14 Mayıs 2020 Perşembe

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI BÖLÜM 1

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI 




Atilla Sandıklı
* Doç.Dr. Atilla Sandıklı; Haliç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi ve Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Başkanı.


ÖZET 


    Küresel güçlerin ulusal çıkarlarını elde etmek için terörü bir araç olarak kullanması, 11 Eylül 2001 ve sonrasında terörün kendilerini de vurması ile ortadan kalkmıştır. Uluslararası terör lanetlenmiş ve teröre destek veren devletler hedef haline getirilmiştir. Bu durum küresel güçlerin yumuşak gücün kullanımını esas alan stratejiler geliştirmesine, bir boyutu ile de “Yumuşak Güç Savaşları” bağlamında değineceğimiz mücadelelere neden olmuştur.

Yumuşak Güç Savaşları, çıkarları çelişen ülkelerin birbirlerinin yumuşak güçlerini yok etmek ve zayıflatmak için kendi yumuşak güçlerini kullandıkları bir mücadele yöntemidir. 

   Bu makalede güvenlik, güç ve savaş kavramlarının geçirdiği dönüşüm vurgulandıktan sonra Yumuşak güç yaklaşımı ve bu çerçevede kavramsallaştırı lan Yumuşak Güç Savaşları ele alınacaktır. Bununla birlikte Yumuşak Güç Savaşlarının özellikleri vurgulandıktan sonra bu savaşlardaki başarı prensipleri üzerinde durulacaktır.

GİRİŞ

Güvenlik, güç ve savaş kavramları tarihsel bir süreç içinde teknolojik, siyasal, sosyal ve hukuksal gelişmelere bağlı olarak bir evrim geçirmiştir.1 Başlangıçta güvenlik “devlet egemenliği ve toprak bütünlüğü” hedeflerine yönelmiş, siyasi ilişkilerde ve güvenlik analizlerinde askeri güç ve strateji önem kazanmıştır. Ok, yay, piyade, süvari ve savaş arabalarının kullanıldığı klasik dönem savaşları süreç içinde yivsiz tüfek ve top gibi ateşli silahların kullanıldığı erken modern dönem cephe savaşlarına evrilmiştir.

    Sanayi Devrimi sonrasında modern dönemin topyekûn savaşları kapsamında nüfus ve ekonomik güç ön plana çıkmıştır. 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın savaşma azim ve kararını kıran ve onu “stratejik tükenmeye” götüren iki nedenin, savaş planlarını destekleyecek yeterli asker sayısını sağlayacak nüfusa sahip olmaması ve ekonomik imkanların yetersizliğidir. Yani nüfus ve ekonomik yetersizlik Almanya’nın savaşı kaybetmesine neden olmuştur. Bu aşamada nüfus ve ekonomik güç güvenlik kavramlarına dahil olmuştur. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak uzun menzilli füzelerin, hava kuvvetlerinin ve tank birliklerinin sisteme dahil olmasıyla modern dönem savaşları manevra savaşlarına dönüşmüştür. Savaşlarda siyasi güç, askeri güç, bilimsel, ve teknolojik güç,
coğrafi güç, insan gücü, pisiko-sosyal ve kültürel güç unsurlarının tamamı milli güç unsurları olarak kullanılmaya başlamıştır.

Uluslararası hukuk kurallarındaki gelişmeler ve savaşların siyasi, ekonomik ve sosyal maliyetlerinin kabul edilemez boyutlara ulaşması, Soğuk Savaş sonrası dönemde post-modern savaş yöntemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu savaşların temel özelliği asimetrik unsurların kullanılmasıdır. Terör örgütleri, mafyalar, gizli servisler ve özel kuvvetlerin kullanıldığı düşük yoğunluklu savaşlar; yıldız savaşları, siber savaş ve etki odaklı savaş gibi ileri teknoloji savaşları ve literatürde yerini henüz almamış fakat uygulamalarını yakından
takip ettiğimiz yumuşak güç savaşları post- modern savaş yöntemleri içinde yerini almıştır.

   Günümüzde güvenlik değerlendirmeleri karşılıklı etkileşim ortamında küresel, bölgesel, ulusal ve toplumsal güvenlik olarak genişlemiş, sistem, devlet, toplum birey düzeyinde analizler yapılmaya başlamıştır. Güvenlik siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal ve çevre olmak üzere beş boyutlu olarak kategorize edilmiştir.2 Bu gelişmeler ışığında güç kavramı da değişim göstermiştir. Sert, yumuşak ve akıllı güç kavramları literatürdeki yerlerini almıştır.

   Uluslararası ilişkilerde yumuşak gücün önemi üzerinde durulmakta ve etkinliği
tartışılmaktadır. Yumuşak güç savaşları olarak kavramsallaştırılabilecek olgular ve olaylar yaşanmaktadır.

Bu makalede güç kavramı, sert, yumuşak ve akıllı güç sınıflandırması üzerinde
durulacak, yumuşak gücün artan önemi vurgulandıktan sonra yumuşak güç savaşları kavramsallaştırılacak tır. Devamında yumuşak güç savaşlarının özellikleri ve bu savaşlarda başarının temel prensipleri açıklanacaktır. Soğuk Savaş sonrasında yaşanan devrimlerin, halk ayaklanmalarının, darbeler ve eylemlerin iyi okunabilmesi için gerçekleşen olayların kuramsal bir çerçeve ile tanımlanması, anlamlandırılması ve açıklanabilmesi gerekmektedir.

Türkiye’de Gezi olayları, Mısır’daki darbe, Tunus’taki karışıklar ve Ukrayna’da yaşanan gelişmeler yumuşak güç savaşları kuramı çerçevesinde daha iyi analiz edilebilir. Amaç gelecekte yumuşak güç savaşları kapsamında meydana gelebilecek muhtemel olaylar hakkında farkındalık oluşturmak ve bu olayların önlemesi için gerekli önlemleri sunmaktır.

GÜÇ KAVRAMI

Genellikle realist yaklaşımla özdeştirilen güç kavramı, gerçekte farklı şekillerde idealizm, Marksizm, feminizm ve eleştirel yaklaşımlarda da önemli bir yer tutmaktadır. 
Uluslararası ilişkiler sistemini yönetecek merkezi bir otorite ve yeterli hukuk kuralları bulunmadığından, her devlet kendi varlığını sürdürmek ve küresel sistemde yer edinmek için güvenlik ve güç arayışları içerisine girmektedir.  

Uluslararası ilişkiler tarihi bir bakıma güçlerin oluşumu, gelişimi, mücadelesi ve ilişkileri tarihidir. Uluslararası ilişkiler teorilerinde ve uluslararası analizlerde başvurulan en önemli temel kavram olmasına rağmen, gücün içeriği ve nasıl
ölçülebileceği konusunda net bir mutabakat yoktur. Joseph Nye’e göre güç hava durumu gibidir; yani herkesin hakkında konuştuğu ancak çok az insanın işleyiş mantığını anladığı bir kavramdır.3

Hans Morgenthau, uluslararası politikanın temel amacını güç arayışı ve güç mücadelesi ile özdeşleştirmektedir. Gücü; hem bir ilişki türü, hem uluslararası politikanın en temel amacı, hem de amacın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak tanımlamıştır.4 Kalevi J. Holsti ise gücü bir ülkenin ödül, ceza, ikna ve zorlama gibi yöntemler kullanarak karşı tarafın davranışlarını kendi çıkarları doğrultusunda etkileme ve yönlendirebilme kapasitesi olarak açıklamaktadır.5
Robert Dahl “The Concept of Power” adlı eserinde, güç kavramını bir aktörün diğer bir aktöre normalde yapamayacağı bir şeyi yaptırabilme kapasitesi olarak tanımlamaktadır.6

Güç sayesinde A devleti B devletinin davranışlarını kendi çıkarları doğrultusunda
değiştirebileceği gibi; A devleti ulusal çıkarlarını korumak için C devletinden gelebilecek baskı, zorlama ve ikna uygulamalarını etkisiz bırakarak, C devletinin alanını daralttığında da güç kullanmış olur. Bu konuda Edward H. Carr, güç yönteminde caydırıcılık kavramını ön plana çıkarmıştır.7 Bu nedenle güç barış zamanında da caydırıcılık etkisiyle önemli katkılar sağlar. 
Savaş ancak caydırıcılığın başarısızlığa uğraması durumunda gündeme gelir ve son çare olarak başvurulması gereken güç uygulamasıdır.

Kennet N. Waltz’a göre güç, karşılıklı bağımlılığa dayalı bir uluslararası sistemde diğer aktörlerden bağımsız karar alabilme ve onların kararlarından en az etkilenme kapasitesi olarak tanımlanabilir. Bir aktöre daha fazla hareket serbestisi yaratan ilişki, kurum, önyargı ve uygulamalar onun gücünü oluşturur. Devletlerin amacı gücü maksimize etmek değil güvenliği sağlamaktır. Sahip olunan hareket serbestisi aynı zamanda güvenliği tehlikeye atmadan
izlenebilecek olası politika yelpazesinin de genişlemesini ifade eder.8

    Robert Keohane ve Nye’nin “kompleks karşılıklı bağımlılık” olarak tanımladıkları, çok sayıda devletin sosyal ve siyasal bağlarla birbirlerine bağlandığı bir uluslararası ortamda; zorlama, baskı ve savaş uygulamaları geri planda kalmaktadır. Kompleks bağımlılık teorisinde güç elde etmek için; sorunlar arasında bağlantı kurma, gündem belirleme, uluslar ve hükümetler ötesi ilişkiler geliştirme ve uluslararası örgütlerde söz sahibi olabilme kapasitelerine sahip olunması gerekir.9 Günümüzde aktörlerin hareket alanları karmaşık ilişki
ve bağımlılık esasıyla sınırlanmakta, bir aktörün ulusal çıkarları bir anda küresel sorun haline gelebilmekte ve askeri güç kullanımı devletleri zor duruma sokarken, sivil toplum örgütleri ve uluslararası örgütler devletlerin dış politikalarına müdahale edebilmektedir.

  Uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi, devlet dışı diğer aktörlerin etkinliğini artırması ve küresel medyanın gelişmesi, içinde bulunduğumuz dönemde “sert güç”, “yumuşak güç” ve “akıllı güç” tartışmalarını gündeme getirmiştir. Güç yaşanan döneme, var olan aktörlere ve mevcut olaylara göre bu üç kavram arasında geçişkenlik ve değişim gösterebilir. Bir ülke dünya siyasetinde istediği hedeflere ulaşmak için askeri müdahaleyi, baskı ve dayatmayı içeren sert gücü kullanabileceği gibi; o ülkenin değerlerine hayran olan, onu örnek alan, refah seviyesine ve fırsatlarına özenen ülkelerin
kendisini izlemesiyle ulaşacağı yumuşak gücü de kullanabilir. Akıllı güç ise sert güç ile birlikte yumuşak gücün etkin biçimde kombine edilmesini esas alır.

   Nye ile Richard L. Armitage gibi önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından geliştirilen“akıllı güç” kavramı; sert ve yumuşak gücün sadece birleşmesinden oluşmamakta, gücün uygulanacağı aktörün davranışlarına uyum sağlayacak şekilde önceden hazırlanmış bir zeminde ölçülü bir tepki öngörmektedir.10 Ayrıca koşullar, hedef, maliyet, zaman ve etkinlik sert ve yumuşak güç optimalinin belirlenmesine etki etmektedir. Uzmanlar sert gücün gerekliliğini vurgulayarak, bunun bir ülkenin yumuşak gücünün de garantisi olacağını belirtmekte ve akıllı güç kullanımına dikkat çekmektedir.

YUMUŞAK GÜÇ

Zaman ve mekana, uluslararası sitemin yapısındaki ve kurallardaki gelişime uygun olarak gücün anlamında da önemli değişimler yaşanmıştır. Geçmişte ve Soğuk Savaş sürecinde askeri güç ve yetenekler, en etkin güç olarak kabul edilirken, içinde bulunduğumuz bilgi ve iletişim çağında bu etkinlik kamuoyunu yönlendirebilme, ikna ve pazarlık yeteneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yumuşak güç kavramını literatüre kazandıran Nye’ye göre; küresel sistemin çok kutuplu yapısı, uluslararası örgütler ve medyanın artan etkisi sonucu askeri
kapasite geri planda kalmıştır. Asimetrik savaş yöntemlerinin üretilmesi ve klasik orduların etkinliğinin azalması sonucu çağımızda sert/kaba gücün önemini azaltmıştır. 11

Zorlama yerine işbirliğini öneren Nye, yumuşak gücü; “Eğer istediğim şeyi istemeni sağlayabilirsem, o zaman yapmak istediğim şeyi yapman için seni zorlamama gerek yoktur”12 şeklinde tanımlamıştır. Yumuşak güç, söz konusu devletin, kendi ulusal çıkarlarını, liderlik ettiği ülkelerin ulusal çıkarlarıyla örtüşecek bir biçimde sunabilme ve diğerlerini de hoşnut edecek bir biçimde uygulayabilme kapasitesi demektir.

İstenilen neticeleri elde etmek adına başkalarının güdülerini zorlamaktan ziyade onları cezbederek istediğini yaptırma kabiliyeti olan yumuşak güç; aktöre iliştirilmiş güç ve aktöre doğrudan bağlı olmayan güç kullanımı olarak ikiye ayrılır. Bir aktör onu cazibe merkezi haline getiren özellikleri ile doğrudan bir ülkenin kamuoyuna etki edebileceği gibi, uluslararası örgüt, kurum ve yapılar üzerinden de etki edebilir. Kurumsal çerçeve ve yapısal ilişkiler güç dengelerini değiştirebilir.13

Yumuşak gücün kullanımında birçok unsur karşımıza çıkmaktadır. Bunlar asker
sayısından ve yaptırım gücünden çok bir ülkenin ekonomik ve finansal kapasitesi, rekabet kabiliyeti, yaratıcı düşüncesi, insan kalitesi ve sosyal sermayesi, özgürlükleri, demokrasisi, refahı, tarihi birikimi, kültürel zenginliği, sanatı, sineması, mimarisi, müziği, eğitim sistemi,bilim ve teknoloji altyapısı, inovasyon kapasitesi, diplomatik becerisi ve kendini anlatabilme yeteneğinin toplamıdır. Bu unsurları bir araya getiren bir ülke, bir cazibe merkezi
haline gelir. Takip edilen, konuşulan, "hikâyesine kulak kabartılan" bir ülke olur.
Nye’nin geçmişte devletin medya ile kamuoyunu yönlendirebildiği; ama günümüzde bunun çift taraflı işlerlik kazandığını, kamuoyunun da devleti medya ile etkileyebileceğini belirtmektedir. Devletlerin yumuşak güç uygulamasında kamuoyuna nüfuz edebilmek için kullandığı kamu diplomasisi; "devletten-halka" ve "halktan-halka" iletişim olmak üzere iki ana çerçevede toplanmaktadır.14 Devlet-halk eksenindeki faaliyetler; devletin, izlediği politikaları, yaptığı faaliyetleri ve açılımları, resmi araçları ve kanalları kullanarak kamuya
anlatmasıdır. Halktan halka doğrudan iletişim faaliyetlerinde ise araştırma merkezleri, kamuoyu araştırma şirketleri, basın, kanaat önderleri, üniversiteler, mübadele programları, dernek ve vakıflar gibi devlet dışı sivil toplum örgütlerinin kullanılması esastır.

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI

Soğuk Savaş döneminde askeri güç ve ekonomik güç kapasiteleri ön plana çıkmış ve bu kapasiteyi etkin olarak kullanan Batı Bloğu, Doğu Bloğu’nu pes ettirmişti. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, küreselleşme sonrası oluşan karşılıklı bağımlılık, iletişim yeteneklerindeki devrim niteliğinde yaşanan gelişmeler, sivil toplumun ve devlet dışı aktörlerin etkinliğinin artması uluslararası sistemde büyük çaplı değişimlere neden olmuştur. 

  Küresel ve bölgesel örgütlerin girişimleri ve uluslararası hukukta meydana gelen gelişmeler savaşı ve sert güç kullanımını büyük ölçüde sınırlamıştır.

Küresel güçlerin ulusal çıkarlarını elde etmek için alçak yoğunluklu çatışmalar
kapsamında terörü bir araç olarak kullanma durumu, 11 Eylül 2001’de terörün kendilerini de vurmasından sonra ortadan kalkmıştır. Uluslararası terör lanetlenmiş ve teröre destek veren devletler hedef haline getirilmiştir. Bu durum küresel güçlerin barış ortamında da küresel ve bölgesel sistemleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirebilmek ve ülkeleri yönlendirebilmek maksadıyla yumuşak gücün kullanımını esas alan stratejiler 15 geliştirmesine neden olmuştur. Bu stratejilerde yumuşak güç doğrudan ülkeleri yönlendirebilecek şekilde kullanılabileceği gibi; karşı tarafın direnmesi durumunda onun yumuşak gücüne darbe vurulması, yok edilmesi veya zayıflatılması maksadıyla da kullanılabilir. Böylesine bir durum yumuşak güç savaşlarını gündeme getirir.

Yumuşak güç savaşları çıkarları çelişen ülkelerin birbirlerinin yumuşak güçlerini yok etmek, zayıflatmak için kendi yumuşak güçlerini kullandıkları bir mücadeledir. Yumuşak güç savaşları bir ülkenin yumuşak gücünün hızlı bir gelişme göstererek küresel ve bölgesel güçlerin çıkarlarını tehdit etmesi durumunda da meydana gelebilir. Hele hele yumuşak gücü hızlı bir şekilde gelişen ülkenin politikaları küresel ve bölgesel güçleri hedef almaya veya
yumuşak gücüne zarar vermeye başlarsa yumuşak güç savaşlarının çıkması kaçınılmaz olur.

Hatta bu gelişme farklı devletleri tehdit ettiğinde bu devletler bir ittifak oluşturarak veya bir ittifak oluşturmadan ayrı ayrı, yumuşak gücü hızlı bir şekilde gelişen ülkeye karşı savaş açabilirler ve bu savaşı aynı anda uygulayabilirler.

   Bu savaşlarda karşı tarafın etkili olan yumuşak güç unsurları hedef alınmaktadır. Bu unsurlar içinde siyasi liderler, partiler, sivil toplum örgütleri, değerler, ideolojiler, tarihsel derinlik, kültürel yapı, insan kapasitesi, ekonomik gelişme, finansal sistemler, yaratıcı düşünce yeteneği ve o ülkeyi cazibe merkezi haline getiren diğer yetenek ve kabiliyetler bulunmaktadır. Ayrıca yumuşak gücün gelişmesine katkı sağlayan bölgesel ve uluslararası sistemin mevcut durumu da hedef alınabilir. Bu hedeflere yönelik stratejiler birbirleri ile
uyumlu ve koordineli bir şekilde uygulanır. Gerektiğinde sıcak bir çatışmaya neden olmayacak şekilde, sert gücün yumuşak güce olumlu etkisinden de faydalanılabilir.

Yumuşak güç savaşlarında belirlenen hedeflere yönelik şiddet içermeyen mücadele yöntemi esas alınır. Küreselleşme ve bilgi teknolojilerinden istifade edilerek uluslararası kamuoyu ve hedef ülke kamuoyları şekillendirilir. Ülke içindeki parçalanmış yapıdan ve kutuplaşmadan azami istifade edilir. Şiddet içermeyen mücadele karmaşık ve şiddetten daha farklı bir mücadele aracıdır. Mücadele toplum ve kurumlar tarafından psikolojik, sosyal, ekonomik ve siyasi araçların kullanılması yoluyla gerçekleştirilir. Bunlar protestolar, grevler,
direniş, boykot, itaatsizlik ve insan gücüdür. Bütün yönetimler ihtiyaç duydukları gücü toplumdan, kurumların işbirliğinden, boyun eğme ve itaat algısından almaktadırlar. Şiddetin aksine siyasi direniş, bu tür güç kaynaklarını kesmek için eşsiz bir öneme sahiptir. Siyasi direniş süresince şiddetten uzak durmak esas olmasına rağmen zaman zaman şiddet içeren mücadele yöntemi de benimsenebilir.16 Her iki teknik de mücadele içermesine karşın, bunu çok farklı araçlarla ve farklı sonuçlarla gerçekleştirirler.

Geçmişteki güdümlü siyasi direniş kampanyaları, grev ve kitlesel gösteriler gibi sadece bir veya iki yönteme dayanmaktaydı. Günümüzde direnişi gerektiği şekilde yoğunlaştırmak ve yaygınlaştırmak maksadıyla iki yüzden fazla şiddet içermeyen eylem türü bulunmaktadır. Bu yöntemler üç geniş kategoride sınıflandırılabilir: 

Birinci Kategoride protesto, ikna, direniş ve müdahaleler yer almaktadır. 
Bu kategoride barışçı protesto ve ikna yürüyüşleri, büyük meydanların işgali, oturma ve duran adam eylemleri, marşlar ve gece nöbetleri gibi sembolik
gösteriler yer almaktadır. 

İkinci Kategoride sivil itaatsizlik yöntemleri bulunmaktadır ve bu yöntemler sosyal, ekonomik ve politik olarak üç başlık altında toplanabilir. 
Bu kapsamda sosyal itaatsizlik yöntemlerine başvurulabileceği gibi, boykotları ve grevleri de içeren ekonomik itaatsizlik yöntemlerine veya politik itaatsizlik uygulamalarına başvurulabilir.

Üçüncü Kategori içinde hızlı ve barışçıl işgal, paralel hükümet gibi psikolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik, politik yöntemlerle barışçıl müdahaleler yer almaktadır.17

Eğitimli siviller tarafından oluşturulacak akılcı strateji ve uygun taktiklerle bu
yöntemlerin geniş ölçekli, yaygın ve ısrarlı olarak uygulanması ülke yönetimleri için ciddi problemler oluşturur. Siyasi liderlerin toplumda rahatsızlık yaratan davranış kalıpları ve uygulamaları liderin hassasiyetleri olarak değerlendirilir ve istismar edilmeye çalışılır. Bilgi teknolojileri ve medya etkin şekilde kullanılarak liderlerin diktatör olarak algılanması için imajlar ve propagandalar yaygın bir şekilde gerçekleştirilir. Özgürlük adına gerçekleştirilen eylemler ve direnişler ile liderin karizması ve otoritesi aşındırılır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder