu yere işaret etmektedir.
Coğrafya, bir bölgenin kaderini şekillendiren en önemli etkenlerden biridir. Soğuk Savaş döneminde özellikle İngiltere'nin, Ortadoğu'ya yönelik politikaları ve iki süper gücün bölgeye müdahil olma istekleri, zaman zaman Kıbrıs üzerinden gerçekleşmiştir. ikinci Dünya Savaşı sonrasında artan dekolonizasyon hareketlerine paralel olarak Rum ve Yunanlılar, ada için self-determinasyon talebinde bulunmuşlardı. İngiltere'nin, Süveyş Kanal’ına ve Ortadogu'ya yönelik siyasi angajmanları için askeri üs durumunda olan ada, vazgeçilmez önemdeydi. Soğuk Savaşın başladığı yıllarda İngiltere için diğer önemli korku, adada nüfusun Çoğunluğunu oluşturan Rumların, Rusya ile olan yakın dini bağlar dolayısıyla Ruslara adada askeri üs vermeleriydi. Zamanın İngiltere Dışişleri Bakanları Ernest Bevin ve Anthony Eden'in, Rumların self determinasyon taleplerinin Enosis anlamına geldiğini belirtmeleri ve bu talepleri reddetmeleri, İngiltere'nin, etkileri bugüne yansıyan Doğu Akdeniz stratejisi hakkında İp uçları vermektedir. İngiltere'nin korkusu, Yunan/Rum-Rus Ortodoks din kardeşliğinin siyasi platformda olası bir ittifaka dönüşmesi ve sonucunda Rusya'nın, Avro-Avrasya ana kıtasının birleştiği Doğu Akdeniz'de üs kazanarak İngiliz çıkarlarına darbe vurmasıdır. Bu gibi nedenlerle adanın sadece Rum egemenliğine girmesine karşı olan İngiltere, 1955'te Ankara'nın soruna müdahil olmasına karşı çıkmamış , Türk-Yunan-İngiliz diplomatlarının katıldığı müzakereler sonucu self-determinasyon kararı, siyasal olarak eşit kabul edilen iki topluma bırakılmıştır.

1963'te başlayan Kanlı Noel ile fiilen yıkılan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yeniden tesis etmek için adaya müdahale etmek isteyen Ankara, Soğuk Savaş Şartları içinde büyük güçlerin stratejilerine uygun hareket etmek zorunda kalmıştı. İngiltere'nin dünya politikalarında giderek zayıflayan konumunu güçlendirmek için seçtiği en önemli iki strateji, ABD ile yakınlaşmak ve Avrupa bütünleşme sürecine dahil olmaktır. Doğu Akdeniz'deki çıkarları nı, 1956 Süveyş Krizi'nden sonra ABD Çıkarlarıyla birleştirmek zorunda olduğunu anlayan Londra, Avrupa içinde ABD'nin kolu vazifesini üstlenmiştir. 1973 petrol krizi, bölgenin Avrupa açısından Önemini ortaya koymuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde Önem kazanan enerji güvenliği ve ekonomik kaynakların dünya pazarlarına güvenli şekilde ulaştırılması gibi konular, adanın konumunun yeniden yorumlanması na yol açmıştır. Kıbrıs'ın Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynakları nın  dünya pazarlarına en ucuz ve kısa yoldan nakliyesinde söz konusu bölgelerin kapısı durumunda olması, Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD'nin adaya olan ilgisini artırmıştır. Lobilerin ABD dış politikasındaki etkinliği yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle ABD'nin bölge politikaları, içte ve dışta ağırlık sahibi lobilerden oldukça etkilenmektedir. Diğer taraftan ABD'nin küresel stratejik çıkarlarının hayatiyet kazandığı zaman ve noktalarda lobilerin gücü, bu çıkarlarla birleştiği oranda etkisini göstermektedir.
ABD'deki güçlü Yunan lobisi, ABD'nin adaya yönelik politikalarında belirgin bir rol oynamıştır: Örneğin 1974 Barış Harekatı sonrasında Yunan lobisi, Washington'un Türkiye'ye silah ambargosu uygulaması  için harekete geçmiş ve bunda başarılı olmuştur. ABD, Rusya'nın dünya enerji piyasasındaki etkisini azaltmak ve kırmak, gerek Kafkasya gerekse Orta Asya üzerindeki gücünü sınırlamak, iran'ı çevrelemek için, Kafkaslar ve Orta Asya doğal gaz ve petrollerinin
Güney Anadolu'ya boru hatlarıyla bağlanmasını desteklemiştir. ABD'nin bölgedeki çıkarlan ile Türkiye'nin çıkarları zaman içinde birleşmiş ve uzun zaman sürüncemede kalan Bakü-Ceyhan petrol boru hattı projesi böylelikle hayata geçmiştir. Bakü-Ceyhan boru hattının, ABD'den yeterli destek bulamayıp sürüncemede kalmasının nedenlerinden biri de, hattın Ermenistan'ı bypass etmiş olmasının ABD'deki Ermeni lobisinde rahatsızlık uyandırmasıdır. Sonuçta bazı uluslararası gelişmeler, ABD'yi bölgede yeni arayışlara sürükledi:


Rusya'nın giderek dünya enerji piyasalarında ağırlığını hissettirmeye başlaması; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tüm ada adına AB'ye tam üye olmasının kesinleşmesi; 11 Eylül saldırıları; Ortadoğu barış sürecindeki savaş ve Saddam Hüseyin'i yönetimden indirmek için ABD'nin Irak'ı işgal etmesi. Kıbrıs bu noktada, önemli jeostratejik konumu ile uluslararası gündeme oturdu. 2002'de, ABD destekli Birleşmiş Milletler plan gündeme geldi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın adıyla anılan plan, bir anlamda Soğuk Savaşın yapılmamış antlaşmasıydı.
Bilindiği gibi Soğuk Savaş'ın sona erdiği ilan edildikten sonra herhangi bir antlaşma imzalanmamış  ortaya çıkan sorunlar ateşkeslerle soğutulma yoluna gidilmişti. Bu anlamda Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk antlaşması, Annan Planı yoluyla Kıbrıs'ta yapılacaktı. BM temelinde çözüme kavuşturulması düşünülen sorunun geleceği AB'ye endeksleniyordu. Annan Planı'nın ortaya konduğu konjonktür göz önüne alındığında, plan adada inisiyatifin ve söz hakkının sadece Avrupa Birliği'ne geçmesine ABD'nin verdiği tepkidir. Plan, bir bakıma adada İnisiyatifin bir kısmının BM üzerinden ABD'ye transfer etme çabasıdır. Plan, aynı zamanda ABD'ye,  Ortadoğu 'nun kapısı ve enerji kaynaklarının dağıtımında stratejik konuma sahip bu ' Savaş Gemisinin' kumanda ulaşımda yer almanın yolunu açtı. Bu nedenle, 24 Nisan 2004'te yapılan referandum sonrasında, Yeşil Hat KKTC/AB sınırı olduğu kadar ABDI AB sınırı olarak da görüldü.
Peki, Rusya bu resimde nerede duruyor?  
Rusya ile GKRY arasındaki kültürel bağların her an siyasi platforma taşınabildiği ve stratejik zaman aralıklarında ortaya çıkan hemen her karar alma sürecinde Rusya'nın GKRY'nin yanında yer aldığı görülmüştür. Rusya, Annan Planının referanduma sunulmadan önce, BM Güvenlik Konseyi'nde planın uygulamasının Konsey'in güvencesinde olmasıyla ilgili karar tasarısı Rumların isteği doğrultusunda veto etmiştir. Burada hatırlanması gereken önemli bir nokta da, hem İngiltere ve ABD hem de  Rusya'nın veto hakkına sahip BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkeler olduğu dur.
Bugün İngiltere, ABD'nin Avrupa içindeki kolu gibi hareket etmekte ve adada artan Avrupa etkisinden rahatsızlık duymaktadır.
Bölge üzerindeki stratejik çıkarların diğer Avrupa ülkeleri ile paylaşmak zorunda kalmaktansa, çıkarların daha çok örtüştüğü Türkiye ve ABD ile işbirliğine gitmektedir. Güney Kıbrıs Rumlar ise AB'ye Yunanistan üzerinden, BM'ye Rusya üzerinden yaklaşmaktadırlar. İngiltere bölgeye, Adada bulunan iki Askeri Üssünü ( Dikelya ve Aktoria) koruma penceresinden bakmaktadır. Rusya, dini / kültürel açıdan yakın olduğu Rumların yanında yer alarak bölgeye müdahil olmanın yollarını aramaktadır.
ABD'nin pozisyonu, belki de İçlerinde en karışık olanıdır. Bölgede ki küresel çıkarlarıyla zaman zaman çatışan Yunan/Rum çıkarlarını koruyan ABD İçindeki güçlü Yunan lobisinin sistemdeki nispi ağılığına göre söylem geliştiren Washington, BM gibi küresel araçlar yoluyla da bölgede etkinliğini artırma çabasındadır.

Genelde Akdeniz havzası, özelde Kıbrıs Adası Üzerindeki çıkar çatışmalarının ve güvenlik kaygılanın fotoğraf ı çekilmek istenirse, Üç büyük aktörden hiçbirinin, adanın tek bir devlet tarafından yönetilmesine taraftar olmayacağı görülür. Taksim, bir anlamda tercih edilebilir bir durum dur. Çünkü tek elden yönetilen
Kıbrıs'ın herhangi bir devlet tarafından kontrol edilebilmesi ki bu Soğuk Savaş yıllarında ABD ve SSCB arasında Kıbrıs üzerinde med-cezire neden olmuştur  ihtimali oldukça fazladır
   Bu Nedenlerle, Adadaki Mevcut bölünmüşlüğün Uygun korunması şu anda büyük aktörlerin işine gelmektedir.
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder