19 Nisan 2020 Pazar

Gökçe’ye Haksızlık,

Gökçe’ye Haksızlık,




Yekta Güngör Özden
20 Mart 2018


Yargılamalara etki yapacak tutum ve davranışlardan uzak durmak, yurttaşlık bilincinin ve meslek terbiyesinin gereğidir. Bu nedenle duruşmalar evresinde Gökçe Fırat’ın yargılanmasına ilişkin kurala aykırı bir değerlendirmede bulunmaktan kaçındım. Ama hep içim sızlayarak izledim. Şimdi, karar verildiği için, konuşmak olanağına kavuştum. Kararlara saygılıyım. Katılmasam, çok yönlü ve ayrıntılı değerlendirmeyi uygun bulsam bile ölçüyü kaçırmadan eleştirmekten kaçınılmaması görüşündeyim.
 Gerekçeli karar sanıklara tebliğ edilmediği için dayanılan durumları, kanıtları, değerlendirmenin uygunlukla yapılıp yapılmadığını eleştirecek değilim. Karar, gerekçesiyle birlikte açıklandığında bu doğal hakkımızı kullanmayı saklı tutuyorum.
 Gökçe’yi 1999 yılından bu yana tanıyorum. İstediğimiz kadar karşılaşmış, görüşüp konuşmuş olmasak da hakkında kanı belirtecek ölçüde tanıdığımı içtenlikle söyleyebilirim. Önceden birlikte olduğu kimilerinden haklı nedenlerle ayrılınca bağımsız, özgür kişiliğini korumuş, güvenilir yapısıyla anlayışlı ve saygılı tutum ve davranışlarıyla belirgin bir yer edinmiştir. Gençliğinin taşkınlıklarına asla kapılmamış, iyi düşünüp gerçekçi açılımlarla çevresini genişletmiş, arkadaşları arasında özgün bir ortamın odağı olmuştur. Ayrıldığı yerdekiler onu ve arkadaşlarını suçlayıp karalamaktan geri kalmamışlardır. O, doğru bildiği yoldan hiç ayrılmamış, bir parti kurarak genel başkanı olmuş, çıkardıkları Türk Solu gazetesindeki yazıları ve genel tutumuyla hep sempati toplamıştır.
 Duyarlı, tutarlı ve özenli biri olmaya çok önem verdiğim için konuşup görüştüğüm, ilişki kurduğum kişileri de bu yönleriyle seçerim. Gökçe’nin ahlâklı, gerçekçi, tutarlı davranışlarını hep beğeniyle izledim. Beni en çok etkileyen yanı gençleri Atatürk’ü tanıma yanlışlıklarına düşmemesi, O’nu gerçekten ve içtenlikle sevip saymasıdır. Gazetelerinin içerikleri hep bu bağlılığı yansıtan yazılarla doludur. Atatürk ve ilkeleri konusunda bu kadar yoğun yayın yapan başka bir kuruluş yok gibidir.

 Ortam, koşullar insanın istemediği durumları yaşamasına neden olabiliyor. Bir toplantıda ya da bir yerde otururken, ayakta dururken, konuşurken, hattâ yolda yürürken istemediğiniz biri yakınınızda, yanınızda olabiliyor, görülebiliyor. Hattâ kimliklerini, kişiliklerini, bağlantılarını saklayıp sâde bir yurttaş ve öğrencileri olarak sizi ziyaret etmek isteyenler oluyor. Geri çeviremiyorsunuz. Ziyaretlerinden sonra sakıncalı sayılacak bir yerle bağlantıları anlaşılıp saptanıyor. Sizi onlardan gösterip sayarak eleştirenler çıkıyor. Bu ziyaret bir birliktelik durumu olmadığı halde amaçlı-amaçsız yanlış değerlendirmelerle suçlanıyorsunuz. Ben böyle durumları yaşadım. İnsanlığım, nezaketim, anlayışım ve hoşgörüm yanlış değerlendirildi.

 Gökçe’nin de sakıncalı kesimden birisiyle fotoğrafının olması suçlama nedeni sayılıyorsa çok yanlış, çok hâtalı bir yaklaşım vardır demektir. Örneğin kitap fuarlarında yanımıza gelip fotoğraf çektirmek isteyen bay-bayan yurttaşlarımız oluyor. Kabûl etmemek kabalık olacağından “Hayır!” diyemiyorum. Birlikte olduğumuz fotoğrafı amaçlı çektiren, bir yerde kullanan, sakıncalı biriyse bu fotoğraf benim suçlu olmama yeter mi? 

Asla.

 Gökçe’nin gerici ve tutucularla bir tutulmasının hiçbir haklı ve gerçek yanı yoktur. Gökçe, katıksız bir Atatürkçüdür. İnsanları gözden çıkarmak biçiminde uygulamalar, hukuk devleti ve insanlık anlayışıyla bağdaşmaz. Özlenen, beklenen, umulan yalnızca adalettir. Adalet, herkese hakkını veren, tüm haksızlıkları önleyen bir erdem kaynağıdır.

http://www.turksolu.com.tr/gokceye-haksizlik/


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder