15 Nisan 2020 Çarşamba

SIRADAKİ HEDEF İRAN

SIRADAKİ HEDEF İRAN 




Pirali Çağrı ŞENSOY 

    Türkiye’de ve dünyada yaklaşık son on yıldır yaşanan gelişmeler sizleri şaşırtıyor mu? Açıkçası beni hiç şaşırtmıyor. Irak’ın işgal edilmesi, kuzeyinde Kürt yönetimi kurulması; Mısır, Libya gibi ülkelerde yaşanan devrimler; Suriye’de yaşanan olaylar ve nihayetinde Suriye’de de Kürt yönetimi kurulması… 

Milletçe idrak edemediğimiz, dikkate almadığımız çok mühim bir husus var: 
Büyük devletler, büyük planlar yapar. Küçük devletlerin payınaysa, ağaca 
bakmaktan ormanı görememek kalır. 

Ortadoğu… Bin yıllardır en büyük savaşlara tanıklık eden kutsal, verimli, 
kadim fakat bataklık, kan gölü topraklar… Dünyanın en kadim yerleşimleri bu 
bölgede kuruldu. Müslümanların, Hıristiyan ve Yahudilerin en kutsal mabetleri bu topraklarda… En büyük peygamberler bu topraklarda vazifelerini yerine getirdi. Kutsal kitaplar bu topraklarda yazıldı. Yahudilere bu topraklar vaat edildi. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla dünyanın en verimli toprakları bu topraklar. Petrolün 
bulunması ve önem kazanması neticesinde de bütün stratejilerin hedefi hâline gelen bu topraklar yirminci ve yirmi birinci yüzyıl siyasetini şekillendiren çok mühim bir unsur olmak vazifesi teşkil ediyor. 

Hıristiyan batının bin yıllardan beri İslâm tehdidini bitirmekten daha büyük bir 
gayesi yok. Bunun için Haçlı Seferleri yaptılar. Vaat edilmiş topraklara sahip 
olmak isteyen Yahudilerin de, bu toprakların mevcut sahipleriyle pek 
anlaşabilmeleri mümkün değil. Filistin’de bunun için oluk oluk kan akıyor. 
Hıristiyanlığı benimseyemeyip eksik bularak ateist olan, sonralardan İslâm’ı 
tanıyıp Müslümanlıkla müşerref olan taraftarlarını kaybetme korkusu da 
materyalist ve seküler çevrelerin hedefi hâline getiriyor İslâm’ı. Birçok komplo 
teorisinin merkezinde de yine bu topraklarda yatan tarihi eserler var. 

Son yıllarda giderek ilgi kazanan Mason, İllimünati gibi cemiyetlerin tarihlerinin bu topraklara dayandığı iddialarının yanı sıra, “Ahmet(sav) Peygamber”den bahsederek Hıristiyanlığı bitireceğine inanılan ilk İncil’in de bu topraklarda bulunduğu zannediliyor. Ve tabii bin yılların değişmez putu: Para. Dünya petrol rezervinin büyük bir kısmı bu topraklarda yer alıyor. 
Bölge liderleri ellerini ceplerine koyup yattıkları yerden keselerini dolduruyorlar. Halkının sefalet çektiği bu verimli topraklardaki Arap zenginlerinin lüksü, petrol 
ticaretinden kaynaklanıyor. 

Buraya kadar saydıklarımız Ortadoğu’nun nasıl bir stratejik bölge olduğunu 
anlatmak içindi. Böyle kıymetli bir bölgeyi ele geçirmek için elbette ki bazı politikalar geliştirilecektir. Yirminci yüzyıla Osmanlı’nın egemenliğinde giren bu bölge, yüzyılın başlarında özellikle İngiliz ajanlarının çabalarıyla Osmanlı’nın elinden alınmış ve sömürge toprakları olarak Araplara bırakılmıştı. İngilizler için elbette ki Osmanlılarla uğraşmaktansa bölük pörçük Arap devletçikleriyle uğraşmak daha kolaydı. Osmanlı devleti devrinde Ortadoğu’dan mülk bile alamayan Yahudilerin, Filistin’den toprak satın alarak İsrail devletini kurabilmeleri, bölgedeki değişimin en aleni delili olarak karşımıza çıkıyor. 

Yirmi birinci yüzyılın başlarından itibaren de Ortadoğu topraklarında Büyük 
Ortadoğu Projesi (BOP) yürürlüğe konuldu. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri 
Amerika’nın bu projesinden soyutlayarak düşünmek mümkün değildir. Yazımızın 
başında ifade ettiğimiz gibi, Amerika gibi büyük devletler büyük stratejiler geliştirir, Türkiye gibi devletlere de bu plana hizmet etmek kalır. Amerika Ortadoğu için plan yapıp yürürlüğe koyar, bir orman yetiştirir; Türkiye, Suriye’yle kavga ederek ormanı göremez, ağaca bakar. 

Erdoğan’ın 
“Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var” diyerek ifade ettiği Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi, Ortadoğu ülkelerinin rejimlerinin ve sınırlarının değişmesine yönelik hazırlanmış bir proje. Tarihin hiçbir devrinde olmayan bir şey olup da, batılı dostlarımızın(!), bizi düşünerek, demokratikleşmemiz ve muasırlaşmamız için böyle bir proje hazırladığını mı sanıyorsunuz? Evet, Irak’ta bu projenin getirdiği demokrasiyi gördük. Müslüman ırzına geçip Amerikan –özür dilerim- piçleri doğarken, Müslümanların feryadı işkence kamplarında gökyüzünü yırtarken; 
Amerika, Irak’a demokrasi getiriyor, Irak’ı muasırlaştırıyordu. Çağımız ırzına geçilmiş devletler çağı olduğu için, Amerika’nın kucağından inerek devlet başkanlığı makamına oturan Barzanilerle Irak muasır bir hâl aldı. Üstelik Müslüman kadınlarına yapılan tecavüze Türkiye gibi güya Müslüman bir devlet ve çok dindar hükümet çanak tuttu, Amerikan üslerinin kullanılmasına izin verdi, hatta Amerika’yla müttefik olarak Kuzey Irak’a girmeyi bile mecliste tartıştı. Filistin’de çocukların üzerine fosfor bombası atmak vahşeti neticesinde din kardeşliği mavalı okuyanların Irak’ta yaşananlara sessiz kalması münafıklık alametidir. Suriye’de “benim din kardeşim” edebiyatı yapanların yakasından tutup sormak gerekir: “Irak’ta hangi taraftaydınız?” 

Hep aynı taraftayız. 

Hangi tarafta olduğumuzu söyleyelim: Libya’da devrimler başladığı sırada 
başbakana NATO’nun Libya’ya askerî müdahale yapıp yapmayacağı 
sorulduğunda başbakan “NATO’nun ne işi var Libya’da” dememiş miydi? Daha sonrasında NATO’yla birlikte Libya’ya müdahalede bulunmadı mı? Hangi dünya liderliğinden bahsediyoruz? 

Irak’ta yaşanılan yüz karası savaşın, BOP’un bir adımı olduğunu hepimiz 
biliyoruz. Türkiye’yi ilgilendiren en önemli adımlarından bir tanesi de, başkenti –
güya- Diyarbakır olacak Kürt devletinin toprak alacağı dört ülkeden ilkinin Irak 
olması ve bu topraklarda aynen BOP’da olduğu gibi bir Kürt idaresi kurulması. -
Dört ülkeyi Irak, Suriye, İran ve Türkiye teşkil ediyor.- 

Bugün Türkiye, PKK’nın dünkü hamisi Suriye ile çekişiyor hatta birçok kere 
savaşın eşiğine geldi. Ne için? PKK’yı himaye ettikleri için mi? Hayır. O zamanlar 
“Esat kardeşim” olan Beşer Esat, şimdi neden zalim diktatör oldu? Elbette ki yine Erdoğan’ın vazifesi olan BOP sebebiyle… 
Ve Suriye’den gelen haberlere göre, Suriye’nin kuzeyinde de bir Kürt idaresi 
kurulduğu haberini aldık. Kürdistan’ın ikinci adımı da atılmış oldu. 

Ortadoğu’da muteber olduğunu zanneden Türkiye, aslında Amerikan egemenliğine karakolluk etmekten başka bir şey yapmıyor. Tıpkı bir mafya babasının haraç toplayan serserisi gibi dayılanıyor. Hâlbuki “babası” arkasından çekilecek olsa perişan bir vaziyette ortada kalacak. Türkiye’nin 
gördüğü inkişaf serabı, Hasan Sabbah müritlerinin gördüğü Cennet’ten başka bir şey değil. Alamut Kalesinin surunda “Cennet için, benim için atla” emrini 
bekliyoruz. 

Toparlamak gerekirse, Büyük Ortadoğu Projesinin haritasına bakan herkes 
başkenti Diyarbakır olacak bir Kürdistan devleti görecektir. Tıpkı demokratik(!) 
Arap ülkeleri göreceği gibi… Dünyanın yavaş yavaş o haritaya benzemeye 
başladığını görenler, Kürdistan’ın Irak’taki ve Suriye’deki hedeflerine ulaştıkları nı görünce geriye İran ve Türkiye kaldığını anlayacaktır. Bu da demek oluyor ki, bizim kabadayıların İran’a dayılanmaya başlamaları yakındır. Üçüncü köprünün 
Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak isimlendirilmesiyle başlayan tartışmaların 
akabinde bir mezhep tartışması yaşanır da İran’la bu şekilde mi karşı karşıya geliriz, yoksa Amerikan füze savunma sisteminin Türkiye’de kurulmasına karşı çıktıkları için mi karşı karşıya geliriz, orasını Allah bilir. Ama unutmamak gerekir ki: “Men dakka dukka” (Kötülük eden kötülük bulur.). 

Son bir söz de zafer sarhoşluğuyla kendinden geçmekte olan yeni millet(!) 
Kürtlere: Tarihte bir defa bile devlet kurma şerefine nail olamayan Kürtler, 
bugün büyük bir Kürt devleti kurma hazırlığında. Hem de bu devleti, ona, 
Avrupalı dostları ve Amerika hediye ediyor. Batının bu bonkör teklifi için 
teşekkür ettikten sonra Kürt aklına hiç getirmiyor mu, dünyanın bu en verimli 
petrol yataklarını, en kadim topraklarını, hatta Yahudilerin kutsal vaat edilmiş 
topraklarını bunlar neden bana bırakıyor? 

Dünyanın bin yıllardır en kıymetli toprakları olan bu araziler aptal Kürt’e mi 
yâr olacak? Bir “Men dakka dukka” da size… 

Hem Kürtler, hem de batı dünyası unutmamalıdır ki; Türk milleti ne kadar 
rehavet içerisinde uyuyor olsa da, dünyaya iki defa hükmetmiş bu milletin içindeki kudretli potansiyel, hâlâ mevcudiyetini muhafaza etmektedir. Bu kudret mevcut olduğu sürece de, biz değil, onlar korkmalıdır. Türkiye, BOP’a karşı 
mücadele ederek, “Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır” müjdeli, kesin zaferin tarafında olmakla kazançlı çıkmalıdır. 

Çıkacaktır da… 

www.millidusunce.org 
Adres: GMK Bulvarı, Özveren Sokağı Nu: 2/2 Demirtepe Metro Durağı 
Kızılay/ANKARA 
Telefon: 0 (312) 231 31 94 
Belgeç: 0 (312) 231 31 22 
GENCAY 
Aylık Fikir - Kültür ve Gençlik Dergisi 
Yıl 2 Sayı 18 - Temmuz 2013 
Ücretsiz e-dergi 
www.gencaydergisi.com 
bilgi@gencaydergisi.com 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder