17 Ekim 2018 Çarşamba

AĞRI İSYANLARI 1926 – 1930 BÖLÜM 14

AĞRI İSYANLARI  1926 – 1930 BÖLÜM 14



B) TUTAKLI ALİCAN İSYANI ( 07 TEMMUZ –07 KASIM 1930) VE TAŞBURUN OLAYLARI (11–12 AĞUSTOS 1930).

Alican İsyanı, Zeylan isyanına destek vermek ya da bu isyan dolayısı ile olusan otorite boşlugundan istifade etmek amacıyla çıkarıldı. Zira Zeylan olaylarının en şiddetli döneminde baslamıstı. Ancak isyanın çıkarılıs sekline bakıldıgında, irtica amacını da tasıdıgı görülmektedir.
Zeylan isyanına destek vermek için eşkıya Ali Can ile Seyit Han liderliginde baslarına fes geçiren 45 kisi isyanı baslattılar. Bunlar sapka giymeyi reddediyorlardı.385
İsyan Mus bölgesinde çıkarıldı ve daha sonra katılanlarla birlikte 400 kisiyi buldu.
Mevcuduna bakarak küçük çaplı bir isyan oldugu söylenebilir. Ancak, isyanın süresi nispeten uzundu. 07 Temmuz’da baslayan isyan 07 Kasım 1930 tarihinde 
bitirilebildi.386 Bunun sebebi isyancıların üzerine yeterince askeri birlik sevk edilememesiydi. Zira askeri birlikler önce Zeylan olaylarına daha sonra da Agrı isyanına agırlık vermek zorundaydılar.

Ali Can, teslim olmayı düsünmesine ragmen bir çatısmada vurulup öldü. Seyit Han ise basladıgı isi bitirmek istiyordu, çatısmaları sürdürdü ve bir çatısma neticesinde o da ölü olarak ele geçirildi. 387
Farklı amaçlı dahi olsalar, buradaki isyancıların da fırsat kolladıkları ortadaydı. Agrı isyanı dolayısı ile boslugu degerlendirmek istediler. Ancak basarılı olamadılar.
Taşburun olayları ise aynı yılın 12 Agustos’unda oldu. Buradaki olayları isyancıların elebasısı İhsan Nuri bizzat planladı. İsyancılar önce Aralık bölgesinde 400 atlı Eşkıya ile bir aldatma hareketi yaptılar. Günümüzde de teröristlerin sıkça uyguladıgı bu aldatmaca sonucu Taşburun mevkiinde bulunan birlikler Aralık bölgesine kaydırıldı. Bu fırsatı değerlendiren isyancılar Tasburun’daki birliklere saldırarak 1 subayı ve birkaç eri sehit ettiler.

İhsan Nuri de bu saldırıya katılmıştı. Aslında İhsan Nuri bu saldırıyı, silah ele geçirebilmek amacıyla çok önceden planlamıstı. Zira saldırıdan önce Tasburun kuzeyindeki Bulakbaşı köyünün tüm halkını toplayan İhsan Nuri “o gece saldırının olacagını, silah ve cephane hariç ele geçen malzemenin de herkesin kendisinin olacagını” söyledi.388
Elde etmeyi planladıgı silah ve cephane çok anlamlıydı. Zira silah ve cephaneyi amaçlaması daha sonra yapılacak olan büyük harekâta hazırlanmaya çalıstıgının bir göstergesiydi.

C) İSYANCILARIN DIŞ BAĞLANTILARINI KESME ÇABALARI

Genç Türkiye kurulduğu tarihten itibaren dıs politikasında ATATÜRK’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” parolasını ilke edindi. Basta komsusu oldugu Balkan devletleri ile İngiltere, Rusya, Fransa, İtalya, Amerika gibi ülkelerle dostça ilişkiler kurmaya gayret etti. Kafkas ve Arap ülkeleri ile İran’ın bagımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini korumaya yönelik bir siyaset izleme kararı aldı.

Dıs siyasetini bu suretle genel hatları ile belirlemis olan Türkiye, Misak-i Milli sınırları içinde toprak bütünlügüne sahip tam bagımsız bir devlet oldugunu ve milli sınırları dısında hiçbir siyasi emel ve gayesi olmadıgını bütün dünyaya ilan etti. Ancak toprakları üzerinde yasanan olaylar diger devletlerin yaklasımlarının Türkiye’nin siyasetine paralel olmadıgını gösterdi. Agrı isyanına destek veren İngiltere, Fransa, İran, Irak ve Suriye gibi ülkeler vardı. Ancak, Türkiye’nin isyanı bastırabilmesi için özellikle sınırı bulunan ülkeler ile iliskilerini gelistirmesi zorunlu idi.
Ayaklanmanın Sovyetler ve İran sınırına çok yakın bir bölgede meydana gelmesi, Türkiye'nin bu devletlerle ilişkilerini diğer devletlerden daha fazla yogunlaştırarak gelistirmesini sagladı. Amaç bu ülkelerin de destegini kazanarak isyanın bir an önce bastırılmasıydı.
Özellikle Türkiye ve İran arasındaki yakınlasma, ayaklanmanın bastırılmasında belirleyici bir rol oynadı. Diger yandan Hoybun'un önemli kadrolarının Suriye ve Irak'ta bulunmaları, Türkiye'nin buradaki yönetimlerle olan iliskilerini de etkiledi. Hoybun’un Suriye’de bulunması ve buradaki bazı asiretlerin de fırsatı değerlendirmek amacıyla baska isyanlara kalkısmaya çalısmaları, Türkiye’yi Suriye konusunda tedbirli olmaya yöneltti.
Türkiye, hem Fransa ile hem de Suriye'de bulunan Fransız güçleriyle sıkı iliskiler gelistirme pesindeydi. Çünkü Suriye'de Fransız himayesi altında olan Kürt mültecileri bu topraklar üzerinde Türkiye'ye yönelik siyasi etkinliklerde bulunuyorlardı. Bu durum, Türkiye ve buradaki Fransız yönetimi arasında bir takım sıkıntılar yaratabilirdi.389 Ancak isyana an fazla etkiyi İran yapıyordu. Türkiye bu sırada yogun bir diplomatik mücadele yürüttü. Sovyetleri de yanına almayı basaran Türkiye, bu ayaklanmaya karsı ittifak arayısı içine girdi.
Bu arada diger devletler de olayları ilgi ile izliyorlardı. Arap devletleri Türkiye sınırları içerisinde yasanan isyanlara karsı düsüncelerini basın yolu ile dile getirdiler. Feth-El Arap Gazetesinde “Kürtler unutmasınlar ki serefli mefahirle dolu Türk tarihinden ayrılarak ecnebi boyunduruguna girmek feci bir gaflettir” yorumu yer aldı. Ayrıca baska bir Suriye gazetesi “Ecnebi vaatlerine aldanarak kıyam edenlerin hali meydandadır. Bu isyancılar Suriye- Türkiye sınırına Ermeni yıgıyorlar. Fakat bu er geç sonuçsuz kalacaktır”390 diye yazdı. Ancak bu tür yazıların altında, kendi ülkelerinde de yasanması muhtemel bir karısıklıgın çekincesinin de var oldugu gerçegi göz ardı edilemezdi.

1. Sovyetler Birligi – Türkiye İlişkileri

İngiltere’nin 1800’li yıllarda bölgeyle ilgilenmesinden sonra, Rusya da çıkarları dolayısı ile 1805 yılından itibaren bölgeyle ilgilenmeye basladı. Yöre halkını kendi hedefleri doğrultusunda kıskırttı.391 Birinci Dünya Savası yıllarında Rusya, Ermeniler ile Kürtleri birleştirerek, Türk Devletine karsı ayaklandırmak için çok gayret gösterdi.392 

Bedirhan ailesinden Abdürrezzak ve Kâmil Beyleri yanına alarak sözde Kürdistan’ı kurdurtmaya çalıştı.393 Rusların bu politikaları 1916 yılında Dogu Anadolu’yu işgallerine kadar devam etti. Bolsevik ihtilalinden sonra ise Ruslar güneyde bir Arap Hilafeti veya zayıf Türk Devleti ile komsu olmak istiyorlardı. 394 Zira bölgede hâkim olacak baska bir güç, Rusya aleyhinde faaliyet gösterebilirdi.

Genç Cumhuriyetin kuruldugu yıllarda Türkiye ile Sovyetler arasında iliskiler bu çerçevede gelisti. Ruslar hâlâ zayıf bir Türkiye istiyorlardı. Onların bu politikası Agrı isyanı ile birlikte daha da olgunlastı. İsyanın baslangıcında isyancılara destek verdikleri iddia edildi.
Beyrut’ta yayımlanan L’orient adlı gazete “Kürtlerin elinde modern silahların, cephanenin ve paranın bulundugunu; Rusların da İhsan Nuri’yi destekledikleri ni” yazıyordu.395
Ancak bu isyanın genişlemesi ile birlikte şartlar da değişmeye başlayacaktı. 1929 yılında İtalyan Tribuna gazetesi Rusya’nın Türkiye, ran ve Afganistan arasında bir siyasi işbirliği, dostluk ve ticaret anlaşması imzalamak istedigini ve bunun tüm bu ülkelerin yararına olacağını anlatan bir haber yayınladı.396 Bu antlasma önerisi söz konusu ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunabilirdi. Türkiye’deki isyancıların bu ülkelerden destek almasını da engelleyebilirdi.

Ayaklanma sürecinde Türkiye Cumhuriyeti siyasetçileri de, isyancılar da Sovyetler Birligi dâhil dış destek sağlamaya çalıstılar. Hatta isyancılar bu konuda teşkilatlanmaya dahi gittiler. Bu teşkilatlanmada ikili iliskiler kurmaya gayret gösterdiler. Bunun için Maku’daki Sovyet Konsolosluguna bir mektup ileterek durumlarını anlatmak üzere bir toplantı düzenleme talebinde bulundular. Toplantının yer, zaman ve güvenlik sorumluluğunun onların inisiyatifinde olmasını dahi istediler. Ancak hiçbir cevap alamadılar.397

İsyancılara destek olan Ermeniler ise bölgede sürekli batılı devletler lehine çalısmalar içerisindeydiler. Ermenilerin bu tavrı dogal olarak Hoybun’un ve isyancıların İngiliz yanlısı oldugunu akla getiriyordu. Sovyetler ise, Ermeniler için iki seçenek düsünüyordu:

Birincisi, Rusya’nın himayesinde olmak üzere Ermenilere tam bir muhtariyet vermekti.  

İkincisi ise, Ermenileri muhatap almayarak Türkiye ile iliskileri güçlendirmekti.398
Ermeniler, Rusların bu çabalarına karsı almayı planladıkları dıs destek ile kendi hayallerini kurma pesindeydiler. Agrı isyanı bu yolda bir fırsat, Hoybun ise bir araçtı. 

Hoybun cemiyetinin organize ettigi ve yönlendirdigi isyancılar tarafından, “Kürtlerin yasadıgı toprakların bir kısmının Türk sınırları içerisinde oldugu” iddia ediliyordu. Türk Hükümeti ile girisilen çatısmalarda bir sonuç elde edemeyen Hoybun Cemiyeti, Sovyet karsıtı olan ve Batı yanlısı bir politika izleyen Ermeni Tasnak Cemiyeti ile isbirligi içerisindeydi.
Bu ittifak Sovyet hükümeti tarafından hiç de hos karsılanmasa gerekti. Sovyetler, kendilerine yönelik olarak düsmanca bir tutum sergileyen böyle bir örgüt ile Kürtlerin isbirligini hos karsılamadılar. Çünkü Ermeni Tasnak partisi bilindigi gibi anti-Sovyet bir propaganda yürütüyordu ve Sovyet rejimine karsıydı.
Hoybun Cemiyetinin Ermeni Tasnak Örgütü ile yapmıs oldugu ittifakı ngilizlerin emperyalist bir oyunu olarak degerlendiren Sovyetler Birligi, Agrı isyanına da karsı çıktı. 

Agrı isyanı gelisme gösterdikçe, Sovyetler Türk hükümetiyle isbirligi yolları arayısına girdiler. Çünkü Sovyetler, Ermenilerin Türk sınırları içerisinde batı yanlısı bir Ermeni devleti kurulmasını istemiyorlardı. Batı yanlısı bir Ermenistan, Kafkasya tarafından Sovyetleri sıkıstırabilirdi. Ayrıca Kafkasya’daki Bolsevik Ermenistan’da da karısıklıklar yaratabilirdi. Kısacası, Sovyetlerin, bu isyanın arkasında İngiltere’nin oldugunu düsünmesi ve bu ülkenin bölgede hâkim olmasını istemedigi gibi hususlar ile ayrı bir Ermenistan fikri, isyancıları desteklememesi için birer sebep olarak düsünülebilir.
1930 yılının Temmuz ayında Zeylan isyanı etkisizlestirildikten sonra birliklerin tamamı Agrı’ya kanalize olmadan önce de Agrı’daki birlikler ile isyancılar arasında çatısmalar oldu. İşte tam bu günlerde basında çıkan bir haber Seyh Sait isyanından sonra da Sovyetler ile Türkiye’nin olaya bakıslarının ne kadar paralel devam ettigini gösterdi: “…

Agrı Dagı eteklerinde (Igdır)a tabi (Konaklar) nahiyesine saldıran asiretler ile orada bulunan kuvvetlerimiz arasında müsademe devam ederken Rus karakol kumandanı yüzbaşımıza haber gönderip icabında bize yardım etmek üzere hükümetinden emir aldığını söylemiş ve bu hususta cevap istemişti…”399

Bu cümleden olarak isyancılar, Ruslar’dan umdukları destegi bulamadılar. Zaman zaman sıkıştıklarında İran sınırında olduğu gibi Sovyet sınırını da kullanmak istediler. 

Ancak kendi politikasına dogrultusunda isyanı desteklemeyen Sovyetler Birligi buna izin vermedi.
Özellikle 1930 yılında yapılan son harekâtta Sovyet sınırının isyancılara kapalı olması harekâtı nispeten kolaylastırdı. İsyancıların Rus sınırında destek göremedikleri ve atesle karsılandıkları haberi yerel basında da yer aldı.400 17 Temmuz 1930 tarihli gazeteler “Rus karakolları eskıyayı geçirtmiyor”401 haberlerini verdiler.
Times gazetesinin Agrı’daki muhabiri 16 Temmuz 1930 tarihinde gazetesine gönderdigi telgrafında olaylar ile ilgili su bilgiyi veriyordu: “…Aralık yakınında Kürtler Türklere tecavüz etmislerdir; fakat haber verildigine göre püskürtülmüslerdir. Türk-ran hududu boyunda mücadele cereyan etmis olup Sovyet hududundan kaçmak tesebbüsünde bulunan Kürtlere Sovyet hudut muhafızları tarafından ates edilmistir…”402
Sovyetler Birliginin sınırları kapatması kontrollerin sıklasmasına sebep oldu. Gece karanlıgında dahi sınıra yaklasmak güçlesti. Türk Hükümeti, Sovyet destegi ile beraber büyük kuvvetlerle Agrı’ya yöneldi.
Sonunda Sovyet sınırının kapalı olması Türk askerinin bölgeyi çembere almasına yardımcı oldu. Bu durum isyancıları çok büyük sıkıntılara düsürdü. syancı elebasları halkı propagandalarla canlı tutmaya çalısmıslarsa da bunda basarılı olamadılar. Sonuçta isyancılar halkı ellerinde tutamadılar ve destek bulamadılar.

2. İran – Türkiye İlişkileri . ;

Her müstakil devlet kendi memleketi içinde yalnız kendi milleti için degil, komsu devletler adına da asayisi saglamakla yükümlüdür. Bu hususta acizlik göstermek mazeret olamaz. İran ise isyan yıllarında, komsusunu taciz eden harekâtın kendi topraklarında örgütlenmesine engel olmadı. Aynı dönemde İran da, topraklarındaki aşiretlerle sorunlar yasıyordu. Bu asiretler sık sık olay çıkarıyordu. İran’daki asiret isyanları, İranlı yetkililerin de adının geçecegi kadar ciddi olmaktaydı. Örnegin Maliye Veziri, Siraz  Valisi ve Jandarma Komutanı gibi isimler bu isyanlarda geçmekteydi.403 Bu asiretlerin bizimle meşgul olması İran’ın isine yarayabilirdi. Böylece asiret olaylarını bir süreliğine de olsa ertelemiş olacaktı. 

Bilhassa İran Azerbaycanı’nda kuvvetlenmesi muhtemel olan Türklük akımlarının Türkiye ile irtibatını kesmek, İranlılar için çok önemliydi. Ayrıca bu dönemde Türkiye – İran arasındaki sınır meseleleri de çözülebilmiş değildi.404

Bu sebeplerden dolayı ran, o dönemde Türkiye ile komsuluk hukukuna fazla yer vermeyen bir ülkeydi. Yapılan her askeri harekâtta isyancıların İran topraklarına kaçmaları yıllardır tekrar ediyordu. Böylece Türk kamuoyunca, Tahran hükümeti eşkıyaları teşvik eden bir unsur olarak kabul edildi. Agrı isyanı ile beraber ran topraklarındaki aşiret tehdidi Türkiye’ye yöneldi. Bu yüzden Türkiye’nin de o topraklarda doğan bu tehlikeye karsı müdahale etmesi sık sık tartısılır oldu. Hatta sınır ötesi müdahalelerin yapıldıgı 

dahi iddia edildi. Türkiye ve İran hududu özellikle İran tarafında kontrolsüz bir durumda idi. Bu durum isyancıların hem destek almasına hem de sıkıstıkları anda İran’a kaçmalarına sebep oldu. Gelismeler, konunun süratle çözümünün gerektigini gösteriyordu.
İsyanın başlangıcından itibaren takındıgı bu tutum nedeni ile Türkiye basını da İran’ı suçlandı. İsyancıların her defasında ran’a kaçtıklarına dair haberler basında çok sık yer aldı. Basına göre de “İran İsyancılara destek veriyordu!” ran’ın olaylarda “Türkiye’nin aleyhinde oldugu” dahi açıkça söylendi: “Hükümet en seri tedbirlerle acemlerden hududunun tashihini isteyecektir. Çünkü Seyh Sait isyanından beri tekrarlanan bu hadiselerin karsısında yegâne mesuliyetin İran Hükümetinin aczine ve hatta tarafgirligine dayandıgı pek açık olarak anlasılmıstır…”405

Türk yetkililer 1930 yılından önce, konunun önemini İran’a kabul ettirmekten yana çaba sarf ettiler. İran Sahı, “sorunun kendi topraklarını ilgilendirmedigini” savunarak İran’ı bu konunun dısına çekmek istedi. İran, isyana sadece sınırı kapatmayarak ya da sakilerin sınırı geçerek isyancılara katılmasına göz yumarak destek olmadı. İhsan Nuri, Hoybun tarafından isyanda görevlendirildikten sonra ran Sahı tarafından da tesvik edildi. İran Sahı, İhsan Nuri’nin Agrı’nın batı yakasına mevzilenmesi için İran’dan geçmesine izin verdi.406 Bunun sebebi hemen yanı basındaki tehlikenin o an için kendini ran’a hissettirmemis olmasıydı.

Ancak isyanın özellikle 1930’lara kadar sürmesinin ve hatta 1930 yılındaki çatısmaların ardındaki temel sebep ran’da yasayan o dönemin basınında da sık sık adı geçen “Sakiler”di. Agrı isyanının son yılında da yine aynı sıkıntılar devam ediyordu. İsyancılar İran topraklarını kullanıyorlardı. İsyancıların arasında bulunan Halikanlı Halit ve Tozu Aga gibileri İranlı yetkililerle görüsmeler dahi yapabiliyorlardı.407 Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti vatandası olan isyancılara İran uyruklular da destek veriyordu.
İran sadece sınırlarını açarak isyancıları korumakla kalmıyordu. İran ile ilgili çok daha ciddi iddialar ortaya atıldı. Kamuoyunda isyancıların İran’da askeri egitim aldıkları, askeri tertiplenme içinde oldukları ve o suretle idare edildikleri kanaati vardı.408 Hatta Yunan basınında “harekâtın niçin Irak degil de İran’dan idare edildigine dair yorumlar yazıldı.409
1930 yılı içerisinde Agrı isyanının tekrar alevlendigi ama artık sona geldigi dönemlerde İran’ın destegi açıkça konusulmaya ve tartısılmaya baslamıstı. Artık isyan iki yönü ile görülüyordu. İsyan ve İran’ın tesviki ile himayesi.410

Gerçekten de ran, isyanın son dönemlerinde destegini açıktan açıga daha da arttırdı. İran’da yasayan Kürt asıllılar örgütlendirilerek yurda sokuldu. İsyancılar içeriden bulamadıkları destegi İran’da yasayan sakilerden buldular. Denilebilir ki İran Hükümeti’nin bu iddiaları kabul etmesini beklemek de dogru olmayacaktır. Nitekim, yarı resmi bir gazete sayılan ve ran hükümetinin resmi görüslerini yansıtan Tahran’da yayınlanan “İran” adlı gazete tüm bu iddiaların gerçekdısı oldugunu ve İran’ın isyancıları  desteklemediğini yazdı.411 Buna rağmen isyancıların sık sık sınırı kullanmaları sonucu, İran sınır görevlilerinin bu beyanı doğrulayacak şekilde davrandıkları söylenemez.
Her seye ragmen isyancılara karsı aralıksız askeri harekâtlar yapılıyordu. Ama kesin sonuç bir türlü alınamıyordu. 4–5–6 Temmuz tarihli gazetelerde de İran’ın İsyancılara destek verdigi bu yüzden de Türk Hükümetinin düzenlenen operasyonlarda kesin bir sonuca ulasamadıgı bir kez daha yazıldı. Ancak , İran bu destegi kestigi takdirde Türk Hükümeti isyancılara karsı çok daha net sonuçlar elde edebilecekti.
1930 yılının Temmuz ayında İran sınırının kapatılması hariç alınabilecek tüm tedbirler alınmıstı. İran sınırı Agrı’daki askeri harekâtın tek açık bölgesiydi.412 Hudut bölgelerimizde askerlerin basarılı harekâtları ile karsılasan sakiler kolaylıkla tekrar ran topraklarına kaçtıkları ve bu harekât senelerden beri devam ettigi için artık kaçmalarına meydan vermemek gerekiyordu.
Bu durum ise İran ile görüsmenin aciliyetini gösteriyordu. Bu cümleden olarak İran kendi sınırını kapatacak tedbirleri almadıgı sürece isyanın kesin olarak 
sonuçlandırılması olmayacaktı.
Artık kamuoyunda da İran’ın verdigi destek bir yana, İran’ı açıkça suçlayıcı ibareler yer almaya basladı. “Bu hadiselerde İran hükümeti âdemi mesuliyetten bahsedemez. 
Asiret haydutlarına nüfuz ve sözünü geçiremeyen bir hükümetin kuvvet ve hakimiyetinden süphe etmek pek haklı olur…”413
Agrı’daki isyancılara destek veren sadece ran hükümeti degildi. Burada yasayan asiretlerden Halikanlı ve Alimaholu asiretleri Türk hududuna yaklasarak isyancılara destek verdiler. Bütün bu gelismeler devam ederken ran hâlâ olaylara tepkisiz kalmaya devam etti.
Aynı tarihlerde basındaki bir haber; “İran hudut amirleri eskıyaya her türlü yardımı göstermeye devam ediyorlar...” 414 seklinde idi. Görüldügü üzere eskıyalara yardım etmeleri için bu asiretleri örgütleyenler yine İran hudut subaylarıydı. Ne ilginçtir ki, aynı yıl İran’dan ülkemize iltica edecek olan Halikanlı asiretinin, mallarını ve hayvanlarını tasımak ve batıya nakletmek üzere pazarlıkla vapurlar kiralamak görevi devletimize düsecekti. 19 Haziran 1927 tarihinde kabul edilen kanun415 geregi İstanbul ve Trabzon vilayetlerine, nakledilenleri tasımak üzere vapur kiralama görevi verilecekti.416
Bu arada sakilerin ranlılar tarafından silahlandırıldıgı iddiaları her iki ülke arasında karsılıklı notaların verilmesine sebep oldu. Bu tarihlerde Agrı Dagı’nda isyancılara karsı düzenlenen harekâtlar da devam etmekteydi. Türk hükümeti kısa zamanda kesin netice elde edilecegine inanmıstı. Fakat eskıyanın ran’dan silahlanarak gelmesi rahatsızlık vericiydi. Bu durum İran ile komsuluk iliskilerimizi ve sınır güvenligimizi tehdit ediyordu. Ankara’da bulunun İran büyük elçisi ile bir görüsme yapıldı. 

Kendisi bu konuda herhangi bir bilgi sahibi olmadıgını olayları gazetelerden takip ettigini beyan etti. Bunun üzerine Türk hükümeti İran hükümetine
Tahran sefirimiz Memduh Sevket Bey aracılıgı ile bir nota verdi.417 Hükümet, basına yaptıgı açıklamada bunun gerekçelerini açık açık belirtti:

“…İran hükümetinin eskıyaya erzak ve silah vermek sureti ile açıktan açıga yapmaktan çekinmedigi yardım keyfiyeti lâyikile tespit edilmis ve Türk efkârı umumiyesinin en genis manasile duydugu infial ve asabiyete tercüman olan hükümetimiz Tahran hükümetine oradaki sefirimiz Memduh Sevket Bey vasıtasile bir nota tevdi etmistir…”418
İran konuya uzunca bir süre duyarsız kaldı. Verdigi cevaplar sürekli oyalama ve zaman kazanma amacı güttü. Sanki olanlardan hiç haberi yokmusçasına tavır takındı. 

Varılan mülakattan hemen önce Ankara’da bulunan İran maslahatgüzarı Mehmet Sait Han’ın basına yaptıgı açıklama bu tutumun en güzel örnegidir.

“…Tahran’da asilerin ran’dan geldikleri hakkındaki malumat tetkik edilmektedir.
Ancak tetkikat neticesinde hüküm vermek kabil olacaktır. Yalnız sunu söyleyeyim ki, ben sahsen Türkiye aleyhindeki herhangi bir hareketin İran’da yer bulacagına katiyen ihtimal vermem.
Bizim iyi komsuluk münasebetimiz hiçbir seye benzemez.”419
Yapılan siyasi tesebbüsler neticesinde ran, 11 Agustos 1930’da Türkiye ile isbirligine hazır oldugunu bildirdi. Memduh Sevket Bey aracılıgı ile verilen notaya sonunda olumlu bir sonuç alınmıstı.
İran hükümeti, verilen notaya cevaben müsterek askeri harekâtı kabul etmedigini, fakat isbirligine hazır oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Türk tarafı, gerektiginde eskıya takibi amacıyla İran topraklarına da girebilecegini iletti. Türk topraklarından ran’a bir tehdit olması durumunda İran’ın da Türk topraklarında takip harekâtı yapabilmesine izin verecegini de açıkladı. Hatta Türkiye bu konuda ran’a yardım yapmaya dahi hazırdı.420 İran’ın sözünü tutması halinde isyancılar köseye sıkıstırılmıs olacaktı. Ancak bu sözün tutulması için bir süre daha geçmesi gerekti.
Öte yandan Türkiye Tahran büyükelçisini de degistirmek ihtiyacını duydu. Memduh Şevket Esendal’ın yerine daha sert yaratıslı bir büyükelçi atanması gerekti. Sonunda bu göreve Hüsrev Gerede getirildi.
Memduh Sevket Bey, yumusak huylu, halimselim, yazar, âlim, sanatkâr yaradılıslı bir kimseydi. Hüsrev Gerede, Atatürk ile birlikte Samsun’a çıkan 18 kisiden birisi idi. Hüsrev Bey Asker kökenli, sert yaratılıslı, tuttugunu koparan, is bitiren ve Atatürk'e yakınlıgı ile bilinen bir kimseydi.421

Hüsrev Gerede 20 Agustos 1930’da Tahran’a elçi olarak atandı. Ancak sorunun bir an önce çözümlenebilmesi için Hüsrev Gerede’nin göreve getirilmesi daha önceden planlandıgı 23 Temmuz 1930’da basında çıkan haberlerden de anlaşılıyordu. Zira gazeteler o tarihte Gerede’nin bu göreve getirilecegini yazmıstı.422
Hüsrev Gerede daha önce Bakanlar Kurulu kararı ile Varsova Büyükelçisi olarak görevlendirilmisti. Ancak bu karardan vazgeçilerek ran büyükelçiligine atandı.
Görevlendirmenin yapıldıgı anda kendisi sviçre’nin Montrö kentinde tatildeydi.423 Olayların gelismesi yeni büyükelçinin zaman kaybetmeden göreve baslamasını zorunlu kıldı. Gerede, 1930 yazında Türkiye'ye çagrıldı. İstanbul'a iner inmez, 24 Temmuz 1930’da Yalova'da bulunan Atatürk'ü ziyaret etti. 424

O günlerde İran ile asiler dolayısıyla siyasi gerginlikler artarak devam ediyordu. Sınır sorunları da çözümlenememişti. Yalova köşkündeki aksam yemeginde yapılan görüşmeye gazeteciler de davet edildi. Bu görüşme esnasında Atatürk, Hüsrev Gerede’nin yanaklarından öperek ona duydugu güveni su cümlelerle açıkladı: “Hüsrev, pasaportun cebindedir. Fakat dönmeni degil, orada kalmanı, durumu dostane bir biçime sokmanı, sınır islerini de çözümlemeni isterim.”425

Atatürk’ün basının önündeki bu davranısının iki sebebi olabilirdi. Birincisi; bu olay süratle gündeme oturacak, tüm dünyaya yayılacak, basta ran olmak üzere isyanın arkasındaki güçlere ülkemizin kararlılıgı açıklanmıs olacaktı. Nitekim basın büyük bir hevesle bu haberi yayımladı. İkincisi ise Atatürk Hüsrev Gerede’ye ne kadar güvendigini herkesin içinde açıklayarak, onun da göreve motivasyonunu saglayacaktı. Hüsrev Gerede, Türk - İran sınır antlasmasının biran önce yapılmasından yanaydı.
Hüsrev Gerede, göreve baslar baslamaz İran Sahı'yla görüstü.426 Yine aynı günün gazetelerinde İran maslahatgüzarı Mehmet Sait Han ile biran önce Türk-İran sınır komisyonunun çalısmalarını baslattıkları haberi yayınlandı. Bu haberde ayrıca hudutla ilgili tedbirlerin süratle önce alınması için gerekli çalısmaların baslatılacagı da bildiriliyordu.427
İlişkilerin düzelmeye basladıgı bu durum, ran’ın kendi içinde sıkıntılar yasamasına sebep oldu. Zira İran, o güne kadar destekledigi, tesvik ettigi, hatta silahlandırdıgı isyancılara sırt çevirmisti. Olayların bu sekilde gelismesi ran’ın kendi içerisinde sakladıgı sorunların yavaş yavaş ortaya çıkmasını sebep oldu. Ulusal Türk basını, Atina’daki Yunan basınının 20 Agustos 1930 tarihinde Roma haber ajanslarına dayanarak verdigi haberden naklen İran’da da bir isyan bas gösterdigini, isyancılarla İran askerleri arasında çatısmalar oldugunu ve her iki taraftan da ölen ve yaralananların bulundugunu bildiriyordu.428
Bu arada sınır komisyonuyla ilgili çalısmalar süratle baslatıldı. Yapılan görüsmeler ve planlamalar sonunda Türk-İran Hudut Komisyonu adıyla bir komisyon kuruldu. Hudut komisyonu 31 Agustos 1930 tarihinde Igdır’da toplanarak çalısmalarına basladı.429 Öte yandan komisyon çalısmaları ile baglantılı olarak Türk ordusu, eskıya takibi  amacıyla İran topraklarına dogru hareketlendi. Küçük ve Büyük Agrı Dagı tamamıyla Türk ordusunun kontrolüne girdi.
Türk birlikleri tarafından kontrol edilen bu bölge 23 Ocak 1932’de imzalanan “Uzlaşma, Adli Tesviye ve Hakem Antlasması” ile resmen Türkiye’ye bırakılacaktı.430

Karşılıklı görüşmelerde öncelikle isyancılara karsı sınırda alınması gerekli tedbirler ve müşterek askeri hareket konusu görüşüldü.431 Gerede nihayet, çok ciddi ve etkili kararlar aldırmayı başarmıştı.
İsyanın sonlandırılması ve benzer olayların daha sonra yasanmaması için, ülkemiz sınır düzeltmesi sonunda bütün Ağrı’nın sınırlarımız içerisinde kalmasında ısrar etti.432 

Agrı’nın İran tarafındaki köyler Türkiye’ye, Çaldıran’dan Türkiye sınırına yakın yerler de İran’a verildi.433
Böylece Türk askerleri Agrı’nın İran sınırına dönük alanlarda, isyancıları kuşatma ve daha rahat hareket etme imkânını yakaladılar.
Artık isyancıların bulundukları bölge çember altına alınmıştı. Ayrıca İran’daki Kürtlerin ayaklananlara destek olması da engellenmişti. Bölgede isyancılara karsı mücadele vermek daha da kolaylaştı. Bu antlaşma isyancıların gerçeklesmesine hiç ihtimal vermedikleri bir diplomatik başarıydı. Buna göre hareket ederek faaliyetlerine devam eden isyancılar, ummadıkları sonuçlarla karsılasarak agır kayıplar vereceklerdi.
Düzenleme İran basınında da genis yer aldı. İran hükümetinin, Türk hükümetine tam destek verdiği yazıldı. 19 ve 20 Ağustos tarihli Türk gazetelerinde İran’la ilgili haberler verilerek, İran’ın sınıra her geçen gün daha fazla asker yığdığı ve asilere karsı olan mücadeleyi biran önce bitirme çabası içerisinde bulunduğu belirtildi.


15.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder