23 Şubat 2015 Pazartesi

Mehmet Ali Talat Powell ile Kıbrıs Türkiye’den koparıldı!







Mehmet Ali Talat Powell ile  Kıbrıs Türkiye’den koparıldı!




Ali Özsoy

AB ve Rum cephesi çok daha güçlü


24 Nisan’dan sonra Türkiye’nin ve KKTC’nin içine düşürüldüğü zayıf durumu aslında en iyi Tayyip özetliyor. 24 Nisan’dan sonra “Rumlar hayır biz evet dersek KKTC’yi tanıtırız” diyerek seçim çalışması yürüten Tayyip kısa süre sonra KKTC’yi tanıtmak gibi bir politikaları olmadığını açıkladı. Hatta Tayyip “Dünyanın tanımış olduğu Rumları tanımıyoruz demekle ne yapabiliriz” diyerek Rumların tarihi zaferini onaylamış oldu.

KKTC’yi tanıtma iddiasıyla evet propagandası yürüten AKP, hem evet oyuyla KKTC’nin temellerini dinamitlemiş oldu hem de ilk defa Türkiye Türk katliamcısı Rum yönetimini resmi Kıbrıs devleti olarak tanıma noktasına gelmiş oldu.

AB’nin Türkiye ve KKTC’yi bağrına basacağı yalanı 24 Nisan’dan bir hafta geçmeden çöktü. Birkaç AB memurunun Rumları eleştiren açıklamalarının hiçbir önemi yok. İddia edilenlerin tersine AB Türkiye’yi Kıbrıs konusunda daha da sıkıştırmaya başladı. Türk tırlarına Yunanistan sınırında uygulanan engelleme AB’nin Aralık ayına kadar uygulayacağı politikanın ilk işareti oldu.

AB’den aferin bekleyen Tayyip’e Türkiye’ye yeni dayatmaların listesi sunuldu. AB yetkilileri ilk aşamada Türkiye’nin Rum yönetimini meşru Kıbrıs devleti olarak tanımasını, Rumlara Gümrük Birliği anlaşmasından dolayı Türk limanlarını açmasını, Türk askerlerinin adadan kademeli olarak çekilmesini istedi. Verheugen ise KKTC’nin tanınmasının söz konusu olmadığını zaten Rusya’nın da bunu veto edeceğini söyledi.

Adanın tümünü 24 Nisan’da geçici de olsa ele geçiremeyen AB’nin Rumlara kızgın olmak gibi bir şansı olamaz. Adanın kuzeyinde Talat’la ilişkilerini geliştiren ABD güneyin AB, kuzeyin ABD’ye taksimi gibi bir çözüm için çalışırken, AB’nin kuzeyi de ele geçirmesi için elindeki en önemli silah Rum yönetimi. Dolayısıyla Yeşil Hat’la ilgili AB tüzüğü tam da Rumların istediği gibi çıktı.

Türkiye’deki AB işbirlikçilerinin beklentilerinin tersine AB Rumların elini daha da güçlendirdi. Kuzeye AB yardımı veya ticari ilişki kurmak adı altında yürütülecek “yeni açılımlar” tamamen meşru devlet olarak adlandırılan Rum yönetiminin denetimine verildi.

AB’nin yeni stratejisi


Çokça bahsedilen plana “evet” demenin ödülünün ne olduğu böylelikle ortaya çıktı. Madem AB’ye evet dediniz o zaman AB üyesi meşru Rum hükümeti size elini uzatacak deniyor. Papodopulos ise bu politikayı “işgal altındaki Türk kökenli Kıbrıs vatandaşlarımızı dışlamayacağız” diyerek açıkladı. Artık AB’nin her açılımı Kıbrıs Türkü’nün daha fazla Rum yönetiminin sığıntısı haline getirilmesi anlamına gelecek.

AB’nin kuzeyi de ele geçirmek için uygulayacağı en uygun taktik de zaten bu. Aralık 2004’e kadar gündeme getirilecek, tamamen Rumların belirleyeceği 6. Annan Planı şimdiden hazırlanmaya başlandı. Aralık 2004’te AB’den tarih almak için her şeyi yapmaya hazır olan Tayyip artık sadece bir değil iki Helen devletini tatmin etmek zorunda. Hem Rumlar hem de AB biraz gecikmeli de olsa tüm adayı daha iyi şartlarda teslim almaya hazırlanıyor.

Rum-AB birlikteliği iddia edilenin tersine artık çok daha güçlü ve bölünmez. Hatta ABD’nin adanın özellikle kuzeyinde egemen olma çalışmalarına karşı Rusya’nın gösterdiği tepki ve aldığı Rum yanlısı tavır bu cepheyi daha da fazla güçlendirdi.

Bu cephenin şimdiki stratejisi Aralık 2004 gibi bazı takvimleri baz alarak kuzeydeki devleti tamamen dağıtmak, Türk askeri varlığını ortadan kaldırmak ve adada Rum yönetimi kanalıyla egemenliğini sağlamlaştırmak.

ABD-Rusya-AB Rekabeti

Kıbrıs, kurtların mücadele sahnesi olmaya devam ediyor. ABD, Annan Planı’nı kabul ettirmeyerek AB’den avantajlı konuma geçerken Rus-AB bloğu BM’de Kıbrıs’a ambargoyu devam ettirerek ABD’yi engellemeye çalışıyor. ABD kuzeye egemen olurken, güney AB ile bütünleşiyor. Her koşulda Türkiye Ada' dan kopartılıyor dahası KKTC artık Türkiye’ye karşı bir saldırı üssü haline geliyor.






Annan Planı’nı beraber hazırlayan AB’yle ABD’nin ortak amacı Türk askerini adadan çıkarmak ve Türk devletini ortadan kaldırmaktı. Ancak eğer Annan Planı kabul edilseydi bundan esas kazançlı çıkacak olan AB olacaktı. Bir bütün olarak ada AB’nin siyasi sınırları içinde sorunsuz olarak yer alacaktı.




ABD ise İngiliz üslerinin yanı sıra BM barış gücü olarak adanın tümünde daha etkin bir askeri varlık elde edecekti. Ancak bu ABD’nin adayla ilgili gerçek amaçlarını tatmin etmeyen bir çözüm olacaktı. ABD adada Ortadoğu’da yürüteceği topyekün işgal için sağlam bir üs istiyor. ABD-İsrail tamamen yeni savaş planlarına dayalı bir strateji izliyor. Tamamen AB’ye ait bir Kıbrıs ABD ve İsrail için büyük sorunlar yaratabilirdi. ABD, Annan Planı’nın getirdiği geçici ABD-AB uzlaşması yerine, kuzeyin ABD, güneyin ise AB’ye taksimi şeklinde bir tercih yaptı.



Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nde ABD ve İngiltere destekli kararı veto etmesi ve Rum kesiminde AKEL ve kilise kanalıyla hayır çıkmasını sağlamasından sonra AB sadece adanın güneyine el koyabildi. Ancak Rusya’nın buradaki amacı AB’yi değil, Annan Planı’nda son anda bir oynama yaparak, BM gücü adı altında tüm adaya hakim olacak ve Rusya’nın adadaki ekonomik ve askeri çıkarlarını sarsacak ABD’yi engellemekti.

ABD Rusya’nın ada politikasına dahil olarak yaptığı atak karşısında, tüm dikkatini adanın kuzeyine yoğunlaştırdı. Daha Tayyip’in New York ziyaretinde Powell adada barışı ABD güçlerinin sağlayabileceğini, Annan Planı’nın ancak böyle ideal bir şekilde uygulanabileceğini ilan etmişti. Rusya’yı harekete geçiren de biraz da bu açıklamalar oldu. Türk Ordusu’na karşı ABD ordusuna dayanmaya çalışan Tayyip böylelikle Rusya’yı da fiilen cepheye sokmuş oldu.

ABD 24 Nisan seçimlerinden sonra ilk iş olarak Talat’ı ABD’ye davet etti. Denktaş’ı artık tanımadıklarını, onun yerine Talat’ı Kıbrıs Türk toplumunun lideri olarak muhatap kabul edeceklerini ilan eden ve hatta Talat’a başbakan diye hitap eden Powell’ın açıklamaları bazıları tarafından ABD’nin Kıbrıs Türk devletini ilk tanıma sinyali olarak algılandı.

Oysa tam tersine bu süreç KKTC’nin ABD tarafından tanınma değil, Türkiye’den koparılarak ABD’ye bağlanma süreci. Daha önce devletin Cumhurbaşkanı olan Denktaş’ı muhatap kabul etmek zorunda olan ABD, ilk defa adada kendi muhatabını kendi seçme cesaretini göstererek tüm isteklerini kabul edecek Talat’la görüştü. Şimdi gerçekten de Kıbrıs Türk’ü isteyenin istediği temsilcisiyle görüşeceği bir “cemaat” düzeyine düştü.

Referandumun sonucu: ABD için “en iyi kompozisyon”


ABD Talat’tan açıkça askeri üs talep etti. Daha önce Denktaş, Powell’ın Tayyip’e yaptığı bu teklifi sert bir dille reddetmişti. ABD bu sefer Talat’la şansını denemeye çalışıyor.

Bu strateji adanın kuzeyinde ABD’nin askeri olarak egemen olmasına dayalı.

Eğer Annan Planı’yla AB lehine adada birleşme sağlansaydı, ABD ve İsrail Ortadoğu’da tamamen dayanaksız ve üssüz kalacaktı. Ortadoğu’da halkların mücadelesiyle kuşatılan ABD ve İsrail, Doğu Akdeniz’i de yitirip Batıdan AB tarafından kuşatılacaktı.

Bizzat ABD Annan Planı’nda Türk tarafına iyileştirmeler adı altında girişimlerde bulunarak, Rum tarafının plana hayır demesini sağladı. ABD Rumların plana hayır diyeceğini biliyordu. Bunu engellemedi. ABD’nin Rumları sözde evet için uyaran açıklamaları sadece görüntüdeydi.

ABD sadece kuzeyden evet çıkması için büyük bir çalışma yürüttü. Bunun için Tayyip özellikle canla başla çalıştırıldı. Çünkü güneyden hayır, kuzeyden evet ABD için kısa vadede en iyi sonucu sağlıyordu. ABD de zaten kısa vadeye dayalı bir savaş stratejisi planlıyor.

Hem AB hem de ABD için en kötü sonuç ise iki taraftan hayır çıkması olacaktı. Bu koşullarda ada Türkiye’ye yakınlaşacak, AB ve ABD darbe alacaktı.

Sonuçta ada Türkiye’den koparıldı, ABD etkisi altına girdi. ABD için en iyi, AB için yetersiz, Türkiye için ise en kötü “kompozisyon” ortaya çıktı.

ABD’nin yeni stratejisi: Türkiye’ye karşı Kuzey Kıbrıs

Şimdi Talat’ın ABD’nin desteğini alarak Türkiye’yi adada tamamen etkisizleştirmek ve Denktaş’ı safdışı bırakarak iktidarını sağlamlaştırmak için atacağı bazı adımlar şöyle:

İlk adım KKTC’nin Türkiye’ye vize uygulaması, ikinci adım Annan Planı’nın Rumlar lehine bazı maddelerinin kademeli olarak uygulanması, bundan sonraki adım ise uluslararası topluma iyi niyet gösterisi adı altında Türk askerinin kademeli olarak adadan uzaklaştırılması olacak.

ABD Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’ye rağmen ve Türkiye’ye karşı yeni bir oluşumu kurmak için Talat’ı kullanıyor. Kuzey Kıbrıs önümüzdeki dönem ABD’nin sadece Suriye ve diğer Arap ülkelerini kuşatmak için değil, Türkiye’yi de kuşatmak için kullanacağı bir üs haline getiriliyor.

Adada yıllardır bahsedilen taksim böylelikle gerçekleşmiş oluyor. Ama Türkiye ve Yunanistan arasında değil, AB ve ABD arasında. Türkiye ise adadan ABD tarafından kovuluyor.

Rusya’nın “Türk dostluğu”


Bu aşamada Rusya’nın BM’deki iki vetosu belirleyici rol oynadı. Birinci veto 24 Nisan seçimlerinden hemen önce BM Güvenlik Konseyi’nde Annan Planı’na ek güvence getiren karar tasarısıydı.

Tasarı Türkiye aleyhine çok ağır şartlar içermekle beraber esas olarak ABD’yi BM kanalıyla adanın tek hakimi haline getiriyordu. Tasarı çerçevesinde BM Barış Gücü’ne olağanüstü operasyonel yetkiler tanınıyor, Türk Ordusu’nun tüm yetkileri ve Türkiye’nin garantörlük hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor, adaya silah ticareti yasaklanıyordu. Tasarı BM şemsiyesi altında ABD ve İngiltere’yi adadaki tek garantörler haline getiriyordu. Bu haliyle Annan Planı ABD lehine yeniden revize edilmiş oluyordu.

Tasarıyı dayatan Rumlar aslında Ruslarla işbirliği içinde tasarının reddedilmesi için çalıştı. Oylamadan üç gün önce Rum Dışişleri bakanı Yakovu, Rus meslektaşını Moskova’da ziyaret etti. Rusya Annan Planı’yla adada AB’nin tek siyasi, ABD’nin ise tek askeri egemen güç olmasından son derece rahatsızdı. Rumlarla varılan anlaşma sonucu Rumlar AB üyesi olduktan sonra Rusya’nın adadaki ekonomik ve askeri ayrıcalıklarını koruma sözü verdi. Aynı sözü Verheugen’den de daha önce alan Rusya tam bir “Avrasyacı” tavır aldı. Adanın güneyinin AB’ye bağlanmasını kabul etti ama ABD’nin adaya yerleşmesini vetosuyla engelledi. Rumlar da böylelikle yanlarına AB’yle beraber Rusya’yı da almanın verdiği rahatlıkla hayır dediler. Rusların vetosu sadece Rumları değil Türk kesimindeki evetçilerin de elini güçlendirdi. Böylelikle Rumlar nasılsa hayır diyecek biz evet diyelim propagandası daha etkili oldu.

ABD, AB yetmedi şimdi de Rusya


Bazıları utanmadan bu gelişmeleri Rusya’nın Türkiye’yi kurtarması ve ABD’ye karşı Türkiye’nin milli egemenliğini ve bağımsızlığını koruması olarak nitelendirdi.

Millilik adına sırasıyla Çin ve Rusya sözcülüğü yapmayı kendine meslek edinen Perinçek ise iyice uçarak Putin’i veto konusunda kendilerinin ikna ettiğini iddia etti.

Aynı anda Rumların BM temsilcisi Mavroyiannis Rusya’nın vetosundan sonra, sevinç gösterileri yaparak, Rusların Rumlara karşı Türkleri tutan ABD ve İngiltere’ye ders verdiğini, Yunanistan’ın tarihi ve en yakın müttefiki olarak görevini yerine getirdiğini açıkladı.

Rusya’nın ikinci önemli adımı ise 30 Nisan’da BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin istediği ve Kuzey Kıbrıs’ta politik, ekonomik ve askeri adımlar atmasını sağlayacak tasarıyı engellemekti. ABD’nin istediği yeni bir karar Kuzey Kıbrıs üzerindeki ambargoyu hafifletmekti. Ancak Rusya’nın önderliğinde Fransa ve Çin’in blok muhalefeti yeni bir tasarıyı engelledi.

ABD ambargo yerine tecridi hafifletme ifadesini kullanmayı teklif etti ancak bu bile kabul edilmedi. Böylelikle Avrasya olarak adlandırılan sözde bloğun kilit ülkelerin amacının ne Türkiye’yi ne de KKTC’yi kurtarmak olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.

Rusya Rum tarafının zaten en büyük silah satıcısı konumundaydı. Rum kesimi Rusya’ya vize uygulamayan dünyadaki tek ülke. Rum-Rus mutabakatı AB üyeliğinden sonra da Rusya’nın bu ayrıcalığının adada devamını şart koşuyor.

Rumlar ise ABD’yi frenlemek isteyen Rusların da desteğiyle BM’den istedikleri kararı çıkartabiliyor. AB kanalıyla Türkiye’yi kontrol edebiliyorlar.

Türkiye denklemde yok


Annan Planı’nın reddedilmesiyle adanın tamamiyle AB’ye bağlanması engellenmiş oldu. Kabul edilse ABD ve İsrail Ortadoğu’daki en stratejik adadan dışlanmış olacaktı. Şimdi ise AB ve Rusya adanın sadece güneyiyle yetinmek zorunda. Bu onlar için kısa vadede kazanç gibi gözükse de aslında ABD ve İsrail’in kuzeyde kazanması demek olduğu için önemli bir kayıp. Ama adada her koşulda tek kaybeden güç Türkiye. Bütün planlar adadan Türkiye’nin tasfiyesiyle sonuçlanıyor.

Referandum sonrası “olası en iyi kompozisyon ortaya çıktı” diyen ve adanın kuzeyini ABD’yle paylaşarak adada tutunmaya çalışan paşanın en büyük yanılgısı da buradan kaynaklanıyor.

ABD adada Türkiye’yle egemenlik paylaşmak istemiyor. Adada ABD ve İsrail egemenliğini kurmak istiyor. Bu egemenlik kendine kukla bir “Türk” yönetimi kuracak. Kuzey Kıbrıs’ı kukla bir yönetimle Türkiye’den kopardıktan sonra Türk ordusunu adadan yollamak için ABD bir gün bile beklemeyecek.

En son adaya Rauf Denktaş’ı destek için giden Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın ziyareti sırasında Kuzey Kıbrıs polisinin bir Türk astsubayı gözaltına alması ve Talat’ın İçişleri Bakanı’nın astsubayın bombalama eylemleriyle ilişkili olabileceğini ima etmesi yeni sürecin başladığını gösteriyor. Bu gelişme adada Türk Ordusu’nun otoritesinin tasfiye edildiğinin en somut göstergesi.

Talat’ın önümüzdeki dönem Kuzey Kıbrıs polisini Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’ndan ayırarak, İçişleri’ne bağlamasıyla bu yolda en önemli adım atılacak.

Türkiye Anadolu’ya hapsedildi


Türkiye elindeki tüm politika yapma olanak ve fırsatlarını New York süreciyle tüketti. New York süreciyle referandumu kaçınılmaz kılan ve sözde “olmazsa olmazlar” ortaya süren “milli” politika, Denktaş’ın tüm gücünü elinden aldı. Bu süreçten önce Kıbrıs’ta baş aktör olarak stratejik bir üstünlüğe sahip olan Türkiye artık bir figüran konumunda bile değil.

ABD ve AB’nin safdışı edemediği Denktaş’ın Türkiye’de devletin gücünü gasp edenlerce saf dışı bırakıldığı koşullarda, millilik adına Rusların vetosuna, Rumların hayırına duacı olunması kaçınılmaz.

Kıbrıs üzerindeki senaryoların hiçbiri Türk senaryosu değil. Hepsinin ortak sonucu adadaki Türk varlığı ve Türk askerinin ortadan kaldırılması.

Adadaki Türk varlığının idam saati Rusların vetosu ve Rumların hayırıyla ertelendi. Amaç ölünün arkasındaki yağmadan daha iyi pay kapmaktı. Türkiye için bu bir manevra alanı açmadığı gibi daha feci ölümleri gündeme getirdi.

Ama eğer Türkiye’nin iç dengeleri değiştirilebilirse, tarihi hatamızdan dönmemiz için kazanılan vakit değerlendirilebilir. Ancak bu değişiklik ABD için “en iyi kompozisyon” yaratmakla meşgul kişiyle sağlanamaz. Türk milleti ve Ordusu’nun Milli Dava’ya ağırlığını koymasıyla gerçekleşebilir.

Kıbrıs Türkiye’nin bağımsız politika yürüttüğü ender alanlardan biriydi. Milli Dava’nın bugüne kadar gelinebilmesini sağlayan da ABD, AB ve Rusya’ya rağmen yürütülen milli politikaydı.

Kıbrıs emperyalistler arasında öyle bir mücadele alanı ki Türkiye bağımsız politikasını terk edip, Denktaş’ı yalnız bıraktığı andan itibaren adadan silindi. Türkiye için Kıbrıs’ta bir kutba bağımlı politika üretme şansı bile yok.

Emperyalist senaryoların istisnasız hepsinin ortak noktası adada Türkiye’nin varlığını ortadan kaldırmak. Böylelikle vatan savunmasını Kıbrıs’tan başlatacak olan Türkiye şimdiden bu olanağını yitirip, Anadolu’ya hapsedilmiş oldu.

Türkiye için Akdeniz’de ileri bir savunma üssü olan Kuzey Kıbrıs şimdi, Türkiye dahil tüm Ortadoğu’ya karşı ABD’nin saldırı üssüne dönüştürülüyor.



http://www.turksolu.com.tr/56/ozsoy56.htm

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder