19 Mayıs 2020 Salı

SOĞUK SAVAŞ SONRASI ABD'NİN ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİLERİ BÖLÜM 1

SOĞUK SAVAŞ SONRASI ABD'NİN ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİLERİ BÖLÜM 1





Sibel Kavuncu*
* Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 
 ULUSLARARASI GÜVENLİK KONGRESİ - 2013 KOCAELİ..


Özet: 

Soğuk Savaş döneminin son bulmasıyla birlikte uluslararası yapıdaki değişim ve dönüşüm paralelinde güvenlik algılamaları da değişmiştir. Yeni uluslararası yapı içerisinde tehdit unsurları çeşitlenirken, değişen dünya koşullarında tehditlerin niteliğinin değişmesiyle birlikte yeni güvenlik sorunları ortaya çıkmış, güvenlik anlayışında değişiklikler yaşanmıştır.

Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu yapısı içerisinde karşı tarafın olası bir saldırısından korunmayı hedefleyen güvenlik anlayışı ile nükleer silahların varlığına ve bu silahların kullanılması olasılığına dayalı tehdit algılaması yerini, tehditlerin çeşitlendiği, asimetrik tehditlerin, güvenlik sorunlarının arttığı, belirsizliklerin uluslararası ortama hakim olmaya başladığı, tehdidin kimden, nerden, ne zaman ve nasıl geleceğinin belli olmadığı bir yapıya bırakmıştır.

Çalışmada, Soğuk Savaş sonrası, özellikle de 11 Eylül 2001 sonrasında tehdit ve güvenlik algılamasının giderek farklılaştığı uluslararası yapı içerisinde süpergüç ABD'nin Soğuk Savaş sonrası Ulusal Güvenlik Stratejileri ele alınacaktır. Küreselleşen güvenlik sorunları ve değişen güvenlik algılamaları ekseninde, küresel güç ABD'nin dünyayı nasıl algıladığı, uluslararası güvenlik sorunlarına nasıl baktığı, güvenliğe ilişkin olarak dış politikasındaki yönelimlerinin belirlenebilmesi anlamında bu belgelerin analizi önem taşımaktadır.


Giriş

Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemin tek süpergücü konumundaki ABD'nin güvenlik algısının, uluslararası sistemdeki konumu çerçevesinde hangi parametreler ekseninde biçimlendiğinin anlaşılabilmesi, ABD tarafından güvenliğe ilişkin izlenen stratejilerin değerlendirilebilmesi ile orantılıdır. Stratejilerde ortaya konan, ABD'nin dış politikasında ulusal güvenliğine yönelik izleyeceği yöntemler, yine ABD'nin stratejilerinde vurguladığı "tehdit" tanımlamaları, süpergüç ABD'nin tehdit ve güvenlik algısını ortaya koymaktadır.
Uluslararası sistemdeki değişimler ekseninde süreç içinde farklılaştığı söylenebilecek olan bu tehdit ve güvenlik algılamalarının, ABD'nin güvenlik politikalarına esas oluşturan temel parametrelerin neler olduğunun, tarihsel süreç içinde tehdit algılamalarını belirleyen koşullar ve algılanan tehditler doğrultusunda ABD'nin Soğuk Savaş sonrası dönemde nasıl bir yaklaşım benimsediğinin, ABD'nin güvenlik politikasının hangi şartlar altında biçimlendiğinin ve güvenlik anlayışındaki değişimin belirlenebilmesi doğrultusunda, çalışmada, Soğuk Savaş dönemi sonrası yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejileri incelenecektir.

1990'larda ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejileri

ABD'nin ulusal güvenlik strateji belgeleri esas olarak, ABD’nin askeri, siyasi, ekonomik öncelikleriyle bu çerçevede dış politikasına etki eden faktörleri tanımlamakta, ülkenin önemli güvenlik endişelerini ve mevcut yönetimin onlarla başa çıkma planlarını sunmaktadır.1

Doğu Bloğu'nda köklü değişikliklerin gerçekleştiği 1990 yılının Mart ayında dönemin ABD Başkanı George H.W. Bush, ilk ulusal güvenlik stratejisini açıklamıştır. Uluslararası sistemdeki değişim-dönüşüm süreci çerçevesinde Soğuk Savaş'ın son günleri olarak adlandırılabilecek bir dönemde açıklanan strateji belgesi,2 stratejik koşulların hızlı bir şekilde değiştiği, uluslararası alanda yeni tehditlerin çeşitlendiği bir dönemde ABD'nin yeni bir dönem için, yeni fırsatlar ve sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir yapıda hedef ve amaçlarını
göstermiştir. Öyle ki Berlin Duvarı'nın yıkılması ertesinde devam eden süreçte uluslararası sistemin bir anlamda yeniden şekillendiği bir dönemde giderek dünyanın tek süpergücü olarak belirmeye başlayan ABD'nin uluslararası alandaki gelişmeleri nasıl algıladığı, ne yönde politikalar belirlediğinin anlaşılabilmesi açısından belge önem taşımaktadır.

Bush, "Yeni Dünya Düzeni"3 olarak tanımladığı yeni dönemde, Ağustos 1991'de ABD'nin 1991 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni sunmuştur. Başlangıcında, yeni bir döneme girildiği ve bu yeni dönemin büyük umutlar ve de belirsizlikler içerdiğinin belirtildiği stratejide 4, yeni dönem için güvenlik stratejilerini biçimlendirmenin,"varlığını sürdüren olağanüstü eğilimlerin tahlil edilmesini" gerektirdiği, "neyin değiştiği ve neyin değişmediğinin açıkça görülmesi" gerektiği ifade edilmiş, tarihin önlerine serdiği fırsatların ciddi biçimde değerlendirilmesi ve devam eden tehlikelerin de göz ardı edilmemesi gerektiği vurgusu yapılmış tır.5 Şekillenmekte olan yeni uluslararası yapı içinde değişen güvenlik
ortamı, çeşitlenen ve biçim değiştiren tehdit unsurları ve bunlara karşı alınacak tedbirlerin konu edildiği 1991 yılı ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde,6 Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte sona eren Soğuk Savaş döneminin ardından yeni dönemde ABD'nin, izleyeceği güvenlik ve dış politikasına dair askeri, siyasi ve ekonomik öncelikleri sunulmuştur. Yeni dönemde ABD'nin önceki dönemlerden çok farklı sorunlarla karşı karşıya olduğunun belirtildiği stratejide, dış politika daki önceliğin müttefik ve dost ülkeler ile işbirliği içinde olunması olduğu vurgulanmıştır. Soğuk Savaş'ın çatışma ortamının yerini alacak barış, güvenlik ve işbirliğinin olduğu yeni bir dünya için çalışılacağı üzerinde durulmuş, siyasi ve
ekonomik özgürlüğün, insan haklarının ve demokratik kurumların geliştiği istikrarlı ve güvenli bir dünya ABD'nin öncelikleri arasında yer almıştır. Ayrıca, bölgesel anlaşmazlıkların
giderilmesi ve gelişmiş silahların yayılmasını durdurmak için başka ülkeler ile birlikte çalışılmasına da vurgu yapılmıştır.7

George H.W.Bush, ABD'nin 1991 yılı "Ulusal Güvenlik Stratejisi" belgesine ilişkin bildirisinde, "Soğuk Savaş sonrasında da dünya barışının çeşitli tehditler altında
bulunduğunu" vurgulamış, "etnik anlaşmazlıklar, ulusal düşmanlıklar, dini çatışmalar, silahların artışı, kişisel ihtiras nedeniyle dünyanın tehlikeli bir yer olduğunu" belirtmiştir.8

"Güvenlik ile ilgili politikaların temelinde tehdit unsuru vardır. Tehdit değiştiğinde güvenlikle ilgili tedbirler de değişir".9 Buradan hareketle denilebilir ki, iki kutuplu uluslararası yapının hakim olduğu Soğuk Savaş dönemi sonrası ABD'nin ilk ulusal güvenlik stratejisi olan belge, Soğuk Savaş sonrası şekillenmekte olan yeni uluslararası sistemdeki yeni şartlar, koşullar ve tehditler karşısında uluslararası sistemin tek süpergücü konumundaki ABD'nin ne tarz stratejiler geliştirdiği, güvenliğe ilişkin nasıl tedbirler belirlediği, bu tehditlere ilişkin ürettiği politikaların neler olduğunun izlenebilmesi ve de belirlenen politikaların amaçlarının değerlendirilebilmesi anlamında önem taşımaktadır.
Gerek 1990 gerekse de 1991 yılı stratejilerinde ulusal güvenlik ve ekonomik gücün ayrılmazlığı vurgusu yapılmış, demokrasinin yaygınlaştırılması, insan haklarının, ekonomik ve sosyal ilerlemenin teminine yönelik özgür ve demokratik kurumların gelişimine katkı sağlanmasının altı çizilmiştir.10

   Soğuk Savaş sonrası süreçte yeniden şekillenen uluslararası sistemde, yeni uluslararası koşullar çerçevesinde 1993 yılının Ocak ayında ABD'nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi açıklanmış, stratejide11; ulusal güvenliğe ilişkin tehditler ve fırsatlar tanımlanmış, Sovyetler Birliği'nin dağılışı ve ABD'nin "kolektif zaferi" ile stratejik ortamın tamamen değiştiği belirtilmiş, dünyanın hala tehlikeli bir yer olduğu, bugünün tehditlerinin "öncekilerden daha da karmaşık, belirsiz ve dağınık" olduğu, bu tehditlerin "politik, ekonomik ve askeri", "tek taraflı ve çok taraflı" ya da "uzun ve kısa dönemli" olduğu vurgulanmıştır. ABD'nin dünya vizyonuna ilişkin arzularından birinin de, "özgürlük, insan haklarına saygı, serbest piyasa ve hukuk kuralları" olduğu belirtilmiştir.12

Bush'un ardından, dışarıda güçlü olabilmenin içeride güçlü olmakla sağlanabileceği 13 ve ekonomik anlamda güçlü olmanın, dışarıda da güçlü olmayı getireceği düşüncesiyle ekonomiyi iç ve dış politikalarının ağırlık merkezine yerleştiren, dış politikaya ekonomi merkezli yaklaşan bir politika anlayışı benimsemiş14 olan Bill Clinton yönetiminde, ilk aylardan itibaren dış politikaya ilişkin yaklaşımda, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisinin yayılması gereği ana ilkeleri oluşturmuştur.15 Clinton, demokrasinin teşvikinin barışı teşvik edeceği, çünkü demokratik ulusların birbirleriyle savaşmayacağı düşüncesinde olmuştur.16

   Clinton döneminde izlenen ulusal güvenlik stratejilerinde de bu unsurlar ağırlık taşımıştır. Clinton'ın başkan olduktan sonraki ilk Ulusal Güvenlik Stratejisi 1994 yılı Temmuz ayında açıklanmış, stratejide,17 Soğuk Savaş dönemi tehditlerinin değiştiği, yeni bir dönemde yeni tehditlerle karşı karşıya olunduğuna dair vurgu yapılarak, risklerin tümünün askeri nitelikli olmadığı, "terörizm, uyuşturucu trafiği, çevresel bozulma, hızlı nüfus artışı ve mülteci akını" gibi ulus-ötesi (transnational) olayların Amerika’nın içinde bulunulan dönemde ve uzun
dönem politikasında güvenliğe ilişkin etkileri olacağı belirtilerek, yanı sıra ortaya çıkan çevre sorunlarının ise artan bir şekilde uluslararası istikrarı etkilemekte olduğu bununda sonuç olarak ABD stratejisine yeni değişimler getirdiği ifade edilmiştir. Stratejide ayrıca, ABD'nin liderliğinin dünyada "daha önce hiç olmadığı kadar önemli" olduğu ifade edilmiş, "Dışarıda liderliğimizi gösterirsek, saldırıyı caydırarak, tehlikeli çatışmalara karşın barışçıl çözümleri teşvik ederek, dış pazarlara açılarak, demokratik rejimlere yardım ederek ve küresel
problemlere engel olarak Amerika’yı daha güvenli ve müreffeh hale getirebiliriz" denilmiştir.

   Stratejide vurgulanan bir diğer konu ise, ulusal güvenlik stratejisinin piyasa ekonomilerinin genişleyen birlikteliğine dayandığı, dünyada özellikle de ABD için jeostratejik öneme sahip ülkelerde ne kadar demokrasi, siyasi ve ekonomik liberalleşme elde edilirse, ABD'nin o kadar daha güven ve refah içinde olacağıdır. Belgenin, "güçlü bir savunma kapasitesi ve birlikte güvenlik önlemleri elde ederek güvenliği arttırma çabalarını", "dış pazarlara açılma ve küresel ekonomik gelişim hamlesini" ve de "dışarıda demokrasinin teşvik edilip geliştirilmesi"
öğelerini açıkladığı belirtilmiştir.18 

Ulusal güvenlik stratejisinin geniş ölçüde politik, askeri ve ekonomik araçlara dikkat çekmekte olduğu ifade edilerek, stratejinin, "güvenliğin arttırılması", "içeride refah düzeyinin arttırılması", "demokrasinin teşviki" öncelikli amaçlarına vurgu yaptığı ifade edilmiştir.19

Clinton, 1994 yılı "Ulusal Güvenlik Stratejisi"ne ilişkin bildirisinde,20 belgenin, yeni dönemin fırsatları ve zorluklarını karşılamak için yönetimlerinin geliştirmiş olduklarını özetlediğini belirtmiş, "son yarım yüzyılın merkezi güvenlik sorunu" olarak nitelendirdiği "komünist yayılma" tehdidinin bittiğini, artık karşı karşıya kalınan tehlikelerin daha çeşitli olduğunu, aynı zamanda ulusu daha güvenli ve daha müreffeh yapmak için eşsiz fırsatların bulunduğunu, Amerikan liderliğinin "daha önce hiç olmadığı kadar gerekli" olduğunu belirtmiş ve dış politikanın "güvenlik", "ekonomi" ve "demokrasi" olmak üzere üç sütun üzerine oturduğunu ifade etmiştir. Clinton, güvenliklerinin, dünya meselelerinde liderlik rolü  oynamaya olan isteklerine bağlı olduğunu ifade etmiş, ancak güçlü bir savunma yeteneği olmadan liderlik rolünün sürdürülemeyeceğini belirtmiştir. Amerika için yurtdışında güçlü olmanın içerde ekonomik olarak güçlü olmaya bağlı olduğunu vurgulamış, aynı zamanda ulusal ekonominin yenilenmesinin, küresel ekonominin büyüme ve entegrasyonuna bağlı olduğunu ifade ederek, Amerika'nın çıkarlarının dünya çapında ilerletilebilmesi için demokratik ve serbest piyasa ekonomisine sahip toplumların artmasının gerektiğini belirtmiştir.21

1995 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde22 ise, bir önceki stratejide de belirtildiği gibi Soğuk Savaş'ın sona erişinin ABD’nin güvenlik algılamalarını değiştirdiğine işaret edilerek, şimdi karşılaşılan sorunların birbirinden çok daha farklı ve çeşitlilik gösterecek tarzda olduğu belirtilmiştir. Yine önceki stratejide de ifade edilen, ABD'nin liderliğinin "daha önce hiç olmadığı kadar gerekli" olduğu ifadesi yinelenmiştir. Strateji belgesinde, demokrasilerinekonomik fırsatlar sunan serbest pazarlar yarattığı, bunun da, güvenilir ekonomik ortaklar ve daha az savaşma ihtimali anlamına geldiği belirtilmiştir.23

Belgede,24 yeni stratejinin üç ana bileşeninin açıklandığı, bunlarında; "Güçlü savunma yeteneğini sürdürüp, işbirliğine dayalı güvenlik önlemlerini destekleyerek ABD’nin güvenliğini sürdürmek", "yabancı piyasalara açılma ve küresel ekonomik büyümeyi destekleme çabası" ve "ülke dışında demokrasiyi teşvik etmek" olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, "güvenliğin geliştirilmesi", "ekonomik refahın arttırılması" ve "demokrasinin teşvik edilmesi"nin karşılıklı olarak birbirini desteklediği belirtilmiştir. 25

   Gerek 1994 gerekse de 1995 yılı stratejilerinde,26 küresel alanda ekonomik serbestleşmenin ve demokrasinin teşvik edilmesi vurguları ağırlık taşımıştır.
1996 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde de ABD'nin temel hedefleri Clinton tarafından yine kendisinin önceki iki stratejide de vurguladığına benzer şekilde, "savaşmaya ve ülke dışına gönderilmeye her an hazır askeri kuvvetlerle güvenliği sağlamak", "ABD'nin ekonomik canlanmasını desteklemek" ve "ülke dışında demokrasiyi teşvik etmek" olarak belirtilmiştir.27 Stratejide, piyasa ekonomisinin artan refah ile birlikte demokrasileri daha barışçı ve istikrarlı kıldığı belirtilmiş, ABD’nin serbest piyasa ekonomisine dayalı gelişen demokrasileri desteklemesi gerekliliğine vurgu yapılmıştır.28 Belgede, "Ulusal güvenlik çıkarlarımız tehdit edildiğinde, her zaman olduğu gibi, mümkünse diplomasiye ama zorunlu kaldığımızda da kuvvet kullanımına başvuracağız. Mümkünse başkalarıyla birlikte, mecbur kaldığımızda tek başına hareket edeceğiz" denilmiştir.29

   İki dönem ABD başkanlığı görevini yürüten Başkan Bill Clinton'ın ikinci dönem başkanlığının ilk Ulusal Güvenlik Stratejisi olan 1997’deki "Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi" isimli belgede30 önceki stratejilerde belirtilen hedef ve temel ilkeler vurgulanırken, belgede, "ABD'nin çıkarlarına yönelik tehditler" başlığı altında bir sınıflandırma da yapılmış, "Bölgesel ya da Devlet Merkezli Tehditler" kısmında, bazı ülkelerin halen ABD'nin hayati çıkarlarını tehdit etme niyet ve kapasitesine sahip olduğu belirtilerek, bu ülkelerin, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar elde etmek için çalışmalar da dahil olmak üzere saldırı kapasitelerini arttırmaya çalıştıkları ifade edilmiştir. "Ulus-ötesi Tehditler" başlığı altında ise, bazı tehditlerin ulusal sınırları aştığı, terörizm, yasadışı uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, uluslararası organize suç, kontrolsüz mülteci göçleri ve
çevreye verilen zarar olarak bu uluslararası tehditlerin, hem doğrudan hem de dolaylı olarak, Amerikan çıkarları ve vatandaşları açısından tehdit oluşturdukları na işaret edilmiş, tüm bu yeni tehditlerin bazı durumlarda teknolojideki gelişmelerle daha güçlü hale gelebildiği vurgulanmıştır. "Kitle İmha Silahlarından Kaynaklanan Tehditler" başlığı altında da, kitle imha silahlarının küresel güvenlik için en büyük tehdidi oluşturduğu belirtilmiştir. Ayrıca belirtilen bu tehditlere karşı mücadelede diğer ülkelerle işbirliğinin önemine vurgu yapılmıştır.31 

Stratejide, ABD’nin, temel insan haklarının dünya çapında korunması için çaba sarf edeceği ifade edilerek, bu çerçevede çok taraflı uluslararası kurumlarla çalışılacağı vurgulanmıştır.32

    1998 yılı "Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi"nde33 ise, "güvenliği arttırmak", "Amerika'nın ekonomik refahını arttırmak" ve "yurtdışında demokrasiyi teşvik etmek" temel amaçlar olarak belirtilirken, ABD'nin ulusal çıkarları, "Yaşamsal Çıkarlar", "Önemli Ulusal Çıkarlar" ve "İnsani ve Diğer Çıkarlar" olmak üzere 3 başlıkta ele alınmış, "Yaşamsal Çıkarlar" kısmında, bu çıkarların, ulusun varlığı, güvenliği ve gücü açısından hayati önemi olan çıkarlar olduğu belirtilmiş, bunlar arasında ABD'nin ve müttefiklerinin topraklarının güvenliği, vatandaşlarının emniyet içinde olması, ekonomik refah içinde olunması ve hassas altyapının korunmasının bulunduğuna işaret edilerek, bu çıkarların savunulması için gerektiğinde tek başına, askeri güç kullanımı da dahil olmak üzere ne gerekiyorsa yapılacağı belirtilmiştir.34 "Önemli Ulusal Çıkarlar" kısmında ise, bu çıkarların ABD'nin varlığını etkilemese de yaşanılan dünyanın yapısını etkileyerek ulusal refaha etki edecek nitelikte olduğu ifade edilmiştir.35 "İnsani ve Diğer Çıkarlar" da ise, bazı durumlarda ABD'nin ulusal değerlerin gereği olarak harekete geçtiği ifade edilmiş, İnsani felaketlerin ve anlaşmazlıkların bertaraf edilmesi için, diğer hükümetler, uluslararası kurumlar ve kar amacı gütmeyen kuruluşları içeren bir dizi ortak ile diplomasi ve işbirliği yoluyla çalışılması vurgulanmıştır.36

    Clinton yönetiminin ikinci döneminde yayınlanan ulusal güvenlik stratejisi belgeleri de önceki yıllardaki belgeler gibi, ABD'nin güvenliği ve izlenecek politikalara ilişkin geniş kapsamlı belgelerdir. 1999'da açıklanan "Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi"nde,37 1998 yılı stratejisinde de değinilen "küreselleşme" sürecinin önemi vurgulanırken, küreselleşmenin beraberinde yeni risk unsurlarını da getirdiği belirtilmiştir.

Kitle imha silahları, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer uluslararası suçların ulusal sınırları aşan küresel sorunlar olduğu bir bakıma bu sorunların yalnızca ABD'nin değil diğer ülkelerin de ortak sorunu olduğuna işaret edilmiş, kaynakların tükenmesi, hızlı nüfus artışı, çevresel zararlar, yeni bulaşıcı hastalıklar, kontrolsüz mülteci göçü gibi dış kaynaklı diğer sorunların da ABD'nin güvenliğine ilişkin giderek daha önemli etkilerinin olduğu belirtilmiştir. Belgede ayrıca karşılaşılan zorluklara karşı uluslararası işbirliğinin önemi de vurgulanmıştır 38.

Clinton'ın başkanlık döneminin son ulusal güvenlik stratejisi olan 2000 yılı stratejisinde de önceki stratejilerde de vurgulanan, demokratik değerlerin paylaşıldığı ülkelerin sayısının artması, işbirliğinin, ittifakların önemi konularına yine sıklıkla vurgu yapılmıştır.39

Güvenliğin, küresel düzeydeki tüm gelişmelerden etkilenir hale geldiği 1990'lı yıllarda, ABD ulusal güvenlik stratejilerinde, iki kutuplu uluslararası sistemdeki Doğu-Batı rekabetinin yavaş yavaş ortadan kalkmaya, uluslararası güvenliğe ilişkin yeni tehditlerle karşı karşıya kalınmaya başlanıldığı 1980'lerin ortalarından itibaren, tehdidin boyutlarının genişlemesine paralel olarak, Soğuk Savaş döneminde askeri parametreler çerçevesinde değerlendirilen güvenlik algılamalarının küresel düzeydeki gelişmelere bağlı olarak değişikliğe uğradığı bir dönemde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1987 yılında Silahsızlanma ve Kalkınma Konferansı'nda yaptığı; "Güvenlik, tüm uluslar için başta gelen bir önceliktir. Güvenlik, aynı zamanda hem silahsızlanma hem de kalkınma için temel oluşturmaktadır. Güvenliğin sadece askeri yönü yoktur; aynı zamanda siyasi, ekonomik, insani ve çevresel boyutları bulunmaktadır."40 tanımlamasının izlerini görmek mümkündür.

Yine, ABD'nin bu yıllardaki ulusal güvenlik stratejilerinde,41 uluslararası işbirliği, ortaklık kavramlarının üzerinde durulmuş, özellikle Clinton'ın başkanlık sürecindeki stratejilerde güvenlik ilişkileri, bu alanda diğerleriyle birlikte çalışmanın gerekliliği ve önemi vurgusu ağırlık taşımıştır.

Denilebilir ki, doksanlı yıllar boyunca küresel ekonomi ve demokrasinin güçlenmesi anlayışı ABD'nin Ulusal Güvenlik Strateji belgelerinde merkezi öneme sahip olmuştur.

Özellikle Clinton'ın ikinci döneminde, stratejik ortaklık, küreselleşme ve çok taraflı işbirliğine vurgu yapan neoliberal politikalar, stratejilerde üzerinde durulan ana temalar olmuş, uluslararası işbirliği, serbest piyasa, serbest ticaret vurgularıyla, özellikle 90'ların ikinci yarısı diyebileceğimiz 1997, 1998 ve 1999 yılı ulusal güvenlik stratejilerinde küreselleşme bir anlamda stratejilerdeki ana konuyu oluşturmuştur 42.

"Güç", Joseph Nye tarafından, "güç istediğiniz sonuçları elde etme ve bu sonuçları elde etmek için gerekirse başkalarının davranışlarını değiştirme yeteneğidir" şeklinde tanımlanırken,43 
Nye, "yumuşak güç"ü ise, "istediğini zor kullanmak yerine, cezbetme yoluyla elde etme becerisidir." şeklinde tanımlamıştır.44 "yumuşak güç, dış politikada istenilen bir etkinin, karşı tarafı cezalandırarak, ona baskı uygulayarak değil de; onu ikna ederek, öneriyi ona cazip hale getirerek, dolayısıyla onca meşru görülmesini sağlayarak elde edilmesi anlamını taşımaktadır".45 Bir ülkenin, "çekicilik", "cazibe" oluşturabilecek kültür, değerler, politikalar gibi başlıca "yumuşak güç" unsurları,46 "Demokratik ülkeler birbirleriyle savaşmazlar, terörizmi desteklemezler ve birbirlerini kitle imha silahları ile tehdit etmezler...  Demokrasiler uluslararası düzenin inşasında da en önemli temeli sağlar"47 diyen
Clinton'ın yönetiminde izlenen politikalarda ve de ulusal güvenlik stratejilerinde ağırlıkla yer alırken, demokrasi, insan haklarına saygı gibi konular da stratejilerde sıklıkla vurgu yapılan konuları oluşturmuşlardır.48 Denilebilir ki, 1990'lı yıllar özellikle de Bill Clinton'ın başkanlığının ikinci dönemi ABD dış politikasında ve ulusal güvenlik stratejilerinde "yumuşak güç" yaklaşımının ağırlık taşıdığı yıllar olmuştur. Yine ABD'nin 1990'lardaki tüm ulusal güvenlik stratejilerinde,49 güvenlik ve ekonomik gücün bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğundan hareketle, güçlü, müreffeh ve rekabete dayalı bir ulusal ekonominin oluşturulması temel hedefler arasında yer almıştır.

2000'li Yıllarda ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejileri

11 Eylül 2001'de ABD'ye gerçekleştirilen terör saldırılarından bir yıl sonra 17 Eylül 2002'de ABD'nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi yayınlanmıştır. George W. Bush'un başkanlığı döneminin ilk ulusal güvenlik stratejisi belgesi olan ve 11 Eylül sonrası süreçte hazırlanan 2002 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde, Başkan George W. Bush'un izleyeceği güvenlik politikasının temelleri, önceliklerinin neler olduğu ifade edilmiştir.50

11 Eylül sonrası değişen güvenlik ve tehdit algılamaları ekseninde biçimlendiği gözlemlenen strateji belgesinin, Başkanın yazısının oluşturduğu giriş metninde, kendisine karşı ortaya çıkacak olan tehditler tamamen gelişmeden önce ABD'nin bu tehditlere karşı hareket edeceği ifade edilmiş, bu davranış "sağduyu" ve "meşru müdafaa" gereği olarak nitelendirilmiştir.51 2002 yılı ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde, ABD'nin tehditler tam olarak şekillenmeden önce harekete geçeceği ifadesi, bir bakıma ABD'nin stratejilerindeki değişimi de göstermiştir.

Stratejinin, "Amerika’nın Uluslararası Stratejisine Genel Bakış" başlığını taşıyan, belgenin ana hatları, izlenecek politikaların dile getirildiği ilk bölümünde stratejinin amacının "dünyayı sadece daha güvenli değil, aynı zamanda daha iyi hale getirmeye yardım etmek" olduğu belirtilerek, "siyasi ve iktisadi özgürlüğün desteklenmesi", "diğer devletlerle barışçı ilişkilerin geliştirilmesi" ve "insan onuruna saygı duyulması", ilerleme için hedefler olarak ifade edilmiştir.52

Belirtilen bu hedefler çerçevesinde, belgede 53, "Küresel terörizmi yenmek için ittifakları güçlendirmek ve ABD'ye ve dostlarına yönelik saldırıları önlemek için çalışmak",

"Bölgesel çatışmaların çözümlenmesinde diğer devletlerle işbirliği yapmak", Düşmanlarının ABD'yi, dostlarını ve müttefiklerini kitle imha silahlarıyla tehdit etmelerini önlemek, "Serbest piyasa ve ticaret eliyle yeni bir global ekonomik büyüme hamlesi içine girmek", "Toplumları dışa açarak ve buralarda demokrasi nin alt yapısını inşa ederek kalkınma çemberini  genişletmek", "Öteki global güç merkezleriyle işbirliğine dayalı eylemlerde bulunabilmek için ortak gündemler geliştirmek", "21.yüzyılın sorunları ve fırsatlarını karşılayacak biçimde

ABD’nin ulusal güvenlik kurumlarının dönüşümünü gerçekleştirmek", 54 ABD'nin izleyeceği politikalar arasında belirtilmiştir.

Belgede, Amerikan gücünün kaynaklarının ABD'de olduğu ve bunların, Amerikalıların yetenekleri, Amerikan ekonomisinin dinamizmi ve Amerikan kurumlarının kendilerini toparlayabilme gücü olduğu, ABD'nin gücünün, Amerikan toplumunun enerjisinden geldiği ve ulusal güvenliğin bu enerjiye dayandığı vurgulanmıştır.55

Eylül 2002'deki belgenin ardından bir sonraki Ulusal Güvenlik Stratejisi George W. Bush'un ikinci döneminde Mart 2006'da açıklanmıştır. 4 yıl aradan sonra yayınlanan 2006 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi, değinilen konular çerçevesinde kendisinden önceki stratejiden temelde büyük farklılıklar içermemiştir. 

Ancak, 2002 yılı stratejisine kıyasla 2006 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde, sorunlar karşısında diplomatik tedbirlerin, diplomatik çözüm yollarının ağırlık kazandığı ve uluslararası işbirliğine bu stratejide daha fazla vurgu yapıldığı görülmektedir. Belgede, kitle imha silahlarıyla düzenlenecek bir saldırının sonuçlarının çok yıkıcı olma olasılığı içinde, büyük tehlikelere karşı boş durulamayacağı belirtilmiş, nükleer ve diğer benzer silahların yayılmasının durdurulmasında, diplomasinin ABD'nin önceliği olduğu ifade edilmiş, "ancak gerekirse, uzun süredir varlığını koruyan meşru müdafaa ilkeleri uyarınca, karşı saldırıdan önce, düşman saldırısının zamanı ve yerinin belirsizliği söz konusu
olsa da güç kullanmayı bertaraf etmiyoruz" denilmiştir.56 Belgede ayrıca, ABD'nin gerekirse tek başına hareket etmeye hazırlanması gerektiği vurgusu da yer almıştır.57 Belgede, terörizmin yenilgiye uğratılmasının, uzun süreli bir stratejiyi ve eski kalıpların kırılmasını gerektirdiği belirtilmiştir.58 2006 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde,59 demokratikleşme süreçlerinin desteklenmesi, demokrasi ve uluslararası işbirliği vurgusu da önem taşımıştır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder