7 Ocak 2019 Pazartesi

TÜRKİYE DE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKI ŞİDDET KULLANILARAK ENGELLENİYOR BÖLÜM 3

TÜRKİYE DE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKI ŞİDDET KULLANILARAK ENGELLENİYOR  BÖLÜM 3



TAZYİKLİ SU 

Tazyikli su, Gezi Parkı eylemlerinin başlangıcından bu yana eylemleri dağıtmak için en çok kullanılan araçlardan biri oldu. TOMA (Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı) olarak bilinen araçlar en fazla kullanılanlar arasındaydı. Bu araçları üreten şirket, araçların su, kimyasal gaz, boya, köpük ya da bunların karışımını sıkmak için kullanılabildiğini belirtiyor.48 13 Ağustos günü 60 tazyikli su fışkırtma aracının daha sipariş verildiği bildirildi.49 “Akrep” olarak bilinen daha küçük araçlar da tazyikli su sıkmak için kullanılabiliyor ve bu araçlar da Gezi Parkı 
eylemleri boyunca polis tarafından yoğun olarak kullanıldı. 

Uluslararası Af Örgütü’nün takip ettiği eylemlerde, barışçıl göstericilere yönelik sıklıkla ve gereksiz bir şekilde saatlerce tazyikli su sıkıldığı görüldü. Bunun dışında polisten kaçan göstericilerin yanı sıra, eylem alanına yakın ya da kenarda duran kişilere yönelik de tazyikli suyun cezalandırıcı bir şekilde kullanıldığı görüldü. 

Tazyikli suyun binaların içine saklanan kişilere yönelik doğrudan kullanıldığı, kapı ve pencere aralarından ve revirlere sıkıldığı görüldü. Tazyikli suyun bu şekilde kullanıldığı vakalar arasında 15 Haziran günü Taksim Meydanı’na yakın Alman Hastanesi, 16 Haziran günü Harbiye’de bulunan doktorların revirlerde yaralı göstericileri tedavi ettiği Divan Oteli ve 16 Haziran günü Point Oteli’ne yapılan müdahaleler bulunmaktadır.50 

Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü doktorlar tazyikli suyun neden olduğu yaralanmaların sudan kaynaklandığını ve düşme ya da deride yanıklara neden olduğunu söyledi. Ayrıca, Gezi Parkı eylemleri sırasında kullanılan tazyikli suya kimyasal madde katıldığına dair de güçlü kanıtlar mevcut. Bu durum tazyikli suyun keyfi kullanımından kaynaklanan yaralanmaları daha da artırdı. Doktorlar TOMA’lardan sıkılan suyun derinin tahriş olmasına ve birinci derece yanığa neden olduğunu söyledi. İstanbul Valisi ise suya “ilaç” katıldığını kabul ederken, 
kimyasal madde katıldığı iddialarını reddetti.51 Suya karıştırılacak kimyasal madde üreten bir şirket, yanıkların suya fazla miktarda kimyasal madde karıştırılmasından kaynaklanmış olabileceğini söyledi.52 

Divan Oteli’nde tazyikli suya maruz kalan kişiler Uluslararası Af Örgütü’ne yaptıkları açıklamada suya maruz kaldıkları sırada hemen yanma hissi duyduklarını ve ardından saatler boyunca derilerinde kızarıklık kaldığını belirtti. Yabancı bir gazeteci Uluslararası Af Örgütü’ne daha önce göz yaşartıcı gaza maruz kalmadığı halde, Divan Oteli’nde tazyikli su sıkıldıktan sonra vücudunda yanıklar oluştuğunu aktardı. Ayrı bir vakada, Point Otel’deki bir kişi Uluslararası Af Örgütü ile yaptığı görüşmede otelin kapısında tazyikli su sıkılmasının hemen 
ardından, lobideki kişilerin öksürmeye başladıklarını ve nefessiz kaldıklarını söyledi. 

GÖZ YAŞARTICI GAZ VE BİBER GAZI SPREYİ 

Tazyikli su gibi, göz yaşartıcı gaz da Gezi Parkı eylemlerinin başladığı ilk günlerden itibaren barışçıl göstericilere yönelik defalarca ve gereksiz bir şekilde kullanıldı. Hükümet eylemlerin ilk 20 günü boyunca bir yıllık stok olan 130,000 gaz kapsülünün kullanıldığını ve stokların yenilenmesi için sipariş verileceğini söyledi.53 13 Ağustos günü 400,000 gaz kapsülü siparişi verildiği haberleri yayımlandı.54 Daha önceki yıllık tedarik oranı ise 150,000 kapsül ile  sınırlıydı.55 

Haziran ayının sonunda İçişleri Bakanlığı gösterilerde göz yaşartıcı gazın kullanılmasına ilişkin açıklama içeren bir genelge yayımladı. Valiliklere gönderilen genelge hakkında detaylı haberler çıktı ancak genelge kamuya açıklanmadı.56 Genelgede Gezi Parkı eylemleri sırasında göz yaşartıcı gazın kullanımından kaynaklı ihlallere de değinildi. Ancak alınan bilgilere göre, 
genelge göz yaşartıcı gazın kapalı alanlarda kullanımı ya da göz yaşartıcı gaz kapsüllerinin silah gibi kullanılması ile ilgili herhangi bir yönlendirme içermemektedir. Uluslararası Af Örgütü polisin genelge yayımlandıktan sonra da göz yaşartıcı gazı daha önceki eylemlerde kullandığı gibi kullandığına tanık olmuştur. 

Alınan bilgilere göre genelge şu gereklilikleri içermektedir: Göz yaşartıcı gaz kullanılmadan önce yüksek sesle uyarı yapılacak, ayrılmak isteyenlerin uzaklaşmasına fırsat verilecek, gazlı müdahaleden önce tazyikli su sıkılacak ve gazın etki alanı dâhilinde kreş, hastane ve huzurevi gibi kurumlar bulunup bulunmadığına dikkat edilecek. Genelgede ayrıca kullanılan gaz türünün ve miktarının belirlenmesinde, olay yerindeki en üst rütbeli amirin yetkili ve sorumlu olacağı, kontrolsüz ve gereksiz kullanıma izin verilmeyeceği ve müdahale edilecek olan gruptaki “yaşlı, kadın ve engelli” profili dikkate alınarak strateji belirleneceği belirtilmektedir. 

Diğer maddelerde polise direnmeye son vermiş kişi veya gruplara yönelik kesinlikle gaz kullanılmayacağı ve grubu tedirgin etmek için gaz fişeği yerine ses ve ışık fişeği ya da yüksek ses çıkartan diğer mühimmat kullanılacağı belirtilmektedir. Genelgede ayrıca müdahale ve gözaltı işlemlerinin kamera ile kayıt altına alınacağı belirtilmektedir. 

Uluslararası Af Örgütü, genelgenin yayınlanmasından önce ve sonra, göz yaşartıcı gazın barışçıl göstericilere yönelik defalarca, uygun olmayan ve aşırı bir şekilde ve göstericilerin haklarını ihlal edecek şekilde kullanıldığına şahit oldu. Ayrıca, polisten kaçanlara, muhtemelen gösterici olduğu düşünülen kişilere ve eylem alanına yakın yerlerde yoldan geçenlere (bkz. Deniz Erşahin vakası, sayfa 26), göstericilerin sığındığı ev ya da işyerleri gibi binalara ve yaralıların tedavi edildiği revirlere göz yaşartıcı gaz atıldığına dair çok sayıda haber, fotoğraf ve video bulunmaktadır. 

Polisin göz yaşartıcı gaz kapsüllerini defalarca göstericilere doğru silah gibi yatay bir şekilde sıktığı görüldü. Eylemlerde yaralananların büyük bir kısmı yakın mesafeden fırlatılan gaz kapsüllerinden dolayı yaralandı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Uluslararası Af Örgütü’ne, vakıfa yapılan rehabilitasyon başvurularının yüzde 60’ının gaz kapsüllerinden kaynaklı yaralanmalar olduğunu ve bunun diğer eylemlerle kıyaslandığında çok yüksek bir oran olduğunu belirtti.57 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’de daha önceki eylemlerde polisin göz yaşartıcı gaz kullanımının aşırı olduğuna kanaat getirdi. Yaşa v.Türkiye davasında, Mahkeme Diyarbakır’da 2006 yılında düzenlenen gösteriler sırasında polis tarafından doğrudan kafasına göz yaşartıcı gaz kapsülü fırlatılan bir kişinin davasını inceledi. Mahkeme polisin yeterli eğitim almadığını ve eylemlerde göz yaşartıcı gazın nasıl kullanılacağına dair yeterli yasal düzenlemeler olmadığına kanaat getirdi. Mahkeme, polisin eyleminin AİHS’in 3. Maddesi’ni (işkence ve 
diğer kötü muamele yasağı) ihlal ettiğine karar verdi.58 AİHM göz yaşartıcı gaz ve biber gazı spreyi kullanımının daha önce başka vakalarda da insan hakları ihlallerine neden olduğuna kanaat getirmişti. Örneğin Ali Güneş v.Türkiye davasında Mahkeme başvuruyu yapan kişinin yüzüne biber gazı sıkılmasının AİHS’in 3. Maddesi’ni ihlal ettiğine kanaat getirmişti.59 Buna benzer vakalar Gezi Parkı eylemlerinde de yaygın olarak yaşandı. 

Biber gazı sıkmak için kullanılan araçlar barışçıl göstericilere yönelik aşırı ve uygun olmayan şekillerde kullanıldı. Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü kişiler polisin biber gazını eylem alanında yakaladıkları göstericilerin gözlerine sıktığını belirtti (bkz. Deniz Erşahin ve Massimiliano Goitom vakaları, sayfa 26 ve 23). 28 Mayıs günü Gezi Parkı’nın boşaltılması için yapılan ilk müdahale sırasında çekilen bir fotoğraf polisin parkta duran ve polise yönelik herhangi bir tehdit teşkil etmeyen bir kadının yüzüne biber gazı sıktığını gösteriyor. Bu kişi daha sonra polis şiddetinin bir sembolü haline geldi. 

Göz yaşartıcı gazın aşırı kullanımının içerdiği ciddi tehlikeler Abdullah Cömert vakasında açık bir şekilde görülebilir. 

Abdullah Cömert 3 Haziran günü Antakya’da bir eylemde kendisine fırlatılan bir gaz kapsülü sonucu yaralandı ve 4 Haziran’da hayatını kaybetti. Görgü tanıklarına göre Cömert, bir polisin yakın mesafeden attığı göz yaşartıcı gaz kapsülü ile başından vuruldu. Devran Demircioğlu eyleme kardeşi Erdoğan Demircioğlu ve Abdullah Cömert ile birlikte gitmişti. Olayı şöyle aktardı: 

“O gün mitinge üç kişi gittik, Abdullah Cömert, ben ve Erdoğan kardeşimle oradaydık. Erdoğan yarım saat bizimle kaldıktan sonra bizden ayrılmak sureti ile eve doğru yola çıktı. Olaylar başlamamıştı, herkesin bildiği jandarma sosyal tesislerinin önünde kaldırımda göstericilerden uzak bir yerde oturuyorduk. Birden gaz bombalarının sesi gelmeye başladı. 

Hemen caddenin aşağısında barikat kurmuş polisler bizim tarafa doğru gaz bombaları atmaya başladı. Oradan hızla Armutlu Camisi’nin arka kapısının açıldığı yoldan doğruca Uğur Mumcu Bulvarı’na doğru hızla koşmaya başladık ve olayın yaşandığı sokağa geçtik. Burada beklemeye başladık ve sokağın köşesinden caddeyi izliyorduk. 

TOMA aracı cadde üzerinde gidip geliyordu. Bir ara durup bizim tarafa doğru su sıktı ama etkilenmedik. Cadde üzerinde seyir halinde olan akrepler her sokağın önüne geldiğinde gaz bombası atıyorlardı. Kısa bir süre sonra koyu renkli bir akrep sokağın başında durdu. Abdullah ve ben sokağın köşesinden sadece ne yaptığını merakla izliyorduk. 

Birden akrepten tam olarak tanımlayamadığım ama silah sesine benzer ve biber gazının ateş seslerini duydum. Bir biber gazı başımın 20-25 cm yakınından geçti. O anda kaçmak için kafamı çevirdim ve Abdullah kardeşimin yere düştüğünü gördüm. Bir anda bütün yer kan gölüne döndü. Hızla üstümüze atılan gaz bombaları devam ederken bir an bile beklemeden müdahale edip başına tanpon yapmaya çalıştım ve çevredeki insanlardan yardım istedim.” 

Ağustos itibariyle Abdullah Cömert’in ölümü ile ilgili açılan adli soruşturma devam ediyordu. Ancak olayın üzerinden üç ay geçmesine rağmen, o gün olay yerinde olan polislerin ifadesi hala alınmadı. 

Aşağıda belgelenen vakalar göz yaşartıcı gaz kapsüllerinin ne şekilde fırlatıldığını ve yakın mesafeden isteyerek ya da istemeyerek baş hizasında atılan kapsüllerin ağır yaralanmalara yol açtığını gösteriyor. 

Gazeteci Ahmet Şık Gezi Parkı eylemleri ile ilgili haber yaptığı sırada polisin attığı gaz kapsülleri nedeniyle iki defa başından yaralandı. Uluslararası Af Örgütü’ne, 31 Mayıs günü sabah saat 09.00 gibi bilgi toplamak için kurulan bir heyetin parçası olarak Gezi Parkı’na girmeye çalışan üç milletvekilinin yanında durduğunu söyledi. Üniformalı bir polis tarafından gaz kapsülünün 10 metre uzaklıktan fırlatıldığını ve başına isabet ettiğini aktardı. Ahmet Şık’ın başından kan aktığı sırada çekilen fotoğrafları sosyal medyada yaygın bir şekilde paylaşıldı.60 Ahmet Şık Uluslararası Af Örgütü’ne, vurulduktan sonra bayıldığını ve Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde tedavi edildiğini, bir buçuk gün sonra taburcu edildiğini anlattı. Ahmet Şık, ayrıca16 Haziran günü Taksim Meydanın  da yaşanan olayların fotoğraflarını çektiği sırada ikinci defa vurulduğunu anlattı. Şık, Uluslararası Af Örgütü’ne alanın kalabalık olmadığını ve doğrudan hedef alındığını düşündüğünü söyledi. Vurulduğu sırada boynunda asılı olan ve gazeteci olduğunun kolaylıkla anlaşılmasınıa sağlayan iki büyük fotoğraf makinesi taşıdığını belirtti. Yaklaşık 20 metre öteden fırlatılan bir gaz kapsülü ile başının arkasından vurulduğunu söyledi. Şık, gaz kapsülünün isabet ettiği savaş gazetecilerinin taktığı türdeki kaskında bulunan kapsül izini Uluslararası Af Örgütü’ne gösterdi. Ahmet Şık, taktığı kask sayesinde ciddi bir şekilde yaralanmaktan ya da ölmekten kurtuldu. 

İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’nde araştırmacı olarak görev yapan Burak Ünveren Uluslararası Af Örgütü’ne 1 Haziran günü Beşiktaş’ta evinin yakınındaki bir eylemde olduğu sırada polisin attığı bir gaz kapsülü ile yaralandığını anlattı.61 Burak Ünveren, eylem sesleri geldiğini ve birkaç saat sonra ne olduğuna bakmak için seslerin geldiği yere doğru gittiğini söyledi. Gece yaklaşık 22.00 gibi 50 ila 100 göstericinin polise direndiğini ve polisin tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz ile karşılık verdiğini belirtti. Göstericilerin polise küfür ettiklerini ancak herhangi şiddet içeren bir fiile şahit olmadığını belirtti. Yaklaşık 10 dakika sonra polisin hiçbir uyarı yapmadan göstericilere doğru ilerlediğini söyledi. Ünveren, Uluslarararası Af Örgütü’ne, polisten uzaklaşmak için döndüğünü, ancak o sırada sol gözüne gaz kapsülü isabet ettiğini ve yere düştüğünü 
anlattı. Tanımadığı dört kişinin onu Şişli Etfal Devlet Hastanesi’ne götürdüğünü ve aceleyle ameliyata alındığını aktardı. Bir hafta sonra doktorların sol gözünü kaybettiğini söylediklerini anlattı. İki hafta sonra hastaneden taburcu edildiğini ancak tedavisinin hala devam ettiğini aktaran Ünveren, polisin gaz kapsülünü bilerek yüzüne attığını düşündüğünü söyledi. Burak Ünveren Uluslararası Af Örgütü’ne, suç duyurusunda bulunduğunu ancak Ağustos ayı itibariyle savcılıktan soruşturma açılıp açılmadığına dair herhangi bir haber gelmediğini ve ifade vermeye de çağrılmadığını söyledi. 

İstanbul’da dans öğretmeni olan Umur Can Erşahin, 1 Haziran akşamı Beşiktaş’ta başının sol tarafından gaz kapsülü ile vuruldu. Umur Can Erşahin Uluslararası Af Örgütü’ne babası ile birlikte Taksim Meydanı’nda olduğunu, o sırada Beşiktaş’ta polis müdahalesinin olduğunu duyduklarını ve ne olduğunu görmek için oraya gitmeye karar verdiğini söyledi. Beşiktaş’a vardığında, kendisine üç metre uzaklıktan tazyikli su sıkıldığını ve 150-200 kadar polisin göstericilere göz yaşartıcı gaz sıktıklarını belirtti. Her yerde göz yaşartıcı gaz olduğunu aktaran Erşahin kaçmaya çalıştığını ancak 20 metre uzaklıktan başına göz yaşartıcı gaz kapsülü isabet ettiğini söyledi. Erşahin yere 
düştüğünü ve iki dakika boyunca etrafındaki gaz nedeniyle yerde kaldığını söyledi. Daha sonra birinin gelip onu kaldırdığını ve altı-yedi metre sürüklediğini söyleyen Erşahin, bir süre sonra bacaklarını hareket ettirecek gibi hissettiğinde bir otele doğru koştuğunu aktardı. Doktorlar daha sonra Erşahin’e beyin kanaması ve kafa travması geçirdiğini söyledi. Kafatasında yaklaşık beş ya da altı çatlak bulunuyordu. O gece yoğun bakımda tutuldu. Uluslararası Af Örgütü ile görüştüğü sırada, olayın üzerinden dört hafta geçmişti ancak Erşahin’in baş ağrısı ve denge sorunu devam ediyordu. 

Ankara’da Çankaya Belediyesi’nde temizlik görevlisi olarak çalışan Muharrem Dalsüren’in başına 3 Haziran günü gaz kapsülü isabet etti. Dalsüren Uluslararası Af Örgütü’ne Belediye’den temizlik aletlerini almak için çıktığını ve Kızılay Meydanı’na yakın Ziya Gökalp Caddesi ile Selanik Caddesi’nin köşesinde bulunduğunu ve o sırada eylemin devam ettiğini söyledi. Akrep’teki bir polisin doğrudan kendisini hedefleyerek 20 metre öteden gaz kapsülü fırlattığını belirten Dalsüren başka yöne baktığını ancak kapsülün gözüne isabet ettiğini söyledi. Dalsüren, yakındaki Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı ve orada bir ameliyat geçirdi. Ancak doktorlar Dalsüren’in görme yetisini kaybetmesine engel olamadı. Dalsüren olayın ardından 38 gün boyunca işe gidemedi. Uluslararası Af Örgütü ile 31 Temmuz günü görüştüğü sırada tedavisi hala devam ediyordu ve protez göz takılacaktı. 4 Temmuz günü suç duyurusunda bulundu ancak Ağustos ayının sonu itibariyle savcılıktan henüz bir cevap çıkmamıştı. 

14 yaşındaki Berkin Elvan, 16 Haziran günü İstanbul’da Okmeydanı’ndaki evinin 
yakınında polisin attığı bir gaz kapsülü ile yaralandı. Elvan saat 07.00-07.30 arası evinden çıkmıştı. Sabahın o erken saatinde bile dışarıda eylemler sürüyordu ve çok sayıda çevik kuvvet polisi ve TOMA bulunuyordu. 

Babası Uluslararası Af Örgütü’ne Berkin Elvan’ın ara sokaktan eylemin yapıldığı ana caddeye çıktığını ve o sırada 20-25 metre uzaklıktan başına gaz kapsülü isabet ettiğini söyledi. Ailesinin olaydan saat 07.30 civarı haberi oldu. Elvan, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü ve orada acil beyin ameliyatına alındı. Aynı gün beyin kanamasını önlemek için ikinci bir ameliyata alındı ancak Berkin Elvan 16 Haziran’dan bu yana komada. 

27 yaşındaki Massimiliano Goitom, Uluslararası Af Örgütü’ne 12 Haziran günü sabaha karşı 02.00 sularında Taksim civarında polis saldırısına uğradığını anlattı. “İki İtalyan arkadaşımla birlikte Gezi Parkı’ndan ayrılmıştık, İstiklal Caddesi yakınlarındaydık. Bir grup polis yanımıza geldi, göstericileri arıyor gibilerdi. Onlara yabancı olduğumu ve bağımsız bir medya kuruluşu için çalıştığımı söyledim. Arkadaşlarımdan biri kaçtı, polis ona gaz kapsülü fırlattı ama değmedi. Polis sonra gitmemize izin verdi. İkimiz kaldığımız hostele doğru yürümeye devam ettik. Daha sonra ikinci bir grup polis bizi gördü ve beş ya da altı metre uzaklıktan biber gazı kapsülü fırlattı. 20-30 cm başımın üzerinden geçti. 
Ara bir sokağa doğru kaçmaya başladık. Ellerim havada “turist, İtalyan, basın” diye bağırıyordum. Başka bir grup polis bizi yakaladı, anlamadığım bir şeyler bağırmaya başladı ve ikimizi yere fırlattı. Arkadaşım dizlerinin üzerindeydi, suratına tekme attılar ve gözlerinin içine biber gazı sıktılar. Ben kalkmayı başardım ama bana da yüzümden 10 cm uzaklıktan doğrudan gözlerime doğru biber gazı sıktılar. Daha sonra bizi bırakıp gittiler. Hiçbir şey göremiyordum, daha sonra başka bir grup arkadaşla buluştuk ve birlikte hostele gittik. Birkaç gün geçtikten sonra bile görüşümde hala sorunlar vardı. Beyoğlu Göz Hastanesi’ne gittim. Göz damlası ve antibiyotik verdiler.” Massimiliano Goitom 16 Ağustos günü Uluslararası Af Örgütü ile görüştüğü sırada gözlerinden birinin hala kötü olduğunu ve eskisi gibi göremediğini söyledi. 

PLASTİK VE GERÇEK MERMİ, 

Uluslararası Af Örgütü’ne hem barışçıl gösterilerde, hem de polis ve göstericiler arasında çatışma yaşanan durumlarda plastik mermi kullanıldığına dair çok sayıda bildirimde bulunuldu. Diğer taraftan, Gezi Parkı eylemleri boyunca polisler tarafından çok az vakada gerçek mermi kullanıldığı bildirildi (ancak Ethem Sarısülük polis tarafından gerçek mermi kullanılarak vurulmuştu. Bkz. sayfa 37). Doktorlar plastik mermilerin eylem alanlarındaki yaralanmaların temel nedenlerinden biri olduğunu belirtiyor. Endişe veren diğer bir nokta da aşağıda Hülya Arslan vakasında olduğu gibi plastik mermilerin yakın mesafeden baş ve 
vücudun üst noktalarını hedef alarak sıkılması. 

Üniversiteden yeni mezun olan Hülya Arslan, parka müdahalenin olduğu 11 Haziran günü annesi ile Gezi Parkı’ndaydı. Polis müdahalesi sırasında maruz kaldığı şiddetten dolayı sağ gözünü kaybetti. Ayrıca burnu kırıldı. Doktorlar Hülya Arslan’ın yüzündeki yaraların plastik mermi kullanımı ile uyumlu olduğunu söyledi. 

Hülya Arslan Uluslararası Af Örgütü’ne annesi ile birkaç gün parkta kaldıklarını ama o gün sadece parkı ziyaret ettiklerini söyledi. Koç Finans şirketinde ilk iş gününün ardından akşam saat 19.00 gibi annesi ile buluşmuştu. 

Hülya Arslan parktaki polis müdahalesini şöyle anlattı: “Akşam saat 21.00 gibi 
elektrikler kesildi. Sağdan soldan parka biber gazı atılıyordu. Her taraftan patlama sesi geliyordu. Hiçbir uyarı yapılmamıştı. Annemin kalp rahatsızlığı var. Kalp krizi geçirdiğini sandı. Parkın merkezinde çok sayıda insan vardı. Biz de daha güvenli olacağı düşüncesiyle oraya gittik. İki erkek kardeşim de parkın diğer tarafındalardı.” 

Hülya vurulma anını şöyle anlatıyor: 

“Arkamda çöp kutusu vardı. Biber gazından dolayı kendimi çok kötü hissediyordum, kutunun arkasına geçtim. Sanırım yaklaşık 10-15 metre öteden iki kez ateş edildi. Karanlıktı o yüzden sadece silahtan çıkan ateşi gördüm. Yanımdaki bir arkadaşım etrafta ateş eden sivil giyimli kişiler olduğunu söyledi. Plastik mermi ile sağ gözümden vuruldum, burnum da kırıldı. Çok fazla kan kaybettim. Parktaki revire götürüldüm. Bilincimi kaybetmemek için uğraştım ve sürekli annemin adını ve telefon numarasını tekrarladım. Bir ambulans çağrıldı ve Şişli Etfal Hastanesi’ne götürüldüm.” Hülya Arslan’in tedavisi 28 Haziran günü Uluslararası Af Örgütü ile görüştüğü sırada hala devam ediyordu ve kendisine protez bir göz takılacaktı. 

RESMİ OLMAYAN GÖZALTI, 

Uluslararası Af Örgütü, polis tarafından yakalandıktan sonra eylem alanında göstericilere ve diğerlerine yönelik dayak ya da cinsel taciz gibi birçok ihlalin yaşanmasından endişe duymaktadır Birçok vakaada göstericiler sokakta gözaltına alınmış ve saatler sonra, bazı durumlarda kimlik tespiti yapıldıktan sonra serbest bırakılmıştır. Uluslararası Af Örgütü’ne bazı diğer vakalarda gözaltına alınanların saatlerce polis ya da belediye otobüslerinde bekletildiğini ve ardından ya serbest bırakıldığını ya da resmi olarak gözaltına alındığı 
bildirilmiştir (bkz. Gökhan Biçici ve Eylem Karadağ vakaları, sayfa 31 ve 25). Görece daha az sayıda vakada ise polis tarafından yakalanan kişiler resmi gözaltı yeri olmayan binalarda ya da gözaltı kaydı yapılmadan resmi gözaltı merkezlerinde tutulmuşlardır. 

Uluslararası Af Örgütü, Gezi Parkı eylemleri boyunca Türkiye genelinde birçok şehirde polisin yakaladığı kişilerin resmi olmayan bir şekilde gözaltında tutulmasının oldukça yaygın olmasından kaygı duymaktadır. Bazı durumlarda resmi olmayan gözaltı uygulamasına çok sayıda gözaltı olduğu için lojistik nedenlerle başvurulduğu görülmektedir. Ancak bu tür gözaltılar, aynı zamanda gözdağı verme, keyfi gözaltı ya da gözaltına alınanların avukatlara, aile üyelerine ya da zorunlu sağlık kontrolü gibi yasalar tarafından korunan haklarına erişememesi için kullanılmaktadır. 

Uluslararası hukuk ve standartlar uyarınca, özgürlüğünden mahrum bırakılan herkesin, ailesine ve hukuki danışmanlık hizmetine derhal erişim hakkı vardır. Gözaltına alınan kişiler sadece resmi gözaltı yerlerinde tutulmalıdır. Uluslararası Af Örgütü’nün yaptığı araştırma gösteriyor ki gözaltına alınan kişiler gizli ya da hiçkimseyle görüştürülmeden gözaltı yerlerinde tutulduğunda işkence ve diğer kötü muamele gibi ihlallerin yaşanma ihtimali daha da artmaktadır. 

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkililerini eylemler sırasında gözaltına alınan herkesin ya serbest bırakılması ya da resmi bir gözaltı merkezine alınmasını, avukata erişimini, ailelerinin haberdar edilmesini ve gözaltına alındıktan hemen sonra bağımsız sağlık kontrolüne tabi tutulmasını sağlamaya çağırmaktadır. 

Bu raporda belgelenen gayri resmi gözaltında tutulan kişilerin vakalarına ek olarak, Deniz Kaptan’ın yaşadıkları İstanbul ve diğer şehirlerde yaşanan kötü muamele ve aşırı güç kullanımını örneklendiren önemli bir vaka. 

Deniz Kaptan gözaltına alındığı sırada kendisine yardımcı olan avukat, Uluslararası Af Örgütü’ne 15 Haziran akşamı Kaptan’ın Gezi Parkı yakınlarında sivil giyimli polisler tarafından yakalandığını ve yaklaşık bir, bir-bir buçuk saat boyunca tutulduğunu anlattı. 
Avukat Uluslararası Af Örgütü’ne akşam saat 22.00 sularında sivil giyimli polislerin Kaptan’ın ellerini plastik kelepçelerle arkadan bağladığını ve “Sizi fişledik, bittiniz” dediğini aktardı. Sivil giyimli olan polis Kaptan’a konuşmamasını ve etrafa bakmamasını söyledi. Avukat, Kaptan’ın Taksim Meydanı’ndaki Atatürk Kültür Merkezi’nin yakınında kimsenin göremeyeceği panellerin arkasına götürüldüğünü ve plastik kelepçelerin izinin aradan üç gün geçmesine rağmen görülebildiğini belirtti. Sivil giyimli olan polis cebinden kimlik kartını alarak genel bilgi toplama (GBT) yaptırdı.62 Sivil giyimli olanlardan birinin “Master da yapmış pezevenk!” dediğini aktardı. Yaklaşık 20 dakika sonra sivil giyimli polis meyve bıçağı ile kelepçeyi kesti ama onu bir saat daha orada beklettiler. Ardından sivil giyimli polis cep telefonu ile fotoğrafını çekti ve onu kestirme sokaktan    Gümüşsuyu’na doğru götürdü ve gitmesini söyledi. 
Avukat Uluslararası Af Örgütü’ne sivil giyimli polislerin kimlik kartını vermedikleri ni ve kayıp ilanı vermesini söylediklerini aktardı. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder