30 Ekim 2018 Salı

İMAMOKRASİ., BÖLÜM 1



İMAMOKRASİ.,  BÖLÜM 1


     Bu iddianame bu hali ile hasım/hısım iddianamesidir! AKP'nin hasım 
olanlar sözde terör örgütüne üye olmakla itham ediliyorlar, hısım 
olanların ise "lütfen" olarak dahi ifadesine başvurulmuyor! AKP'ye, 
BOP'a muhalif isimleri kamuoyu önünde küçük düşürmeye, karalamaya, 
sindirmeye, töhmet altında bırakmaya dönük bir iddianamedir!

İMAMOKRASİ / CUMHURİYET SAVCISI, HER SORUYU SORABİLİR Mİ YA DA

SÖZDE ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ DAVASI İLE İLGİLİ E-SAVUNMAM?!




Hayrullah Mahmud ÖZGÜR

9 Aralık 2008

Sayın Başkan,

Atatürk Türkiyesi'ni sonlandırmayı amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesi

(BOP)'ne muhalif bir Gazeteciyim.

Öz Türkçesi ile karşıyım!

Çünkü, BOP'ta parçalanmış bir Türkiye öngörülüyor!

Rejim olarak da, ılımlı İslam bir Türk devleti...

Türkiye'den kopartılacak parça üzerinde ise büyük Kürdistan devleti 
kurmayı planlıyorlar.

Büyük Ermeni devleti kurmayı planlıyorlar!

Soros'un sivil toplum kuruluşları üzerinden yürüttüğü "Post modern darbe 
süreci ya da Türkiye ayağındaki kod adı ile söyleyecek olursak, Turkuvaz 
dönüşüm"ün benzerleri, Ukrayna'da (Kod adı, Turuncu devrim), Gürcistan 
(Kod adı, Gül devrimi) vb ülkelerde de yapıldı.

AKP, BOP'un Eş Başkanı bir siyasi parti!

Bende BOP'a muhalif olduğum için, BOP Eş Başkanı AKP'nin icraatlarını 
yazılarımda sık sık eleştiriyor ve hatta vatana ihanet sayılan 
uygulamalarını yerden yere vuruyorum.

Batı'da özelleştirmelerde belli bir orana sadık kalınırken, AKP'nin ne 
kadar nakit merkezi olan kuruluş var ise ne kadar stratejik sektör var 
ise hepsini özeleştirelim, dış güçlere verelim, küresel sermayenin 
hizmetine sunalım anlayışına karşıyım.

Bu yüzden, işsiz bırakıldım.

Çalışma hakkım, AKP'nin medya patronlarına yaptığı baskı ve şantaj 
sonucu engellenmek istendi!

Sayın Erdoğan'ın AKP yandaşı Fehmi Koru örneğinde olduğu gibi medyaya, 
muhalif kalemlere, karikatüristlere karşı tavrı, üslubu ortada!

Son olarak medya patronu Aydın Doğan'a savaş ilan ettiği zamanki üslubu 
ise hala hafızalarda!

Sözün özü, 4 yıl önce açılan işe iade davam hala yargıda ve sonuçlanmayı 
bekliyor!

(Dosya No: Yargıtay, 9. Hukuk 18011, Çankaya)

Ne var ki, AKP iktidarında mağdur edildiğim yetmiyormuş gibi şimdi bir 
de buna "terör örgütüne üye olmak" iddiası eklendi.

Sayın Savcı heyeti tarafından bu iddia ile itham ediliyorum!

Kaldı ki, başta Anayasal düzeni değiştirme iddiası olmak üzere, Atatürk 
Türkiyesi'ni ortadan kaldırmak için her türlü kanun dışı, hukuk dışı 
yola başvuran da AKP'dir, Gülen Cemaati'dir ve bu iddianameyi hazırlatan 
"o kafa", "o zihniyet"tir.

Ezcümle, Türkiye'nin "Demokrasi" değil "İmamokrasi" ile yönetildiği bir 
dönemde, BOP'a muhalif olmak, AKP'ye muhalif olmak demek, aynı zamanda 
varlığı ispat edilemeyen, tamamıyla uyduruk bir terör örgütüne üye olmak 
manasına mı gelmektedir?!

Asıl cevabı aranması gerekli soru bu olmalı!

Sayın Başkan,

Tam bu noktada, yeri gelmişken savcı heyetinin hazırlamış olduğu 
"İddianame" ile ilgili birkaç gözlemimi paylaşmak isterim...

Kitabın adı: İddianame

Kitap, 4 cilt, 2474 sayfa, birinci hamur kağıda basılmış.

Kitabın Yazarları: Savcı Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın...

Gönderen: İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi

Dağıtım: Emniyet, polis karakolları...

Sınırlı sayıda isme gönderildiği ve kitabı yayına hazırlayanlar bana da 
bir kopya gönderdikleri için meslektaşlarım arasında kıskançlık vesilesi 
olsun istemem.

Bir kısım meslektaşımızın adımızı anmaya çekindiği bir ortamda, sağolsun 
kitabın yazarları eserlerinde bana da yer vermişler.

Lütfetmişler, bir kopya da göndermişler, en içten teşekkürlerimle...

Ortada bir eser var!

Onun için emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.

Basından okuduğumuz kadarıyla bu eser "ilk etapta" Türk Devleti'ne 500 
bin liraya mal olmuş.

Kitapta, değişik bir pencereden Türkiye'nin siyasi tarihi anlatılmaya 
çalışılmak istenmiş.

Bu üç yazara, Emniyet İstihbarat yaptığı dinleme ve izleme katkısı 
üzerinden destek vermiş.

Terörle Mücadele'de geçen sorgu süremden biliyorum ki, oradakiler de 
fazla mesai yaptılar.

Emniyet İstihbarat ise hala fazla mesai yapmaya devam ediyor.

AKP iktidarının talimatı ile hazırlandığı anlaşılan bu esere, kısaca göz 
atacak olursak, karşımıza bazı dikkat çekici noktalar çıkıyor.

Şöyle ki:

Kitabın yazarları, önsözde daha iyi anlaşılması için "özet" yaptıklarını 
söylüyorlar. Merak ediyorum, özet yapılmasa ne olurdu, çünkü kitap 2474 
sayfa! Kitabı baştan sona okuyan herkes, hukuk tekniği içinde kalarak 
kitabın (İddianame), 160 sayfada özetlenebileceğini görecektir.

(...)

Kitap fazlası ile eklektik, zorlama kes, biç, yapıştırlar ile dolu!

(...)

Kitapta yapılan telefon görüşmelerine binaen birçok küfür geçiyor. Hiç 
küfür bilmeyen biri, bu kitabı okuduktan sonra, rahatlıkla, "bu kitabı 
yazanın nokta nokta" diyebilir. Küfür içeren diyaloglar, genelde örgüt 
üyesi olduğu iddia edilen kişiler arasında geçiyor. Küfrün adresi ya 
iddia edilen bir örgüt üyesi ya da TSK! Genelkurmay Başkanı Özkök, 
Büyükanıt, aile bireyleri vb! Bu isimlere yapılan küfürlerin hiçbiri 
sansürlenmemiş! Ama her nedense, Fetullah Gülen Cemaati'ne karşı olan, 
AKP'ye muhalif olduğu iddia edilen bu isimlerin hiçbiri ne Gülen'e, ne 
Erdoğan'a, ne de Gül'e ve ailesine küfretmiş. Anlaşılan o ki, dinleme, 
izleme yapanlar, diyalogları yerleştirirken AKP hariç, TSK dahil 
yapmışlar! Burada art niyet aranabilir. Kaldı ki, yapılan konuşma 
diyalogları içinde soruşturma devam ederken yapılan dinlemeler de var, 
orada da açık seçik konuşmalar oluyor, her nedense soruşturmayı yürüten 
Savcı hakkında da küfür yok! Neden?! Adam korkmadan TSK'ya küfrediyorsa, 
Savcı'dan, Başbakan'dan, Cumhurbaşkanı'ndan neden korksun, değil mi?!

(...)

İddianame gizli tanık ifadeleri ile zenginleştirilmiş ama ortada ciddi 
bir belge yok!

(...)

Kitapta, bol bol dedikodu var. Kim, kiminle kimi çekiştirmiş. Merak 
ediyorsanız baştan sona okuyun. Televole zamanlarda, paparazzi mantığı 
içeren diyaloglar bunlar! Zaten AKP Medyası, o konuşma diyaloglarını 
haber yapıyor:  Şok... Şok... Ergenekon terör Örgütü sanığı falanca, filan 
hakkında ne demiş! İyi güzel de, adam dedikodu yapmış, netice fiil 
nerede?! İddialar çok büyük, belgeler, savlar çok küçük!

(...)

Savcı iddianamenin birçok yerinde intibalarını kanıt diye sunuyor!

(...)

Kitapta, adı geçen bir numaralı isim Veli Küçük! Veli Küçük ile onun 
etrafındaki isimler mercek altına alınmış. Asker, komutan kim varsa, her 
konuşma, diyalog bolt'lanmış, yani üstü koyultulmuş. Veli Küçük dışında 
28 Şubatçı komutanlar, 1 Mart Tezkeresi'ne karşı çıkan komutanlar, bir 
de AKP muhalifleri iddianame kapsamında birbirleri ile 
irtibatlandırılmaya çalışılmış. Ama buna rağmen ortada ciddi bir irtibat 
kaydı yok! Bu noktada bir başka soru: Veli Küçük'le irtibatlı olduğu 
iddia edilen Tuncay Güney'in ifadesine Savcılar neden başvurma ihtiyacı 
hissetmemişler?! Yoksa Fetullah Gülen izin vermediği için mi?!

(...)

Gazeteci Güler Kömürcü'ye "iddianame"de özel yer ayrılmış. Kiminle ne 
konuşmuş, kiminle ilişkisi var, hepsi kayda geçmiş. Güler Kömürcü'nün 
diyaloglarından da bir şey çıkmıyor! Fiil nerede, o yok?! Buna karşılık 
Kömürcü'nün bol bol özel hayatına girilmiş.

(...)

Sedat Peker, iddianamede mafya kolu olarak yer almış ama kitapta yer 
alan diyaloglara, düşünce notlarına göre, akademisyen, uzman hüviyetinde 
konuşmuş. Doç Dr Sedat Peker gibi... Kürt konusuna bakışı, siyasetteki 
dağınıklık vb üzerine düşünceleri iddianamede yer almış! Peker'e iyi 
prim yaptırmışlar! İddianameye yansıyan şekli ile Muzaffer Tekin'in 
istihbarat servislerinin kullandığı bir saha elemanı olduğu intibaı 
verilmeye çalışılmış.

(...)

Erdoğan, Ağar vb isimler hakkında iddianamede birçok belgesiz iddia var. 
Belgesi var da bilerek mi o kısım boş bırakılmış, anlaşılmıyor! Bu 
konuyu yazar heyetinin aydınlatması şart!

(...)

Savcı'nın iddiasına göre bu örgüt, her olayın altından çıkıyor. Acil 
vurulacaklar listesi yayınlıyor, aynı zamanda birbirini vurmaya 
kalkışıyor. Bir de devlet tüm suikastlerin azmettiricisi! Yani buradan 
hareketle, "Türkiye Terör Devleti" gibi bir tanım ortaya çıkıyor! Saçma! 
Çok özensiz bir çalışma! Eğer Apo iddia edildiği gibi devletin kadrolu 
memuru ise yeniden yargılanması gerekmeyecek mi?! O zaman her şey ters 
yüz olacak demektir. Vb!

(...)

Kitaptan anlaşıldığı üzere, Emniyet İstihbarat AKP iktidara geldiği 
günden itibaren her yeri dinlemiş izlemiş. Birçok sanık kendi aralarında 
yaptığı konuşmalarda dinlenme ihtimalinden bahsediyor. Savcı bunu 
örgütün gizli ilişkileri olarak adlandırırken, her nedense aklına şu 
basit düşünce gelmiyor: AKP iktidarında yasal olmayan dinlemeler 
yapıldı! AKP muhalifleri de kendilerini devletin değil, AKP'li, 
Gülen'ci, Anayasa Mahkemesi'nin laiklik karşıtı fiillerin odağı olarak 
gördüğü bir yapının dinlediğini düşünüyor. Veli Küçük ve Adil Serdar 
Saçan'ın konuşmalarında da anlaşılıyor ki, Jandarma da, Emniyet de 
"irticai faliyetler"inden dolayı birçok Fetullah'çıyı, AKP'liyi yasal 
olarak dinlemiş, izlemiş! Sözün özü, bu noktada hadiselere rövanşist 
duygularla yaklaşan, "korku iklimi"ni yaratan AKP'nin ta kendisi! 
Ezcümle, bir Türk atasözü şöyle der: Dinime küfreden bari Müselman olsa!

(...)

Emniyet'in AKP iktidar geldiği günden bu yana yaptığı tüm dinleme izleme 
faaliyetlerine rağmen, bombalar patlamış! İnsanlar ölmüş! Danıştay 
saldırısı ile sözde Ergenekon terör örgütü arasında bir bağlantı 
kurulmaya çalışılıyor! O vakit sormak farz oldu, istihbarat var ise 
saldırı neden önlenmedi?! Danıştay, Jandarma'nın mı yoksa Polis'in mi 
koruma alanı içinde! Neden kameralar çalışmıyordu, neden polis saldırı 
sırasında ortada yoktu?! Hrant Dink suikastinde neden polis izlemiş, 
dinlemiş ama suikast gerçekleşmeden bir şey yapmamış?! Neden, niçin, niye?!

(...)

28 Şubat süreci'nin dominant yayın organı Cumhuriyet gazetesi, kitapta 
mercek altına alınmış. İlhan Selçuk'un yaptığı telefon konuşmaları, 
Mustafa Balbay'ın ziyaretleri, her şey kayda geçmiş. İlhan Selçuk'un 
kapatma davasını askerin yargı üzerinden organize ettiği ifadesi kayıt 
altına alınmış. İddianamede suç aranmaktan ziyade, Cumhuriyet 
gazetesinde çalışanların, yönetenlerin maskesi düşürülmeye çalışılmış. 
Bunların hepsi, askerci, darbeci vb diye... Buna karşılık AKP'ye karşı hem 
medya hem de siyasi anlamda bir birliktelik kurma çabalarının hep boşa 
gittiği de kayda geçirilmiş. Yani solcular çok konuşurlar ama 
eylemsizdirler gibisine... AKP bağlamında Demirel'in Balbay'a, onun da 
Selçuk'a aktardığı "bunlar salak, bir şeyden anlamıyorlar" kayda değer 
bir uyarı.

(...)

Kitapta, akıllara durgunluk veren ifadeler, savcının iddiaları var! 
Savcı, iddianame'yi uzaydan dünyaya ışınlanmış bir ruh hali içinde 
kaleme almış. Sanki Türkiye'de her şey güllük gülistanlıkmış, sanki AKP 
iktidar değilmiş, Türkiye'yi geren onlar değilmiş gibi bir üslup 
kullanmış. Birçok sanığın telefon konuşmalarında, günlük siyaset, 
AKP'nin yaptığı yanlışlar, karşı devrim çabalarına yönelik konuşmalar 
göze çarpıyor!

(...)

Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, "sarhoşken namaz kılma", diye bir 
ayet vardır. Sarhoşken kısmını attığınızda geriye, yanlış bir cümle 
kalır. Misal, Fehmi Koru'nun, arkadaşı Gül'ün Cumhurbaşkanı olması 
üzerine kaleme aldığı, "Tüm koltukları alacaz be annem" diye 
böbürlendiği, tahrik ettiği bir ortamda sormazlar mı adama, siz 
kimsiniz, in misiniz cin misiniz, yoksa Anayasa Mahkemesi'nin laiklik 
karşıtlarının odağı haline gelen dediği zihniyet, cemaat vb o musunuz?! 
Bunun gibi birçok misal var! Etki/tepki sürecine örnek gösterilebilecek!

(...)

İddianamede, istihbarat savaşlarının belirgin örneklerine de rastlamak 
mümkün! Şöyle ki: Kitapta, Güler Kömürcü'nün evinin dinlendiği ile 
ilgili bir iddia üzerine yaşadığı korku/gerilim bölümü var! Tirajik! 
Birincisi dinleme yasal yapılmıyorsa suç! İkincisi birileri polis 
kimliği ile gelip, Güler hanım sizin evinizi dinliyoruz, ama bundan 
dolayı çok üzüntülüyüz diyorsa bu da suç! Çünkü yasal bir dinlemeyi 
deşifre etmek de suç! Güler bu noktada Veli Küçük'ten yardım istiyor, 
istihbaratçı diye! Oysa ki, Güler direkt Emniyet'e yazılı olarak sorsa, 
o polisleri araştırsa, ortaya çok farklı bir tablo çıkabilirdi. Çünkü 
anlaşılan o ki, birileri Güler üzerinden Veli Küçük'e operasyon yapmış. 
Güler'in MİT bağlantısı, Küçük'ün Jandarma oluşu, Emniyet'in içindeki 
bir birimin bu iddianameyi hazırlıyor oluşu, bu noktada "istihbarat 
servisleri"nin birbirlerine operasyon yaptığı izlenimini veriyor. 
Kitapta yer verilen bazı konuşma diyaloglarında, Güler Kömürcü ile 
ilgili olarak "içimize mi sızıyor" yönündeki beyanlar, MİT'in, Jandarma 
İstihbarat'a operasyon yaptığı yönünde algılandığı izlenimi var. 
Anlaşılan o ki, Güler de bir gazeteci olarak, haber kaynakları nedeniyle 
bu istihbarat savaşların tam orta yerinde kalmış.

(...)

Dikkat çekici bir başka husus: Birçok sanığın kimle, kaç defa konuştuğu 
da iddianamede yer alıyor. Kaç defa konuşmaktan ziyade o görüşmelerde ne 
konuşulduğu da önemli olmalı! Bir de operasyon yani Danıştay, Hrant Dink 
vb suikastler başlamadan önce, bazı sanıklar bazı sanıklara ziyaret 
yapmaya, sık sık görüşmeye başlamış! Bu da dikkat çekici bir başka 
nokta! Cinayetler, bir grubun üzerine yıkılmak istendiği görünümü var! 
Kitapta, bazı sanıkların, bir istihbarat elemanı gibi tuttuğu notlar 
(Behiç Gürcihan), arkadaşları arasında o zat ile ilgili olarak "güven 
uyandırmadığı, istihbaratçı olabileceği"ne yönelik beyanlar dikkat çekiyor!

(...)

Kitapta yer alan TBMM'nin basılıp, darbe ortamı hazırlamak, darbe 
hazırlığı içinde olma iddialarına gelince... Bu da bir kişinin beyanına 
dayanıyor ama her nedense kalpak alacak para bulamadıkları için 
gerçekleşememiş! Oysa ki, darbe ortamı öyle hazırlanmaz, sayın 
savcılarımız için açıklayayım şöyle hazırlanır:

ABD'ye 1 Mart Tezkeresi için söz verip tutmazsın... Rahmi Koç, Erdoğan'ın 
1 milyar doları var dediğinde susarsan... Çocuklarını sponsorlarla 
okutuyorken, bir anda boğaz kıyısında 5 villa, hem de tanesi 1,6 milyon 
dolardan sahibi olursan... ABD açıklarında ağzına kadar uyuşturucu ile 
dolu bir gemi CIA tarafından yakalanınca, danışmanını (Zapsu) bu gemi 
başbakanın gemisidir, serbest bırakın diye araya sokarsan, daha sonra o 
gemi, 22 Temmuz seçimleri öncesinde başbakanın oğlunun gemiciği olarak 
ortaya çıkarsa... ABD İstanbul Başkonsolosluk binasında, beni başbakan 
yapın, şunları yerine getirmeye hazırım dedikten sonra, Beyaz Saray'da 
Bush tarafından ağırlanırsan... Her şeye easy/kolay dedikten sonra, her 
şey daha da içinden çıkılmaz bir hal alırsa... ABD, AKP'ye güvenmesinin 
bedelini Irak'ta bataklığa saplanarak öderse ve bundan dolayı 7 trilyon 
dolar zarar ederse... Bunun üzerine Erdoğan da Soçi'de, Putin ile ABD'yi 
satma pazarlığı yaparsa, yaptığı görüşme önce diplomasi koridorlarına 
düşerse, internet ortamında o görüşmenin yüzde 70 içeriği yayınlanırsa, 
geriye kalan yüzde 30'luk bölümde akçeli işler konuşulmuşsa... ABD'de, 
Zapsu aman deliğe süpürmeyin Erdoğan'ı İran operasyonunda kullanın 
ricasında bulunduktan sonra, ABD, AB, NATO'dan kopup, Kafkaslar'a, 
İran'a yanaşmaya kalkışırsan, küresel anlamda 1960 etkisi yaratacak bir 
konjonktürü kendi ellerin ile hazırlamış olursun. Bir de buna Atatürk 
Türkiyesi'nin tüm nakit merkezlerinin özelleştirme adı altında, dış 
güçlere, yandaşlara peşkeş çekilmesini ekleyecek olursak ve buna rağmen 
220 milyar dolar olan borcun AKP iktidarında azalmayıp 280 milyar dolar 
ile zirve yaptığı hatırlanacak olursa, tablonun hiç de iç açıcı olmadığı 
görülecektir. Gül'ün de Erdoğan'ın da birçok yüzkızartıcı suçtan dolayı 
Yargı'da sanık olduğu dikkate alınacak olursa, AKP'lilerin 
açıklayamayacakları, hesabını veremeyecekleri bir zenginlik içinde 
yaşadıkları göz önüne alınacak olursa, krizle birlikte AKP'nin büyüsü 
tamamen ortadan kalkacak demektir. Kaldı ki, vatandaş zaten bankalara 
ipotekli! Bir de AKP muhalifleri, olağan şüpheli, potansiyel terörist 
vs... Darbe ortamı TBMM basılarak hazırlanmaz, yukarıda sıraladığım 
hatalar, yanlışlar yapılarak hazırlanır. Art arda şehid cenazelerinin 
geldiği bir ortamda, darbe günlüğü tuttuğu iddia edilen komutanın 
sorumluluğundaki birimden Başbakan'ın oğlunun çürük raporu aldığı bir 
atmosferde, o ülkenin başbakanı ortaya çıkıp derse ki, askerlik yan 
gelip yatma yeri değildir, şehid aileleri ne düşünür, yurtta infial 
yaşanmaz mı?! Sayın Savcılarımız, illa ki Türkiye'yi kim karıştırıyor 
diye merak ediyor ve de failleri yakalamak istiyorlarsa, ABD, Rus, 
İngiliz, Fransız, Alman, İsrail, İran, AB, Avrasya ülke 
büyükelçiliklerini gözetim altına aldırsın ya da büyükelçileri gecenin 
bir vakti gözaltına aldırıp sorgulasın! Bakalım o zaman nasıl bir tablo 
çıkıyor karşılarına!

(...)

Sanıkların TSK ile ilgili beyanları, İlhan Selçuk'un asker kimin yanında 
vb beyanları, iddianamede büyük yer kaplamış. AKP'li Egemen Bağış'ın, 
2004 YAŞ süreci sonrasında, yapılan yeni atamalar bağlamında Erdoğan'ın 
yanında "Desenize TSK da Tayyip Silahlı Kuvvetleri oldu" sözlerini hangi 
kapsamda değerlendirmeliyiz?! Ya da Fehmi Koru'nun Gül'ün 
Cumhurbaşkanlığı koltuğunu ele geçirmesi üzerine "tüm koltukları alacaz 
be annem", sözlerini! Bunlar tahrik değil mi?! Kaldı ki, siyasette, 
askerin yönünü merak eden sadece CHP'liler değil, AKP'liler de! Bir şey 
yanlış ise AKP'nin yaptığı da yanlış! Bu anlamda o kadar çok örnek var 
ki, nasılsa 2009 yaz mevsiminde ak koyun kara koyun kendiliğinden çıkar 
ortaya!

(...)

İddianame, Ergenekon Lobi Yapılanması belgesi diye bir belge üzerine 
inşa edilmiş. Belgenin kaynağı, MOSSAD ajanı olduğu iddia edilen 
Gazeteci Tuncay Güney'den elde edilme! İddianameden Güney'in istihbarat 
servisleri tarafından kullanılan bir eleman olduğu anlaşılıyor. Güney 
hem Gülen'in en yakınındaki adam, hem de Veli Küçük'ün adamı! Hem de 
CIA, Mossad vb! Bu noktada Güney'den çıkan Ergenekon lobi yapılanması 
belgesinin Emniyet'in içindeki bir kanada (F Tipi yapı) ait olduğu 
anlaşılıyor. Sanık Veli Küçük, böylesi bir örgütten haberi olmadığını 
söylüyor. Savcı ise tüm iddiasını, örgüt yapılandırmasını bu belgeye 
dayandırıyor.  Eğer o belgenin, bir istihbarat servisi tarafından 
yazılıp, piyasada dolaştırıldığı ortaya çıkacak olursa, Savcı'nın 
iddiaları ne kadar inandırıcı olur?! Kaldı ki, iddianamede 1 numaralı 
şüpheli olarak görülen Veli Küçük, konuşma diyaloglarından da 
anlaşılacağı üzerine istihbaratçı bir general! Emekli! Piyasaya 
güvenlik, danışmanlık işleri yapıyor. Erdoğan'ın deyişi ile tüccar! Bu 
arada, AKP'nin, kendilerini deliğe süpürmeyip İran saldırısında 
kullanmaları ricasında bulunduğu küresel sermayeye, geçen ay içinde 
İsrail ve Yahudi ABD'nin İran saldırısına destek isteğine bir kez daha 
"hayır" cevabını vermesi üzerine, Yahudi Cemaati Tuncay Güney'in 
başındaki kippayı bir anda düşürüverdi; "Biz bu adamın, bu davanın 
arkasında değiliz" mesajı verdi. Bu durumda, cevabı aranması gerekli 
soru şu olmalı: Tuncay Güney, kimin adamı, kim, ne amaçla 
konuşturuyor?!: A şıkkı: Gülen Cemaati, B şıkkı: AKP, C şıkkı: Emniyet 
İstihbarat içindeki F Tipi yapı, D şıkkı: Hepsi!

(...)

Sayın Başkan,

İddianamede, şahsımı hedef alan iddialara da birkaç satırla netlik kazandırmaya çalışayım.

Şöyle ki:

Ultra Türkler Geliyor, başlıklı yazım, iddianamede sözde örgütle 
bağlantı olarak ortaya konulmuş.  Okumayanlar için o yazı:

http://newsgroups.derkeiler.com/Archive/Soc/soc.culture.turkish/2005-09/msg00777.html 


(...)


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder