13 Mayıs 2020 Çarşamba

ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI HUKUKU ve KADINLARIN İNSAN HAKLARI, BÖLÜM 1

ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI HUKUKU ve KADINLARIN İNSAN HAKLARI, BÖLÜM 1


ULUSLAR ARASI GÜVENLİK KONGRESİ 
8-9 Ekim 2013 
Bildiriler Kitabı 
Editör Editor 
Prof.Dr.Hasret ÇOMAK 
Ayşegül GÖKALPKUTLU 

Nisan 2014 Kocaeli 
ULUSLAR ARASI GÜVENLİK KONGRESİ 
(INTERNATIONAL SECURITY CONGRESS ) 

Editör:Hasret ÇOMAK 

Baskı : Kocaeli Üniversitesi Yayınları; No
1.Baskı (1stEdition): Nisan2014/ April 2014; Kocaeli 



ÖNSÖZ 

8-9 Ekim 2013 tarihleri arasında Kocaeli Üniversitesi’nde Uluslararası Güvenlik Kongresi gerçekleştirilmiştir. 

Uluslararası Güvenlik Kongresi’nde yeni güvenlik politika ve stratejileri çok yönlü olarak ele alınmıştır. 

Güvenlik, günümüzde uluslararası düzeydeki ilişkileri belirleyen temel unsurların başında gelmektedir. Ülkeler açısından sürekli olarak güvenliğin sağlanması ve geliştirilmesi temel amaçtır. Küreselleşme ile yeniden tanımlanan yeni güvenlik ortamı, “güvenliğin bölünmezliği” ilkesini daha önemli hale getirmiştir. 

Uluslararası barış ve istikrarın korunması ile sürdürülebilir kalkınma için ihtiyaç duyulan güvenlik ve huzur ortamının tesis edilmesi gerekmektedir. Bu hedefe ulaşılmasında, ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması, kriz yönetimi operasyonlarına katkıda bulunulması (barışı koruma ve insani yardım), Kitle İmha Silahları (KİS) ve bunların fırlatma vasıtalarının yayılmasının önlenmesi ve silahsızlanmanın teşvik edilmesidir. 

İstikrara katkı sağlamak amacıyla uluslararası işbirliğinin küresel ve bölgesel ölçekte artırılması, ortaklığa, diyaloga ve yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışı giderek ön plana çıkmakta ve önem kazanmaktadır. 

Küresel terörizm, organize suç, yasa dışı göç, temel kaynakların azalması ve / veya tehdit edilmesi, silahlı çatışmalar sonucu insanların kontrol dışı kitlesel hareketleri ve siber saldırılar 21'inci yüzyılda uluslararası güvenlik konusunda ortak girişimleri ve işbirliğini zorunlu kılmaktadır. 

Tüm bu gelişmelerden dolayı dünyada güvenlik ve istikrarın geliştirilmesi, yeni güvenlik anlayışlarının ve yaklaşımlarının belirlenmesi, benimsenmesi, yaygınlaştırılması ve güvenlikle ilgili yeni yönelimlerin ortaya konması amacına uygun olarak; Kocaeli Üniversitesi’nin ev sahipliğinde, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi -TDİK), T.C. Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırma Merkezi, Astana L.N. Gumilyov Avrasya Ulusal Üniversitesi, Priştine Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversite si,Trakya Üniversitesi ve Bilgesam ortaklığı ile IV. Uluslararası İlişkiler (Uluslararası Güvenlik) Kongresi düzenlenmiştir. 

08 -09 Ekim 2013 tarihlerinde, Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi Prof. Dr. Baki Komşuoğlu Uluslararası Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Kongre; bölgesel ve küresel güvenliğin yeni yönelimleri, yeni güvenlik politika ve stratejilerinin belirlenmesi ve uygulanmasında önemli rol üstlenmiştir. 

Bu yönüyle Kongre, güvenlik politikalarındaki yeni gelişmeler ile bu gelişmelere yönelik stratejilerin oluşturulmasına katkı sağlamış ve bilimsel bir bakış açısı ile değerlendirebilme olanağı verebilmiştir. Kongre, yeni işbirliği ve yatırım olanaklarının yaratılmasına ve geliştirilmesine katkı ve destek verebilmiştir. 

8-9 Ekim 2013 tarihlerinde Üniversitemizin Umuttepe Yerleşkesinde düzenlenen Uluslararası Güvenlik Kongresi’nde Uluslararası işbirliğinin küresel ve bölgesel ölçekte artırılması, ortaklığa, diyaloğa ve yumuşak güce dayalı güvenlik anlayışı ve Kriz yönetim operasyonlarına katkıda bulunulması (barışı koruma, insani yardım ve polis görevleri) konuları öncelikli olarak incelenmiştir. 

Kongrede; Sorunlu bölgelerde güncel güvenlik sorunlarının tespiti ve analiz edilmesi, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği’nin bu bölgelere yönelik güvenlik yaklaşımları ve bunların bölgelerin güvenliğine etkileri değerlendirilmiş tir. 

Sürdürülebilir güvenliğin, barış ve istikrarın tesisi konusunda Türkiye’nin rolünün analiz edilmesi ve bu konuda uygulanabilir stratejilerin geliştirilmesi Kongrede ayrıntılı irdelenmiştir. Kitle İmha Silahlarının (KİS) yayılmasının önlenmesi, organize suçlar, yasa dışı göç, terör gibi güvenliği, barışı ve istikrarı bozan unsurlara karşı ortak mücadele stratejilerinin geliştirilmesi üzerinde durulmuştur. 

Kongrede silahlı çatışmalarda uygulanacak çatışma analizinin yapılması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi ile ilgili bildiriler sunulmuştur. NATO ve AB’nin diyalog ve işbirliği süreçleri incelenmiştir. 

Ülkelerin güvenlik politikaları kapsamında; ABD’nin güvenlik politikasındaki son gelişmelerin incelenmesi ve değerlendirilmesi, Rusya Federasyonu’nun güvenlik politikasının incelenmesi ve değerlendirilmesi, Çin’in güvenlik politikasının incelenmesi ve değerlendirilmesi, İran’ın güvenlik politikasının incelenmesi ve 
değerlendirilmesi yapılmıştır. 

Bölgelerdeki BM Barış Güçlerinin konumu ve görevleri uluslararası hukuk çerçevesinde incelenmiş ve değerlendirilmiştir. 

Küresel ve bölgesel güvenliği etkileyen; nüfus artışı, iklim değişikliği, hızlı şehirleşme ve sanayileşmenin yol açtığı sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde durulmuştur. 

Petrol ve doğalgaz kaynaklarının dünya enerji arzı yönünden incelenmesi ve değerlendirilmesi, enerji nakil hatlarının ve bu hatların güvenliğinin dünya enerji arzı açısından incelenmesi özel oturumlarda sağlanmıştır. 

Kongremizde; etnik yapılar ve bunun bölgesel güvenliği etkileri ile dil çeşitliliği ve bunun bölgesel ve küresel güvenliğe etkileri üzerinde özellikle durulmuştur. 

Bölgesel ve küresel güvenliği etkileyen önemli konular kapsamında; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Teşkilatın Güvenlik Politikaları ve Yeni Açılımları incelenmiştir. İç ve dış göçlerin, nüfus hareketlerinin politik ve ekonomik analizinin yapılması, kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve güvenliğe etkileri, uluslararası hukuk ve küresel güvenlik konuları, silahların kontrolünün uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi yapılmıştır. 

Küresel terörizm ve insan hakları, Afrika’nın barış ve güvenliğinin geliştirilmesi, silahlı çatışma hukuku konuları, küresel güvenliği etkileyen sağlık sorunları ile çözüm önerileri Kongre’de incelenmiştir. Kitle iletişim araçlarının güvenliği ile iletişim araçlarının güvenlik politikalarına etkileri ayrıntılı değerlendirilmiştir. 

Kongrenin planlanmasında ve uygulanmasında yardım ve desteğinden dolayı Genel Sekreterim Öğretim Görevlisi Dr. Ayşegül Gökalp Kutlu’ya, Başkan Yardımcılarım Doç. Dr. Aigerim Shilibekova ve Doç. Dr. Atilla Sandıklı’ya çok teşekkür ederim. Eserin bilim alanına katkı sağlamasını yürekten dilerim. 

Engin Saygılarımla. 

Prof. Dr. Hasret ÇOMAK 
Kocaeli Üniversitesi Rektör Yardımcısı 
İİBF Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Ve Uluslararası Güvenlik Kongresi Başkanı 

*****************

ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI HUKUKU ve KADINLARIN İNSAN HAKLARI 

Ayşegül Gökalp Kutlu
* Öğretim Görevlisi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü


Özet

İnsan hakları, klasik tanımıyla bireylerin yalnızca insan olmalarından dolayı sahip
oldukları haklar olarak tanımlandığında ve uluslararası hukuk tarafından korunduğunda, bu hakların ve onlara bağlı koruma mekanizmalarının ırk, din, milliyet, cinsiyet, ekonomik, toplumsal veya siyasi konum gözetmeksizin bütün insanları kapsaması gerekir. Bu durumda, insan hakları kavramı kadınların insan haklarını da doğal olarak içermektedir. Ancak, bakış açımızı netleştirmek adına bir soru daha sormak yerinde olacaktır: Uluslararası insan hakları belgelerinde ve mahkemelerin bu belgeleri yorumladıkları kararlarında kadınların sadece
kadın oldukları için karşılaştıkları insan hakları ihlalleri ne kadar yer bulabilmektedir?
Uluslararası insan hakları hukukuna yöneltilen bu en temel feminist eleştiri, insan haklarının evrenselliği ile uygulamadaki ayrımcılığı sorgulamaktadır.

GİRİŞ

Her yıl dünyada önemli sayıda insan - sadece kadın oldukları için - rutin olarak
işkence görmekte, açlığa, korkuya ve aşağılanmaya mahkum edilmekte, cinsel sömürüye maruz kalmakta, sakatlanmakta ve hatta öldürülmektedir. 1995 yılında toplanan Dördüncü Dünya Kadınlar Konferansı’nda kabul edilen Pekin Deklarasyonu ile, Konferans’a katılan hükümetler “ Bütün insanlığın yararı için her yerdeki bütün kadınlar adına eşitlik, kalkınma ve barış hedeflerini ileri götürmeye kararlı” olduklarını taahhüt etmiş olsalar da, kadınların durumunu izlemek için yayınlanan The World’s Women raporlarının sonuncusu tüm dünyada kadınların erkeklere göre daha az eğitim alabildiğini, sağlık hizmetleri ne önemli ölçüde daha az ulaşılabildiklerini, kız bebeklere yaşam hakkı verilmediğini ve kadınların ucuz iş gücü olarak görüldüğünü ortaya koymakta dır.1 Bu rapordan 20 yıl önce ise Amartya Sen, 100 milyondan fazla kadının kayıp olduğunu belirtmiştir.2 Özellikle Asya’da artan bu rakam, Sen’e göre beslenme ve temel sağlık hizmetlerine eksikliği sebebiyle kadın ölümlerinin
yüksek olmasının bir sonucudur. Üstelik, Sen’e göre, bu eşitsizlik Doğu ve Batı kültürlerinin arasındaki farklarla veya ekonomik gelişme aşamaları ile açıklanamaz. Sen, bunun yerine, kadınların hayatta kalma beklentilerini etkileyen faktörlerin eğitim, istihdam, mülk sahipliği, bağımsızlık, özel ve kamusal alandaki güç ilişkileri ve cinsiyet eşitsizliğini devam ettiren kültürel ve dini inanışlar gibi daha karmaşık sosyo-kültürel eşitsizlikler bağlamında
incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.

Kadınlarla ilgili yukarıda bahsi geçen veriler herhangi başka bir grup – örneğin ırksal veya etnik bir grup – hakkında elde edilseydi, kuşkusuz o grubun insan haklarının açıkça ihlal edildiği sonucunda varılırdı. Ancak, kadınların insan hakları ihlallerinin ölümlere ve istismara yol açtığı bilinmesine rağmen, uluslararası hukuk kadınların cinsiyet temelinde karşılaştıkları ayrımcılığı insan hakları ihlali olarak sınıflandırmakta oldukça gönülsüz davranmaktadır. Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’na yönelik feminist eleştiriler, kadınların insan hakları ihlallerinin ciddi bir sorun olarak uluslararası hukuk tarafından ele alınmamasını, ataerkil
toplumsal yapıların ve uluslararası ilişkilerin erkek egemen yapısının bir sonucu olduğunu belirtmektedirler. Ancak, kadınların yaşamlarını etkileyen temel konuların Uluslararası İnsan Hakları Hukuku tarafından ele alınmaması, kadınlar açısından hayati sonuçlar doğurmakta  olduğu için sorunlu bir yaklaşımdır.3 

Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’na feminist bakış, insan hakları kuramının söylemi ve uygulanması arasında kadınlar açısından bir eksiklik olduğunu ve bu nedenle kadınların insan haklarına vurgu yapılmasının hukuksal ve politik alanlarda gerekli olduğunu ileri sürmektedir. Bu durumda, insan haklarının cinsiyetsiz bir şekilde uygulanmasına yol açabilecek cinsiyetsiz bir söylem ve anlayış geliştirme gereği ortaya çıkmaktadır. İnsan hakları hukukunun feminist eleştirisi, insan haklarının evrensel olduğu ifadesi ile bu hakların korunmasındaki cinsiyet temelli ayrımcılığın nedenlerini anlamak ve açıklamak amacındadır.
Feminist bakış açısı, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun neden ve nasıl cinsiyetler arası ayrımı engelleyici bir şekilde anlaşılması ve ayrımcı olmayan bir şekilde uygulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Feminist eleştiri cinsiyete dayalı iktidar ilişkilerini, ayrımın mekanizmalarını ve içerimlerini anlamak için kavramsal bir araç sunmaktadır. İnsan haklarının feminist bir bakış açısıyla incelenmesi, kadınların farklı deneyimlerini aydınlığa kavuşturabilir ve genel insan hakları normlarının nasıl anlaşılması ve kadınların deneyimlerine nasıl uygulanması gerektiğini gösterebilir. Feminizm, insan hakları kuramı için
çağdaş bir meydan okuma sunmakta ve bu kuramın cinsiyet hatları boyunca daha kapsayıcı hale gelmesini talep etmektedir. İnsan hakları düşüncesine yönelik feminist meydan okuma, insan haklarının genel olarak kadınların deneyimleri ışığında yeniden inşa edilmesi gerektiğini savunur.

Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’na Yönelik Feminist Eleştiriler

Kadınların haklarını insanlığın yarısının hakları olarak insan hakları genel çerçevesi içinde savunmayı, geliştirmeyi ve kadınlara bu konuda ihtiyaç duydukları kaynak ve olanakları sağlamayı amaçlayan kadınların insan hakları hareketi, belirli sorunlar ve sorular merkezinde gelişmiştir. Hareket öncelikle kadınların sorunlarının insan hakları ve gelişme ile ilgili küresel gündemlerden ayrı değil, bu gündemlerin ihmal edilen bir yönü olduğu savına dayanmaktadır. Bu bağlamda, hareket, kadınların çeşitli alanlarda erkeklerle eşit statüye sahip
olmalarını (kadınların eşitliği) temel bir insan hakkı olarak savunmaktadır. İnsanlığın yarısını oluşturan kadınların eşitliği çoğu zaman bir özel çıkar meselesi olarak değerlendirilirken, görece çok daha az sayıda insanı etkileyen sorunlar genel meseleler olarak değerlendirilmektedir.4 Bu nedenle, kadınların haklarının insan hakları çerçevesinden ayrı değerlendirilmesi kadınların küresel ölçekte ikinci sınıf insan muamelesi görmelerini devam ettirmektedir.

İnsan hakları ile kadınların hakları arasında somut ve doğrudan bir bağlantı
kurulmasına ihtiyaç duyulması her ne kadar ironik olsa da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin günümüzde en acil çözüm bekleyen insan hakları sorunu olması kendiliğinden apaçık bir olgunun (kadınların insan olmaları hasebiyle insan hakları olması) kökleşmiş ve devam ettirilmiş fikirlerin ve pratiklerin çemberinde kolayca gözden kaçırılabileceğini göstermektedir.5 Bu bağlamda, kadınların insan hakları hareketi özellikle toplumsal cinsiyet ayrımı kaynaklı insan hakları istismarları üzerinde yoğunlaşmıştır. Kadınların kadın oldukları için maruz kaldıkları bu istismarlar hareketin başa çıkması gereken en belirgin ve büyük
mesele olmuştur.6 Kadınların insan hakları ihlallerinin de büyük çoğunluğu toplumsal cinsiyet ayrımı temellidir. Birçok halde kadınların insan haklarını hiçe sayan ayrımcılık biçimleri ve istismarlar mağdur kişi kadın olduğu için gerçekleşmektedir.7

Haklara Feminist Yaklaşım 

Uluslararası insan hakları standartlarının feminist eleştirisi genel olarak uluslararası insan hakları hareketinin erkeklerin haklarına odaklandığı, hareketin bu hakların özü ve konuları ile ilgili anlayışının, bu haklara sahip olan kişilerin erkek olduğu varsayımına dayandığı pozisyonundan hareket etmektedir. İnsan hakları kuramları genel olarak kamusal alan konusunu (bu nedenle de feminist argümana göre, erkekler arasındaki ilişkileri) ele almaktadır. Bu odaklanmayı açıklamak ya da mazur göstermek için çeşitli polemik argümanları ileri sürülmüştür: Bu argümanlar cinsiyet ayrımcılığının önemsiz ya da ikincil bir
konu olduğu; kadınların suistimalinin kültürel, özel ya da kişisel bir mesele olup devlet müdahalesini gerektiren siyasi bir mesele olmadığı; ve kadınların suistimali tanındığında bile bunun kaçınılmaz ve çok yaygın olduğu ve bu nedenle de göz önünde bulundurulmasının sonuçsuz olacağı veya diğer insan hakları meselelerini gölgede bırakacağı şeklindedir.

Feminist eleştiriye göre, insan hakları kavramsallaştırılırken, örfi hukuktan, geleneksel uygulamalardan, veya diğer tahakküm biçimlerinden kaynaklanan kadınlara yönelik ayrımcılık, özellikle tanımlanamamakta ve genellikle de ihmal edilmektedir. Ayrıca, kadınların hukuktaki durumunun incelenmesi, kadınları insan haklarından ziyade aile hakları ve oy kullanma hakkı gibi “kadın hakları” olarak kabul edilen belirli alanlar ile sınırlandırmaktadır.

   Örneğin Felice Gaer, BM insan hakları mekanizmalarının, kadın meselelerinin insan hakları topluluğunda neden yer etmediğini açıklarken BM’nin yapısına dikkat çekmiştir.8 

   İlk olarak Gaer, BM kurumlarındaki delegelerden bir çoğunun hukukçu olduğuna ve kanuni ve geleneksel formel prosedürlere odaklanma yönünde baskın bir eğilim bulunduğuna işaret etmektedir. 

   İkinci olarak, Gaer bütün insan hakları kurumlarının, sosyoekonomik haklardan çok sivil ve siyasi haklara odaklanma eğiliminde olduğunu belirtmektedir. Sosyoekonomik haklar ele alındığında bile, bu genelde kalkınma meseleleri merceğinden ele alınmaktadır.

   Üçüncü olarak Gaer, insan hakları örgütleri arasında toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda bir bilinç eksikliği olduğunu ileri sürmektedir. 

   Son olarak da, cinsiyet ayrımcılığının özel bir konu olduğu ve devletlerin sorumlulukları dışında yer aldığı konusunda yaygın bir anlayış olduğunu ifade etmektedir.

Kadınların insan haklarının korunmasındaki temel bir eksiklik, bunları incelemekle görevli birbirinden ayrı BM kurumlarının olmasıdır. Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Komisyonu (CEDAW), diğer BM toplumsal kalkına kurumları ile birlikte Viyana’da toplanmaktadır. Oysa BM “insan hakları” kurumları ve insan hakları sekretaryası Cenevre’de bulunmakta dır. Bunun neticesinde bu kurumlar arasındaki iletişim de az olmaktadır.

Kadın haklarının kadınların insan hakları olarak algılanmaması, kadın haklarının
“erkek” (insan) haklarından farklı ya da daha aşağı olduğu düşüncesini devam ettirmektir. Bir başka deyişle, “kadın haklarının” erkek haklarından ayrılması, kadın haklarının ihlalinin hukukun ya da geleneğin ihlali olmadığı gelenekleri yansıtmakta ve pekiştirmektedir. İnsan hakları kuramının feminist eleştirisinin büyük bir bölümünün altında yatan argüman, insan hakları ihlalini tanımlamak ve ölçmek için geliştirilen ölçütün erkek normu üzerine kurulu olduğudur. 
Bu durumda, yeni bir insan hakları kuramının geliştirilmesi gerekmektedir. İnsan
hakların standartlarının seçici bir şekilde kamusal veya politik alan ile sınırlandırılması ve “kadın hakları” ve “insan hakları” arasındaki ayrım ile tanımlanan, kadınlar ve erkekler için çifte standart uygulanması, kadınların insan hakkı ihlallerini önleyememektedir.

Özetle, feminist hukuk kuramı, uluslararası insan haklarını ataerkil, formel ve
hiyerarşik bir şey olarak görmektedir. Yani genel olarak hukuk, özelde de haklar, nesnellik, mesafe ve soyutlama ile karakterize bir “erkek” bakış açısını yansıtmaktadır. Feminist kuram cinsiyetleri toplumsal olarak, nesnellik – öznellik, akıl – duygu, kültür – doğa, benlik – öteki gibi bir dizi karşıtlıklar ile bağlantılı bir şekilde inşa edilmiş kategoriler olarak nitelendirmektedir. Her ne kadar bu kategoriler stereotipik olarak kabul edilseler de, erkeksilik toplumsal olarak yukarıda yer alan ikili grupların ilk bileşeni ile, kadınsılık ise ikincisi ile ilişkilendirilmektedir. Bu nedenle, liberal anlayış cinsiyetçi bir hukuk sistemi  oluşturmaktadır. Böylece, “soyut haklar dünyanın erkekçe deneyimlenmesine (dünyayı erkeklerin deneyimlemesine) izin vermektedir”.9


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder