21.YÜZYIL DÜNYA ENERJİ DENGESİNDE PETROL VE DOĞALGAZIN YERİ., BÖLÜM 2
II. HAZAR BÖLGESİNİ DÜNYA VE AVRUPA BİRLİĞİ (AB) ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİNİN ODAĞINA GETİREN TEMEL PARAMETRELER
Burada, bir saptama yaparak işe başlamak gerekiyor. Enerji rezervlerini rakamlarla ifade etmek, mevcut durumun sadece o yıl için tespiti açısından bir anlam taşımakla birlikte, gerçek potansiyelin fiyata, üretim maliyetine, pazarın durumuna, jeopolitiğe, siyasete vb. bağlı olarak hızlanan ‘teknolojik gelişmeler’ ile sürekli yenilenebileceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Yukarıda saydığımız ana koşulların elvermesi halinde, petrol şirketlerince zaten bilinmekle birlikte, dünyanın geri kalanı için ‘yeni’ sayılabilecek petrol ve doğal gaz rezerv alanlarının (örneğin Kaşağan) bulunabileceği, ayrıca zamanlama meselesi olmakla beraber, petrollü şist örneğinde olduğu gibi petrol benzeri yakıtların da
enerji sistemlerine dahil olabileceği unutulmamalıdır.
< Yenilenemeyen Enerji kaynakları stoğunun belli tüketim hızları karşısında hızla tüketilmesi sorunuysa, hem çevrecileri hem de iktisatçıları çok yakından ilgilendiren diğer bir konu olmuştur. >
Yenilenemeyen enerji kaynakları stoğunun belli tüketim hızları karşısında hızla tüketilmesi sorunuysa, hem çevrecileri hem de iktisatçıları çok yakından ilgilendiren diğer bir konu olmuştur. Bugünkü üretim düzeyleri veri kabul edilirse, bölgeler ve ülkeler bazında değişmekle birlikte 2001 yılı sonu itibarıyla dünyamızın 41 yıllık petrolü, 216 yıllık kömürü ve 62 yıllık doğal gaz stoku kalmış bulunmaktadır.13
Yukarıda değinildiği gibi, bu tip veriler bulunan yeni yataklarla ve değişen tüketim oranlarıyla her gün yenilenmekte, teknolojik ilerleme ise hiç bilinmeyen enerji tipleri ortaya çıkarabilmektedir. Buna rağmen, çeşitli amaçlarla 19. yüzyılın ortalarından bu yana, mevcut enerji kaynaklarının hızla tüketildiğini savunan, fakat hiç biri gerçekleşmeyen pek çok senaryo üretilmiştir.14
Çoğu kez devletler tarafından da desteklenen bu tip kötümser senaryolar ile bir yandan yeni rezervler ve alternatif enerji kaynaklarına yapılacak devasa yatırımların alt yapısı hazırlanmakta öte yandan enerji sakıngan ve/veya yeşil teknolojilere yeni müşteriler bulunmaktadır.
Esasen, zamanla enerji kaynaklarının birim üretim maliyeti ve fiyatına bağlı olarak iktisattaki Ricardian rant teorisine benzer bir sürecin devreye girmesini beklemek mümkündür. Özetle, bu mekanizma bir yandan geçmişte Kuzey Denizi ve Alaska sahalarının üretime alınmasında yaşandığı gibi marjinal maliyeti yüksek sahalara, öte yandan petrollü şist, petrollü kum ve kömür, biyokütle ya da biyogazdan dönüştürülen kaynaklar gibi çeşitli petrol benzerlerine ve hidrojen, güneş, rüzgar, jeotermal, gelgit, hatta çağlayan enerjileri gibi
yeni/yenilenebilir enerji türlerine geçişin alt yapısını hazırlamaktadır. Çevreciler arasında giderek artan popülaritesi nedeniyle, gelecekte de bu tip felaket senaryolarla karşılaşılacağını ileri sürmek mümkündür. Ancak, bu, petrol ve doğal gaz ile daha uzun süre beraber yaşayacağımız gerçeğini değiştirmez.
Rezerv meselesi ile ilgili bu genel saptamanın kuşkusuz önemli bir amacı daha vardır: Bu bölümde, yukarıdaki gerekçelerle, özellikle ülkeler ve sahalar bazında ayrıntılı rezerv rakamları vermekten bilerek kaçınılmış, sadece meselenin özü için gerekli olan toplam Hazar Bölgesi rakamlarıyla yetinilmiştir. Aynı durum, üretim ve ihracat rakamları için de geçerlidir. Bu işle uğraşan hemen her kesimin (şirketler, ülkeler, organizasyonlar vs.) kafasında uçuşan binlerce rakamla okuyucuyu boğmak istemedik. Daha fazla ayrıntı bekleyenlere, kaynakçamızda da yer alan, bu konuda referans sayabileceğimiz üç ciddi kuruluşun, IEA, BP ve ABD Enerji Bakanlığı’na bağlı EIA’nın çalışmalarına itibar etmelerini salık veririz.
Asıl soruyu soralım: Hazar petrolü ve doğal gazını Dünya ve AB enerji dengeleri açısından önemli hale getiren ana parametreler nelerdir?
Bu sorunun cevaplanması, buradaki analizin sağlıklı bir temele oturtulması açısından çok önemlidir. Cevabımız temelde iki parçaya bölünmüş olup, yine bu cevabın bir parçası olmakla birlikte birbirini tamamlayan üretim, ihracat ve boru hattı seçeneklerini ayrı bir bölümde ele almayı tercih ettik.
II.1. Cevabın İlk Parçasını ‘Rezerv’ Durumu Oluşturmaktadır Hazar Denizi’ne kıyısı olan Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Rusya ve İran ile bölge hinterlandında yer alan Özbekistan; Hazar bölgesindeki temel enerji üreticileridir.
Ancak, dünyanın önde gelen ham petrol ve doğal gaz üreticilerinden Rusya Federasyonu ve İran’ın, Hazar kıyısında önemli sayılabilecek bir petrol rezervi bulunmamaktadır. Hemen ekleyelim ki, bugün bölgede yaşanan pek çok sorun, Batı Sibirya petrol üretimi giderek pahalılaşan Rusya ile dünya iktisadi sistemin den kopmuş durumda olan İran’ın, Hazar’ı ‘kurtarıcı’ olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır.15
< Hazar Denizi’ne kıyısı olan Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Rusya ve İran ile bölge hinterlandında yer alan Özbekistan; Hazar bölgesindeki temel Enerji Üreticileridir. >
Bu nedenle, rezerv, üretim ve ihracat gibi kalemleri ele alırken kullandığımız Hazar Bölgesi tanımının, sadece Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’dan, ya da diğer adıyla ‘Hazar Dörtlüsü’nden oluştuğunu belirtmekte yarar görüyoruz. Kazakistan tarafından Rusya’ya ‘sus payı’ olarak verilen Kuzeybatı Hazar’daki iki sahayı da Kazakistan bünyesinde değerlendiriyoruz. Yakın bir gelecekte, petrol potansiyeli açısından Azerbaycan ve Kazakistan’ın, doğal gaz deposu olarak ise daha çok Türkmenistan ve Özbekistan’ın öne çıkacağını söylemek mümkündür. Gerçi, yaklaşık 1 trilyon m3’lük rezerv tespit edilen Şah Deniz keşfi ile birlikte, sadece petrol değil bir doğal gaz ülkesi olacağının da sinyallerini veren Azerbaycan’ı, bu son gruba da dahil etmek yanlış olmayacaktır.
Petrol ile başlarsak, yeni yüzyılın gözdesi Hazar Bölgesi’ndeki petrol rezervlerinin miktarı konusunda çok çeşitli tahminler yapılmaktadır.
Bundan 4 yıl önce Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yayınlanan bölge ile ilgili en kapsamlı rapora göre,16 Hazar Bölgesi toplam (ispatlanmış+muhtemel) petrol rezervleri 200 milyar varil düzeyindedir. Ajans, sadece bölge ispatlanmış ham petrol rezervlerinin dahi, dünya toplam ispatlanmış petrol rezervinin % 4’üne denk geldiğini öne sürmektedir. 2002 yılı Temmuz’unda revize edilen ABD Enerji Bakanlığı verileri ise, Kaşağan keşfini de dikkate alarak, Hazar Bölgesi toplam (ispatlanmış+muhtemel) petrol rezervinin 250 milyar varil civarında
olduğunu göstermektedir.17 Sadece 4 yıl içinde değişen bu rakam, rezervler ile ilgili saptamamız açısından çok somut bir örnektir. Yine de, bölge ham petrol rezervlerinin ekonomik değerinin günümüz ham petrol fiyatlarıyla (26$/varil) 5-6 trilyon Dolar civarında olduğu hesaplanabilir.
2001 yılı sonu itibarıyla, dünya toplam ispatlanmış ham petrol rezervlerinin, 1 trilyon varilden fazla ya da 143 milyar ton düzeyinde olduğu hesaplanmakta dır.18 Bu son rakam, Hazar petrol potansiyelinin nerede durduğu hakkında bir fikir vermektedir; her ne kadar ‘muhtemel’ ağırlıklı bir rezerv rakamı olsa da, dünyamız İran ve Irak rezervlerine eşit bir petrol rezervi ile karşı karşıyadır ve bu, İran ile Irak’ın ABD tarafından ‘by-pass’ veya piyasalardan ‘aforoz’ edilmiş günümüzdeki durumuna da açıklık getirmektedir.
Doğal gaz rezerv durumunu da kısaca gözden geçirebiliriz. BP raporundan, 2001 yılı sonu itibarıyla dünya ispatlanmış doğal Gaz Rezervinin 155 trilyon m3 olduğunu öğreniyoruz.19 Yakın bir gelecekte bu resmin önemli bir parçası olacak Hazar Bölgesi doğal gaz rezervleri de petrolünkine benzer bir şekilde sürekli değişmekle birlikte, bölge toplam (ispatlanmış+muhtemel) 18 trilyon m3 civarında doğal gaz rezerv potansiyeline sahip olduğu öne sürülmektedir.20 Ajans, bölge ispatlanmış doğal gaz rezervlerinin dünya toplamından % 5 civarında pay aldığını ifade etmektedir.
Hazar Bölgesi’nin yeni bir Orta Doğu olmadığı, ancak, yakın gelecekte rezervlerini tüketmesi beklenen ve stratejik açıdan Batının elindeki
en önemli petrol sahası konumundaki Kuzey Denizi’nin yerini almaya aday olduğu bilinmektedir. Mevcut durumda, Hazar Bölgesi’nin belirlenen petrol ve doğal gaz rezervleri, Kuzey Denizi petrol rezervleri ve Kuzey Amerika gaz rezervleri ile mukayese edilebilecek durumdadır.
Üstelik, bölgenin tahmini petrol rezervlerinin Suudi Arabistan rezervlerine, tahmini doğal gaz rezervlerinin ise İran rezervlerine eşit olduğuna inananlar da bulunmaktadır. Bugün, bölge ham petrol ve doğal gaz rezervlerinin büyük bir kısmının henüz geliştirilme aşamasında olduğu ve bölgenin pek çok yerinde rezerv tespit işlemlerinin tamamlanamadığı hatırlanırsa; dünya toplamından ‘şimdilik’ alınan payların, çok yakın gelecekte hızla artacağını söylemek mümkündür.
II.2. Cevabın ikinci bölümünde ise temel tüketici bölgelerin petrol ve doğal gaz talep projeksiyonları yer almaktadır: Tablo 3’den, 2001’de 75 milyon varili aşan dünya toplam günlük petrol tüketiminin, % 1.9’luk bir yıllık ortalama artış hızıyla 2020’de 115 milyon varil/gün’e çıkacağı anlaşılmaktadır. 2001 yılında 2.4 trilyon m3 olan dünya toplam doğal gaz tüketiminin ise, % 2.7 oranındaki petrolden çok daha yüksek bir yıllık ortalama artış hızıyla, 2020’de 4.2 trilyon m3 düzeyine ulaşacağı ortaya çıkıyor.
Tablo 3. Dünya Ham Petrol ve Doğal Gaz Talep Projeksiyonu21
< Hazar Petrollerinin önemini arttıran asıl gösterge, başlıca talep merkezlerinin önümüzdeki yirmi yılda ithal petrole bağımlılık oranlarında belirgin bir artış beklenmesidir. >
Hazar petrollerinin önemini arttıran asıl gösterge, başlıca talep merkezlerinin önümüzdeki yirmi yılda ithal petrole bağımlılık oranlarında belirgin bir artış
beklenmesidir:
Günümüzde toplam petrol tüketiminin %55’ini ithal petrolle karşılayan gelişmiş OECD bölgesinde, söz konusu oran 2010’da %64’e ve 2020’de ise %70’e
çıkacaktır. Aynı oranlar, Avrupa için sırasıyla %68 (2010) ve %79 (2020) iken; Pasifik bölgesinde %93’ler (2020) gibi çok yüksek seviyelere ulaşacaktır.22
Arz cephesinden bakıldığında da Hazar Petrolleri’nin önemi pekişmektedir. 2020 yılında OPEC üyesi Orta Doğu ülkelerinin dünya petrol üretimindeki paylarının %58 civarında gerçekleşeceği ve geriye kalan %42’lik pastadan Hazar Petrolleri’nin de küçümsenmeyecek bir pay alacağı tahmin edilmektedir. Kaldı ki, son dönemde ABD’nin özellikle Suudi Arabistan’ı Rusya ile ikame etmesi örneğindeki gibi, genel olarak OPEC dışı kaynakların devreye alınması; OPEC payının tahmin edilenden küçük gerçekleşmesine de yol açabilecektir.
Doğal gazda ithalata bağımlılık oluşacak fiyatlara göre değişecek olmakla birlikte, günümüzde % 15’ler civarında seyreden OECD toplam doğal gaz tüketiminde ithalatın payı, 2010’da en az % 26’ya ve 2020’de ise en az % 32’ye sıçrayacaktır.23
Konuyu daha fazla dağıtmadan, Hazar petrol ve gazının hedef piyasası konumundaki AB enerji dengelerinin geleceği açısından biraz daha açmak gerekiyor. Buradaki değerlendirmede kullanacağımız temel referans kaynağımız, AB’nin önümüzdeki 30 yıllık resmi enerji serüvenini belgeleyen, AB enerji arz güvenliğinin ‘Kutsal Kitabı’ sayabileceğimiz ‘Green Paper’dır.24
Günümüzde, dünyanın ikinci en büyük enerji tüketicisi konumundaki AB, dünya enerji ithalatında da ilk sırayı almaktadır. Avrupa Birliği üyesi olmaya aday ülkelerin de katılımıyla, bugün toplam enerji tüketiminin % 50’sini ithalatla karşılayan AB’nin, önümüzdeki 20-30 yıl içinde enerji tüketiminin % 70’i için ithalata bağımlı hale geleceği anlaşılmaktadır. Tüketimde dışa bağımlılık, petrolde % 90’a, doğal gazda % 70’e ve kömürde ise % 100 seviyelerine yaklaşacaktır.
Enerji ithalatındaki dışa bağımlılık bugün AB’nin toplam ithalatının % 6’sına ve AB toplam GSYİH’sinin de % 1.2’sine denk gelmektedir.
Petrol ithalatının % 45’i Orta Doğu’dan ve doğal gaz ithalatının ise % 42’si tek başına Rusya Federasyonu’ndan (RF) gerçekleştirilmektedir.
Mevcut üretim ve tüketim trendlerinin devam etmesi halinde, önümüzdeki 30 yıl içinde AB enerji bilançosunda yakıt payları Tablo 4’deki gibi olacaktır.
Petrolün payı mutlak ve nispi olarak hemen hemen aynı kalırken, petrolün ve özellikle nükleerin boşalttığı alan doğal gaz tarafından doldurulacaktır.
Tablo 4. AB Enerji Bilançosunda Yakıt Payları 25
< Kuşkusuz, AB’nin en fazla dışa bağımlılık yaşadığı kaynak, toplam tüketimin % 76’sının ithalatla karşılandığı petroldür. >
Kuşkusuz, AB’nin en fazla dışa bağımlılık yaşadığı kaynak, toplam tüketimin %76’sının ithalatla karşılandığı petroldür.
Özellikle Kuzey Denizi’ndeki rezerv lerin 25 yıl içinde tükenecek olması ve yeni bir kaynak tespit edilememesi nedeniyle, bu oranın kabaca korunacağı hatta biraz daha artacağı öngörülmektedir.
AB doğal gaz tüketiminde ithalata bağımlılık oranı ise % 40 düzeyindedir. Doğal gaz tüketiminin ithalatla karşılanma oranının 20-30 yıl içinde yaklaşık % 70’ler düzeyine çıkması beklenmektedir. Kuzey Denizi rezervlerinin (özellikle Hollanda ve Norveç) 25 yıl içinde tükenmesinin beklenmesi bu resmi tamamlamaktadır. Kyoto Protokolü’nde taahhüt edilen emisyon oranlarına inilebilmesi açısından ve nükleer enerjide yaşanan durgunluk dönemi nedeniyle AB’nin, önümüzdeki 30 yıl içinde, enerji kaynakları arasında daha çok doğal gaza ağırlık vereceği anlaşılmaktadır.
İşte, tüm bu önemli göstergeler, Türkiye’nin geliştirdiği petrol ve doğal gaz boru hattı projelerini hem ülkemiz ve Türk Cumhuriyetleri hem de AB açısından oldukça önemli hale getirmektedir. Söz konusu rapor, bu gerçeğin farkına varmış bir yaklaşım içindedir. Gerçekten, özellikle doğal gaz konusunda RF, Norveç, Cezayir, Libya gibi bilinen arz kaynakları ile birlikte, İran dahil Hazar Bölgesi rezervlerinden ve Nijerya’dan da potansiyel kaynaklar olarak söz edilmektedir.
< ‘Green Paper’dan, genel hatlarıyla AB’nin enerji arz geleceğinde gerek Hazar hidrokarbon kaynaklarının gerekse en önemli geçiş ülkesi konumundaki Türkiye’nin çok kritik bir rol üstleneceği anlaşılmaktadır. >
Özellikle petrol ve gaz için muhtemel transit güzergâhlar arasında Doğu ve Kuzey Avrupa ile Akdeniz’in öneminden bahsedilmektedir. Rapor, bu konuda her biri aday ülkeler de olan Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’ya nasıl yardım edilebileceğinin araştırılmasını tavsiye etmektedir. Ayrıca, raporda, bugün hızla ilerleyen bir AB Projesi’ne dönüşmüş olan, Yunanistan ile Türkiye arasında doğal gaz boru hattı bağlantısı kurulmasının öneminden de söz edilmektedir. Türkiye’nin Avrupa’ya gaz açılım stratejisi ile bu konuda yapılanlar ve yapılacaklar daha ayrıntılı ele alınması gereken başka bir çalışmanın konusu olmakla birlikte, ülke olarak sağlıklı bir yapıya kavuşmasına özen gösterdiğimiz Balkanlar’ın da bu sürecin bir parçası haline getirilmesine büyük önem verdiğimizi önden saptamak gerekir.
Bu nedenle, INOGATE, TACIS, TEN vb. çeşitli inisiyatifler ve programlar aracılığıyla, AB’yi, hem Türkiye hem de Balkan ülkeleri enerji alt yapısının geliştirilmesinde finansman desteği sağlamaya yöneltmek için gayret göstermek ve varolan gayretleri hızlandırmak gerekmektedir.
Esasen, AB’nin, RF’ye olan doğal gaz bağımlılığını azaltmanın bir yolu, Türkiye’nin, 2001 Aralık ayından bu yana aldığı İran gazının ardından
Azerbaycan, Türkmenistan ve hatta Irak’tan almayı planladığı doğal gazı, özellikle Balkan ülkeleri üzerinden Avrupa’ya taşımaya yönelik girişimlerine hız vermesinden geçmektedir.
‘Green Paper’dan, genel hatlarıyla AB’nin enerji arz geleceğinde gerek Hazar hidrokarbon kaynaklarının gerekse en önemli geçiş ülkesi konumundaki Türkiye’nin çok kritik bir rol üstleneceği anlaşılmaktadır.
Ancak, bu tek başına yeterli değildir. Ülkemizin geliştirdiği projelerin AB enerji açığının (başta petrol ve doğal gaz) kapatılması açısından önemini, daha somut veriler ve ayrıntılı analizlerle değerlendiren pek çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu önemli konu, hem Hazar’daki Türk Cumhuriyetleri’nin geleceği ve Türkiye’nin yeni yüzyılın enerji köprüsü görevinin üstlenmesi açısından hem de ülkemizin AB üyeliğine aday diğer ülkelerin bir adım önüne geçmesi ve üyeliğe daha hızlı bir kabul sürecinin sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.
Bu başlığı burada noktalayıp, Hazar’ın Üretim, ihracat potansiyeli ve boru hattı seçenekleri açısından incelendiği aşağıdaki bölüme geçmek, bu sayede cevabını aradığımız sorunun diğer kısımlarını da tamamlamak istiyoruz.
3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder