2 Nisan 2020 Perşembe

Haşim Kılıç Çekilmeli,

Haşim Kılıç Çekilmeli,

Orhan Bursalı.

Dünkü yazımı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, Balyoz davası kararını onaylayan Yargıtay’ın o ünlü 9. Dairesi’nin verdiği kararın doğruluğuna ve daireyi oluşturan yargıçlara duyduğu güveni dile getirmesine üzerine yazacaktım... Tek kelimeyle istifasını gerektiren bir demeç... Görüş almak için bulamadığım eski AİHM Yargıcı Rıza Türmen geniş bir değerlendirme yayımladı ve 9. Daire’nin gerekçeli kararını baştan sona AİHM’ye ve yasalara aykırı buldu. 
Türmen’in yazısından çıkardığım sonuç şudur: Karar ve gerekçesi, tam bir sefalet hukuku!.. 

Haşim Kılıç’ın Hürriyet’in önceki günkü manşetini oluşturan açıklaması baştan sona kabul edilebilir değil. Hukuki süreç olarak Balyoz kararı, eğer önce Daireler Kurulu’na gitmezse Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Sonra da AİHM’ye! Kılıç aslında diyor ki, dilimize tercüme edersek: Mahkûmlara yanlış umut vermeyin, bizden farklı bir şey çıkmaz.. 9. Daire aslanlar gibi mahkûmiyeti onadı, kararı çok sağlamdır, çünkü oradaki yargıçlar çok deneyimlidir, yanlış karar vermezler, doğru karar vermişlerdir...

Türkiye normal, demokratik bir ülke olsaydı, bu kişi bir dakika yerinde oturamazdı... Buradan haykırıyorum, o koltuğu boşaltınız! Size gelecek bir dosya için oyunuzu önceden açıklamış oldunuz, hem de tüm Anayasa Mahkemesi üyeleri adına! O halde, Anayasa Mahkemesi’ni de yetmez ama evet referandumundan sonra oluşturulan özel yargı/özel hukukun bir uzantısı olarak görmek durumundayız... 

***
Hürriyet’teki habere baktığınızda zaten gazetecilik açısından eksik olduğunu görürsünüz. Kılıç’la konuşan gazeteci, mesela en sıradan soruyu sormamış: Delil olarak öne sürülen CD’lerin sahte olduğuna ilişkin sürü sepet bilirkişi raporunu Yargıtay hiç dikkate almamış, Anayasa Mahkemesi olarak siz de es mi geçeceksiniz, söylediklerinizden delilleri incelemek sizin yetki alanınız dışında olduğu sonucu çıkıyor, öyle mi? 

Sor kardeşim hazır bulmuşken, her şeyi sor! Yıllardır Yargıtay’da görev yaptılar diyor Kılıç, araştır bakalım öyle mi! Haşim Kılıç’ın “tarafsız yargıçları”nı, Taha Akyol’un da bu yargıçlara methiyesine yanıt olarak, Odatv’de Müyesser Yıldız tek tek tanıttı bize. “@demokratyargi” da Twitter’dan şu açıklamayı yaptı: 
HK “... Balyoz kararını veren 9. Ceza Dairesi için ‘uzun yıllardır Yargıtay’da görev yapan güvenilir yargıçlardır’ demiş. Oysa 5 üyeden 4’ü mevcut HSYK tarafından atanan ‘160’lar’a dahildir. Başkan ise 160’ların katkılarıyla başkan seçildi. Tek bir irade ve tek bir beden gibi hareket eden 160’ları ve seçim süreçlerini anlamak için Bkz: ‘Türkiye’de Yargı Yoktur’ (kitabı) Sh: 135-154.. Balyoz davasının Yar gıtay’daki aşamasını da şuradan okuyabilirsiniz:

 www.radikal.com.tr/radikal2/yeni_demokrasinin_iflasi-1145006    …

Sorumuz şu: 

Sayın Haşim Kılıç, ciddi misiniz?”

Dünkü Radikal 2’de Demokrat Yargı Derneği’nden Orhan Gazi Ertekin ve Faruk Özsü’nun “Kurt ile Kuzunun Hukuk Dansı” yazısı, Kurt’un nehrin aşağısındaki kuzuya “suyumu bulandırdın seni yiyeceğim” La Fontaine masalından yola çıkarak, bugünkü özel mahkemeler ve yargıtayda “güçlünün yargısı”nın, balyoz örneğinde nasıl çalıştığını çok güzel anlattı.. 
Balyoz mahkemesinın ve 9. Daire’nin kararlarının özü şudur: Seni yemek için benim bin tane bahanem var, bu bahanelerin gerçek olması da hiç gerekmiyor...

***
Rıza Türmen, delillerin sakatlığından tutun da mahkeme sürecinde işlenen adaletsizlikler, yasa /hukuk ihlallerine varıncaya kadar herşeyi, eski yargıcı olduğu AİHM açısından inceledikten sonra şu sonuca varıyor:
“Balyoz’la ilgili birinci derecede mahkemenin kararı, AİHM kararlarındaki adil yargılama güvencelerinden yoksundu. Yargıtay bunları düzeltebilirdi. Ne var ki Yargıtay gerekçeli kararıyla adil olmayan bir yargılamayı onaylamış ve adaletsizliğe ortak olmuştur. Her iki karar da AİHM standartlarına uygun değildir. Balyoz kararlarından, sanıklar ve ailelerinden de daha büyük zarar gören Hukuk Devleti ilkesidir. Hukuk devletinin ortadan kalktığı bir ülkede ise, ne demokrasi ne de insan haklarının güvencesi vardır.”

***
Gazeteci (eski hukuk mezunu) Taha Akyol da Yargıtay’ın kararına methiye düzmüştü! Hiç incelemediği (veya inceleyip de görmek istemediği) davanın gerçeklerine yan çizerek, cemaatçi yazarların tezlerine sarıldı: Velev ki CD’ler sahte, peki Plan Semineri de mi sahte! 
Hayır Plan Semineri sahte değil, tümü zaten kaydedilmiş! Durun bakalım, öyleyse şu “velev ki sahte” CD’lerdeki senaryoları yok sayalım, Plan Semineri’ni konuşalım ve yargılayalım! Gerçekten: Bu semineri yargılayalım! Elde delil diye tek o var, zaten Plan Semineri’nin bir darbe suçlamasıyla büyük tasfiyeye zırnık yararı olmayacağı görüldüğü için, üzerine şu ‘velev ki sahte’ senaryolar inşa edildi!

Akyol, neyin hukukçusu? Tek yanıt: Güçlü’nün hukukçusu.. isteyerek veya istemeyerek.. Güçlünün bahaneleriyle, yüzlerce masum insanı ve onun da ötesinde bir Hukuk Devleti ilkesini yiyip bitiriyor..
Bu dava onu savunan herkesin tepesine patlayacak bir bombadır.. Öyle olur olmaz herkes içine dalmasın, altında kalır..


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder