19 Şubat 2015 Perşembe

IŞİD Tehdidinin "Kazananları" ve "Kaybedenleri" 1






  IŞİD Tehdidinin "Kazananları" ve "Kaybedenleri" 
1



21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                            
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
04 Ekim 2014 Cumartesi
Cahit Armağan DİLEK tarafından yazıldı.






IŞID KONTROLUNDEKİ TOPRAKLAR



ABD Başkanı Obama'nın IŞİD stratejisi açıklamalarına cevap veren IŞİD terör örgütünün sözcüsü Abu Muhammad al-Adnani: "Ey Haçlılar, İslam Devleti tehdidini gördünüz; fakat bunun ilacının ne olacağının farkında değilsiniz, ilacını bulamayacaksınız çünkü ilacı yok. Eğer onunla savaşırsanız daha da kuvvetlenecek ve sertleşecek. Eğer uğraşmaz serbest bırakırsanız büyüyecek ve yayılacak. Ey Haçlılar, isterseniz kuvvetlerinizi harekete geçirin. Gök gürültüsü gibi gürleyin, kimi isterseniz tehdit edin, kendinizi hazırlayın, askerlerinizi silahlandırın, bizi vurun, öldürün, imha edin.  Bu size hiç yaramayacak. Sonuçta 
siz mağlup olacaksınız." şeklinde konuşmuştu.

Gerçekten de ABD, liderliğindeki koalisyon kuvvetlerini harekete geçirdi, IŞİD'e yönelik saldırılarına başladı. Ama IŞİD belasının nasıl çözüleceği konusunda tam 
bir mutabakat yok. Çünkü işin içindeki tüm aktörler IŞİD olayını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme ve çıkar sağlamayı tercih etmiş gözüküyor. Nitekim 
IŞİD'i yenip dağıtmak için bir araya gelen koalisyon daha şimdiden uygulamada bölünmüşlük görüntüsü veriyor. Bir kısmı hem Irak ve hem Suriye'de operasyon 
yaparken bir kısmı sadece Irak'ta operasyona katılmayı uygun görmekte, diğer kısmı lojistik, siyasi destek noktasında kalmaktadır. Bu bile IŞİD'in ne olduğu, 
nasıl mağlup edilebileceği, bitirsek mi sadece zarar mı versek konularında koalisyonun fikir birliğinde olmadığını, buna mukabil IŞİD'in fikirlerini ve  eylemlerini destekleyen hatta ona biat etmek isteyenlerin sayısının arttığını görmekteyiz. Hal böyle olunca da nihai hedefleri farklı ve senaryoları birbirine 
girmiş oyun içinde oyun oynanıyor gibi. Bakalım "şimdilik" bu oyunda kimler kazanmış kimler kaybetmiş. 


Kazanlar Listesi ;

IŞİD

- Hem mali kaynak, hem de insan kaynağı açısından dünyanın en zengin, ayrıca engelişmiş silahlara sahip terör örgütü oldu.

- İşgal ettiği bölgelerde bir devlet kurdu, il ve ilçelere yöneticiler atadı, Halifelik ilan etti. Rehin aldığı Türk konsolosluk çalışanlarını serbest bırakma süreciyle bir devletle (Türkiye)  diplomatik/siyasi görüşme/müzakere yapma, mutabakata varma ve rehinleri imza karşılığında teslim etmekle kendi açıklamalarında da belirttikleri ve Türk yetkililerin açıklamalarında söyledikleri (diplomatik-siyasi pazarlık yapıldı) şekilde bir devlet tarafından tanınmaları, resmen muhatap alınmaları gerçekleşti.

- Bir terör örgütü olmasına rağmen Irak ve Suriye'de ele geçirdiği petrol bölgelerinden çıkardığı petrolü düşük fiyatlarla ve kaçak yollardan da olsa 
dünya piyasalarına satabilmekte, bu satıştan çok fazla para (günlük üç milyon dolar civarında) kazanabilmektedir.

- Şu anda fiilen sahada bulunan terörist sayısı CIA değerlendirmelerine göre 31.000 civarındadır; ama gün geçtikçe artmaktadır. Nitekim Rusya Güvenlik 
Konseyi bu rakamın 50.000'e ulaştığını açıklamıştır. Sadece Ortadoğu'da değil etki alanını Asya-Pasifik kıyılarına genişlettiği, dünya genelindeki destekçilerinin ise milyonları geçtiği bildiriliyor. Ayrıca bazı ülkelerde uyuyan hücrelerinin bulunduğu gerektiğinde bunları harekete geçirerek kendisine karşı savaşan ülkelere bu hücreler vasıtasıyla saldırılar gerçekleştirip çok büyük tahribatlar verebilecek seviyede olduğu iddia ediliyor.

- Ülkelerin küresel rekabetine alışık olduğumuz dünyada IŞİD'in bu şekilde büyümesiyle artık terör örgütleri arasında da küresel boyutta hakimiyet 
yarışının başlamasına tanık olundu. IŞİD içinden çıktığı El Kaide'ye meydan okumaktadır. ABD bile IŞİD'in bugüne kadar görülmedik şekilde El Kaide'den daha tehlikeli olduğunu kabul etmiştir.

- IŞİD terör ve saldırı tehdidini ABD ve Amerikalılara yönelterek önce ABD'nin ve daha sonra Irak'taki Müslüman olmayan gruplara da saldırmasıyla diğer batılı 
güçlerin duruma müdahil olmak üzere harekete geçmesini sağladı. IŞİD Amerikalı ve İngiliz vatandaşlarının başlarını yine batı kökenli IŞİD militanlarına 
kestirerek aslında Batı'yı tehdit etmedi Batı'yı Irak ve Suriye'deki savaşa davet etti. Görünen o ki bunda da başarılı oldu. Bunun üzerine de özellikle ABD'nin hava saldırılarının başlamasıyla birlikte IŞİD'e katılımlar ve destek dünya genelinde hızla arttı.  

- ABD liderliğinde oluşturulan koalisyon gücü uzun sürecek bir mücadele sonunda belki askeri anlamda IŞİD'i mağlup edebilecek ya da şu anda El Kaide'nin olduğu gibi adı var kendi yok duruma getirecektir; ama kesin olan bir şey vardır ki o da dünya genelinde birkaç milyonlarla ifade edilen destekçisiyle IŞİD "İslam Devleti ve Halifelik kurmayı hak ve ana amaç" gören "fikirler savaşını" çoktan kazanmış gözükmektedir. Nitekim destekçileri akın akın bu savaşa katılmak üzere dünyanın dört bir tarafından (80 ülkeden olduğu ifade ediliyor) IŞİD saflarına katılmak üzere Suriye'ye gelmektedir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu terör örgütü IŞİD ismiyle olmasa da başka bir isimle devam edecektir. Nasıl ki IŞİD El Kaide'nin içinden çıktıysa IŞİD'in içinden ya da işbirliği içinde olduğu örgütler IŞİD'in, İslam Devleti ve Halifelik fikirlerini taşımaya ve yaymaya devam edecek, belki de daha vahşi terör başka terör örgütleri çıkabilecektir. 

Nitekim şimdilerde Amerikan istihbarat kaynakları Suriye'deki El Kaide bağlantılı Horasan grubunu tehdit değerlendirmelerinde öne çıkarmaya başlamıştır 
bile. Nitekim Suriye içindeki IŞİD hedeflerine yapılan ilk saldırılarla birlikte ABD Horasan grubunu da hedef almıştır.

- IŞİD'in batılı güçleri harekete geçirecek tehdit gücüne ulaşması diğer radikal dinci terörist gruplar arasındaki imajını ve etkinliğini de artırmıştır. IŞİD 
içinden çıktığı El Kaide'nin yerini almak üzeridir. Diğer El Kaide bağlantılı gruplar IŞİD'e biat etmeyi tartışmaktadır. IŞİD küresel terörün liderliğini ele 
geçirmiştir.

Barzanistan (Irak'ın kuzeyindeki Kürt bölgesel yönetimi)

-  Barzani IŞİD krizini kendi yönetiminin, Peşmergelerin yıldızını parlatma fırsatına çevirdi. Yeni Irak'ta Sünnilerin merkezi yönetimde daha fazla söz 
sahibi olacağı iddia edilirken kesin olan şey ise Iraklı Kürtlerin en büyük kazananlardan olduğudur.

- Maliki'ye karşı direnerek Maliki'nin gönderilmesinde Barzani'nin ve IŞİD'e karşı direnen, IŞİD'i püskürten Peşmergenin (Her ne kadar IŞİD'in Sincar saldırıların da  Peşmerge bırakıp kaçarak aslında boş olduğunu açığa çıkarmış olsa da Barzani yönetimi bunu mağduriyet edebiyatı yaparak Peşmergeye askeri yardıma dönüştürdü) bu savaşta ana aktörlerden biri olduğu algısını yaratmayı başarmıştır.

- IŞİD'den kaçanları (Yezidiler)  korumaya alan ve BM'nin Irak'ın kuzeyindeki yardım operasyonunda yardımı toplayan, ulaştıran, dağıtan ana aktör rolüyle 
Barzani yönetimi kriz sonrasındaki federal Irak'ın yönetiminde Şiilerin de önünde bir pozisyonu şimdiden kabul ettirmiştir.

- Artık tek bir harekat alanına dönüşen Irak-Suriye özelinde ve Ortadoğu genelinde oluşacak yeni güç dengelerinde Kürtlerin yeni bir aktör olması 
gerektiğinden hareketle ABD ve başta Almanya, Fransa olmak üzere Avrupalı ülkeler Barzani yönetimini askeri anlamda taçlandırmak üzere Peşmergeye doğrudan askeri yardıma başlamışlardır.

- ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerin doğrudan askeri ilişki kurdukları Barzani yönetimi insani yardım kampanyasında kaptığı rol ile de artık BM ile doğrudan ilişki kurma şansını da yakalamış oldu. Önümüzdeki süreçte henüz bağımsızlığını ilan etmeden de bazı uluslararası kuruluşlarda ve BM'nin alt birimlerinde ve teşkilatlarında üyelikler alması da söz konusu olabilecektir. Bağımsız devlet olmadan devletmiş gibi muamele görmek bu olsa gerek. Hem 
Kürdistan ismiyle ayrı bir devlet gibi hareket edebilecek, hem de başka bir devlet gibi ortada duran Irak'ın genelinde (Cumhurbaşkanlığı ve hükümetteki 
önemli icracı bakanlıkları elinde bulundurarak) söz ve yetki sahibi olmaya devam edecektir.

- IŞİD'in Haziran ayı başında Musul'u ele geçirip Bağdat'a yönelmesiyle birlikte Irak ordusu ve diğer merkezi yönetim kurumları her şeyini bırakıp kaçınca 
Peşmergeler başta Kerkük olmak üzere egemenliği tartışmalı topraklarda henüz IŞİD'in ulaşamadığı yerlerde Irak ordusunun kaçtığı yerlerde kontrolü ele 
geçirdi ve fiilen Kürt bölgesine kattı.

- Musul Barzani'ye peşkeş çekiliyor: Yeni Başbakan Abadi kendisine dikte edilen esaslar çerçevesinde Bağdat'ta hükümet çalışmaları yürütürken Irak'ın kuzeyinin emanet edildiği Peşmergeler ve onları yönlendiren dış güçler askeri operasyonlarını sürdürmektedir. Şimdilik  ABD ve koalisyon güçleri havadan 
IŞİD'i vururken Irak'ta yerde Peşmerge kuvvetleri aldıkları askeri yardımlarla birlikte Irak kuzeyinde bazı yerlerde IŞİD'i püskürtmeyi başardı. Bu  operasyonlarda Irak ordusunun değil de Peşmergenin ön planda olması Barzani yönetimini heveslendirmiştir. IŞİD Musul'u ele geçirirken, Kerkük dahil arzu 
ettikleri tartışmalı bölgeleri kontrol altına alan Barzani yönetimi şimdi IŞİD püskürtülürken bu sefer Musul'un tamamını bir savaş ganimeti olarak kontrol 
altına almayı ve terk etmemeyi düşünüyor.  Bunu da IŞİD'i Musul'dan kovmanın ödülü olarak görüyorlar. Her şey öngördükleri gibi gerçekleşse ve IŞİD Irak'tan 
çıkarıldığında Sünnilerin Irak yönetimi içinde tutulması ihtiyacından hareketle Musul'un Kürtlere teslim edilemeyeceği gerçeği düşünüldüğünde Barzani yönetimi en azından masada daha kuvvetli olacaktır ve geçmiş zamanda dillendirdikleri şekilde Dicle'nin doğusunda kalan Musul topraklarının Kürt bölgesine katılmasını sağlayabilecek pozisyon üstünlüğüne sahip olacaklardır.

- Şimdilerde sahipsiz bir şekilde yaşam mücadelesi veren Türkmenlerin hiç bir direniş gösteremeyeceği de dikkate alındığında Türkmeneli olarak bilinen 
bölgenin önemli bir bölümü Kürt bölgesel yönetimini topraklarına katılacaktır. Bugüne kadar topraklarını yüzde kırk oranında genişleten Barzani yönetimi 
Irak'ın tek gelir kaynağı olan petrolün önemli bir bölümünün çıkarılmasında ve satışında adeta vanayı ele geçirmişken IŞİD'in püskürtülmesi sürecinde 
Musul'daki gelişmelerle birlikte topraklarını daha da genişletme imkanına Yücel Tünel Ayrıca Musul barajını ve Dicle nehrini kontrol eden bir Iraklı 
Kürtler Bağdat yönetimi üzerinde baskı kuracak ve geleceğin savaşlarının ana unsuru olan silahı yani suyu da ele geçirmiş olacak, Dicle nehrinin sınır 
olmasıyla da Kürtler-Sünniler-Şiiler arasındaki Irak içi sınırlar daha da belirgin hale gelecektir.

- IŞİD saldırıları ve Musul'un işgali Kürt petrolünün önünü açmıştır. ABD başta olmak üzere herkesin karşı çıktığı ancak sadece Türkiye ve Barzani yönetiminin 
mutabık kaldığı Kürt petrolünün ihracatı, IŞİD saldırıları sonucu Kürtlerin Kerkük'teki petrol sahalarını da ele geçirmesiyle artan üretimle birlikte hızlanmıştır. Ortaya çıkan kaos ortamında Kürt petrolü oldu bittiye getirilerek hızla ihraç edilmeye başlanmıştır. Bu durum memuruna Peşmergesine maaş ödemekte zorlanan Barzani için çok önemli bir nefes borusu, Bağdat yönetimine karşı da önemli bir pazarlık kozu olmuştur.

-  IŞİD'in Irak'ta ilerleyişinin durdurulmasında ve hatta bazı yerlerde IŞİD'in püskürtülmesinde Barzani yönetiminin ve dolayısıyla Peşmergenin kritik rolü 
olduğunu değerlendiren ABD yönetiminin adı konulmamış ya da resmen açıklanmasa da bugüne kadar Barzani yönetimine karşı silah ambargosu uygulayan ve askeri yardımların sadece Bağdat yönetimine yapılmasını öngören prensibini değiştirdiği anlaşılmaktadır. Hem ABD hem diğer Avrupa ülkelerinin silah ve askeri teçhizat/eğitim/danışmanlık yardımlarıyla birlikte Peşmerge hızla ordulaşma sürecine girmiştir. Bu Barzani'nin bağımsızlık ilan edilmesi gerektiği fikrini daha net ve açık şekilde açıklaması bağlamında cesaretlendirmiştir.

- Barzani daha önceki yıllarda "bağımsızlık Kürtlerin hakkıdır ancak bunun için daha zamanın gelmediğini" ifade etmişken, yukarıda belirtilen kazanımlarla ve 
arkasına aldığı dış destekle birlikte işgal ettikleri Kerkük ve tartışmalı topraklardan çıkmayacaklarını ve en kısa sürede bağımsızlık referandumu 
yapacaklarını açıklamış, bu açıklamalarına başta İsrail'den çok açık ve net olmak üzere Avrupa ülkelerinden ve ABD'den destek açıklamaları gelmiştir.

- PKK terör örgütünün hamisi, şimdilerde AKP hükümetinin stratejik ortağı Barzani’nin, son Türkiye ziyaretinde "TSK Peşmergeye eğitim versin" talebinde 
bulunduğu basına yansımıştı. Konuyla ilgili konuşan MSB İsmet Yılmaz: “Böyle bir talep olursa değerlendiririz. Bu coğrafyada şu anda en yakın ilişkimizin olduğu Kuzey Irak yönetimidir. Çünkü onlar biliyorlar ki, dünyaya açılmak Türkiye üzerinden olacaktır. İster mevcut statüyle ister mevcut statünün üstündeki bir statüyle veya bir alt statüyle ne durumda olursa olsun bu coğrafyadan dünyaya açılmak Türkiye üzerinden olur. Böyle bir talep olursa değerlendiririz. Şu anda Kuzey Irak yönetimi Türkiye için iyi bir tampon görevini görüyor” diyebilmiş, bu durum Barzani'nin AKP hükümetince ciddiye alındığını ve Türkiye'nin kaybettiği, Barzani'nin çıktığı seviyeyi göstermesi açısından Barzani'nin hesabına artı olarak girmiştir.

- Erbil'de teşkil edilen müşterek harekat merkezinde Amerikalı subayların Iraklı askerlerin yanında Peşmergelerle de birlikte çalışması, onlara eğitim ve 
danışmanlık vermesi, ABD'nin istihbarat, keşif, gözetleme görevleri yapacak uçakları Erbil'de konuşlandırmasıyla Erbil'i daha doğrusu Barzani yönetimini 
Irak'ta IŞİD'e karşı faaliyetlerin merkezine oturtmuştur. Bunlar aynı zamanda Barzani yönetiminin belki de en zayıf yönlerinden birisi olan Peşmerge yapısının 
gerçek bir orduya dönüştürülmesi gayretleridir. IŞİD'in yarattığı kaos ortamında tartışmalı bölgelere ve Kerkük'e el koyarak ekonomik anlamda kendisine önemli 
kaynaklar yaratan Barzani, Peşmergenin orduya dönüştürülmesinin verdiği güvenle bağımsızlığa daha da yaklaşmıştır.

PKK terör örgütü

- Karanlık işleri/entrikaları seven, puslu havalarda haince saldırılar yapmasıyla bilinen, bebek katili, eli kanlı PKK terör örgütü, IŞİD'in Irak Ordusunun kaçmasıyla önce Musul'u işgal edip Bağdat'a ve Erbil'in kapılarına dayanması ve sonra Sincar(Şengal) bölgesinde Peşmerge'nin de kaçmasıyla oluşan 
kaos ortamında IŞİD'e karşı savaşmak üzere bölgeye teröristlerini göndererek Peşmergenin yanında yıldızını parlatma ve kirli geçmişini aklatma fırsatı buldu.

- PKK terör örgütü ABD'nin hava desteği sağladığı bir operasyonda yer alarak "de facto" da olsa ABD ile kısa süreli bir müttefiklik ilişkisi yaşamış, aynı 
fotoğraf karesine girmiş, batı basınında PKK'nın IŞİD'le mücadelede en iyi müttefik olacağı yazılabilmiştir.  Bunları yazanların en büyük dayanaklarından 
birisi ise AKP hükümetinin PKK ile müzakere yapıyor olması gösterilmiş ve müzakere yapılan bir örgütün terör örgütü olamayacağı, AKP hükümeti onları 
muhatap aldığına göre diğer ülkeler neden ilişki kurmasın denklemi olmuştur.

- Sincar ve Mahmur bölgelerinde IŞİD'e karşı Peşmergeye yaptığı yardım batı basınında kahramanlık destanları gibi sunulmuştur. Bu vesileyle öyle bir ortam 
yaratıldı ki; (1) sanki IŞİD'in hakkından sadece PKK gelir, yeter ki ona silah ve askeri malzeme desteği verilsin,  (2) PKK, IŞİD vahşetine karşı savaşan barış 
isteyen masum insanları koruyan yerel bir silahlı güçtür, dolayısıyla terör örgütleri listesinden çıkarılsın, (3) oluşturulacak koalisyonun yerdeki asli 
unsuru olsun. Bunlar halihazırda gerçekleşmemiş olabilir; ama batı kamuoyunda bu algılar oluşmuş ve benimsenmiştir, dolayısıyla beklenmedik anda gerçekleşmeleri sürpriz olmamalıdır, PKK bunları sağlamak için ortamı zorlamaya devam edecektir çünkü şu anki konjonktür buna çok uygun hale gelmiştir.

- PKK Irak'ın Sincar bölgesinde olanın bir benzerini Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerle yakalamaya çalışmaktadır. PKK ve yandaşlarının Kobani dedikleri ve sanki ezelden beri Kürt bölgesiymiş ve IŞİD sadece burada saldırı/katliam yapıyormuş gibi sundukları bölgede (asıl orijinal adı Ayn el Arap'dır. Arapların 
hakim olduğu bir yerdir. Soner Yalçın Sözcü gazetesinde bu konuyu çok güzel anlatmıştır) IŞİD saldırıları sonucu PKK'nın buradaki kolu PYD/YPG'nin dağılması 
batı kamuoyuna IŞİD'i yenecek kahramanlar olarak sunulan PKK'nın karizmasını çizmiş olmasına rağmen PKK'nın buradan da bir mağduriyet yaratıp (koalisyon 
ülkelerinin kara savaşına katılacak asker göndermeyeceğinin de farkındalığıyla) "gördünüz mü bize silah yardımı yapmazsanız IŞİD, Türkiye ve batı blokuna 
doğrudan tehdit olacaktır" propagandası yapıp kendisinin ordulaşmaya doğru gitmesini sağlayacak desteği alma fırsatını tekrar bulmuştur.

- Yine PKK'lıların Kobani dedikleri bölgede Türkiye'yi Kürtlere insani yardıma ve IŞİD'e karşı yardıma mecbur etmeye yönelik girişimlerle (söz konusu bölgedeki 
Suriyeli Kürtlerin PYD/YPG tarafından zorla Türkiye'ye göç ettirildiğine dair haberler gelmektedir) oldu bitti yaratarak Türkiye'nin PYD/YPG yani PKK'yla aynı safta buluşturmaya çalıştığı da görülmektedir. AKP hükümetinin yeni Başbakan yardımcısı Kandil'e çağrı yaparak PKK'nın Kobani'de savaşmasını teşvik etmektedir. Orada savaşacak PKK'lılar Türkiye'den gidecektir, duruma göre girip çıkacaklardır, IŞİD daha da ilerlerse belki de TSK IŞİD'e karşı PKK'nın yanında yer alacaktır. Bunlar hayali değildir, hükümetin akil adamlarınca, çözüm sürecini bitirmekle tehdit eden ortaklarınca açıkça söylenmektedir. Bu senaryo 
doğrudan gerçekleşmese bile ABD/batı bloğunun da planladığı şekilde (batının destekleyeceği muhalif grupların başında gelen ÖSO ile PYD/YPG IŞİD'e karşı 
mücadele için işbirliği yapmış ittifak oluşturmuştur) IŞİD'le savaşacak sözde ılımlı muhaliflerin eğitilmesi donatılması projesiyle Türkiye'nin/TSK'nın 
PYD/YPG'ye yardımda bulunması an meselesidir.

- Nitekim PKK terör örgütünün İmralı'daki hükümlü lideri, sözde çözüm sürecinin tek hakimi Öcalan da son açıklamasında Kobani'yi çözüm sürecinin devam 
edebilmesi için ön şart olarak koymuş, hatta Kobani düşerse Türkiye'de darbe olur diyerek hükümete adeta tehdit-şantaj kokan bir mesaj göndermiştir. 
İçeriğini sadece Öcalan'ın bildiği çözüm süreci yalanıyla PKK'nın eline bakar durumda olan AKP hükümetinin Öcalan'ın bu tehdit mesajından gerekenleri 
çıkarması ve Kobani'nin düşmemesi için YPG/PKK'ya destek olması kaçınılmaz gözükmektedir. Böylece PKK'nın Büyük Kürdistan batı bölgesini oluşturacak 
Kobani/Rojava bölgesini de Türkiye/TSK vasıtasıyla güvence ve koruma altına alınmasına tanıklık ediyor olabiliriz.

- Sanki IŞİD'den zarar gören başka gruplar ve bölgeler yokmuş gibi malum çevrelerce Kobani'nin sürekli gündemde tutulması ve PKK'nın ele başlarının sözde çözüm sürecini Kobani'nin geleceğiyle ilişkilendirmeleriyle Türkiye sınırları içinde Kuzey Kürdistan dedikleri bölgeyle Suriye'deki Batı Kürdistan dedikleri 
bölgeyi de birbirine bağlamış oluyorlar. Kobani'de çözüm olduktan (yani Batı Kürdistan garantiye alındıktan) sonra sıra, Kuzey Kürdistan'a gelecektir. Nasıl 
olsa Türkiye'de PKK'nın şantajında olan bir hükümet var ve Türkiye'de fiziki bir dış müdahale olmadan bizzat kendi elleriyle kendi ipini çekme yoluna girmiş 
durumda. Dolayısıyla Büyük Kürdistan'ın batı bölümü de Türkiye'nin himayeleriyle hedefine ilerleyecek gözükmektedir ki bu durum IŞİD tehdidinin yarattığın ortamı kendi lehine kullanmak açısından PKK için önemli bir başarı olmuştur. Çünkü artık Kobani PKK tarafından koruma altına alınmış adeta Suriye topraklarından ayrılarak kurtarılmış bölge haline getirilmiş ve nihai çözüm için öncelikli konu olarak Türkiye'nin kucağına bırakılmışken, Türkiye'nin içindeki PKK'nın yaptığı terör (hükümetin asayiş dediği) olayları gündemden düşürülmekte, dikkatlerden kaçırılmaktadır. Böylece bir taraftan da PKK Türkiye ve TSK ile yürüttüğü mücadele alanını genişletmiş, böyle bir ortamda askeri literatürde geri bölge konumuna gelen Türkiye'nin güneydoğu bölgesinde PKK'nın hakimiyeti iyice artmış ve buralardaki PKK devletçiğinin devlet uygulamaları genişlemiş, yaygınlaşmıştır.

- IŞİD'in yarattığı kaos sürecinde PKK'nın teröre karşıymış, gerçek barış taraftarıymış gibi bir algının ortaya çıkması hem PKK yöneticilerini hem de 
uzantılarının cesaretini daha da artırmıştır. Hem Kandil'dekiler hem de siyasetteki uzantısı HDP'nin yöneticileri de Türkiye'nin PKK'ya silah ve askeri 
destek vermesini ve hatta daha da ileri giderek Türkiye'nin bağımsız Kürdistan'ı tanıyacak ilk ülke olması gerektiğini dile getirebilmişler, PKK'yı masum bir 
örgüt olarak benimsetmeye yönelik olarak Türk kamuoyunun değerleriyle oynayabilmişler, buna karşı Türkiye Cumhuriyetinin hükümetinden tek bir olumsuz tepki bile almamayı başarmışlardır. (Bu gelişmeler PKK ve onun yardakçılarının bitmeyecek tükenmeyecek taleplerinin şimdilik son halkasıdır ve eğer hükümet yine sessiz/tepkisiz kalmayı sürdürürse görülecektir ki yeni talepler gelecektir. Ve en sonunda belki hükümet anlayacaktır ki aslında mahkum olan İmralı'daki Öcalan değil dışarıdaki hükümettir.)

- ABD'deki düşünce kuruluşları ve AB'nin bazı yetkilileri PKK'nın IŞİD'e karşı mücadelesine ve AKP hükümetinin PKK ile yürüttüğü müzakerelere atıfla PKK'nın terör örgütleri listesinden çıkarılması gerektiğini sıklıkla ve yüksek dozda gündeme taşırken bir kısmı ise ilave olarak PKK'nın IŞİD'le mücadele planına 
dahil edilerek askeri yardım yapılmasını önermişlerdir. Suriye bağlamında PYD'ye de önemli rol biçilen bu görüşlerde PYD'nin PKK'yla bağlantılı olmasına rağmen 
ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edilmediğine dikkat çekilerek PYD ile irtibat kurulması ve gerekli desteğin verilmesi de istenmiştir.

- Bütün bunlardan daha elimi ise, Türkiye Cumhuriyetinin yönetiminde en üst makamlarda olanlar da PKK'ya askeri yardımın yapılmasının, geçmişinin 
aklanmasının ve taleplerinin resmen tanınmasının önünü açacak beyanlarda bulunması ve davranışlar sergilemesidir. Örneğin; BM toplantılarına katılmak 
için ABD'de bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, IŞİD terör örgütüne karşı mücadele için "bölücü terör örgütünün Suriye kolunun (PYD) da içinde bulunduğu bir çözüm olması lazım" ifadesi buna verilebilecek son örnektir. Hal böyle olunca PYD'ye yapılacak yardım PKK'ya yapılmış yardım olacaktır. IŞİD terör örgütüyle mücadele için başka bir terör örgütünün desteklenmesini içeren bir terörle mücadele yaklaşımı mümkün olamayacağı gibi Türkiye'nin çıkarlarına ve bekasına uygun değildir. Ancak görülüyor ki IŞİD'in yarattığı ortamda özellikle yabancı ülkelerde yıldızı parlayan PKK her türlü siyasi, diplomatik, psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş durumdadır.

- PKK bu kaos ortamın elde edeceği eğitim, silah/askeri destek, uluslararası tanınırlık avantajıyla Türkiye'nin güneydoğusunda özerk yada federal bir yapı 
içinde kendi yönetimini oluşturmak, güvenlik gücü olarak da PKK'lı teröristleri öz savunma gücü olarak bölgeye yerleştirmek ve bilahare ilan edilecek bağımsız 
Kürdistan'ın ordusunun temelini oluşturmak amacının ulaşılabilir olduğuna hem kendilerini hem de bölgedeki destekçilerini inandırma yolunda önemli bir algı 
yaratmış ve ilerle kaydetmiştir.

- Geçmiş dönemlerde gelişmiş silahlar edinmeye çalışan ancak başarılı olamayan PKK'nın IŞİD'in yarattığı kaos ortamında bazı gelişmiş silahlara (Milan tank 
savar silahı gibi)  sahip olduğu fotoğraflarıyla video görüntüleriyle medyaya yansımıştır. Bu silahların TSK ve Türk milletine döndürülüp kullanılması ABD 
işgalindeki Irak'ta meydana gelen olaylardan tecrübelerde görülmüştür ki kaçınılmaz bir gerçektir.

- Sincar'daki yardımlarıyla öne çıkarılan PKK'lı teröristleri bugün artık Türkmen şehri olarak bilinen Kerkük'e kadar inmişlerdir. AKP hükümetinin açılım 
politikaları öncesinde Türkiye'nin kırmızı çizgilerinden olan Kerkük'te bugün PKK'lı teröristler Peşmerge ile birlikte Kerkük'ün IŞİD'in eline geçmemesi ve 
Barzani'nin elinde kalması için savaşmaktadır. PKK bunun karşılığını mutlaka isteyecektir.

ABD

- IŞİD krizi ABD'ye 2011'de biraz da aceleyle Irak'ı terk ederken yarım bıraktığı işleri tamamlama, kaybettiği stratejik avantajları tekrar ele geçirme, 
İran'ın başını çektiği Şii grupların kazanımlarını boşa çıkarma ve Irak ile çevresinde arzu ettiği düzeni kaldığı yerden dizayn etme fırsatı sunmuştur.

- IŞİD tehdidiyle birlikte oluşan ortamda ABD Irak'taki askeri varlığının etkinliğini hızla artırıyor (krizin başlamasıyla birlikte gönderdiği asker 
sayısı 1700'e ulaşmıştır, IŞİD stratejisinin uygulanabilmesi için bu rakamın 5000'e çıkacağı iddia ediliyor) hem de 2011 sonunda çekilirken Maliki 
hükümetinin kabul etmediği şartlarda. ABD o zaman da Irak'ta asker bırakmak istemiş ama askerlerine tam muafiyet sağlanmasını talep etmiş ancak Maliki 
yönetimi kabul etmemişti. Ama IŞİD'in Bağdat'ın kapılarına dayanmasıyla çaresiz kalan Maliki bu sefer Amerikan askerlerinin tam muafiyetle Irak'a gelmesini kabul etti. Yeni Irak Başbakanı Abadi'nin de bu durumu değiştirecek gücü mevcut değil.

- Her ne kadar bölgeye çok fazla asker yığmayacağını açıklasa da, IŞİD'le uzun zaman alacak bir mücadelenin de hazırlıklarını sürdürmektedir. Bu kapsamda 
harekatı desteklemek üzere Irak'ta olmasa da çevre ülkelere ilave Amerikan askerleri sevk etmeyi de planlamaktadır. Ayrıca özel anlaşmalarla Körfez 
ülkelerinin güvenliğiyle ilgili angajmanlara girmiş olan ABD artan IŞİD tehdidi gerekçesiyle birlikte söz konusu ülkelere yönelik silah satışı süreçlerini de 
hızlandırmıştır. Nitekim son olarak Suudi Arabistan'a 1.75 milyar dolarlık Patriot füzesi satışına hemen yeşil ışık yakılmıştır.  

- Bu yeni durumda diğer önemli bir gelişme de Amerikan askerlerinin Erbil'de konuşlanmalarıdır. ABD'nin bu bölgeye siyasi desteğinin yanı sıra bu bölgede 
askeri varlığını artırmasında, muhtemel bir bağımsızlık ilanı öncesinde ön alarak bir Amerikan üssü kurma girişimi olduğu aşikardır.  

- ABD Başkanı Obama'nın IŞİD stratejisi bu mücadelenin "ucu açık bir süreçte icra edilecek sınırlı kapsamı olan bir savaş" olacağını göstermektedir. 
Amerikalı yetkililer de sık sık bu savaşın yıllarla ifade edilebilecek şekilde uzun süre alabileceğinden bahsetmektedir. Suriye Dışişleri Bakanı ABD'nin 
kendilerine üç yıl sürecek hava operasyonları yapacağını söylediğini açıklamaktadır.Yani ABD IŞİD kriziyle birlikte önceki Irak savaşlarından farklı 
olarak çok fazla Amerikan askeri kullanmadan bölgedeki yerel güçleri kullanarak bölgeyi dizayn etme ve oluşacak yeni güç dengelerini kendi çıkarları doğrultusunda oluşturmak üzere işgal döneminden çok daha az sayıda ama etkin askeri varlığıyla tekrar bölgeye dönme fırsatı bulmuştur.

- ABD hem büyük askeri kuvvetlerle bölgeye dönmeden bölgeyi dizayn etme, bölgenin yeni güç dengelerini oluşturma fırsatı bulmuş, hem de IŞİD terörüne 
karşı savaşı şu aşamada da olsa bölge ülkeleri nezdinde İslam'la savaş olarak algılanmasının da önüne geçmekte başarılı olmuş gibi gözükmektedir.

- 2001'den bu yana devam eden Afganistan ve Irak savaşları Amerikan halkını ve yönetimini yormuştur, Amerikan devletini ve halkını yeni bir savaşa motive etmek zor olacağı bilindiğinden terör tehdidine karşı ABD'deki büyük hassasiyet kullanılmıştır. Nitekim IŞİD'e karşı hava operasyonu yapılıp yapılmaması 
konusunda Haziran ayında Obama'ya destek yüzde otuzbeşlerdeyken Eylül ayında bu oran yüzde yetmişlere çıkmıştır. Bunda IŞİD'in bir terör örgütü olarak kabul edilmesi, IŞİD'in denizaşırı ülkelerdeki Amerikan varlıklarına terör saldırısı yapabilecek güçte olduğuna ilişkin tehdit uyarılarının yapılması hatta 
ABD-Meksika sınırında IŞİD hücrelerin olduğuna ilişkin iddiaların ortaya atılması ve tabii ki iki Amerikalı gazetecinin boğazlarının kesilerek öldürülmesi bunlarda etken olmuştur. Ortaya konan IŞİD tehdidi resmiyle ABD'nin El Kaide'ye yaptıklarını bu sefer oluşturacağı koalisyon ülkeleriyle birlikte yapmak istediğini, böylece hem içeriden hem de dışarıdan gelebilecek eleştirileri de daha kolay savuşturmayı hedeflemiştir ve bunda da başarılı olmuş bölgeye tekrar dönebilmiştir.

- ABD 2003'te yalan istihbarata dayalı tehdit değerlendirmeleriyle Irak'ı işgal etmiş, buna da zamanın ABD Başkanı Bush'un deyimiyle "önleyici işgal" 
gerekçesiyle yapmıştır. Aynı ABD bu sefer Obama'nın 27 Eylül 2014''de CBS televizyonundaki programda itiraf ettiği -yani istihbarat teşkilatının IŞİD 
tehdidinin gerçek boyutunu göremediğini, IŞİD'i hafife aldığı için IŞİD'in kısa bir sürede Suriye ve Irak'ta geniş bir hakimiyet bölgesi oluşturmasına geç 
müdahale edildiği- bahanesini öne sürmektedir. Sanki bu sefer de ABD, IŞİD tehdidinin olgunlaşmasını, bölge ve dünya geneline yayılma niteliğinin 
belirginleşmesini beklemiş ki arkasına uluslararası desteği alabilsin, özellikle daha yakın tehdit hisseden bölge ülkelerini ABD'nin kurmayı öngördüğü yeni 
bölgesel güç dengesinin oluşturulması yönünde hareket ettirebilsin. Bu değerlendirme bile ABD'nin IŞİD tehdidini bir manivela olarak kendi lehinde 
kullandığını göstermektedir.

DEVAM EDECEK

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder