3 Ekim 2019 Perşembe

İNGİLTERE’NİN TERÖRLE MÜCADELE POLİTİKALARI., BÖLÜM 2

İNGİLTERE’NİN TERÖRLE MÜCADELE POLİTİKALARI., BÖLÜM 2




İzleyen yıllarda IRA şiddet hareketlerini sürdürerek, İngiltere’yi pazarlık masasına oturtma hedefine yönelmeye devam etmiştir. Hatta 1991 yılında kabine toplantı halindeyken Başbakanlık konutu olan ve Downing Street 10 numara olarak bilinen binaya havan topu mermisi ile bir saldırı düzenlenmiş, saldırı çok ufak hesaplama hataları nedeniyle başarıya ulaşmamış ve ölen ya da yaralanan olmamıştır. 1992 yılından itibaren ise IRA kendisine hedef olarak İngiltere ekonomisi seçmiştir. 

Finans merkezlerine yapılan saldırılar boyunca ölü ve yaralıların yanında İngiltere 3 milyar dolardan fazla kayba uğramıştır 474. 

1990 sonrası Dünya konjonktüründeki değişikler, Kuzey İrlanda sorununun çözümü konusunda İngilizler açısından değişikliğe gitmelerine neden olmuştur. 
Soğuk savaş döneminin sona ermesi ile Kuzey İrlanda stratejik önemini kaybetmiş, verilen teşvik ve askeri harcamalar Kuzey İrlanda sorununun çok maliyetli olduğunu göstermiş ve bölgeye ticari unsurların gelmesini engelleyen olayların devamı, İngiltere hükümetini çözüm bulma yoluna itmiştir. 475 

İngiliz hükümeti bu süreçte Sinn Fein ve IRA ile gizli olarak barış görüşmeleri yapma yoluna gitmiştir. Barış görüşmelerinin ilk aşaması İngiliz ve İrlanda 
Hükümetleri arasında gerçekleştirilmiş ve her iki ülkenin başbakanları “Downing Street Deklarasyonu” adı verile bir uzlaşma metinini kamuoyuna aktarmışlardır. 
Deklarasyonda, çatışmaları sona erdirmek için Kuzey ve güney toplumlarının İrlanda geleneklerini dikkate alarak işbirliği ve anlaşma yapmalarının gereği 
üzerinde durulmuştur 476. 

Bu dönemle birlikte IRA barış görüşmelerine destek olmak adına “Tamamıyla Silahsız Strateji” adında bir rapor hazırlamış ve 1994 yılında ateşkes ilan etmişlerdir. Sinn Fein de diyaloga hazır olduğunu belirtmek için “Barışİçin Bir Senaryo” ve “Barışa Doğru Bir Strateji” isminde iki bildiri yayınlamışlardır 477. Bu dönemde gizli görüşmeler devam etmiş fakat iki grubun birbirlerine karşı yönelttiği ağır şartlar neticesinde sonuç alınamamış ve 17 ay aradan sonra IRA eylemlerine geri dönmüştür 478. 
Bu süreçte İngiltere açısından iç politik kaygılarla barış için girişilen çalışmaları sekteye uğrattığı söylenebilir çünkü o dönem bazı oylamalarda İngiliz 
hükümeti Protestan Milletvekillerinin oylarına ihtiyaç duymaktaydılar 479. 

IRA’nın şiddet vazgeçmemesi üzerine tekrar barış görüşmeleri yoluna giden İngiliz Hükümeti 1997 yılında ilk kez IRA, Kuzey İrlanda’daki Protestan gruplar ve İrlanda Hükümeti ile aynı masaya oturarak anlaşma yoluna gitmeye çalışmışlar ve ön şart olarak da silahların susmasını koşmuşlardır. Fakat olayı protesto eden Protestanların, süreci kesintiye uğratmak için girdikleri terör saldırıları ile Kuzey İrlandalı Protestan gruplar görüşmeden dışlanmıştır. Bunu izleyen süreçte bu defa IRA’nın silahlı eylem yapması IRA’nın da görüşmelerden dışlanması sonucunu doğurmuştur 480. Dönemin İngiltere Başbakanı Blair ise bu tarihlerde 150 yıl önce gerçekleşen “kıtlık” sırasında İngiltere’nin üzerine düşeni yapmadığını belirterek İrlanda halkından özür dilemiştir. Aynı zamanda Kanlı Pazar olarak bilinen olayların tekrar soruşturulması için yeni bir çalışma başlattığını açıklamış ve sürecin yumuşamasını sağlamıştır 481. 

Barış görüşmeleri olumlu sonuçlar vermeye başlamış ve 10 Nisan 1998’de “Good Friday Anlaşması” iki hükümet tarafından imzalanmış ve güney ve kuzey  bölgelerinde yapılan oylamalarla onanarak yürürlüğe girmiştir. Bu süreci baltalama girişimleri bir süre devam etse de IRA 2001 yılının ekim ayında silahsızlanma sürecini başlattığını duyurmuştur. IRA’nın silah bırakma sürecini denetleyen uluslararası bir komisyon olan Bağımsız Denetleme Komisyonu 
25 Eylül 2005’te IRA’nın silah bıraktığını açıklamıştır 482. 

Görüldüğü gibi Kuzey İrlanda çözümüne yönelik çabalar zaman içerisinde yol almıştır. Siyasal barış sürecini çok iyi takip eden İngiltere, özellikle Good Friday 
Anlaşması’ndan sonra IRA’yı eylemlerini ve taktiklerini gözden geçirmek zorunda bırakmıştır. IRA’da özellikle yayılan şiddet karşıtı demokratik havadan dolayı tepki çekmemek için bu adımlara karşın pozitif karşılık vermiştir. 1 Haziran 2002 tarihinde Kanlı Cuma olaylarının 30. yıl dönümünde ilk defa 1960 yılından itibaren terör olaylarında ölen insanların ailelerinden özür dilemiştir. 

28 Temmuz 2005 yılında ise IRA, 1998 yılında imzalanan anlaşmadan bu yana Kuzey İrlanda’da uygulamaya konulan politikalar ve gelişmeler ışığında “silah 
bıraktığını, amaçlarını tamamen barışçıl metotlarla siyasal ve demokratik yollardan gerçekleştirmeye çalışacağını ve üyelerinde kesinlikle başka yollara 
başvurmamalarını” kamuoyuna duyurmuştur 483. 

1.3. İngiltere’nin IRA’ya Karşı Yaptığı Mücadele 

Politikasının Değerlendirilmesi Özellikle 1969 yılında başlayan olaylar aslında 30 yıl sürecek olan çalkantılı, şiddet dolu ve ilgili herkes için sıkıntılı bir döneminde 
başlangıcı olmuştur ki 1969 yılında başlayan olaylardan 1998 yılında hazırlanan Hayırlı Cuma ya da Belfast Anlaşması olarak anılan anlaşmaya kadarki dönem 
İngiltere tarafından “ Sıkıntılar Dönemi” olarak adlandırılmıştır 484. Bu olaylar esnasında yaklaşık 3200 kişi hayatını kaybetmiştir 485. 
Bunun yanında çok büyük mali kayıplarda yaşanmıştır. 

İngiltere’nin 1970 yıllarında bu soruna salt güvenlik merkezli bakması ve baskıcı politikalarla bu sorunu, özüne inmeden halletmeye çalışması sorunun 
çözümünden ziyade daha fazla büyümesine sebep olmuştur. İngiliz devleti terörle mücadele konusunda oldukça sert ve acımasız davranmaktan çekinmemiştir. 
İngiltere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine en çok şikayet edilen devletlerden biri konumundadır 486. Gerçekten de yapılan yasal ve polisiye tedbirlere bakıldığında İngiltere terörle mücadele gerekçesiyle insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi demokratik hukuk devleti ilkelerini hiçe sayan bir dizi uygulamaya gitmiştir. 

Özellikle 1969 – 1985 yılları arasında terörle mücadelede ordunun kullanımı, terörle mücadele görevinin askeri görev tanımlaması ile fazla uymaması 
sebebi ile büyük sıkıntılara yol açmıştır. Aslen ordu polis birliklerine yardımcı olmak adına adada görevlendirilmiş olsa da, ilk görevlendirildiği dönemde şehir 
merkezlerine yerleştirilmiştir. Kaçınılmaz olarak olaylara müdahale eden askerler ise, aşırı sert uygulamaları ile özellikle Katolik toplumun tepkisini çekmişler ve 
ayrım sürecini hızlandıran müdahalelerde bulunmuşlardır 487. bu durum aslında askerlerin mücadele alışkanlıkları bakımından normal bir süreçtir. Çünkü askerde etkin olan tanımlama düşman tanımlamasıdır ve yok etmeye yönelik hareket etmeye yönelik eğitim görmüşlerdir. Ayrıca çoğunluğu Protestanlardan kurulu olan polis gücü ise Katoliklere karşı tarihi mezhepsel kinden dolayı sert tutumlara yönelmişlerdir. Diğer bir deyişle polis ve güvenlik güçleri yaptıkları terörle mücadele operasyonlarında, mücadeleye taraf olmuşlardır. 

İngiltere’nin bu dönemde uyguladığı yasal düzenlemeler de hukukun temel niteliklerini yok sayar nitelikte olmuştur. Bunlardan ilki 1974 yılında yürürlüğe giren Geçici Terörle Mücadele Yasası (Prevention of Terrorism Act - PTA) olmuştur. Yasa İrlandalılara karşı negatif duyguların ön plana çıktığı bir ortamda hazırlanmıştır. 

Bu yasalar geçici statüsü ile yürürlüğe girmiş olsa da 2000 yılına kadar küçük değişiklerle devam ettirilmiştir. Bu yasanın geçici olarak tanımlanmasının tek sebebi her yıl parlamento tarafından yeniden onaya sunulması zorunluluğundan ileri gelmektedir 488. 1974 yılında yürürlüğe giren bu yasanın en çok tartışılan ve eleştirilerde bulunulan kısmı ise hakimlerin juri olmaksızın kendi kararları ışığında karar vermelerine olanak sağlaması ve tutukluların mahkemeye çıkarılmadan 45 gün boyunca gözaltında tutulabilmesini sağlamış olmasıdır 489. Bu süreçte ayrıca Kuzey İrlanda işleri ile ilgili bakanın, bir şekilde terör eylemine karıştığına kanaat getirdiği kişiler hakkında geçici tutuklama kararı alabileceği ve bu tutuklama süresinin 28 gün süreceği kabul edilmiştir. Bakan adına bu görevi ise belirleyeceği yüksek komiser yürütmektedir. Yine bu dönemde, sanığın itirafının delil yerine geçmesi, sanıkların sebep gösterilmeksizin veya yanlışlıkla tutuklanmaları mahkemelerce hukuksuz bir işlem sayılmamaktadır 490. 

Yasa içişleri bakanlığına ve polise İngiltere’nin daha önce hiç alışık olmadığı şekilde geniş yetkilerle donatılmasını sağlamıştır. Çıkarılan bu yasa 
hükümlerince 1982 yılına kadar yapılan alıkoymaların neredeyse tamamına yakını hiçbir ceza görmeksizin serbest bırakılmıştır. Bu da yasasın asıl amacının sindirme ve baskı altına alma amaçlı kullanıldığının kanıtı olarak görülmüştür 491. 

1974 yasası 2000 tarihine kadar bir dizi değişiklerle tekrar yürürlüğe girse de bu değişikler, yasanın lafzında herhangi bir değişiklik meydana getirecek düzeyde 
olmamıştır. 200 yılında ise bu yasa tamamen yeniden şekillendirilerek, günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kalıcı bir hal almıştır 492. 

Diğer bir yasal düzenleme ise sadece Kuzey İrlanda sınırları içerisinde geçerli olan Kuzey İrlanda Olağanüstü Koşullar Yasası’dır. Bu yasa 1974’te 
yürürlüğe giren yasaya nispetle, iradeye daha fazla yetkiler tanımıştır. Bu kanuna göre polise şüpheli eve girmek ve arama yapmak, şüpheli araçları durdurmak, silah taşıdığından kuşku duyulan kişileri aramak, terör örgütü üyesi olduğundan şüphelenilen kişileri seyahat ve oturma özgürlüğünden alıkoymak gibi bir takım haklar verilmiştir 493. 

İngilizler bu süreç içerisinde zaman zaman tansiyonu azaltıcı siyasi tedbirler alma yoluna gitse de, Protestanların kendi ayrıcalıklarının biteceği endişesi ile 
İngiltere’ye baskı yapmaları sonucu, iç politik kaygıları da gözeterek geri adım atmıştır. Fakat sonuçta özellikle 1985 yılından itibaren siyasi karalılık göstererek 
siyasi işbirliği ve sosyo – ekonomik politikalara yönelmeye başlamıştır. 

Bu süreç inişli çıkışlı bir trend izlemiş ama sorunun çözümü için konsensüs oluşturmak amacıyla tarafları masaya oturtmayı başarabilmiştir. 
Bunu yaparken de İngiliz hükümeti, Kuzey İrlanda’daki uygulamalarla ilgili sayısız soruşturma, değerlendirme, analiz ve özeleştiri yapmış ve bunların neticesinde yanlış uygulamaları terk ederek önemli strateji ve politika değişikliklerine gitmiştir 494. 

İlk olarak IRA tarafından sık sık propaganda malzemesi yapılan adadaki askeri varlığını azaltmıştır. Katolik halk üzerinde psikolojik baskı unsuru olan Ulster 
Kraliyet Polisinin adı, Kuzey İrlanda Polis Servisi olarak değiştirilmiş ve yapılan ilk alımlarda iki mezhepten de yarı yarıya polis teşkilatına alım yapılmıştır. Özellikle İrlanda Cumhuriyeti ile yaptığı terörle mücadelede işbirliği anlaşmaları, örgüte dönük mücadele adına verimli ve etkin olmuştur. Bununla birlikte iki ayrı toplumun var olduğu bir ortamda iki toplum arasında öfke kaynağı olan sosyo – ekonomik farklılıkları giderebilmek için kısa ve uzun vadede toplumsal entegrasyona yönelik çok önemli adımlar atılmıştır 495. 

İngiltere hükümeti 1997 yılından itibaren Kuzey İrlanda’ya yönelik sosyal ve ekonomik politikalara ağırlık vererek özellikle eğitim, sağlık, konut edindirme, alt yapı ve şehir planlaması ve iyileştirmesi alanında önemli harcamalar yapmıştır. Kuzey İrlanda’nın özellikle ekonomik bakımından dezavantajlı bölgelerinde yaşam kalitesini arttırmaya yönelik yapılan bu çalışmalar, bölgede yüzyıllara varan tarihi geçmişi bulunan farklı dini mezhepler arasındaki çatışma ve mücadelelerin hafifletilmesi ve uzun vadede iki farklı grubun entegrasyonunu hedeflemektedir. Kısa vadede ise Katolik ve Protestan grupları temsil ettiğini söyleyen şiddet yanlısı grupların toplumdan soyutlanması ve daha ılımlı söylemlerin bölgede etkinliğini amaçlamıştır. Bu politikalar özetle, mezhebe dayalı bölünme ve mücadelenin değil, paylaşmanın olduğu bir ortamı hedeflemektedir 496. Bu politikalar bir ölçü de başarılı da olmuş, iyileşme sürecinde yapılan provokatif eylemler iki toplum halkı tarafından 
da kınanarak bu tip eylemlere prim verilmeyeceği gösterilmiştir. 

İngiltere, dünyada anayasacılığın, parlamentonun dolayısıyla demokratik hukuk devleti ilkelerinin ilk olarak hayata geçirildiği ülkedir. Bu konumu ile 
demokrasinin beşiği sayılmaktadır. Fakat özellikle IRA ile girdiği mücadele sırasında uyguladığı politikalar şaşkınlık yaratmış ve birçok uluslararası kuruluş ve kamuoyundan sert eleştiriler ve tepkiler almıştır497. Tüm bu yanlış uygulamaların terörü engellemek yerine onu körüklediğini nihayet görebilen İngiltere sonunda demokratik ve sosyal iyileştirme işbirliği içerisinde bu sorunun üstesinden gelebilmiştir. Sonuç olarak İngilizlerin Kuzey İrlanda’daki deneyimi, “zeki, kapsamlı bir siyasal müdahalenin, katı polis ve askeri yöntemlerin kendi başlarına durduramadığı teröre nasıl etkili bir şekilde son verdiğinin” en iyi çağdaş örneklerinden biridir498. 

2. İNGİLTERE’NİN KÜRESEL TERÖRİZM İLE MÜCADELESİ 

İngiltere iki binli yıllar kadar, tehdit algılamalarını sadece ayrılıkçı terör örgütüne yönelik düzenlememler ile yapmıştır. Buna karşın uluslararası terör 
örgütlerine ve diğer ülkelerde yaşayan terör örgütlerine karşı ciddi düzenlemeler yapma ihtiyacı hissetmemiştir. İngiltere Soğuk Savaş dönemi boyunca sadece İrlanda sorunu ve NATO’nun tehdit saydığı sol örgütlerle ilgilenmiştir. Uluslararası Terörizm konusunda ise yaptığı tek düzenleme, yine IRA terörünün uluslararası bağlantılarının artması sebebiyle uluslararası terör örgütlerinin İngiltere uzantıları ile ilgili, 1984 yılında PTA’ da yaptığı cılız bir değişiklik şeklinde gerçekleşmiştir 499. 

Fakat bu durumu soğuk savaşın son yıllarında başlayan eğilim ile birlikte değişime uğramış ve yasal düzenleme ihtiyacı kendisini hissettirmeye başlamıştır. Bu ihtiyacın temel noktasında ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu kökenli örgütler ve radikal İslamcı gruplar bulunmaktadır. Soğuk savaşın bitmesiyle birlikte radikal İslam’ı Batı’nın karşısındaki en büyük tehdit olarak ilan eden ABD ve İngiltere; 1998 yılında Afganistan merkezli Usame Bin Ladin, ABD’ye meydan okumaya başlamış ve Güney Afrika’da bulunan iki ABD büyük elçiliğini bombalamasıyla birlikte bu tehdit durumunu daha yakından ve şiddetli hissetmiştir 500. Ayrıca bu olayları takip eden günlerde, İngiliz basınının yüksek tirajlı gazeteleri “Müslüman Fanatikler Batılı Şehirlere Kimyasal Silah İle Saldıracak”, “Müslümanların Kötü Niyeti: Londra’yı Bombalamak” şeklinde manşetler atarak halkı da bir anlamda toplumun da radikal İslamcı terör tehdidine karşı hassasiyetlerinin arttırılması sağlanmıştır 501. 

İngiltere özellikle sömürgecilik tarihine dayanan nedenlerle, Ortadoğu’da yaşanan gelişme ve çatışmaların tarihi sorumlusu olarak ön plana çıkmaktadır. El – Kaide ideolojisindeki terör örgütleri de İngiltere’nin bu tarihi sorumluluğun dan dolayı bu ülkenin cezalandırılması gerektiğine inanmaktadır 502. 
Bu sebeplerle yeni bir terörist tehdidin odak noktasına düşen İngiltere ise, terörle mücadele stratejilerinde yeni düzenlemelere gitmek durumunda kalmıştır. 

İngiltere’nin bugün karşı karşıya olduğu uluslararası terörist tehdidinin geçmişteki terörist tehditlerden oldukça farklı olması; eylemlerini dini gerekçelerle meşrulaştırması, oldukça geniş bir dini ve siyasal gündeme sahip olması; birçoğunun toplu sivil ölümlerinin peşinde olması, radyolojik ve biyolojik silahlar dahil konvansiyonel olmayan teknikler kullanmaya hazır olmaları, aktif bir şekilde İngiltere ve dünyanın birçok yerinde eleman kazanmaya çalışıyor olmaları eski düzenlemelerin işlerliğini düşürmüştür 503. Bu sebeple yeni bir düzenleme ve strateji geliştirme ihtiyacı duyulmuştur. Uluslararası terörizmle mücadelede yeni önlem ve düzenleme yapma ihtiyacına etki eden diğer bir faktörse, Londra’nın uluslararası terör gruplarına güvenli bir yuva sunduğu yönündeki algılamalardır. Diğer Batı Avrupa ülkelerine göre görece daha liberal yasalara sahip olan İngiltere, bu ve benzeri nedenlerden dolayı birçok siyasi ve silahlı grubun tercih ettiği bir merkez olmuştur. Özellikle Iraklı, İranlı, Mısırlı ve Suudi Arabistanlı rejim muhalifleri bu ülkeyi mesken edinmiştir 504. 

Bu sebeplerle İngiltere 2000 yılı Terör Yasası adı altında bir düzenleme yapmıştır. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder