23 Şubat 2015 Pazartesi

CHP ve Yıkılan Özlemlerimiz...



CHP ve Yıkılan Özlemlerimiz...



17.05.2004/Sayı:56
İskender Özturanlı


Kurtuluş Savaşı’ndan beri görülmemiş senaryoların, gruplaşmaların ve emperyalist güçlerin açıkça oynadığı tiyatroların, Türk yurdunu adeta kıskaca almış olduğu bugünlerde, Batı yanlısı bir takım medya ve kuruluşların, hatta siyasilerin Türk Milleti’ne gösterdiği tek hedef kayıtsız şartsız Avrupa Birliği üyeliğidir. Hiçbir siyasi kuruluş, medya vb... gibi kurumların bahsetmediği tek şey ise, Türk Birliği’dir.
Türk’ün ait olmadığı, her türlü pakt ve oluşumlar desteklenirken, Avrupalı kimliğimizin olmadığını iddia eden ve geleceğinin hâlâ tartışma halinde olduğu bu birliğin, bu kadar körü körüne, Türk Milleti için tek hedef haline getirilmeye çalışılmasının, kimlerin menfaatine olduğunu sormamız gerekmektedir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Paris Antlaşması ile tezgâhlanan ve Sevr rüyası ile Türk yurdunu sahiplenmeye çalışanlar, o günkü İngiliz diplomatın dediği gibi; “Bugün siz kazandınız, ancak sanmayın ki kendi başınıza başarılı olabilirsiniz, er veya geç bize ihtiyacınız olacak, işte o zaman bilin ki her bizden istedikleriniz bizi Sevr’e daha çok yaklaştıracaktır.” söylemleri tarihin içine gömülmüş inançlardan öte, hâlâ gündemini koruyan hesapların bir parçasıdır.


















İngiliz aydınları, Hitler’in İkinci Dünya Savaşı ile Avrupa’ya hükmetme hedefini, Avrupa Birliği’nin bugün Almanya’nın hegemonyasına girmesiyle başardığının altını çizmektedirler. Buna son verdirmek için, İngiltere’nin kendi çıkarları doğrultusunda, Blair hükümeti ile başlattığı siyasi çalışmalar varken, Türk Milleti, tepsiyle kendi bağımsızlığını hangi sebeple Avrupa Birliği’ne teslim etmek istemektedir?
Bazı siyaset bilimcileri bunun cevabını; ekonomik ve siyasi olarak açıklamaktadırlar. Bu cevapların doğruluğunu sorgulayalım...
Ekonomik olarak güçlü gözüken, Avrupa Birliği’nin güçlü ekonomisini devam ettirebileceğinin garantisi yoktur. Avrupa Birliği kendi içerisinde her geçen gün yaşlanan nüfusu ile kalifiye eleman bulmakta zorlanmanın ötesinde, gerek ABD’nin gerek Çin ve Japonya’nın gücünün gölgesinde kalmaktadır. Tarım ve özellikle balıkçılıkta artan sorunların yanı sıra, büyüme hızı her geçen gün düşen Avrupa Birliği’nin, Türkiye’ye kısa vadede sağlayacakları kaynakların önceliğinin sosyal haklar ve demokrasi olduğu iddia edilmektedir. Bu haklara sahip olmak için Avrupa Birliği’ne girmek zorunluluğu olduğunu iddia edenler önce kimin menfaatine çalıştıklarını da açıklamak zorundadırlar. Sosyal adalet arayışı içerisindekiler bu adaleti kimin için, ne için istediklerinin de cevabını versinler.
Dünyada bir tek demokrasi yoktur! Cumhuriyetle veya demokrasi ile yönetilen her ülke kültürel ve siyasi gelişimi boyunca, kendi demokrasisini de geliştirir ve uygular. Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasisini sorgulamaya kalkanlar önce hangi demokrasiyi Türk Milleti’ne yakıştırdıklarının cevabını vermek zorundadırlar.
Farklı kültür ve siyasi gelişimden gelen ülkelerin demokrasisini Türk Milleti’ne uygulatmaya çalışmak, şişman insanı dar sandalyeye oturtmaya benzer. Türkiye Cumhuriyeti’nin var olan demokrasisini beğenmeyenler veya Türk kültür ve siyasi yapısına göre Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişimini istemeyenler, Batı demokrasisini tek demokrasi olarak Türk Milleti’ne dayatmaya kalkanlar, arzu ettikleri ülkelerde yaşamakta özgürdürler! Türkiye Cumhuriyeti, bunu sağlayacak kadar demokrasisini geliştirmiştir.
Türk Milleti’nin kendi demokrasisi ve gelişimi doğrultusunda sosyal hakların sağlanması çok daha doğru bir yaklaşımdır. Batıcıların ikinci iddiası da; ekonomik olarak Avrupa Birliği’nin sağlayacağı kaynaklardır, kısa vadede bu imkanlar iştah açsa da uzun vadede, Türk Milleti’nin, gerek ekonomik gerek siyasi olarak bunun bedelini ağır ödeyebilecek riskleri de taşıyacağının bilinmesi gerekmektedir.
Siyasi olarak olaya baktığımız zaman, Türkiye coğrafyasından dolayı, ciddi stratejik öneme sahiptir ve yüzünü yalnızca Batıya dönmüştür. Yalnız Batıya yüzünü dönmenin Atatürkçülük olduğu dahi iddia edilmektedir. Atatürk Batıcı değil, medeniyetçidir. Halbuki, Türk Milleti’nin yüzyıllardır sahip olduğu medeniyet, Helenci zihniyetinin tesiri altındaki Batının tekeline girmiş, bugün Türk Milleti’ne utanmadan Batı medeniyeti adı altında satılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin yüzünü yalnızca Batıya dönmesinin yanısıra kendine güven duymayan Türk siyasetçilerinin, belki art niyetle, belki vizyonsuzluk sebebiyle, işi daha ileriye götürerek, bağımsızlığımızın sorgulanması noktasına kadar gelen ülkemizin, bugünkü durumunu da hazırlamışlardır.
Ekonomik olarak bağımlı hale gelen Türk Milleti’ne verilen reçete bugün bağımsızlığımızdan daha çok taviz vererek, karnımızın tokluğunun, adeta garanti altına alma reçetesi olduğu iddia edilmektedir. Aslında varolan gerçek ise; “bağımsızlığı garanti altında olmayan hiçbir milletin karnının tokluğunun da garanti altında olamayacağıdır.” Ne zamandan beri Atatürkçülük Türk Milleti’nin bağımsızlığını ekonomi adı altında parayla satılır hale getirmiştir?
Bütün bu gelişmeler ortadayken, Türk Birliği’nden hiç bahsetmeden Avrupa Birliği’nden bahsetmek, nasıl oluyor da Türk Mileti’nin tek çıkışı olarak gösterilmektedir.
Türk Birliği önce kendi aramızda sağlanmalıdır. Hiçbir aklı başında Türk yoktur ki Türk Birliği’ne karşı çıksın. Türk Birliği’nden kastımız önce, Türk Milleti’nin yüzde yüz bağımsızlığının sağlanmasıdır, Türk Milleti’nin bağımsızlığını sağlamak ekonomik güçten geçiyorsa işte adres: Türk Cumhuriyetleri ile kurulacak ekonomik ve kültürel bir birlik güçlü bir Türk dünyası yaratacaktır. Yüzünü yalnızca Batıya dönen bir siyasi anlayışla, bu mümkün değildir. Türk, kendi anayurtlarındaki kendi kültürel bağları olan bu coğrafyaya yani Orta Asya’ya önce yüzünü dönmelidir.
Bugün Orta Asya’da bulunan, Batının “Turkic” olarak adlandırdığı bu cumhuriyetler emperyalistlerin iştahını kabartmaktadır. Çok geç olmadan, ekonomik ve kültürel bir birlik kurulmalıdır. Petrolden doğalgaza kadar bir çok zenginliğe sahip bu bölgelerde kurulacak Türk Birliği, dünyadaki bütün Türkleri, kendisinin efendisi konumuna getirecektir.
Avrupa Birliği’ne bu kadar taviz vermekten yana olanlar düşünmelidir; Avrupa Birliği’nin finansal ve bankacılıktaki üstünlüklerinden başka, ne türlü bir ekonomik üstünlükleri vardır? Ne türlü kaynaklara sahiptirler? Bugün borsa ve bankacılık sektörü çökse, Avrupa Birliği’nin hali ne olur? Bu soruların cevabı gayet açıktır.
Siyaset vizyonsuzluğu affetmez, bugüne göre yapılan siyasetler, ancak küçük devletlerin geçici, günlük yaşamasını sağlar. Türk Milleti gibi büyük bir milleti, küçük devlet konumuna göre, vizyonsuzlukları ile sokmaya çalışanlar yarın tarih önünde bunun hesabını vereceklerini de hatırlamak zorundadırlar.
Güçlü ve bağımsız olmayan milletler bir gün yok olmaya mahkumdurlar. Türk Milleti’ni beşbin yıldır yok edemeyenler, bugün her zamankinden daha çok neşelidirler. Avrupa Birliği’ne girmeyi hayat memat meselesi haline getirenler, aynı zamanda Türk’ün yüce kimliğini Avrupalı kimliğine satmaya çalışmaktadırlar.
Misakı Milli sınırlarımız, Atatürk’ün gösterdiği hedeflerden yalnızca bir tanesi. Avrupa Birliği’ne girildiği zaman ne olacaktır? Avrupa Birliği sınırları varken kim Türk’ün kendi Misakı Milli sınırlarını kaale alacaktır. Musul ve Kerkük’ü geri almayı bırakın, kendi sınırlarımızı dahi tartışmaya açmayacaklarının garantisini kim verebilir? Atatürkçülük ne zamandan beri farklı hedefleri savunur hale gelmiştir? “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atamızın istismar edilmesine hangi Türk seyirci kalmaya devam edecektir.
Türk Milleti’nin yüzyıllardır yaşayan varlığı, tarihe hep onurla, şerefle adını yazdırmıştır. Türk kendi ecdadına layık olmak gibi bir lüksün içindedir. Bugün belimizin bükük, düşüncelerimizin kontrol edildiği bir dünyada Türk’ün daha fazla hapsedilmesine göz yumacak değiliz. Tek reçeteye mahkum hale getirilmeye çalışılan Türk Milleti’nin, doğru alternatiflerinin de olduğunun gösterilmesi ve bu esaretliğinin son bulması gerekmektedir. Avrupa Birliği tek çare değildir. Esas çözüm Türk Birliği’dir. İlk önce Türk Birliği’ni kuralım. Türk Milleti’ni her konuda güçlendirelim, kendi bağımsızlığımızın garantisini elimize alalım, Türk kimliğinin sonsuza kadar yaşayacağını ispatlayalım, Türk milletini dünya arenasında ait olduğu yere getirelim. Ondan sonra Avrupa Birliği’ne girelim.
Ne için mi gireceğiz? Türk milletinin dünyada bir eşi benzeri olmayan yönetme gücünü Avrupalılara göstermek için...
Yerel seçimlere çok az bir

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder