14 Mayıs 2020 Perşembe

NATO’NUN YENİ ORTAKLIK POLİTİKASI: ASYA-PASİFİK AÇILIMI?

NATO’NUN YENİ ORTAKLIK POLİTİKASI: ASYA-PASİFİK AÇILIMI? 




Arif Bağbaşlıoğlu,
*Yrd.Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü, abagbaslioglu@ahievran.edu.tr. 


Özet

Bu çalışmanın amacı NATO’nun yeni ortaklık politikasının oluşturulmasında etkili olan faktörleri incelemek ve politikanın getirdiği yenilikleri değerlendirmektir. Bu yeni politika coğrafi sınırlara dayalı olarak oluşturulan NATO ortaklıklarını daha fonksiyonel kılma isteğinin bir yansımasıdır. Yeni politika ile dünyanın çeşitli bölgelerinden, pratikte Asya- Pasifik bölgesinden, NATO ile birlikte çalışmak isteyen ülkeler ile konu bazlı ilişkilerin oluşturulması için NATO içerisindeki yasal çerçeve oluşturulmuştur. NATO ortaklıklarının coğrafi temelden arındırılması konu bazlı işbirliği imkânının sağlanması Asya-Pasifik bölgesi başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden ülkeler ile NATO arasında ortaklık anlaşmaları imzalanmasını sağlayabilir. Çalışmanın iddiası yeni politikanın Asya-Pasifik
bölgesindeki küresel ortaklar ile ilişkilerin geliştirilmesine odaklandığı ve bu durumun ulusalararası güvenlik bağlamında NATO-Çin gerginliğini artıracağı yönündedir. Çalışmada bu politika Amerikan dış politikasındaki değişimlerin özellikle Asya-Pasifik bölgesine yönelimin NATO’ya yansımaları olarak değerlendirilmektedir.


Giriş

Genel anlamada, NATO üyesi olmayan ülkeler ile NATO arasında kurulan ilişkileri
düzenleyen ortaklık programları, İttifak’ın Soğuk Savaş sonrasında gerçekleştirdiği coğrafi dönüşümünün en önemli tezahürleri olarak da nitelendirilebilirler. Söz konusu ortaklık programları yapıları itibariyle çeşitlilik arz etmektedirler. Kurumsal çerçeveleri olan NATO ortaklıkları, Barış İçin Ortaklık (BİO), Akdeniz Diyaloğu (AD) ve İstanbul İş Birliği Girişimi (İİG)’dir. BİO’nun üyeleri olan Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Gürcistan ile ikili formatta
ortaklıklar da mevcuttur. Ayrıca NATO ve BİO üyeleri ülkeler arasında Avrupa-Atlantik güvenliği ile ilgili konularda bir danışma forumu niteliği taşıyan Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi (AAOK) de bu noktada saymak gerekmektedir. Bu kurumsal ortaklıklar dışında, özellikle Afganistan Operasyonu’na verdikleri destek sonrasında başlangıçta “temas ülkeleri” olarak anılan ancak bugün “küresel ortaklar” olarak ifade edilen devletlerle bireysel bazda kurulan ilişkiler de söz konusu çeşitliliği artırmaktadır. NATO’nun kurumsal ortaklık programları içerisinde yer almayan ancak İttifak liderliğinde gerçekleştirilen operasyonlara
katkı sağlayan devletleri tanımlayan bu sınıflandırmaya ilk dâhil olan devletler, Avustralya, Güney Kore, Japonya ve Yeni Zelanda’dır. NATO’nun yeni ortaklık politikasının ilanından sonra Irak, Afganistan, Pakistan ve Moğolistan da küresel ortaklar arasında sayılmışlardır.

Geniş bir coğrafyaya yayılan NATO ortaklıklarının etkinlik kabiliyetleri, katılımcı ülkelerin amaçlarındaki farklılık, kurumsal ortaklık programlarının içerisinde olmamalarına rağmen bazı NATO üyelerine nazaran NATO operasyonlarına çok daha fazla katkı sağlayan küresel ortakların varlığı ve bu ülkeler ile ilişkilerin geleceği gibi hususlar İttifak’ın yeni bir ortaklık politikası oluşturmasını zorunlu kılmıştır. 

  19-20 Kasım 2010 tarihleri arasında düzenlenen Lizbon Zirvesi’nde açıklanan ve “Aktif Angajman  Modern Savunma” başlığını taşıyan son stratejik konsept, NATO’nun ortaklık politikalarında  anlamını bulan “işbirlikçi güvenlik” anlayışını İttifak’ın üç resmî görevinden biri haline getirmiştir.1 

Belgede, NATO üyelerinin güvenliklerinin sağlanabilmesi için sınırların ötesindeki devlet ve kuruluşlarla birlikte çalışılmasının zorunluluğu da vurgulanmıştır. Beraber çalışma amacının gerçekleşebilmesi için ortakların destek sağladıkları NATO operasyonlarının karar alma süreçlerine katılımlarının sağlanacağı ve ortaklıkların bu temelde daha da geliştirileceği ifade edilmiştir.

Bu kapsamda 14-15 Nisan 2011’de Berlin’de gerçekleştirilen NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı sonucunda “Berlin Paketi” olarak da isimlendirilen “İşbirlikçi Güvenlik İçerisinde Aktif Angajman: Daha Etkili ve Esnek Ortaklık Politikası” ve “Siyasi-Askerî Çerçeve” başlıklı belgeler yayımlanmıştır. Bu belgeler ile NATO’nun yeni ortaklık politikası oluşturulmuştur.

Bu noktada NATO’nun yeni ortaklık politikasının oluşturulma amacı ve hizmet etmesi beklenen hedeflerinin neler olacağı sorusu gündeme gelmektedir. Öncelikle, NATO’nun yeni ortaklık politikası NATO’nun son stratejik konseptinin tamamlayıcı bir unsurudur ve bu açıdan NATO’nun küresel bir örgüte dönüşme iradesini yansıtmaktadır. NATO’nun bu yeni politikası dahilinde çalışmada öncelikli olarak NATO ortaklıklarının geçirdiği dönüşüm üç tarihsel dönem içerisinde ele alınacaktır. Daha sonra ise yeni ortaklık politikasının oluşumu ve
izlenmesinde Amerikan dış politikasındaki Asya-Pasifik Bölgesi’ne kayan politik öncelik değişiminin NATO’ya etkileri değerlendirilecektir.

NATO Ortaklıkları

Ortaklık kavramının gerisindeki tarihsel süreç 1990’lı yılların başına dayanmaktadır.
Kavrama ilk kez 1990 yılında, ABD ve Sovyetler Birliği arasında Soğuk Savaş sonrası Avrupa güvenliği ile ilgili konuların ele alındığı temaslarda yer verilmiştir. Ortaklık kavramının buradaki kullanımı daha ziyade ABD’nin Batı normlarına uyum sağlamak isteyen eski Doğu Bloğu ülkeleri ile kurulan ilişkilerini tanımlamak amacına hizmet etmiştir. 
Ortaklık kavramı bu anlamda ABD’nin uluslararası sistemdeki “Amerikan üstünlüğü”nü sağlamlaştırmak için oluşturduğu ikili ve çok taraflı ilişkilerle uyumlu bir çaba olarak da değerlendirilmekte dir.2 

Başlangıçta ABD dış politikası dahilinde şekillenen bu kavram kısa
bir süre içerisinde NATO’nun güvenlik politikasının da ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ortaklık programları, 1991 ve 1999 yıllarında hazırlanan stratejik konseptlerde belirtilen diyalog ve iş birliği yoluyla güvenliğin sağlanması gibi hedeflere ulaşılmasında önemli bir araç olarak düşünülmüşler ve takip eden süreçte İttifak’ın güvenlik politikasının önemli birer unsuru olmuşlardır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO’nun ortaklık politikası durağan bir çizgide devam etmemiş; uluslarası sistemdeki değişimlere ve tehdit algılamalarındaki farklılıklara uygun olarak yeni amaçlar ve mekanizma lar ile desteklenmiş ve dönüştürülmüştür. Temel amaçları dikkate alındığında
NATO’nun ortaklık politikası 1991-2002, 2002-2010 ve 2010 sonrası olmak üzere üç tarihsel dönem içerisinde ele alınabilir.

İlk dönemde ortaklık politikası, NATO’nun genişleme politikasının bir unsuru olarak işlev görmüştür. NATO’nun ortaklık politikasının ilk adımı Kasım 1991’de gerçekleştirilen Roma Zirvesi’nde alınan kararlar neticesinde oluşturulan ve 1997 yılında yerini AAOK’ye bırakan Kuzey Atlantik İş Birliği Konseyi (KAİK)’dir. KAİK, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Sovyetler Birliği’nden ayrılan cumhuriyetlerin NATO ile irtibatını kurmak ve bu irtibatı geliştirme ihtiyacının bir ürünüdür. Ancak KAİK daha ziyade çok taraflı politik diyaloğun üzerine odaklanmış ve üye olmayan ülkelerin NATO ile bireysel iş birliği geliştirme olanağı üzerinde durmamıştır. Bu eksikliği gidermek ve NATO ile KAİK üyeleri arasındaki ortaklığı
kurumsal hale dönüştürmek amacıyla tasarlanan BİO programı, Ekim 1993’te
Travemün/Almanya’da gerçekleştirilen NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda ABD Savunma Bakanı Les Aspin tarafından önerilmiştir.3 BİO, 10-11 Ocak 1994 tarihinde gerçekleştirilen Brüksel Zirvesi’nde ilan edilmiştir. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin güvenlik arayışlarına, Rusya Federasyonu ile olan ilişkiler de dikkate alınarak, acil cevap vermekten kaçınıldığı bir ortamda, BİO aracılığı ile söz konusu ülkeler ile NATO arasında düzenli ilişkiler geliştirilmiştir.4 BİO’nun en önemli işlevi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa- Atlantik kurumlarına entegre olabilmeleri için gerekli istikrar ortamını sağlamış olmasıdır.

Günümüzde yirmi iki devlet5 BİO üyesidir. Burada özellikle dikkat çekici olan husus, NATO’ya Soğuk Savaş sonrası üye olan on iki ülkenin6 tümünün bu programa katıldıktan sonra NATO üyesi olmalarıdır. Bu açıdan BİO, NATO’nun Soğuk Savaş sonrası genişleme sürecinin özgün bir yöntemi olarak nitelendirilebilir. Bu anlamda BİO, oluşturduğu kurumsal yapı ile NATO’nun genişlemesine diğer ortaklık programlarına oranla çok daha fazla katkıda
bulunan bir program olma özelliği de göstermektedir.

İkinci dönemde ortaklık politikası, NATO liderliğinde yürütülen operasyonlarda birlikte çalışabilirliliğe daha fazla odaklanmıştır. Ancak bu noktada bu eğilimin NATO’nun özellikle Kosova’ya gerçekleştirdiği müdahale sonrasında başladığını belirtmek gerekir. Ancak NATO önderliğinde yürütülen ISAF’te ortak ülkelerden beklenilen destek Balkanlar’da gerçekleştirilen operasyonlara oranla daha yüksektir. Bu durumun en temel nedeni ise Avrupalı müttefiklerin kendi güvenlikleri açısından göreli olarak uzak gördükleri Afganistan operasyonuna daha az müdahil olmak istemeleridir. 

   11 Eylül NATO ortaklıkları açısından yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. 
11 Eylül’den sonra özellikle ABD’nin benimsediği “NATO’ya yönelik tehdit algısının bir perspektif  değişimine uğraması gerektiği” ve “Transatlantik bölgesi dışından gelecek tehditlerin bir  saldırıya dönüşmeden önlenmesi” düşünceleri NATO’nun ortaklıklar politikasına da yansımıştır. 

  NATO bu dönemde Aybet’in belirttiği gibi “devlet-dışı aktörlere karşı sınır gözetmeyen bir savunma  anlayışı”nı benimsemiştir.7 

Bu açıdan teröre karşı savaş konsepti, daha önce insani müdahale konsepti
içerisinde meşru bir zemin aranan NATO’nun alan dışı müdahalelerinin kapsamını
genişletmiştir. ABD dış politikasındaki söz konusu değişimler çerçevesinde mevcut ortaklık programları, NATO önderliğinde yürütülen operasyonlarda birlikte çalışılabilirliği arttıracak mekanizmalarla desteklenmiş, tehditlerin gelebileceği bölgelere yönelik olarak, 2004 yılında, yeni bir ortaklık programı (İİG) hazırlanmıştır. Bunlara ek olarak özellikle Afganistan’da ihtiyaç duyulan ve Avrupalı müttefiklerden istenilen oranda sağlanamayan operasyonel desteğin karşılanabilmesi için kurumsal ortaklık programları dışındaki bazı Avustralya,
Güney Kore, Japonya, Yeni Zelanda gibi Asya-Pasifik ülkeleriyle de ilişkiler geliştirilmiştir.

Bahsi geçen değişim resmi olarak 21-22 Kasım 2002 tarihlerinde düzenlenen Prag Zirvesi’nde onaylanmıştır. Zirve’de “Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi ve BİO’nun Kapsamlı Yeniden Gözden Geçirilmesi Hakkında Rapor” adlı belge kabul edilmiş ve yeni bir mekanizma olan “Bireysel Ortaklık Eylem Planı” oluşturulmuştur. Amaç, talep edildiği takdirde, İttifak’ın bir BİO ülkesinin kendi iç reformlarına yapacağı desteği, bir faaliyetler menüsü arasından seçmek yerine, o ülkenin ihtiyaçları ve şartlarına göre düzenlemesini sağlamaktır.8 

    Bu kararın gerçekleştirmeyi hedeflediği en önemli fonksiyon beraber çalışabilirlik kapasitesini azamileştirmektir. Zirve’de ayrıca “Terörizme Karşı Ortaklık Eylem Planı” kabul edilerek, terörizmden kaynaklanan tehditlerle mücadelede ortaklık programlarına katılan ülkelerin NATO ile birlikte çalışabilecekleri bir çerçeve oluşturmuştur.9 Bu belgelerin yanı sıra daha
önce kurulmuş olan AD’nin güçlendirilmesi İttifak’ın önceliklerinden biri haline gelmiştir. 
    Bu kapsamda NATO’nun dönüşümüne paralel olarak mevcut iş birliği alanları daha derinleştirilmiş ve yeni iş birliği alanları önerilmiştir. Programa katılan ülkelerin Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. maddesi kapsamı dışındaki NATO operasyonlarına, terörizmle mücadele, sınır güvenliği ve afet yönetimi gibi konulara yapacakları katkıların arttırılması hedeflenmiştir.10 Tüm bu gelişmelere ek olarak 2004 yılında İİG’nin oluşturulması ve temas ülkelerinin NATO operasyonlarına katkılarının artması, NATO’nun ortaklık politikasının
başlangıçtaki “genişleme politikasının bir unsuru olma amacı”nın değiştiğinin göstergeleridir.

Bu tarihten sonra ortaklıklar, NATO’nun statik ve kolektif savunma örgütünden esnek ve küresel bir güvenlik İttifakına dönüşümü isteğini de yansıtmışlardır. Ancak bu isteğin her NATO üyesince aynı oranda arzulandığını ifade etmek çok iyimser bir yaklaşım olacaktır.

28-29 Kasım 2006 tarihlerinde gerçekleştirilen Riga Zirvesi’nde NATO içerisindeki Anglo- Sakson müttefikler, ABD ve İngiltere, temas ülkeleri ile bir “ Küresel Ortaklık forum” u oluşturulması yönünde lobi çalışmaları yapmışlar; ancak NATO’nun küresel işlevine ağırlık veren bu düşünce İttifak içerisinde o dönem için bir uzlaşı oluşturamamıştır.11 Özellikle Almanya ve Fransa’nın tavırları, bu tür bir kurumsal yapının NATO’nun Transatlantik’in ötesindeki alan dışı faaliyetlerini artıracağı, İttifak’ın kollektif savunma görevini ve askerî
doğasını olumsuz yönde etkileyeceği gerekçeleriyle olası bir uzlaşıya engel olmuştur. Bu gerekçelere Fransız dış politika uzmanı Heisbourg’un belirttiği gibi, Asya-Pasifik Bölgesi devletlerinin -özellikle Çin’in- söz konusu girişimi kendilerine yönelik bir tehdit olarak algılama ihtimali de eklenmiştir.12 O dönem için, temas ülkeleri ile öngörülen kurumsal ortaklık oluşturulamamasına rağmen Riga Zirvesi’nden sonra bu ülkeler “küresel ortaklar” olarak adlandırılmış ve bu ülkeler ile büyükelçi ve bakan düzeyinde ilişkiler kurulmuştur. 

    2-4 Nisan 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen Bükreş Zirvesi’nde ise bu ülkeler ile NATO operasyonlarında birlikte çalışabilirliği artırmak için “Uygun İş Birliği Paketleri (Tailored Cooperation Packages)” adı altında programlar başlatılmıştır. Bireysel Ortaklık Eylem Planı’na benzeyen ve bilgi, istihbarat ve teknoloji değişimi, eğitim faaliyetlerine katılım, müşterek tatbikatlar gibi bir dizi faaliyetleri içeren bu paketler ülkelerin NATO ile birlikte kendi ihtiyaçlarına uygun olarak çalışmalarına imkân sağlamışlardır. Ancak söz konusu birlikte çalışma fikrinin uygulamada Afganistan operasyonuyla sınırlı kaldığını ifade etmek
de yanlış olmayacaktır.

Üçüncü dönem ise NATO’nun son Stratejik Konsept’inin ilanıyla başlamaktadır. Bu ilanı bu söz konusu dönemin başlangıcı olarak seçmemizin iki temel nedeni vardır. 

Birincisi, özellikle küresel ortaklar ile birlikte çalışabilirliğin sembolü olan Afganistan’daki operasyonun 2014 sonuna kadar sona erdirilmesi kararının Lizbon Zirvesi’nde alınmasıdır. Bu açıdan küresel ortaklarla ilişkilerinin nasıl bir yol izleyeceği sorusu için bir cevap arayışı başlamıştır. 

İkincisi ise söz konusu arayışın bir neticesi olan ve Nisan 2011’de ilan edilen NATO’nun yeni ortaklık politikasının temellerinin bu Konsept ile atılmasıdır.

Son Stratejik Konsept’te NATO’nun güvenliğine yönelik tehditlerin çeşitliliği dikkat çekmektedir. Belgede, nükleer ve diğer kitle imha silahlarının yayılmasının, NATO’nun sınırları dışında oluşan istikrarsızlık ve çatışma ortamının, terörizm, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının, insan ticareti gibi yasadışı uluslararası faaliyetler ile siber saldırıların daha organize hale gelmesinin İttifak’ın güvenliğine yönelik başlıca tehditleri oluşturdukları
belirtilmiştir. Belgede lazer silahları, elektronik savaş teknikleri, uzay bağlantısını engelleyen farklı teknolojik unsurlar, sağlığa yönelik riskler, iklim değişikliği, su kaynaklarının azalması, artan enerji ihtiyacı gibi çevresel sorunlar NATO üyelerinin güvenlik politikalarını etkileyebilecek hususlar olarak değerlendiril mişlerdir. Her ne kadar bu konsepti NATO’nun bölgesel (kollektif savunma) ve küresel görevleri arasında bir denge unsuru olarak değerlendirenler13 olsa bile kanımızca belge açık bir şekilde NATO’nun küresel bir güvenlik örgütü olarak algılanma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. İttifak’ın güvenliğinin ve İttifak’a
yönelik olası tehditlerin Transatlantik’in ötesindeki gelişmelerden etkilendiği vurgusunun söz konusu belgeye önemli ölçüde nüfuz ettiği açıktır.

    NATO Genel Sekreteri Rasmussen günümüzdeki güvenlik zorlukları ile “salt bir Avrupalı perspektif”  ile mücadele edilemeyeceğini ve NATO ortaklıklarının bugünün ve yarının güvenlik tehditlerinin karşılanmasında hayati rolü olduğunu ifade etmektedir.14 Görüldüğü gibi, NATO’nun yeni ortaklık politikası NATO yetkililieri tarafından söz konusu küreselleşen tehditlerle mücadelenin bir yolu olarak sunulmaktadır.

NATO’nun Yeni Ortaklık Politikası.

Berlin Paketi ile hayata geçirilen ve resmi metinlerde “daha etkili ve esnek bir politika” olarak tanımlanan NATO’nun yeni ortaklıklar politikasında öne çıkan amaçları şu şekilde maddelendirebiliriz:

NATO’nun kurumsal ortaklık programlarına katılan ülkeler ve küresel ortaklar ile siyasi danışma mekanizmalarını geliştirmek ve bu ülkelerin NATO’nun askerî operasyonları başta olmak üzere tüm faaliyetlerine katılımlarını artırmak.

Ortaklar ile ilişkileri 28+n düzeninde tanımlayarak, NATO üyesi olmayan ama İttifak ile iş birliği yapmak isteyen devletlerle konu bazlı ve daha esnek bir mekanizma oluşturmak.

NATO operasyonlarına katkı sağlayan NATO üyesi olmayan ülkelerin söz konusu
operasyonlarla ilgili karar mekanizmasına dâhil olmalarını sağlamak.
Bu amaçlar çerçevesinde, NATO’nun yeni ortaklıklar politikasında, kurumsal ortaklık programlarının (BİO, AD, İİG) varlıkları aynen korunmuş; fakat küresel ortak sıfatıyla NATO operasyonlarına katkı sağlayan devletleri de içeren yeni bir kurumsal yapı öngörülmemiştir.

Ancak NATO’nun kurumsal ortaklarına sağladığı tüm araçlar, bu yeni politika dâhilinde daha açık bir şekilde NATO ile herhangi bir konuda birlikte çalışmak isteyen tüm devletlerin kullanımlarına açık hale getirilmişlerdir. Bu açıdan eskiden sadece BİO ülkelerinin katılımına açık olan Bireysel Ortaklık Eylem Planı (Indiviual Partnership Action Plan-IPAP) ve Planlama ve Gözden Geçirme Süreci (Planning and Review Process-PARP) gibi mekanizmalar tüm ortakların talebine sunulmuştur. Yeni ortaklık politikası kapsamında kabul edilen Ortaklık İş Birliği Menüsü (Partnership Cooperation Menu) ile NATO binaltıyüzün üzerindeki faaliyet alanınını bütün ortak ülkelere açmıştır. İsteyen ülkeler söz konusu
alanlarda NATO ile iş birliği yapabileceklerdir. Bu yapı ile NATO ile ortaklar arasındaki ilişkilerin daha esnek ve konu bazlı bir şekilde geliştirilebilmesinin hedeflendiği ifade edilebilir. Bireysel Ortaklık ve İş Birliği Anlaşmaları da bu hedef çerçevesinde yeni politikanın kapsamı dâhiline alınmışlardır.

“Berlin Paketi” olarak anılan belgelerde hiçbir ülkenin ismi doğrudan zikredilmediği için bu mekanizmaların NATO ile birlikte çalışmak isteyen her devlete açık olduğu anlaşılmaktadır.

Bu tutumun iki temel nedeni olduğu ifade edilebilir. Birincisi, NATO karar alıcılarının yeni ortak ülkeler arayışında olmasıdır. Bu arayışın en temel sebebi ise NATO liderliğinde gerçekleştirilen operasyonlara ortakların katılımının, söz konusu “operasyonların meşruluğu algısı”nı NATO üyelerinin sınırlarının ötesine taşımasıdır. İkincisi ise, bu tutum ile NATO karar alıcılarının, küresel ortaklarla geliştirilen ve geliştirilecek olan ilişkilerin her hangi bir ülke - özellikle de Çin- tarafından örtük ya da açık bir tehdit olarak algılanması ihtimalini bertaraf etme amacında oldukları söylenebilir. Bu yeni politikanın kabul edilmesinden sonra
NATO’nun resmî internet sitesinde küresel ortaklar olarak Avustralya, Güney Kore, Japonya ve Yeni Zelanda’nın yanı sıra Pakistan, Irak, Afganistan ve Moğolistan da yer almışlardır.

  Ayrıca yeni ortaklık politikasında öngörülen mekanizmaların Çin, Hindistan, Singapur, Endonezya, Malezya, Brezilya ve Kolombiya’yı da kapsayabileceği de ifade edilmiştir.15

NATO’nun yeni ortaklık politikasının açıklanmasından sonra 19 Mart 2012’de Moğolistan, 4 Haziran 2012’de Yeni Zelanda, 20 Eylül 2012’de Güney Kore, 24 Eylül 2012’de Irak ve 21 Şubat 2013’te Avustralya ile Bireysel Ortaklık ve İş Birliği Anlaşmaları imzalanmıştır. Bu antlaşmalar NATO ile söz konusu ülkeler arasındaki ilişkilerin daha esnek ve konu temelli bir şekilde geliştirilebilmesine imkân sağlamaktadırlar. Anlaşmalarda terörizm, kriz yönetimi,  siber saldırılar ve deniz güvenliği gibi konularda iş birliğinin artırılması düzenlenmiştir.

Afganistan operasyonuna katkı sağlayan Singapur ve Malezya ile de kısa vadede benzer nitelikli anlaşmalar yapılması ihtimal dâhilindedir. Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde siyasi etkileri olsa da özünde idari bir reform olarak tanımlanan16 yeni ortaklık politikasının kanımızca en somut hukuki etkisi NATO’nun söz konusu ülkeler ile geliştirdiği ilişkilere meşru bir zemin oluşturmasıdır. Söz konusu antlaşmalar ile NATO’nun kapısı İttifak ile herhangi bir konuda birlikte çalışmak isteyen devletlere açılmıştır. Bu politikanın “ortaklık” açısından bir “açık kapı politikası” olduğu aşikardır.

Küresel ortak olarak kabul edilen -Irak dışındaki- söz konusu ülkelerin Asya-Pasifik Bölgesi’nde yer almaları dikkat çekmektedir. Bu noktada özellikle ABD’nin Asya-Pasifik Bölgesi’ne yoğunlaşan ilgisinin varlığına dikkat çekmek gerekmektedir. 

    Özellikle Afganistan’daki birliklerin 2014 yılına kadar geri çekilmesi kararı alındıktan sonra ABD’nin çıkarlarının Asya ve Pasifik Bölgesi’ndeki gelişmelerle bağlantılı olduğu hususu uluslararası kamuoyuna hatırlatılmıştır. 17 Kasım 2011 tarihinde Avustralya ile imzalanan, bu ülkedeki Amerikan askerî varlığının artırılmasını ve iki ülke arasındaki askerî iş birliğinin geliştirilmesini öngören antlaşma sonrasında Obama’nın resmî açıklaması bu öncelik değişiminin en manidar göstergesidir. Obama açıklamasında ABD’nin bir Pasifik devleti
olarak bu bölgenin şekillendirilmesinde ve geleceğinin belirlenmesinde, yakın ortaklık ilişkilerine de uygun olarak, daha fazla ve uzun vadeli bir rol üstleneceğini ifade etmiştir.17
Benzer tarihlerde ABD Dışişleri Bakanı Clinton da yirmibirinci yüzyılın Pasifik yüzyılı olacağını iddia etmiştir. Clinton gelecek on yıl içerisinde Amerikan hükümetinin en önemli görevlerinden birinin bu bölgede diplomatik, ekonomik, stratejik yatırımlara kilitlenmek olduğunu ifade etmiştir.18 

   Obama’nın yeniden başkan seçildikten sonra ilk yurtdışı gezisini Kasım 2012’de  (Tayland, Myanmar ve Kamboçya) bölgeye gerçekleştirmesi ve burada da benzer açıklamalarda bulunması rastlantı olarak değerlendirilemez. Söz konusu yaklaşım ABD Savunma Bakanlığı’nın Ocak 2012’de yayımladığı “ABD’nin Küresel Liderliği’ni Sürdürmek: 21. Yüzyıl Savunması İçin Öncelikler” başlıklı belgeye de aynen yansımıştır. ABD’nin askerî ve diplomatik varlığının Asya-Pasifik Bölgesi’nde daha da yoğunlaşacağının belirtildiği belgede akıllı savunma yaklaşımı ve ortaklarla ilişkilerin Amerikan dış politikası açısından önemine de vurgu yapılmıştır.19 Bu anlamda Amerikan hükümetinin Asya-Pasifik ülkeleri ile de Amerika ile Avrupa arasında oluşturulan transatlantik ilişki ağına benzer bir
bağ kurmayı amaçladığı ifade edilebilir.

ABD’nin stratejik önceliklerinin Asya-Pasifik bölgesinde tanımlamasının altında dünyanın giderek daha fazla Asya-merkezli bir hale gelmesi, bölgenin ekonomik potansiyeli ve Çin’in uluslararası politikada yükselişi gibi faktörler etkilidir.20 NATO’nun kurumsal ortaklıkları dışında NATO ile birlikte çalışan devletlerin genel itibariyle Asya-Pasifik Bölgesi’nde olduğu ve yeni politikanın kurumsal ortaklıklar ile bu ortaklıklar dışında kalan devletler arasındaki ayrımı ortadan kaldırdığı göz önüne alındığında NATO’nun yeni ortaklık politikasının ABD’nin Asya-Pasifik Bölgesi’ne yönelik eğiliminin tamamlayıcı bir unsuru olduğunu ifade edebiliriz.

Ancak bu noktada açıklığa kavuşturulması gereken iki temel husus mevcuttur. Birincisi, NATO’nun Asya-Pasifik Bölgesi’ne yönelik halen resmî bir politikasının olmamasıdır. İkinci husus ise 2014 yılı sonunda ISAF’in görev süresinin sona erecek olmasından hareketle, farklı alanlarda da iş birliği ya da politik söylem uyuşması olsa bile, pratikte Afganistan operasyonu ile sınırlı olan NATO ve küresel ortaklar arasındaki ilişkilerin nasıl bir düzlemde devam edeceğidir. 

Bu hususların açıklığa kavuşturulması, “NATO’nun temel görevi nedir?” sorusuna
verilecek cevapla doğrudan bağlantılıdır. Ancak yine de yeni ortaklıklar politikasının NATO ile söz konusu ülkeler arasında ilişkilerin devamının gerçekten önemsendiğinin bir işareti olduğu da ifade edilmelidir. Yeni ortaklıklar politikasının kabulünden sonra küresel ortaklarla imzalanan anlaşmalar bu ülkelerin herbiriyle konu bazlı olarak ilişkilerin geliştirileceğini göstermektedir.

NATO’nun resmi metinlerinde ortaklıkların istikrarlı ve güvenli bir uluslararası sistem oluşturulmasında hayati önemleri olduğunu vurgulanmaktadır. Küresel finansal krizin NATO ülkelerinin savunma bütçelerine etkisi21 göz önüne alındığında, NATO açısından ortak ülkeler ile esnek ve konu bazlı geliştirilecek ilişkiler uluslararası güvenliğe yönelik tehditlerle mücadelede sorumluluğu ve maliyeti paylaşma açısından etkili bir araç olabilir. Bu açıdan “akıllı savunma” kavramı NATO ve Asya-Pasifik Bölgesi’ndeki küresel ortaklar ile birlikte
çalışabilirliğe en uygun zemini oluşturabilir. Japonya, Güney Kore ve Avustralya akıllı savunma projelerinde yer alabilir.

Küresel tehditlerin arttığı fakat bunlarla mücadele edecek kaynakların azaldığı bir dönemde, koşulların İttifak’a yansıyabilecek olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ya da hafifletebilmek için üretilen çözüm çababalarından birisi olan akıllı savunma, uluslararası kamuoyuna NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in Şubat 2011’de gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşma ile tanıtılmıştır. Bu tarihten itibaren bizzat NATO Genel Sekreteri ve yardımcıları tarafından çeşitli ortamlarda detayları ve amacı açıklanan akıllı savunma kavramı 20-21 Mayıs 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen Şikago Zirvesi ile
resmî olarak İttifak’ın savunma stratejisinin bir parçası haline gelmiştir. NATO’nun resmî metinlerinde Füze Savunma Sistemi, İttifak Yer Gözetleme (Allied Ground Surveillance- AGS) sistemi, Kasım 2010’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Savunma Anlaşması, Çokuluslu Lojistik Koordinasyon Merkezi başta olmak üzere yaklaşık yirmi dokuz proje akıllı savunma kapsamında değerlendirilmektedir.

Akıllı savunma NATO ülkelerinin savunma harcamalarındaki daralmayı telafi etmek ve Avrupalı devletlerin ABD’ye olan askerî anlamdaki bağımlılıklarını azaltmak için bir fırsat olarak değerlendirmektedir. Libya operasyonunda da görüldüğü gibi Avrupalı müttefikler, hava yoluyla istihbarat toplamak için kullanılan insansız hava araçları, hava ikmal taşıtları, hassas güdümlü silahlar ve yer kontrol imkânları gibi gelişmiş bir askerî operasyon yürütmekte büyük önemi olan kaynaklar açısından halen ABD’ye bağımlıdırlar. Rasmussen, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçlerin askerî harcamalarını artırıp, silahlı kuvvetlerini bir dönüşüm süreci içerisinden geçirtmek suretiyle küresel askerî gücün yeniden dağılım sürecini değişime uğrattıkları mevcut dönemde Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarında yaşanan düşüşü endişe verici olarak değerlendirmekte dir.22  Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO’nun maliyetlerinin karşılanması konusunda daha fazla kaynak ayırmaları için Avrupa ülkelerine yapılan baskı ile akıllı savunma konusundaki tartışmaların benzerliği dikkat çekicidir. 

Bu bağlamda akıllı savunmanın NATO’nun savunma politikasının en önemli unsuru haline getirilmesinin başlıca sebebi kanımızca ABD’nin net bir şekilde stratejik önceliklerini Avrupa kıtasının ötesine kaydırmış olmasıdır.

    Sonuç

   Uluslararası güvenlik tehditlerinin çeşitliliği, küresel finansal krizin NATO ülkelerinin savunma bütçelerine yönelik olumsuz etkisi, yeni güç merkezlerinin oluşumu gibi faktörler NATO’nun kendi ortaklık politikasını yenilemesini gerektirmiştir. NATO’nun yeni ortaklık politikası teşkilatın son stratejik konseptinin tamamlayıcı bir unsurudur ve bu açıdan NATO’nun küresel bir örgüte dönüşme iradesini yansıtmaktadır. NATO ortaklık politikasının en temel hedefinin “daha etkili ve esnek bir politika” olarak tanımlanmasının altında yatan sebep ortak ülkelerin amaç ve kabiliyetleri arasındaki farklılıklardır. NATO’nun yeni ortaklık politikası ile ortaklar arasında pratikte bir ayrım kalmamıştır. 

   Bu yeni politika coğrafi sınırlara dayalı olarak oluşturulan NATO ortaklıklarını daha fonksiyonel  kılma isteğinin bir yansımasıdır. Yeni politika ile dünyanın çeşitli bölgelerinden -pratikte Asya-Pasifik bölgesinden- NATO ile birlikte çalışmak isteyen ülkeler ile konu bazlı ilişkilerin oluşturulması için NATO içerisindeki yasal çerçeve oluşturulmuştur. Bu noktada yeni ortaklık politikasında NATO’nun ortaklardan beklentisinin daha üst düzeyde olduğunu da belirtmek
gerekmektedir.

NATO kurulduğundan beri ABD’nin uluslararası sorunları algılama ve o sorunlara çözüm üretme pratikleri, İttifak’ın politikalarına, Avrupalı müttefiklerin çıkarlarını da olabildiğince gözetecek şekilde uyarlanmıştır. İttifak’ın 1990’lı yıllarda oluşturmaya başladığı ortaklık politikası, alan dışı algılamasındaki değişim ve Afganistan operasyonu çerçevesinde geliştirilen küresel ortaklar söylemi, akıllı savunma politikası bu tespitin en önemli örnekleridirler. NATO’nun yeni ortaklık politikası özetlemeye çalıştığımız siyasal ve ekonomik konjonktür dahilinde, ABD’nin Asya- Pasifik Bölgesi’ndeki çıkarlarını vurguladığı bir dönemde ABD’nin stratejik önceliklerindeki değişimin NATO’ya yansıyan tezahürü olarak yorumlanabilir. Ancak bu çalışmanın vurgusu ABD dış politikasının NATO
üzerindeki söz konusu “tarihsel” veya “tabii” etkisini hatırlatmak değil NATO’nun
gelecekteki bölgesel ve politik pozisyonlarındaki önceliklerin tespitidir. Zira Asya-Pasifik ABD’nin aksine Avrupalı müttefiklerin güvenliği açısından öncelikli olan bir coğrafi bölge değildir ve asıl mesele mevcut uluslararası konjonktür ve “çıkar farklılıkları” bağlamında örgütün fonksiyonel anlamda bir dönüşüme gebe olmasıdır. Bu politikanın “ortaklık” açısından bir “açık kapı politikası” olduğu açıktır. NATO dünyanın çeşitli coğrafyalarından ülkeler ile merkezinde olduğu bir güvenlik ağı oluşturma gayretindedir. Bu açıdan “ortaklık”, “üyelik”in önüne geçmektedir. Ancak bu durumda akla ilk gelen soru özellikle Asya-Pasifik
Bölgesi’ndeki ortakların güvenlikleri ile ilgili bir tehdit hissettiklerinde NATO’nun tavrının ne olacağıdır? Bu açıdan NATO’nun bir ortaklık politikasına sahip olduğu ama bir ortaklık stratejisine sahip olmadığı açıktır.

Kaynakça

Alessandro Marrone, “The Equilibrium of the 2010 NATO Strategic Concept”, The
International Spectator, Vol. 46, No. 3, 2011, ss. 93–111.

Anders Fogh Rasmussen, ''Building Security in an Age of Austerity'', Keynote speech at the 4
February 2011 Munich Security Conference (Erişim)
http://www.nato.int/cps/en/natolive/opinions_70400.htm, 15.09.2013.

Anders Fogh Rasmussen, NATO: Delivering Security in the 21st Century, London, 4 July
2012, (Erişim) http://www.nato.int/cps/en/natolive/opinions_88886.htm, 15.09.2013.

Arnold Kammel, ve Benjamin Zyla, “Looking for a ‘Berlin-Plus in Reverse’? NATO in
Search of a New Strategic Concept”, Orbis, Vol. 55, No. 4, 2011, ss 648-662.

David S. Yost, NATO Transformed: The Alliance’s New Roles in International Security,
Washington, US Institute of Peace Press, 2000.

Gülnur Aybet, “The NATO Strategic Concept Revisited: Grand Strategy and Emerging
Issues”, Gülnur Aybet ve Rebecca Moore (ed.), NATO in Search of a Vision, Georgetown
University Press, 2010, ss. 35-50.

François Heisbourg, “Why NATO Needs To Be Less Ambitious”, Financial Times,
22.11.2006, (Erişim) http://www.ft.com/cms/s/0/3a657376-7a01-11db-8d70-
0000779e2340.html#axzz2DR6lz78o, 15.09.2013.

Hillary Clinton, “America’s Pacific Century”, Foreign Policy, No.189, 2011, ss. 56-63.
Ivo ve James Goldgeier Daalder, “Global NATO”. Foreign Affairs Vol. 85, No. 5, 2006, ss. 105-113.

Sean Kay, “Partnerships and Power in American Grand Strategy”, Hakan Edström, Janne
Haaland Matlary ve Magnus Petersson (ed.), NATO: The Power of the Partnerships,
Hampshire: Palgrave Macmillan, 2011, ss. 18-39.

NATO , NATO Handbook, Brussels: Public Diplomacy Division, 2006.

NATO, “Partnerships: A Cooperative Approach to Security”, 31 July 2013, (Erişim)
http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_84336.htm, 15.09.2013.

North Atlantic Council, Partnership for Peace: Framework Document, 10-11 January 1994,
(Erişim) http://www.nato.int/docu/comm/49-95/c940110b.htm, 15.09. 2013.

North Atlantic Council, Report on the Comprehensive Review of the Euro-Atlantic
Partnership Council and Partnership for Peace, 21 November 2002, (Erişim)
http://www.nato.int/cps/en/SID-DF650FF9-E1E5A27A/natolive/official_texts_19548.htm,
15.09.2012.

North Atlantic Council, Partnership Action Plan Against Terorism, 22 November 2002,
(Erişim) http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_19549.htm, 15.09.2013.

North Atlantic Council, Active Engagement, Modern Defence: Strategic Concept, 20
November 2010, (Erişim) http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_68580.htm,
15.09.2013.

North Atlantic Council, Active Engagement in Cooperative Security: A More Efficient and
Flexible Partnership 15.04.2011, (Erişim)
http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_2011_04/20110415_110415-Partnership-
Policy.pdf, 15.09.2013.

North Atlantic Council, Political Military Framework For Partner Involvement In NATO-Led
Operations. 15.04.2011, (Erişim)
http://www.nato.int/nato_static/assets/pdf/pdf_2011_04/20110415_110415-PMF.pdf,
15.09.2013.

Rebecca R. Moore, “Partnership Goes Global: The Role of Nonmember, Non-European
Union States in the Evolution of NATO”, Gülnur Aybet and Rebecca Moore (ed.), NATO in
Search of a Vision, Washington: Georgetown University Press, 2010, ss. 219-2342.

Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI), SIPRI Yearbook 2012: Armaments,
Disarmaments and International Security, Summary, Solna: SIPRI, 2012.

The White House, Remarks by President Obama to the Australian Parliament, Parliament
House, Canberra, Australia, November 17, 2011 (Erişim) http://www.whitehouse.gov/thepress-
office/2011/11/17/remarks-president-obama-australian-parliament, 15.09.2013.

U.S. Department of Defense, Sustaining US Global Leadership: Priorities for 21st Century
Defense, Washington: U.S. Department of Defense, January 2012 (Erişim)
http://www.whatthefolly.com/wp-content/uploads/2012/01/Defense_Strategic_Guidance.pdf,
15.09.2013.

Xiaosong Tang, “The Future Role of the United States in the Asia-Pacific Region: Dead End
or Crossroads?, Australian Journal of International Affairs, Vol. 66, No. 5, Nov.2012, ss.
592-605.


DİPNOTLAR;

1 Konsept’te ifade edilen İttifak’ın diğer iki temel görevi Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 
   5. Maddesini özetleyen “Ortak Savunma” ve 1991 ve 1999 yıllarında yayımlanan stratejik konseptlerde 
   vurgulanan “kriz yönetimi”dir. Bkz. North Atlantic Council, “Active Engagement, Modern Defence: 
   Strategic Concept for the Defence and Security of the Members of the North Atlantic Treaty Organisation 
   adopted by Heads of State and Government in Lisbon”, 20 November 2010, (Erişim) 
   http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_68580.htm,  15.09.2013.
2 Sean Kay, “Partnerships and Power in American Grand Strategy”, Hakan Edström, Janne Haaland Matlary ve
   Magnus Petersson (ed.), NATO: The Power of the Partnerships, Hampshire, Palgrave Macmillan, 2011, ss. 19.
3 David S. Yost, NATO Transformed: The Alliance’s New Roles in International Security, Washington, US
   Institute of Peace Press, 2000, ss. 97.
4 NATO’nun BİO programına katılan devletlere en önemli taahhüdü, BİO Çerçeve Belgesi’nin sekizinci
   maddesinde düzenlenmiştir. Bkz. North Atlantic Council, Partnership for Peace: Framework Document, 10-11
   January 1994, (Erişim) http://www.nato.int/docu/comm/49-95/c940110b.htm, 15.09.2013. Kuzey Atlantik
   Antlaşması’nın dördüncü maddesini anımsatan bu maddeye göre, ortak devletlerden herhangi biri toprak
   bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına ya da güvenliğine yönelik doğrudan bir tehdit algıladığı takdirde, NATO’ya
   danışabilecektir. Ancak burada, NATO’nun söz konusu danışma durumunda, başvuran ülkelere yönelik herhangi
   bir askerî teminat yükümlülüğünün olmadığı vurgulanmalıdır. Bir BİO üyesi ülkenin bir NATO üyesi ülkeden
   “güvenliğinin korunması” açısından en önemli farkı bu noktada ortaya çıkmaktadır. Söz konusu madde ilk kez,
   Kosova krizi sırasında Arnavutluk ve Makedonya’nın talepleri sonrasında uygulanmıştır.
5 Halen BİO üyesi olan yirmi iki devlet Avusturya, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Bosna-Hersek, Ermenistan,
   Finlandiya, Gürcistan, İrlanda, İsveç, İsviçre, Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan, Makedonya, Malta, Moldova,
   Rusya Federasyonu, Sırbistan, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna ve Özbekistan’dır.
6 Soğuk Savaş sonrasında NATO’ya üye olan ülkeler 12 Mart 1999 tarihinde Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve
   Polonya, 29 Mart 2004 tarihinde Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya ve
   Nisan 2009’da, Arnavutluk ve Hırvatistan’dır.
7 Gülnur Aybet, “The NATO Strategic Concept Revisited: Grand Strategy and Emerging Issues”, Gülnur Aybet
   ve Rebecca Moore (ed.), NATO in Search of a Vision, Georgetown University Press, 2010, ss. 35-50.
8 North Atlantic Council, Report on the Comprehensive Review of the Euro-Atlantic Partnership Council and
   Partnership for Peace, 21 November 2002, (Erişim) 
   http://www.nato.int/cps/en/SID-DF650FF9-E1E5A27A/natolive/official_texts_19548.htm, 15.09.2012.
9 North Atlantic Council, Partnership Action Plan Against Terorism, 22 November 2002, (Erişim)
   http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_19549.htm, 15.09.2013.
10 NATO, NATO Handbook, Brussels: Public Diplomacy Division, 2006, ss. 233.
11 Bu konu literatürde de çok tartışılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ivo Daalder ve James Goldgeier, “Global
    NATO”, Foreign Affairs, Vol. 85 No. 5, 2006, ss. 105-106. Rebecca R. Moore, “Partnership Goes Global:
    The Role of Nonmember, Non-European Union States in the Evolution of NATO”, Gülnur Aybet and
    Rebecca Moore (ed.), NATO in Search of a Vision, Washington: Georgetown University Press, 2010, ss. 228-
    230. Arnold Kammel ve Benjamin Zyla, “Looking for a ‘Berlin-Plus in Reverse’? NATO in Search of a New
    Strategic Concept”, Orbis, Vol. 55, No. 4, ss. 654-655.
12 François Heisbourg, “Why NATO Needs To Be Less Ambitious”, Financial Times, 22.11.2006, (Erişim)
    http://www.ft.com/cms/s/0/3a657376-7a01-11db-8d70-0000779e2340.html#axzz2DR6lz78o, 15.09.2013.
13 Alessandro Marrone, “The Equilibrium of the 2010 NATO Strategic Concept”, The International Spectator,
    Vol. 46, No. 3, 2011, ss. 93–94.
14 Anders Fogh Rasmussen, NATO: Delivering Security in the 21st Century, London, 4 July 2012, (Erişim)
    http://www.nato.int/cps/en/natolive/opinions_88886.htm, 15.09.2013.
15 NATO, “Partnerships: A Cooperative Approach to Security”, 31 July 2013, (Erişim)
    http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_84336.htm, 15.09.2013.
16 Heidi Reisinger, “Rearranging Family Life and a Large Circle of Friends: Reforming NATO’s Partnership
    Programmes”, Research Paper No: 72, NATO Defense College, January 2002, ss. 5.
17 The White House, Remarks by President Obama to the Australian Parliament, Parliament House, Canberra,
    Australia, November 17, 2011, (Erişim) 
    http://www.whitehouse.gov/the-press-office/2011/11/17/remarkspresident-obama-australian-parliament, 15.09.2013.
18 Hillary Clinton, “America’s Pacific Century”, Foreign Policy, No.189, 2011, ss. 56-63.
19 U.S. Department of Defense, Sustaining US Global Leadership: Priorities for 21st Century Defense,
    Washington: U.S. Department of Defense, January 2012 (Erişim) 
    http://www.whatthefolly.com/wpcontent/uploads/2012/01/Defense_Strategic_Guidance.pdf, 15.09.2013.
20 ABD’nin Asya-Pasifik Bölgesi’ne yönelik politikası ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Xiaosong Tang,
    “The Future Role of the United States in the Asia-Pacific Region: Dead End or Crossroads?, Australian Journal
    of International Affairs, Vol. 66, No. 5, Nov.2012, ss. 592-605.
21 Özellikle 2008 yılından beri ülkelerin savunma kapasitelerini olumsuz yönde etkileyen küresel finansal
    krizin etkileri özellikle Avrupa’da daha yoğun bir biçimde gözlenebilmektedir. Stockholm Uluslararası Barış
    Araştırmaları Enstitüsü raporuna göre 2011 yılında dünya askerî harcamaları 1998 yılından beri ilk defa artış
    göstermemiştir. Batı Avrupa ülkelerinin savunma harcamaları ise bir önceki yıla oranla yüzde 1.9 azalmıştır.
    Bkz. Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI), SIPRI Yearbook 2012: Armaments,
    Disarmaments and International Security, Summary. Solna: SIPRI, 2012, ss. 8.
22 Anders Fogh Rasmussen, ''Building Security in an Age of Austerity'', Keynote speech at the 4 February 2011
    Munich Security Conference (Erişim) 
    http://www.nato.int/cps/en/natolive/opinions_70400.htm, 15.09.2013



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder