8 Ocak 2019 Salı

Atatürk'ün Cumhuriyet Köyleri projesi gerçekleşiyor mu?

Atatürk'ün Cumhuriyet Köyleri projesi gerçekleşiyor mu?





Dr. Tahir Tamer Kumkale
2 Eylül 2000 Cumartesi

Bugün 2 EYLÜL 2000 Cumartesi. Başkakan Ecevit ve beraberindeki devlet erkanı Ordu'nun Mesudiye İlçesi Çavdar Köyünde Köy-Kent Projesinin temelini attılar. Başbakan ECEVİT havaya uçurduğu beyaz güvercinlerin ardından " Bu benim 30 yıllık hayalimdi. Beni önceleri ciddiye almadılar. Ama şimdi hayallerim gerçekleşti. Çok mutluyum" dedi.

Köy-Kent Projesi; Atatürk tarafından planlanan, proğramlanan, şekilleri çizilen fakat ömrü yetmediği için gerçekleştiğini göremediği "CUMHURİYET KÖYLERİ PROJESİ" dir.

Atatürk'ten 63 yıl sonrada olsa gelinen yer ve alınan mesafe ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE açısından son derece anlamlı ve sevindiricidir. Faaliyet çok güzel olmasına rağmen seçilen KÖYKENT isim yanlıştır. KÖYKENT= KÖYŞEHİR'in manası anlaşılamamaktadır. Köy başka bir kavramdır. Şehir başka bir kavramdır. İkisininde önemli ama birbirinden çok farklı işlevleri vardır. Fakat ikisinin biraraya gelmesi kafiyeleri uyumlu güzel bir sözden öte bir mana içermemektedir. 

Bu bakımdan Atamızın bizzat isimlendirdiği" CUMHURİYET KÖYÜ" isminin kullanılmasının daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Atatürk'ün CUMHURİYET KÖYLERİ; sadece Sayın Ecevit'in KÖYKENT'lerinin değil, bugün ülkemizin ikinci büyük partisi ve hükümetin büyük ortağı olan MHP'in ortaya koyduğu TARIM KENTLERİ PROJESİ'ninde aynisidir.

İlgililerin Sayın Prof.Dr.Afet İNAN tarafından hazırlanan ve uzunca bir dönem ortaokullarda Yuttaşlık Bilgisi dersi olarak okutulan " VATANDAŞA MEDENİ BİLGİLER" isimli ders kitabına bakmalarını öneririm. Orada detaylı bilgiye ulaşacaklar ve bugün yeni bir şey gibi ortaya koyduklarının bizzat Atatürkün kendi eli ile hazırladığı "CUMHURİYET KÖYLERİ " nin basit bir kopyasından ibaret olduğunu göreceklerdir.

Sayın yetkililerimiz, Atatürk'ün başlattığı fakat bütün yurda yaymak için ömrünün yetmediği "CUMHURİYET KÖYLERİ" ni tam olarak oluşturabildikleri takdirde; bugüne kadar alt yapı için harcanan ve dahada harcanacak miktarın çok cüz'i bir kesimiyle hizmeti ülkenin en uç noktasına ulaştırabileceklerdir. Bu şekilde dağ başında hiç bir şey üretmeden ve daima vermeden almayı şiar edinmiş bir kaç vatandaşımızın yaşadığı yerleşim yerlerinin güvenliği için sarfedilen yüksek rakkamlı harcamalar doğrudan üretime aktarılabilecektir. Atatürk'ün idealini geçte olsa yürürlüğe koyan Sayın ECEVİT'i kutluyor ve bu projenin Ordu'nun MESUDİYE ilçesinin Çavdar Köyüne münhasır bir faaaliyet' olarak kalmamasını, yurdun her köşesini kaplamasını diliyorum.

İşte Değerli İYİ İNSANLAR; TÜRKİYE'nin gerçek gündemi budur. Türkiye'nin başbakanının yapacağı işler bunlardır. Türkiyenin muhalefet partilerinin bütün güçleri ile sahip çıkacakları ve destekleyecekleri projeler bunlardır.

Oysa Sayın ECEVİT dışında hem iktidar ve hemde muhalefet partilerinden konuya ilişkin ne menfi ve nede müsbet tek bir habere rastlanmamıştır.

Basın yayın organlarımızın birinci sayfaları ve önemli flaş haberleri; yine yapıcılıktan yana değildir. Gündem açıp gündem kapatan başarılı Medyamız bugün; Fethullah Gülen yanlılarının katrilyonlarca liraya malolan vakıfları, dernekleri, üniversiteleri, okulları, işyerleri, fabrikalarının nasıl ve ne zaman kapatılacağının detaylarını açıklamaktadır. Yani var edilen milli servetlerimizin geliştirilmesine değil , ortadan kaldırılmasına ilişkin suni ve sahte gündemlerle doludur.

Bu vesile ile Cumhuriyet Tarihimiz boyunca ülkemizdeki en başarılı ekonomik kalkınma devrini Türk Milletine yaşatan Atatürk'ün en güçlü olduğu yanı olan EKONOMİK GÖRÜŞ ve UYGULAMALARI'NA bir kere daha değinmek istiyorum.

Atatürk; fikir ve düşünceleriyle 20nci asırda Türklük Dünyası başta olmak üzere bütün insanlığa ışık saçmış ve adeta insanlığı iyiye, doğruya ve güzele yönlendirmiştir. Geçen çağa ismini altın harflerle yazdırmıştır. Tutarlı, dengeli ve uygulanabilir düşünce sistemi ile 2000'li yıllarada damgasını vuracaktır.

Bu büyük insanın her yönü incelenmiş ve fakat en kuvvetli olduğu ve en büyük başarıların kazanıldığı EKONOMİK GÖRÜŞ VE UYGULAMALARI daima ikinci planda tutulmuştur.

Bu husus Atatürk'ten sonra gelen cumhuriyet yönetimlerinin affedilmez bir hatası olarak değerlendirilmektedir. Başlattığı büyük hamleler maalesef kendisinden sonra gelenler tarafından dikkate alınmamıştır. Ülkenin kalkınması için ithal ekonomik sistemler daha çok tercih edilmiştir.

ATATÜRK; tamamen sıfırlanmış bir ekonomiden insangücü, sermaye, bilgi, altyapı ve hiçbir dış destek olmadan ağır sanayiini kurmuş ve planlı kalkınma dönemini başlatmıştır. Enflasyonsuz, borçsuz, kendi tankını, topunu ve uçağını yapabilen, geleceğe güvenle bakan bir Türkiye yaratmıştır. Osmanlı'nın Düyun-u Umumiye yönetiminden kalan borçlarınıda ödeyerek çağına göre büyük bir kalkınma hamlesi sağlanmıştır. Atatürk'ün dünyanın bilinen ve uygulanan başlıca ekonomik sistemlerinin dışında; Türk milletinin ihtiyaçlarına , istek ve arzularına, milletin kabiliyetlerine uygun olarak yarattığı ekonomik sistem ile geçen asrın en büyük ekonomik mucizesi meydana getirilmiştir.

Kapitalizm ve sosyalizm gibi başlıca ekonomik doktrinler üzerinde bilim adamlarınca binlerce cilt eser verilmiştir. Yıllarca üzerinde çalışılmıştır. Bugün artık kalıplaşarak doktrin haline gelmiş bu gibi sistemler ve bunların pek çok ülkedeki başarılı uygulamaları mevcutken sadece 15 yıllık kısa bir uygulaması olduğu bilinen Atatürkçü Ekonomi 'den ve bu sistemlere üstünlüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi ?

Konunun cevabı ilk bakışta olumsuzdur. Meseleye Atatürk'ün iktidar olduğu 15 yıl içinden değilde ,O'nun içinden yetiştiği Türk Milletinin binlerce yıllık geleneksel ekonomik faaliyetleri açısından bakalım. İşte burada;" nesiller boyu birbirine aktarılarak ve daima kendini yenileyerek sistemleşen ekonomik kültürümüzün Atatürk'ün şahsında en başarılı örneklerini verdiğini" söyleyebiliriz.

Tarihi ticaret yollarını kontrol eden bölgelerde siyasi egemenlik sahibi olmaya özen gösteren atalarımız; bu coğrafi konumlarının gerekli kıldığı şartları en iyi şekilde değerlendirmişler ve ticari alandaki üstünlüklerini herzaman çevrelerine kabul ettirmişlerdir. Tarihteki Türk Devletlerinin ortak bir vasfıda ; halkının refah ve mutluluğunu çağının şartları içinde en üst düzeyde gerçekleştirerek çok zengin bir ekonomik kültür yapısı oluşturmalarıdır.

Atalarından aldığı ekonomik kültür mirasını çok iyi kullanan Atatürk'ün ekonomik düşüncesinde fikir ve icraat arasında eşsiz bir uyum vardır. Sıfır denilecek bir seviyeden ve savaş şartları içinden on yılda ağır sanayi hamlesini gerçekleştirerek kendi tankını, topunu ve uçağını çağın gereklerine uygun olarak bizzat Türk insanının yapabileceği bir düzeye ulaşılması onun dehasının eseridir.

Yine dünyanın en gelişmiş ekonomilerine sahip ülkeler 1929 ekonomik krizi ile büyük sıkıntılar içinde bunalırken, bu durumdan etkilenmeyen ve bilakis lehine çeviren, buhranı takibeden devrede planlı ve proğramlı kalkınmanın dünyadaki en güzel örneklerinden birinin yaratılması yine onun üstün dehası ve önderlik kabiliyetinin bir neticesidir.

Atatürk'ün ekonomik politikalarını belirleyen ilk dönem 1923-1930 yıllarını kapsar. Mevcut ekonomik durum Birinci İzmir İktisat Kongresinde tesbit edilir. Kongrede belirlenen hedeflere ulaşılmaya çalışılır. Fakat arzu edilen sonuçlara tam olarak ulaşılamaz. Gelişmeler sadece tarım kesiminde görülür. Fakat Osmanlı'dan kalan borçlar ödenir.

Atatürk'ün ekonomik politikasının temelleri ve esasları 1930 -1940 arasındaki ikinci dönemde ortaya çıkar ve en üst düzeye ulaşır. İlk döneme nisbetle ağırlığın bugün elden çıkarılmaya çalışılan İktisadi Devlet Teşekküllerinde olduğu tamamen kendine özel bir ekonomik rejimin uygulandığı görülmektedir. Bu dönemde ; DEVLET ÖNCÜLÜĞÜ, DEVLET YATIRIMCILIĞI, DEVLET İŞLETMECİLİĞİ, DEVLETİN TESBİT ETTİĞİ HEDEFLERE EKONOMİNİN YÖNLENDİRİLMESİ gibi hususlar ağırlık kazanır. Fakat bu faaliyetlerin temelinde yine "fertlerin topyekün kalkınması ve refah seviyesinin adaletli olarak dağıtılması" yatar.

Şimdi Türk toplumunun ekonomik bünyesi ve şartlarının daima gözönünde tutulduğu Atatürkün ekonomik görüşlerinin tekniğine inmeden elde edilen sonuçları günümüz Türkiye ekonomisi ile bazı temel alanlarda karşılaştırmak istiyorum.

Batı toplumunun ürünü olan Kapitalizm ve Sosyalizm batı insanının gerçeklerine, ihtiyaç ve kültür yapısına uygun dizayn edilmişlerdir. Nasıl ki montaj sanayii tek başına ülkenin kalkınmasına imkan vermiyorsa, montaj doktrin ve sistemlerin kalkınma modeli olarak kullanılması herzaman yeterli olmayabilir. Oysa Atatürk'ten sonra ülkeyi yönetenlerin ve ekonomiyi yönlendirenlerin gözlerini daima dışarıya çevirdikleri ve çareyi yine yabancı modeller arasında aradıkları bir gerçektir.

 * Bugün yeterli sermayemiz, her alanda yetişmiş insan gücümüz, yeterli okullarımız ve öğretmenlerimiz mevcuttur.

 * Edirnede oturan vatandaşımız bir gün içinde karayolu ile ülkenin en uzak ve en ücra noktasına ulaşabilmektedir. Malını gönderebilmektedir.

 * Fabrika yapan fabrikalarımız, fabrikalarımızda üretilen hammaddeyi sağlayan yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz vardır.

 * Ayrıca ellerimizde elektronik çağının bulunmaz nimeti kredi kartlarımız vardır.
Bütün bu olumlu göstergelere rağmen Türkiyenin 2000 Eylülündeki ekonomik seviyesinin Atatürk döneminin çok altında olduğu gerçeği değişmiyor.

*** 
Atatürk döneminde Dolar ve TL.birbirine eşitti ve hatta lira daha değerliydi. Şimdi paramızın değeri dolar karşısında 655 000 kat düştü. Evlatlarımız benim neslimin 30 sene aralıksız kullandığı PARA, KURUŞ ve hatta LİRA'yı tanımıyor. Piyasalarımız TL.ile değil "Dolar" ile tanzim edildi. Hatta bütçemizi mecliste sunan Sayın bakan ve başbakanlarımız " 2000 yılı bütçemiz .... dolar olacak " şeklinde konuşmak zorunda kaldılar !

*** 
İthalatımız daima ihracatımızdan fazla oluyor ve bütçemiz daima eksi ile kapanıyor. Yapılan basit bir araştırma ithalatın önemli bir kısmının lüks tüketim malzemeleri olduğu ve yine tarım ülkesi olmamıza rağmen bir diğer büyük rakkamını da tarım ürünlerinin teşkil ettiği görülüyor.

*** 
Son yirmi yıldır fiatları ve zamları takip etmek mümkün değildir. Savaş şartlarına rağmen Atatürk dönemi yöneticilerinin adını dahi bilmedikleri ENFLASYON CANAVARI tam yirmi yıldır % 50 nin altına inmiyor. Fakat arasıra üç haneli rakamlara da ulaşıyor. Türkiyeyi ziyaret eden İtalyan ekonomi profesörü " Türkiyedeki enflasyonun derslerde anlattıklarına uymadığını, yirmi yıldır bir ülkenin bu şartlarda yaşamasının fiilen ve ilmen mümkün olmadığını ve bunu nasıl becerebildiğimizi incelemeye geldiğini "belirtiyor.

*** 
Atatürk döneminde hazırlanan Ekonomik Kalkınma Proğramları %100 gerçekleşirken son yıllarda hazırlanan planların kağıt üzerinde kaldığı görülüyor.

*** 
Atatürk döneminde toplumun bütün kesimleri üretime katkıda bulundukları sürece üretimden eşit pay almakta iken, bu durumun günümüzde giderek toplumun sosyal sınıfları arasında kapatılamaz bir uçurum doğurduğunu görüyoruz. Bugün bankacılık sektörü hiç yorulmadan kağıt üzerinde yılda % 973 kar elde ederken; bordrolu bir profesörümüz ancak % 25 dolayında maaş artışı elde ediyor. Tabiki bu değer daima enflasyonun altında kaldığından reel kazanç hep azalıyor.

*** 
Türk kamuoyu çok üst düzey bürokratlarımızın, yöneticilerimizin hergün yeni bir rüşvet ve yolsuzluk hikayeleri ile güne başlıyor. Devletin yüce makamları adeta birilerinin hizmet üreteceği yerler değilde nemalanacağı yerler olarak görülüyor. Oysa Atatürk devri bürokratlarının devletin her kuruşu için gösterdikleri hassasiyeti anlatan yüzlerce kitap ve doküman süsledikleri kitapçı raflarında okunmayı bekliyor...!

*** 
Türk vatandaşları tasarrufa değil tamamen tüketime yönlendiriliyor. İnsanımız adeta doyumsuzlaşıyor. Piyasada faaliyet gösteren 500 Televizyon ve 2500 Radyo İstasyonu (TRT dışında) " x gazozunu için, y çamaşır suyunu kullanın " dan kazandıkları ile faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Benim amacım; manzarayı abartarak ülkemizin çok kötü bir durumda olduğunu sergilemek ve milletimin moralini bozmak değildir. Bilakis az bir çaba ile çok daha iyiye ve güzele sahip olmaları gerektiğini vurgulamaktır.


- Ülkemizde bugün herşeyimiz vardır.
- Türkiye artık kredi alan değil veren bir ülke seviyesine erişmiştir.
- Avrupa başta olmak üzere bütün dünya ile ilişkilerimiz gelişmektedir.
- İnsanımızın refah seviyesi giderek gelişmiş ülkeler seviyesine yaklaşmaktadır.

Fakat bütün bunlar bizim gibi önemli bir coğrafyada bulunan ve gelişmek için son derece yeterli potansiyele sahip bir ülke için yetmez.Yetmemelidir.

- İnsanımız kabiliyetlidir.
- Ekonomik faaliyetlere dünyanın diğer insanlarına göre çok daha fazla yatkındır.
- Müteşebbistir. Daha iyisini başaracak güce, yeteneğe ve tecrübeye sahiptir.

O halde daha iyisini yapmak varken ve önünde Atatürk gibi bir önderin çok başarılı uygulama örnekleri dururken neden bu durumdayız. Daha iyisini ve fazlasını istemek bizim hakkımızdır.

Diğer ekonomik görüşler yanında çok daha tutarlı ve tamamen Türk insanının kabiliyetlerine göre hazırlanmış ATATÜRKÇÜ EKONOMİ'nin uygulanması ile bugün çok daha ileri bir seviye ulaşmamız mümkündür. Çünkü Atatürk zamanında olduğu gibi artık bir ön hazırlık devresine ihtiyaçta yoktur.

Atatürke inanmış kadroların bilinçli ve planlı çalışmalarıyla çok kısa bir sürede başarılı neticeler alınabilecektir.

Atatürk dönemi uygulamaları için aşağıda vereceğim iki küçük misal dahi sistemin geçerliliğini ve önemini ortaya koymaktadır.

Bugün Özelleştirme konusu ülkemizin ekonomik gündeminin en önemli maddesidir. Sadece bunun için bir bakan dahi ayrılmıştır. Özelleştirilmesi istenilen Kamu İktisadi Kuruluşlarının ilki ve en büyüğü olan SÜMERBANK'ın 11 TEMMUZ 1933 tarihli, 2262 Sayılı Kanunu'nun 11 nci maddesini sayın yetkililerimiz lütfen açıp okusunlar. Orada" bir kamu kuruluşunun bir yıl içinde kendisini nasıl özelleştireceği , bulunduğu üretim sahasından nasıl çekileceği ve bu alanı özel kuruluşlara nasıl devredeceği " detaylı olarak anlatılır. İlgililerimize önemle duyurulur.

Atatürkçülük uygulama ile olur. Nutuk çekerek Atatürkçü olunmaz. Doğu ve Güneydoğu Anadoluda hiç bir üretimin yapılmadığı sadece birkaç ailenin yaşadığı köy ve mezralara devletin yol, su, elektrik, okul, telefon ve televizyon götürdüğü, ebe ve hemşire gönderdiği görülmektedir. Ayrıca "buraları eşkiya basmasın ve vatandaşlarımız eşkiyayı beslemek zorunda kalmasın" diye karakollar kurulduğu ve önemli miktarda güvenlik harcaması yapıldığı görülmektedir. Dünyanın hiç bir ülkesi bukadar zengin değildir. Bunun adı resmen savurganlıktır ve yönetim zaafiyeti belirtisidir. Buraya giden hizmette yarımdır. Oysa her yere yarım ve eksik hizmet gideceğine, merkezi bir yere tam hizmet verirsiniz. Vatandaşımız akıllıdır. Çok kısa bir süre içinde zaten kendisini buraya taşıyacaktır. İşte dün Atatürk'ün ,bugün Sayın Ecevit'in ideallerindeki CUMHURİYET KÖYLERİ ( KÖYKENT'ler )bunun için önemlidir.

Netice olarak; 20 yılı aşkın bir süredir ATATÜRK'ün en kuvvetli yönü olduğuna inandığım ekonomik görüşlerini her platformda savundum. Bu konuda "bu görüşlerin diğer görüşlerden her yönü ile iyi olduğunu açıklayan" doktora tezi verdim. Konferanslarla, gazete makaleleri ile, seminerler ve televizyon proğramları ile ilgili ve yetkililere ulaşmaya çalıştım. Fakat hiç bir ilgili ve yetkiliye ulaşmaya muvaffak olamadım. Şimdi teknolojinin bana sağladığı bu imkandan yararlanarak bana düşen ikaz ve uyarma görevini bir kere daha özetle vurguluyorum.

Atatürk ve Atatürkçü Düşünce'ye inanmış iyi insanları bir kere daha göreve davet ediyorum. Milletin huzuru, güveni, refah ve mutluluğu Atatürk'ün gösterdiği yoldadır...

Dr. Tahir Tamer Kumkale
2 Eylül 2000 Cumartesi

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=66


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder