17 Ekim 2018 Çarşamba

AĞRI İSYANLARI 1926 – 1930 BÖLÜM 16

AĞRI İSYANLARI  1926 – 1930 BÖLÜM 16



E)  BAŞARISIZLIK KARŞISINDA  İSYANCILAR ARASINDAKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI

Agrı isyanından sonra bölgeyi temizleme isi 25 Eylül tarihine kadar sürdü. Bu arada cephane ve yiyecek sıkıntısı isyancıların en büyük sorunuydu. Türkiye’nin komsularıyla iş birligine girismesi eskıyaların durumunu giderek kötülesmesine sebep oldu. İsyanın baska bir özelligi de asilerin ailelerinin isyanın içinde aktif olarak rol almıs olmalarıydı.479 Ancak bu durum yiyecek sıkıntısının daha da artmasına neden oluyordu. Asiler yük hayvanlarını bile kesip yemege baslamıslar dı.480
Zor durumdaki isyancılar arasında bu durumdan kurtulmak için iki farklı görüs ortaya çıktı. Görüslerden birincisi ve en acımasızı, isyanın öncülerinden olan Bro Heski Tello tarafından ortaya atıldı. İkincisi ve nispeten daha merhametli olan görüs ise isyanın komutanı rolünü oynayan hsan Nuri’ye aitti. syanı körükleyerek çok masumun ölmesinde rolü olan İhsan Nuri, Heski Tello’nun görüsünün acımasızlıgı karsısında kendi görüsünde ısrar etti.
Heski Tello bütün kadın, çocuk ve ihtiyarların öldürülmesini ileri sürdü. Bütün bagları kopmus savasçıların daha iyi direnecegini ve savasacagını inatla savundu. Heski Tello’ya göre manevi bagları kopmus isyancılar daha etkin mücadele verebilirdi. Üstelik daha az insanın karnını doyurmak zorunda kalınırdı. Bunun için de hiç düşünmeden kendi ailesinin katline baslamayı göze aldı. Yapılan tartısmalar sonunda bir sonuç elde edilemeyecegini anlayan Heski Tello kararlılıgını göstermek için savundugu fikrini icraata döktü. Dedigini kendi ailesinden baslayarak yapmaya basladı. Ailesinden 10 kisiyi öldürdügünde, kendisine müdahalede bulunuldu.481 Daha sonra isyan bölgesini terk etti. İran’a geçerek oradaki asiretlerin olaylarına karıstı. Hem bagımsızlık hakkına sahip oldugunu ileri sürüp hem de pesinden sürükledigi zavallı halkı bir hiç ugruna gözünü bile kırpmadan öldürme fikrini dile getirmesi, isyancıların ne kadar insanlık dısı ve haince düsünüp hareket ettiklerini gözler önüne serdi. 
Diger bir görüs ise İhsan Nuri’ye aitti. 
İhsan Nuri basarısız oldukları bölgelerden çekilip baska bölgelerde faaliyetlerine devam ederlerse basarılı olabilecekleri düşüncesindeydi.
Fazla zayiat vermeden ve bütünlük bozulmadan sürat le başka bir bölgeye çekilmeleri gerekliydi.482 Ancak bu fikrin gerçekleştirilmesi için geç kalınmıstı. Sözde büyük komutan İhsan Nuri, kendisine daha önce yapılan benzer bir teklifi kabul etmemisti. Simdi ise kendisi aynı yolu çıkar yol olarak görüyordu. Af kanunundan yararlanmalarına izin vermedigi, kandırılmıs insanlar için artık çok geç kalınmıstı. syancılar kesin bir yenilgiye ugratılmıs ve darmadagın olmuslardı.
Halen arazide kalan askerler ise, eşkıyaların mağara ve sığınaklar da saklananları arıyorlardı.

Basarısız olan isyancılar kendilerine sunulan af fırsatını da kaçırdıklarından dolayı geri dönemediler. Kendilerine sıgınacak yeni bir yer aramak zorunda kaldılar. Bu durum onları Sovyetler ve ran’a sıgınarak kurtulmaya itiyordu. Ancak basvurdukları iki devletin de bu iltica taleplerini kabul etmedigi görüldü. Bunun üzerine İhsan Nuri ve yanındakiler İran ordusuyla çatısarak İran topraklarına girdiler.483 İran bunu daha sonra siyasi iltica talebi olarak kabul etti.
Böylelikle İran’a zorla iltica etmis oldular.
İsyanın sona ermesi, İran ve Suriye’de ortaya çıkacak olan olayların baslangıcı ile çok yakın bir zamanda gerçeklesmisti. İran ve Suriye kendi ülkelerindeki olaylara 

“Türkiye’den kaçan isyancıların sebep oldugunu” iddia ediyorlardı. Ne olursa olsun Agrı isyanı sona ermisti. Son durum ile ilgili olarak Ankara Ticaret Odasının 1931 yılında çıkardıgı “Tasnak- Hoybun” adlı yayın söyle bilgi veriyordu: “ Agrı harekâtı kati bir tediple bitmistir. Kürtler kendilerini tesvik edenlerin kaçtıgını görerek uyanmıs, bir kısmı hükümetimize iltica etmis, digerleri de eski dostları aleyhine silaha sarılmıstır. İran’da, Irak’ta ve hata Suriye’de yerli kuvvetlerle çarpışıyorlar. İran’da Simko ve Celalliler meselesi, Irak’ta Kürtlerin kıyamı ve Suriye’de güya bizim taraftan geçen
çetelerin tecavüzleri hep Agrı Dagı dersinin neticeleridir.”484
Agrı harekâtı, Türk ordusu adına büyük bir basarıdır. Böylesine zor sartlarda, araziyi kendi evi gibi bilen eskıyaya karsı, haklıyı haksızdan ayırarak yapılan askeri harekât zaferle sonuçlanmıstır. Ülke basını da “Rusların Agrı eskıyalarına karsı daha önce yaptıgı harekâtlarda basarılı olamadıgını, oysa genç Cumhuriyetin ordusunun bu isi kısa bir sürede başardıgını” vurgulamıstır.485

F)  İSYAN SONRASI DURUM

Agrı isyanının sonunda amaç, açıkça ortaya çıkmıstı. Bu amaç aynı zamanda bu isyanın diger isyanlardan farkını gösteriyordu. Bagımsız bir Kürt devleti kurulmak isteniyordu.
Harekâtın basındaki komutan Salih Pasa ise Kürdistan Krallıgı kurulmak istendigini iddia ediyordu.486 Ancak bu çalışma da herhangi bir kisinin kral yapılacagına dair bir belgeye ya da bilgiye rastlanmamıştır.

Agrı isyanı, yöre insanlarının çogunlugu tarafından desteklenmese bile milliyetçilik duygusunun öne çıktıgı bir ayaklanmaydı. Milliyetçilik iddiasıyla ortaya çıkarılan isyan 

yöre halkından umulan destegin alınmaması sonunda basarısız olmustu. 1930 yılındaki Agrı ayaklanması sonrasında Ödemis'te yaptıgı konusmada çisleri
Bakanı Mahmut Esat Bozkurt; tüm ülkedeki vatandasların Türk oldugunu ve ülkenin sahibi olduklarını vurguladı.487 Süphe yok ki buradaki “Türk” kavramı, Atatürk’ün “ Ne Mutlu Türküm Diyene” vecizesine uygun düşmekteydi.

1931 yılına girildiginde Agrı Ayaklanması yöresel bazı eskıyalıklar hariç, son bulmustu. 1932 yılında isyancıların yargılanması Adana Agır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Mahkeme çalısmalarını kısa sürede tamamladı. 34 kisi idama mahkûm edildi. Cumhuriyet gazetesinin ifadesine göre beraat edenler ise hükümete ve cumhuriyete dua ediyorlardı.488
İsyan sonunda yörede yasayan ve isyana katıldıgı tespit edilen bir kısım aileler skân Kanunu geregince Anadolu’nun çesitli sehirlerine yerlestirildiler. Cumhuriyet arsivindeki bir belgede bölgede eskıyalık yapan ailelerden bir kısmının Manisa, Denizli ve Mugla gibi batıdaki illere nakledildiklerini görüyoruz.489
Agrı Ayaklanması'nda, öncü kadrolar Türkiye'de yakalanıp, ölümle yargılanmadılar. Ağrı Ayaklanması' nın öncüleri ran sınırını geçerek, bu ülke topraklarına sığınmayı başarabildiler. İsyancıların bir kısmı da Suriye’ye kaçtı. Ancak her iki ülkede de gerçek vatanları olan Türkiye’deki huzuru ve rahatı bulamadılar. ran bu isyancılara kucak açarken Türkiye’ye yönelik düsmanca politikasının bir örnegini daha sergiledi. Suriye’de ilticacı olarak kalan isyancılar, çok uzun yıllar büyük sorunlarla karsılastılar. Suriye devleti onlara hep sıgınmacı gibi davrandı.490

İsyancıların basarısız olmalarının pek çok sebebi vardı. Bunların en önemlilerinden biri asiret yapısıydı. Bu yapı isyancıların birlik olmalarında olumsuz rol oynadı. Aşiretler arasındaki çatısmalar, kırgınlıklar oldukça fazlaydı. Bu çeliskiler isyancıların Türk askerine karsı bir varlık gösteremeyisinin birinci nedenidir. Ayrıca yörede yasayan halkın ve asiretlerin çogunun isyancıların beklediği desteği sağlamaması, onların açlık basta olmak üzere büyük sıkıntılar yasamasına sebep oldu.
Bölgedeki Kürtlerin örgütsüz ve dagınık olması isyancıların umdukları destegi bulmalarını engelledi. Bu durum ise Türk hükümetinin basarısında önemli rol oynadı.
Bu arada Hoybun Örgütü sürdürdügü çalısmalar ile bölgeyi sıcak tutmaya çalıstı. Ancak olaylara uzak kalmıstı. Basarısızlıga ragmen isyan sonrası olayları canlandırma çabaları devam etti. 1932 yılında Halep’te “Havar” isimli gazete gibi yayınlar çıkarttı. Ancak devlet aldıgı tedbirlerle bu gibi yayınların yurda sokulmasını yasakladı.491
Türk hükümeti ile ran’ın isyancılara karsı antlasma yapması isyanların sonunu getirmekte önemli etken oldu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin düzenli, deneyimli, örgütlü ve disiplinli olusu Agrı isyanında eskıyalara karsı basarı kazanılmasının temel sebebiydi. Fakat Agrı isyanının sona ermesi ülkede huzuru saglamaya yetmedi. Zira isyanda sonra Tunceli’de yeni sıkıntılar ortaya çıktı. Devlet artık bu sorunla uğraşmaya başlayacaktı. Agrı isyanının bastırılmasından sonra Dersim olayları Türk hükümetinin buraya yönelmesine sebep oldu.

Bu arada isyancıların artıkları, devleti farklı alanlarda da ugrastırmaya devam ettiler. Bazıları baska ülkelerde zararlı yayın faaliyetlerinde bulundular. Bir kısmı ise ikamete mecbur edildikleri bölgeleri terk ettiler. Örnegin Kayseri’de ikamete mecbur edilen Kör Hüseyin Pasa’nın ogullarından Mehmet ve Nadir Bey, bu bölgeyi terk edip kaçtılar. 

Bunun üzerine onlara verilen mallar da aileleri arasında bölüstürüldü.492
1934 yılında, Fırat ve Dicle nehirleri arasında, Irak hududu ile Beyrut, Sam ve Halep’teki Ermeni, Kürt ve Nasturilerden kurulu yeni bir olusumun haberleri Ankara’ya ulastı.493 Ermenilerin bu kez de pes etmeyecekleri anlasılıyordu. 1938’de Sam’da bastırılan “Xwendina Kürdi” isimli yayın kargasalık çıkarma çabalarına birer örnek olabilir.494 Daha sonraki yıllarda Kamuran Ali Bedirhan’ın Paris’te yayınlanan “ Bulletin Du centre d’ études  Kurdes” adlı brosür yine yöre insanını isyana tesvik amacı tasıyordu.495 1950 yılında çıkarılan kanunla brosürün sayılarının toplanmasına karar verildi.496


X. YABANCI BASINDA AĞRI İSYANI


İsyan sonunda, gerek Avrupa basını gerekse de Arap basını olayları “Kürtlerin kullanıldıgı” seklinde yorumladılar. İngilizlerin rolü basına yansıyan yorumlarda yer aldı.
Yabancı basın söyle yorumluyordu Agrı hadisesini:
“GLARUS ZEİTUNG GAZETESİ (Almanya’da çıkan 11 Ekim 1930 tarihli bu gazeteden özet olarak)

1. Kürtler, İngiliz memurları tarafından tesvik edilmis, silah, malzeme ve para yardımı yapılmıstır.
2. İngiliz basını Cemiyet-i Akvam’ın müdahalesi için çalısmıstır.
3. İranlılar isyanın basında yardım etmislerdi.
4. İsyanın gayesi:

a. Türkiye ile Rusya arasına bir tampon devlet sokmak.
b. Türkiye’yi iktisaden zayıflatmak.
c. Türkiye’yi mukavemetsiz bırakıp ngiltere ile anlaşmaya sevk etmek.

5. Dogu petrollerinden faydalanmak için Kürtleri elde etmişlerdir.
6. Kürtlere her çesit silah ve makineli tüfekler verip, kendi menfaatleri için Kürt kanı döktürmüşlerdir.” 497

Feth-El-Arap Gazetesi, kandırılan insanların bu savasa sürüklendiklerini yazıyordu ve olayların bu sekilde gelismesinde isyancıların büyük suçu oldugunu yorumluyordu. :
“ 21 Ekim 1930...Kürtler ezildiler, onları ateşe sürenler için Türkler veya Kürtler ezilsin mühim değildir. Türkler bu başarı ile övünmezler, çünkü ölen kardeşleridir. Kürtler iyi ders aldı. Gördüler ki, yabancı vaatleri bir yere kadar gelir, felaket bas gösterince ortada görünmezler.” 498

Aynı gazetenin baska bir sayısında ise Ermenilerin Agrı isyanında büyük rolleri oldugu yazıldı.

“Bu harekette Ermenilerin rolü büyüktür. Kürtler unutmasınlar ki, serefli ve mefahirle dolu Türk tarihinden ayrılarak ecnebi boyunduruguna girmek feci bir gaflettir …”
“....Kendi menfaatlerini arayan bir takım harisler, ecnebi yardımlar ve Cemiyet-i Akvam sözleri ile masum Kürtleri igfal ettiler. Ve isyana tesvik ettikten sonra onları bırakıp kaçtılar...” 499

Sehend Gazetesi (7 Aralık 1930 tarihli İran gazetesi) “....Araplar derler ki; akıllı bir adam akrebin deliğine iki defa parmağını sokmaz.
Hâlbuki Kürtler delikte kendilerini kaç defa zehirlettiler. Kürtler “koyun kendi kuzusunun ayagını kırmaz” derler. Bizim ayagımızı kıranlar Türkler degildi....”500

SONUÇ

Görülüyor ki, günümüz dünyasında bile çesitli sekillerde ve farklı yollarla devam eden “Türkiye’nin dogusuna hâkim olma” mücadelesinin çok derin bir geçmisi vardır.
Dogrusunu söylemek gerekirse bölgede yasanan ve yasanmaya devam eden olayların arkasında dıs güçler rol oynamaktadır. Agrı isyanı da geçmisteki bu tür olaylar zincirinin halkalarından sadece bir tanesidir.

1926 yılında hayvan çalma bahanesi ile baslayan Agrı isyanına karsı yapılan Türk askeri harekâtı 14 Eylül 1930 tarihinde tamamlandı. Olaylar 4 yıldan uzun sürdü. 

Gerçekte denilebilir ki, isyanın baslangıcı olarak zamanlaması, isyancılar adına çok da dogru degildi. Şeyh Sait ayaklanmasını Türk ordusunun basarıyla bastırması, eşkıyaların moral olarak olumsuz yönde etkilenmesine sebep olmustu. Zira Agrı isyanı, Seyh Sait ayaklanmasından çok kısa bir süre sonra basladı. Ancak ilk olaylar karsısındaki askeri basarısızlık isyanın baslamadan bitirilmesini engelledi.

Yaklasık 4 yıl süren bu olayların ilk yılındaki askeri harekâtların basarısız olması, İhsan Nuri basta olmak üzere daha önceki isyanlara katılmıs olan eskıyaların da ilgisini çekti.
Agrı isyanı özellikle Ermeniler basta olmak üzere, dıs destegin açıkça ortaya çıktıgı bir isyandı. Ermeniler kadar, isyanda İran da rol aldı. Hangisinin desteginin daha etkili oldugu tartışılabilir. Ancak kesin olan birinin isyanın baslangıcında etkili olduğu, digerinin de devamına katkıda bulundugudur. Bunlardan baska Fransızların ve İngilizlerin isyan sürecine dolaylı olarak etkili oldukları söylenebilir. Ancak özellikle İngilizlerin adının bu isyanda geçmesi, Rusların da bizim lehimize tavır takınmalarına sebep olmuştur. Hatta sırf bu destegi saglamak maksadıyla “İngilizlerin adını olaylara Türkiye’nin bilerek karıstırdıgını” iddia edenler de vardır. İsyancıların arasında yer almıs 
olan Hasan Hisyar Serdi bu görüstedir.

Ermeniler, isyanın adının duyulmaya basladıgı 1927 yılında kurdukları Hoybun Örgütü ile isyancılar üzerinde etkili olmaya çalıstılar. Ancak Ermeni kökenli Hoybun’un destegi oldukça sınırlı kaldı. Hoybun’un liderleri Suriye’nin dısına çıkmadılar. Bu durum ise onların isyana gereken etkiyi yapmasına yetmedi. İran ise bu isyanı kendi çıkarları için kullanmak istedi. Ancak isyanın sonunda kendi topraklarına zorla giren isyancıların çıkardıgı olaylar yüzünden sıkıntı çekecekti.

İsyancılara yönelik dört kez büyük çaplı sayılabilecek askeri harekât yapıldı. Bunların ilk üçünün basarısız olmasının en önemli nedeni sınır güvenliginin sağlanamamasıydı.
Ancak 1930 yılında İran ile gerekli anlasma sağlandıktan sonra isyan sonlandırılabildi. Geçen dört yıl boyunca isyancılar bölgede isimlerini unutturmamak amacıyla pek çok faaliyette bulundular. Yol kestiler, karakol bastılar, propaganda amacıyla her yolu denediler. Devletin bölgeye yaptıgı bütün hizmetleri “sömürge amacıyla yapılıyor” gibi saçma iddialarla engellemeye çalıstılar. Tren yolu gibi hizmetlerin bölgeye gelmesine engel olmak amacıyla tüm fırsatları değerlendirdiler.

İsyanı daha da yaygınlastırmak için Hoybun’un direktiflerine uygun olarak farklı bölgelerde degisik bahanelerle farklı isyanlar çıkartılmasını sagladılar. İsyancılar, kendi üzerlerindeki baskıyı azaltmak maksadıyla degisik bölgelerde olaylar çıkarttılarsa da bölge halkının tamamından umdukları destegi saglayamamaları sebebiyle başarılı olamadılar. Devlet ise isyanın önüne geçmek için sadece bölgesel tedbirler almakla kalmadı.
İran ve Sovyetler Birligi gibi ülkelerin de isyanı desteklemelerine engel oldu. Ayrıca Hakkâri’ye kadar olan bölgede isyana destek olabilecek baska ayaklanmaların çıkmaması için tedbirler aldı. En küçük bir olaya bile süratle müdahale etti. Alınan tüm tedbirlerin sonunda isyan bastırıldı.
Agrı hadisesinden alınan dersler de vardı: Cumhuriyetimiz, olası benzer isyanlar için yeni müttefikler aramak mecburiyeti duymustu. ran ve Irak ile anlasıldı. Ayrıca Rusya’nın da destegi saglandı.

Agrı Ayaklanması'nın 1930'lara kadar degil de, 1932'lere kadar devam ettigini ileri süren arastırmacı ve tarihçiler vardır. Bunların gerekçeleri arasında, İran’a geçen asilerin, Makü yöresinde devam eden ayaklanmaları da hesaba kattıkları görülmektedir. Ancak isyanın arkasındaki isimin, yani Hoybun’un artık etkisini daha da yitirmesi, isyancıların bir daha eski teskilatlanmalarını Agrı bölgesinde yapamamaları ve İran’daki olayların ülkemizden bagımsız olması gibi nedenlerle isyanı 1932 yılına kadar uzatmak mümkün görülmemektedir. Keza, İran’daki olayları da ne ülkemiz organize etmis, ne de desteklemis degildir. İran kendi yaptıklarının cezasını çekiyordu.
İsyan aldatmacasına inananlar eski düzenlerine dönebilmek için uzun süre sıkıntı çektiler. Oysa ülkedeki siyasetçilerin de belirttigi gibi ülkemiz, o yıllarda da son derec demokratik ve adaletli bir sekilde yönetiliyordu.

Günümüze gelindiginde yöre insanlarının bir kısmının hala aynı yalanlarla benzer rüyaların pesinde kostukları görülmektedir. Aradan geçen yaklasık 80 yıla ragmen Dogu’da yasayan insanlarımızı kandıracak baska İhsan Nuri’ler ve Ermeni kökenli örgütlerin var oldugunu görüyoruz.

Halen daha devletimiz bölgeye gerekli yatırımları yapmakta sıkıntı çekmektedir.
Bölücüler bu hizmetlerin yetersizligini bahane ederek olay çıkarmaktadırlar. Ancak, öte yandan devletin de bölgeye yapmaya çalıstıgı yatırımları 80 yıl önceki bahanelerle engellemekteler.

Bölgede görevli devlet memurlarını öldürmekten dahi sakınmıyorlar. Bütün bunlar gösteriyor ki, “Türkiye’nin yumusak karnı” olarak nitelendirebilecegimiz Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgeleri Osmanlı’dan günümüze kadar gelmis ve halen sorunlar yasanan bölgelerdir. Devletimiz tarafından gerekli tedbirler alınmadıgı sürece sorunlar yasamaya da devam edecegiz.

Aradan geçen bunca zamana ragmen insanlarımızın aynı kandırmacalara inanarak, kullanılmaları yörede egitimin ve vatandaslık bilincinin üzerinde daha fazla durulması gerektigini göstermektedir. Gelecekte de aynı sorunun tekrar etmemesi için devletimiz üzerine düsen tüm yükümlülükleri yerine getirmelidir. Ancak bölgede yasayan vatandaslarımızın da kandırmacalara inanmadan, geçmiste yasanan olaylardan ders alarak aklı basında davranmaları gereklidir. Zira kandırmacalara inanarak daha önceki isyanlara katılmıs olanların son pismanlıkları fayda etmemistir. Ülkelerine geri dönememisler, sıgındıkları ülkelerde ikinci sınıf vatandas muamelesi görmüslerdir. 

Bölgeye getirilen her türlü hizmetin de kendi gelismeleri için yapıldıgını ve devletin kendi vatandasına sundugu bir hizmet oldugunu anlamaları gerekmektedir.
Ülkemiz dogusuyla, batısıyla aynı anda kalkınmayı basarması halinde çok daha zenginlesecektir. İçinde bulundugu konumun jeostratejik önemi dolayısı ile tüm devletlerin kıskandıgı bir ülke olacaktır. Bunu gerçeklestirmemiz için herkes üzerine düsen görevleri yerine getirmelidir.

Eğer tüm Vatandaşlar olarak bilinçli olur, birlik ve beraberlik içinde yasamaya özen gösterirsek, ülkemizin jeostratejik konumu dolayısı ile de çok daha fazla kalkınıp zenğinleşeceğimizi unutmamalıyız. İnsanlarımızı da bu bilinçle yetiştirmeliyiz.


17.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder