30 Nisan 2020 Perşembe

Ulusal Güçler Nerede?, Baykal'ın Asıl ihaneti Atatürk'e

Ulusal Güçler Nerede?, 


Baykal'ın Asıl ihaneti Atatürk'e

Pzt May 17, 2010 11:16

Namus Tüccarı Şeriatçılar

19 Mayıs törenlerinde kız çocuklarının diz kapaklarının, dirseklerinin görünmesine bile tahammül edemeyen Şeriatçı kafa, aslında öyle sapık bir zihniyettir ki, Baykal’ın ve Baytok’un en mahrem görüntülerini internet sitelerinde yayınlamaktan çekinmedi. Günlerce resmen “pornografik yayın” yaptılar!

   Baykal’ın “ Kaset Skandalı ” sonrası istifası Türk siyaset düzeni hakkında birtakım sonuçlara varmayı gerektiriyor. Bunların üzerinde duralım...

Öncelikle, Baykal’ın görüntülerinin yayınlandığı site Vakit gazetesinin internet sitesi...

19 Mayıs kutlamalarında küçük kız çocuklarının dizlerinin görünmesine bile tahammül edemeyen bir Şeriatçı gazete yani…

Bu Şeriatçı kafa öyledir ki, kendilerine verilen reklamlarda, kadın vücudu kendi sapık ölçütlerine göre çok fazlaysa, bilgisayarda bulanıklaştırırlar, buzlu cam görüntüsü yaparlar...

Bunlar için kadın vücudu o kadar tehlikelidir ki, kadınlarını dışarı bile salmazlar, çarşafa kapatırlar...

Ancak aynı Şeriatçı kafa, Baykal’ın ve Baytok’un en mahrem, en gizli, en özel görüntülerini çekinmeden, bulanıklaştırmadan sitelerinde yayınlayabilir... Ve resmen “pornografik yayın” yaparlar...

Bir de habere yayın yasağı gelince de tepki gösterirler.

Kardeşim, siz değil miydiniz, televizyon dizilerinde en ufak öpüşme sahnesinden bile rahatsız olan?

Demek ki ortada büyük bir ikiyüzlülük var. Şeriatçının “sapık” kafası, aslında kadın mahremiyetini ayaklar altına alıyor, cinsellik sömürüsünün en alasını yapıyor.

Namus ticareti yapıyorlar...

“Gizli Kamera” Terör Örgütü

Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Erzincan eski Başsavcısı Cihaner mahkemede güzel bir açıklama yapmış: “Bu örgütün ismi GTTÖ’dür.” Yani Gizli Tanık Terör Örgütü...

Doğru demiş...

Sadece gizli tanık ifadeleriyle oluşturulmuş iddianamelerle yüzlerce kişi gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı bu ülkede...

Gelelim Baykal’ın görüntülerine...

Görüntüleri yayınlayan site metacafe diye bir internet sitesi... Yabancı bir video paylaşım sitesi.

Bu siteyi Ergenekon tertibi sırasında emekli orgenerallerin, Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’un, GATA Komutanının ve pek çok başka önemli ismin telefon konuşmalarını yayınlamasından hatırlayacaksınız...

İşte Türkiye’de siyasetin ne hallere düştüğünün güzel bir göstergesi...

Emekli ordu komutanını tutuklatmak mı istiyorsunuz? Kaydedin telefon konuşmasını, yükleyin metacafe’ye...

Baykal’ı tasfiye etmek mi istiyorsunuz? Görüntüleri gönderin metacafe’ye...

İşte Türkiye’de siyaset kurumu bu derece yozlaşmıştır. Artık fikirler, politikalar, sorunlar, çözümler değil, kim telefonda kime ne dedi, kim kimin karısıyla beraber oldu, kim kiminle konuşurken kime küfretti... Bunlar konuşuluyor...

Bugün Baykal’ın gizli görüntülerini yayınlamaktan çekinmeyen bu “siyaset kurumu” emin olun yarın da aynısını Tayyip için yapacaktır...

Kameranın ardında ABD var!

Gizli kameralar ve telefon dinlemeleri bütün siyasetçiler üzerinde “Demokles’in kılıcı”na dönüşmüştür.

Ey Siyasetçiler!

Sadece telefonlarının dinlenmesiyle sınırlı bir izlenme içinde olmadığının farkına varın artık!

Artık her hareketiniz izleniyor, yatak odanız bile kameraya alınıyor!

Üstünüz çizilirse, kontrolden çıkarsanız, işte bu kayıtlar devreye girecektir!

Peki kim bu üstünüzü çizecek olan?

Baykal’ın yatak odasına, Genelkurmay Başkanı’nın karargahına, GATA komutanının odasına kim girebilir?

Metacafe’de hatırlarsanız Dağlıca baskınının uydu görüntüleri de yayınlanmıştı. Kimin uydularıyla çekilebilir o görüntüler?

Gayet açık değil mi?

Baykal’ın ortaya çıkan bu görüntüleri, aslında yaklaşan seçimler öncesinde bütün Türk siyasetçilerine ABD’nin gözdağıdır.

Artık siyasetçiler, ABD’nin Kürt devleti planına ve Ermeni meselesiyle ilgili görüşlerine karşı çıkacakları zaman Baykal’ınkine benzer görüntülerinin yayınlanabileceğinin bilincinde hareket edecektir. Önümüzdeki bir yıl içerisinde yalnızca CHP’nin değil, MHP’

sinden Sarıgül hareketine, AKP’sinden DP’sine bütün partilerin çok daha Amerikancı, çok daha işbirlikçi ve ABD’ye karşı çok daha bağımlı hale geleceklerini hep beraber göreceğiz.

Buna direnecek olanları da metacafe’de izleyeceğiz...

Namus timsali kesilen “sağ”ın namussuzluğu...

İşin ilginci, “sağ”ın bir anda namus timsali kesilmesiydi. Çıplak görüntüleri yayınlamaktan çekinmeyen Şeriatçı basın bir yandan da “Baytok’u Baykal’ı kocası pazarlıyordu” propagandasına başladı.

Amaç ortada: Kadınıyla erkeğiyle, kocasıyla karısıyla, genel başkanıyla milletvekiliyle bütün “Sol” ahlaksızdır izlenimi yaratmak...

“Solcular da hep böyledir kardeşim” diyenlere Şener Şen’in filmini hatırlatırız: “Namussuzmuş Namuslu...”

Çok geriye gitmeye gerek yok. Çok uzağa da... Baykal’ın görüntülerini yayınlayan Vakit gazetesine bakalım mesela. Yazarları Hüseyin Üzmez’in sübyancılığını hatırlayın...

Üstelik o dönem, bütün Şeriatçı yazarlar bu olayı ya görmezden gelmiş ya da Üzmez’in arkasında durmuştu...

Ve bugün Baytok’u kocasının pazarladığını öne sürenler, Üzmez’in sarkıntılık ettiği kız çocuğunu bizzat annesiyle pazarlık yaparak ikna ettiğinden hiç bahsetmemişlerdi.

Yani bugün namus timsali kesilen “sağ” söz konusu Üzmez olunca, üstelik olay tam bir sübyancılıkken, sus pus olmuşlardı.

Menderes karısını kaç kez aldatmıştı?

Bugünlerde Şeriatçı gazetelerin birinci sayfalarını Baykal haberleri süslüyor. En arka sayfalarında ise bir ilan: 14 Mayısın yani DP’nin iktidara gelmesinin yıldönümü şerefine verilmiş. “Demokrasinin Yıldızları” başlığı altında Menderes, Özal ve Tayyip’in resimleri...

Öyleyse namus timsali kesilen Şeriatçılara sormak hakkımız: Bugün baş tacı ettiğiniz Menderes de çapkınlıklarıyla ünlü biri değil miydi?

Üstelik bütün Ankara’nın gözü önünde yaşanan ilişkilerdi bunlar. Menderes örneğin dönemin ünlü opera sanatçısı Ayhan Aydan’la yıllarca birlikte olmuştu. Hatta bu konu 27 Mayıs sonrası Yassıada’daki mahkemelerde de gündeme gelmiş, hem Menderes hem de Aydan tarafından kabul edilmişti...

Ankara bu ilişkinin dedikodularıyla çalkalanmaya başlayınca Menderes’in isteğiyle Aydan eşinden boşanmıştı. Ancak Adnan Menderes’in eşi Berrin hanımla evliliği devam etmişti! Üstelik Ayhan Aydan’la ilişkisinden gayrimeşru bir çocuk da doğmuştu...

İşin çok daha vahimi, bu meselenin Yassıada mahkemelerinde gündeme gelmesi yıllardır sağcılar tarafından eleştirilir durur. “Bebek Davası” olarak bilinen bu meseleyi yıllardır 27 Mayıs hukukunun hafifliğinin, zayıflığının ve saçmalığının kanıtı olarak gösterirler...

Baytok’un eşini karısını pazarlamakla suçlayan sağcılar Menderes’in metreslerinden Suzan Sözen’in şu açıklamasını bilmiyor mu sanıyorsunuz:

“Menderes geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam başvekilin gittiğini anlar, dönerdi.”

En büyük namussuzluk vatan satıcılığıdır...

Kimse Baykal için ah edip vah edip inlemesin.
Çünkü Baykal’ın asıl büyük ihaneti Derviş’leri partiye alması, CHP’yi Kılıçdaroğlu ekibine teslim etmesi, AKP’ye layıkıyla muhalefet etmemesi ve çar­şaflı kadınlara Altı Ok rozeti takmasıdır.
Olcay Baykal, Deniz Baykal’ın ihanetini bir kadın olarak affeder mi bilmiyoruz. Bu kendi aralarında halledecekleri bir şey. Ama çarşaflı kadınlara CHP rozeti takarak çarşafı meşrulaştıran Baykal bütün Türk kadınlarına ihanet etmiştir. İşte bunun unutulacağını sanmıyoruz. Baykal belki eşini ikna eder. Ama Türk kadınını ikna etmesi çok zor... Güle güle Baykal... Eşine ihanet ettiğin için değil, Atatürk’e ihanet ettiğin için kaybettin koltuğunu...
Bak seni koruyacak, kurtaracak tek bir Atatürkçü var mı? Güle güle...

Menderes gibi sağcıların bu tür çapkınlıkları Sol için hiçir zaman önemli olmadı.

Çünkü en büyük namussuzluk vatanı satmaktır!

Vatanı satarsanız, bundan milyonlarca Türk insanı etkilenir.

Sol da meseleye bu şekilde bakar zaten.

Bu açıdan bugünlerde “sol” karşı namus timsali kesilen sağa asıl Menderes gibi “ahlaksız” geleneklerini değil, “namussuz” yani Türk insanının en büyük namusu olan vatan toprağını satan geleneklerini hatırlatmak gerekir.

Örneğin, vatanı İngilizlere satan, Kuvayı Milliye’ye karşı çıkan, Mustafa Kemal hakkında idam fermanı çıkartan ve Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşınca utanmadan İngiliz zırhlısına binip Malta’ya kaçan Vahdettin...

Kore’de Amerikan çıkarları için binlerce Türk gencinin ölümüne neden olan, onlarca Amerikan üssü açan, ABD’yle pek çok gizli ikili anlaşma yapan Menderes...

60’lı yıllarda Türkiye’nin ABD’nin yarı-sömürgesi haline gelmesini sağlayan Demirel...

12 Eylül’le birlikte Türkiye’de solculuğu, demokratlığı silindir gibi ezen, Şeriatçılığın ve Kürtçülüğün önünü açan, ülkeyi ABD’ye daha da bağımlı hale getiren, Türk ekonomisini yabancı tekellere pazarlayan 24 Ocak kararlarının uygulanmasını sağlayan Evren...

12 Eylül’ün açtığı yolu devam ettiren, özelleştirmelerle Türk ekonomisini felce uğratan, Türk lirasını mahveden, Kürt devletinin ortaya çıkmasına sessiz kalan hatta Türkiye’de federasyon tartışmasını ilk başlatan Özal...

Ve...

ABD’nin Kürt açılımının ülkemizdeki uygulayıcısı, bitmekte olan PKK’ya hayat öpücüğü veren, Kürt bölücülüğünün azgınlaşmasına göz yuman, Kıbrıs meselesinden Ermeni meselesine Türk Devletinin dış politikadaki temel kırmızı çizgilerini çiğneye çiğneye paspasa döndüren Tayyip...

Bizim için en büyük vatan satıcıları bunlardır.

En büyük namussuzlar da...

Her gelişmeyi izleyen Baykal
en mahrem görüntülerini internetten izlemek zorunda

Bütün bu kaset olayının baş aktörü Baykal’a dönersek, pek de mağdur olmadığını ortaya koymak durumundayız. Bir insanın en mahrem anlarının milyonlarca kişinin önünde paylaşılması tabii ki hoş değil. Ancak Baykal bunun AKP döneminde izlediği bütün o teslimiyetçi çizginin sonucu olduğunu görmesi gerekir.

Baykal 8 yıllık AKP iktidarında hep CHP’nin başındaydı.

AKP’nin gerici uygulamalarına karşı layıkıyla muhalefet yapmadı. İzledi.

AKP’nin ülkeyi adım adım bir faşist diktatörlüğe götürdü. İzledi.

Irak’ta bir Kürt devletinin oluşmasına karşı çıkmadı, hatta bundan faydalanmamız gerektiğini söyledi. İzledi.

Tayyip’in milletvekilliğinin önündeki engelleri kaldırarak başbakan olmasının yolunu açtı. İzledi.

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını “sine-i millete” dönerek engelleme şansı vardı. İzledi.

Adım adım büyüyen PKK terörünü ve Kürt bölücülüğünü izledi.

Kürt bölücülüğüne karşı oluşan milliyetçi tepkiye destek vermedi, izledi.

Obama’nın Türkiye’ye gelip TBMM çatısı altında direktif vermesini içine sindirdi, hatta alkışladı, hatta ve hatta Obama’yla baş başa görüştü. Türkiye’nin Obama tarafından yönetilir hale gelmesini izledi.

Gürsel Tekin-Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Kürtçü ekibin CHP’yi kontrol altına almasını izledi.

Şimdi de Türkiye onun en mahrem görüntülerini internetten izliyor...

Olacağı buydu.

Bu kadar gelişmeyi bir muhalefet lideri olarak izlersen, karşı çıkman gereken güçler de senin kasetini servis ediverir böyle...

Bunca yıldır izlemekten başka bir şey yapmazsan, kendi çöküşünü izlemek zorunda kalırsın...

Kendin ettin kendin buldun Deniz Baykal.

Hiç de mağdur değilsin.

Baykal’ın son sözü: Direniş değil ABD’ye ve Fethullah’a teslimiyet

Baykal açısından en vahim gelişme ise istifa açıklamasında gizliydi.

Bu konuşmasında AKP’ye vurdu durdu Baykal. Bir hukuk mücadelesi başlatacağını söyledi. Herkes de inandı bu açıklamalarına.

Halbuki konuşmanın özü tam bir teslimiyetti.

Her şeyden önce böyle bir komplonun ardından istifa etmesi teslimiyetin daniskasıydı.

Ancak çok daha büyük teslimiyet, CHP’yi göz göre göre Kürtçü ekibe teslim etmesidir. CHP Kongresindeki adayını Kılıçdaroğlu olarak açıklamasıdır.

Ve açıklamasında Fethullah Gülen’in suçsuzluğundan bahsetmesidir.

Çok ilginç. 50-60 cümlelik bir açıklama yapıyorsun. Ama bu kısacık açıklamanın bir kısmını Fethullah Gülen’i övmek, ona teşekkür etmek, onu suçsuz ilan etmek için harcıyorsun...

Baykal bunu belki de Fethullahçı basını da karşısına almamak için yaptı. Gerçekten de Fethullahçı yandaş basın pek üstüne gitmedi Baykal’ın. Hatta gizliden gizliye desteklediler, komployu eleştirdiler.

Çünkü mesele CHP tabanını ikna etmekti.

Sıradan bir Zaman okurunun Baykal hakkındaki fikri zaten ortada.

Hürriyet okuyan CHP’li ikna edilmeliydi. Habertürk izleyicilerinin Kılıçdaroğlu hayranı olması sağlanmalıydı. CHP kongresi öncesi Baykal’ın önünü kapanmalı, Kürtçü darbe ekibinin önü açılmalıydı.

Baykal artık AKP’ye karşı mücadele etse ne olur?

Bu komplonun ardında tabii ki AKP de var.

Ama Baykal’ın CHP’nin başından ayrılması AKP’nin değil CHP içindeki Kürtçü darbe ekibinin işine yarar.

Neden mi dersiniz?

Baykal’ın muhalefetinin bugüne kadar AKP’ye bir zararı mı dokunmuş ki, AKP Baykal’ı devirsin!

Baykal’ın en büyük ihaneti eşine değil Kemalizme...

TÜRKSOLU henüz 12. Sayısındayken “ Kemalizme İhanet ” başlığıyla çıkmıştı. 
O dönem Kemal Derviş CHP’ye katılmıştı ve biz bunu Kemalizme İhanet sürecinin son halkası olarak değerlendirmiştik.

İnönü döneminde başlayan CHP içindeki Kemalizme İhanet süreci esas olarak Baykal döneminde hızlandı.

Ve süreç o kadar ilerledi ki Baykal’ı bile devirerek yoluna devam ediyor.

Ve ne acı tesadüf ki Kemalizme İhanet sürecinin son lideri Baykal, eşine ihanet ettiği için koltuğundan oluyor!

Kimse Baykal için ah edip vah edip İnlemesin.

Çünkü Baykal’ın asıl büyük ihaneti Derviş’leri partiye alması, CHP’yi Kılıçdaroğlu ekibine teslim etmesi, AKP’ye layıkıyla muhalefet etmemesi ve çarşaflı kadınlara Altı Ok rozeti takmasıdır.
Olcay Baykal, Deniz Baykal’ın ihanetini bir kadın olarak affeder mi bilmiyoruz. Bu kendi aralarında halledecekleri bir şey.

Ama çarşaflı kadınlara CHP rozeti takarak çarşafı meşrulaştıran Baykal bütün Türk kadınına ihanet etmiştir.

İşte bunun unutulacağını sanmıyoruz.

Baykal belki eşini ikna eder. Ama Türk kadınını ikna etmesi çok zor...

Güle güle Baykal...

Atatürk’e ihanet ettiğin için kaybettin koltuğunu...

Bak seni koruyacak, kurtaracak tek bir Atatürkçü var mı?

Güle güle...

Kaynak:turksolu.org

İNADINA BAYKAL
İNADINA SOL

http://www.guncelmeydan.com/pano/baykal-in-asil-ihaneti-ataturk-e-t25401.html#p137038

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder