16 Ekim 2019 Çarşamba

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA REFORMU TESPİT VE ÖNERİLER., BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA REFORMU TESPİT VE ÖNERİLER., BÖLÜM 1







ARDA MEVLÜTOĞLU 
AĞUSTOS 2016 SAYI: 164 ANALİZ 
TÜRKIYE’NIN SAVUNMA REFORMU TESPIT VE ÖNERILER VE ANALİZİ 

_ Bu Rapor, TSK'nın değişim ve dönüşüm sürecindeki düşünsel faaliyetlere, planlama ve tedarik perspektifinden katkı sunmayı amaçlamaktadır. 


COPYRIGHT © 2016 
Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir. 

Uygulama: Erkan Söğüt 
Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., Istanbul 
SETA | SIYASET, EKONOMI VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI 
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKIYE 
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90 
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi 

SETA | Istanbul 
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43 
Eyüp Istanbul TÜRKIYE 
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11 

SETA | Washington D.C. 
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 
Washington D.C., 20036 USA 
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099 
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc 

SETA | Kahire 
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No: 19 Cairo EGYPT 
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire 


IÇINDEKILER 

ÖZET 7 
GIRIŞ 9 
TÜRKIYE’NIN SAVUNMA PLANLAMA VE TEDARIK SISTEMI 9 
TEDARIK VE MODERNIZASYON MEKANIZMASININ YAPISAL SORUNLARI 19 
NASIL BIR REFORM? 21 
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME 24 


YAZAR HAKKINDA 

Arda MEVLÜTOĞLU 

İstanbul Teknik Üniversitesi Uzay Mühendisliği Bölümü’nden lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Politikası Çalışmaları Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Savunma sanayiinde modelleme ve simülasyon, insansız hava araçları, uzay sistemleri ve teknoloji yönetimi alanlarında sistem mühendisi, iş geliştirme yöneticisi ve danışman olarak çalıştı. Halen uluslararası bir ticaret ve danışmanlık şirketinin savunma programları müdürü olarak çalışmaktadır. Savunma ve havacılık teknolojileri ile bölgesel güvenlik konularında yerli ve yabancı çok sayıda yayını bulunmaktadır. 

ÖZET 

Türkiye ve Türk demokrasisi 15 Temmuz 2016 günü, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde örgütlenmiş ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ya da Paralel 
Devlet Yapılanması (PDY) olarak adlandırılan bir grubun düzenlediği kanlı bir darbe girişimine maruz kaldı. Sivil halkın ve TSK’nın komuta kademesinin büyük 
kısmının kesin ve kararlı duruşu ile kısa sürede bastırılan bu kalkışma sonrasında devlet mekanizması ve bürokraside geniş çaplı bir temizlik ve yeniden yapılandır ma çalışmaları başlatıldı. 

Bakanlar Kurulunun 20 Temmuz tarihli toplantısında kararlaştırılan doksan günlük Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması ve müteakip 31 Temmuz tarihli 
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kararları ile başta TSK’nın yapısı olmak üzere Türkiye’nin savunma ve güvenlik mekanizması önemli yapısal değişikliklere tabi tutuldu. Bu kapsamda örneğin Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına, kuvvet komutanlıkları ise Milli Savunma Bakanlığına (MSB) bağlandı. Harp okulları yeni kurulan Milli Savunma Üniversitesi’ne bağlanırken, askeri liseler ise kapatıldı. 

Kökleri 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar uzanan TSK’nın reform ve dönüşüm tarihi ortam, zaman ve jeopolitik koşullara yanıt 
vermek amacıyla yapılan hamleler silsilesidir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra oluşan yeni güvenlik ortamında, özellikle 11 Eylül ve Arap Baharı gibi süreçlerden sonra TSK’nın reform ihtiyacı gündemde yer almaktaydı. Dolayısıyla yukarıda anılan ve bir müddet daha devam edeceği anlaşılan bu düzenlemeleri, 
15 Temmuz kalkışmasına karşı tepkisel tedbirler olarak değil başta TSK’nın yapı ve işleyişi olmak üzere Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik sisteminin değişim ve dönüşüm süreci kapsamında değerlendirmek gerekir. 

Bu yeni düzenlemelerin ve akabindeki savunma ve güvenlik mekanizmasının yeni işleyiş sisteminin, savunma planlama ve tedarik süreçlerine doğrudan 
etkilerinin olacağı muhakkaktır. TSK’nın, çağın gereklerine uygun kabiliyet ve imkanlarla donatılması, geleceğe ilişkin sağlıklı öngörü ve planlama yapılabilmesi ve tüm bu süreçleri etkin, bilimsel ve nesnel temellere oturtan bir anlayış ile yöneten bir sistemin inşa edilebilmesi, ulusal menfaatler açısından hayati önemi haizdir. Böyle bir değişim ve dönüşüm sürecinin yönetilebilmesi için de öncelikle sistemin işleyişinin, varsa yapısal sorunlarının ya da geliştirilmesi gereken yönlerinin tespiti gereklidir. 

Bu çalışma ile söz konusu değişim ve dönüşüm sürecindeki düşünsel faaliyetlere, planlama ve tedarik perspektifinden katkı sunulması amaçlanmıştır. 

GİRİŞ 

Türkiye, 1952 yılında NATO’ya tam üye olması ile birlikte savunma ve güvenlik mekanizmasını İttifak’a bütünüyle entegre etmiştir. En öncelikli ulusal güvenlik tehdidi olan Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’na karşı NATO’nun şemsiyesi altında bir güvenlik stratejisi inşa edilmiştir. Ulusal savunma ihtiyaçlarının tanımlanma, planlanma ve inşa süreçleri genelde NATO, özelde ise Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetim ve denetiminde işletilmiştir. 

Bu durumun doğal bir sonucu olarak TSK’nın araç-gereç ihtiyacının planlanması ve tedarikinde ABD neredeyse tek kaynak haline gelmiştir. TSK’nın tedarik planlaması, her yıl ABD’ye iletilen ihtiyaç listelerine indirgenmiş, yardım ve hibe şeklinde gelen araç-gereç ve teçhizatın bakım ve tutumu da yine ABD’nin yönetim ve denetimine bırakılmıştır. Dolayısıyla sadece araç ve platform ihtiyaç planlaması ve tedariki değil bunların bakım, onarım ve yenileme süreçleri de tamamen ABD ve NATO denetiminde gerçekleştirilmiştir.1 

1970’li yıllardan itibaren ulusal savunma ve dış politikada bağımsızlığın öneminin kamuoyu ve bürokrasi tarafından anlaşılması ile birlikte, bu yönde kanuni ve teknik altyapı adımları atılmaya başlanmıştır. Ancak bu girişimler siyasi, ekonomik ve teknik çeşitli sebeplerle arzu edilen hız ve verimlilikte sonuçlar doğuramamış tır. 

Nitekim özellikle planlama ve politika geliştirme sistemi, büyük ölçüde Soğuk Savaş’ın mirasçısı bir niteliğe sahip olarak 15 Temmuz darbe girişimine 
kadar varlığını devam ettirmiştir. Darbe girişiminden sonra başlatılan değişim ve dönüşüm faaliyetleri, bürokrasinin her alanıyla birlikte savunma ve güvenlik 
sistemini de yapısal ve işlevsel olarak değiştirmektedir. Bu değişimin sağlıklı sonuçlar vermesi, mevcut sorun ve eksikliklerin tespiti ile mümkündür. 

Bu çalışma ile söz konusu değişim ve dönüşüm sürecindeki düşünsel faaliyetlere, planlama ve tedarik perspektifinden katkı sunulması hedeflenmiş, TSK’nın değişim ve dönüşümünün önemli bir aşaması olan savunma reformunun üzerine inşa edilmesi gereken ana ilke ve unsurlar da irdelenmiştir. Bu kapsamda kısa, orta ve uzun vadeli hedef ve çıktıları içeren bir eylem planı önerisi sunulmuştur. 

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA PLANLAMA VE TEDARİK SİSTEMİ 

Modern Türkiye’de silahlı kuvvetler değişim, dönüşüm ve yeniden yapılandırma faaliyetlerinin başlangıcı, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması olarak ele alınabilir. Bu tarihten itibaren dönemsel ve jeopolitik koşullar ve uluslararası ilişkiler gibi etkenler ile farklı ülkelerden danışman, eğitmen ve benzeri personel ülkeye getirilmiş; ordunun eğitim, donatım, sevk ve idare sistemleri çoğu zaman tamamen değiştirilmiştir. 1952 yılında NATO’ya üye olunmasının ardından ise ABD etki ve güdümünde bir sisteme geçilmiştir. 

Savunma planlama ve tedarik sistemine ilişkin değişim ve dönüşüm ihtiyaçları nın tespitinden önce bu sistemin oluşum süreci ve yapısal niteliklerinin incelenmesi isabetli olacaktır. 

Tarihçe 

Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal savunma ve güvenlik mekanizmasının temelleri, 1933 yılında Yüksek Müdafaa Meclisi ve Umumi Katipliği’nin kurulması ile atılmıştır. Başbakanın başkanlığında, Genelkurmay Başkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinden oluşan bu meclisin ana görevi seferberlik işlemlerinin koordinasyonu dur. Üyeleri MSB tarafından atanan bu kurum yerini, 03.06.1949 tarih ve 5399 sayılı Kanun ile kurulan Milli Savunma Yüksek Kurulu (MSYK) ve Genel Sekreterliğine bırakmıştır.2 

MSYK’nın ana üyeleri Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanıdır. Ayrıca İçişleri, Dışişleri, Maliye, Bayındırlık, Ekonomi, Ticaret, Ulaştırma, Tarım ve İşletmeler bakanlarından seçilecek olanlar da kurula üye olurlar. MSYK’nın görevi, hükümet tarafından takip edilecek ulusal savunma politikasının esaslarının hazırlanması, buna mukabil gerçekleştirilmesi gerekli faaliyetlerin ve kanuni düzenlemelerin tespitidir.3 Bu bakımdan MSYK, modern anlamda ulusal savunma ve güvenlik planlamasına yönelik olarak ihdas edilen ilk kurum olarak göze çarpmaktadır. 

1952 yılında NATO’ya üye olunmasının ardından Türkiye’de silahlı kuvvetler değişim, dönüşüm ve yeniden yapılandırma faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde ABD etki ve güdümünde bir sisteme geçilmiştir. 

1961 Anayasası doğrultusunda 11.12.1962 tarih ve 129 sayılı Kanun ile kurulan Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği (MGK), MSYK’nın yerini almıştır. 

MGK’nın üyeleri Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, 
Ulaştırma ve Çalışma bakanları ile kuvvet komutanlarıdır. Kurulun görevleri ise şöyle belirlenmiştir: 

Milli güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonun sağlanmasında Bakanlar Kuruluna yardımcılık etmek üzere; milli güvenlik politikasının esaslarının hazırlanması ve bu politikanın tadil ve tashihi; bu esasların uygulanmasıyla ilgili olarak milli güvenlik konularının her biri için milli plan ve programların hazırlanması, bunların tahakkuku için nihai ve ara hedeflerin tespiti ve bu konudaki faaliyetlerin ahenkleştirilmesi; bütün devlet teşkilatına, her türlü özel müessese ve teşekküllere ve vatandaşlara düşecek topyekun savunma ve milli seferberlik hizmetlerinin ve sorumluluklarının tespiti ve bu konuda lazım gelen kanuni ve idari tedbirlerin alınması; bakanlıklar tarafından hazırlanacak Milli Seferberlik Planlarına (Sivil Olağanüstü Hal Planlarına) temel olacak esasların tespiti, bu planların ahenkleştirilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesi gibi milli güvenlikle ilgili temel görüşleri Bakanlar Kuruluna bildirmek. 

Öte yandan Türkiye’nin 1920’li yıllarda temellerini attığı ulusal savunma ve havacılık sanayii altyapısının, NATO’ya üye olunmasının ardından 1950’li yıllarda yok edilmesi, yurt içinde savunma araç-gereci geliştirme, üretme veya bunların bakımlarını yapma imkan ve kabiliyetinin kaybedilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu alanda kayda değer tek gelişme, 1963 yılında yayımlanan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda, yurt içinde askeri ve sivil uçaklar için bakım kabiliyetinin elde edilmesi hedefinin zikredilmesidir. İlan edilen bu hedefe yönelik somut bir adım atılmamıştır. 

1964 yılında Kıbrıs’ta yaşanan olaylar ve Türk toplumuna yönelen terör eylemleri, Türkiye’nin garantör ülke sıfatı ile adaya müdahalesini gündeme getirmiştir. Kıbrıs’a askeri bir müdahaleye hazırlanan Türkiye, dönemin ABD başkanı Lyndon Johnson’un Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği ve “Johnson mektubu” olarak bilinen mektupla engellenmiştir. Diplomatik normların dışında sert bir üslupla kaleme alınmış olan mektupta, Kıbrıs’a tek taraflı müdahale sonrasında, Türkiye’ye yönelebilecek olası bir Sovyet saldırısı karşısında ABD ve NATO’nun yardıma gelmeyebileceği; ABD’nin sağlamış olduğu silah ve teçhizatın böyle bir müdahalede kullanılamayacağı belirtilmiştir.4 

Çünkü Türkiye ve ABD hükümetleri arasında 1947 yılında imzalanmış ve “Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Anlaşma” başlıklı anlaşmanın dördüncü maddesi açıkça, Türkiye’nin ABD’nin izin ve onayı olmadan bu ülkeden temin edilmiş hiçbir araç-gereci herhangi bir harekatta kullanamayacağını belirtmektedir.5 

Türk kamuoyunda ve bürokrasisinde büyük bir şok etkisi yaratan Johnson mektubu ile birlikte, ulusal çıkarların belirlenmesi ve korunmasında ulusal yetenekleri haiz olmaya dair bir bilincin gelişmeye başladığı iddia edilebilir. Nitekim 1970’lere gelindiğinde, ulusal savunma sanayiinin kurulmasına ilişkin ilk adımlar atılmış; 1970 yılında Hava Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı, 1972 yılında Deniz Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı ve 1974 yılında da Kara Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı kurulmuştur.6 Yine bu dönemde başlatılan “Kendi Uçağını 
Kendin Yap” kampanyası ile ulusal havacılık sanayiine ilişkin toplumsal düzeyde bir farkındalık yaratılmıştır. 

Bu dönemde ulusal savunma ve güvenlik mekanizmasına ilişkin yapısal düzenlemeler de gerçekleştirilmiştir. 1970 yılında kabul edilen 1324 sayılı “Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkilerine ait Kanun” ve 1325 sayılı “Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun” ile ilgili makamların görev ve yetkileri belirlenmiştir. Bu kanunlar ile Genelkurmay Başkanlığı, “Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekat, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programların” tespiti; Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ise Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırılacak savunma politikası uyarınca Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek ilke ve önceliklere göre araç-gereç tedarikinden sorumlu kılınmıştır.7 

Türkiye’nin 1974 yılında Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği Barış Harekatı’nın ardından ABD’nin uyguladığı silah ambargosu, ulusal savunma ve güvenlik 
politikalarında bağımsızlık ihtiyacının öneminin anlaşılması açısından dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu tarihten sonra Askeri Elektronik Sanayii 
(ASELSAN), Türk Uçak Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) gibi ulusal savunma ve havacılık sanayii şirketlerinin kuruluşları gerçekleştirilmiş, TSK ihtiyacı araç-gerecin 
yerli imkanlarla üretilmesi ve bunların bakımlarının yurt içinde yapılmasına yönelik imkan ve kabiliyetlerin kazanılması için hazırlıklara başlanmıştır. 

Ulusal savunma sanayiinin kuruluş ve geliştirme çalışmalarının yürütülmesi maksadıyla önce 1983 yılında Savunma Donatım İşleri Genel Müdürlüğü, 1985 yılında kabul edilen 3238 sayılı Kanun ile de Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) kurulmuştur.8 3238 sayılı Kanun ile ayrıca Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulu (SSYKK) ve Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) ihdas edilmiştir. SAGEB’in ismi bilahare Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak değiştirilmiştir. 

1980’e kadar TSK’nın araç-gereç tedariki için ana kaynağı, başta ABD olmak üzere NATO ülkelerinin hibeleri ya da ihtiyaç fazlası veya kullanım dışı kalmış ürünlerin satın alınmasıdır. 1970’li yılların ortalarından itibaren milli bütçeden yeni platform siparişleri ve üretim projeleri başlatılmıştır. Bu kapsamda 
ABD’ye F-4E Phantom II ve İtalya’ya F-104S tipi savaş uçakları sipariş verilmiş, Alman lisansı ile hücumbot ve sahil güvenlik botları inşa edilmeye başlanmıştır. Ancak öte yandan hafif nakliye ve eğitim/taarruz uçağı ortak üretimine dair proje girişimleri sonuçsuz kalmıştır.9 

1980’lerin başından itibaren başlatılan ortak üretim projeleri ile TSK’nın ihtiyacı olan modern savunma sistemlerinin tedariki faaliyetleri yürütülmüştür. Bu kapsamda F-16 Fighting Falcon savaş uçağı, fırkateyn, zırhlı muharebe aracı, haberleşme sistemleri gibi araç-gereç ve teçhizatın lisans altında montaj ve üretimi projeleri başlatılmıştır. Bu projeler ile modern savunma sanayiinin kuruluşu için gerekli olan teknoloji altyapısı ve insan kaynaklarının teşkil edilmesi hedeflenmiştir. 

MGK, Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikalarının merkezindeki
en temel bileşendir >

1983 yılında MGK Kanunu, 1982 Anayasası’na uygun olarak yenilenerek kurum yeniden kurulmuştur. 01.11.1983 tarih ve 2945 sayılı Kanun ile kurulan MGK’nın üyeleri Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma, İçişleri, Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı olarak belirlenmiştir. 

Öte yandan 1987 yılında kara, deniz ve hava kuvvetlerini güçlendirme vakıfları Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı (TSKGV) çatısı altında birleşmişlerdir. SSM koordinasyonunda yürütülen tedarik ve üretim projeleri ile ulusal savunma sanayiinin geliştirilmesi çalışmaları hız kazanmıştır. Bu döneme dair dikkat çekici bir husus çok sayıda projenin, özel sektör şirketlerinin yabancı firmalarla kurdukları ortak girişimler tarafından yürütülmesidir. Ancak savunma ve güvenlik konusunda bir üst stratejinin bulunmaması, dolayısıyla savunma sanayiine ilişkin bir sanayi ve teknoloji politikasının noksanlığı ve serbest piyasa rekabet koşullarının olgunlaşmaması gibi etkenler nedeniyle özel sektörün savunma sanayiindeki etkinliği kısıtlı kalmış, bahsi geçen ortak girişim şirketi faaliyetlerinin büyük kısmı akamete uğramıştır. 

Soğuk Savaş’ın sona erdiği ve yeni bir güvenlik algısının şekillenmeye başladığı 1990’lı yıllarda Türkiye’nin öncelikli savunma ve güvenlik gündemi, bölücü terör ile mücadele olmuştur. Bu kapsamda, İç Güvenlik Harekatı ve sınır ötesi harekatlar kapsamında ihtiyaç duyulan araç-gereç ve hizmetlerin tedarikine öncelik verilmiş, acil ihtiyaç kapsamında TSK ve güvenlik birimlerine yoğun alımlar gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde TSK’nın modernizasyonunun, öncelikli olarak bölücü terörle mücadele kapsamında ele alındığını iddia etmek mümkündür. 

Öte yandan bu dönemde savunma sanayiinde ortak üretim projelerinin sayı ve çeşidi artmış, üretilen sistemlerdeki yerli sanayi katkı oranı yükselmeye başlamıştır. 

1990’lardan itibaren ulusal savunma sanayiinde, bilim ve teknolojide yaşanan gelişmelere ve küresel ölçekte jeopolitik dengelerin değişmesine karşılık, Türkiye’de savunma planlama ve tedarik yönetimi sisteminde kayda değer bir değişim, dönüşüm veya iyileştirme faaliyetinin yapılmamış olması dikkat çekicidir. 1990’ların sonlarından itibaren, SSM’nin savunma tedarik ve sanayi geliştirme alanlarındaki etkinliğinin artmasına rağmen, makro ölçekte planlama ve strateji geliştirme sistemi aynı kalmıştır. 

MGK’nın yapısı ve işleyişine yönelik olarak ise Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci kapsamında Anayasanın 118. maddesinde 03.10.2001 tarihinde ve kurula ait 2945 sayılı Kanun’da 15.01.2003 tarihinde bazı değişiklikler yapılmıştır. 

Bu kapsamda, 

I. Başbakan Yardımcıları ile Adalet Bakanı da Kurul üyeleri arasına dahil edilerek kurulun üye sayısı, değişikliğin yapıldığı tarih itibarıyla 15’e çıkarılmış, 

II. Milli Güvenlik Kurulunun görev tanımı yeniden yapılmış ve sınırlandırılmış, 

III. Eski kanunda öncelikle dikkate alınması öngörülen Milli Güvenlik Kurulu kararları, Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilerek uygun bulunması halinde 
kabul edilecek tavsiye kararları haline getirilmiş, 

IV. Kurulun ayda bir defa yerine iki ayda bir defa toplanması esası getirilmiş, 

V. Kurulun olağanüstü toplanmasında Genelkurmay Başkanının teklif etme yetkisi kaldırılmıştır.10 

Bu değişiklikler ile MGK’nın yapı ve faaliyetlerinde sivil otoritenin ağırlığı artmıştır. Ayrıca 2000’li yılların başlarında TSK’nın komuta kademesi ve kuvvet yapısına dair değişiklikler gündeme gelmişse de ulusal savunma ve güvenlik sisteminde geniş ölçekli ve yapısal nitelikte bir dönüşüm yaşanmamıştır. En son olarak 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde, 2014 yılında bir Savunma Reformu çalışması gerçekleştirilmiş, bu raporun gizlilik derecesi taşımayan bir özeti kamuoyu ile paylaşılmıştır.11 

Sistemin Temel Bileşenleri 

Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik mekanizmasının en önde gelen yasal yapıtaşları, dört adet kanun metnidir. 

Bunlar şöyledir: 

I. 31.07.1970 tarih ve 1324 sayılı Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkilerine ait Kanun 
II. 31.07.1970 tarih ve 1325 sayılı Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkında Kanun 
III. 09.11.1983 tarih ve 2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu 
IV. 07.11.1985 tarih ve 3238 sayılı Savunma Sanayii Müsteşarlığının Kurulması ve 11 Temmuz 1939 tarih ve 3670 sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun İki Maddesi ile 23 Ekim 1984 tarih ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Bahsi geçen kanunlar ile görev ve yetki sınırları çizilen kurumlar, en tepesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) bulunduğu bir sistem içerisinde çalışmaktadırlar (Tablo 1). 

Sistemdeki temel aktörler ve işlevleri Tablo 1’deki şekildedir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder