14 Mayıs 2020 Perşembe

BM GÜVENLİK KONSEYİNİN ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ. BÖLÜM 1




BM GÜVENLİK KONSEYİNİN ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARININ
ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ. BÖLÜM 1





Mesut Şöhret.*
*Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Programı Doktora Adayı, 
sohretmesut@yahoo.com


Özet

İkinci Dünya Savaşından sonra uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve devletler arasında dostça ilişkileri tesis ederek, dünyadaki ekonomik, sosyal, insani sorunların çözümünde işbirliği yapmak ayrıca temel insan hak ve özgürlüklerine gerekli saygının gösterilmesini teşvik amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler dünyadaki tüm bağımsız devletleri bir araya getiren tek uluslararası teşkilat olarak varlığını sürdürmektedir. Kuruluşundan buyana geçen yaklaşık 65–70 yıllık dönemde birçok uluslararası güvenlik sorunun çözümünde doğrudan veya dolaylı olarak yer alan teşkilat son dönemde özellikle güvenlik sorunlarının  çözümünde bir tıkanıklık yaşamaktadır. Özellikle teşkilatın uluslararası güvenlik sorunlarında temel karar alma ve uygulama mekanizması olarak faaliyet gösteren Güvenlik Konseyinde yaşanan kararsızlıklar teşkilatın son dönemde yaşanan krizlerin çözümünde etkisiz bırakarak örgütün uluslararası siyasetteki rolünü ve insanların kafalarındaki imajını olumsuz etkilemektedir. Bu bakımdan bu çalışma BM Güvenlik Konseyinin mevcut yapısını inceleyerek uluslararası sorunların çözümünde yaşanan sorunları çözmede ne derece etkili olduğu veya olamadığı incelenerek bu durumun teşkilatın geleceğine nasıl etki ettiği
incelenmektedir. Bununla birlikte özellikle Güvenlik Konseyinin ve BM teşkilatının yapısında yapılabilecek olası değişiklikler ve reformlar ortaya konulmaktadır.


Giriş

Günümüz uluslararası sisteminde devletler arası en büyük evrensel organizasyon olarak kabul edilen Birleşmiş Milletler Teşkilatı sahip olduğu potansiyel ile dünyadaki mevcut siyasi ve ekonomik, sosyal ve kültürel sorunların çözümünde kilit bir role sahiptir. Bir bakıma kendinden önceki Milletler Cemiyeti’nin eksikliklerinden alınan dersler ve bu teşkilatın bazı özellikleri üzerine inşa edilen BM, bugüne kadar dünya tarihinde görülen en geniş katılımlı ve en etkin uluslararası siyasi yapılanma olarak ifade edilmektedir. 1945 yılında kurulduğunda
Almanya ve Japonya’ya savaş ilan eden 51 egemen devletin yer aldığı teşkilat bugün dünya üzerinde neredeyse tüm egemen devletlerin katıldığı ve devlet olma iddiasında olan birçok siyasal oluşumun üyesi olmak için çaba gösterdiği bir devletler platformuna dönüşmüştür.

   BM kuruluşu, zaman içindeki gelişimi ve sahip olduğu nevi şahsına münhasır (unique) özellikleri ile uluslararası hukukun en temel aktörü durumuna gelmiştir. Öyle ki bugün için oluşumunu tamamlayan siyasi bir otoritenin devlet olarak tanınması ve bir bakıma rüştünü ispatlaması BM teşkilatına üye olmakla gerçekleşmektedir. Bu bakımdan BM teşkilatı günümüz dünyasında devlet statüsü elde etmek veya herhangi bir sorunu uluslararası toplumun gündemine getirmek için zirve noktası anlamına gelmektedir.

  Devletlerin egemen eşitliği prensibine göre kurulan BM teşkilatı kendisine üye olan devletlerin tutum ve davranışlarını belirlemek amacıyla uluslararası hukuk bakımından bağlayıcı olan BM Antlaşması’nın (UN Charter) kabulüne göre işlemektedir. Ekleri hariç 111 maddeden oluşan bu Antlaşmanın 1. ve 2. maddelerinde Birleşmiş Milletler öncelikli olarak Teşkilatın amaç ve ilkelerini ortaya koymuştur. Bu maddelere göre BM’nin amaç ve ilkeleri şu şekilde sırlanmıştır.
Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla barışın uğrayacağı tehditleri önlemek.
Bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak. Barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek Uluslararasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk,

cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak

    Bu amaçlara ulaşılması için ulusların giriştikleri eylemlerin uyumlaştığı bir odak olmak.
Birleşmiş Milletler örgütü ve üyeleri, 1. Maddede belirtilen amaçlara ulaşmak üzere aşağıdaki ilkelere uygun biçimde hareket edeceklerdir.
Örgüt, tüm üyelerinin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur.
Tüm üyeler, üyelik sıfatından doğan hak ve çıkarlardan tümünün yararlanmasını sağlamak için işbu Antlaşmaya uygun olarak üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirirler.
Tüm üyeler, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde, barışçı yollarla çözerler.
Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletlerin Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.
Tüm üyeler, örgütün işbu Antlaşma gereği giriştiği tüm eylemlerde örgüte her türlü yardımı yaparlar ve Birleşmiş Milletler tarafından aleyhinde önleme ya da zorlama eylemine girişilen herhangi bir devlete yardım etmekten kaçınırlar.
Örgüt, Birleşmiş Milletler üyesi olmayan devletlerin de, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının gerektirdiği ölçüde bu ilkelere uygun biçimde hareket etmesini sağlar.


Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi üyeleri de bu türden konuları işbu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke VII. Bölümde öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engellemez.
Genel olarak bakıldığında her ne kadar çok büyük evrensel bir örgüt olsa da BM bir dünya hükümeti değildir. Bu nedenle tüm kesimlerin isteklerine cevap vermesi mümkün değildir.
BM teşkilatının tarihi incelendiğinde genel olarak eğitim, sağlık, çevre sorunları vb. sosyal konularda son derece başarılı, ekonomik konularda kısmen başarılı, askeri çatışmaları önlemede ise başarısı Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin tutumuna bağlı olan küresel bir örgüt izlenimi vermektedir.

    Büyük bir evrensel organizasyon olmasına ve zaman içinde büyük kırılmalar yaşamasına rağmen BM teşkilatı uluslararası sistemdeki varlığını hala sürdürmektedir. Ancak kuruluşundan itibaren aradan geçen yaklaşık 70 yıllık zaman zarfında teşkilatın hem dünya üzerinde algılanma (perception) hem de kendini dünyaya anlatma biçimlerinde büyük değişimler yaşanmıştır. Öyle ki şimdilerde kurucu devletlerin savaş açtığı Almanya ve Japonya teşkilata üye olarak örgütün işleyişinde önemli roller üstlenerek örgütün en üst yönetim organı olan güvenlik konseyinde daimi üyelik ister konuma gelmişlerdir. Diğer taraftan teşkilatın birincil kurulma amacı olan kollektif güvenlik ve uluslararası barışın
sağlanması noktasında artık tek organizasyon konumunda bulunmamaktadır. Çünkü günümüzde bu amaçları gerçekleştirmek için kurulan bölgesel ve diğer uluslararası yapılanmalar teşkilata alternatif olabilecek konuma gelmişlerdir. Bunun yanında soğuk savaş sonrası uluslararası sistemde yaşanan değişim ve dönüşüm BM’nin varlığının ve etkinliğinin sorgulanmasına yol açtığını söylemek mümkündür.
Gelinen noktada BM teşkilatı siyasi anlamda yönetilemeyen, askeri olarak yetersiz ve hantal ayrıca vizyon olarak ta karmaşık bir örgüt gibi görünmeye başlamıştır. Özellikle son 15 yıllık dönemde yaşanan NATO’nun BM Güvenlik Konseyi’nin kararı olmadan Kosova’ya düzenlediği askeri harekat ve ABD liderliğindeki çok uluslu gücün Irak’a düzenlediği askeri operasyon ve işgal sonrası örgütün varlığı sorgulanır hale gelmiştir. Bununla birlikte özellikle son dönemlerde dünyada yaşanan birçok çatışmaya karşı gösterdiği etkisiz tavır ve işleyişinde
yaşanan eşitsizlik teşkilatın yüksek sesle uluslararası arenada eleştirilmesine neden olmaktadır. Bu durum elbette dünyadaki en büyük evrensel örgüt iddiasında olan yapının gerekliliğine ve meşruiyetine gölge düşürmektedir.
BM teşkilatı her ne kadar 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin şartlarına göre savaştan galip çıkan (Almanya ve Japonya ile en çok çarpışan) devletlerin isteklerine ve ayrıcalıklarına vurgu yapan şekilde oluşturulmuştur. Her ne kadar ilkelerinde devletlerin egemen eşitliği ilkesine göre kurulduğu belirtilse de Güvenlik Konseyi olarak oluşturulan ve BM’nin en yüksek karar alma ve uygulama mercii haline gelen bu yapı teşkilatın kuruluş prensipleri ile çelişmektedir. Zira güvenlik konseyi içinde yer alan daimi 5 üye (Permanent – 5) teşkilata üye
olan diğer 188 üye egemen devletten daha eşit konumda (P–5 more equal than others) bulunmaktadır. Bu ayrıcalıklı durum günümüzde devam etse de artık gerçekliğini kaybetmiş ve sorgulanır duruma gelmiştir. Çünkü diğer egemen üye devletler söz konusu 5 daimi üyenin kendi görüşlerini yansıtmadığını ve güvenlik konseyinin daimi üyelerinin sahip oldukları veto yetkisini sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları noktasında birleşmektedir. Elbette bu durum kuruluş amacı uluslararası güvenlik ve barışı sağlamak olan BM teşkilatının imajını
olumsuz yönde etkileyerek teşkilatı güvenlik sorunlarının çözümünde ve barışı sağlama noktasında etkisiz kılmaktadır. Örneğin genel kurulda 192 üye devletin oyuyla bir tavsiye kararı çıkmasına rağmen daimi üyelerden birinin vetosu sonucu alan bir karar uygulanamaz hale gelebilmektedir. Bir başka deyişle neredeyse dünyadaki tüm devletlerin görüşüne karşılık bir daimi üyenin verdiği veto daha üstün olabilmektedir.

Görüldüğü gibi güvenlik konseyindeki daimi üyelerin ayrıcalıklı konumları diğer devletler açısından pek de adil değildir. Daimi üyelik sistemi soğuk savaş dönemi boyunca denge unsuru sağlaması ve olası bir nükleer savaşı önlemesi bakımından önemli olsa da Sovyet Bloğunun dağılması sonrası denge unsuru olma özelliğini kaybetmiştir. Dolayısıyla 1990’lardan itibaren meşruiyetini kaybetmeye başlayan BM teşkilatının kurulduğu dönemdeki saygınlığını tekrar kazanabilmesi için ve selefi durumundaki Milletler Cemiyeti ile aynı kaderi paylaşmaması için teşkilatın yapısında özellikle de Güvenlik Konseyinin daimi üyelik sisteminde ciddi reformlar yapılması kaçınılmaz görünmektedir. Bu nedenle güvenlik konseyinin yapısına yönelik şimdiye kadar dile getirilen reform taleplerini BM’nin geleceğine yönelik senaryoların incelenmesi konunun anlaşılmasına büyük yarar sağlayacaktır.

BM GÜVENLİK KONSEYİ VE KONSEYİN GÜVENLİK SORUNLARININ
ÇÖZÜMÜNDEKİ ROLÜ

BM, kuruluşunda ortaya koyduğu uluslararası barış ve güvenliği gerçekleştirme amacını gerçekleştirmek ve ilkelerinin dünyadaki tüm egemen devletler tarafından kabul edilmesi maksadıyla Milletler Cemiyetiyle kıyaslandığında daha etkin bir kurumsal yapılanma tesis etmiştir. Bu maksatla BM teşkilatı içinde 6 ana organ ile bu organları destekleyici uzmanlık organizasyonları kurulmuştur. Ancak bu ana organlar içinde hem yetki hem de bağlayıcı olma bakımından ayrıcalıklı bir yere sahip olan güvenlik konseyi söz konusu devasa BM teşkilatının temel siyasi karar alma ve uygulama organı durumundadır.43 Zira Birleşmiş Milletlerin diğer organları sadece tavsiye kararı alabilirken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararları, tüm üye ülkeler açısından bağlayıcılık taşımaktadır. 
   Bu bağlayıcılık, üye ülkelerin tamamı tarafından imzalanmış olan Birleşmiş Milletler Antlaşmasında açık bir şekilde belirtilmiştir.

     Güvenlik Konseyinin Yapısı

Güvenlik konseyi sahip olduğu bu ayrıcalıklı konuma ile BM’nin kuruluşundan bu yana birçok uluslararası güvenlik sorunun çözümünde aktif rol oynarken birçoğunun çözümünde de daimi üyelerinin ulusal çıkarlarını ön plana çıkarmaları nedeniyle başarısız olmuştur. Bu bakımdan özellikle son dönemde dile getirilen dünya P-5’dan ibaret değildir tartışmalarına neden olmaktadır.
BM teşkilatı’nın kuruluşundan itibaren temel karar alıcı siyasi organı konumunda olan güvenlik konseyi 1963 yılında gerçekleştirilen reforma kadar ABD, Rusya Federasyonu (SSCB), Birleşik Krallık (İngiltere ve Kuzey İrlanda Krallığı), Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti’nden (Çin Cumhuriyeti – Tayvan) oluşan 5 daimi üye (Permanent 5) ile 6 geçici üyeden (Non-permanent members) oluşmaktaydı. 1963 yılında BM Genel Kurulunda kabul edilen 199144 sayılı düzenlemeyle söz konusu geçici üye sayısı 6’dan 10’a çıkarılarak toplam üye sayısı 15’e yükselmiştir. Geçici üyeler BM’ye üye devletlerin uluslararası barışın korunmasına ve örgütün diğer amaçlarına hizmet etmeleri bakımından aynı zamanda da adil bir coğrafi dağılım dikkate alınarak iki yıllık süreler için seçilirler. Geçici üye olarak seçilen bir devlet art arda iki dönem seçilemez bu nedenle bir devletin güvenlik konseyine tekrar üye olarak seçilebilmesi için üyeliğinin bitiminden sonra en az 2 yıl geçmesi gerekmektedir.45

Geçici üyelik dağılımında dikkate alınan coğrafi dağılım esası şu şekilde işlemektedir.


Tablo 1: BM Güvenlik Konseyi Üyelerinin Bölgesel Dağılımı 46

Bu tabloda dikkat çekici nokta üye devlet sayısı ve sahip olduğu yüzdelik oran bakımından en yüksek yüzdeye sahip olan Afrika grubunun güvenlik konseyinde daimi üyeler arasında herhangi bir temsilcisinin olmamasıdır. Bunun yanında üye devlet sayısı bakımından ve yüzdelik oran bakımından en az 2. yüzdeye sahip Batı Avrupa bölgesinin güvenlik konseyi daimi üyeliğinde 3 daimi üyeye sahip olması ve 2’de geçici üye sayısı ile konseyin 1/3’ü üzerinde hakim olmasıdır.47 Diğer taraftan dünyadaki devlet sayısının yarısından fazlasını ve oransal olarak ta üye devletlerin yaklaşık % 55’ini kapsayan Afrika ve Asya-Pasifik grubu toplamda 1 daimi üyelik (Çin Halk Cumhuriyeti) ve 5 geçici üyelikle ancak ve ancak Batı
Avrupa ve diğer devletlerden grubundan 1 üyelik fazlalığa sahip olabilmektedir. 

Kuşkusuz bu durum güvenlik konseyinin adaletsiz işleyişini ve Batı Avrupa Grubu ve ABD’nin politik ağırlığını ortaya koyan başka bir durumdur.
Bunun yanında 5 daimi üye devlet ise her zaman güvenlik konseyi üyesi olarak görev yapmakta ve konseyin gündemine gelen karar tasarılarında (resolutions) veto yetkisine sahip olmaktadır. Geçici üyelerin ise oylamalarda oy hakkı olmalarına rağmen veto yetkisi bulunmamaktadır. Konseyde yöntemle ilgili veya yöntem dışı kararlar 3/5 nitelikli oy çoğunluğuna (majority vote) göre alınır.48 Yani tüm üyelerin oylamaya katıldığı bir durumda 15 üyeden en az 9’unun tasarının kabul edilmesi yönünde oy kullanması gerekmektedir.

   Ancak karar alma sürecinde en kritik nokta daha önce de belirtildiği gibi daimi üyelerden herhangi birinin oyunun olumsuz olmamasıdır. Örneğin bir karar alma durumunda güvenlik konseyi üyesi geçici üyelerin tamamı ve hatta daimi üyelerden 4’ü evet oyu kullansa bile daimi üyelerden birinin hayır oyu kullanarak veto etmesi konseyin alacağı o kararın reddedilmesi anlamına gelmektedir. Bu durumda karar tasarısı işleme konulmaz ve istenilen yaptırım uluslararası hukuk bakımından geçersiz sayılır. Bununla birlikte güvenlik konseyinde daimi üyeler ve geçici üyeler oylamalarda çekimser kalarak kararın çıkmasını sağlayabilirler. Özellikle daimi üyelerden biri veya bir kaçı çekimser bir oylama esnasında
(abstention) olarak oy kullanırsa söz konusu karar tasarısı eğer çoğunluk sağlanıyorsa kabul edilmiş sayılır ve uygulamaya konulur.

Daimi üyelerin sahip oldukları veto yetkisi hakkında bir başka durumda veto yetkisinin hem sorunun türünü saptama noktasında hem de sorunun özü ile ilgili karar alma noktasında olmasıdır. Çifte veto hakkı olarak ifade edilen bu durum konsey üyelerine özellikle daimi üyelere hem usule dönük hem de yönteme dönük konularda geniş bir itiraz hakkı tanımaktadır. Yani daimi üyelerden biri veya bir kaçı bir konuda karar alınmasını istemiyorlarsa bunu hem usule hem de yönteme ilişkin oylamalarda veto haklarını kullanarak kolaylıkla gösterebilmektedirler. 

   Bu durum esas itibariyle konseyin etkinliğini ve karar alma sistemini doğrudan etkilemiştir.49
Bunun dışında konseyin çalışma sistemi incelendiğinde ise devamlılık unsurunun ön planda olduğu görülmektedir. Buna göre konsey üyesi her devletin konseyin merkezi olan New York’ta bir temsilci bulundurma zorunluluğu bulunmaktadır. Bunun sebebi acil bir durumda konseyin bir an önce toplanıp kısa sürede karar almasını sağlamaktır. Bununla birlikte konsey belirli dönemlerde de rutin olarak toplanır üyelerden her biri isterse bir hükümet üyesi veya özel olarak atanmış başka bir temsilci tarafından toplantılarda temsil edilebilir. Toplantılar eğer üyeler isterlerse teşkilat merkezinin dışında başka bir yerde de toplanabilir.50
Güvenlik Konseyinin Görevleri BM teşkilatının en önemli karar alma organı olan güvenlik konseyi her ne kadar en önemli organ olsa da uluslararası hukuk çerçevesinde BM Antlaşmasının kendisine yüklediği görev ve sorumlulukların dışında hareket etmesi beklenemez. Bu bakımdan BM Antlaşmasının 5. bölümünde sıralanan 24, 25 ve 26. maddelerde belirtilen görev ve yetkilerinin çerçevesinde
hareket edebilir. Buna göre Birleşmiş Milletlerin üyeleri, örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında başlıca sorumluluğu Güvenlik Konseyine bırakırlar ve bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken Güvenlik Konseyinin kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler.

Güvenlik Konseyi, bu görevleri yerine getirirken Birleşmiş Milletler’ in Amaç ve İlkelerine uygun hareket eder. Bu görevleri yerine getirebilmesi için Güvenlik Konseyi’ ne verilmiş belirli yetkiler VI, VII, VIII ve XII. Bölümlerde gösterilmiştir
Güvenlik Konseyi, Genel Kurul’ a incelenmek üzere yıllık raporlar ve gerektiğinde özel raporlar sunar Birleşmiş Milletler üyeleri, BM Antlaşması uyarınca, Güvenlik Konseyi’nin kararlarını kabul etme ve uygulama konusunda görüş birliğine varmışlardır.

   Dünyanın insan ve ekonomi kaynaklarının, yalnızca en küçük bölümünü silahlanmaya ayırarak, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanıp korunmasını kolaylaştırmak için Güvenlik Konseyi, 47. maddede51 öngörülen Askeri Kurmay Komitesi’nin de yardımıyla, silahlanmanın düzenlenmesi için bir sistem kurmak üzere Birleşmiş Milletler üyelerine sunulacak planlar hazırlamakla yükümlüdür.
Yukarıdaki maddeler dikkatlice incelendiğinde esasında en can alıcı maddenin 1. madde olduğu görülmektedir. Çünkü bu maddeyi kabul etmekle daimi üyeler dışında kalan BM’ye üye tüm devletler uluslararası güvenliğin ve barışın tesis edilmesi noktasında güvenlik konseyini tek yetkili olarak kabul etmekte ve bu konuda kendilerine ait sorumlulukları da konseye devretmektedirler. Bu durumda aslında BM teşkilatına üye olan her devlet bir bakıma söz konusu 5 daimi üyenin kendilerinden daha üstün ya da daha egemen olduklarını zımmi olarak kabul etmeleridir. BM Antlaşması çok taraflı uluslararası bir antlaşma niteliğinde
olduğundan bu durumu kabul eden devletler açısından sorun teşkil etmemektedir. Ancak teşkilata üye olmak için tüm maddelerin kabul edilmesinin zorunlu olması ve devletlerin örneğin bu maddeye muhalefet şerhi koymalarının mümkün olmamasından burada bir dayatmadan söz etmek mümkündür. Yine de devletler teşkilata üye olmayı kendileri istediklerinden bu durumda devletlerin kendileri bilerek ve isteyerek 5 daimi üyenin kendilerinden daha egemen olmalarına rıza (consent) verdikleri söylenebilir. “Diğer üyelerin böyle bir ayrıcalığı baştan kabul ederek anlaşmaya taraf olmalarının nedeni, uluslararası barışın ancak söz konusu bu beş üyenin uzlaşma içinde hareket etmeleri ve bir birlerini dengelemeleri ile mümkün olacağını düşünmelerinden kaynaklanan realist bir varsayımın
sonucu olabilir.”52

Diğer taraftan maddenin son bölümünde yer alan üye devletler Güvenlik Konseyinin kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler ifadesiyle de bu durumu meşru hale getirirler demektedir. Esasında güvenlik konseyinin şimdilerde bu kadar çok eleştirilmesine sebep olan durumda buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü güvenlik konseyinin 5 daimi üyesi BM’nin geriye kalan 188 üye devleti adına veya onların istediği doğrultuda hareket etmemektedir. Bir başka deyişle daimi üyeler 188 üye devletin genel iradesini veya çoğunluğun iradesini yansıtacak kararlar alıp uluslararası güvenlik başta olmak üzere diğer bölgesel ve ekonomik sorunları çözmede etkisiz kalmaktadır. Ayrıca bu haliyle güvenlik konseyi uluslararası
güvenlik sorunlarını çözmek bir yana bazı durumlarda daimi üyeler arasındaki görüş ayrılıkları sebebiyle bizzat uluslararası yeni güvenlik sorunlarının oluşmasına zemin hazırlamaktadırlar. Örneğin son dönemde Suriye’de yaşanan iç savaşa çözüm bulma noktasında Rusya ve Çin’in veto etmesi sebebiyle bu ülkeye karşı herhangi bir yaptırım uygulanamamakta ancak bunun neticesinde her gün yüzlerce insanın ölümüne de engel olunamamaktadır.
Yukarıdaki madde kapsamında eleştirilecek bir başka konuda daimi üyeler dışında kalan üye devletlerin barış ve güvenliğin tesisinde güvenlik konseyini başlıca sorumlu olarak kabul etmelerindeki amacın örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak şeklinde tanımlanmasıdır. Teoride elbette miktar olarak az sayıdaki devlet arasında görüş birliği sağlayarak bir karar almak daha kolay ve daha hızlıdır. Ancak uygulamada bazı zamanlarda bunu görmek mümkün olmamaktadır. Örneğin Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Bosna – Hersek’te yaşanan katliamlara karşı güvenlik konseyi yaklaşık 3 yıl boyunca bir karar alamamış bunun sonucunda yüz binlerce insan göz göre katledilmiş ve milyonlarcası da yerinden yurdundan olmuştur. Çünkü bu savaş sırasında güvenlik konseyi bir türlü askeri güç
kullanma konusunda karar alamadığından (gelen kararlar daimi üyelerden Rusya ve Çin tarafından veto edildiklerinden) BM devre dışı kalmış ve müdahale NATO tarafından gerçekleştirilmiştir.53 Benzer şekilde 1994 yılında BM güvenlik konseyi Raunda’da yaklaşık 100 gün süren ve yaklaşık 800 bin Tutsi kabilesine mensup insanın palalarla, çivili tahtalarla veya bıçaklarla işkence edilerek Hutu kabilesine mensup insanlarca öldürülmesine seyirci kalmıştır.54 Tabi ki bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak burada önemli olan asıl işlevi güvenliği sağlamak olan güvenlik konseyinin 5 daimi üyesinin kendi arasında bir karar alarak
hızlı bir şekilde olaylara müdahale edememesi kabul edilebilir bir durum değildir. Kısaca güvenlik konseyi için örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlayamadığı nı söylemek yanlış olmayacaktır.
Güvenlik konseyinin eleştirilmesine neden olan diğer bir durumda konseyin aldığı kararların tüm üye devletler ile BM Antlaşmasının 2. maddesinde belirtildiği gibi üye olmayanlar üzerinde bağlayıcı olması noktasındadır.55 Buna göre konseyin daimi üyeleri kendi aralarında anlaşıp bir karar aldıklarında bu karar eğer BM teşkilatına üye diğer üyelerin çoğunluğunun ulusal çıkarlarına aykırı olsa bile alınan bu karara uymak zorundadırlar. Ancak BM Antlaşmasının 50. maddesinde belirtildiği gibi Güvenlik Konseyi tarafından bir devlet aleyhine önleyici ya da zorlayıcı önlemler alındığında, BM üyesi olsun ya da olmasın başka herhangi bir devlet, bu önlemlerin yürütülmesi yüzünden özel ekonomik sorunlarla karşı
karşıya kalırsa bu devletin, söz konusu sorunların çözümü için Güvenlik Konseyi’ne danışma hakkı vardır.


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder