8 Ocak 2016 Cuma

BİR İHANET, BİR SÖMÜRGELEŞTİRME BELGESELİ “ TRONA ” BÖLÜM 4

BİR İHANET, BİR SÖMÜRGELEŞTİRME BELGESELİ “TRONA” BÖLÜM 4



 OYUNUN İKİNCİ PERDESİ (İSTİKLAL SAVAŞIMIZIN RÖVANŞI) 

 ULUSAL MADEN KAYNAKLARIMIZ  VE ÜLKE TOPRAKLARI  NASIL YABANCI MÜLKÜ HALİNE  GETİRİLİYOR.

“Tek Kurşun Sıkılmadan”

Son yıllarda siyaset  inanılmaz bir biçimde İngiltere merkezli sömürgeci maden şirketlerinin güdümü altına girmiştir. Küreselleşme adı altında Türk tarihinin eşine ve benzerine rastlanmadık bir şekilde Türkiye toprakları ve onun altında yatan maden hazineleri  İngiliz şirketlerine teslim edilmektedir. RİO TİNTO, Anatolia Minerals, Riotur,  Anglo American/Newmont(Bergama altın yataklarını İngiltere’ye aktarmaktadır), Cominco, Odyssey Reseurces, Eldorado Gold, KNAUF, Dardanel, Omya, Geomar…gibi şirketler. Ankara’da, Ordu’da, Sinop’ta, Kayseri’de, Gümüşhane’de Artvin’de, Balıkesir’de, Tunceli’de, Elazığ’da, Diyarbakır’da, Uşak’ta, Çanakkale’de, Hakkari’de, Şırnak’ta, Manisa’da… ulusal kaynaklarımızı kendi mülkleri haline getirmektedir. Bu çokuluslu şirketler siyasetle kurdukları yakın ilişkiler sayesinde önlerindeki her türlü engeli birer birer aşmakta, bir anlamda Türkiye’yi işgal etmektedir. Türk köylüsüne “gözünü toprak doyursun” diyenler, İngiliz sömürgeci güçlerine (İngiliz madenci şirketleri)  ülke topraklarını hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın açmaktadırlar.

İngiliz ve Amerikan güdümündeki bölücü terörist örgüt PKK/KADEK’in yayın organı olan Özgür Politika gazetesinin 23 Eylül 2003 tarihli nüshasında; Hükümetin   bu şirketler aracılığıyla PKK’yi terörist ilan etmek için uluslar arası alanda lobi faaliyetleri yürütmesi karşılığında büyük  maden tavizleri verdiği yazılı.(daha geniş bilgi için, internette yahoo arama motoruna “Yabanci sirketler Kurdistan yoluna dustu” yazıp motoru çalıştırın, verdiğimiz anahtar cümle çıktıktan sonra sıra altında yer alan  Cached yazısının üstüne tıklayın)

 Bu haber tipik bir İngiliz oyunuyla karşı karşıya kaldığımızın önemli bir göstergesi, Önce PKK/KADEK’in eline silah verilip Türkiye’ye sokuluyor. Yıllarca insan ve para kaynaklarımız bu terörist çeteye karşı harcanıyor,  teröristler Türk Ordusu karşısında kuyruklarını kıstırıp kaçarken, Amerikan Helikopterleri teröristlere havadan yardım ve lojistik destek sağlıyor. Hatta bu güçler gerekirse İncirlik’ten kalkan uçaklarla ya da teröristlere verdikleri füzelerle  Türk helikopterlerini vurabiliyor. Arkasından İngiliz şirketleri  hükümete gelip kendilerine verilecek maden ruhsatları ve yine kendi arzuları doğrultusunda çıkarılacak yasalar karşısında PKK’yı terörist listesine aldırabilecekleri vaadinde bulunuyor. Hükümette bu şirketlere lobi faaliyetleri karşılığında sınırsız maden ruhsatı veriyor. Sonuçta PKK terörist listesine alınıyor ancak bu arada PKK ismini KADEK olarak değiştiriyor. KADEK ise terörist listesinde yer almıyor.

 TAŞINMAZ MALI TAŞINIR HALE  GETİREN YASAL DÜZENLEMELER

 Anayasamızın 168. maddesi tabii servetler ve kaynakların  devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, ayrıca Maden Kanunu’nun 4. maddesi; Madenlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın mülkiyetine tabi olmadığını hüküm altına almıştır. Maden Kanunu’nda yer alan kamulaştırma hükümleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Yeni maden yasası tasarısıyla  daha önce Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükme benzer bir kamulaştırma hükmü getirilmeye çalışılmaktadır.

 Ülkemizde yabancıların taşınmaz mal edinmeleri konusunda Anayasada özel bir hüküm bulunmamaktadır. 2003 yılı Haziran ve Temmuz aylarına kadar, Tapu Yasası’nın 35 ve 36 ile Köy Yasası’nın 87. maddesinde yabancıların taşınmaz mal edinmelerini kısıtlayıcı yönden bazı hükümler bulunmaktaydı. Köy Kanunu’nun 87. maddesi ile yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köy sınırları içerisinde taşınmaz edinimi kesinlikle yasaklanmıştı.  Tapu Kanunu’nun 35. maddesi; yasal sınırlayıcı hükümlere uymak (Askeri yasak bölge ve güvenlik bölgeleri dışında olmak) ve karşılıklı olmak koşulu ile gerçek kişilerin taşınmaz edinimine izin vermekte. Ancak yasanın 36. maddesi, yabancıların ülkede taşınmaz mal edinmelerine olabildiğince sınırlama getirmek doğrultusunda, belediye sınırları içinde olmak koşuluyla 30 ha. dan fazla arazi edinimine izin vermemekteydi.

 3.7.2003 tarihinde kabul edilen,  4916 sayılı    Çeşitli  Kanunlarda  ve  Maliye Bakanlığı’nın Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 38 maddesiyle Köy Kanunu’nun 87. maddesi ve Tapu Kanununun 36. maddesi yürürlükten kaldırıldı.

05.06.2003 tarihinde TBMM’de çokuluslu şirketlere hizmet veren Doğrudan Yabancı Sermaye Danışma Servisi adlı bir yabancı kuruluş tarafından hazırlanan  “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” kabul edildi. Kanunun tanımlar başlıklı 2. maddesi; yabancı yatırımcıların yurt içinden sağladıkları doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin haklarını  doğrudan yabancı yatırım kapsamına almış, ayrıca takip eden maddelerinde ise; 

-Yabancı yatırımcıların yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabi oldukları,

-Doğrudan yabancı yatırımların, yürürlükteki mevzuat gereğince; kamu yararı   gerektirmedikçe ve karşılıkları ödenmedikçe kamulaştırılamayacağı veya   devletleştirilemeyeceği,

-Yabancı yatırımcıların Türkiye’deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri  anlaşmalar karşılığında   ödenecek meblağlar ile dış kredi ana para ve faiz   ödemelerini, bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edebileceklerini, Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe   sahip   şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz   mülkiyeti veya   sınırlı aynî hak edinmelerinin serbest olduğu,   

- Özel hukuka tabi olan yatırım sözleşmelerinden kaynaklanan çözümü ile yabancı  yatırımcıların idare ile yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kaynaklanan yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için; görevli ve  yetkili mahkemelerin yanı sıra, ilgili mevzuatta yer alan koşulların oluşması ve tarafların  anlaşması kaydıyla, milli veya milletlerarası tahkim ya da diğer uyuşmazlık çözüm  yollarına başvurulabileceği,   hüküm altına alınmıştır.

 Sonuç olarak 2003 Haziran ve Temmuz aylarında TBMM’den geçirilen yasal düzenlemeler ;Madenlerin Devletin hüküm ve tasarrufunda olduğunu vaz eden Anayasamızın 168. maddesi hükümlerini geçersiz kılarak, Ulusal maden kaynaklarımızı Uluslar arası tahkimin insafına bırakmıştır. Ayrıca Yabancı şirketlere sınırsız taşınmaz edinme hakkı verilerek, özellikle köy hudutları içinde kalan maden kaynakları üzerinde özel mülkiyet tesis edilmesine olanak sağlanmış, bu suretle maden kaynakları üzerinde Devletin egemenlik hakkı tamamen yok edilmiştir. Diğer taraftan yabancıların ellerindeki madenlerin kamulaştırılmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir.  

 Dün İstiklal Savaşımızla püskürttüğümüz  İngiliz Emperyalizminin Yunanlılar vasıtasıyla Ankara önlerine kadar dayanan İşgali, bugün ayniyle vakidir. Dün başarılı olmuş olsalardı, Anadolu’da millet olmaktan alıkonulmuş YEREL TOPLUM’lar olacak ve tüm yer altı kaynakları İngilizlerin işletimi altında olacaktı.  Bugün İngiliz şirketler Türk Milletine YEREL TOPLUM nitelemesi yapıyor. Ve dün silahla, isyanlarla, kışkırtmalarla alamadıkları topraklarımız ve  yer altı kaynaklarımıza  işbirlikçileri sayesinde rahatça el koyabiliyorlar. İzmir’de, Uşak’ta, Kütahya’da, Eskişehir’de Ordu’da, Artvin’de, Tunceli’de… onlar var. İşin garip tarafı da son günlerde milletimizin onlarca yerel topluma bölünmesi, bu yerel toplumların Ulus Devleti koruyacağına ilişkin absürd bir fikrin yaygınlaştırılmaya çalışılması.  Başta ABD Büyükelçisi Edelman olmak üzere birçok yabancı misyon  şefleri adeta kendilerini bu konuya adamış ve hummalı bir çalışma içindeler. 


M2 Sİ  2 DOLARA ALINMAYA  ÇALIŞILAN, M2 BİNLERCE DOLARLIK  KIYMET “TRONA”   “ALDATILAN  TÜRK KÖYLÜSÜ VE ULUSU”


Riotur adlı şirketin dökümanlarından Kazan/ İncirlik ve Fethiye köylerini kapsayan 30 km2  lik   bir arazinin altında  100 metreyi aşkın kalınlıkta yataklanmış trona cevheri bulunduğu anlaşılmaktadır. Trona cevherinin yoğunluğu 2,17 gr/cm3’dür Dolayısıyle 1m3 tronanın ağırlığı 2 ton 170 kg dır.  Kaba bir hesapla 30 km2lik alanın her metre karesinin altında (100X2,17 ton) 217 ton trona bulunmaktadır. 2 ton trona’dan 1 ton soda külü üretildiğini ve ayırım gözetmeksizin 1 ton soda külü fiyatını 100$ olarak varsaydığımızda (bu fiyat gerçekte 200 dolara kadar çıkmaktadır)  1m2 toprağın altında bulunan trona cevherinden yaklaşık (217ton / 2 = 108 ton)  soda külü üretilebilir. Bunun ise asgari piyasa değeri (108 ton X 100)  10.800 $ etmektedir. Bu şartlarda 1000m2 toprağın altında bulunan trona cevherinden 1.000 X 10.800 = 10.800.000$ lık soda külü üretilebilir. (hesaplamalarda 106 metre olan trona kalınlığı 100 metre, 200 dolara kadar çıkan soda külü fiyatı 100 dolar/ton alınmıştır.)

Şimdi sıkı durun (!)  İngiliz şirketi kendisine 1m2 de 10.800$, dönümünde 10.800.000$ kazandıracak Türk köylüsünün elinde bulunan toprakların metre karesine yaklaşık 3 milyon Türk lirası (2$), dönümüne, 2.000$ yaklaşık 3 milyar Türk Lirası  teklif ederek,  korumasız kalmış, bırakılmış ,  “Milletin Efendisi Türk köylüsünü “aptal” yerine koymakta, aynı zamanda Türk köylüsü’ne yerel toplum diyerek onun Milli kimliğini yok etmeye çalışmaktadır. Bu şirketler kendi aralarında maden sahalarını alıp satarlarken milyonlarca dolar ödemektedirler. Örneğin; Rio Tinto Türkiye’de Cominco adlı şirketin elinde bulunan bir çinko sahasının sadece  altın işletme hakkına matuf joint-venture bir ortaklık için 6 milyon dolar ödemiştir.


 MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATANLAR

“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez”

İngiliz şirketinin Fethiye, İncirlik ve diğer köylerde kendisini şirin göstermek ve ne kadar  yardım sever olduğunu kanıtlamak istercesine köylüleri etkileme ve bu suretle köylülerin arazilerini almaya çalıştığı görülmektedir. Bu amaçla Rio Tinto/Riotur İncirli, Kınık, Fethiye, Bayat, İlyakut, Mülk köylerinde Ramazan ayında sözde iftarlık, vb adlarla ayni yardımlar yapmıştır. İngiliz şirketi “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” sözünü doğru çıkarırcasına yaptığı bu yardımlarla köylülerimizin gönlünü fethetmeye çalışmaktadır. 

 Dış destekli misyoner faaliyetlerinin çok yoğunlaştığı ülkemizde İngiliz şirketin (Rio Tinto/Riotur) İncirlik köyünde camiye yardım yapmasını hangi çerçevede değerlendirmek gerekir? Bu şirket daha işin başında köylümüzün samimi din duygularını para kazanma, sömürme amaçları doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. Rio Tinto,  belki de iyimser bir ihtimalle camilere doldurulup erkek kadın çocuk demeden savunmasız Türk köylülerini  bombalarla tüfeklerle katlettikten sonra  kaçacak delik arayan Kirkor’ları saklayan Borax Consalidated’in  işlediği günahları “bir anlamda çıkarmaktadır  kimbilir (!)

 Rio Tinto’nun Kınık köyüne içme suyu götürmek için başlattığı çalışmalar çevrede su kaynağı bulunamadığı için sonuçsuz kalmıştır. Rio Tinto/Riotur saydığımız bu köylerde köy misafirhanelerine, köy konaklarına yardım etmektedir. Rio Tinto/Riotur babasının hayrı için mi  Kınık köyünün su problemini çözmeye çalışmakta, fakir köylüye gıda yardımı yapmaktadır ? Elbette hayır. Rio Tinto bu işi hayır için yapmış olsaydı örneğin Kızılcahamam’ın, Çamlıdere’nin Bala’nın köylerine  nihayetinde bürosunun bulunduğu Ankara’nın fakirlerine yardım etmesi gerekmezmiydi ?   

 Peki Rio Tinto’nun köylere doktor getirip pasta, börek ve kola’lı   doğum kontrol ve cinsellik üzerine konferanslar tertip etmesine ne demeli. Bu arada bir gerçeği hatırlatmamızda fayda var. AFRİKA’DA, GÜNEY AMERİKA’DA HIV/AIDS virüsü ve hastalığının ilk görüldüğü yerlerin İngilizlerin işlettiği madenler ve civarı olması.  Ve bu gün Afrika’da AIDS hastalığının en yaygın olduğu yerler İngiltere merkezli sömürgeci  madenci şirketlerin çalıştığı yerler. İngiliz madenci şirketler madenlerde %20-%40 arasında HIV/AIDS’li zenci çalıştırıyor. Bu şirketler İngiliz ilaç şirketleriyle yakın ilişki içerisinde. AIDS’li işçiler şirketten maaş yerine uyduruk HIV ilaçları alıyor. Sonuçta, İngiliz maden kartelleri ve ilaç kartelleri kazanıyor. Katmerli sömürgecilik bu olsa gerek.

 Köylümüzü, Türk insanını kandırmaya bu suretle uyutmaya çalışarak elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’nin Başkenti Ankara’da dolaşan İngiliz madencilik şirketlerinin  yaptıklarını,yapacaklarını ve bunların  sonuçlarını en iyi bir Afrikalı’nın söylediği şu sözler açıklamaktadır. 

“Beyazlar Afrika’ya  geldiklerinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Uyandığımızda gördük ki, onların toprakları bizim İncillerimiz vardı.”           

Afrika’ya gelen beyazlar İngiliz’di. Üstelik hepsi de madenciydi. Zencilerin ellerine İncil tutuşturarak onların topraklarını aldılar ve o topraklardan çıkan madenlerden de hiçbir suretle ne zencilere ne de onlar bağımsızlıklarını kazandıktan sonra devletlerine bir pay vermediler. Afrika’nın maden kaynaklarını sömürürken Hristiyanlaştırılmış zenciler ve çocukları maden ocaklarında köle olarak çalıştırıldılar. Çalıştırılmakla kalmadılar bir mal gibi alınıp satıldılar.  

 Bugün ülkemizin hemen hemen her bölgesinde Tıpkı Kazan ve civarında olduğu gibi,  İngiliz madenciler, İngiliz maden şirketleri cirit atmakta, köylülerimizi ve ülkemizi uyutarak yeraltında şehit kanıyla sulanmış milyarlarca dolarlık madenlerimizin üstündeki arazileri, uyutulmuş Türk insanından alarak araziler altındaki madenleri mülkleri haline getirerek, ülkemizi daha da fakirleştirmeye çalışıyorlar. Üstelik Türk insanına da “sizi madende çalıştıracağız” demek suretiyle, milyarlarca dolarlık hazineye sahip TÜRK MİLLETİNE  “asgari ücret” “afyonu” sunarak. 

 Aslında bu afyonculuk işi  Rio Tinto’nun kanında, GENETİK YAPISINDA VAR. Çünkü RİO TİNTO, afyon (uyuşturucu), ticaretinden kazanılan parayla  1873 yılında  Jardine Matheson firması tarafından kuruldu. Jardine Matheson firması İngiliz kraliçesinden aldığı imtiyazla  Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC)  nin finansal desteğinde Çin’e uzun yıllar AFYON satmıştı. Tarihe de AFYON SAVAŞLARI olarak kazınan bu gerçek, afyon müptelası haline getirilen ve savaşma yeteneğini kaybeden  Çinlilerin yenilmesiyle sonuçlanmış, savaşın sonunda Nanking Anlaşması imzalanmış, Çinliler tazminat ödemeye mahkum olmuşlar ve Hong Kong İngiltere’nin olmuştu. Afyon Hindistan’da ekiliyor ve Çin’de pazarlanıyordu. Afyon borsası İngiliz sömürgecilerin Hindistan’daki ilk yerleşim yeri Kalküta’daydı. OSMANLI DEVLETİNE BASRA KÖRFEZİ’NDEN, YÖNELEN İLK SALDIRILARDA HİNDİSTAN’DA BULUNAN İNGİLİZ SÖMÜRGE GÜÇLERİ KULLANILDI.  

Şimdi Afrikalı’nın söylediği sözü Türk köylüsü için uyarlayalım; “İngiliz madenci şirketleri geldiğinde Türk köylüsünün ekilecek arazisi, toprağı, toprağın altında milyarlarca dolarlık madeni vardı. İngiliz şirketler hükümetlerle girdikleri yakın ilişkiler sayesinde köylünün toprağını ekmesini engelleyici yasalar çıkarttırdılar, toprağını ekenin topladığı mahsul masraflarını karşılamaz hale getirildi, toprağını ekemeyen köylü fakirleşti. İngiliz şirket fakir köylüye birkaç öğünlük gıda yardımı yaptı. Camiye yardım yaptı. Köy odasına yardım yaptı. Onu işe alacağını söyleyerek umut sattı. Bu hayali güzelliğe kapılarak uyutulan köylü toprağını İngiliz şirketlere sattı. Köylü uyandığında ne elinde toprağı, ne toprağın üstünde  bir yapı, ne de Ulusunun milyarlarca dolarlık maden kaynağı kalmıştı.”  …     

  

STRETEJİK TESİSLERİMİZİN  HEMEN YANI BAŞINDA  İNGİLİZ ŞİRKETİN KONUMLANDIĞI  ARAZİ ve SORULAR         

 Tapu Kanunu’nun 35. maddesinin ; yasal sınırlayıcı hükümlere uymak (Askeri yasak bölge ve güvenlik bölgeleri dışında olmak) ve karşılıklı olmak koşulu ile yabancı gerçek kişilerin taşınmaz edinimine izin verdiğini söylemiştik. Ancak bu iznin tüzel kişileri (şirketleri) kapsamadığı açık. Aşağıda İngiltere Merkezli Rio Tinto/Riotur’un uhdesinde bulunan trona ruhsat alanı görülmektedir.  Söz konusu ruhsat alanının içinde biri Türk Silahlı Kuvvetlerimize ait olmak üzere Akıncılar Askeri Hava Üssü (4. Ana Jet Üssü) ve TAİ Türk Havacılık ve Uzay Sanayi gibi ülkemizin staretejik iki ünitesi bulunmaktadır.  Kazan havzasında yer alan bu tesisler, yurt savunması bakımından hayati önemi haiz askeri tesislerdir.  Bu anlamda kazan havzası da yurt savunmasında hayati önemi haiz tesislerin yer aldığı bir bölgedir.

 Ruhsat alanı içinde yaptığımız gezi esnasında köylülerimize hava ölçüm istasyonu olduğu söylenen ancak görünümü itibariyle kuşkulu bulunan daha ziyade bazı muhtelif amaçlar için kullanılabilecek bir baz istasyonu   görünümünde,  yapı ile karşılaşmamız doğrusu aklımızda çeşitli şüphelerin doğmasına yol açtı. Bu yapıların Akıncılar Askeri Hava Üssü (4. Ana Jet Üssü) ve TAİ’ye  doğu istikameti doğrultusunda  tamamen hakim durumda olması ve önünde herhangi bir engel bulunmaması şüphemizi  bir kat daha arttırdı

Rio Tinto’nun Kazan projesiyle ilgili sosyal ve çevresel etkileşim raporunda, bölgenin uydu fotoğraflarının yer alması şüphelerimizi daha da derinleştirmektedir. Ayrıca yurdumuzda faaliyet gösteren çokuluslu şirketlerin faaliyet raporlarında, özel belgelerinde  inanılmaz detaylı uydu görüntüleri yer almaktadır.  Bu şirketlerin bazıları doğrudan Rio Tinto ile para ve sermaye ilişkileri içindedir. 

 Diğer taraftan Kazan havzasına giren çıkan yabancıları denetleme imkanının bulunmadığı bu anlamda bir çok yabancı şirketin yabancı uyruklu  elemanlarının geçici de olsa havzada farklı görevlerle bulunması,  Kazan havzasındaki Trona maden kaynakları üzerinde, ruhsat alan Rio Tinto/Riotur ve bu şirketle iş ilişkisi kuran şirketlerin hiç birisinin milli kuruluşlarımızın denetimi altında bulunmaması dikkat çekicidir. Dikkat çekici diğer hususlar  Şirketin  bölgenin fotoğrafını, filmini çekmesi, harita, resim ve krokileri stratejik tesislere uzaklığı ile birlikte yayınlaması, bölgenin haritasını çıkarması ve hatta bu konuda uydu imkanlarından da geniş ölçüde faydalanması sayılabilir.  Bu dikkat çekici hususların varlığı karşısında hemen aklımıza bir soru takılıyor. Kazan havzası içinde Rio Tinto/Riotur’un  faaliyet göstermeye başlamasından sonra askeri uçak kazalarının görülmesi bir tesadüf olarak değerlendirilebilir mi ?  Bir başka soru; Şirketin bu işleri yaparken kullandığı cihazların, ve teknolojilerin ulusal güvenliğimizi tehdit edebileceği ihtimalini gözden ırak tutabilir miyiz ?.  

 Geçtiğimiz yıl içinde yapılan yasal değişikliklerin verdiği imkanlarla Şirket (Rio Tinto/Riotur) bu stratejik tesislerimizin hemen yakınında taşınmaz mal edinimine başlamıştır. Şirket  bu amaçla köylüleri ikna toplantıları düzenlemektedir. Bölgenin ve ülkemizin savunma gücü ve stratejik tesislerimizin gizliliği şirketin geçmişi  dikkate alındığında bu faaliyetleri ne ölçüde kabullenip hangi çerçevede değerlendirmek gerekir.

Şirket madencilik faaliyetine başladıktan sonra en iyimser ihtimalle arazinin 400 metre altında 100 metreyi aşkın tavan yüksekliğinde herhangi bir tahkimat yapılmamış birkaç kilometre boyunda galeriler oluşacaktır. Bölge, yakınında zaman zaman aktif olabilecek fay hatları varlığı karşısında, gelecekte arazi çökme yoluyla deforme olma riski ile karşı karşıyadır. Ülkemizde daha küçük ölçekli yapılan madencilik faaliyetleri sonucunda, Zonguldak’ta, Bigadiç’te, Emet’te benzeri arazi hareketleri olmuştur. Bu tür arazi hareketlerine dünyada bir çok örnek vardır. Böylesi bir sonuç ve bunun yol açacağı zararlar göz ardı edilebilir mi?


RİOTUR’UN 1 MİLYAR DOLARIN  ÜZERİNDE VERGİ ÖDEYECEĞİ YALANI

 Rio Tinto gerek “Kazan Projesi Sosyal ve Çevresel Etkileşim Raporu” nda  ve gerekse muhtelif dökümanlarında, Kazan’da yapacağı yatırımla yaklaşık 5-8 milyar ABD doları ihracat geliri sağlanacağı ve 1 milyar doları aşkın vergi ödeyeceğini, 300 kişilik sürekli ve doğrudan istihdam sağlayacağını yazıp çizmekte, sanki söz konusu parasal tutarların Türkiye ekonomisi içinde kalacağı izlenimini vererek ülkemizi geri ülkelerin içine itildiği “kalkınacaksınız” yanılsaması içine sokmaktadır.  Şirket bu konuda da samimi olmayan bir söylem içindedir. Gerçekte Rio Tinto’nun da arkasında olduğu maden yasasında yapılacak değişiklikleri içeren yasa tasarısının ve buna bağlı yasa tasarılarının  TBMM’den geçmesiyle birlikte Rio Tinto;

• 5 yıl vergiden muaf tutulacaktır. 5’nci yılın sonunda çalıştırdığı işçi sayısı nedeniyle vergi matrahından %60 indirim yapılacaktır.  Ayrıca; ihracat için yaptığı navlun (nakliye-taşıma) harcamalarının  %5’i, ödeyeceği vergiden düşülecektir,

• Çalışan işçilerden stopaj yoluyla kesilen beyan edilerek tahakkuk ettirilen gelir ve  damga vergileri beyanname verme süresini izleyen ikinci yılın aynı döneminde ödenecektir, işlemlerde vergi resim ve harç istisnası uygulanacaktır. (çalışanlardan kestiği ve sorumlu olduğu vergiyi iki yıl bedava hiç bir faiz ödemeksizin kullanacak) 

• Damga vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, emlak vergisi ve harçlar ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’na göre alınan vergi, resim ve harçlardan müstesna olacak, KDV’den muaf tutulacaktır,

• Rio Tinto’nun çalıştırdığı  işçilerin Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 72 ve 73. maddeleri uyarınca prime esas kazançları üzerinden tahakkuk ettirilecek primlerin işveren hissesi Hazinece karşılanacaktır.

• Kazan havzasında bulunan  Hazineye ait arazi ve arsaların mülkiyeti bedelsiz olarak Rio Tinto’ya devredilebilecektir.

• Rio Tinto kullandığı elektriğin bedelini Devlet Demir Yolları navlun ve yolcu ücretlerini %50 indirimli olarak ödeyecektir. 

 Sonuçta; Rio Tinto, T.C. Hazinesine vergi vermediği gibi, çalışan işçilerin SSK işveren paylarını, kullandığı elektriğin yarısını, taşıma giderlerinin yarısını, Türk milletine ödetecek. İlave olarak, Rio Tinto yukarıda anlattığımız  “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” çerçevesinde Kazan trona havzasından sağladığı milyarlarca dolarlık ihracat geliri ve buna ek olarak Türkiye içinde yarattığı geliri hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın ülkesine götürecek.

YANİ RİO TİNTO ULUSAL TRONA KAYNAKLARIMIZI VE ONDAN YARATILAN DEĞERİ İNGİLTERE’YE AKTARIRKEN ÜSTÜNE TÜRK DEVLETİ PARA ÖDEYECEK. 

 OYUNUN SON PERDESİ

Trona nerede ?

 Suya düştü.

 Su nerde ?

 Riotur içti.

 Riotur nerede ?

 Rio Tinto içinde

 Rio Tinto nerde ?.

 Harmana kaçtı

Harman nerede?

Yandı bitti kül oldu ?

Vay Doğal Servetlerimiz, Vay Benim Ülkem, Vay Benim Milletim…



  

ALKIŞLAR…

SALONU DOLDURAN  KÜRESELLEŞMECİ, SİYASETÇİ VE İŞBİRLİKÇİ SEYİRCİLERDEN ESERLERİNE…

  

          KAYNAKÇA

 1-      Rio Tinto/Riotur dökümanları.

2-      Rio Tinto Kazan Trona Projesi Sosyal ve Çevresel Etkileşim Raporu.

 3-      İş Yatırım Araştırma Müdürlüğü, Soda Sanayii şirket raporu, Zeynel Çağlar, 5 Ekim 2001.

 4-      Burhan Ulutan, Etibank 1935-1985, sayfa;150.

 5-      Suat Türker, Boraks Macerası, 4 Mayıs 1971, Milliyet Gazetesi.

 6-      Burhan Ulutan, Etibank 1935-1985, sayfa;202.   

 7-      MMO Dergisi, cilt IX, Özel sayı;2-3, Mayıs 1970, sayfa; 58.

 8-      MMO Dergisi, cilt IX, Özel sayı; 2-3, Mayıs 1970, sayfa; 61.

 9-      MMO Dergisi, cilt IX, Özel sayı; 2-3, Mayıs 1970, sayfa; 48.

 10-     Maliye Bakanlığı’nın 9.11.1963 tarih, ve Sermaye Hareketleri Şubesi’nin 593545-  23/44199 sayılı yazısına ek rapor.     

 11-     Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Yabancı Uyrukluların Türkiye’de Taşınmaz Mal Edinimi. Bayram UZUN, Ayşe YAVUZ.   

 12-     Göknar, H., “Kat Mülkiyeti, Devre Mülk ve Yabancıların Tasarrufu”, 3. Baskı, Ankara,1996.      

 13-     Mustafa Çınkı Ulusal Maden Varlığımız ve Bor Gerçeği,  ATO Yayınları .          

14-     The Tincal Trail, A History of Borax, “Tinkal’in İzinde, Boraks’ın Tarihi” N.J. Travis and E.J.Cocks Harrap London, 1984 Copyright R.T.Z. Borax Ltd. 1984 sayfa: 276-282.  

 15-     Raimondo Luraghi, Ascesa E Tramonto Del Colonialismo “Sömürgecilik Tarihi”, E yayınları.

16-     Fotoğraflar, Mustafa ÇINKI


 http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/subat04_05.htm 


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder