11 Ocak 2016 Pazartesi

Işid ve Mezhep Ateşinin Sarıp Sarmaladığı Ortadoğu




Işid ve Mezhep Ateşinin  Sarıp  Sarmaladığı Ortadoğu


Beytullah Demircioğlu


2014 - Temmuz, Sayı: 341, Sayfa: 056


Arap Dünyasında sıklıkla kullanılan adıyla DA’İŞ, yani Irak Şam İslam Örgütü, Türkiye’de kısaltılmış adıyla ise IŞİD, geçen ay Irak’ın hatta dünyanın gündemini alt üst etti. Suriye’de Esed ile kol kola izlenimi veren örgütün, Irak’ta peş peşe ele geçirdiği bölgelerle Bağdat’ın kapısına dayanması tabiatıyla tüm dünyada şaşkınlıkla karşılanandı.

Amerikan ordusunun Bağdat’ı teslim alması bile 40 gün sürmüşken, nasıl oldu da IŞİD, beş gün içerisinde, hiçbir direnişle karşılanmadan, onca yolu katledip Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ve diğer pek çok stratejik bölgeyi ele geçirdi sorusunu haklı olarak gündeme getirdi.

Bu örgütün arkasında kimlerin olduğuna, truva atı olup olmadığına,  nasıl bu denli büyüdüğüne, bugüne kadar yapıp ettiklerine ilişkin hakkında pek çok rivayet dillendirildi ve dillendiriliyor. 

Hakkındaki bu bilgi muammasına rağmen bir gerçek var ki IŞİD, sadece Irak’ı değil tüm bölgedeki dengeleri alt üst eden bir süreci başlattı. Sınırları yüzyıl önce çizilen Ortadoğu haritasını yeniden masaya yatırılmasının önünü açtı.
Bundan böyle, Kürt’ü, Arap’ı, Türkmen’i, Sünni’si, Şii’si velhasıl Irak halk mozaiğinin bir çatı, bir bayrak altında yaşayabilme umudunun artık tamamen ortadan kalktığının altı çiziliyor hemen hemen tüm uluslararası siyasi analizlerde.
Haritası değişecek ülkeler sadece Irak ile de sınırlı tutulmuyor. Bölgedeki mezhep ateşinin tüm bölgeyi tehdit ettiği vakıası artık çok net bir biçimde görülüyor ve dillendiriliyor.

Peki Irak bugünlere nasıl geldi? Bu kaos ortamının müsebbipleri kimler? Irak’ta olup biteni sadece radikal bir örgütün çokça tartışılan eylemleriyle izah etmek mümkün mü? Irak’ta ve bölgede yaşananlar IŞİD’in işgali mi yoksa Sünni bir ayaklanma mı? Kimler var bu isyanın içinde? Bölgeyi tehdit eden mezhep savaşı nereye kadar devam eder? Bölgede dengeleri nasıl ve hangi yönde etkiler? Batı’nın tavrı ne olur? Kaygıyla takip edilen bu süreçten Türkiye nasıl etkilenir? Bu ve benzeri yığınla soruyu gündeme getirmek mümkün.
Başta Irak olmak üzere bölgemizde olup biteni daha iyi analiz edebilmek için IŞİDvakıası ile başlayalım bu meyanda gündeme gelen soruların cevaplarını bulmaya.

Selefi çizgideki örgüt radikallik de El-Kaide’nin bile önünde duruyor. Oldukça katı bir ideolojiye sahip. Liderliğini düne kadar adını kimsenin bilmediği ve bir tek fotoğrafı olan Ebu Bekir El Bağdadiyapıyor. Çevresinde kendisine yeni Usame Bin Ladinolarak bakılıyor. Örgütün neşet ettiği yer Irak. Suriye’deki iç karışıklığı fırsat bilerek Şam topraklarına adım atan IŞİD, oradaRakkabaşta olmak üzere birçok kenti kolay bir şekilde ele geçirmeyi başardı ve Esed yönetimine petrol satacak seviyeye geldi. IŞİD’ın minimum seviyede güç kullanarak Şam topraklarında ilerleyebilmesi ise akıllarda soru işaretleri bıraktı.

Örgüt Suriye’de hem rejime, hem Özgür Suriye Ordu­su’na hem de El-Kai­de’nin uzantısı olarak görülen El-Nusra’ya karşı savaşıyor. Lübnan’da da Şiilere karşı intihar saldırıları düzenliyor ve Irak’ta Maliki hükümetine karşı silahlı isyanın başını çekiyor.

Ne istiyor? Önceleri sadece Irak için savaşan Bağdadi yönetimindeki örgüt, Suriye’de çıkan iç savaşla hedefini de tıpkı ismi gibi ‹Irak Şam İslam Devleti› olarak değiştirdi. Irak Şam İslam Devleti’nin, bir taraftan Suriye’de üç seneyi aşkın süredir devam eden iç savaşı büyük bir avantaja dönüştürme çabasındayken öte taraftan da ‘de facto’ bir oluşum ya da devlet kurmak çabasında olduğu dillendiriliyor. Bu nedenle özellikle petrol zengini bölgeleri ya da boru hatlarının geçtiği bölgeleri hedef alan örgüt Akdeniz’den Musul’a uzanan, Şii hilali denen aksı kıran bir Sünni devlet oluşturma hedefinde olduğu belirtiliyor.

Örgütün safları arasında Saddam dönemi Baas yöneticileri, Irak ve Suriye ordusundan kopan eski askerler, Avrupa, Çeçenistan, Bosna, Doğu Türkistan, Libya ve Afganistan dâhil bir çok ülkeden gelen ve yerel aşiretlerden gönüllü militanlar bulunuyor.



IŞİD işgali mi  Sünni Ayaklanması mı


Suriye’deki belli bölgeler haricinde çok fazla etkinlik gösteremeyen IŞİDnasıl oldu da beş gün içerisinde Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u ve diğer pek çok stratejik bölgeyi hakimiyeti altına alıp Bağdat’ın kapısına dayanabildi?
Her ne kadar Irak’ın ikinci büyük kentinin düşürülmesindeki başarı IŞİD’a mal edilse de aslında bu durum çok da gerçeği yansıtmıyor. Irak ordusunun arkasına bakmadan kaçmasının nedenine ilişkin subayların satın alınması gibi birçok sebep dillendiriliyor. Ancak onun ötesinde Irak ordusunun karşısına sadece IŞİDmilitanları değil Sünni Arap aşiretlerinin de aralarında bulunduğu çok geniş bir koalisyonun çıkmış olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Kimler var bu koalisyonunun içerisinde?
Eski Baascılar ve askerler, Maliki yönetiminin mezhep taassubuyla sindirdiği Sünni aşiretler veIŞİDmilitanları. Dolayısıyla Irak’ta olup biten IŞİD’in işgalinden daha çok bölgede Sünni bir ayaklanma olarak görülüyor.
Maliki’nin despotik, mezhepçi, Sünnileri yok sayan, yaygın kanaate göre Sünniliği suç haline getiren yönetimine karşı bir devrim olarak görülüyor Irak’ta olup biten.
IŞİD’in ideolojik olarak durduğu yer ya da eylemleri de çok fazla sorgulanmıyor bu yüzden. Farklılıklar bir tarafa bırakılarak “ortak düşmana” karşı işbirliği yapıyor Irak’taki Arap Sünniler.
 Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin Başkanı Yusuf el-Kardavi“Irakta yaşananları yalnızca islami bir grubun olayı olarak açıklayamayız, bu büyük bir Sünni devrimdir” şeklindeki açıklaması hadisenin Ortadoğu’da pek çok çevrede nasıl görüldüğü noktayı nazarından önemli…
Peki nasıl bu duruma gelindi?
Hiç kuşkusuz Irak’ın bu duruma gelmesinin en büyük müsebbibi ABD işgali.
İşgal ile birlikte Irak ayrışmaya da başlamıştı.
Ülke taa o zamanlar Kürtler, Sünniler ve Şiiler olarak üçe bölüneceğinin sinyallerini vermişti. Hatta fiili olarak da bu bölünme gerçekleşmişti.
Kürtler kendi bölgelerinde devletçiklerini kurarken, Şiiler Bağdat merkezli yönetimde mezhep eksenli bir yapılanmaya gittiler. Sünniler devletin birimlerinden ayıklanmaya başlandı. Sünnilere yönelik tasfiyeler ordudan, polis teşkilatına oradan hemen hemen tüm devlet dairelerine varıncaya kadar uzandı. Siyasette de devre dışı kalmaya başladılar. Bir zamanlar ülkeyi yöneten Sünniler Irak denkleminde her anlamda devre dışı kaldı velhasıl. 
Şii oylarıyla sandıkta galip çıkan Maliki, Sünnilere karşı galip geldiği düşündü hep. Sünnilerin hakları ve siyasi taleplerine karşı hiçbir gerekli adımı atmadı. Sünni bölgelerde huzursuzluk arttıkça şiddete başvurdu. Sırtını İran’a dayayarak tank ve tüfekle sorunları çözeceğini düşündü. Direnenleri “terörist” ya da “tekfirci” ilan etti.
 Şiddetini meşrulaştırmak için kimi radikal örgütleri ön plana çıkmasına fırsat tanıdı. Ondan sonra;“Ya benim yönetimimle ya ‘teröristlerle’ olursunuz”dayatmasında bulundu.
Tüm bu ayrıştırıcı ve despotik politikaları yüzünden Maliki’nin karşısındaki cephe küçülmedi aksine sürekli büyüdü.
Nihayetinde Maliki, Saddam’ın Şii kopyası olarak anılmaya başlandı. Maliki, Saddam’ın 30 yıllık devri iktidarında yaptığı zulümleri ve cürümleri birkaç yıl içerisinde yapmakla suçlandı. Onun döneminde Irak’ta Sünni olmanın neredeyse suç haline geldiği kanaati dillendirilmeye başlandı.
Velhasıl özellikle ABD işgal güçlerinin Irak’tan çekilmesinin ardından Sünnilerin hem Maliki yönetimine yönelik öfkeleri hem de bundan böyle Şiilerin tercihleriyle şekillenecek Irak’ın geleceğine ilişkin umutsuzlukları tavan yaptı.


Irak Bütünlüğü  Bundan Sonra Hayal mi?




Mezhepse ayrışmanın tavan yaptığı ülkede Sünnilerle Şiilerin bir arada yaşamasının artık çok zor olduğunu dillendirenler bir hayli fazla. Irak’ın, İran’ın gölgesinde, Şii hâkimiyetinde yönetilen bir ülke olmaktan kurtulamayacağına inanan Sünniler, ülkelerine ilişkin bütün umutlarını kaybetmiş olmalarının altı çiziliyor pek çok siyasi analizde. Sünniler bu karamsarlık ortamında Kürtler gibi özerklik ya da federasyon istiyorlar.
 Bağdat yönetimi ve İran buna şiddetle karşı çıkıyor. Ancak Maliki yönetiminin bunun önüne geçmek için tüm Sünnileri cezalandırırcasına Sünni bölgeleri bombalaması, Sistani gibi Şii dini liderlerin mezhepçi açıklamaları, Sünni Arapları Irak içinde tutabilme imkânını ortadan kaldırıyor. Sünniler Irak içinde kalıp çözüm aramaktansa bağımsızlık yolunu tercih etmeye zorlanıyor.
Açıkça İran’ın mezhepçi politika yaklaşımından endişe duyan bölgedeki diğer Sünni ülkeler ki bunların başında Körfez ülkeleri geliyor, Iraklı Sünnilerin bu taleplerini haklı bulmaya başlamış durumdalar.
Hem Sünni hem Şii merkezlerinden gelen mezhepçi yaklaşımlar, değerlendirmeler, karşılıklı cihat çağrıları göz önünü alındığında da tüm bölgenin mezhep savaşı tehdidiyle karşı karşıya olduğu vakıası karşımıza çıkıyor. 


Sünni koalisyon hedefine ulaşabilir mi?



IŞİD’ın de aralarında bulunduğu Sünni Arap koalisyonunun Musul ve ardından ele geçirdikleri stratejik bölgeleri kontrol altında tutmayı başarır ve varlığını pekiştirebilirse hem Irak hem de Suri­ye’nin bazı bölümlerini kapsayan bir emirlik yaratma hedefi doğrultusunda dev bir adım atmış olacağının altı çiziliyor Ortadoğu uzmanlarca.


Sünni koalisyon Kürtlere karşı nasıl bir politika izler?

Genel kanaat Sünni Arap koalisyonunun ilk hedefinin Maliki yönetimi olduğu belirtiliyor. Bu aşamada Kürtlerle çok gerek kalmadıkça çatışmayacakları belirtiliyor. Bu da Kürtlerle savaştan ziyade Kerkük’ün kimliği ve petrol nedeniyle olabileceğine bağlanıyor.


Afganistan’ın Taliban’ı gibi IŞİD’da Ortadoğu’nun  Talibanı mı olacak?



Kaosun ve istikrarsızlığı sürmesi halinde IŞİD’nin bölgede alan bulacağı muhakkak. Ancak kalıcı bir düzene geçilmesi halinde IŞİD’in bölgedeki etkinliğinin kırılacağı belirtiliyor.


Örgütün Türkiye’ye yönelik eylemleri nasıl okumak gerekiyor?

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Musul’daki konsolosluğu basıp neden Türkiye’yi karşısına aldığı sorusu gündemde en çok sorgulanan konuların başında geldi. Musul konsolosluğundaki 39 görevlinin ve 33 Türk tır şoförünün alıkonmasının Türkiye’nin IŞİDgibi örgütlere karşı önlem alma kararının ardından gelmesine dikkat çekiliyor.
 IŞİD’in Türkleri alıkoyarak hem uluslararası düzeyde reklamını yaptığı hem de Ankara’yı Irak konusunda en azından kendilerine yönelik yeni adımlar atmasının önüne geçtiği yorumları yapılıyor. Ayrıca alıkonulan Türkleri Ankara’ya karşı pazarlık unsuru olarak kullanmak istediğinin altı çiziliyor.. 
Ancak IŞİDya da Sünni koalisyonun Türkiye gibi Maliki yönetimine yönelik ağır eleştiriler getiren, Irak’taki Sünnilerin haklarının ihlali karşısında en çok ses çıkartan bir ülkeyi hedef haline getirmesi stratejik olarak hiçbir şekilde anlamlandırılamıyor.
Sonuç olarak, Irak ve onun yanı sıra Suriye’nin mezhepsel ve etnik eksende bölünmesi şimdiye kadar hiç bu kadar çok güçlü bir ihtimal haline gelmediği tarihi bir süreçten geçiyoruz. Çok yakın bir gelecekte, 100 yıl önce İngiltere ve Fransa tarafından cetvelle çizilen ve ABD tarafından onaylanan Sykes-Picot sınırlarının değişmesi hiç de sürpriz olarak görülmeyecek.

Ortadoğu’nun Muhtemel Yeni Haritası

Irak ve Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde yaşanan son olaylar eski bir haritayı yeniden gündeme getirdi. New York Times, 28 Eylül 2013 tarihli haberinde, beş ülkenin bölünüp 14 küçük ülke haline gelebileceği gösteriliyor. Suriye ve Irak’ta gerçekleşmesi muhtemel bölünmenin mezhep temelli olabileceği belirtiliyor. Suriye’nin Akdeniz kıyısında bir Alevi devleti kurulabileceği belirtiliyor. Suriye’nin kuzeyinde ise, bir Suriye Kürt devleti kurulabileceği kaydediliyor. Diğer taraftan, Suriye’nin doğusunda yaşayan Sünni toplulukla Irak’ın batısında yaşayan Sünni topluluğun bir araya gelerek bir Sünni devleti oluşturabileceği ifade ediliyor.
Libya’nın da üçe bölünme ihtimali bulunuyor. Ülkedeki rakip aşiretlerin birlikte yaşayamayacağı ve ülkenin üçe bölünebileceği ihtimali dile getiriliyor. Yemen’in de Kuzey ve Güney Yemen olmak üzere ikiye bölünebileceği ihtimali dile getiriliyor. Suudi Arabistan’ın da kendi içinde bölünebileceği, güç dengesinin yer değiştirebileceği, bölgesel aşiretlerin güç kazanabileceği ve mezhepsel bir bölünmenin ortaya çıkabileceği kaydediliyor.


..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder